Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Bid'at Ehline Karşı Tavır Nasıl Olmalı? İslam Devleti Ne Muamele Yapar?

M Çevrimdışı

mübahis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu Aleykum we rahmetullahi we berekatuh.
Bildiğiniz üzere; Ümmet topraklarında ciddi bir Şii nufus var ve buların önemli bir kısmıda gulat ve sayılarıda bir yekun teşkil ediyor.
Benim sorum şu:
Bu taifelere Müslüman'mı yoksa kafir gibimi muamele ediyoruz?
Birde avamını tekfir etmediğimiz Caferiler ile, avamınıda tekfir ettiğimiz İsmailiye, Nusayriye vb fırkalar arasında bir fark varmı?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Esselamu Aleykum we rahmetullahi we berekatuh.
Bildiğiniz üzere; Ümmet topraklarında ciddi bir Şii nufus var ve buların önemli bir kısmıda gulat ve sayılarıda bir yekun teşkil ediyor.
Benim sorum şu:
Bu taifelere Müslüman'mı yoksa kafir gibimi muamele ediyoruz?
Birde avamını tekfir etmediğimiz Caferiler ile, avamınıda tekfir ettiğimiz İsmailiye, Nusayriye vb fırkalar arasında bir fark varmı?
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh kardeşim
Sorunda "Benim sorum şu:
Bu taifelere Müslüman'mı yoksa kafir gibimi muamele ediyoruz?" demişsin fakat sorunun başlığında "
Bid'at Ehli Kafirlere İslam Devleti Ne Muamele Yapar?" hüküm vererek cevablamış oluyorsun. Bu konuda bizim cevabımız;

Cehmiyye, Şîa ve Murcie’nin ehl-i bid‘at içinde en tehlikeli fırkaları teşkil ettiğini genellikle kabul eden Sunnî âlimlerin bid‘at ehli hakkında verdikleri hükümler farklılık arzeder.
Selef âlimlerine göre bid‘at ehlinin ibadetleri makbul değildir. Onlardan uzaklaşmak, hastalarını ziyaret etmemek, arkalarında namaz kılmamak, kız alıp vermemek, istişarede bulunmamak, rivayetlerini ve şehâdetlerini kabul etmemek gerekir. Eş‘arî âlimlerinden Abdulkāhir el-Bağdâdî’ye göre ise Gāliyye dışında kalan bid‘at mensubları müslümanların kabristanına defnedilebilir, savaşa katıldıkları takdirde ganimetten pay alabilirler; ancak kestikleri yenmez ve Sunnîler’in kendileriyle evlenmeleri câiz olmaz.
(Abdulkāhir el-Bağdâdî, el-Farḳ beyne’l-fıraḳ ve beyânu’l-fırḳati’n-nâciye minhum , sf: 14)

Ehl-i bid‘atın tekfiri konusunda görüş birliği bulunmamakla birlikte büyük çoğunluk zarûrât-ı dîniyyeden herhangi birini inkâr edenlerin, yâni Gāliyye ve ona bağlı bütün fırkaların tekfir edilmesi gerektiği hususunda birleşmiştir.
Zarûrât-ı dîniyyeyi kabul etmekle birlikte bunların herhangi birini ortadan kaldırma sonucunu doğurmayan yorumları benimseyenleri ise tekfir etmemişler, onları sadece İslâm’ın dosdoğru yolundan sapmış gruplar (fırak-ı dâlle) olarak görmüşlerdir. (İbn Hazm Ebû Muhammed Ali b. Ahmed, el-Faṣl fi’l-Milel ve’l-Ehvâʾ ve’n-Niḥal II, 271, 276; Muhammed b. Abdulkerîm eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-Niḥal I, 203)
Bununla beraber Ebû Saîd ed-Dârimî, Âcurrî, İbn Teymiyye gibi Selef âlimleriyle Abdulkāhir el-Bağdâdî gibi Eş‘arî kelâmcıları Cehmiyye ve Mûtezile’yi, bazan da Şîa’yı tekfir etmişlerdir. (Osman b. Saîd ed-Dârimî, Kitâbu’r-Red ʿale’l-Cehmiyye , sf: 103-104; Abdulkāhir el-Bağdâdî, el-Farḳ beyne’l-fıraḳ , sf: 13-14, 216)
Bid‘ata karşı mucâdele etmekle meşhur olan Şâtıbî ehl-i bid‘atın tekfirden önce aydınlatılması, vazgeçmedikleri takdirde kendileriyle mucâdele edilmesi gerektiğini kaydeder. (İbrâhim b. Mûsâ eş- Şâtıbî, el-Îtisâm , sf: 177)


Hem ilk hem de muteahhir Selef âlimleri Kur’ân-ı Kerîm’de açıkça yer almayan, Rasûlullah ve ashab topluluğu tarafından dile getirilmeyen her düşünceyi geniş anlamıyla sünnet dışı saydıklarından Sunnî kelâmcılar dahil olmak üzere yukarıda adı geçen bütün grupları ehl-i bid‘at olarak kabul etmişlerdir. Meselâ İbn Kuteybe, Ebû Saîd ed-Dârimî, Âcurrî, İbn Teymiyye gibi Selef âlimleri Mâlik b. Enes, Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve Evzâî gibi muctehid âlimlerden kelâm ilmi aleyhinde nakledilen birtakım rivayetlere dayanarak bütün kelâmcıların bid‘at ehli olduğunu söylemişlerdir. Zira bunların kanaatine göre kelâmcılar naslar arasında çelişki bulunduğunu ve bu sebeble aklî te’villere başvurulması gerektiğini ileri sürerek Kur’an ve Sünnet’e aykırı inançlar benimsemişlerdir. (İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sunne, V, 9495, 428-429)
Selefiyye’ye göre Sûfiyye veya Mutasavvıfe de ehl-i bid‘ata dahil olan gruplardandır. Zira sûfîler dinin vâzıı tarafından emredilmeyen birtakım zikir ve ibadetleri nerede ise farz telakki etmişler, sadece tarikat mensublarını kardeş (ihvan) saymak suretiyle müslümanların çeşitli gruplara bölünmesine sebeb olmuşlardır. İslâm akâidiyle bağdaştırılması mümkün olmayan vahdet-i vucûd ilkesini icat edip savunmuşlar, şeyhlerinin kabirlerini ziyaretgâh edinerek ölülerden ve kabirlerden medet ummuşlardır. Bütün bunlar dine sonradan girmiş tehlikeli düşünce ve davranışlardır, bunları savunanlar da ehl-i bid‘attır. (İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sunne, V, 170, 175; İḳtiżâʾu’s-Sırâṭi’l-mustaḳīm, sf: 462;
Ebû Mahmûd Hâmid b. el-Hıdr el-Hucendî, Ḥukmullāhi’l-vâḥidi’ṣ-Samed, Kahire, ts. -Matbaatu Îsâ el-Bâbî el-Halebî-, sf: 16, 50, 80)


Ehl-i bid‘atın temel özelliklerini dört noktada özetlemek mümkündür:

a) Nasların ruhuna ve İslâm’ın temel yönelişlerine vâkıf olmamak veya yabancı kültürlerin etkisi altında kalıp nasları uzak yorumlarla te’vile tâbi tutmak. Bunun yanında Kur’an’ın kendine has uslûb ve mantığına, Arab dilinin ifade özelliklerine bakmaksızın bazı âyetlerin ve dolayısıyla hadislerin zâhirine takılıp kalmak, nasların yorumlanmasında peşin ve indî görüşleri naslara hâkim kılmak da bu özellik içinde mutalaa edilir. “Nassa veya akla körü körüne bağlılık” diye özetlenebilecek olan bu iki aşırı telakkiyi itidal çizgisine çekmeyi amaçlayan Gazzâlî, el-İḳtiṣâd fi’l-îtiḳād adlı kitabını telif etmiştir.
b) İslâm’ın hem iman hem de amel açısından ilk neslini oluşturan ve son ilâhî dini fikir ve aksiyon yönüyle sonraki nesillere aktaran ashaba karşı iyi niyetli olmamak, onların özellikle dini ilgilendiren rivayet, anlayış ve uygulamalarına değer vermemek.
c) Peygamber’in kavlî ve fiilî sünnetine karşı menfi bir tavır takınmak. Kur’an’ın genel karakteri ve İslâm’ın temel yönelişleriyle bağdaştığı halde kendi görüşleriyle bağdaştıramadıkları bazı hadisleri mutevâtir olmadıkları gerekçesiyle reddedenlerle, mezhebî telakkilerini desteklemek amacıyla hadis uyduranlar veya bu tür hadisleri rivayet edenler de bu grup içinde yer alır.
d) Ashabdan itibaren oluşan çoğunluğun (cemaat, cumhûr-i muslimîn) din anlayışından kopup ayrılmak, azınlık psikolojisi içinde karşı grupları küfürle itham etmek ve dinin temel hükümlerini sürekli olarak tartışmaya açık tutmak.

