- Mancınığı görüyor musun?
- Evet ama hayli uzakta.
- Peki mancınığın başındakini?
- Evet ama kim olduğu anlaşılmıyor.
- Kim olduğunu bırak, ne yaptığını söyle!
- Mancınıkla bir şeyler savuruyor sağa sola.
- Düşmanıyla mı savaşıyor?
- Belki de. Ancak farklı yönlere gönderiyor taşları. Düşmanıyla savaşıyorsa dört yönden kuşatılmış olmalı!
- Taş mı? Nereden biliyorsun mancınıkta taş olduğunu!
- Ne atabilir ki böyle hedef belirlemeden.
- Sevaplarını!
Bakırdan tırnakları vardı. Nedenleri vardı konuşmak için. Bir kimse uzaklaşmaya görsün yanlarından. Taşlar uçuşurdu havada. Aynı yöne doğru, hedefi şaşırmadan. Bir poligondu yeryüzü. İç içe daireler herkesin sırtında. Bu yüzden yüze karşı saklanırdı silahlar. Toprağa değil tebessümlere gömülürdü. Ta ki gözden kaybolana kadar gölgeler. Meydanlar boşalana, cevaplar uzaklaşana kadar. Madem çıktılar savunma menzilinden. Kurun mancınıkları! En ağır kelimeleri yerleştirin içine. Dövün kalelerini dostlarınızın. Onurlarında gedikler açın. Ne kadar yaralarsanız o kadar iyileşeceksiniz. Ne kadar eğdirirseniz başlarını o kadar dik duracak başınız. Ne kadar iyi yüzerseniz derilerini o kadar parlayacak pullarınız. Hem düştüğü yerde kalmayacak sözleriniz. Fırlattığınız kelimelere yeni kelimeler ilave edecek halk. Edecek ki yergi kuleleri yükselsin! Yeni mancınıklar kurulsun aralarında. Yalan beşiklerinde büyütülsün kin. Onur kalesi düşsün. Adı anılmasın sevginin. Fakat anılsın adınız mancınıkların dibinde. Şölenlerle kutlansın, "Ne asil insansınız!".
- Neden terk ettin ziyafeti ey İbrahim Edhem!
- Bir konuk yüzünden!
- Adı ne bu konuğun!
- Gıybet!
- Pek tanıdık bir isim değil.
- Uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak...
- Böyle mi tanımlıyor sözlükler.
- Kelime anlamı bu.
- Başka anlamı da mı var!
- Çekiştirme, yerme, kötüleme. Hoşlanmayacağı şekilde anma insanı.
- Ya gerçekse söylenenler!
- Ah, duymadınız mı Hz. Peygamber'den! Gerçekse gıybettir, gerçek değilse iftira!
İbrahim b. Edhem üç gün yemek yemedi o sofradan ayrıldıktan sonra. Kulaklarında Peygamber'in sesi: "Etini yediniz kardeşinizin!" Böyle seslenmişti insan onurunu müdafaa ederken. Kendisinden yiyecek isteyenlere, "Siz, Selman'ı katık ettiniz!" diye kükremişti. "Dişlerinizin arasında etini görüyorum onun!" Ah insan onuru ne kadar yüksek! İbn Ömer ne kadar haklı! Kâbe'ye bakıp, "Ne kadar kutsalsın, ne kadar yüce! Fakat Allah katında müminin kutsallığı senden daha yücedir!" diyor. "İyi ama..." Özrü yok saldırmanın insan onuruna. Seyretmesi bile yasak bu vahşi gösteriyi. Gıybet varsa, susturacaksın dili. Gücün yetmezse eğer, terk edeceksin meclisi. Dinî kusurlarını bile dile getirmen haram arkasından birinin. Böyle söylüyor İhya'sı Gazâlî'nin. Yanında kimse yokken fısıldayacaksın elzemse uyarılması. Hem senin kusurların perde çekmeliydi kusurlarına başkalarının.
Bakırdan tırnakları vardı. Miraca çıktığında rastlamıştı Peygamber onlara. "Yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. 'Bunlar kim ey Cebrâil?' diye sordum. 'Bunlar insanların etlerini yiyenler, insanların onuruna sözleriyle leke sürenlerdir.' dedi." Bakırdan tırnakları vardı ve yırtıcı hayvanlar gibi gizliyorlardı yüz yüzeyken insanlarla.
- Mancınığı görüyor musun?
- Evet ama hayli uzakta.
- Peki mancınığın başındakini.
- Evet ama kim olduğu anlaşılmıyor!
- Tırnaklarına bak!
A.Ali Ural / Tek Kelimelik Sözlük
'Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı(işler) yüzündendir.
(Allah işlediklerinizin) birçoğunu da affeder.''(Şûra,30)
- Evet ama hayli uzakta.
- Peki mancınığın başındakini?
- Evet ama kim olduğu anlaşılmıyor.
- Kim olduğunu bırak, ne yaptığını söyle!
- Mancınıkla bir şeyler savuruyor sağa sola.
- Düşmanıyla mı savaşıyor?
- Belki de. Ancak farklı yönlere gönderiyor taşları. Düşmanıyla savaşıyorsa dört yönden kuşatılmış olmalı!
- Taş mı? Nereden biliyorsun mancınıkta taş olduğunu!
- Ne atabilir ki böyle hedef belirlemeden.
- Sevaplarını!
Bakırdan tırnakları vardı. Nedenleri vardı konuşmak için. Bir kimse uzaklaşmaya görsün yanlarından. Taşlar uçuşurdu havada. Aynı yöne doğru, hedefi şaşırmadan. Bir poligondu yeryüzü. İç içe daireler herkesin sırtında. Bu yüzden yüze karşı saklanırdı silahlar. Toprağa değil tebessümlere gömülürdü. Ta ki gözden kaybolana kadar gölgeler. Meydanlar boşalana, cevaplar uzaklaşana kadar. Madem çıktılar savunma menzilinden. Kurun mancınıkları! En ağır kelimeleri yerleştirin içine. Dövün kalelerini dostlarınızın. Onurlarında gedikler açın. Ne kadar yaralarsanız o kadar iyileşeceksiniz. Ne kadar eğdirirseniz başlarını o kadar dik duracak başınız. Ne kadar iyi yüzerseniz derilerini o kadar parlayacak pullarınız. Hem düştüğü yerde kalmayacak sözleriniz. Fırlattığınız kelimelere yeni kelimeler ilave edecek halk. Edecek ki yergi kuleleri yükselsin! Yeni mancınıklar kurulsun aralarında. Yalan beşiklerinde büyütülsün kin. Onur kalesi düşsün. Adı anılmasın sevginin. Fakat anılsın adınız mancınıkların dibinde. Şölenlerle kutlansın, "Ne asil insansınız!".
- Neden terk ettin ziyafeti ey İbrahim Edhem!
- Bir konuk yüzünden!
- Adı ne bu konuğun!
- Gıybet!
- Pek tanıdık bir isim değil.
- Uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak...
- Böyle mi tanımlıyor sözlükler.
- Kelime anlamı bu.
- Başka anlamı da mı var!
- Çekiştirme, yerme, kötüleme. Hoşlanmayacağı şekilde anma insanı.
- Ya gerçekse söylenenler!
- Ah, duymadınız mı Hz. Peygamber'den! Gerçekse gıybettir, gerçek değilse iftira!
İbrahim b. Edhem üç gün yemek yemedi o sofradan ayrıldıktan sonra. Kulaklarında Peygamber'in sesi: "Etini yediniz kardeşinizin!" Böyle seslenmişti insan onurunu müdafaa ederken. Kendisinden yiyecek isteyenlere, "Siz, Selman'ı katık ettiniz!" diye kükremişti. "Dişlerinizin arasında etini görüyorum onun!" Ah insan onuru ne kadar yüksek! İbn Ömer ne kadar haklı! Kâbe'ye bakıp, "Ne kadar kutsalsın, ne kadar yüce! Fakat Allah katında müminin kutsallığı senden daha yücedir!" diyor. "İyi ama..." Özrü yok saldırmanın insan onuruna. Seyretmesi bile yasak bu vahşi gösteriyi. Gıybet varsa, susturacaksın dili. Gücün yetmezse eğer, terk edeceksin meclisi. Dinî kusurlarını bile dile getirmen haram arkasından birinin. Böyle söylüyor İhya'sı Gazâlî'nin. Yanında kimse yokken fısıldayacaksın elzemse uyarılması. Hem senin kusurların perde çekmeliydi kusurlarına başkalarının.
Bakırdan tırnakları vardı. Miraca çıktığında rastlamıştı Peygamber onlara. "Yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. 'Bunlar kim ey Cebrâil?' diye sordum. 'Bunlar insanların etlerini yiyenler, insanların onuruna sözleriyle leke sürenlerdir.' dedi." Bakırdan tırnakları vardı ve yırtıcı hayvanlar gibi gizliyorlardı yüz yüzeyken insanlarla.
- Mancınığı görüyor musun?
- Evet ama hayli uzakta.
- Peki mancınığın başındakini.
- Evet ama kim olduğu anlaşılmıyor!
- Tırnaklarına bak!
A.Ali Ural / Tek Kelimelik Sözlük
'Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı(işler) yüzündendir.
(Allah işlediklerinizin) birçoğunu da affeder.''(Şûra,30)