Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Araba Sürerken Emniyet Kemeri Takmanın Hükmü Nedir?

heycan Çevrimdışı

heycan

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum
Abdulmuizz hocam belki siz belki okuyan kardeşler gülecekler ama aslında çok ciddi bir konu tamam Allah ne dilemişse o olur ancak tedbir de gerekmez mi?

Sorum şu idi
Araba kullanan,arabaya binen müslüman kardeşlerimiz emniyet kemeri takmamakta halbuki emniyet kemeri takmanın önemi - velevki arka koltuk bile olsa- çok önemli iken kardeşlerimizin bu duyarsızlığının islamdaki yeri nedir?

Emniyet kemerinin önemi ile ilgili videolar


 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
heycan;298432' Alıntı:
selamun aleykum
Abdulmuizz hocam belki siz belki okuyan kardeşler gülecekler ama aslında çok ciddi bir konu tamam Allah ne dilemişse o olur ancak tedbir de gerekmez mi?

Sorum şu idi
Araba kullanan,arabaya binen müslüman kardeşlerimiz emniyet kemeri takmamakta halbuki emniyet kemeri takmanın önemi - velevki arka koltuk bile olsa- çok önemli iken kardeşlerimizin bu duyarsızlığının islamdaki yeri nedir?
Aleykum selam we rahmetullah kardeşim ;
2013 yılı baz alındığında 75 milyon insanın yaşadığı Türkiye'de, araç sayısı 18 milyon civarındadır ve her gün için trafiğe yeni araç eklenmeye devam etmektedir.
1990 yılında trafikte 3 milyon araç varken bugün bu sayısı 20 milyona yaklaşmış durumdadır. Bu da yaklaşık her aileye 1 araç düşmektedir. Trafiğe eklenen araç sayısında bu denli büyüme mevcut iken, Türkiye'nin sınırları sabit, yeni yolların ilavesi ise emsal araç sayısı bulunan ülkelerdeki yollara kıyasla çok azdır.

Trafikte araç kullanma liyakatı (ehliyet) alımı ise, gerek işletmecilerin (ehliyet kursları) mal hırsı ve maddi endişelerden dolayı Kursa uğramadan dâhi ehliyet aldıklarına, seyr-u sefer eyleyerek hız sınırlarını gidilecek minumum sürat algılayan canavarlara dönüştüğü yollarda birlikte çıkmak zorunda kaldığımız sıkça olmaktadır.

Bir kişi araba kullanmakta ne kadar ehil olursa olsun, karşısındaki diğer şoförlerin araç kullanmasına nasıl güvenebilir. (Türkiye ralli şampiyonu Renç Koçibey isimli şahsın 1993 yılında Gebze yakınlarında trafik kazasında öldüğünü de unutmayalım) Üstelik pek çok ayyaş sarhoşların cirit attığını, araçlarından içki şişelerini seyir halinde araçlarının camlarından attıklarını görmemize rağmen.
Türkiye'de mevcut trafik sorunu böyle iken, her sene trafik kazalarında can kaybı ise yaklaşık 5 bin civarındadır. Yaralananlar ise 1 milyona yakındır.

Yukarıda zikrettiğimiz bazı haller üzere trafikte bulunmak zorunda olan muslumanların emniyet kemeri takmasının hükmü nedir? sualine cevab arayabiliriz.

Evvela şunu hatırlatmakta yarar var ki, Dar'ul harbin akideyi ilgilendirmeyen imar, trafik, orman vb. gibi konularda belirlenmiş kurallara uymasında sakınca yoktur. Bu sebeble Trafik kurallarına uymak, muslumanın akidesine zarar vermediği gibi, emniyet kemeri gibi bazı kurallara riayet etmemek ayrıca maddi cezalara sebebiyet vermektedir ki, muslumanın helal rızkını böyle haksız bahanelerle tağutun kurumlarına kaptırması câiz değildir.
Emniyet kemeri kullanmanın en büyük sebeblerinden biri de can kaybı ve sakatlığa karşı mevcut olan tedbirlerin alınmasıdır.


Her ne kadar nuzul sebebleri konuyla ilgili olmasa da Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.(Bakara, 195),

"Kendi kendinizi öldürmeyin." (Nisâ, 29)
Rasulullah (s.a.v.)in kızı Zeyneb'in, Medine'ye hicreti esnasında muşrik Hebbâr b. el-Esved yetişerek mızrağıyla Zeyneb'in üzerinde bulunduğu deveye vurarak Zeyneb'in deveden düşerek çocuğunu düşürmesine sebeb olduğu gibi, ömrünün sonuna kadar bundan dolayı sancı ve ağrı çektiği rivayet edilmektedir.
(Heysemi , IX, 213)

Yine Medine'de bir binekli, hızlıca Rasulullah (s.a.v.)'in yanına gelip kendisine bildirilen şartları kabul ederek İslam'ı kabul ettikten sonra devesinin ön ayağı, yerde açılmış olan bir fare deliğine girdi. Deve düştü ve adam da kafasının üzerine düşerek ölmüştür. (Ahmed b. Hanbel, Musned, c. 4, s. 359)

Müslüman akidesine göre ecel vakti değişecek değildir, fakat muslumanın gerekli tedbirleri alması mumkun iken bunları almaması, kendi canını ve başkalarının canlarını tehlikeye atması haramdır. Mutlaka eceli gelen kişi emniyet kemeri takmış olsa da ölecektir, otoparkta otururken de. Bize düşen sebeblere sarılmak, belki bu vesileyle ağır sakat ve hastalıklardan korunmak mumkun olabilecektir. Bu durum aynı zamanda kalbi, vicdanı da rahatlatacak, sorumluluğu dindirecektir.

Halife Ömer (r.anh), bize bir uygulamasıyla son derece önemli bir uyarıda bulunmuştur.

Şam’a orduyla giden Halife Ömer (r.anh), şehre yaklaştığı zaman, veba salgını olduğunu haber alır. Bunun üzerine, orduya geri dönülmesi talimatını verir.

Abdullah ibn Abbâs (r.anhuma)'dan (o, şöyle demiştir): Umer ibn Hattâb, Şam'a doğru yola çıktı. Nihayet (Yermûk yakınında bir köy olan) Serğ'a vardığı zaman ordu kumandanları Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh ve arkadaşları kendisini karşıladılar ve Şâm arazîsinde veba hastalığı vuku' bulduğunu ona haber verdiler.
İbn Abbâs dedi ki:
Umer:— İlk Muhacirler'i bana çağır, dedi.
Onları çağırdı da onlarla istişare etti ve onlara Şam'da veba vâki' olduğunu haber verdi. Onlar (gitmek veya geri dönmek hususunda) ihtilâf ettiler.
Bâzısı: — Bir iş için çıkmışsın, o işten geri dönmeni doğru bulmayız.
Bâzısı da: — İnsanların bakıyyesi ve Rasûlullah'm arkadaşları seninle beraberdirler. Onları şu veba üzerine götürmeni doğru görmeyiz, dediler.
Umer onlara: — Yanımdan çıkın! dedi.
Sonra: — Ensâr'ı bana çağır, dedi.
Ben onları da Umer'in yanına da'vet ettim. Umer onlarla da istişare etti. Onlar da Muhâcirler'in yoluna girdiler ve onların ihtilâfları gibi ihtilâf ettiler.
Bunun üzerine Umer onlara da: — Yanımdan çıkın! dedi.
Sonra: — Kurayş ihtiyarlarından, fetih Muhacirler'inden burada bulunanları bana çağır, dedi.
Ben onları çağırdım. Onlardan ikisi bile Umer'e karşı ihtilâf etmedi.
Onlar: — İnsanları geriye döndürmeni ve halkı şu veba üstüne götürmemeni doğru görürüz, dediler.
Bunun üzerine Umer, insanlar arasında şöyle nida ettirdi: — Ben sabahleyin bineğime binip geri döneceğim. Binâenaleyh siz de buna göre (hazırlanıb) sabahlayın, dedi.
Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh: — Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? dedi.
Umer: — Keşki bunu senden başkası söyleseydi yâ Ebâ Ubeyde! Evet Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Şuna ne dersin: Şayet senin develerin olsa, iki yamacı olan bir vâdîye inseler -yâhud indirsen- o yamaçlardan biri munbit, diğeri ise otsuz olsa, sen develeri bitek yerde gütsen, Allah'ın kaderi ile gütmüş; otsuz yerde gütsen, yine Allah'ın kaderi ile gütmüş değil misin? dedi.
İbn Abbâs dedi ki: Abdurrahmân ibn Avf, bir haceti yüzünden ortalıkta yok iken bu sırada çıkageldi ve şöyle dedi:
Bu hususta bende bir ilim vardır ki, ben onu Rasûlullah (s.a.v.)'den işittim şöyle buyuruyordu:
"Bu hastalığın bir yerde çıktığını işittiğiniz zaman oraya gitmeyiniz. Hastalık sizin bulunduğunuz yerde vâki' olursa, ondan kaçmak için sakın o yerden dışarı çıkmayınız!"
Abdullah: — Bunun üzerine Umer, Allah'a hamdetti, sonra ayrıldı, demiştir.

(Buhari, Tıb, Bab 30, Hadis no: 44; Muslim, Selam, 98)

Hadis-i şeriften de anlayacağımız gibi, tehlike olan bir durum söz konusu olduğu zaman, o tehlikeyi dilerse başımıza getirecek olan Allah (c.c.) olmasına rağmen, muslumana düşen tedbirlere sarılmak, alabileceği önlemleri almaktır.

Bu durumda muslumanın emniyet kemeri takmasının hükmü, yol ve süratına göre değişiklik arzedebilir. Her ne kadar yakın mesafede (mahalle içinde) düşük hızda emniyet kemeri takmak mubah iken, şehirlerarası otobanlar ve süratli (yaklaşık saatte 70 km ve üstü) gidilebilen ana yollarda emniyet kemeri takmanın vâcib hukmunde olduğunu benimsiyoruz. Fi emanillah.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt