Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

A'raf Suresi İniş Sebebi

Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبي الله ونعم الوكيل
Site Emektarı

7- A'RÂF SÛRESİ

el-Avfî, İbn Ebî Talha ve Ebu Salih'in İbn Abbâs'tan rivayetine göre A'râf Sûresi Mekke'de nazil olan surelerdendir. İbn Abbâs ve İbnu'z-Zubeyr'den gelen rivayette sûre, istisnasız Mekkî'dir, yani bütün âyetleri Mekke'de inmiştir.[1]

İbn Abbâs'tan gelen ikinci bir rivayette ise beş âyet (163-167); Mukatil kavlinde ise 163-171 âyetler arası olmak üzere dokuz âyeti istisna edilmiş, bunların Medine'de indiği ileri sürülmüştür.[2]

İbnu'l-Munzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Katâde'den rivayetle tahriclerinde de sadece 163. âyetin Medine'de indiği, bunun dışındaki bütün âyetlerinin mekkî olduğu belirtilmektedir.[3]

Nüzul sırası itibariyle Fahreddin Râzî bu sûrenin Sâd Sûresinden sonra nazil olduğunu kaydetmiştir.[4]

26. Ey Adem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek bir giyimlikle bir de sizi süsleyecek elbise gönderdik. Takva elbisesi ise en hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir ki belki öğüt alırlar.

Mücâhid'den rivayete göre bu âyet-i kerime araplardan bazı insanların Beytullah'ı çıplak olarak tavaf etmeleri üzerine nazil olmuştur .[5]

İbnu'l-Münzir'in "Ey Adem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek bir giyimlikle bir de sizi süsleyecek elbise gönderdik...." âyetinin tefsirinde İkrime'den rivayetinde o şöyle demiştir: Bu âyet-i kerime Kureyş'ten olan Ahmesîler ile onların yolunu tutan Evs, Hazrec, Huzâa, Sakîf, Amir ibn Sa'saa oğulları, Kinâne ibn Bekr kabilesi batınları gibi arap kabileleri hakkında inmiştir. Onlar, hac mevsiminde et yemezler, evlerine arkalarından girer çıkarlar, yün ve kıl elbise giymez, sadece deri giyerler, çocuklarına da deri giydirirler, Kureyş dışında kalanlar Ka'be'yi çıplak olarak tavaf ederlerdi. Ka'be'yi çıplak olarak tavaf edenler oraya gelince elbiselerini çıkarır, atar ve: "Bunlar, Rabbımıza günahlarımızdan ve hatalarımızdan temizlendiğimiz elbiselerimizdir." derler; sonra da Kureyşlilere: "Kim bize bir futa (peştemal) ödünç verecek?" derlerdi. Eğer ödünç olarak peştemal gibi bir şey bulabilirlerse onu giyer, değilse tamamen çıplak olarak Ka'be'yi tavaf ederler, ancak tavafı bitirdikten sonra çıkarmış oldukları elbiseleri alıp giyerlerdi.[6]

28. Onlar bir hayâsızlık yaptıkları zaman "Biz, atalarımızı da onun üzerinde bulduk. Allah da bize onu emretti." dediler. De ki: "Allah, hiçbir zaman hayâsızlığı emretmez. Siz, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?"

Suddî'den ve Mücâhid'den rivayette şöyle demişlerdir: Yemenli bir arap kabilesi Beytullah'ı çıplak olarak tavaf ederdi. Onlara: "Neden Beytullah'ı böyle çıplak olarak tavaf ediyorsunuz diye soranlara: "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk. Allah da bize Beytullah'ı böyle çıplak olarak tavaf etmemizi emretti." dediler de işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[7]

31. Ey Âdemoğulları, her mescidin yanında zinetlerinizi alın. Yeyin, için. ama israf etmeyin. Hiç şüphesiz O, israf edenleri sevmez.


Müslim'in İbn Abbâs'tan rivayetle tahricinde o şöyle anlatıyor: (Cahiliye devrinde) kadın, Beytullah'ı çıplak olarak tavaf eder ve: "Kim bana tavafta giymem için ödünç bir elbise verir?" der, (Ahmes'lerden yani Kureyş ve anlaşmalılarından birisi bir elbise verirse) onu ut yeri üstüne koyar ve "Bugün bazısı veya tamamı görünmüş aldırmam. Ondan görüneni de helâl saymam." anlamına gelen bir beyt söylerdi. İşte bunun üzerine "Ey Âdemoğulları, her mescidin yanında zinetlerinizi alın..." âyet-i kerimesi nazil oldu.[8]
Bu nüzul sebebini biraz önce geçen "Onlar bir hayâsızlık yaptıkları zaman "Biz, atalarımızı da onun üzerinde bulduk. Allah da bize onu emretti." dediler..." âyet-i kerimesinin iniş sebebi olarak veren İbn Kesîr rivayeti zikrettikten sonra yaptığı değerlendirmeler arasında şöyle diyor: "Bununla birlikte yeni elbisesi olan o elbiseyi giyinmiş halde tavaf ederdi. Yeni elbise bulamayan ya da Kureyşli birisinden ödünç bir elbise alamayanlar da tamamen çıplak olarak tavaf ederlerdi. Yeni elbisesi olup da onu giyinmiş olarak tavaf edenler de tavafın akabinde o elbiseyi çıkarıp atar ve hiç kimse o elbiseyi alıp da sahiplenmez ve giymezdi. Çıplak olarak ka'be'yi tavafta genellikle erkekler gündüz, kadınlar ise gece tavaf ederlerdi."[9]

İbn Abbâs anlatıyor: Cahiliye devrinde bazı bedeviler Beytullahı çıplak olarak tavaf ederlerdi. Hatta kadınları bile çıplak tavaf ederler; ancak alt taraflarına öyle merkep yüzündeki sineklerden oluşmuş küçücük leke gibi bir parça kumaş asar, tavaf sırasında bir yandan da "Bugün bazısı veya tamamı görünmüş aldırmam. Ondan görüneni de helâl saymam." Anlamına gelen bir beyt söylerdi. İşte bu ve bunun gibiler hakkında Allah Tealâ Peygamberine "Ey Adem oğulları, herbir mescidde zinetlerinizi alınız, süslerinizi takınınız..." âyet-i kerimesini indirdi.

Müslim tarafından yine İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette de bu âyet-i kerime ile birlikte onu takip eden "De ki: Allah'ın insanlar için çıkardığı süsleri kim haram kılmış?..." âyet-i kerimesinin de bunun üzerine indiği belirtilmiştir.[10]

Bu farklı rivayetin Müslim'deki rivayette değil de Hâkim'in Müstedrek'indeki Ebu Davud et-Tayâlisî kanalıyla gelen rivayette olduğu İbnu'l-Cevzî'nin Zâdu'l-Mesîr'inin dip notunda kaydedilip bu rivayetin sahîh, Buharı ve Müslim'in şartlarına uygun ve fakat onlar tarafından tahric edilmediği de belirtilmiştir.[11]

Ebu Seleme ibn Abdurrahman ve İbn Abbâs'dan gelen rivayette ise Cahiliye halkının, Mina'dan İnerken Mina Mescidi'ne ulaştıklarında, mensup oldukları din gereği üzerlerindeki iki elbiseyi (iç ve dış elbise) birden çıkardıkları, çıplak olarak Ka'be'yi tavaf ettikleri ve işte onlar hakkında bu âyet-i kerimenin nazil olduğu" kaydedilmektedir. [12]

Bu davranışlarının altında "Dünya işleri ile kirlettikleri, veya herhangi bir şekilde kirlenmiş olan elbiselerle Beytullah'ı tavaf etmeme" veya "Bu hacdan önce işlediğimiz günahlardan bu haccımızla işte bu elbiseleri çıkarıp soyunduğumuz gibi soyutlanıp kurtulacağız" düşüncesinin yattığı bazı tefsirlerde [13] zikredilmektedir ki neticede bu düşünce ve davranışları temizlikte ifrata düşmekten, tekellüften, dini kendilerine zorlaştırmaktan veya bir tefâülden başka bir şey değildir.

Kelbî'den rivayette ise bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi biraz daha farklı. Buna göre cahiliye halkı olan müşriklerin Hacc ve Ka'be'yi ta'zim gayesiyle hacc esnasında ancak ölmeyecek kadar yemek yediklerini, hacc günlerinde iç yağı yemediklerini gören müslümanların "Biz hacca ta'zime onlardan daha lâyığız." Yani biz de böyle yapalım, demeleri üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.[14] Fahreddin Râzî bu haberi İbn Abbâs'tan naklen zikretmiştir.[15]

32. De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı zîneti ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman etmiş olanlar içindir. Kıyamet günü ise yalnızca onlara tahsis edilmiştir. İşte Biz, âyetlerimizi, bilen bir kavim için böylece uzun uzun, genişçe açıklarız.

33. De ki: "Rabbın, açığıyla, gizlisiyle bütün hayasızlıkları, günahı, Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.

İbn Abbâs'tan rivayette o şöyle demiştir: Câhiliye halkı Allah'ın helâl kıldığı elbiseleri ve bunun dışında daha başka bir takım şeyleri kendilerine haram kılmaktaydılar. İşte Allah Tealâ onların bu davranışları üzerine bu âyet-i kerimeyi indirdi.[16]

Ebu Salih kanalıyla İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette de müşriklerin, bu elbise giyme ve bazı yiyecekleri kendilerine haram kılmalarının Hacda tavaf sırasında olduğu ve onlar tarafından uydurulan bu haramlara uymamaları, elbise giyerek giyinik halde Beytullah'ı tavaf etmeleri sebebiyle müslümanları kınamaları üzerine bu âyet-i kerimelerin nazil olduğu kaydı vardır.[17]

Bu konudaki İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbâs'tan rivayetlerinde o şöyle diyor: "De ki. Allah'ın size gönderdiği, sizin de bazılarını haram, bazılarını helâl kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" (Yûnus, 10/59) âyetinde işaret edildiği gibi câhiliye halkı Allah'ın helâl kıldığı elbise ve bir takım şeyleri kendilerine haram kılmaktaydılar. Bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.

Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan rivayetinde câhiliye halkının kendilerine haram kıldığı tertemiz rızık; et yağı (iç yağı), et ve tereyağ imiş. Ebu'ş-Şeyh'in İbn Zeyd'den rivayetinde ise bunlar koyunların etleri, sütleri ve sütlerinden elde edilen yağdır.[18] Bu rivayetlerde câhiliye halkının bu haram kılması mutlak gibi görünüyorsa da diğer rivayetlerin de delaletiyle mutlak olmayıp hac mevsimi veya hacca gidenlerin hacları esnasındaki haram kılmalarını ifade etmektedir.[19]

43. Göğüslerinde kinden ne varsa söküp almışızdır. Altlarından ırmaklar akar ve derler ki: "Hamdolsun O Allah'a ki bizi hidayetiyle buna ulaştırdı. Andolsun ki Rabbımızın elçileri hakkı getirmişlerdi." Onlara: "Yapmakta olduklarınızdan dolayı mirasçısı kılındığınız cennet işte budur. " diye seslenilir.


Hz. Ali'den rivayette o: "Vallahi bu âyet, biz Bedr ehli hakkında nazil oldu." demiştir.

