Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Bid'atın Güzeli Olur mu?

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Bid'atın Güzeli Olur mu?


Söylemek istediğimiz şudur:

Bidatleri n kötü şeyler olduğunu belirten deliller ile bazı bidatleri n güzel olabilece klerini bildiren deliller, biribirle ri ile çelişiktirler, bağdaşamazlar. Bu güzelliği ileri sürülen bidatler, ister sahici (sahih) şeriat delileri, ister kimi cahiller tarafından dayanak olarak kabul edilen bazı şahısların akıl yürütmeleri ve isterse bir kısım yorumcula rın şahsî görüşleri olsunlar.

Ayrıca bu meselede karşı görüşü savunanla r iki kategoriy e ayrılabilirler:

Birinci kategorid ekiler şöyle düşünebilirler:

“Bazı bidatleri n güzel ve bazılarının çirkin olduğu kabul edildiği takdirde, çirkin bidatler şeriat koyucusun un (Allah'ın ve Peygamber in) açıkça yasakladığı yenilikle rdir. Buna karşılık şeriat koyucusun un hakkında hiç bir şey demediği bidatler çirkin olmadıkları gibi, belki de güzel bidatlerd ir.” Gerçekten böyle söyleyenlere sık sık rastlıyoruz.

İkinci kategoriy e girenler de; şu veya bu bakımdan yararlı olduklarını ileri sürerek çirkin bidatlere “güzel” diyenlerd ir.

Hangi kategorid en olurlarsa olsunlar bu karşı fikir taraftarl arı hep birlikte “Her bidatin sapıklık / dalalet olmadığını” savunurla r.

Bu karşı görüşün taraftarl arına söyleyeceğimiz ilk söz, vereceğimiz ilk cevap şudur:

Gerek “en kötü (şerli) şeyler (İslâmın özünde yeri olmadığı halde) sonradan ortaya çıkarılan (bidat olan) şeylerdir, her bidat dalaletti r. (sapıklıktır) ve her sapıklığın varacağı yer cehennemd ir. (ateşdir.)” sözü ve gerekse İslâm adına yenilikle r ortaya atmaktan sakındıran daha bir çok sözler kesinlikl e Peygamber imiz tarafından söylenmiş sözlerdir. Buna göre hiç kimse bu sözlerin bidatleri kınayan nitelikle rini göz ardı edemez. Bu hadisleri n delil olma nitelikle rini tartışma konusu yapmak körü körüne bir inatçılıktır.

Bu arada karşı görüşün içeriğine (muhtevasına) da şu cevaplard an birini veririz.

Ya deriz ki: “Güzel olduğu sabit olan davranış bidatlerd en sayılmaz.” Böyle olunca (bütün bidatleri n sapıklık olduğu biçimindeki) genel kural, istisnasız ve özel durumsuz olmuş olur.

Ya da şöyle deriz: “Güzel olduğu sabit olan davranış, sözü geçen genel hükümden ayrılmış özel bir durumdur.” Bu takdirde genel hüküm, özel durumsuz ve istisnasız olarak geçerliliğini korumuş olur.”

Başka bir cevabımız da şöyle olabilir: “Güzel olduğu sabit olan davranış, sözü edilen genel kuraldan ayrı tutulmuş, özel bir durumdur. Buna göre bazı bidatleri n sözü edilen genel nitelikli kuraldan ayrı tutulmuş, özel durumlar olduğuna inanan kimse, bu ayrı durumda olmaya ve özel durumda, sayılmaya elverişli olan bir delil göstermek zorundadır. Böylece sözü edilen hem özü ve hem de sözü bakımından genel kuralın yasaklayıcı niteliğine rağmen bu yasak kapsamının dışında kalan bir istisna meydana çıkabilsin.”

Fakat sözünü ettiğimiz ayrıcı (istisna edici) delil, belge ve akıl yürütme ürünü olarak Kur'an, sünnet ve icmaa-i ümmet kaynaklı olmalıdır. Başka bir deyimle bazı beldeleri n adetleri, kimi alimlerin veya belirli bir halk kesiminin görüşleri gibi mesnetler Peygamber Efendimiz in (salât ve selâm üzerine olsun) sözüne denk dayanakla r değildirler ki, ona karşı çıkarılabilsinler.

