Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Bir Deist'ten Müslümanlara Sorular ?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
K Çevrimdışı

KayıpKaptan

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
1.
Rab'im hepimizi en doğru yola iletsin.Sorum şu ki ;
Öncelikle bigbang evrenin oluşnu açıklamaz ve ayette gökleri genişletmekteyiz yazmaz.Neyse bunları geçelim farzedelimki biz 11.yüzyılda yaşıyoruz ve bir adam sadece yaratıcıya inanıyor.O adam Kur'an'a inanmak için hiçbir delil bulamıyor ve cehenneme gidiyor ? Veya inansada Muhammedin dedikleri şeyleri Allah'a ithaf ettiğinden kendisine hiçbir delil gelmeden Allah'a iftira atmış olmuyormu ?

2.
Ali İmran-133 “Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun."

Cennetin genişliğini “göklerle yer kadar” şeklinde ifade eden bu ve benzeri ayetleri düzelten ayet:

Hadid-21 “Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yer kadar olan cennete

Demek ki cennetin genişliği göklerden yere kadar değil, gökten yere kadarmış. “Gökle yer arası”nın ne demek olduğu ise ayrı bir makale konusu.

BU ÇELİŞKİ DEĞİLMİ ??

3.
Enfal-65. “Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Sizden yirmi sabırlı kişi olsa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden yüz kişi de kâfirlerden bin kişiye üstün gelir; çünkü onlar anlayıştan yoksun bir güruhtur.”

Allah’ın bu hükmünün geçerli olduğunu düşünmeyin. Çünkü değişmiştir. Bu ayeti hükümsüz kılan ayet alttadır:

Enfal-66 “Şimdi ise Allah sizde bir zaaf bulunduğunu bildiği için, yükünüzü hafifletti. Bu durumda, sizden sabreden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden bin kişi de Allah’ın izniyle iki bin kişiyi mağlûp eder. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”

BU SONRADANMI BİLİNDİ ?

4.
"(Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.” zuhruf 81

Yani Allah haşa isterse bir çocuğu olabilirmiş o zaman neden hristiyanlar kafir ?

5.
"O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. O, her şeyi hakkıyla bilendir."
Enam 101

Haşa Allah meryemden isayı kocasız getiriyor kendisine bir eş mi gerekir ? Ayrıca Zuhruf 81 de dediğine göre Rahman bir çocuk edinebilirmiş ama edinmemiş ama burda imkansız diyor eşi olmadan ??

6.
4:15 "-Kadınlarınızdan zina edenlere karşı, içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar, şahitlik yaparlarsa, bu kadınları, ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evlerde hapsedin."

Mesela neden burda hüküm hemen inmemiş sonra incitme sonra sopa sonra evlilerede recm gelmiş.Haşa Allah öncedem hüküm.veremezmiydi o herşyi bilir.

7.
Dikkat edin kuranda Arş diyor bunu alimlerden bazıları ne kadar tevil.etsede ayetlerde belkıs'ın tahtına arş denir.Ve ayetlerde kürsüdende bahseder bu akidetul tahaviyyede Allah'ın ayaklarını koyduğu kürsüye denir.Ve ayetlerde Allah'ın gökte olduğu, iki eli ,yüzü, baldırı, gözü vardır ifadeleri geçer.Ve ayette Allah'ın perde arkasından konuştuğu geçer.Hadislere bakılırsa bu ifadeler ne anlama geldiği apaçık belli olur . Hadiste Allah'ın ademi.kendi suretinde yarattığı ,Allah'ın bacağını açması,Allah'ın elini peygamberin omuzunun arkasına koyması gibi.Peki bunlar bana tevrattaki incildeki Tanrıyı anımsatıyor ?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
1.
Rab'im hepimizi en doğru yola iletsin.Sorum şu ki ;
Öncelikle bigbang evrenin oluşnu açıklamaz ve ayette gökleri genişletmekteyiz yazmaz.Neyse bunları geçelim farzedelimki biz 11.yüzyılda yaşıyoruz ve bir adam sadece yaratıcıya inanıyor.O adam Kur'an'a inanmak için hiçbir delil bulamıyor ve cehenneme gidiyor ? Veya inansada Muhammedin dedikleri şeyleri Allah'a ithaf ettiğinden kendisine hiçbir delil gelmeden Allah'a iftira atmış olmuyormu ?
C 1- “Hadis; söz, fiil, takrir, yaratılış veya huyla ilgili bir vasıf olarak Peygamber’e (veya sahabe ve tabiun’a) izafe edilen her şeydir.” (İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 25)

Kur'ân-ı Kerîm'de, Peygamber (s.a.v.)'in Allah'tan vahiy alarak konuştuğu belirtilir.
"
O, kendiliğinden konuşmamaktadır. O'nun konuşması ancak indirilen bir vahiy iledir" (Necm: 3, 4).

"Sana Allah'ın bol nimet ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar, kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar veremezler. Allah sana Kitab ve Hikmeti indirmiş ve bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti büyüktür." (Nisâ': 113)

Vahye dayalı sünnet içerisine giren ve girmeyen sahalar:
a) Vahyin içine giren sahalar:

1) Helal ve Haramlar
2) İbadetler
3) Ukubat (hadler)
4) Muamelat (akidler)
5) Ahlaki konular
6) Akideye ve gaybiyata ait konular
7) Peygamberin (s.a.v.) hususi halleri
Bu gibi sahalar veya konular Kur’an-ı Kerim’de geçmesine rağmen bunların tafsilatı ve beyan edilmesi sünnete bırakılmıştır. Ayrıca sünnet, Kur’anda geçen bu konularla ilgili müstekil hükümler getirme yetkisine sahib olmuştur.


b) Vahyin dışında kalan sahalar:

1) Yaratılışla ilgili haller. (Bunlar beşeri hallerdir. Oturup kalkma, yeme içme, nefsi ve bedeni ihtiyaçlar ve benzeri durumlar)
2) İstişareye açık konular. (Hakkında her hangi bir nas gelmemiş ve müslümanların müşaveresine bırakılmış idari ve içtimai konular)
3) Kaza-i hükümlerde hakimin tasarrufları. (yâni içtihadları)
4) Dünya işleri. (Ordu tanzimi, ziraat işleri, eğitim metodları, tıbbı müdahaleler ve tedavi usülleri, yeni teknolojiden istifade etme ve tecrübeye dayanan uygulamalar)

Bunlara delil olarak, hurma ağaçlarını aşılama kıssasında “Siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz(Sahih i Muslim) demesiyle Peygamber, bunları vahyin dışına çıkarmıştır.
Yine başka bir delilde; Bedir savaşına giderken Peygamber
(s.a.v.)’in orduyu indirdiği mevkiinin vahye dayanmadığını öğrenen ve akabinde Peygamber (s.a.v.)’in; “Harb hileden ibarettir.”demesinden ve bunun kendi görüşü olduğunu beyan etttikten sonra; Hubab b. el-Munziri’nin itirazı dolayısıyla Peygamberin ordunun mevkii değiştirmeleri” (Siretu’bni Hişam) gibi rivayetler açıkça bu gibi sahaların vahyin dışında kaldığını göstermektedir.
Ancak mezkur sahalar her ne kadar vahyin dışında kalıb, bunların tasarruf ve uygulanmasında ferd ve topluma muhayyerlik verilmişse de bazı durumlarda şer’i mudahale söz konusu olabilmektedir. Şayet mubah olan işlerden biri, vahyile ilgili bir hükümle bağlantısı olursa, şer’i hükmün gereğini uygulamak durumundayız.

Ezcumle;
hadis zahiren Rasulullah'ın ağzından çıkmış olsa da şeriatı / hukum ilgilendiren mevzularda mana olarak Allah'tandır. İftira olmuş olmaz. Şeriatı ilgilendirmeyen mevzûlarda Rasulullahın abduhu (kul) olma sınıfına girer. Günlük dünyevi meseleler hakkındaki açıklamaları gibi. Yukarıda geçtiği üzere bunda isabetli de olabilir, olmayabilir de.