Sünnet çizgisini terk edip ehl-i bid‘at statüsüne girmenin belli başlı alâmetleri şöyle sıralanabilir:

a) Ashab topluluğu ile onları tâkib eden ve V. (XI.) yüzyıldan itibaren (Selefiyye ile birlikte) Sunnî kelâmcılar tarafından temsil edilen çoğunluk telakkisine muhalefet etmek.
b) İzah ve yorumu zor olan nasları (muteşâbih) irdelemeyi âdet edinip dinin ilke ve hükümlerini kaygan bir zemine çekmeye çalışmak.
c) Temel dinî konularda nasların gereğine yani Allah’ın iradesine bağlı kalmak yerine beşerî görüş ve indî arzulara tâbi olmak.
(Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi , sf: 156-157)



Selefin Bid'at Ehline Karşı Tavrı

Bir adam İbn Ömer (r.anhum)'a gelip: Falanın sana selâmı var, dedi.
Bunun üzerine İbn Ömer radıyallâhu anhuma: Bana, onun bidat çıkarmış olduğu haberi ulaştı. Şayet gerçekten bidat çıkarmışsa, (benden) ona selâm söyleme! diye karşılık verdi. (Dârimî rivayet etmiştir.)

Selef‘in büyüklerinden birisi olan Ebû Kilâbe rahimehullâh, yine kendisi gibi Tabiîn neslinin büyük âlimlerden birisi olan Eyyub es-Sahtiyanî‘ye şöyle nasihat etmiştir:
“Bidat ehliyle oturup-kalmayın ve onlarla tartışmayın; zira ben, onların sizi sapıklıklarına düşürmelerinden veya bilmiş olduğunuz gerçekleri size bulandırmalarından endişe ediyorum.” (Dârimî rivayet etmiştir.)

Ebû Kilâbe rahimehullâh, büyük bir âlim olan Eyyub es-Sahtiyanî gibi birisinin bidat ehliyle oturup - kalktığı zaman fitneye düşeceğinden korkuyorsa, acaba bizim gibi ilimde tıfıl olan veya ilimden hiç nasibi olmayan kimseleri görseydi ne derdi?

Şu rivayete de dikkatle kulak vermenizi isityoruz:
Bidat ehlinden iki adam İbn Sîrin rahimehullâh‘ın huzuruna girmişti.
Ona: Ey Ebû Bekr! (İbn Sîrin’in künyesidir.) Sana bir hadis aktarabilir miyiz? dediler.
İbn Sîrin rahimehullâh: Hayır! dedi.
O halde sana Allah‘ın Kitâbı‘ndan bir âyet okuyalım, dediler.
Tekrar “Hayır” dedi ve ekledi: Ya siz yanımdan kalkıp gideceksiniz ya da ben kalkıp gideceğim!
Bunun üzerine oradan çıkıp gittiler…
Derken mecliste bulunanlar birisi: Ey Ebû Bekr! Allah‘ın Kitâbı‘ndan bir âyet okumalarının sana ne zararı olurdu ki? diye sordu.
Bunun üzerine İbn Sîrin rahimehullâh şöyle cevab verdi:
Bana bir âyet okuyup da onu asıl mânâsının dışına çıkarmalarından, bunun da kalbime tesir etmesinden korktum. (Dârimî rivayet etmiştir.)

Bidat ehlinden bir adam Eyyub es-Sahtiyanî‘ye: Ey Ebû Bekr! Sana bir kelime soracağım, demişti.
Bunun üzerine Eyyub rahimehullâh, serçe parmağını göstererek: Yarım kelime dahi olmaz! diye işaret edip yüzünü dönerek çekti gitti. (Dârimî rivayet etmiştir.)

Fudayl b. Iyad rahimehullah şöyle demiştir: “Bidat sahibine saygı gösteren İslam’ı yıkmaya yardım etmiş olur. Bid’atçinin yüzüne tebessüm eden Allah Azze ve Celle’nin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e indirdiğini hafife almış olur. Kızını bid’atçi biriyle evlendiren akrabalık bağını kesmiş olur. Bid’atçinin cenazesine katılan dönünceye kadar Allah’ın gazabında olur.” (Berbehârî Ebu Muhammed el-Hasan b. Ali b. Halef, Şerhu's-Sunne, sf: 39)
Yine şöyle demiştir: “Yahudi veya Hristiyanla beraber yemek yerim fakat bid'atçiyle beraber yemem.” (Berbehârî Ebu Muhammed el-Hasan b. Ali b. Halef, Şerhu's-Sunne, sf: 39)
“İbrahim b. Meysera rahimehullah dedi ki: “Bid’at sahibine saygı gösteren İslam’ın yıkılmasına yardım etmiş olur.” (el-Lâlekâî
Ebu’l-Kāsım -Ebu’l-Huseyn- Hibetullāh b. el-Hasen b. Mansûr el-Lâlekâî et-Taberî er-Râzî, es-Sunne, sf: 273)
İmam Ahmed rahimehullah dedi ki: “Bid’atçi olup Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den hadis rivayet eden herkesle oturur musun? Hayır, onun bir değeri yoktur.” (Halilî, el-Maksadu’l-Erşed, sf: 344)
Şu zamanımızdaki gençlerin durumu üzücüdür. Anlatan ve vaaz eden herkesi dinliyor, onun sözlerini destekliyorlar. Ona muhalefet edenleri de türlü hakaretlerle karalıyorlar. Ne akrabanın akrabalığını, ne sünnete sarılanın sunniliğini gözetiyorlar! Sünnete muhalefet etse dahi o kimsenin eleştirilmesini istemiyorlar. Çünkü onu seviyor ve derslerine ülfet ediyorlar. Allah yardımcımız olsun. Fudayl b. Iyad rahimehullah diyor ki: “Bid’at ehlinden bir kimseyi gördüğümde münafıklardan birini görmüş gibi oluyorum.” (Berbehârî Ebu Muhammed el-Hasan b. Ali b. Halef, Şerhu's-Sunne, sf: 127)

Selefimiz bu konuda böylesine hassas davranarak bizlere yol gösteren kandil olmuşlardır. Unutmamak gerekir ki bidatler, haramlardan daha tehlikelidir. İnsan haramları yanlış olduğunu bilerek işlerken, bidatleri Allah radı olacak düşüncesiyle yapar. Bu nedenle âlimlerimiz, bidat ehlini haram ehlinden daha tehlikeli görmüşlerdir.
İmam Şevkanî rahimehullâh, bidat ehliyle oturup - kalkmanın, haram işleyen kimselerle oturup kalkmaktan daha tehlikeli olduğunu şu önemli sözleriyle dile getirmiştir:
"Bu temiz şeriatı hakkıyla bilenler, sapık bidat ehliyle oturup - kalkmada meydana gelen mefsedetin / zararın, özellikle de Kitab ve Sunnet ilminde derinleşmeyen kimseler için, haram olan bir işi yaparak Allah‘a isyan eden kimselerle oturup - kalkmada meydana gelecek zarardan kat be kat daha fazla olacağını bilirler." (Feydu’l-Kadîr, 1/657)
Sufyân es-Sevrî’den: Bid’at sahibiyle oturan kimse şu üç şeyden birinden kurtulamaz: Ya başkasına bir fitne olur, ya kalbine bir şey girer de bu sebeble Allah onu cehenneme atar, ya da şöyle der:
“Allah’a yemin olsun ne konuştuklarına aldırmıyorum. Ben kendime güveniyorum.”
Her kim göz açıp kapayıncaya kadar dini konusunda Allah’tan emin olursa, ondan onu çekip alır.” (Ebû Abdillâh Muhammed b. Vaddâh b. Bezî' el-Kurtubî , Kitâbu’l-Bidaʿ ve’n-Nehyu ʿanhâ , sf: 89)



Bid’at Ehlinden İlim Alınmaz, kitabları Yakılır
İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Sizleri heva sahiblerinden bir kimseden az ya da çok ilim yazmaktan sakındırırım.” (Ebû Abdillâh Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Osmân ez-Zehebî et-Türkmânî
, Siyeru Âlâmi’n- Nubelâ , 11/231)
Said b. Amr el-Berzai rahimehullah şöyle demiştir: “Ebu Zür’a’ya Haris el-Muhasibî ve kitapları hakkında sorulunca: “Seni bu kitablardan sakındırırım. Bu kitablar bid’at ve sapıklık kitablarıdır” dediğine şâhid oldum.”
(Ebû Abdillâh Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Osmân ez-Zehebî et-Türkmânî, Mizanu’l-İtidal fi Nakdi’r-Rical 2/165)
Abdullatif b. Abdirrahman Alu’ş-Şeyh rahimehullah şöyle demiştir: “İlim ve basiret ehli Gazali’nin İhya’sı gibi kitablara bakmaktan sakındırmışlardır. Hatta sünneti bilen Magrib uleması onun yakılmasına fetva vermiş ve onlardan bir çoğu bu kitabı: “Din ilimlerinin öldürülmesi” diye adlandırmışlardır.” (Muhammed b. Abdu'l-Vehhab, Ed-Dureru’s Seniyye fi’l Ecvibeti’n Necdiyye , 3/346)
El-Mervezi dedi ki: “Ahmed b. Hanbel’e: “Hadis ashabından birinden bir kitab ödünç aldım. İçinde batıl hadisler de var, ne dersin, yakayım mı?” diye sordum.
Dedi ki: “Evet, yak.” (
Ebû Abdillâh Şemsuddîn Muhammed b. Muflih b. Muhammed el-Makdisî er-Râmînî, el-Adabu’ş-Şer’iyye, 1/210)

İbn Muflih rahimehullah dedi ki: “İçinde sapıklık, tereddüt ve şubheye düşülmesinden korkulan şeyler bulunan kitablara bakmak haramdır. İmam Ahmed rahimehullah kelam ve saptırıcı bid’at ehlinin kitablarına bakmayı, okumayı ve rivayet etmeyi men etmiştir.” (Ebû Abdillâh Şemsuddîn Muhammed b. Muflih b. Muhammed el-Makdisî er-Râmînî, el-Adabu’ş-Şer’iyye, 1/199)

Bid’atinde Israrcı Kimseler Cezalandırılır
İbn Teymiyye rahimehullah dedi ki: “Bid’âtlere çağıran kimse müslümanların ittifakıyla cezalandırılmayı hak etmiştir. Ceza bazen öldürülmek olur, bazen daha düşük bir ceza olabilir. Şayet o cezalandırılmayı hak etmemiş olsaydı veya buna imkan olmasaydı onun bidatini açıklayıp ondan sakındırmak mümkün olmazdı. Zira bu iyiliği emir ve kötülüğü yasaklama kapsamındadır. Bunu ise Allah ve rasulu emretmişlerdir.” (Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî, Mecmuu’l-Fetava, 35/414)
Yine şöyle demiştir: “Kim itikadi veya ibadetlerden olan bid’atlerden, kitab ve sunnete aykırı bir bidat sergiliyorsa cezalandırılmayı hak etmiştir. Ona tevbe edinceye kadar zekât verilmesinden mahrum edilmesi de bu cezalardandır.” (Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetava, 28/570)
Rafi b. Eşras rahimehullah dedi ki: “Bidatçi fasığa uygulanacak cezalardan birisi de onun güzel hallerinin zikredilmemesidir.” (Şerhu’l-İlel, 1/353)
Ebu İshak İbrahim b. Musa eş-Şatıbî rahimehullah dedi ki: “Kurtuluş fırkası olan Ehl-i Sünnet, bid’at ehline düşmanlık etmekle ve onlardan ayrılmakla, onların yüzleri üzere devirip idam etmek ve bundan aşağı cezalarla cezalandırmakla emrolunmuşlardır. Nitekim âlimler onlarla sohbet etmekten, onlarla oturmaktan sakındırmışlardır. Bunun düşmanlık ve kinleşmeyi yaydığı zannedilir. Lakin ona düşmek, cemaatten ayrılmaya ve mûminlerin yolundan başkasına uyarak yenilikler çıkarmaya sebeb olur. Bu sırf düşmanlık değildir. Onlar bize yakınlık göstermek ve cemaate dönmekle emrolunmuşlarken biz nasıl onlara düşmanlıkla emrolunmayalım ki?” (İbrâhim b. Mûsâ eş-Şâtıbî, el-Îtisam, 1/158, 159)
 
Üst Ana Sayfa Alt