Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Aziz Allah Ne Demek ?

B Çevrimdışı

bahadır42

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleyküm kardeşlerim aklıma takılan bir soruyu sizlere sormak istiyorum.
ezan okunurken AZİZ ALLAH demek bidatmıdır?
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
* Ezanı Duyan Kişinin Söyleyeceği Sözler/Dualar

267/1137- EbÛRafİ' (Radıyallahü anh):[125]
Hz. Peygamber'in tsaiiaiiahu aleyhi ve seiiem) şu hareketini nakletti: Rasûlullah ezanı dinlerken 'Hayye ale's-Salâh' ve ıHayye ale'l-Felâh'
kısmına kadar müezzinin dediğini söylerdi (tekrar ederdi), bu kısımlarda ise Lâ Havle veLâ Kuvvete İllâ Billâh derdi.[126]

268/1138- Abdullah b. Rubeyyi'a es-Sülemî'den (Radıyaiiahu anh):[127]
Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve setiem) bir yolculuktayken ezan okuyan birisini duydu, o:
Eşhedü enlâ İlahe İllallah, deyince Hz. Peygamber de:
"Eşhedü enlâ İlahe İllallah" dedi. O kişi:
Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah, deyince Hz. Peygamber de:
"Eşhedü ennî Muhammedün Rasûlullah" dedi.
(Ezan bitince) Peygamberimiz: "(Gidin, bakın!) Bu kişiyi koyun çobanı ya da ehlinden uzakta bir yolcu olduğunu bulacaksınız" dedi.

Rasûlullah vadiden inince atılmış/Ölmüş[128] bir kuzuyla karşılaştı ve şöyle dedi:
"Şu (ölmüş) yavrunun, sahibi için ne kadar değersiz olduğunu görüyor musunuz? Allah'a göre dünya işte bu kuzunun sahibi yanındaki değerinden daha düşüktür/ değersizdir."[129]

269/1139- Hz. Âişe annemizden (Radıyaiiahu anhâ):[130]
RasÛlullah {SaiiaiiaM aleyhi ve seiiem) ezan okuyan kişiyi işittiğinde şöyle derdi:
"Eşhedü enlâ İlahe İllallah ve Eşhedü enne Muhammeden Rasûlutlah."[131]

270/1140- Ümmü Habibe annemiz (Radiyallahu anha) anlattı:[132]
Hz. Peygamber (Sallahu aleyhi ve sellem) ezan okurken bir müezzini dinlendiğinde ezanı bitirinceye kadar onun dediğini tekrarladı.[133]

271/1141- (Z.) Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan:[134]
Hz. Ali (Radıyattahü anh) bir müezzini ezan okurken dinlediğinde onun dediğini derdi/tekrarlardı; müezzin:
'Eşhedü enlâ İlahe İllallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasölullah' dediğinde o da:
'Eşhedü enlâ İlahe İllallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasölullah. Hz. Muhammed'i inkâr edenler yalanctlanların ta kendileridir' derdi.[135]

272/1142- Sa'd b. Ebî Vakkas'tan (Radıyaiiahu anh):[136]
RaSÛİUİlah (SallallahU aleyhi ve seliem) dedi kî:
"Kim müezzini dinlerken şöyle derse günahı affolun ve Ene Eşhedü en Lâ İlahe İllallah, Vahdehû Lâ Şerike Leh, ve enne Muhammeden Abdühû ve Rasûlüh,
Radîyna billahi Rabben ve bi Muhammedîn Rasûlen ve bi'l-İslâmi Dînen"
§Tercemesi:
"Ve ben de Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun ortağı olmayan birliğine, (ayrıca) Hz. Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şahitlik yaparım, Biz Allah'ı rab, Hz. Muhammed'i rasûl ve tslâm'ı da din olarak kabul ettik."[137]
273/1143- Amr b. Âs'ın oğlu Abdullah'tan (Radıyaiiaha anhümâ);[138]
Rasûlullah'm (Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) şöyle dediğini duydum: "Siz bir müezzinin ezan okuduğunu işittiğinizde onun dediğini deyin/tekrarlayın!
Sonra bana salevât getirin! Kim bana bir salevât getirirse Allah ona on kat fazlasıyla sevap verir.
Sonra benim için vesile isteyin, çünkü vesile cennetteki bir mekândır/makamdır ki Allah'ın (sevgili) kullarından olana verilir. Ben o kişi olmayı umarım. Kim benim için (Allah'tan) vesile isterse ona şefaat ulaşır."[139]

274/1144- EbÛ Saîd el-Hudrî'den (Radıyaiiahü anh):[140]
Rasûlullah (Saiiaitaha aleyhi ve seiiem) şöyle dedi:
"Vesile Allah katındaki öyle bir derecedir ki onun üstünde başka derece yoktur. Allah'tan bana vesile (derecesini/makamını) vermesi (için) istekte bulunun/dua edin!"[141]

Açıklama

Bu rivayetlerde geçen vesile kelimesinin ortak anlamı; bir şeye kendisiyle yaklaşılan ve aracı olan mânâsındadır.[142] Ayrıca Peygamberimiz onun Allah katında üstün bir derece ve cennette yüce bir makam olduğunu beyan etmiş ve kendisi için her ezandan sonra dua etmesi için ümmetinden bir İstekte bulunmuştur. Kim Rasûlullah'in bu isteğini yerine getirirse/dua ederse Allah'ın izniyle âhirette kendisine şefaat edilecektir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Ey İman edenleri Allah'a karşı takva sahibi olun, O'na ulaşmaya vesile arayın /İsteyin ve O'nun yolunda clhad edinl Umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Mâide, 5/35)
Allah'a ulaşmada meşru vesileler edinilmelidir. Kur'ân ve Sünnet ışığında düşünce ve hareket Allah'a giden yoldur,. Allah ve Rasûlü'nün kabul etmediği vesileler ise merduttur. Müşrikler putlarını Allah'a yaklaştırır düşüncesiyle kutsallaşünyorlar, onlara ibadet ve dua ediyorlardı.[143] Allah ve Rasûlü'nün kabul etmediği ya da reddettiği metodlar kesinlikle sapıklığa götürür, vesile olamaz.
Rasûlullah'ın vesile olarak açıkladığı vesilenin sonucudur, yani kim dünyada onu vesile edinirse ve onun gibi kul olmaya, Kur'ân'] anlamaya çalışırsa Allah'ın İzniyle âhirette de kendisini vesile edinenlere yardımcı olacak ve şefaat edecektir.[144]
§Vesilenin anlamı ve hadisteki irabı hakkında çeşitli yorumlar yapıldı:
1- Her türlü hayır,
2- Yakınhk (kurbet),
3- Makam-ı mahmûd gibi anlamlan vardır.
Makam-ı mahmûdun ne olduğu konusunda farklı görüşler bulunmaktadır: a-Şefaat yetkisi, b-Allah'a yakınlık.[145] Bu İki mânâyı açıklayan bir hadis:
"Allah insanları hasrettiğinde bana yeşil bir elbise giydirir ve ben de Allah'ın dilediği kadar konuşurum (şefaat ederim), İşte bu makam-ı mahmuddur."[146]
4- el-Vesile kelimesi mansûb olduğu için mef ül olması yanında hâl olabilir, yani vesile/makam-ı mahmûd sahibi kıl, anlamındadır, sanki Rasûlullah bununla Kur'ân'daki ilgili ayeti hatırlatmıştır.
5- Bu kelime mansûb olduğu İçin zarf mânâsı olabilir, yani makam-ı mah-mûdda kıl, anlamındadır.
§Müezzinin dediği gibi tekrarlamanın şekline gelince Kadı Iyad'ın (v.544 /1149) tavsiyesi şudur:
Müezzin Allahü Ekber, Allahü Ekber, dediğinde dinleyen de Allahü Ekber, Allahü Ekber, der ve böyle sonuna kadar devam eder, yani müezzin cümleyi biti-rince/nefes alınca dediği tekrar edilir. Hay'ale'lerde ise La Havle ve Lâ kuvvete İllâ Billâh denir.[147]

275/1145- Abdullah b. Amr'dan (Radıyattahu anhümâ):[148]
Bir kİŞİ RaSÛlUİlah'a (SallaUahÜ aleyhi ve sellem):
'Ey Allah'ın Rasûlü! Müezzinler ezanlanyla bizi geçiyorlar/üstün oluyorlar' deyince Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Siz de {ezan okunurken) onların dediğini tekrarlayın, bunu bitirdiğinde (dilediğini) iste verilsin."[149]

276/1146- Ebû Hüreyre (Radıyallahü anh) anlattı:[150]
Rasûlullah' la (Saihiiaha aleyhi ve seiiem) beraber Yemen sularının aktığı bir bölgedeydik.[151] Bilâl Habeşî kalktı ve ezan okumaya başladı, bitirince Rasûlullah şöyle dedi:
"Kim kesin bir inançla bunun dediği gibi derse/tekrarlarsa cennete girer."[152]

277/1147- Ebû Saîd el-Hudrf den (Radıyallahü anh):[153]
Hz. Peygamber (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) şöyle dedi:
"Nidayı (ezanı) işittiğinizde müezzinin dediği gibi deyin/tekrarlayın!"[154]

278/1148- Câbir b. Abdullah'tan (Radıyaiiahu anh):[155]
RaSÛlullah (Sallaltaha aleyhi ve setlem) dedi ki:
"Kim ezanı dinleyip (bitirdiğinde) şöyle derse kıyamet günü şefaat kendisine mutlaka ulaşır/faydalı olur:
Allahümme! Rabbe hâzihİ'd-Da'veti't-Tâmme, ve's-Satâti'l-Kâİme!
Âti Muhammedeni'l-Vesilete ve'l-Fadîlete ve'b'ashü Makamen Mahmuden i '1-11 ezî ente veadteh."
§Duanın tercemesi:
"Allah'ım! Ey bu mükemmel çağrının ve yapılan duanın Rabbi! Hz. Muhammed'e vesile ve fazilet (derecesi) ver! Vadettiğin şekilde onu yüce/övgüye lâyık bir makamda hasret (dirilt)!"[156]

279/1149- Câbir b. Abdullah'tan (Rad.ıyaUahü anh):[157]
RaSÛlullah (Sallaüahü aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Müezzin ezanı okuduğunda kim şöyle derse Alfan onun duasını kabul eder:
Allahümme! Rabbe hâzihi'd-Da'veti't-Tâmme, ve's-Salâti'l-Kâimel Salli alâ Muhammedin, verda anhü Rıdan lâ Teshatu ba'dehû."
§Duanın tercemesi:
"Allah'ım! Ey bu mükemmel çağrının ve yapılan duanın Rabbi!
Hz. Muhammed'e rahmet et, bir daha gazap etmeyecek şekilde ondan razı/hoşnut ol."[158]

280/1150- (Ht) Abdullah b. Alkame b. Vakkâs'tan:[159]
Ben Hz. Muâviye'nin (Radıyaiiahu anh) yanındaydım, o anda müezzini ezan okudu. Hz. Muâviye müezzinin dediği gibi dedi/tekrarladı ve müezzin 'Hayye ale's-Salâh' deyince o; 'Lâ Havle ve Lâ Kuvvete illâ Billah' dedi ve müezzin 'Hayye ale'l-Felâh" deyince de o; 'Lâ Havle ve Lâ Kuvvete illâ Billah* dedi. Bundan sonra müezzinin dediklerini söylemeye devam etti. (Ezan bittikten) sonra şöyle dedi:
'Rasûlullah'ın (Saiiailaha aleyhi ve settem) böyle dediğini duydum.'
NOT: İmam Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah bu hadisi babasının ham ile bulmuş, ancak kendisinden dinlememiştir. Onun için rivayetin başına hat kelimesini eklemiş ki okuyucu ya da dinleyen kişi bu rivayetin Abdullah'a sema' (işitme) yoluyla değil de babasının yazısı ile ulaştığını anlasın. Bu gayretler hadislerin ne kadar titizlikle toplandığı ve tedvin edildiğini bize göstermektedir. Selefimiz âlimleri yapılabilecek çalışmanın en üstününü gerçekleştirmişlerdir. Bugün bile şu teknoloji ile bu başarıyı yakalamak çok zor, Allah'ın Özel yardımı olduğu kesin.[160]

281/1151- Muâviye b. Ebû Süfyan'dan (Radtyaitahu anhümâ):[161]
Hz. Peygamber (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) müezzinle beraber şehadet ederdi/tekrarlardı.[162]

282/1152- Mücemmi' b. Yahya el-Ensârî'den:[163]
Ben müezzine doğru dönerek duran EbÛ Ümâme b. Sehl'in anh) yanındaydım. Müezzin iki kere tekbir getirdi, EbÛ Ümâme de iki kere tekbir getirdi. Müezzin iki kere 'Eşhedü en Lâ îlâhe illallah'' dedi, Ebû Ümâme de iki kere bu şehadeti tekrarladı. Müezzin iki kere 'Eşhedii enne Muhammeden RasûlullaK1 dedi, Ebû Ümâme de iki kere bu şehadeti tekrarladı. Sonra bana döndü ve şöyle dedi:
'İşte bu şekilde Muâviye b. EbÛ Süfyan (Radıyatiaha anhamâ) Rasûlullah'tan (Sailaliahüaleyhi ve sellem) bana nakletti.'
NOT: Bu rivayette ezanda ilk tekbirin iki kere olduğu ve tekrarın şehadet kelimesine kadar olduğu nakledilmektedir. İmam Mâlik bu gibi rivayetlere dayanarak ezanda tekbirin iki kere olduğu ve tekrarın şehadet kelimeleriyle sınırlı olduğu görüşündedir. Ancak bu konuda bize gelen diğer rivayetler çok kuvvetlidir. Onun için tercih edilen cumhurun görüşüdür; ilk tekbirler dört tanedir ve ezan tekrarı ezanın sonuna kadar devam eder. Doğrusunu Allah bilir.[164]




[126] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/207.
[127] Sened:
Sahih: Mfcneİ, İV/336, H.no: 18866; Nesâî, Ezan, 25, H.no:663; Makdisî, Muhtara, IX/295, H.no:251; Heysemî, Ahmed b. Haabet ve Taberânî'nin Kebir'inde naklettiği rivayetin râvilerinin sahih hadis ricali olduklannı bchrttf. Bk. Mecma', t/335; X/287.
Bu rivayet için bk.230/1100. hadis.
[128] Bu mânâyı gösteren rivayet Ahmed b. Hanbci, Ebû Ya'lâ ve Bezzar tarafından nakledildi. Bk. Heysemî, Mecma', X/286-287.
[129] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/207-208.
[130] sened:
Sahih: Müsned, VI/124. H.no:24814; Ân Htbbân, IV/58O] H.no:1683:
Bennâ hadisin Beyhakî, Hâkim ve tbn Hıbbân tarafından da nakledildiğini, Hâkim'in hadisi sahih saydığını söyler. Bk. Bulûğu 'l-emânî, 111/29. Hadisin şâhidleri:
a-Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radtyallahu anh) şahidi için 277/1147. hadise bk.
b-Muâvjye'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 280-282/1150-1152. hadisler.
c-Ümmü Habîbe'den (Radıyallahü anhâ) şahidi için 270/1140. hadise bk.
d-Ebû Râfi'den (Radıyaitahüanh) şahidi için 267/1137. hadise bk.
[131] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/208-209.
[132] Sened:
Sahih: Müsned, VI/326, H.no:26646; Benzer rivayetler için bk. VI/425, H.no:27267; îbn Mâce, Ezan, 4, H.no:719; îbn Huzeyme, 1/215, H.no:412; Ebû Ya'lâ, XIII/67, 63, H.no:7U6, 7141-7142; Bennâ hadisin tbn Mâce, tbn Huzeyme ve Hâkim tarafından da nakledildiğini, râvilerinİn sika olduklarını söyler. Bk. Bülûğu'l-emânî, 111/29.
EbÛ Râfi'den (Radıyallahü anh) şahidi için 267/1137. hadise bk.
[133] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/209.
[134] Sened:
Hasen: Müsned, 1/119-120, H.no:965; Senedindeki Abdurrahman b. İshak Ebû Şeybe el-Vâsıtî el-Kûfî zayıftır. Îbn Sa'd, Ebû Dâvûd, Nesâî vd. âlimler bu râviyi zayıf sayarlar. Heysemî, hadisin Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'in babasının Müsned'İne yaptığı ziyadelerden biri olduğunu belirterek senedinde Ebû Saîd'in bulunduğunu, bu zât hakkında bilgi veren birini bulamadığını söyler. Bk. Mecma', 1/332.
Abdurrahman b. İshak hakkında Zehebî: "Zayıf saydılar" der. Bk. Kâşif, Trc.no:3137. İbn Hacer: "Zayıftır" der. Bk. Takrib, Trc.no:3799. Tirmizî on bir, Ebû Dâvûd iki, Dârimî üç ve Ahmed b. Hanbel on altı rivayetini nakleder. Tirmizî hadislerinin bir kısmına hasen hükmü vermiş (bk. Sünen, Savm, 40, H.no:741; Tıb, H.no:2052; Deavât, H.no:3462, 3563); bir kısmında İse şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Bazı hadîs âlimleri Abdurrfthman b. İshak'ı hafızası sebebiyle tenkid ettiler. Bu râvî Kûfelİdir. Ayrıca Abdurrahman b. İshak el-Kuraşî vardır ki bu zât Medinelidir. Her ikisi de aynı asırda yaşamıştır. Fakat Medîneli, Kûfelİden daha sağlamdır" (bk. Sünen, Birr, H.no:1984; Sıfetü'l-cenne, H.no:2526). Ebû Dâvûd ise: "Hocam Ahmed b. Hanbel'İn, Abdurrahman b. İshak el-Kûff'yi zayıf saydığını duydum" der. Bk. Sünen, Salât, 118, H.no:758. Bu zâtın rivayetlerinin hepsi Hz. A1İ nakilleri olup Ahmed b. Hanbel'İn oğlu Abdullah'ın Müsned'e yaptığı ziyâdelerdendir. Bennâ ise Beyhakî'nin şu değerlendirmasini nakleder: "Râvİ, el-Vâsıtî el-Kuraşî'dİr. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn, Buhârî vd. bu zâtı cerhederler. Metruk biridir" Bk. Bulûğu'l-emânt, 111/171.
Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyallahü anh) şahidi için 277/1147. hadise bk.
Muâviye'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 280-282/1150-1152. hadisler.
Ümmü Habîbe'den (Radıyallahü anhâ) şahidi için 270/1140. hadise bk.
Hadis şâhidleri İle hasen Iİ ğayrihî seviyesine yükselir.
[135] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/209-210.
[136] Sened:
Sahih: Müsned, 1/181, H.nö:1565; Müslim, Salât, 13; Ebû Dâvûd, Salât, 36, H.no:525; Tirmizi, Salât, 42, H.no:210 (hasen-sahih-garîb); Nesâî, Ezan, 38, H.no:677; îbn Mâce, Ezan, 4, H.no:721; Bennâ hadisin Hâkim, Beyhakî ve Tahâvî tarafından da nakledildiğini belirtir. Bk. Büiûğu'l-emânî, 111/29.
[137] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/210.
[138] Sened:
Sahih: Müsned, 11/168, H.no:6568; Benzer rivayetler: 11/172, H.no:6601 (275/1145. hadise bk.); Ebû Dâvûd, Salât, 36, H.no:523; Timizi, Menâkıb, 1, H.no:3614 (Hadis "hasen-sahih"'tir. Hocam Buhâıi: "Abdurrahman b. Cübeyr, Kuraşî, Mısrî ve Medenî'dir. Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr ise Şâmî'dir" der); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrö, 1/409-410.
Muâz b. Enes el-Cühenî'den (Radıyallahü anh) şahidi İçin 296/1166. hadise bk.
Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyaliahü anh) şahidi için 277/1147. hadise bk.
Aynca bîr sonraki 274/1144. hadise bk.
[139] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/210-211.
[140] Sened:
Hasen: Müsned, 111/83, H.no:11722; Suyûtî, hadisin sahih olduğunu remzetmiştir. Bk.el-Câmiu's-sağîr, H.no:9674; Münâvî ise musannif Suyûtî'nin "hasen" remzine işaret ederek bunu Heysemî ve diğer âlimlerin "hadisin senedinde İbn Lehîa bulunmaktadır. Bu zâtta ise zayıflık vardır" sözünden kaynaklanan bir hata olduğunu ifade etmiştir. Hâlbuki İbn Lehîa, Musa b. Verdan'dan nakletmektedir. Zehebî bu râviyi Kitâbii'd-Duafâ ve'1-metrûkîn'de zikretmiş, İbn Main'in zayıf, Ebû Davud'un İse sika saydığını söylemiştir. Bk. Feyzu'l-kadîr, VI/485-486. Hadîsin senedinde İbn Lehîa bulunmaktadır. Bu râvî ite ilgili geniş bilgi İçin bk.22/64. hadis.
Abdullah b. Amrb. Âs'tan (Radıyallahü anh) şahidi için bir önceki 273/1143. hadîse bk.
Ebû Hüreyre'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. Müsned, 11/265, H.no:7588:
11/365, H.no:8755; Tirmizî, Menâkıb, 1, H.no:3612; Ebû Ya'lâ, XI/298, H.no:6414.
[141] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/211-212.
[142] Râzî, Muhtâru's-Sıhâh, 721.
[143] Bk. tsrâ sûresi, 17/57.
[144] Râzî, Fahruddin, Mefâtihu'l-gayb, IV/349; Zemahşerî, Keşşaf, 1/615.
[145] Nevevî, Şerhu Sahihi Müslim, IV/88; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, 11/95; Şevkânî, Fethu'l-Kadîr, 11/48-49.
[146] İbn Hıbbân, Sahih. XIV/399; Hâkim,II/395.
[147] Kadı Iyâz, İkmâlü'I-mü'lim bifevâidi'l-Müslim, ID/253; Nevevî, Şerhti Sahihi Müslim, IV/88.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/212-213.
[148] Sened:
Sahih: Müsned, 11/172, H.no:6601; Benzer rivayet İçin bk. 11/168, H.no:6528 (273/1143. hadise bk.); Ebû Dâvüd, Salât, 36, H.no:524 (&•' [p) lafeı İle; Nesâî, es-Sünenü'l-kübrâ, VI/16, H.no:9872; Amelü'l-yevm ve'l-teyte, 157, H.no:44; İbn Hıbbân, IV/593, H.no:1695; Beyhakî, es-Sünenii'l-kİibrâ, 1/410; Hadisin senedinde İbn Lehîa bulunmaktadır. Bu râvî ile ilgili geniş bilgi için bk.22/64. hadis. Nesâî, Beyhakî, İbn Hıbbân ve Ebû Davud'un senedinde İbn Lehîa'ya mütâbî olarak İbn Vehb bulunmaktadır. Ayrıca Huyey b. Abdullah saduk biridir, hata yapar. Bu râvi ite ilgili geniş bilgi için bk. 92/134. hadis.
Bennâ hadisin Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Hıbbân tarafından da nakledildiğini, senedinde İbn Lehîa bulunduğunu, İbn Hıbbân'm Sahih'inde geçmesinin hadisin sıhhatine delil teşkil ettiğini söyler. Bk. Bülûğu'l-emânî, 111/30. Münzirî, Terğîb, 1/116, 119.
[149] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/213.
[150] Sened:
Sahih: Aftonerf, 11/352, H.no:8609; /V«df. Salât, 34, H.no:672; es-Sünenü'l-kübrâ, 1/510, H.no:1641; /ön Hıbbân, IV/553, H.no:1667; ffAfcim, 1/321, H.no:735 (Hâkim'in isnadından Nadr b. Süfyân düşmüştür. Buna rağmen Hâkim sahih saymış, Zehebî de bunu onaylamıştır); İbrahime]-Huseynî, el-Beyân ve't-ta'rif, 11/225; Münzirî, Terğîb, 1/112, 115.
Bennâ hadisin Nesâî, İbn Mâce ve Hâkim tarafından nakledildiğini, Hâkim'in hadisin İsnadını sahih saydığını söyler. Bk. Bulûğu 't-emânı, 111/31. Fakat biz İbn Mâce'de bu hadisi bulamadık.
Hadisin şâhidleri:
a-Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyallahüanh) şahidi için bir sonraki 277/1147. hadise bk.
b-Câbir'den (Radıyatlahü anlı) şahidi için bk. 278-279/1148-1149. hadisler.
c-Muâz b. Enes el-Cühenî'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 296/1166. hadise bk.
d-Muâviye'den (Radıyallahüanh) şahidi için 280-282/1150-1152. hadislere bk.
e-Ebû_Râfi*den (Radıyallahüanh) şahidi için bk. 267/1137. hadis.
f-Hz.Âİşe'den'den (Radıyallahü anhâ) şahidi için bk. 269/1139. hadîs.
g-Ümmü Habîbe'den (Radıyallahü anhâ) şahidi için 270/1140. hadise bk.
[151] Bk. Bennâ. age. 111/31.
[152] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/213-214.
[153] Sened:
Sahih: Müsned, IIV53, H.no:11442; Benzer rivayetler için bk. III/6, H.no:10962; 111/78, H.no:11681; 111/90, H.no:11799; Mâlik, Salât, 2; Bu/idrî, Ezan, 7; A/üs/im, Salât, 10; £fc« Dâvûd, Salât, 36, H.no:522; 7VnwU Salât, 40, H.no:208 (hasen-sahih); Nesâî, Ezan, 33, H.no:671; İbn Mâce, Ezan, 4, H.no:720; Dânmf, Salât, 10, H.no:1204; Tayâlisî, s.294, H.no:2214 (III/665, H.no:2328); £W Ka'M, 11/406, H.no:1189; Humeydî, III/275, H.no:606.
Aynca bk. 274/144. hadis.
[154] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/214.
[155] Sened:
Sahih: Müsned, İ\V354, H.no: 14753; Benzer rivayet için bk. III/337, H.no: 14554 (Bir sonraki rivayet); Buharı, Ezan, 8; Tefsîr, 17/11; Ebû Dâvûd, Salât, 37, H.no:529; Tirmizî, Salât, 43, H.no:211 (hasen-sahih); Nesâî, Ezan, 38, H.no:678; İbn Mâce, Ezan, 4, H.no:722. Aynca bir sonraki 279/1149. hadise bk.
[156] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/214-215.
[157] Sened:
Sahih: Müsned, III/337, H.no:14554; Benzer rivayet için bk. III/354, H.no:14753 (Bir önceki rivayet); Taberânî, el-Mu'cemii'l-evsat, 1/69, H.no:194 lafzı, ile; Heysemî ve
MUnzirî, hadisin Taberânî'nin Evsafında da nakledildiğini, senedinde zayıf kabul ettiği İbn Lehîâ'nın bulunduğunu belirtir. Bk. Mecma\ U332; Terğîb, 1/116. Bu râvî İle ilgili geniş bilgi için bk.22/64. hadis.
Aynca bir önceki 278/1148. hadise bk.
[158] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/215-216.
[159] Sened:
Sahih: Müsned, IV/91-92, H.no:16774; Benzer rivayetler için bk. IV/91, H.no:16772; IV/93, H.no:16784 (bir sonraki hadis); IV/98, H.no:16844, 16838; IV/100, H.no:16862, 16864; Nesâî, Ezan, 36, H.no:675; EbÛ Ya'lâ, XIII/354, H.no:7366; Humeydî, 11/275-276, 617, H.no:606; IV/98.
Ayrıca sonraki 281-282/1151-1152. hadislere ve 276/1İ46,267/1137. hadislere bk.
Müsned, IV/91, H.no:16772;
Müsned, IV/91-92, H.no:16774 (vicâde yolu ile nakledilmiştir), IV/98, H.no:16838; IV/93, H.no:16784; IV/98, H.no:16838; Nesâî, Ezan, 36, H.no:675; Dârimî, Salât, 10, H.no:1205-1206.
[160] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/216-217.
[161] Sened:
Sahih: Miİsned, IV/93, H.no:I6784; Mükerrer: IV/98, H.no:16844; Benzer rivayet için bk. ÎV/91, H.no:16774; Nesâİt Ezan, 36, H.no:675;/frn HıbbÛn, IV/580-581, H.no:1684:
Aynca bir önceki 280/1150 ve bir sonraki 282/1152. hadislere bk.
[162] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/217.
[163] Sened:
Sahih: Müsned, IV/95, H.no:16805; £fcıî Ya'lâ, XIII/354, H.no:7365; Bennâ hadisin Nesâî, ve Buhâri tarafından da nakledildiğini söyler. Bk. Bülûğu'l-emânî, 111/33. Ayrıca 280-281/1150-1151. hadislere bk.
[164] İ.Muhammed, Asi, 1/132, Hucce, 1/84; Şafiî, Ümm, 104; Salih b. Ahmed, Mesâil, III/224; Sehnûn, Müdevvene, 1/57; Kâsânî, Bedâiu's-sanâi', 1/147; Bennâ, age., M/26
 
B Çevrimdışı

bahadır42

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞLERİM bu arada bu soru sayesinde başka bir sorumun cevabını aldım
RASUL mü RESUL mü sorusunu soracaktım ama sayenizde RASUL olduğunu ögrenmiş oldum ALLAHIM gönlünüze göre versin yar ve yardımcınız olsun zaten ALLAH tan başka kim var
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
E lem ta’lem ennellâhe lehu mulkus semâvâti vel ard, ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr. BAKARA 107

Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü tamamen Allah'a aittir. Size de Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır!
 
S Çevrimdışı

slckgns

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykûm Kafama soru takıldı - Ezan okunurken Ezanı tekrarlamak kısmının hadislerde yer aldığını görüyorum Allahu Eker Türkçeye çevrildiğinde Ulu, En Büyük, Ve Aziz (ulu ve büyük) kavramlarını içerir. yanlış anlamayın sadece soru olarak soruyorum Acaba Ezanın türkçeleştirildiği veya osmanlı zamanında Arapça yerine türkçe tekrarlanmış olabilirmi ? yani Allahu ekber yerine aziz Allah denmiş olabilirmi?
 
S Çevrimdışı

Sadat-ı Kiram

Üyeliği İptal Edildi
Banned
El-Aziz , Allah'ın c.c Sıfatlarından bir sıfattır...

( Ezan okunurken Allah'ı zikr etmek Bid'at , ezan bitsin öyle Aziz Allah de , bumudur yani ? )

Bu sıfat-ı Celile'yi Zikr etmenin Zamanımı var yahu :)

Tamam Ezan Okunurken onu değilde Alim Allah diyeceğim , Budamı Bid'at yoksa ?

Zikr etmenin zaman kısıtlaması olmaz !

Ben yolda yürürken bir yere çarptığımda yada olumsuz bişey olduğunda '' Estagfirullah '' diyorum...Ama Peygamberin s.a.v ayağı takıldığında Estagfirullah demişmidir ? dememiştir o yüzden Bid'atmı yapmış oluyorum..

Değerli Kardeşlerim , Manada caiz olanın Şeklinde bid'at olmaz...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Bu konuyla ilgili dasha önce verilmiş bir yazı daha :


EZAN DUASINDAKİ DOĞRU VE YANLIŞLAR

(Soruya Cevap)
ezan5jy.png

b100001404814571_106374529419374_1037.jpg


Tevhid akidesini benimseyen muvahhidler "ŞEFAAT YA RASULULLAH" sözünü söylemezler.
Allah izin vermeden hiç bir kimse (Rasulullah da dahil) şefaat edemeyecektir. Ancak Allah c.c. izin vermesi ile başta Rasulullah s.a.v. ve diğer şefaat ediciler de şefaat edebileceklerdir. Bunlar da Allahın izin verdiği kişiler için olacaktır .
Ayet el kursi diye meşhur olan Bakara 255 ayetinde mealen şöyle demektedir :


BAKARA 255- Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O daima diridir (hayy'dır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.

Ayrıca
MERYEM 87- (O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.


ENBİYA 28- Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler.


Bizler Rasulullahın şefaatını , tüm şefaatlerin yegane sahibi olan Allah c.c. den dileriz. "Ya Rabbim (Allah'ım) , bana Rasulullah s.a.v. in şefaatini nasib eyle" diye dua edebiliriz , etmeliyiz.
Şefaati isterken Kur'an-ı Kerimde tehdit edilen müşriklerin tehlikeli durumlarına düşmemek için azami gayret sarfedilmeli, kullanılan cümleler sahih inanca aykırı olmamalıdır.
Bir insan kendisine ahirette Muhammed (s.a.v.) in şefaat etmesini arzuluyorsa, Ya Rabbi kulun ve rasulün Muhammed'i şefaat makamına eriştir ve bana da onun şefaatini ulaştır demelidir.
Ya da bütün şefaatleri kastederek, Ya Rabbi şefaat izni verdiğin herkesin şefaatini bana nasib et demelidir.


Rasulullah (s.a.v) eğer bize şefaat edecek ise bu da yine Allah'ın (c.c.) izni ile olacağı muhakkaktır.


قُلْ لِلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ


Deki: "Bütün şefaat Allah'a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra siz yalnız O'na döndürüleceksiniz." [Zumer 44]

"Burada aklımıza şöyle bir soru gelebilir , "madem şefaat isteyeceğiz daha niye Rasulullah'tan isteyemeyiz" diyorsunuz?
Bu sorunun cevabı yukarıdaki açıklamalarda aslında verildi sayılır fakat tekrar açayım ki , Rasulullahın şefaat etmesini isteyeceksen öncelikle bu Allahın nasibine ve rızasına bağlıdır. Allahın izin vermediği ve razı olmadığı bir şefaatı Rasulullah'tan isteyemeyiz.
Üstelik bu kendinden menkul bir yetki değil Allahın izin vereceği bir yetki ile olacaktır.
Bu yüzden yetkinin en ve tek büyük makamından istenmesi tevhidin gereğidir. Bu şekilde bir dua edilmesi Rasulullahı (s.a.v.) küçük görmek veya önemsizleştirmek değil aksine yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz ayeti mucibince bir davranıştır.


Rasûlullah (s.a.v.) hayattayken hiç kimse kendisine, "ahirette bana şefaat et" demediği gibi onun vefatından sonra da hiçbir sahabe "Ya Rasulallah bana şefaat et, şefaat Ya Rasulallah" dememiştir. Çünkü şefaat asıl itibariyle Allah'a aittir ve Allah'tan istenir.

Ezan okunurken insanların söylediği "Aziz Allah, şefaat Ya rasulallah" sözü sünnette yeri olmayan bir bidattır.
Ya rasulallah: ey Allah'ın peygamberi demektir. Halbuki insanların çoğu "Ya Rasulallah" derken "Ey Allah'ım" dediğini zannetmektedir.
Bu bilmemenin de bu bidattın yerleşmesinde etkisi olmuştur. Aslolan ezan okunurken müezzinin dediğini tekrar etmek ve ezan bitince de ezan duasını okumaktır ki asıl şefaatle ilgili kısım bu duanın içindedir.
Ezan duasında peygamberimizin seçkin bir makama (Allah'a hamd ederek şefaat izni isteme makamına) erdirilmesi için dua edilmesini Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) öğretmiştir. Fakat namaz kıldıran imamların bile terk ettiği bu sünnet unutulmuş, halkın dilindeki "aziz Allah, şefaat Ya Rasulallah" uydurması ezberlenmiştir.
Her bidat bir sünneti iptal eder, insanlar ezan duasını da bu bidat söz yüzünden terk etmişlerdir.


Son olarak duam ; "Ya Rabbim (Allah'ım) , bana Rasulullah s.a.v. in şefaatini nasib eyle"


Ebu Abbas (r.a.) dedi ki:
Allah-u Teala, müşriklerin kendi zatı ile ilgili olarak uydurdukları her türlü şeyi reddetti. Mülkünde hiç kimseyi ortak kabul etmedi ve hiç kimseden yardım da istemedi. Fakat Allah (c.c), seçkin kullarına bazı günahkar kullar için şefaat etme hakkı verdi. Tabii bu şefaat etme hakkının yine kendi izniyle olacağını ayetlerde bildirdi.
Bu hususta Allah-u Teala buyurdu ki:
"O'nun rıza gösterip müsaade ettiği kimselerden başkasına şefaat edemezler."(Enbiya: 21/28)
Kur'an-ı Kerim, muşriklerin zannettikleri şekilde bir şefaat anlayışını reddediyor. Haşr Günü Rasulullah (s.a.v.)'ın dahi hemen şefaat edemeyeceğini, ancak Allah'ın huzuruna gelerek secdeye kapanıp O'na hamd ettikten sonra kendisine izin verilmesi sonucu şefaat edebileceğini haber veriyor.
Rasululluh (s.a.v.)'a :
"Kaldır başını! İste, istediğin verilir, şefaat et, şefaatin kabul edilir." denilecek.
(Buhari Tevhid:19. 34. 36, Muslim İman: 322. 327. İbn Mace Zuhd: 37.Tirmizi Kıyame: 15.)
Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)'a:
"Ey Allah'ın Rasulu! Senin şefaatına nail olacak en kısmetli insan kimdir?" diye sordu.
Rasulullah: "Canı gönülden, ihlas ile 'La ilahe İllallah' diyen kimsedir." cevabını verdi."
(Buhari İlim: 33. Rikak: 51; Ahmed Musned: 1/173-174)


Ezan okunurken ve ezan okunduktan sonra duyanların söylemesi gerekenleri delilleri ile sunalım ki , Türk sünnetinin kaynağının nerelere dayanmış olduğunu anlayalım.


Ezanı duyan kimsenin söylenenleri tekrar ederek, muezzinin dediği gibi söylemesi sünnettir.
Çünkü Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Ezanı duyduğunuz vakit muezzinin dediği gibi siz de söyleyiniz."
[ Muslim, I, 288, H. no: 383 ]

Ancak hayyaale's-salah ile hayyaale'l-felah cümlelerinde: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah: (Allah ile olmadıkça hiçbir şeye güç ve kuvvet yetirilemez.") der.

Ayrıca Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'dan şöyle dediği de rivayet edilmiştir:
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:
"...Sonra hayyeale's-salah dedi. O: lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah buyurdu. Sonra (muezzin): hayyeale'l-felah dedi. O (Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem) lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah, dedi."
[ Muslim, I, 289, H. no: 385 ]

Muezzine, muezzinin sesini duyana, muezzine karşılık verene, bundan sonra Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e salavât getirmesi, daha sonra Allah'tan ona "el-vesîle"yi vermesini istemek sünnettir.
Çünkü Abdullah b. Amr b. el-Âs Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre o Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinlemiştir:
"Muezzini duyduğunuz vakit onun dediği gibi deyiniz. Sonra bana salât (ve selâm) getiriniz. Çünkü kim bana bir defa salât (ve selâm) getirirse, Allah onun karşılığında ona on defa salât getirir. Sonra benim için Allah'tan "el-vesile"yi dileyiniz. Bu, cennette Allah'ın kullarından sadece bir kula verilecektir. Onun kendim olacağımı ümit ederim. Her kim benim için "el-vesile"yi isterse, benim de şefaatim ona helâl olur."
[ Muslim, I, 289, H. no: 384 ]

Câbir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

dualar71ld9.gif


"Her kim ezanı duyduktan sonra "Ey bu eksiksiz davetin ve kılınacak olan namazın Rabbi olan Allah'ım! Sen Muhammed'e el-vesîle’yi (denilen o makamı) ve "fazilet"i ver. Onu kendisine vaadettiğin "Makam-ı Mahmud'a yükselt." derse kıyamet gününde benim şefaatim ona helâl olur."

[Buhârî, I, 152 ]

"Allahumme rabbe hâzihî'd-da'veti't-tâmmeh ve's-salâti'l kâimeh, âti Muhammeden'il vesîlete ve'l-fadîlete ve'b'ashu mekamen Mahmûden ellezi veadteh. İnneke la tuhliful mîâd.

( "Allâh'ım! Ey bu tam dâvetin, yâni mubârek ezânın ve kılınmak üzere bulunan namazın mukaddes Rabbi. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e vesîleyi ve fazîleti ihsan et ve O'nu, kendisine va'd buyurmuş olduğun Makâm-ı Muhmûd'a eriştir. Şüphe yok ki, sen va'dinden dönmezsin.")


Ezan duasında da gördüğümüz gibi Rasulullah (s.a.v.) "benim şefaatim ona helal olur" dediği kişinin şefaate hak kazanabilmesini Allaha dua edip Rasulullaha Vesile verilmesini ve Makam-ı Mahmuda yükseltilmesi için dua edilmesine şart koşmuştur.

Çok net anladığımız gibi Rasulullah (s.a.v.) kendisine dua edilmesini (şefaat ya Rasulullah) değil aksine Allaha dua edilmesini ve Allah c.c. den istenmesini buyurmaktadır. Çünkü dua peygambere değil sadece ALLAH c.c. yapılır . Allah'a yapılması gereken dua, peygamberi dahi olsa mahlukatına yapılamaz, şirktir.
Rasulullah s.a.v. , gözlerinin açılması için kendisine gelen a'ma için abdest alıp namaz kılmasını istedikten sonra kendisiyle beraber Allaha el açıp dua etmesini istemiştir.


1732 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ezanla kaamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.) "
"Öyleyse, dendi, "ey Allah'ın Rasûlu, nasıl dua edelim?"
"Allah'tan, dedi, dünya ve âhiret için âfıyet isteyin!"
( Ebû Dâvud, Salât 35, (521); Tirmizî, Salât 46, (216), Daavât 138, (3588, 3589).


1722 - Nu'man İbnu Beşîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.): "Dua ibadetin kendisidir" buyurdular ve sonra şu âyeti okudular.
"Rabbiniz: ''Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurdu." (Gâfır 60).
( Tirmizî, Tefsir, Gâfir, (2973); Ebû Dâvud, Salât 358, (1479).



Kullarım sana beni sorduğu zaman onlara ilet ki şüphesiz ben çok yakınım. Bana dua edince , dua edenin duasına icabet ederim. O halde onlarda benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinlerki dosdoğru yolu bulmuş olsunlar” (Bakara 186)


Sa'd İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim muezzini işittiği zaman:
"Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve rasulü olduğuna şahidlik ederim. Rab olarak Allah'tan, rasûl olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır."
(Muslim, Salât 13. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 42; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)


Aynı bahis ile ilgili olarak Beyhakî'nin rivayetinde ilk duanın sonunda bir de: "İnneke lâ tuhlifu'l-mîâd = Şüphesiz ki sen vaadinden caymazsın" ilâvesi vardır ki, biz de dualarımıza bunu ilâve ederiz.
Hadiste geçen "ezanı işittiği zaman" sözüyle anlatılmak istenen, ezanın tamamını işittikten sonra demektir.


Şimdi de yaşadığımız bölgelerdeki insanların ezanı işitir işitmez muezzinin dediğini tekrarlamak yerine "azizAllahhuşefaatResulullah" ya da "Aziz Allah c.c. , şefaat ya Rasulullah" demesinin manasını , kaynağını, ve sebeblerini bulmaya çalışalım:

Bu söz "Allah Azizdir , ey Rasulullah bana şefaatçi olasın (ahirette)" , ya da "Aziz olan Allahım , Rasulullahı bana şefaatçi eyle" anlamlarındadır .
Burada bu sözü söyleyen kişiye sormak lazım , sen bu sözü söyleyerek hangisini kast ettin ?
İlk söz yanlış söylenmekte ve tehlikeli bir anlamı içermektedir. İkinci sözün anlamı doğrudur fakat söyleniş şekli ve söylendiği yer yanlıştır. Üstelik ezan duası böyle olmadığından bid'at işlemektedir . Bid'atin ne kadar tehlikeli olduğu malumumuzdur.
Yukarıda sünnet olan uygulamaları gördük.
Akıl sahiblerine , wes'selam


Bid'at ezan duası şekli ve doğrusu : Ezan Duası ve Bidati

[GULYARASI]879[/GULYARASI]

Şefaat Allah'ın günahını bağışlamayı dilediği cehennemde azap gören kulları içindir ki kullarının durumunu ve affedilmeye layık olanı en iyi bilen Allah'tır.


يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنْ ارْتَضَى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ

Allah onların geçmişlerini de bilir, geleceklerini de. Onlar ancak Allah'ın rızasına ermiş olanlara şefaat ederler. Onların hepsi de Allah korkusundan titrerler.[Enbiya 28]

Şefaat edecek olan kimseleri ancak Allah bilir. Bir kimsenin şefaatçidir diye yüceltilmesi, onun şefaatine güvenilmesi ise Allah'ı terk etmek, O'ndan başkasına güvenmektir.


وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاءَ ظُهُورِكُمْ وَمَا نَرَى مَعَكُمْ شُفَعَاءَكُمْ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاءُ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنكُمْ مَا كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
Onlara şöyle denecek: "Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiklerimizi arkanızda bıraktınız. Allah'ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi yanınızda göremiyoruz. Andolsun ki, aranızdaki bağlarkopmuş, ilâh sandığınız şeyler sizden ayrılıp gitmiştir."[En’am 94]

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

Onlar, Allah'ı bırakıp, kendilerine zarar ve fayda veremeyen putlara tapıyorlar ve: "Bunlar Allah katında bizim, şefaatçilerimizdir." diyorlar. Sen de ki: "Allah'ın göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz" Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzak ve yücedir.[Yunus 18]

Şefaat iznini adım diye iddia eden kimse hiçbir delil gösteremeyeceği bu sözü ile yalancıların en büyüğüdür ve ona aldanan kimseleri de hüsran beklemektedir. Şefaat izni ahirette verilecek ve şefaatçiler orada belli olacaklardır.


يَوْمَئِذٍ لَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَانُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا

O gün Rahman olan Allah'ın izin vereceği ve sözünden razı olacağı kimselerden başkasının şefaati fayda vermeyecektir.[TaHa 109]

Her ne kadar şefaatle ilgili hadislerde Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şefaat edeceğinden bahsetmişse de, kendisinin "Makam-ı Mahmud'a" eriştirilmesi için ümmetinin dua etmesini istemesi ile Allah'ın iznine dikkat çekmiş ve ümmetini Allah'a yalvarmaya, şefaat için Allah'a el açmaya teşvik etmiş kendisi de bu makamı dua ederek istemiştir.


