Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Bayramın Anlamı

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Bayramın Anlamı


Şu noktayı da belirtmek sizin geçmemeliyiz.

Buradaki açıklamalardan anlaşıldığına göre “Bayram” terimi:

“belirli bir zaman birimi içinde dönüşümlü şekilde tekrarlan an herkese açık bir toplantı” anlamına gelir. Bu dönüşümlü tekrarlan ma yıldan yıla olabileceği gibi haftadan haftaya veya aydan aya da olabilir.

Bayram terimi bu temel anlamın dışında daha bir kaç farklı anlamla gelir.

- Bu anlamdan biri “Dönüşümlü şekilde tekrarlan an gün” demektir. Ramazan bayramı ve Cuma günü gibi.

- Bayram'ın bir diğer anlamı “bu belirli günlerdeki toplantı” dır.

- Bu terimin başka bir anlamı “bayram günlerinde yapılan adet ve ibadetler in toplamıdır.”

Ayrıca bazı bayramlar ancak belirli yerlerde kutlanırken diğer bazı bayramlar belirli yerlere bağımlı yerlerded ir. Bu saydığımız kavramlar da zaman zaman “Bayram” terimi ile ifade edilirler .

Meselâ Peygamber imiz (salât ve selâm üzerine olsun) cuma günü hakkındaki:

“Bu gün, Allah'ın müslümanlar için bayram kıldığı bir gündür” hadisinde “Bayram” terimi, “zaman” la ilgili bir anlam taşır. Bunun yanında sahabiler den İbn-i Abbas'ın -Allah ondan razı olsun-:

“Peygamber le birlikte bayramı kutladık” cümlesinde “bayram”, “toplantı ve bir takım özel hareketle r” anlamındadır. Bu arada yine Peygamber imizin:

“Benim mezarımı bayram edinmeyin iz” hadisinde bu terim “bayram yeri” anlamına gelir. Çoğu zaman da “bayram terimi” hem belirli bir günün ve hem de o gün işlenen belirli hareketle rin adı olur. Peygamber imizin, yanında çalgı çalan iki cariyeyi yadırgayan Ebu Bekir'e cevap teşkil eden:

“Bırak onları, ya Ebu Bekir! Her kavmin nasıl bir bayramı varsa bu da bizim bayramımızdır” hadisinde terim bu çifte anlamı içerir.

Yine yukarıdaki hadise dönecek olursak Peygamber imizin kendisine soran sahabiye dönüp:

“Orası cahiliye araplarının bayram yerlerind en biri mi idi?” diye sorarkan cahiliye araplarının bayram olarak kutladıkları gelenekse l bir toplantıyı kasdetmiştir. Bundan da belirli bir yerin cahiliye döneminde bayram yeri olarak kullanılmasının -öyle adanmış bile olsa- orada kurban kesmeye engel olduğu ortaya çıkar. Aynı yerin cahiliye putlarının korunduğu yer olması halinde de durum böyledir. Yoksa Peygamber imizin bu sorulu cevaplı sözleri tutarsız ve bağlantısız olur.

Kolayca anlaşılacağı gibi bu yasaklama nın ana sebebi ya cahiliye dönemi araplarının tapınma yeri edinerek saygı gösterdikleri bir yere saygı gösterilmiş olması ya özellikle orada kurban kesmekle onların tapınmalarına ortak olunmuş olması veya onların oradaki bayram töreninin hortlatılması tehlikesi dir. Çünkü bu davranışta ya eylemin yeri ya doğrudan doğruya eylemin kendisi veya eylemin zamanı söz konusu olabilir.

Eğer yasağın gerekçesi söz konusu yerin özellikle seçilmiş olması ise -ki anlaşıldığı kadarı ile sebep budur- bunun sebebi, burasının cahiliye araplarının bayram yeri olmasıdır. Nitekim belirli bir yer seçme niyeti var olmakta devam ettiği halde seçilen yerin böyle bir sakınca taşımadığı ortaya çıkınca orada kurban kesilmesi ne izin verildiğini görüyoruz.

Demek ki sakıncalı olan ve kaçınılması gereken şey, cahiliye araplarının bayram yerinin kurban kesme yeri olarak seçilmesidir. O halde cahiliye araplarının bayram yerinin kurban kesme yeri olarak belirlenm esi sakıncalı olunca doğrudan doğruya onların bu bayramlarını benimseme nin hükmü nice olur, bunu varın siz düşünün.

Öte yandan Peygamber imiz belirli yerde kurban kesmeyi cahiliye araplarının putlara taparak Allah'a şirk koştukları yer olduğu için hoş görmediğine göre bu durum Allah'a şirk koşmanın ve putlara tapmanın daha kesin bir yasak olmasını gerektiri r. Eğer bu yasağın gerekçesi orada kurban kesmenin cahiliye araplarının bayramlarına katılmak olduğu kabul edilirse bu bizim meselemiz in ta kendisidi r. Çünkü bu takdire göre orada kurban kesmek, cahiliye araplarının bayramlar daki hareketle rine katılmak demek olduğu için yasaklanmış olur. Yoksa bunun başka bir sakıncası yoktur.

Birinci ihtimal daha akla yakındır. Çünkü Peygamber imiz sözünü ettiğimiz sahabiye cahiliye araplarının bayramları sırasında orada kurban kesip kesmedikl erini değil, orasının eski bayram yeri olup olmadığını sormuştur. Ayrıca Peygamber imizin “Orası cahiliye araplarının bayram yerlerind enbiri mi idi?” cümlesinin zamanına dikkat edilirse bu sorunun sorulduğu günlerde böyle bir bayramın olmadığı anlaşılır. Bu nokta gayet açıktır. Bunun yanında aynı konudaki bir başka hadiste bu olayın veda haccı sırasında meydana geldiği bildirili yor ki, o zaman müşriklerin bütün bayramları unutulmuş, geçmişe gömülmüştü.

Şimdi düşünelim. Peygamber imiz, kâfirlerin bayramlarını kutladıkları bir yerde kurban kesmeyi yasaklıyor. Oysa o kâfirler müslüman olmuşlar ve söz konusu bayramı terketmişlerdir. Soruyu soran sahabi de orayı bayram yeri edinmiyor, sadece orada kurban kesmek istiyor.

Bundan açıkça anlaşılan şudur ki, bu yasak, müşriklerin bayramlar dan bazı kalıntıların yaşamaya devam etmesine açık kapı bırakmamak içindir.

Başka türlü söylersek orada kurban kesmenin söz konusu yerin eski niteliğini hortlatma k ve eskiden olduğu gibi bayram yeri edinilmes ine kapı açmak tehlikesi ne yol açacağından endişe edilmiştir. Oysa anlaşıldığı kadarı ile söz konusu bayram yeri, cahiliye arapları için sadece bir bayramlaşma ve oyun alanı idi. Bu durum, Medineli müslümanların (Ensar'ın) “Bu günler cahiliye döneminde oyun oynayıp eğlendiğimiz iki gündü” demelerin den anlaşılıyor. Anlaşılan cahiliye araplarının bayramları tapınma niteliği taşımıyordu. Bu böyle olduğu için Peygamber imiz (salât ve selâm üzerine olsun) söz konusu adak yerinin putların korunduğu yer mi, yoksa bayram yeri mi olduğunu sorarak bu iki çeşit yerin biribirin den farklı olduğunu işaret etmiştir.

Sözün kısası, bu olay, cahiliye bayramlarında yapılan hareketle rin her hangi birini işlemenin, ne şekilde olursa olsun, kesinlikl e yasak olduğunu belirtmek tedir.

Öte yandan İslâm açısından kitaplı kâfirlerin (yahudiler ile hrıstiyanların) bayramları ile diğer kâfirlerin bayramları aynı nitelikte dir. Tıpkı bu iki zümrenin kâfirliğinin aynı şekilde haram oluşu gibi.

Gerçi bu zümrelerin bazısının küfrü diğerlerinkinden daha ağır olabilir, ama İslâm açısından hükümleri değişmez. Yalnız şu var ki, kitaplı kâfirler dinlerind e ve dolayısıyla bayram törenleri konusunda, bunları gösteri şekline büründürmemeleri şartı ile, serbest bırakıldıkları halde diğer kâfirlere böyle bir serbestik tanınmamıştır.

Bu fark bir yana bırakılacak olursa, aslında kitaplı kâfirlerin tapınma ve din karakterl i bayramları, başka kâfirlerin oyun ve eğlence nitelikli bayramlarından daha haramdır. Çünkü Cenab-ı Allah'ın (c.c.) öfke ve hoşnutsuzluğuna hedef olan bir tapınma, O'nun yasak kıldığı yollardan nefsin arzularını tatmin etmekten daha ağır bir haramdır. Bu yüzden Allah'a şirk koşmak, zina işlemekten daha ağır bir suç sayılmıştır. Yine bu yüzdendir ki, kitaplı kâfirlere (yahudi ve hristiyan lara) karşı verilen mücadele (cihad) puta tapanlara karşı verilen mücadeleden daha üstün tutulmuş ve kitaplı kâfirlerle savaşırken şehid düşenlerin sevabı iki şehid sevabı kadar olmuştur.

Şeriat koyucu (Allah ve Peygamber) putperest lerin bayramlarına karşı kesin tavır aldığına ve bunu Arap yarımadasında bir daha ortaya çıkmalarından şeytanın ümit kestiği cahiliye dönemi kâfirlerinin gelenek kırıntıları müslümanlara bulaşabilir endişesi ile yaptığına göre diğer kâfirlerin gelenek kırıntılarının müslümanlara bulaşma tehlikesi daha çok ve buna bağlı olarak bunlarla ilgili yasak daha kesindir.

Gerek yukardaki ve gerekse benzeri hadisleri n bize öğrettiği bir başka gerçek de şudur:

Demek ki, cahiliye dönemi araplarının vaktiyle toplantılar düzenleyerek kutladıkları bir takım bayramları vardı. Fakat Peygamber Efendimiz in (salât ve selâm üzerine olsun) ortaya çıkışından sonra Cenab-ı Allah (c.c.) bu bayramları sildi, bütün izleri ile ortadan kaldırıverdi.

Herkesin bildiği bir şeydir ki, eğer Peygamber imiz bu bayramları yasaklama saydı, onların kutlanmasına karşı çıkmasaydı, insanlar kendilikl erinden bu bayramları bırakmazlardı. Çünkü bu bayramlar daki şenliklerden pek hoşlanan insan tabiatı bu toplu eğlencelere karşı kuvvetli arzu duymaya devam ediyordu. Özellikle oyun ve haz unsurları baskın batıl gelenekli bayramlar a karşı duyulan arzu daha katmerli idi.

Öte yandan bu bayramlar uzun yıllar boyunca periyodik olarak tekrarlan a tekrarlan a toplumun köklü alışkanlıkları haline gelmişlerdi ve alışkanlık da insan için “ikinci bir tabiat” demekti. Motifleri canlı ve güçlü olduğuna göre eğer güçlü ve ısrarlı bir karşı koyma ile engellenm emiş olsalardı, bu bayramlar ortadan kalkmaz, insanların hafızalarından silinemez lerdi.

Bu da kesinlikl e gösterir ki, takva sahipleri nin önderi olan Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) ümmetini ısrarlı bir şekilde kâfirlerin bayramlarından uzak tutmuş ve her yola baş vurarak bu bayramların unutulup silinmesi ne çalışmıştır.

Öte yandan Peygamber imizin Kitablı kâfirleri dinlerind e serbest bırakması, ümmetinin onların bayramlarına bulaşmalarına açık kapı bırakıcı bir anlam taşımaz. Tıpkı bunun gibi onlara tanınan bu din hürriyeti, müslümanların onların diğer kötülük ve günahlarına yanaşmaları için de bir bahane olarak kullanılamaz.

Tam tersine Peygamber imiz bir çok mubah işlerde ve ibadet biçimlerinde kitablı kafirlere ters düşmeyi ümmetine ısrarla emretmiştir. Peygamber imiz bu kesin tutumu takınırken az sakıncalı konularda belirebil ecek bir uyuşmanın onların diğer çok sakıncalı gelenekle rine, uymaya kapı açacağını düşünerek basit konularda ki karşı çıkmanın müslümanlarla onların diğer düşünce ve gelenekle ri arasında engel oluşturmasını istemiştik.

Çünkü sen bir müslüman olarak cehenneml iklerle arandaki uyuşmazlık mesafesin i ne kadar geniş tutarsan, bu cehenneml iklerin zihniyet ve davranışlarından o kadar daha uzak kalırsın.

Peygamber imizin bu konudaki duyarlılık ve titizliği sınırsız olmuştur. Bütün bu duyarlık ve titizlik Allah'ın gerek O'na ve gerekse müslümanlara dönük bir bağışı (fazileti)dir. Fakat çoğu kimseler ne bu nimetin farkındadırlar ve ne de ona karşı şükür borçlarını yerine getiriyor lar.

Bu konudaki sünnet kaynaklı diğer bir delil Buharı ile Müslim'in, Hz. Ayşe'ye -Allah ondan razı olsun- dayanarak naklettik leri şu olaydır. Hz. Ayşe diyor ki:

“Bir defasında (babam) Ebu Bekir bize geldi. O sırada yanımda bulunan iki Ensar kökenli cariye, Buas savaşı sırasında Ensar tarafından söylenmiş olan şarkıları okuyorlar dı. Aslında bu cariyeler şarkıcı kadınlar değillerdi. Babam bu durumu görünce:

-Hiç Rasûlüllah'ın evinde şeytan şarkısı söylenir mi?- dedi. Buna karşılık Rasûlüllah:

-Ya Ebu Bekir, her kavmin nasıl bir bayramı varsa bu da bizim bayramımızdır- buyurdu. Diğer bir rivayete göre ise Peygamber imizin sözleri:

“Ya Ebu Bekir, her kavmin bir bayramı olduğu gibi bu gün de bizim bayramımızdır” şeklindedir.

Yine Buhari ile Müslim'in ortaklaşa yer verdikler i bir başka rivayete göre Peygamber Efendimiz, Ebu Bekir'e:

“Bırak onları, ya Ebu Bekir, bu günler bayram günleridir. Bu günler Mina günleridir.” şeklinde cevap vermiştir. (Buhari, Feth El-Bâri, c. 3, s. 474, H. No: 987, Kitap: Bayramlar, bab: Bayram namazını geçiren yerine iki rekat namaz kılar.)
 
Üst Ana Sayfa Alt