Yine ondan gelen bir rivayette onun: "Hiç şüphesiz ben, benim, Osman'ın, Talha ve Zubeyr'in, Allah Tealâ'nın haklarında "Göğüslerinde kinden ne varsa söküp atmışızdır." buyurduklarından olduğumuzu umuyorum." dediği de nakledilmektedir.[20]

Kesîr en-Nevvâ'ın Ebu Ca'fer'den rivayetinde o: Bu âyet-i kerime Hz. Ali, Ebu Bekr ve Ömer hakkında nazil oldu, demişti. "Bu göğüslerinden söküp atılan kin hangi kindir?" diye sordum, "Cahiliye kinidir. Cahiliye devrinde Haşim oğulları ile Teym ve Adiyy oğulları arasında kin vardı. Bunlar müslüman olunca birbirlerini sevdiler. Bir gün Ebu Bekr üşümüştü. Ali, elini ısıtıp onun böğrüne koyarak üşümesini gidermeye çalışmıştı ki bunun üzerine bu âyet-i kerime indi." diye cevap verdi.[21]

156. ...Buyurdu ki: "Ben, kimi dilersem onu azabıma uğratırım. Rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır. Ben onu, takvaya erenlere, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara, işte ancak onlara yazacağım."

157. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı bulacakları, o ümmî, nebi elçiye tâbi olurlar. O, kendilerine ma'rufu emreder, münkeri yasaklar. Temiz şeyleri helâl kılar, murdar şeyleri de haram kılar. Onların ağır yüklerini ve üzerlerindeki bağları, zincirleri indirir. İşte ona iman edenler, onu ululayanlar, ona yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nura tabî olanlar; işte onlar felaha erenlerin ta kendileridir.

İbn Cureyc'den rivayet ediliyor ki o şöyle demiştir: "Rahmetim herşeyi kuşatmıştır." İblîs: "Ben de herşey'denim." deyip bundan kendine bir pay çıkarmak istedi de Allah Tealâ: "Ben onu, takvaya erenlere, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara, işte ancak onlara yazacağım." âyetini indirdi. Bu sefer yahudiler "Biz de müttakîleriz ve zekât veriyoruz." diyerek bundan kendilerine bir pay çıkarmak istediler de Allah Tealâ bunun üzerine "Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı bulacakları, o ümmî, nebî elçiye tabî olurlar..." âyet-i kerimesini indirdi.[22]

170. Onlar ki kitaba sımsıkı sarılırlar ve namazı dosdoğru kılarlar; elbette Biz, ıslah edenlerin mükâfatını zayi etmeyiz.

İbnu'l-Cevzî tefsirinde bu âyet-i kerimenin "Allah'ın kendilerine indirdiği kitabın hadlerini muhafaza ile bunları aşmayan ve kitablarını tahrif etmeyen, Abdullah ibn Selâm gibi ehl-i kitab mü'minleri hakkında indiğini" söylemekle birlikte bu görüşün kime ait olduğunu veya kimden rivayet edildiğini belirtmemiştir.[23]

175. Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılan ve şeytanın arkasına taktığı ve sonunda azgınlardan olan o kimsenin haberini anlat.

Bu âyet-i kerimenin, Ümeyye ibn Ebi's-Salt veya bir hristiyan rahibi olan en-Nu'mân ibn Sayfî hakkında nazil olduğuna dair iki rivayet vardır. Şöyle ki:

1. Abdulmelik ibn Umeyr anlatıyor: Dimaşk camiinde bu âyet-i kerimenin kim hakkında nazil olduğunu müzakere ediyorlardı. Birisi: "Bal'am ibn Bâ'ûrâ' hakkında nazil oldu." dedi. Bir başkası: "Hayır, bir rahib[24] hakkında indi." dedi. O sırada Abdullah ibn Amr ibnu'l-As çıkageldi de ona sordular: "Bu âyet kim hakkında nazil oldu?" O: "Ümeyye ibn Ebi's-Salt es-Sekafî hakkında nazil oldu." dedi.[25]

Bu âyet-i kerimenin Ümeyye hakkında ve fakat neden nazil olduğu hakkındaki açık bilgiyi de yine Abdullah ibn Amr ibnu'l-As'dan gelen şu rivayetten öğreniyoruz: Abdullah ibn Amr ibnu'l-As ve Zeyd ibn Eşlem anlatıyor: Bu âyet-i kerime Ümeyye ibn Ebi's-Salt hakkında inmiştir. O, geçmiş kitapları okuyan birisiydi. Bu okuduklarından biliyordu ki Allah o zamanda mutlaka bir elçi gönderecek. Ancak o, gönderileceğini beklediği bu elçinin kendisi olacağını umuyordu. Ne zaman ki Allah Tealâ onu değil de Hz. Muhammed (sa)'i elçisi olarak gönderdi, onu çekemeyip peygamberliğini inkâr etti ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[26]

İbn Asâkir'in Saîd ibnu'l-Museyyeb'den rivayetinde o şöyle anlatıyor: Ümeyye ibn Ebi's-Salt Bahreyn'e gitmişti. Hz. Peygamber (sa) onun haberlerini alıyordu. Orada sekiz sene kaldıktan sonra geldi, Hz. Peygamber'e rastladı. Etrafında ashabından bir cemaat da vardı. Allah'ın Rasûlü (sa) onu müslüman olmaya çağırdı ve kendisine sonuna kadar Yasin Sûresini okudu. Efendimiz okumasını bitirince Ümeyye ayağını sürüyerek yerinden sıçradı, Kureyş de peşinden. "Ey Ümeyye, ne dersin?" dediler. "Şehadet ederim ki o hak üzeredir." dedi. "Peki ona tabi olacak mısın?" diye sordular, "Bir düşüneyim." dedi. Sonra kalkıp Şam'a gitti ve Bedr gazvesinden sonra geldi. Müslüman olmak istiyordu. Ancak kendisine Bedr'de öldürülen müşrikler haber verilince "Eğer gerçekten peygamber olsaydı akrabalarını öldürmezdi." deyip müslüman olmaktan vazgeçti, Taife gitti ve orada öldü. Bunları anlattıktan sonra Saîd ibnu'l-Museyyeb der ki: İşte onun hakkında Allah Tealâ "Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılan ve şeytanın arkasına taktığı ve sonunda azgınlardan olan o kimsenin haberini anlat." âyet-i kerimesini indirdi.[27]
3. İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbâs'tan rivayetine göre ise bu âyet-i kerime en-Nu'mân ibn Sayfî er-Râhib hakkında nazil olmuştur. Bu kişi cahiliye devrinde palas elbiseler giyip rahib olmuş. Hz. Peygamber (sa)'in Medine-i Münevvere'ye hicretinden sonra Medine'ye gelmiş, Efendimiz (sa)'e: "Ey Muhammed, Bu getirdiğin nedir?" diye sormuş. Allah'ın Rasûlü (sa): "İbrahim'in dini olan Hanîfliği getirdim." buyurmuş. Nu'mân: "Ben o din üzereyim." demiş. Efendimiz (sa): "Hayır, sen o din üzere değilsin. Sen, ona, onda olmayan şeyleri kattın." buyurmuş. Nu'mân: "Bizden yalancı olanı Allah kovulmuş, yapayalnız olarak öldürsün!" demiş, sonra çıkıp Şam'a gitmiş ve oradan Medine'deki münafıklara: "Muhammed'le savaşmak için silâhlanın, silâh hazırlayın." diye haber göndermiş, kendisi de Hz. Peygamber (sa)'i Medine'den çıkarmak üzere kendisine bir ordu vermesini istemek üzere Bizans kralı (Kayser)'na gitmiş. Ancak bu emeline ulaşamadan Şam'da, kovulmuş ve yapayalnız halde ölmüş. İşte bu âyet-i kerime onun hakkında nazil olmuştur.[28] Bu hadise ilerde Mescid-i Dırâr'dan bahseden (Tevbe, 9/107 âyetinin nüzul sebebinde Ebu Amir er-Râhib hakkında tekrar zikredilecektir.[29]

180. En güzel isimler Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimleri konusunda ilhada düşenleri bırakın. Onlar, yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir.

Mukatil der ki: Bir müslüman namazında bir keresinde Allah'a, bir keresinde de Rahman'a (ya da ya Rahman, ya Rahîm diyerek) dua etmişti. Bunu duyan Ebu Cehl: "Muhammed ve ashabı bir rabbe tapındıklarını iddia etmiyorlar mı? Bu adama ne oluyor ki iki rabba dua ediyor?!" demiş de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[30]

182. Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince; Biz, onları bilmeyecekleri noktadan derece derece helake yaklaştırırız.

183. Ben, onlara mühlet veririm. Hiç şüphesiz Benim düzenim çetindir.

Bazı müfessirler bu âyet-i kerimelerin, Allah'ın önce kendilerine mühlet verip daha sonra Bedr Gazvesinde yakalayıverdiği (ve orada öldürülen) Kureyş müşrikleri hakkında indiğini kaydetmişlerdir.[31]

184. Düşünmüyorlar mı ki arkadaşlarında hiçbir delilik yoktur. O ancak apaçık bir uyarıcıdır.

Katâde ibn Diâme'den, o şöyle anlatıyor: Bir gün Allah'ın Rasûlü (sa) Safa tepesine çıkıp "Ey filân oğulları, ey filân oğulları..." diye kabile kabile, aile aile Kureyş'i çağırdı. Etrafına toplandılar. Onları, iman etmedikleri takdirde Allah'ın baskını ve başlarına getireceği musibetler hakkında uyardı. İçlerinden birisi: "Hiç kuşku yok bu arkadaşınız delirmiş. Bırakalım sabaha kadar bağırsın dursun." dedi de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[32]

187. Sana, kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: ''Onun bilgisi ancak Rabbımın katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. Onun ağırlığını gökler de yer de kaldıramaz. O size ansızın gelir. Sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: ''Onun bilgisi ancak Allah katındadır ve fakat insanların çoğu bilmezler. "

İbn Abbâs der ki: Yahudilerden Cebel (veya Hamel) ibn Ebî Kuşeyr ve Şemvâl (Samuel veya Şimvâl veya Semev'el?) ibn Zeyd bir gün Hz. Peygamber (sa)'e geldiler ve: "Ey Muhammed, eğer peygamber isen bize kıyametin ne zaman kopacağını haber ver. Çünkü biz, onun ne zaman kopacağını biliyoruz." dediler de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[33]

Katâde'den gelen bir rivayette ise bu soruyu soranlar yahudiler değil, Mekke müşrikleridir. "Ey Muhammed, biliyorsun aramızda akrabalık var. Bize gizlice söyle (başkaları duymasın) kıyamet ne zaman kopacak?" demişler; onların bu istekleri üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş[34]
Hz. Peygamber (sa)'den bu istekte bulunanın Utbe ibn Rabîa olduğu da rivayet edilmiştir.[35] Buna göre âyet-i kerime Medenî değil, Mekkîdir.
Ayet-i kerimenin Mekke müşrikleri veya yahudiler hakkında nazil olduğuna dair iki haberi peşpeşe zikrettikten sonra Taberî "Kıyametin ne zaman kopacağını öğrenmek isteyenlerin yahudiler veya müşrikler olmasının caiz ve mümkün olduğunu, bunlardan hangisini tercih edebileceğimize dair elinde bir bilgi veya karine olmadığını da kaydederken[36] İbn Kesîr, âyet-i kerimenin Mekke'de nazil olduğuna göre kıyametin vuku bulmasını uzak görerek, varlığını inkâr ederek alay yollu onun vaktini öğrenme isteğinde bulunanların Kureyş müşrikleri olmasının doğruya daha yakın olduğunu söyler.[37]

188. De ki; "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime ne fayda verebilirim, ne de zarar. Eğer ben gaybı bilseydim daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık da dokunmazdı. Ben sadece iman eden bir kavme uyarıcı ve müjdeciyim."

Kelbî anlatıyor: Mekkeliler "Ey Muhammed, Rabbın fiyatlar ucuz iken sana haber vermez mi ki yükselmeden satın alıp kâr edesin; kuraklık ve kıtlık vereceği yeri sana haber vermez mi ki oradan bolluk ve bereket verdiği yere gidesin." dediler de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[38]

199. Sen affı tut (al), ma'rufu emret ve cahillerden yüz çevir.

Ebu'ş-Şeyh'in Süddî'den rivayetine göre bu âyet-i kerime, namaz, zekât ve müşriklerle savaş (cihad) farz kılınmadan önce nazil olmuştur (Suyûtî, ed-Dumı'i Mensur, m,63i). Abdurrahman ibn Zeyd ibn Eşlem, Allah Tealâ'nın, bu âyet-i kerimedeki af ve müşriklerden yüz çevirme emrinin on sene yürürlükte kaldığını ifade etmektedir.[39]

200. Şeytan seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın. Çünkü O gerçekten Semî'dir, Alîm'dir.

İbn Cerîr'in İbn Zeyd'den rivayetle tahricine göre "Sen affı tut, ma'rûfu emret ve cahillerden yüz çevir." âyet-i kerimesi nazil olunca Hz. Peygamber (sa): "Ey Rabbım, gazab (öfkelenmem) halinde ne yapayım?" dedi de bu âyet-i kerime nazil oldu.[40]

204. Kur'ân okunduğu zaman ona hemen kulak verin ve susun ki merhamet olunasınız.

Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebinde bir kaç farklı rivayet vardır:

l. Ebu Hureyre'den, o şöyle demiştir: Sahabe namazda (kendi aralarında) konuşurlardı. "Kur'ân okunduğu zaman ona hemen kulak verin ve susun ki merhamet olunasınız." âyeti nazil olunca namazda susmakla emrolundular.[41]

2. Ebu Hureyre'den rivayette o şöyle demiştir: Sahabe, Hz. Peygamber (sa)'in arkasında namaz kılarlarken seslerini yükseltirlerdi. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[42] Bu haber hadis imamlarınca ve bu arada Beyhakî tarafından Sünen'inde Abdullah ibn Muğaffel'den de rivayet edilmiştir.[43]

Hz. Peygamber (sa)'in arkasında namazda iken ashabın sesini yükseltmesinin sebep ve şekli hakkında da muhtelif rivayetler karşımıza çıkmaktadır. Katâde'den rivayete göre namazın başına yetişememiş olan birisi gelir ve namazda olan arkadaşına meselâ "Kaç rek'at kıldınız?" gibi bir soru sorardı. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.

İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette de farz namazlarda Hz. Peygamber Kur'an okurken sahabe de aynı zamanda yüksek sesle okurlar ve sesler karışırmış, bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş. Zuhrî'den rivayette ise Hz. Peygamber (sa)'in arkasında namaz kılarken Efendimizle birlikte yüksek sesle Kur'an okuyan kişi "ansardan bir genç" olarak verilmiştir. O genç, Hz. Peygamber (sa)'in her okuduğunu yüksek sesle tekrar edermiş, bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş .[44]

Zuhrî'den gelen başka bir rivayette ise bu gencin Hz. Peygamber (sa)'in okuduğunu hemen yüksek sesle tekrarlaması namazla sınırlandırılmamış "Efendimiz ne zaman bir şey okusa hemen o genç de okurdu." denilmiştir (Taberî age. ix, no). Bu rivayetlere göre âyet-i kerime Medine-i Münevvere'de inmiş olmalıdır.

3. Saîd ibn Cubeyr, Mücâhid, Atâ', Amr ibn Dînâr ve bir grup âlimden de bu âyet-i kerimenin Cuma günü hutbede imamı dinlemek üzere susmanın gerekliliği hakkında nazil olduğu" şeklindeki rivayet[45] âyet-i kerimenin nüzul sebebini beyan yerine bu âyetten çıkarılan bir hükme işaret ediyor gibidir.

4. Saîd ibnu'l-Museyyeb'den rivayete göre ise Allah'ın Rasûlü (sa) namaz kılarken müşrikler yanına gelir ve birbirlerine: "Bu Kur'ân'ı dinlemeyin ve (dinlenilmesini engellemek üzere) yanında gürültü yapın." derlerdi. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.[46] Bu son rivayete göre âyet-i kerimenin Mekkî olması gerekir. Ancak âyet-i kerimenin ibaresi ile siyak ve sibakı Medine-i Münevvere'de nazil olduğunu göstermektedir.[47]

205. Rabbını, içinden yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret ve sakın gafillerden olma.

İbn Kesîr bu âyet-i kerimenin, Mi'râc'da beş vakit namaz farz kılınmazdan önce nazil olduğunu kaydeder.[48]

[1] Alûsî, Rûhu'l-Maânî, VIHJ4.
[2] Râzî, Mefâtîhu'i-Ğayb, xiv,i4.
[3] Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 111,412.
[4] Râzî, Mefâtîhui-Gayb, xiv,i4.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/392.
[5] İbnul-cevzî, age, 111,181.
[6] Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 111,433-434.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/392-393.
[7] Taberî, age. VIIU14.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/393.
[8] Müslim, Tefsir. 25, Neseî, Menâsiku'l-Hacc, 161.
[9] İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, 111,398.
[10] Vahidî, Esbâbun-Nüzûl, s. 156.
[11] İbnu'I-Cevzî, age. III,187 dipnot.
[12] Vahidî, age s. 157; Râzî, age. xrv,60.
[13] Meselâ: Râzî, age. xrv,60.
[14] Vahidî, age s. 157.
[15] Râzî, age. xrv,60.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/393-394.
[16] Taberî, age. viii,i2i.
[17] İbnu'l-Cevzî, age. III,189; Kurtubî, age. VII,128.
[18] Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 111,446.
[19] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/395
[20] Taberî, age. VIII, 133.
[21] İbnu'l-cevzî, age. 111,199-200.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/396.
[22] Taberî, age. ix,55.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/397.
[23] İbnu'l-Cevzî, age. 111,282.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/397.
[24] veya Sayfî ibnu'r-Râhib, İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, îii,507.
[25] Taberî, age. K,83.
[26] Vahidî, age s. 157.
[27] Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, m,609; Alûsî, age. IX,111.
[28] Alûsî, age. ix,ıııtıi3.
[29] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/398-399.
[30] İbnu'l-cevzî, age. 111,292; Kurtubî, age. vn,206.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/399.
[31] Alûsî, age. IX, 127.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/399.
[32] Taberî, age. IX,93.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/400.
[33] Vahidî, age s.158; Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,167; Alûsî, age. IX,132.
[34] Vahidî, age s. 158.
[35] İbnu'l-Cevzî, age. m,297.
[36] Taberî, age. ix,94.
[37] İbn Kesîr, age. 111,520
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/400-401.
[38] Vahidî, age s.158-159.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/401.
[39] İbn Kesîr. Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, 111,535.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/401.
[40] İbnu'l-Cevzî, age. III,309; Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 111,631.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/401.
[41] Taberî, age. K,110.
[42] Vahidî, age s. 159.
[43] Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 111,636.
[44] Vahidî, age s. 159)
[45] Vahidî, age s. 159.
[46] İbnu'l-Cevzî, age. m,3i2.
[47] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/402.
[48] İbn Kesîr, age. m,543.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/403.

 
Üst Ana Sayfa Alt