وَمِنْ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَكَ عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا
Gecenin bir bölümünde kalk ve senin için (beş vakit namaza) bir fazlalık olmak üzere teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni övgüye lâyık bir makama, (şefaat makamına) ulaştırır. [Buhârî (ter. 6015)]

قُلْ لِلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ


Deki: "Bütün şefaat Allah'a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra siz yalnız O'na döndürüleceksiniz."[Zumer 44]

Allah kullarından hiçbirinin şefaat edeceğine dair isim bildirmemiştir. Birilerinin peygamber torunu (seyyid) olduklarını bu sebeple şefaatçi olduklarını iddia etmeleri kendilerine tapılmak üzere boy göstermektir ki onlar sahte ilahlardır ve Kur'an onlara put demiştir.
Put edinmenin gayesi manevi, tezahürü ise puta tapıcılık olarak cismidir. Her putun arkasında gücü kuvveti olduğuna inanılan fayda umarak yüceltmeye sebep olan bir inanç vardır. Yoksa insan herhangibirine ben seni put edindim diye tapmaz.
Şefaati istenen kimselerin dirisi put iken, onların kabirlerine gidip dilenmek de o kabirde yatanı ilah edinmek, kabrini de put edinmektir.

Allah'ın ölülere put ismini vermesi bu durumu isbat için yeterlidir. “Allah'ı bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır. Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.” [Nahl (20-21) ]


وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

Onlar, Allah'ı bırakıp, kendilerine zarar ve fayda veremeyen putlara tapıyorlar ve "Bunlar Allah katında bizim, şefaatçilerimizdir" diyorlar. Sen de ki: "Allah'ın göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz" Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzak ve yücedir. [Yunus 18]

وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاءَ ظُهُورِكُمْ وَمَا نَرَى مَعَكُمْ شُفَعَاءَكُمْ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاءُ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنكُمْ مَا كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
Onlara şöyle denecek: "Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizde Allah'ın ortakları olduğunuiddia ettiğiniz şefaatçilerinizi yanınızda göremiyoruz. Andolsun ki, aranızdaki bağlarkopmuş, ilâh sandığınız şeyler sizden ayrılıp gitmiştir." [En’am 94]

Şefaati bir kişinin ismini zikrederek istemek de kesinlikle doğru değildir, çünkü Allah'ın hakkında hiçbir delil indirmediği, şefaatçi olup olamayacağı belli olmayan birinin şefaatinin olduğuna inanmak yasaklanmıştır.


ا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنْ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَانِ عَهْدًا

"Rahman olan Allah katında söz almış olan kimselerden başkaları, şefaat hakkına sahip olamazlar."[Meryem 87]

Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de ALLAH’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi, ALLAH’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa 64)


Sahabenin dua örneği :

Abdullah İbni Abbas (r.a.) rivayet ettiği hadiste Rasulullah şöyle buyurmaktadır:

‘‘(Geçmiş) Ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında üç-beş kişilik bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve Peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu.
Bu arada önüme bir kalabalık çıktı. Kendi Ümmetim sandım.
Bana ‘Bunlar Mûsa'nın Ümmetidir, sen ufka bak!' dediler. Baktım; (çok) büyük bir karaltı.
İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinden hesapsız-azapsız Cennete girecek yetmiş bin kişi vardır' dediler.''


İbni Abbas diyor ki; "Söz buraya gelince Rasûlullah kalkıp evine gitti. Oradaki sahabeler bu hesapsız-azapsız Cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar.
Kimileri; "Bunlar Peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır.' derken kimileri; "Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır.' dediler.
Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu. Onlar bu meseleyi tartışırken Rasûlullah çıkageldi.


‘‘Ne hakkında konuşuyorsunuz?'' diye sordu.

Hesapsız-azapsız Cennete gireceklerin kim olduğu hakkında konuşuyoruz' dediler. Bunun üzerine Rasûlullah;

‘‘Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir.'' buyurdu.
Ukkâşe İbni Mihsan yerinden fırladı ve;
Beni de onlardan kılması için Allah'a dua et Ya Rasûlullah!' dedi. Rasûlullah;

‘‘Sen onlardansın'' buyurdu.
(Buhâri, Tıb 1, Rikak 50, Libâs 18; Muslim, İmân 374. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 16)

Ukkâşe İbni Mihsan'ın (r.a.), Rasulullahtan (s.a.v.) Allaha (c.c.) dua etmesini istemesindeki ricasının altını niye çizdiğimizi anlayacağınızı umuyorum.





Orijini :

https://www.islam-tr.org/konu/sefaa...sindaki-dogru-ve-yanlislar-soruya-cevap.7975/
 
B Çevrimdışı

bahadır42

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
herşeye bidat demesen ALLAHın sıfatıdır AZİZ.

şimdi PEYGAMERİMİZ HZ MUHAMMED S.A.V bilgisayar kullanmamış ve telefonda kullanmamış tavsiyede etmemiş . ozaman bunlarda bidat .


olaya aynı tasavvufcular gibi yanaşmışsınız. öncelikle bidatın açılımı bir ögrenseniz islami :ibadet,sünnet ve emir yasaklara sonradan katılan şekil ve söylemlere bidat denmiyormu. şimdi diyorsunuzki bilgisayar cep telefonu olayını bidatla bir tutuyorsunuz. iyi de müslüman ilimde ve bilimde bir numaralı olmalıdır çünkü elinde eşsiz bir ilim bilim deryası dünya hayatı için gerekli olan kitabı ve sünneti var siz cep telefonunu bilgisyarı islamı yönden kullanırsanız o ilim ve bilim faydalıdır. neyi tavsiye etmiştir ALLAH rasulu ilimi bilimi yani müslüman ezik durmayacak dik durcak bunu tavsiye etmiştir. çünkü siz bu gibi şeylere bidat derseniz kafirler gelişirken sizin bütün kapılarınızı kaparken siz ben müslümanım ben peygamberin tavsiye etmedigine uymam derseniz geri kalırsınız şuan amerika ingiltere de Kuran ı kerim araştırılarak insan hayatına yön veriyorlar ama çaktırmıyorlar ve açıklamıyorlar kuran onlar için müslüman beldeleri vurmak için gizli bir silah konumunda ögreniyorlar araştırıyorlar ve öyle davranıyorlar şuan ingilterede müslüman sokağı altında bir yaşam sürüyorlar mesela namaz kılan bir insanıın secde de iken ayak baş parmağının bükülmesi böbreklerdeki sinir uclarını tetikledigini ve bu yüzden böbreklerin iyi çalıştığını kanıtlamışlar ve bir enstütide böbrek hastalarını baş parmagındaki sinir uclarını geriye büküle vaziyetine sokarak dikmişlerdir. islamı beldeleri geri bırakabilmek için piyasaya sokmuşlar tasavvufcuları, yazarları, sözüm ona hocaları. abuk subuk bidat bilgilerle doldurmuşlar unutmayın masonların ilk prensibi kuranı ögrenmektir. çünkü kuranı ögreninizi hatasını yakalayasınız diye felsefeleri vardır ve adamlar iyi ögreniyor ve bu şekilde islam beldelerine hakim oluyorlar nasılsa sadece kimlikleri müslüman iki vaaz o iş tamam kısacası tasavvufculuk etmeyin . kalın sağlıcakla ALLAH a emanet olun.
 
Üst Ana Sayfa Alt