Bekarken Zina Ettiğini Kocasından Gizleyen Kadının Durumu
SORU : 1
anti-şirk;139140' Alıntı:Selamun Aleykum Kardeşlerim,
Geçen gün birisi bana şöyle bir mesele hakkında sordu: " Benim çok yakın bir akrabam ( bayan ) evlenmeden önce bir hata yapmış ( evlilik öncesi zina etmiş ). Daha sonra tevbe etmiş ve onu çok ama çok seven bir erkekle evlenmiş. Tabi daha önce zina ettiğini eşinden saklamış, ardından çocukları olmuş ama kadın sürekli vicdan azabı çekiyormuş." Beni bu derece seven eşime ihanet ediyorum daha önce yaptığım bu hatayı ondan gizliyorum; ama eğer söylersem ya beni bırakır da çocuğumu elimdem alsa" diye de sürekli vicdan azabı çekiyor ve tereddütte kalıyor. Şeytanın vesveseleri olsa gerek sürekli bir huzursuzluk içinde bu kadın. Şimdi bu kadına neyi tavsiye ediyorsunuz değerli kardeşlerim. Sizce eşine anlatsın mı ya da bu vicdan azabından kurtulması için ne yapması lazım. Siz değerli kardeşlerimin cevaplarını bekliyorum.
Aleykum selam we rahmetullah ;
Bu tarz geçmişe yönelik işlenmiş hataların, suçların çözümüne dair verilecek cevaplar oldukça güçtür , sıkıntılıdır.
Biz yine de elhamdulillah elimizden geldiğince anlayabildiğimizce izah etmeye çalışalım :
İslam devletinde yaşamadığımızdan bu tür haramları işleyenlere karşılığı olan hadleri tatbik edemiyoruz.
bununla birlikte geçmişte bekar iken işlediğinden suçu ölüm değil 100 sopadır.
Fakat bu cürümün geçmişte işlenmesi , tevbe edilmesi , İslam devletinin olmaması, şahidlerin olmaması vb etkenler sebebiyle karşılığı verilememiştir.
zaten bayan evlenmeden önce de durumundan dolayı pişman olup samimice tevbe etmiştir. Şundan dolayı samimice diyorum ki, zira halan vicdani rahatsızlığı hissetmektedir.
Vicdani rahatsızlığı eşinin bundan (evlilik öncesi geçmişten) habersiz olmasından dolayıdır. Eşi bildiği zaman önceki yaptığının sonucu değişmeyecektir. Aynı zamanda haddi tatbik edecek İslami bir otorite de ortada yoktur ki cezasını dünyada çekmiş uhrevi cezadan kurtulmuş olsun.
Bundan dolayı Allah'a (c.c.) her zaman dua edip tevbede bulunmalıdır.
Çünkü :
"Allah kendisine eş koşulmasını bağışlamaz, kendisine eş koşma dışındaki suçlan diledikleri hakkında bağışlar." (Nisa, 116)
“Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.” (Tahrim , 8)
"Beş vakit namazı Allah tealâ kullar üzerine farz kılmıştır. Bunları yerine getirip hiç birini kaçırmayan, bu namazların hakkını hafife almayan kimseyi Allah tealâ cennete koymaya söz vermiştir. Fakat bu namazları yerine getirmeyenler hakkında böyle bir sözü yoktur. Dilerse azab eder, dilerse bağışlar."
(Ahmed, Ebu Dâvud, Neseî ve İbn Mace rivayet etmişlerdir. Neylu'l-Evtâr, I, 294)
“Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mâce, Zuhd, 30)
“Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Muslim, Tevbe, 9, 10, 11)
İslam fıtrat dinidir. İslam’da insanın günah işleyebileceği kabul edilmiş ve bundan korunma ve kurtulma yolları insana öğretilmiştir.
Yapılan kötülükten, işlenen günah ve kabahatten kurtulup manevi kirlerden temizlenme yolu tövbedir. Tevbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlar dan kurtulup o günah ve hataları hiç yapmamış gibi tertemiz olur.
Nitekim bu hususta Peygamber Efendimiz, “Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir.” (İbn Mace, Zuhd 30) buyurur.
Efendimiz (s.a.v.), nasûh tövbesini; “Kulun işlediği günahtan pişmanlık duyması, Allah’a tam rucu’ edip, tıpkı sütün memeye dönmediği gibi, kişinin tekrar günaha dön memesidir.”
(Ahmed b. Hanbel, Musned, 1/446) şeklinde tanımlamıştır.
Yüce Allah kullarını tövbeye çağırmakta ve şöyle buyurmaktadır:
“Ey mûminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki, felaha edesiniz.” (Nur, 31)
Başka bir ayette ise Yüce Allah (c.c.), Peygamberine şöyle buyurur:
“De ki: “Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır.” (Zümer, 39/53)
Eşine söylemesi halinde evliliği yıkılacak belki de hayati tehlikeye düşecektir. Oysa dinimiz evliliği kurtarmak için gerekirse yalan söylemeye bile ruhsat vermiştir. Üstelik eşi böyle bir soru sormamış, akabinde (yalan) cevab da verilmemiştir.
Evlenmeden önce bu konu gündeme gelmiş olsaydı bile kişi bunları karşı tarafa anlatmak zorunda değildir. Bunların anlatılması aile içi problem doğurabilir. Hatta kişinin günahlarını saklaması efdaldir. Ancak evlenilecek olan kimse sorduğunda yalan söylememek gerekir. Bununla birlikte doğruları anlatmak zorunda da değildir. Yani sorulmamışsa susması haram olmaz. Fakat soruldu ise olduğu gibi anlatmak gerekirdi.
Kişi buna rağmen ben bunu kullanmayacağım , yalan söylemek istemiyorum, ya da evlenmeden başıma gelen ve benim bildiğim bu durumu eşime de söylemek istiyorum da diyebilir:
(5209)- Esma Bintu Yezid (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? Halbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi ademoğluna haramdır:
Bu üç yere gelince:
1) Erkeğin, rıdasını sağlamak için hanımına yalanı,
2) Harbte söylenecek yalan. Çünkü harb bir hileden ibarettir.
3) İki Müslümanın arasında sulhu sağlamak kasdıyla söylenen yalan."
(Tirmizî, Birr 26, (1940) 13)
Hadisin İzahatı :
Yalan dinimizde her çeşit kötülük ve şerrin başı ve kaynağı kabul edilerek şiddetle reddedilmiş olmasına rağmen bazı hallerde meşru kabul edilmiştir.
Bizzat Rasulullah bu halleri tâdad eder.
Muhtelif tariklerden gelen rivayetler bu hususları belirtir.
Nevevî, Muslim Şerhi'nde şu nakilleri kaydeder:
"Bu üç halde yalanın cevazında ihtilaf yoktur. Ancak buralardaki mubah olan yalandan murad nedir? Bunda ihtilaf edilmiştir. Bir kısım ulema: "Bu hadisin ıtlakı üzeredir" diyerek, bu üç durumda, maslahat için olmayacak şeyin söylenmesini caiz görür ve "Mazmum olan yalan, zarar getiren yalandır" derler.
Bu görüşlerine İbrahim aleyhisselam'ın ayette gelen şu sözleriyle delil getirirler:
"Bunu yapsa yapsa şu büyükleri yapmıştır..." (Enbiya 63), "Ben hastayım (dedi)" (Saffat 89)"
Bunların dışında da bir maslahata binaen caiz olabilir. Mesela yanında saklanan birisini öldürmek isteyen bir zalime, sorduğunda bilmiyorum demesi ittifakla vacibtir. Mezmum yalan, zararlı olan yalandır. Ibrahim (as) putlar için "Onları büyükleri kırdı, ben hastayım" demişti (Enbiya 63). Karısını elinden almak isteyen zalimlere de onun kızkardeşi olduğunu söylemiş (içinden de dinde kardeşi olduğunu kastetmiş)'ti (Buhari, Enbiya 8; Musned, NI/244) derler.
-----------
Not :
Diğer bazı alimler de: Yalan hiç bir yerde caiz olmaz. Bu üç yerde de ancak tevriyeli, yani İbrahim (as)'in sözünde olduğu gibi doğruya da ihtimalı olacak şekilde caiz olabilir. Meselâ koca, karısına elbise, mobilya vs. sözü verir, içinden de, imkân bulursam günün birinde alabilirim de" diye düşünür veya sevdigine, dünyada bir tane olduğunu söyler ve bununla içinden bu sözün doğruluk yönünü düşünür. Harbde ise düşmana meselâ, başkomutanınız öldü, der, bununla daha önce ölen komutanlarını kasteder vs... derler (Krs. E1-Mubarekfûrî, Tuhfetu'1-Ahvezi, VI/69; Davudoğlu, X/564; Tecrid, IX/112 vd.) ki, Taberi bunlardandır. Ama söz konusu hadiselerde bir ayırım yapılmamıştır.
****
Evlilik aşamasındaki bir bayan, mustakbel eşine fiziki kusurunu söylemelei midir?
Nikâh akdi diğer bütün akitler gibi açıklığa, doğruluğa ve güvenirliğe dayanır. Dolayısıyla bütün akitlerde olduğu gibi nikâh akdinde de kandırmak veya etkili bir kusuru gizlemek haramdır. Kadında ki kusur erkeğin ondan tiksinmesine, ondan uzaklaşmasına sebeb olacaksa, umumen mutlu bir evlilik hayatını engelleyecek cinsten bir kusur ise o zaman aracılar veya kadının velisi erkek tarafına veya görüşmede kendisi bunu erkeğe söylemesi gerekir. Aksi takdirde erkeğin hakkına girmiş ve onu kandırmış, evliliğe esastan etkili olacak olan bir kusuru ondan gizlemiş olur ki bundan ötürü erkek kusur ortaya çıktığında nikâhın feshini tâleb edebilir. Bu karşı taraf için de aynı durum söz konusudur. Bu konuda ibni Kayyim (rahimehullah) şöyle der:
“Daha büyük veya benzer eşitlikte olan kusurları dikkate almadan kusurları sadece iki, altı, yedi veya sekiz kusurla sınırlandırmanın şeran bir manası yoktur. Kadının kör, dilsiz veya sağır olması veya eli veya ayağı kesik olması veya erkeğin böyle olması diğer eşin ondan uzaklaşmasını sağlayacak en nahoş sebeblerdendir. Bunu karşı tarafa söylememek de en çirkin tedlis ve kandırmadır. Emiru’l-Mûmin’in Ömer bin Hattab (radıyallahu anhu) çocuğu olmayan bir erkek evlenmek istediğinde ona şöyle demiştir: “Ona kısır olduğunu söyle. O tercih etsin.”
Dolayısıyla diğer eşin nefretine sebeb olacak ve evliliğin maksadı olan karşılıklı merhamet ve sevgiye mâni olacak olan her türlü kusur nikâhın fesh ettirme seçeneğini var eder. Doğru kıyas bunu gerektirir. Sahabenin ve selefin fetvalarını inceleyenler onların nikâhın reddedilmesini belirli kusurlarla sınırlamadıklarını görürler.” (İbn Kayyim el Cevziyye, Zadu’l-Mead, 5/166)
******
SORU : 2
ebru_li_82;199449' Alıntı:Hocam peki evlenmeden önce sorduysa ve kız bunu çok büyük bir hata olduğunu ve kandırıldığını evleneceği kişiye vicdanı rahat etmediği için anlattıysa durum ne olur ?
Kısacası hocam 2 kişi birbirini çok seviyor. Kız bir hata yapmış eski erkek arkadaşı tarafından kandırılmış normal ilişkiye girmesini istemiş eski erkek arkadaşı, kızda bunu yapmak istememiş ve kavga etmişler. Kızın yaşıda daha 18, çocuğu sevmediği halde Çocuk evleneceğiz zaten diyerek kızı kandırmış fakat en sonunda kız istemeyerek de olsa arkadan ilişkiye rıza göstermiş. Olay olduğu andan itibaren aylar boyunca psikolojisi bozulmuş. Çok büyük acılar çekmiş.
ve karşısına kendisinin çok sevdiği onuda çok seven biri çıkmış ve gerçek boyutta iki tarafta evlilik düşünürken, bir gün konu açıldığında kız önce susmuş daha sonra erkek arkadaşı yüz ifadesine bakıp bir daha ısrar edince, kızda aylarca vicdan azabı çektiğinden bunu söylemesi gerektiğini ve rahatlaması gerektiğini düşünüp, ağlayarak yaptığı hatayı itiraf ederse.
Bu durumda ne olur ?
Evlilik olsa bile ileride sorun olmaması için ne yapılmalıdır. Bununla ilgili yardımcı olabileceğiniz bir şeyler var mı ?
(Bir sitede bu konu anlatılıyordu ve herkes yorumlar yapıyordu. Bende etkilendim ve islami olarak danışayım dedim)
Allah kimsenin başına böyle bir şey vermesin.
Selametle
Çözüldü - Bekarken Zina Yaptığını Kocasından Gizleyen Kadının Durumu
Allah Teâlâ hem zinayı, hem de ters ilişkiyi fuhuş sayarak yasaklamıştır. Bir âyet şöyledir:
“Lut’u da elçi gönderdik; kavmine şöyle demişti: “Sizden önce kimsenin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz? Siz kadınlara değil, şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Aslında siz aşırılık eden bir toplumsunuz.” (A'raf 80-81)
“Zinaya yaklaşmayın, çünkü o bir fuhuş ve kötü bir yoldur.” (İsra 32)
Allah (c.c.), “zina etmeyin” değil “zinaya yaklaşmayın” diye emir vermiştir. Yaklaşmamak için aralarında nikâh olmayan bir kadınla erkeğin birbirinden uzak durması gerekir.
Bir kimsenin kendi eşiyle ters ilişkisi haramdır. Nikâhında olmayan bir kadınla ters ilişkiye girmekle de iki türlü haram işlemiş olur. Ayrıca “zinaya yaklaşmayın” emrini de çiğnemiş olur.
Aynı tarz (yukarıdaki hatayı-suçu işlediğinden) sebeblerden dolayı İslam devletinde yaşamadığımızdan bu tür haramları işleyenlere karşılığı olan hadleri tatbik edemiyoruz. Bununla birlikte zina fiilini, bekar iken işlediğinden, suçu ölüm değil 100 sopadır.
fakat bu cûrumun geçmişte işlenmesi , tevbe edilmesi , İslam devletinin olmaması, şahidlerin olmaması vb etkenler sebebiyle karşılığı verilememiştir.
Bu bayan, durumundan dolayı pişman olup samimice Allah'a (c.c.) her zaman dua edib tevbede bulunmalıdır. Ancak tevbe edildiğinde ve artık düzgün davranışlar gösterildiğinde Allah bu cezayı afvedebilir.
"Allah kendisine eş koşulmasını bağışlamaz, kendisine eş koşma dışındaki suçlan diledikleri hakkında bağışlar." (Nisa, 116)
“Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.” (Tahrim , 8)
“Onlar Allah ile birlikte başka ilaha dua etmezler. Haksız yere, Allah’ın haram kıldığı kimseyi öldürmezler ve zina da etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpılır. Ona kıyamet gününde kat kat azab verilir ve o azabın içinde alçaltılmış şekilde ebedî bırakılırlar.” (Furkân, 68)
Bir önceki sorudaki bayanın durumu gibi, eşine söylemeden evlenmemiş, yıllar geçip, çoluk çocuğu olmamıştır.
Ne yapıp ne edip mutlaka evlenmeyi düşündüğü erkeğe (koca adayına) mutlaka yaşadığı hatayı açıkça söylemeli, tevbe ettiğini çok pişman olduğunu ve genç olduğunu, evlenme vaadinde bulunduğunu (ki, ilerde gerçekten evlenecek olsa bile, hatta nikahlı karı koca bile olsa ters ilişki haramdır-yasaktır-zinadır) ve nefsine uyduğunu anlatmalıdır.
Evlenecek erkek tüm olanları açıkça bilmesi zaruridir. Aksi taktirde birde evlenmeden önce zulum işlememiş, ilerde daha ağır şartlarda bir yuvanın dağılmasına sebeb olabilir.
Ehli namus, bâkir, dinin gereklerini, yerine getiren bir musluman, muvahhid erkeğin bu fiili işlemiş bir bayan ile evlenmesi uygun olmaz; zaten böyle biri ile de evlenmeyi isteyeceğini ummuyorum.
Tüm yaşananları bilerek kabul eden birisinin çıkması da mümkündür. Bu durumda bu nikahın durumunu incelersek;
"Zina eden erkek, zina eden veya muşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya muşrik olan erkek evlenebilir. Bu, muminlere haram kılınmıştır." (Nur 3)
Selef alimleri bu meselede ihtilaf ederek iki görüşe ayrılmışlardır:
1. Görüş: Zina eden bir kadınla evlenmek haramdır.
Bu görüş Ali, Bera bin Azib (r.anh), Ayşe ve İbni Mes'ud (r.anh)'dan naklolunmuştur.
1. Görüşün delilleri:
Zina eden bir kadınla evlenmenin haram olduğuna hükmedenler. «Zina eden erkek, zina eden veya muşrik olan bir kadından başkasını nikahlamaz. Zina edan kadını da zina eden veya müşrik olan bir erkekten başkası nikahlamaz.» (Nur: 3) âyetinin zahirini delil almışlardır.
Bu görüşteki alimlere göre âyetin zahiri her ne kadar hüküm değil, haber manası taşıyorsa da âyetin sonundaki. «Bu (surette evlenmek) muminler üzerine haram kılınmıştır.» ifadesi kesin hüküm ifade ettiğinden baş taraftaki haber anlamı taşıyan cümle de kesin bir hüküm ifade etmektedir.
Bu görüşün bir başka delili de Ali'den (r.anh) rivayet edilen şu sözdür: «Bir erkek zina ettiği zaman onunla karısının ayrılması gerekir. Bir kadın zina ederse yine onunla kocasını ayırmak gerekir.»
Bu görüşün delillerinden biri de, Mersed bin Ebi Mersed'in cahiliye döneminde dostu olan fahişe bir kadınla evlenmek için izin istemesi üzerine Rasulullah (s.a.v.)'in bu âyet nazil olana kadar cevab vermemesi, âyetin nuzulunden sonra ise, «Inak'la evlenme.» buyurmasıdır.
2. Görüş: Zina eden bir kadınla evlenmek caizdir.
Bu görüş de Ebubekir, Ömer ve ibni Abbas (r.anhum)'dan nakledilmiştir. Cumhurun görüşü de budur. Dört mezhebin fakihleri de bu görüşle hükmetmişlerdir.
2. Görüşün delilleri:
Zina eden bir kadınla evlenmenin caiz olduğuna hükmedenler aşağıdaki delillere istinad etmektedirler:
1- Ayşe'den rivayet edilen. «Bir erkeğin zina ettiği kadınla evlenib evlenemeyeceği soruldu. Rasulullah (s.a.v.),
«Evet, başlangıcı zina idi ama sonu nikahtır. Haram helali haram kılmaz.» buyurdu.» (Taberi ve DâraKutni) hadisi.
2- İbni Ömer (r.anhuma)'den rivayet edilir: «Ebubekir (r.anh), mescidde otururken yanına bitkinlik ve heyecandan ne konuştuğu anlaşılmayan bir adam geldi. Ebubekir, Ömer'e. (r.anhum) «Bu adamla ilgilen. Birşey için gelmiş fakat ben ne konuştuğunu anlamıyorum.» dedi.
Ömer adama sordu. Adam, «Bana bir misafir gelmişti, kadınla zina ettim.» dedi.
Ebubekir onları, zina haddi uyguladıktan sonra evlendirmiş ve bir sene sürgüne göndermiştir.» (İbnu'l-Arabi. Ahkâmu'l-Kur'an , C. 3. S. 319)
3- İbni Abbas (r.anhuma)'dan şöyle rivayet edilir: İbni Abbas (r.anhuma)'ya «Zina eden bir erkekle kadın evlenebilirler mi?» diye soruldu.
«Başlangıcı zina ise sonu nikahtır. Bunun örneği şudur: Adamın biri bir bahçeden meyve çalar. Sonra bahçe sahibine giderek aynı meyveden parası ile satın alır. Çalarak yediği haram, satın aldığı helaldir.» cevabını verdi.
Bu görüş sahiplerine göre. «Zina eden erkek, zina eden veya muşrik olan bir kadından başkasını nikahlamaz...» âyeti umumi bir vakıayı ifade eder. Yani fısk ve zinayı adet edinmiş bir kimse hiçbir zaman mumin ve saliha bir kadınla evlenmek istemez. Ancak kendi meşreb ve ahlakında olan veya muşrik bir kadınla evlenmek ister. Zina eden bir kadınla da mumin ve salih bir erkek değil, ancak onun gibi zina eden bir erkek evlenmek ister.
Bazı alimlere göre bu âyetin hükmü, «içinizden bekarları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakirlerse Allah onları (evlenmeleri sayesinde) fadl(ı kerem)iyle zengin yapar.» (Nur: 32) âyetiyle neshedilmiştir.
İffetli bir mumin için zina eden bir kadınla evlenmek nasıl uygun değilse, iffetli bir kadının da zani ve fasık bir erkekle evlenmesi öyle uygun değildir.
(Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri)
İLGİLİ KONU :
Murtedin Tevbesinin Hükmü ve Geçmişe Dönük Haddin Tatbiki
İlmi Konu - Murtedin Tevbesinin Hükmü ve Geçmişe Dönük Haddin Tatbiki (Soruya Cevab)
GÜNAHTAN TEVBENİN ŞARTLARI
İlmi Konu - Günahtan Tevbenin Şartları (Soruya Cevab)
Evli İken Eşini Aldatan Kadının Hükmü ve Nikahın Durumu
İlmi Konu - Evli İken Zina Eden Kadının Hükmü ve Nikahın Durumu