Sözünü ettiğimiz sünnete aykırı adetlerin çoğunun icma-i ümmet'e dayandığını, çünkü ümmetin itirazına uğramayıp onayını aldıklarına inanan kimse, bu inancında hatalıdır. Çünkü gerek dün, gerek bu gün ve gerekse her zaman sünnete aykırı hareketle rin tümünden uzak durmaya çağıran kimseler var olmuş ve var olacaktır. Bir ya da bir kaç İslâm beldesini n uygulamasına dayanılarak icma-i ümmet kurumunun oluştuğunu ileri sürmek caiz değilken, bazı müslüman gurupların uygulamal arı nasıl olur da böyle delil niteliğinde görülebilir?

İslâm alimlerin in çoğunluğu, İmam-ı Malik zamanında Medine alimlerin in davranış tarzları ile görüş birlikler ini esas almadıkları, bu gurubun bilgi/ilim ve iman alanlarındaki tartışılmaz yetkinliğine rağmen, sünneti onların tutumuna karşı bir delil olarak kabul edebilmel erine karşı; alim bir müminin çoğunlukla sıradan halk tarafından veya köklü bir bilgiye sahip olmayan yarı cahiller tarafından yönlendirilen, danışmaya elverişli ve yetkili sayılmaları düşünülemeyecek olan bazı gurupların uygulamal arı nasıl mesned (dayanak) edinebili r?

Büyük çoğunluğu itibarı ile Allah'a ve Rasûlullah'a yeterli bir imana bile sahip olmadığı düşünülebilecek olan bu halk yığınlarına, sosyal adetlerin dürtüsü ile veya iyi niyetli yorumlara dayanarak bazı faziletli şahsiyetler de katılmış olabilirl er. Hatta orijinal ilmî araştırmaları ile müctehid seviyesin e yükselmiş kimi imam ve sıddıkların da bu yığınların paralelin de görülmesi mümkündür.

Gerek böyle bir delil ileri sürme metodu karşısında takınacağımız tavır ve gerekse buna vereceğimiz cevap bellidir. Söyleyeceğimiz söz, bu metodun ilim adamlarına yaraşır bir yol olmadığıdır. Oysa cahilliğin yaygınlığı yüzünden bu tip metodlara çoğu halk yığınlarının hatta bazı ilim ve din adamlarının dayandıkları görülüyor.

Dahası bazı ilim ve din adamları bu isbat ve metodunu ayrı ve bağımsız bir şer'i delil olarak kabul ettikleri görülüyor. Oysa Allah (c.c.) biliyor ki, bir kimsenin böyle ispatlama tarzını söylemesi veya onu bilmesi, bağımsız bir şer'i delil oluşturmaz. Bu ispatlama tarzı, dayanakla rını Allah'dan (c.c.) ve Rasûlullah'dan almayan, bu itibarla ilim ve din adamlarının dışında kalan kimseleri n dayanak olarak seçtikleri mesnedler den biridir.

Halbuki şer'i delil, şeriata karşı olan iddia ve sataşmaları savmak için kullanılan delildir.

Buna göre övülecek tartışma metodu; sözlerin ve davranışların dayanağı olan delil ve belgeleri ortaya koyarak yapılacak olan fikir mücadelesidir. Yoksa dayanak olma niteliği taşımayan söz ve davranışları, dayanak olarak ileri sürmek, ilim, tartışma, konuşma ve eylemle (amelle) ilgili bir çeşit münafıklıktır.

Ayrıca Peygamber imiz (salât ve selâm üzerine olsun) “Her bid'at dalaletti r. (sapıklıktır)” sözünü sadece özellikle yasaklanmış bidatlere yormak, bu sözle sırf bu tip bidatleri n kastedild iğini ileri sürmek caiz değildir. Böyle düşünürsek bu hadisi anlamsız saymış oluruz. Çünkü;

her hangi bir küfür, her hangi bir fasıklık veya başka bir günah yasaklanınca bu yasaklama dan anlarız ki, ortada mubah sayılmış bir haram vardır. Bu haram bidat olabileceği gibi öyle olmayabil ir de.

Şimdi eğer ister peygamber imiz zamanında işlenmiş olsun, ister öyle olmasın dinde özel hükümle yasaklana nlar dışında münker (kötülük) yoksa ve ister bid'at olsun, ister olmasın sırf yasaklana n şeyler münker (kötülük) ise “bidat” ın hiç bir önemi, hiç bir özel etkinliği kalmaz. Yani ne varlığı bir davranışın kötü olduğunu ve ne de yokluğu bir hareketin güzel olduğunu göstermez.

Böyle olunca da Peygamber imizin (salât ve selâm üzerine olsun):

“Her bid'at dalaletti r. (sapıklıktır)” sözü:

“Her adet bir sapıklıktır” veya:

“Gerek arapların ve gerekse acemlerin (arap olmayanla rın) her geleneği sapıklıktır.” gibi bir söz olur ve anlamı da:

“Bu adet ve gelenekle r içinde yasaklana nlar sapıklıktır” şeklinde olur. Bu da normal yorum sınırlarını aşan bir belge tahrifi ve saptırması olur ki, başlıcaları şunlar olan bir takım zararlı gelişmelere ve yıkımlara yol açar.

1 - Söz konusu zararların ilki, bu hadise karşı olan güvenin zayıflamasıdır. Çünkü, ayrı ve özel bir delil ile yasaklandığı bilinen bir davranışla ilgili hüküm, bu hadisin içeriğinden olmayan söz konusu yasakla bilinmiş olur. O zaman da bu hadisin hiç bir anlamı kalmamış olur. Oysa Peygamber imiz bu sözleri büyük bir kalabalığa seslenirk en ve genel karakterl i bir konuşma içinde söylemiştir.

2 - Böyle olunca “bid'at” terimi, özü ve sözü bakımından hiç bir etkisi olmayan içi boş bir kelimeye dönüşür. Bu takdirde de bu söz veya kavrama dayanarak hüküm vermek, diğer etkisiz kavramlar a dayanmakt a olduğu gibi, aslında dayanaksız bir yargıya varmak olur.

3 - Bir şey söylerken böyle bir terim kullanmak, eğer bu terimle başka bir kavram kasdedili yorsa -ki konumuz bakımından bu “başka” kavram yasaklanmış belirli davranıştır- belirtilm esi gereken bir anlamı belirtmek ten kaçınmak ve göründüğü gibi anlaşılmaması gereken bir sözü söylemek olur. Çünkü “bid'at” ile “özel hükümlü yasak” arasında “genellik” ve “özellik, belirlili k” ilişkisi vardır. Yani her bid'at hakkında özel bir yasaklayıcı hüküm yoktur. Bunun yanında, her hakkında özel yasaklayıcı hüküm bulunan davranış da bid'at değildir. Böyle olunca her hangi bir terimi söylerken aslında başka bir terimi kasdetmek, sadece aldatmaca amacı güden konuşmacılara yaraşabilecek katıksız bir lâf cambazlığıdır. Tıpkı “kara” derken at ve “at” derken kara demek istemek gibi.

4 - Böyle bir yorumun yolaçacağı bir başka sakınca da şudur.

Eğer Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) “Her bid'at dalaletti r. (sapıklıktır)” ve “Sonradan ortaya atılmış şeylerden uzak durunuz” sözleri ile özel hükümlerle yasaklanmış kötülükleri kasdettiğini düşünecek olursak, o zaman Rasûlüllah'ın bu hadisle neyi anlatmak istediğini tümü ile hiç kimse tarafından bilinmeye n ve ancak seçkin alimler tarafından kısmen bilinebil en bir davranış biçiminin (özel hükümlü yasaklar) kavranmasına havale etmiş olması gerekir ki, bu olabilece k bir şey değildir.

5 - Eğer Peygamber imizin (salât ve selâm üzerine olsun) bu sözleri ile sadece özel hükümle yasaklanmış davranışlar kasdedile cek olursa bu sözlerin kapsamların çok küçük bir kısmı göz önüne alınmış olur ki bu küçük kısım da özel hükümlü yasaklar olur. Çünkü eğer özellikle yasaklana n belirli bidatler ile haklarında özel yasak bulunmaya n bidatler, biribiri ile karşılaştırılacak olursa, hakkında özel yasak bulunmaya n bidatleri n kesin bir çoğunluk oluşturduğu görülür. Oysa genel karakterl i bir sözle, bu sözün kapsamının çok küçük kısmını veya bir kaç ender muhtevayı kasdetmek caiz değildir.

Gerek bu saydığımız sakatlıklar ve gerekse burada sözünü etmediğimiz daha bir çok sakıncalar kesinlikl e bu yorumun yanlış olduğunu ve söz konusu hadisi bu anlama getirmeni n caiz olmamasını gerektiri r. Hadise böyle anlam veren kimsenin, giriştiği yoruma gerekçe oluşturacak bir delile dayanıp dayanmamış olması önemli değildir. Çünkü böyle bir manâlandırma yapan kimsenin, yorumuna gerekçe saydığı delili açıklamadan daha önce söz konusu hadisin istediği anlamı vermeye elverişli olduğunu açıklaması gerekir. Oysa saydığımız sebepler, elimizdek i hadisten böyle bir anlam çıkarabilmeyi engeller nitelikte dirler. Buraya kadar söylediklerimiz, karşı görüşün birinci kategoris ine girenleri ne verdiğimiz cevaptır.

İkinci kategorid eki karşı görüşlülere vereceğimiz cevap da şudur:

“Farzedeli m ki, gerçekten bidatler güzel ve çirkin olmak üzere ikiye ayrılır. Fakat bunun böyle olması, bu hadisin bidatleri n genel olarak çirkin olduğunu belirtmes ine engel değildir. Olsa olsa şu söylenebilir:

“Güzel olduğu ispatlana n belirli bir bidat, genel kavramdan istisna edilmiş, ayrı tutulmuş sayılır. Yoksa temel kural, her bid'atın sapıklık olduğudur.”

Açıkça anlaşılmalıdır ki, bu cevap: “falanca davranış bid'attır, ama aynı zamanda güzeldir.” şeklindeki itirazlar a, ya söz konusu hareketin aslında bid'at olmadığını veya eğer bid'at ise genel bid'at kavramından ayrı tutulmuş bir istisna olduğunu belirtere k karşılık veriyor ve böylece sözümüzün konusu olan hadisin delil olma niteliğini sağlama almış oluyoruz. Tabii ki, bu cevap güzel olduğu kesinlikl e belirlenm iş bid'at nitelikli davranışlar için söz konusudur .

Yoksa güzel oldukları sanıldığı halde, güzellikleri ispatlana mayan veya güzel oldukları söylenebileceği gibi çirkin oldukları da ileri sürülebilecek olan davranışlara gelince, onlarla ilgili itirazlar a az önceki cevapla karşılık verilemez . Onlara şöyle cevap verilebil ir:

Eğer söz konusu davranışın güzel olduğu ispatlanırsa o zaman önümüzde iki ihtimal var:

Bu davranış ya bid'at değildir veya genel bidat kavramından ayrı tutulmuş bir istisnadır. Buna karşılık eğer söz konusu davranışın güzel olduğu ispatlana mamış ise; o davranış, genel bidat kavramının kapsamı içinde görülür.

Bu konudaki itirazlar a bu iki cevabın ya biri veya öbürü ile karşılık verilebil eceği görülünce, açıkça belli olur ki, sözümüzün konusu olan hadisin delil olma niteliği geçerlidir, bu itirazlar yüzünden reddedile mez.

Şunu da tekrar vurgulaya lım ki, Peygamber imiz “Her bid'at dalaletti r. (sapıklıktır)” şeklindeki bu genel-geçer cümlesini, onu genellik niteliğinden soyutlaya rak “Her bid'at dalalet (sapıklık) değildir” şeklinde tersine döndürmek, normal bir yorumlama çabasından çok, Peygamber Efendimiz e karşı çıkmaktır ki, buna hiç kimsenin ne yetkisi ve nede hakkı olmamalıdır. Bunun yerine bid'at oldukları ileri sürülen ve aynı zamanda güzel oldukları kesin olarak belirlene n davranışlar hakkında şöyle denebilir:

“Söz konusu belirli hareket bid'at değildir ve buna göre yukarıdaki hadisin kapsamına girmez veya hadisin kapsamına girer, ama şu şu özel delil yüzünden genel kavramdan ayrılmış bir istisnadır.”

Hemen şunu belirteli m ki; böyle durumlard a yukarıdaki ilk cevap daha yerindedi r. Anlattığımız ikinci cevap ise söz götürür, üzerinde tartışılabilir. Çünkü;

Peygamber imizin sözünde, bariz bir genellik ve kapsamlılık amacı vardır, bu niteliğinden saptırılamaz.



 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt