Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Allah'ın Tarif Ettiği Bir Eş Misin?- Nouman Ali Khan

Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
Dinimizde, her insanın borçlu olduğu iki temel sorumluluğu vardır. Allah'a
borçlu olduğumuz bir sorumluluğumuz var. Ve diğer insanlara borçlu
olduğumuz bir sorumluluğumuz var. Bu, kendi ailenizle başlar, ailenizin farklı
üyeleri, sonra komşularınız ve sonrasında geniş çapta insanlık. Allah'a neyi
borçlu olduğumuzu konuşmak aslında daha kolay. Çünkü Allah'a borçlu
olduğumuz şeyler açık, net ve basit. Ve Allah her zaman adaletli. Yani en
azından bir tarafta adaletsizlik gibi bir ihtimal yok. Ve o, Allah. Yani O'ndan
beklentiler verildiği zaman hiçbir şekilde tartışma, anlam belirsizliği ya da
karmaşıklık yok.
Ama insanlar arasındaki bir ilişkiden bahsettiğinizde; mesela iş veren ve işçi
arasındaki ilişki ya da anne/baba ve çocuk arasındaki ilişki ya da eşler, kardeşler
arasındaki ilişki... Bu ilişkilerden herhangi biri ile ilgili konuştuğunuzda, bir ya da
her iki tarafın bir şeyleri yanlış yapma olasılığı var. Burada siz kendi payınıza
düşeni yapıyorsunuz, kendi sorumluluğunuzu yerine getiriyorsunuz. Ama karşı
taraf kendi paylarına düşeni yapmıyor, kendi sorumluluklarını yerine getirmiyor.
Ve bu olduğu zaman, sizin "Onlar kendi paylarına düşeni yapmıyorlar. Ben
neden kendi payıma düşeni yapayım ki?" demeniz çok yaygın görülen bir
eğilimdir. Allah ile olan ilişkimiz aslında çok temel, çok basit ve anlaşılır. Aslında
yanlış yapma ihtimali sadece bende var. Bu yüzden O'nunla ilişkimize insan
tarihindeki ilk duayla başlıyoruz: "Rabbena zalemna enfusena ve inlem
teğfirlena ve terhamna le nekunenne minelhasirin. (A'raf, 7:23)" "Rabbimiz biz
kendimize zulmettik. Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet göstermezsen,
kaybedenlerden oluruz."
Allah'ın yanlış yapması gibi bir ihtimal yok. "ve ma zalemuna velakin kanu
enfusehum yazlimun (Bakara, 2:57)" "Onlar bize zulmetmediler. Ancak
kendilerine zulmediyorlardı." Allah insanlara asla zulmetmez. "ve ma ene bi
zallamin lil abid (Kaf, 50:29)" Diğer taraftan, bu giriş kısmında söylediğim gibi,
insanlar karmaşıklar. Ve diğer bütün ilişkilerimiz karmaşıklar. Olan şu ki; bunlar
çok önemli şeyler. Ve Allah'ın karşısında durduğumuzda bize sorulacak şeyler
bunlar. Allah ile olan ilişkinizi düzelttiğinizde, diğer bütün ilişkilerinize karşı bir
sorumluluk hissi oluşur. Başka bir deyişle, demeye çalıştığım şey şu; eğer Allah'a
karşı çok iyi ama anne-babanıza karşı çok kötüyseniz; bu, Allah'a karşı hâla çok
kötü olduğunuz anlamına gelir. Allah size anne-babanıza karşı, eşinize,
çocuklarınıza, kardeşlerinize, insanlığa karşı sorumluluklar verdi. Eğer o
sorumlulukları yerine getirmezseniz o zaman Allah'ın size vermiş olduğu
sorumluluğa riayet etmemiş olursunuz. O yüzden aslında o hakları ve
yükümlülükleri de elimizden gelen en iyi şekilde yerine getirmemiz gerekiyor.
Ama bunun hakkında konuşmak o kadar zor ki. Bunun hakkında konuşmak zor
çünkü mesela bu hutbeyi ebeveynlerin hakları hakkında veriyor olsaydım,
dinleyenler arasında, dünyanın değişik yerlerinde anne-babaları tarafından
istismar edilmiş çocuklar olacaktır. Bu bir gerçek. İyi ebeveyn olmamış olan
anne-babalar var. Bu bir gerçeklik. Ebeveynlerine karşı ne kadar iyi olman
gerektiğiyle ilgili o dersi duyunca kendilerine diyorlar ki: "Bekle. Ama onlar
benim için hiçbir şey yapmadılar. Ne yaptılar ki? Aslına bakarsak beni istismar
bile ettiler." Fiziksel olarak, duygusal yönden istismar eden anne-babalar var.
Manen istismar eden ebeveynler var. Gerçekleşen her türlü istismar var. -
"Neden her şey onların lehine oldu?!" Yani birisi sadece bir tarafı dinlediğinde
üzülüyor. -"Nasıl olur da diğer taraf hakkında konuşmazsın?!"
Benzer şekilde, eğer bugünkü hutbede kocaların hakları hakkında konuşuyor
olsaydım o zaman birçok bayan üzülürdü. -"Peki ya bizim tarafımız? Ona neden
bunca hakkı vereyim? O ne yaptı ki?" Ve eğer bunu erkekler için yapıyor
olsaydım ve "Bunlar, bayanlara karşı olan sorumluluklarımız." deseydim; o
zaman da erkekler üzülürlerdi. -"Evet, tamam benim bütün bu sorumluluklarım
var ama o her zaman her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Ama onun hakkında
hiçbir şey söylemiyorsun." Ne yapmamız gerekiyor? Bu hakların ve
sorumlulukların herhangi biri hakkında konuşurken ne oluyor biliyor musunuz?
Her zaman savunmadayız. -"Bekle, bu eşitliği dengeleyecek misin?!" Bahsetmek
istediğim ilk şey buydu.
Bugünkü hutbe aslında erkeklerin sorumluluklarıyla ilgili. Ve bu, bazı erkekleri
gerçekten çok üzecek çünkü "Bayanlar hakkında hiçbir şey demedin."
diyecekler. İnşaAllah buradaki bir sonraki hutbem bayanlar hakkında olacak.
Onları da aynı şekilde üzeceğim. Söz veriyorum. Olan şu ki, çok doğal ve bana
göre iblisin kendisi tarafından desteklenen bir eğilim var: bize
sorumluluklarımızı unutturuyor ve bize sürekli haklarımızı düşündürtüyor.
Sorumluluklarınız hatırlatıldığında, kendinize diyorsunuz ki: "Haklarımı elde
edemiyorum. Neden sorumluluklarımı düşüneyim ki?" Sürekli haklarınız için
endişeleniyorsunuz. Bunun bir sonucu olarak, sorumluluklarınız hakkında daha
az endişelisiniz. Bu iki şey birbirinden bağımsızlar. Bunun zor olduğunu
biliyorum. Bunu yapmanın çok zor bir şey olduğunu itiraf edenlerin ilki ben
olurdum. Yani sadece sorumluluklarınız hakkında düşünüp haklarınız hakkında
düşünmemek. Haklarınız var. Ama sorumluluklarınız, sadece haklarınız
karşılandığında yerine getireceğiniz şeyler değildir. Öyle değil. Bunlar
birbirinden bağımsız iki şey. Özellikle adalet konusunda. Özellikle Allah'ın (azze
ve celle) karşısında nasıl duracağımız konusunda.
Eşler arasındaki ilişkiyi tanımlayan belli bir kelimenin anlamıyla başlamak
istiyorum: "erricalu kavvamune alennisa (Nisa, 4:34)". Allah'ın Nisa Suresinde
kullandığı kelime şu: erkekler kadınlar üzerinde kavvam'dırlar. Kavvam kelimesi
çok sıra dışı bir kelime. Bu birimin nasıl işlemesi gerektiğinin temeli bu kelime
gibi gözüküyor. Erkeklerin bayanlara neleri borçlu olduğu ve bayanların
erkeklere nasıl davranması gerektiği bu bir kelimenin içinde belirlenmiş. Bu
uzun bir ayet. Ayetin devamında gelen her şey bu ifadenin gölgesinde.
Bu hutbe aslında o ifade ile ilgili: erricalu kavvamune alennisa. O temel kelime -
kavvam- bizim için ne ifade ediyor? Kavvam kelimesi Arapçadaki kıyam
kelimesinden geliyor: ayakta durmak. Birkaç anlamı var. Arapça dilinin çok
değişken bir kelimesi. Bu kelimeyi kullanması, Allah'ın çok güçlü bir seçimi.
Kullanılabilecek olan başka birçok kelime var. Ama bu kelimeyi özellikle eşsiz
yapan şeylerden biri şu: kökenini Allah'ın isimlerinden biriyle de paylaşıyor.
Allah'ın Ayetel Kursi'deki ismi şu: Allahu la ilahe illa huva (e)lhayyu (e)lkayyum.
El-Kayyum kelimesi aslında kavvam kelimesi ile aynı kökenden geliyor. Buna bir
nedenden ötürü dikkatinizi çekiyorum. Dikkatinizi çekiyorum çünkü Allah'ın ismi
-Kayyum- kullanıldığı zaman o ismin güzelliğini takdir edebilmemiz için o ismi
bütün anlamlarıyla anlamamız gerekiyor. Ayrıca o ismin kendisi şimdi kutsal
olmuş oluyor. Ve bazı anlamları çıkartmak ya da orada olmayan anlamlar
eklemek hakaret gibi olur çünkü o kelime kutsal. O kelime, Allah'ın isimlerinden
biri. O kelimeden, bizim yapmamız gerekeni belirten bir isim türüyor. Onlardan
ilki: kıyam, ayakta durmak demek. Yani oturmamak. Ama bundan aktivite
anlamını anlıyoruz. Yani sürekli bir şeyle uğraşan birisi. Hiç pasif olmayan birisi.
Hani otomatik pilot ya da arabanızda hız sabitleyici sistem vardır ya. Yani bir
makine var. Onu başlattığınızda artık kendi kendine çalışıyor. Sürekli onu
çalıştırmanıza gerek yok. Biz bundan bahsetmiyoruz.
 
Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
Bunun tam zıddından
bahsediyoruz: kendiniz aktif bir şekilde uğraşmadıkça çalışmayan bir şey.
Sadece açma düğmesine basıp bırakıp gidemezsiniz.
Biraz komik ama etimolojide bunu çok eski bir şiiri kullanarak açıklıyorlar. Bir
köle var. Eskiden kölelik sistemi vardı. Bu köle satılmak üzere. Satılmak
üzereyken ‘Lütfen beni satın almayın’ diyor. Ve bu ifadeyi söylüyor, diyor ki:
‘Beni satın almayın çünkü eğer karnım açsa, çok sinirim bozulur. Hiç aktif
olmam. Hiçbir şey yapasım gelmez. O yüzden özellikle ben açken bana hiçbir iş
yaptıramayacaksınız. Eğer güzel yemek yemişsem, o zaman da uyumayı
seviyorum.’ ‘Açken hiç aktif değilim’ derken ‘kavmen’ kelimesini kullandı.
Burada size söylemeye çalıştığım şey şu; bu kelimenin anlamları arasında sürekli
olarak aktif olan birisi anlamı da var. Şimdi bu, bana ve sizlere ilişkilerle ilgili ilk
ipucu.
Bu ilişki kendi kendine ilerleyecek bir şey değil. Aktif bir şekilde bu ilişkiyi devam
ettirmeniz gerekiyor. Eşler arasında sevgi kendi kendine devam eden bir şey
değil. Devam ettirilmesi, ilgilenilmesi, büyütülmesi gereken bir şey. Birisinin
sürekli geri gelmesi gereken bir şey. Orada olduğunu varsayamazsınız.
Kuruyabilir. Bitebilir. Bir şeyin affedildiği ya da kırgınlık hislerinin gittiği
varsayımı… Gitmiyor. Kırgınlık kendi kendine gitmiyor. Ondan kurtulmak için
çalışmanız gerekiyor. Onu düzeltmeniz gerekiyor. Yani aktif bir rol gerekiyor.
Bazen insanlar aynı çatı altında yaşıyorlar ama yıllar boyunca birbirleriyle
konuşmuyorlar ya da gerçek bir konuşma yapmıyorlar. -“Akşam yemeği nasıldı?
İş nasıldı? Trafik nasıldı? Tamam. Şimdi televizyon izleyeceğim.” Ve yıllar
geçiyor ama insanlar hiç sohbet etmemişler. Hiç ilişki kurmamışlar. Paylaştıkları
tek şey bir çatı. Paylaştıkları tek şey bu.
Erkeklerin yapması gereken şey bu değil. Bir ilişkiyi geliştirmek için aktif olmak
özellikle erkekler için zordur çünkü biz zaten çok fazla konuşmayız. Pasif olmayı
seviyoruz. Bir iş gününden sonra eve gelip koltuğa oturup televizyon izlemek ya
da telefona girmek istiyoruz. -“Ah, konuşmak istemiyorum.” Eşiniz gelip der ki:
“Hey, günün nasıldı? Neler oluyor? Bana hissettiklerini söyle.” -“Bunu daha
sonra yapabilir miyiz! Şu anda bunu yapmak istemiyorum.” Başlatanlar bizler
değiliz. Ama başlatanlar bizler olmalıyız. Bu, ilk çıkarım. Kıyam aynı zamanda
bağlılık/taahhüt demektir. Bu yüzden Kur’an’da bile Mekki Kur’an’da, Kabe’ye
gelip, orada dikilip namaz kılmak çok zordu çünkü dövülebilirdiniz. Birisi
karşısındaki bütün zorluklara rağmen namaz kılmak için kesin karar verdiğinde
bu durum için ‘kıyam’ kelimesi kullanılırdı. Benzer şekilde, Ashab-ı Kehf, bütün
halkın önünde şehadet etmekten dehşete kapılmışlardı çünkü diğer herkes
birden çok ilaha ibadet ederken onlar sadece bir tane ilah olduğuna şehadet
etseler, katledileceklerdi. Müfessirlerin söylediği gibi: taahhüt etmek, bir şeye
kendini adamak.
Erkeklerin bu ilişkiye kendilerini adamaları gerekiyor. Burada, bu hutbeyi
vermemin gerçek nedeni bu. Bu anlamları biraz hızlı geçeceğim ve sonrasında
varmak istediğim temel kısma geleceğim. Kıyam aynı zamanda sebat -
değişmezlik- demektir. Ve ondan aslında ‘kivam’ kelimesi geliyor. Bir binanın
sütunu da ‘kivam’dır. Bir şeyi bir arada tutan şey. Devam ettiren, her zaman
güvenebileceğiniz şey. Bir evin içinde mobilyalar hareket edebilir. Duvarlar
hareket edemez. Sütunlar hareket edemez. Sütunlar sabit olmak zorundadırlar.
Ailelerimizdeki bayanlar için biz sabit olmalıyız. Biz kararsız olamayız. Dün şunu
dedin. Bugün bunu diyorsun. Dün, bunda bir sorun olmadığını söyledin. Bugün,
sorun var. Kararsız olamazsınız. Sabit olmanız gerekiyor. Bu, ‘kivam’
kelimesinden bir başka çıkarım.
Ve son olarak benim en sevdiklerimden, ondan ‘kiime’ kelimesi geliyor. ‘Kiime’
aslında ‘değer’ demek. Kavvam olan bir erkek, aslında eşine onun ne kadar
değerli olduğunu söylemekle sorumludur. Erkek, eşine değer verir. Onu takdir
eder. Onu kabul eder. Ona güzel olduğunu söyler. Birçok erkek aslına tam
tersini yapıyor. Ona; ne kadar şişman olduğunu, ne kadar çirkin olduğunu, ne
kadar kısa olduğunu, ne kadar koyu renkli olduğunu, ne kadar çilli olduğunu vb.
söylüyorlar. Ve bunu sürekli yapıyorlar. Onu aşağılıyorlar. Değerini
küçültüyorlar. Onun zekâsına hakaret ediyorlar. -‘Allah’ım! Ne kadar da kötü bir
şoförsün. Çok sinir bozucusun! Neden herkes gibi sağa dönemiyorsun ki? Neden
bu şerittesin? Neden o şeritte değilsin?’ O ya da bu şekilde sürekli onu
eleştiriyor. Ve kavvam, değeri uzaklaştırmak yerine değer veren birisidir. Eğer
kadın, kocasının yanındayken aptalmış gibi hissediyorsa, kocasının yanındayken
çirkin hissediyorsa, kocasının yanındayken değersiz hissediyorsa; o zaman o
adam eşine kavvam olmuyordur. Bizim olmamız gereken şey bu: kavvam.
Şimdi, bütün bunlara belli bir sebepten dolayı dikkatinizi çektim. Ve o sebep şu:
biz, daha iyi kocalar olmadan önce… Bu arada, bu ayet sadece kocalarla ilgili
değil. ‘alennisa’ diyor. Bu yapmamız gereken şeyi annelerimiz, kız kardeşlerimiz,
kızlarımız için yapmalıyız. Yani aslında daha da genişletilmiş. Sonrasında evlilik
ilişkisi hakkında daha da özelleştirilmiş. Ama bu konuyu hutbe olarak gündeme
getirme nedenim şu: yakın zamanda çok fazla seyahate çıktım. Ve seyahat
ettiğim ve farklı topluluklarda konuşma yaptığım zaman şunu yaparım… Yakın
zamanda Amerika Birleşik Devletleri ve biraz da Avrupa’daydı. Bir program
bittikten sonra sadece insanlarla konuşmak için birkaç saat harcıyorum. İnsanlar
bana geliyorlar ve her türlü sorular soruyorlar, endişelerini paylaşıyorlar. Çok
fazla bir biçimde, gelip benimle konuşan hanımlar, eşlerinin ne kadar iyi eşler
olduklarını ama kendi ailelerinin onlara kötü davranmasına izin verdiklerinden
bahsetti. Bir başka deyişle, birleşik aile sistemiyle ya da başka bir şekilde
yaşıyorlar ya da erkeğin hem hanımı var ama aynı zamanda anne-babası da var.
Ve anne-baba, hanıma kötü davranıyorlar. Ve hanım buna katlanmak zorunda.
Erkek ise diyor ki: “Ben bir şey yapamam. Onlar benim annem babam. Ne
yapmamı istiyorsun? Onlar sana bir şeyler söyleyecekler ama sen sabırlı
olmalısın çünkü ben her zaman annemin tarafını tutarım. Ben her zaman
babamın tarafını tutarım. vb.”
Burada olan şey şu: iki sınır geçildi. Bir taraftan, koca olarak eşinize olan
sorumluluklarınız. Onu ailesinden siz aldınız. Onu, anne-babasının
korumasından siz aldınız. Onun veli’si vardı. Babası vardı. Babasının görevi,
onun mutlu, güvende kalmasını sağlamaktı. Ona hakaret edilmediğinden, küçük
düşürülmediğinden, onun her türlü kötü davranıştan -fiziksel, duygusal, ruhsal-
korunduğundan emin olmaktı. Babanın rolü buydu. O nikahı
gerçekleştirdiğinizde, kabul ettiğinizi söylediğinizde o rollerin hepsi sizin
üzerinize geçti. Ona, babasından bile daha çok sahip çıkmanız, onu korumanız
gerekiyor. Çünkü onunla olan ilişkiniz daha da ileriye gidiyor. O, çocuklarınızın
annesi. Burada daha fazlası var. Yani onun etrafında bir siper olmalıydınız. Aynı
zamanda evlatsınız. Annenizin, babanızın evladısınız. Ve bu din bize, anne-
babamıza uff bile diyemeyeceğimizi öğretiyor. Anne-babanıza hiçbir şekilde
sesinizi yükseltemezsiniz. Şimdi siz iki farklı yöne doğru çekiliyorsunuz. Eşinize
karşı olan bu muazzam yükümlülükleriniz var. ‘misakan galiza (Nisa, 4:21)’
Kur’an, ona ‘ağır bir anlaşma’ diyor. Evlilik basit bir şey değil. Diğer taraftan,
anne-babanıza karşı bu muazzam sorumluluklarınız var. Ve bazen size
seçtirtirler. “Hangisine iyi olacaksın?” Ve sizin işiniz aslında bir sınır çekip, “Eşim
için bunu yapacağım. Onunla böyle ilgileneceğim. Ve onu böyle koruyacağım.”
demek ve anne-babanızı şundan haberdar etmek: “Bana her ne istiyorsanız
söyleyebilirsiniz. Dövün, sövün. Ben sizin çocuğunuzum. Ne istiyorsanız yapın.
 
Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
Sorun değil. Ben katlanırım. Ama ona dokunamazsınız. Ona bir şey
söyleyemezsiniz. O, sizin değil. O sizin sorumluluğunuz değil. Ve o, sizin
çocuğunuz değil.”
Özellikle benim geldiğim kültürde, kız evlenirken ne derler bilir misiniz? “O,
bizim kızımız gibi. Sanki ailede yeni bir kızımız varmış gibi.” derler. O kelimeleri
duyduğunuzda gözünüzü dört açın! Kızlar, sizi iyice uyarıyorum! Çünkü onlar,
“O, bizim kızımız gibi” dediklerinde, sorunlar belirmeye başlıyor. Sadece birkaç
hafta sonra, nasıl yemek yapmadığınız ya da çok tuzlu yemek yaptığınız veya
çok tembel olduğunuz ve temizlik yapmadığınız ile ilgili yorumlar olacak. Bir
şeyler başlayacak. Hayır, hayır. Bu kadın ile kocasının ailesi arasındaki ilişki
öncelikli olarak karşılıklı saygı ilişkisi. Ona saygıyla davranılmalı ve o, saygıyla
davranmalı. Haklar ve zorunluluklara gelince, hanımınızın anne-babanıza itaat
etme gibi bir zorunluluğu hiçbir şekilde yok. Üzgünüm. Buna bunca zamandır
inandığınız için üzgünüm. Ama eşinizin, anne-babanıza itaat etme gibi bir
zorunluluğu hiçbir şekilde yok. Ve eğer onu, anne-babanıza itaat etmesi ve
onlara hizmet etmesi konusuna zorluyorsanız, adaletsizlik yapıyorsunuz. Yanlış
yapıyorsunuz. Siz bir kavvam değilsiniz. Allah’ın sizi yaptığı kavvam değilsiniz.
Onunla ilgilenmeniz gerekiyordu. Aileye bir hizmetçi getirmediniz. Ve ona,
“Sabırlı olmalısın. Onlar yaşlı. Ne isterlerse söyleyebilirler.” diye dersler
vermemeniz gerekiyor. Hayır, hayır.
Kendi ailemiz bile yanlış bir şey yaptığında Allah, bizlere adaleti savunmamızı
emrediyor. “ve lev ala enfusikum evil valideyn vel ekrabin (Nisa, 4:135)”
Kendinizin aleyhine savunmanız gerektiği anlamına gelse bile adaleti
savunmalısınız. Yani eğer yanlış bir şey yaptıysanız, onu üstlenmeniz gerekiyor.
Ve eğer anne-babanız yanlış bir şey yaptılarsa; aslında sevgi ve saygıyla, başınız
aşağıda, mütevazı bir ses tonuyla onları yine de bilgilendirmelisiniz: “Bunu
yapamazsın anne. Üzgünüm. Bunu yapamazsın. Baba, bu doğru değil. İzin
vermeyeceğim. Sen benim babamsın ama o hakları çiğnemene izin
vermeyeceğim. Çünkü Allah sana sormayacak. Eşimin üzerinde kavvam olup
olmadığımı Allah bana soracak.” Eğer o siper olamazsanız, o zaman Allah’ın
sizden bir koca olarak beklediklerini ihlal ediyorsunuz. Bunu anlamak çok
önemli. Bu arada, insanlar bunu dinlerken, ilk başta da demiştim. Şöyle
söyleyen kayınlar olacaktır: “Ama biliyorsun, eşlerinin ailelerine kötü davranan
gelinler de var. Onlarla ilgili bir hutbe vermedin. Sadece bizim ne kadar kötü
olduğumuzla ilgili hutbe verdin. Peki ya onlar? Onlar da ayakkabı fırlatıyorlar.
Çılgın şeyler yapıyorlar. Onlardan da bahset!” Bahsedeceğim! Ama bir hutbede
sadece bir şey yapabiliyorum. Teker teker. Geliyor:) Ama şimdi, bir problemle
başa çıkmamız gerekiyor. Bu arada, bir kötülük diğer kötülüğü haklı çıkarmaz.
‘Onlar da yapıyor’ demek, var olan diğer yanlıştan kurtulmaya mazeret değildir.
Bizler kendi ailemizde olan durumu değerlendirmeliyiz. Bu tür bir yanlışlık
oluyor mu? Çünkü eğer oluyorsa, Allah soracak.
Rasul (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: ‘En iyi olanlarınız, ailelerine en iyi
olanlardır.’ Sizinle paylaşmak istediğim bu son kısma dikkat edin lütfen.
Dikkatinizi çekmek istediğim 3 çeşit kötüye kullanma var. 3 çeşit suiistimal.
Bunlardan ilki, en kötüsü. En kötüsü fiziksel suiistimal. Bu, söz konusu bile
olamaz. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kesinkes “Allah’ın kadın kullarına
vurmayınız.” Kesinkes! “Allah’ın kadın kullarına vurmayınız.” Allah’ın Elçisi
(sallallahu aleyhi ve sellem) “Kadınlara vurmayın.” diyebilirdi. ‘Kadınlara
vurmayın.’ çünkü Allah’ın kadın kulları kadınlardır. Ama o kelimelerin gücü şu;
onlara ‘Allah’ın kadın kulları’ dediğinizde, onların sahibi kim? Allah. Ve eğer
başkasının malına bulaşırsanız… Mesela eğer benim arabamı mahvetseydiniz,
benim arabamı rencide etmediniz. Kimi rencide ettiniz? Beni rencide ettiniz.
Eğer benim çocuğumun peşinden gitseydiniz, sadece benim çocuğuma hakaret
edip suiistimal etmiş olmazsınız. Kimi suiistimal etmiş olurdunuz? Beni! Ben
sizin peşinizden gelirim. Anlıyor musunuz? Eğer onlar Allah’a aitse ve siz onlara
vuruyorsunuz. Peşinizden kim geliyor? Allah geliyor! Dikkat edin! Onlar Allah’a
aitler. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) söylediği şey bu. Yani fiziksel
suiistimal kesinlikle söz konusu bile olamaz. Söz konusu bile olamaz! Tersini
söylemek isteyen her kim varsa, cumadan sonra burada takılacağım. Sizinle
konuşabilirim.
İkinci çeşit suiistimal duygusal olan. Duygusal suiistimal sözlü olabilir. Erkek
ortalıkta olmadığında, ailesi gelip diyebilirler ki: “Bu arada, sen sadece az bir
zaman için buradasın. Ne zaman istersek senden kurtulabiliriz. O benim
oğlum!” Ve koca eve geldiğinde diyorlar ki: “Nasılsın? Çok tatlısın. Çok kibarsın.”
Ve bu kız çıldırıyor. “O, ortalıkta olmadığı zaman şeytana dönüyorlar. O olduğu
zaman melek oluyorlar. Ben kocama onların deli olduklarını söylemeye
çalıştığımda, o diyor ki: ‘Neden bahsediyorsun sen?! Onlar çok hoşlar. Sen
delisin!’” Ve bu bir tür duygusal suiistimal. Eşler arasında güven dolu bir ilişki olmalı.
 
Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
Eğer güven yoksa, hiçbir şey yok demektir. Hiçbir şey yoktur. Bu, kan
bağıyla oluşan bir ilişki değil. Evlilik bir anlaşmadır. Bu demek oluyor ki, hayatı
birlikte yaşamayı kabul ettiniz. Ve bu, en yüksek seviyede güveni gerektirir. Eğer
hanımınızın size söylediği şeylere bile güvenemiyorsanız, eğer size sürekli yalan
söylediğini düşünüyorsanız; o zaman bu evliliği evlilik yapan şey orada değil.
“Ona inanamam. Buna inanamam.” demeniz… Eğer inanamıyorsanız, o zaman
doğru evlilikte misiniz bilmiyorum. Temel olan bir şey, suiistimalden çok daha
derin olan bir şey yanlış gidiyor. Evliliğin içinde güven bile kalmamış. Duygusal
suiistimal bazen sözlü olur. Bazen, sözlü bile olmaz. Bazen size nasıl bakıldığıdır.
Bazen insanların etrafınızda nasıl oturduklarıdır. Hanım odaya giriyor, onlar
kalkıp gidiyorlar. Yüzlerini bu tarafa bile çevirmiyorlar. Seslerinin tonunu
değiştiriyorlar. Bazen ‘ve aleykumesselam’ deme şeklidir. Gelin ‘esselamu
aleykum’ diyor, kayınvalide ‘ve aleykumesselam, hıh!’ diyor ya da hiçbir şey
demiyor bile. Hiçbir şey dememek de baya kötü bir davranıştır. Sonra da dönüp
diyebilir ki: “Ben ne dedim ki! Hiçbir şey demedim!” Bu, duygusal suiistimaldir.
Ve bu, kabul edilemez.
Suiistimallerin sonuncusu benim için en korkutucu olanı. Ve o, manevi
suiistimal. Yanlış bir şey yapılıp dinden bir şeyler alıntılandığında… Allah diyor
ki: “Anne-babaya iyi davranman gerekiyor. İslam sana bunu mu öğretiyor?!”
Yanlışı yaparlar ve sonrasında bütün bu saçmalıktan tamamen masum olan
Allah’ı, O’nun kitabını ve O’nun Elçisini (sallallahu aleyhi ve sellem) hatırlatırlar.
Ve bu aslında, ailelerimizde süregelen dinsel ya da manevi şantaj ve suiistimal.
Bunun, sizin ailenizde bitmesi gerekiyor. Şuanda sadece erkeklere
konuşuyorum. Anne-babalara kızgın değilim. Başka kimseye kızgın değilim. Size
bile kızgın değilim. Sadece sizleri ve kendimi gerçekliğe döndürüyorum. Bakın,
anne-babamız kötü değiller. Değiller. Belli bir kültürde yetiştirilmişler. Belli bir
çevrede yetiştirilmişler. Alışageldikleri bazı kaideleri var. Ve o şeylerin bazıları
doğru değil. Ama onlar bunu fark etmiyorlar. Akıllarında neyin doğru olduğunu
düşünüyorlarsa onu yapıyorlar. Kimse kasıtlı olarak kötü değildir. Bazı kadınlar,
eşlerinin aileleri hakkında buna inansalar da, kimse isteyerek kötü değildir.
Herkes sadece çok farklı bir bakış açısından düşünüyor. Ama siz ortadasınız. Sizi
çeken iki farklı dünyanın ortasındasınız. Mantığın ve adaletin sesi olmalısınız.
Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bazen anne-babanızın tarafını
tutmanız gerekecek. Ve bazen de, eşinizin tarafını tutmanız gerekecek. Çünkü
kimse her zaman haklı değildir. Ve bazen siz de hata yapacaksınız. Ve
sonrasında hata yaptığınızı itiraf etmeniz gerekecek. Bunun da olması
gerekecek. Yani içinde bulunduğunuz bu rol -içinde bulunduğunuz bu orta rol-
çok zor bir rol ve sürekli eleştiriye maruz kalacağınız bir rol.
Birisi sizi her zaman eleştirecek çünkü her ne karar verirseniz verin, kararınız
birini üzecek. Adam olmada tebrikler:) Erkek olmak bunlarla beraber geliyor.
Oynamanız gereken rol bu. ‘erricalu kavvamune alennisa’ Tebrikler. Bu, Allah’ın
bize verdiği rol. Eğer bunu anlamazsanız, o zaman bu ayetin, Allah’ın bize
verdiği bu mutlak otorite ile ilgili olduğunu ve otoritemiz altındaki kadınlara ne
istersek yapabileceğimizi düşünürsünüz. İlk olarak, kıyam kelimesinin otoriteyle
alakası yok. Dediğim gibi, aktif olmakla, kendini sürekli kontrol etmenle ve
ilişkinin sağlıklı bir biçimde devam ettiğinden emin olmanla, bağlılıkla, sebat ile
ilgili bir kelime kıyam. Ondan adalet anlamına gelen istikameh kelimesi geliyor.
El-'adl bile. İstikameh'nin anlamlarından bir tanesi de el-'adl'dır. Kadınlara
adaletle davranırlar.
Sizinle paylaşmadığım, benim en sevdiğim anlamlardan bir tanesi de 'kum'.
Kıyam'dan el-kast anlamına gelen 'kum' kelimesi geliyor. Erkeklerin, kadınları
için sadece ilgilenme ve koruma anlamında orada olmamaları gerekiyor. Aynı
zamanda kadınlarına bir amaç ve yön verme konusunda da orada olmalılar. Bir
bakıma aslında, eşlerine kılavuzluk yapmalılar, tavsiye vermeliler. Yapmanız
gereken işte bu. -“Hey, bu hedefine ulaşmana yardım edeyim. Şu hedefine
ulaşmana yardım edeyim.” Özellikle kötü aile durumlarında, eskiden hedefleri
olan kadınlar var. “Yetimhane açmak istiyorum. Bunu yapmak istiyorum. Kitap
yazmak istiyorum. Şunu yapmak istiyorum.” Ve onlardan hiçbirini yapamıyorlar.
Onları kim cesaretlendirmeli ve o kapıyı onlara açıp “Evet, yapmalısın. Biraz
kötü yemek yapıyorsun, biliyorum ama aynı zamanda kitap da yazabilirsin.
Onun üzerinde çalışmalısın.” Onları cesaretlendirmesi gereken kimdi? O, koca
olmalıydı. O kapıyı o açmalıydı. Allah (azze ve celle) bizlere ve çocuklarımıza
zihinsel olarak kavvam gibi yetişme kabiliyeti versin ve ailelerimizde olan
suiistimallerin bitme nedenleri bizler olalım diye dua ediyorum. Bu hutbeyi siz
eve gidin ve kavga başlatın diye vermiyorum. Bu yüzden bu hutbeyi vermedim.
Hanımlar, siz gidip “Hey, bu videoyu izle” diyesiniz diye vermedim. Böyle
yapmayın. Bu hutbeyi o yüzden vermedim. Erkekler kendi durumlarını
değerlendirsinler diye verdim.
Bu davranış, benimsediğimiz bencilliğin bir parçası. Herkes bir hutbe ya da bir
ders duyuyor ve ‘Bu, benim haklarım için çok güzel olacak’ diye düşünüyorlar.
Herkes, ‘Bu, benim sorumluluklarım için güzel olacak’ diye düşünmeli. Bu dinde
bencil olmayın. Bu din, en başta sizin Allah’a hizmet etmenizle ilgili. O yüzden
biz kendimizi değerlendiririz. Ve geri gidip bu şeylerden bazılarını uygulamaya
geçirmeye çalıştığınızda bile merhametle uygulayın. Anne-babanız yanlış
yapıyor olsalar ve siz onları düzeltiyor olsanız bile siz polis memuru değilsiniz.
Hakim değilsiniz. Hâla bir oğulsunuz. Onları düzeltecek olsanız bile; sevgi,
merhamet ve ilgiyle düzelteceksiniz. Bu konuda ince düşünceli ve dikkatli
olacaksınız. Allah (azze ve celle) bizlere o duyarlılığı versin, ki böylece
Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) o sözlerini gerçekten yerine
getirebilelim:] "Sizin en iyiniz ailesine en iyi olandır." Ve o, "En iyiniz, iyi ailelere
iyi olanlarınızdır." demedi. Kötü bir aileye sahip olsanız bile, yine de elinizden
gelenin en iyisini yapmalısınız. "Ve ben aileme karşı en iyi olanınızım." Allah
(azze ve celle) bizi daha da iyi aileler yapsın ve ailemize karşı adaletli olanlardan
kılsın.


Çeviri: Genç Müslümanlar
 
Abdullahetturki Çevrimdışı

Abdullahetturki

Üye
İslam-TR Üyesi
Allah c.c hem hayırlı bir eş, hemde hayırlı bir eş olmayı nasib etsin. Herkese esselamu aleykum
 
Üst Ana Sayfa Alt