2.
Ali İmran-133 “Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun."

Cennetin genişliğini “göklerle yer kadar” şeklinde ifade eden bu ve benzeri ayetleri düzelten ayet:

Hadid-21 “Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yer kadar olan cennete

Demek ki cennetin genişliği göklerden yere kadar değil, gökten yere kadarmış. “Gökle yer arası”nın ne demek olduğu ise ayrı bir makale konusu.

BU ÇELİŞKİ DEĞİLMİ ??


Arabca Kur'an-ı Kerimi, salt yabancı bir mealde çoğul takısından dolayı çelişki bulduğunu sanarak ortalığa düşmek, cehalette şâhikaya varmanın tezahurüdür.

وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
(Âl-i İmran 133)

سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ
مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
(Hadid 21)


Ayetteki, "Genişliği yerle göğün eni kadar olan... cennete..." (Hadid 21) ifâdesine gelince, -ki Cenâb-ı Hakk, Âl-i İmrân Sûresi'nde de, "eni gökler ve yerin eni kadar olan cennete..." (Al-i İmrân, 133) buyurmuştur.
Alimler bu hususta şu izahları yapmışlardır:

1) "Yedi kat gök ve yedi kat yer şayet, dümdüz bir levha haline getirilseler ve yan yana birbirine eklenseler, cennet, onun eni kadar olurdu" demektir. Bu, Mukâtil'in görüşüdür.

2) Atâ'nın İbn Abbas'dan rivayet ettiğine göre, İbn Abbas, Cenâb-ı Hakk'ın, bu ifâdeleri ile, itaat eden herkes için böylesi vasıfta bir cennetin olacağını kastettiğini söylemiştir.

3) Suddî şöyle demiştir: Allah Teâlâ, cennetin "enini", yedi kat yerin ve yedi kat göğün enine benzetmiştir. Halbuki, cennetin boyunun, eninden daha fazla olduğunda ise şubhe yoktur. Böylece Cenâb-ı Hakk, cennetin boyunun, bunun kat kat fazlası olduğuna dikkat çekmek için, "en"i zikretmiştir.

4) Bu, kullar için, onların düşünebilecekleri, kafa ve gönüllerine çıkabilecekleri şeye bir benzetmedir. Onların anlayışlarına göre, en büyük şey ise, göklerin ve yerin miktarıdır. Bu, Zeccâc'ın görüşüdür.

5) İbn Abbas (r.anhuma)'ın tercih ettiği görüşe göre, cennetler dörttür. Çünkü Hak Teâlâ, "Rabb'isinin makamından korkan için iki cennet vardır" (Rahman, 46) ve "Bunların altında da iki cennet vardır" (Rahman, 62) buyurmuştur.
O halde burada kastedilen, o cennetlerden tek birini, eni bakımından, yedi kat gök ile yedi kat yere teşbihtir.

"
عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء Arduha keardi's-Sema"
ifadesini bazı mufessirler "Arzın ve Semanın genişliği (eni) gibi" şeklinde anlamışlardır. Oysa bu kelime Arabca'da hem boy hem de en anlamında mecazen genişlik ifade eder. Örneğin, Kur'an'ın başka bir ayetinde "İnsanlar o gün uzun uzun (aridun) dualar eder" (Fussilet: 11) buyurulmuştur. Dolayısıyla bu ayet ile Cennetin boy ve eni anlatılmak istenmemiştir. Nitekim burada, "Cennetin, arz ve sema gibi geniş olduğu ifade edilirken, Âl-i İmran: 133'te "Genişliği göklerle yer arası kadar olan Cennet" şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Bu iki ayet birleştirilerek okunduğunda, insanın zihninde, Cennette bahçelerin ve bir çok mahallin olacağı ve insanoğlunun istediği yere gidebileceği şeklinde tasavvurlar oluşur. Öyle ki tüm kainat bir gezi yeridir adeta ve orada dünyadaki gibi engeller olmayacaktır. Yine dünyada insanların aya gitmek için yıllarca uğraşmaları gibi uğraşmaya gerek kalmayacaktır. Orada kainat insanoğlunun dilediği yere ve zahmetsiz gidebileceği bir gezi yeridir.



Cennetin Boyutlarından Maksad
Hak Teâlâ, mağfiretine koşuşmanın gerektiğini beyân buyurduğu gibi, cennetine koşuşmanın (yarışmanın) vâcib olduğunu da beyan etmiş ve bu ikisini birbirinden ayırmıştır. Çünkü "mağfiret", cezayı kaldırmayı; cennet ise, sevaba ulaştırmayı ifâde eder. Bundan dolayı Cenâb-ı Hak, mükellefin bu iki emri mutlaka yerine getirmesi gerektiğini belirtmek için, bu âyette her ikisini de zikretmiştir. Cennetin eninin gökler kadar olduğunu beyan etmesinden, hakîkî mânanın kastedilmediği malumdur. Çünkü bizzat gökler, cennetin eni olamazlar. O halde bu ifâdeden maksad, "göklerin ve yerin eni gibi..." manasıdır.
Bu hususta birkaç sual vardır:

Cennetin eninin, gökler ve yerin eni gibi olması ne demektir?

Bu hususta şu izahlar yapılmıştır:

a) Bundan murad şudur: Şayet gökler ve yerlerin her bir tabakası, parçalanmayan cûzlerden (atomlardan) oluşmuş birer satıh haline getirilse ve hepsi yan yana konulub tek bir satıh (tabaka) elde edilse, işte bunun eni, cennetin eni kadar olur. Bu, ancak Allah'ın bilebileceği son derece geniş bir mesafedir.

b) Eni, gökler ve yerin eni gibi olan cennet, bir tek insanın hissesine düşecek olan cennettir. Çünkü insan, mal ve mülk hususunda son derece arzuludur. Bundan dolayı, her birinin mülkü olan cennetin miktarının bu kadar çok olması gerekir.

c) Ebu Muslim şöyle demektedir: "Bunun bir diğer izahı da şudur:
Eğer cennet, alış-veriş yoluyla, gökler ve. yer karşılığında satışa çıkarılsa, gökler ve yerler ancak cennetin fiatı olabilir. Çünkü sen, bir şeyi, başka bir şey karşılığında sattığında, ve dersin. Böylece bu "arz" (en) kelimesi, arasındaki miktar bakımından eşitliğin yerine konulmuş olur. "Kıymet" (değer) kelimesinin manası da böyledir. Çünkü bu da, bir şeyi başka birşeyle değerlendirme ve karşılaştırma manasından alınmıştır. Bu iki şeyden her biri, diğerinin bir misli ve kıymeti olmuş olur.

d) Maksad, o cennetin alabildiğine geniş olduğunu anlatmaktır. Çünkü bize göre yer ile göklerden daha geniş hiçbir şey yoktur. Bunun bir benzeri de, "(Onlar), gökler ve yer durdukça orada ebedî kalındırlar" (Rad 107) âyetidir. Çünkü bize göre, herşeyin en uzun ömürlüsü gökler ve yerdir. Böylece biz insanlara, bildiklerimize uygun şekilde hitab edilmiştir. İşte burada da böyledir.

Cenâb-ı Allah, burada özellikle niçin cennetin eninden bahsetmiştir?

Bunun iki izahı vardır:

a) Eni, bu kadar olan bir şeyin, uzunluğunun daha fazla olacağı açıktır. Bunun bir benzeri de "O (döşeklerin) astarları atlastandır" (Rahman, 54) âyetidir. Altahu Teâlâ burada, döşeklerin astarından bahsetmiştir. Astarın, yüzünden daha az kıymetli olacağı malumdur. Astarı bu kadar kıymetli olan bir şeyin, ya yüzü nasıl olur! İşte burada da böyledir, eni böyle olanın, ya boyu ne olur!"

b) Kaffâl şöyle demektedir: "Buradaki enden maksad, uzunluğun aksi olan en değildir. Aksine bu genişlik manasındadır. Bu hususta asıl olan şudur: Eni geniş olan, dar olmaz. Fakat eni dar olan ince olur. Böylece en, genişlikten kinaye kılınmıştır."

Siz, cennetin göklerde olduğunu söylüyorsunuz. O halde cennetin eni, nasıl göklerin eni gibi olur?

Buna şu iki bakımdan cevab veririz:

a) Bizim bu sözümüzden maksadımız, cennetin göklerin üstünde ve Arşın altında olduğunu ifade etmektir. Nitekim Peygamber (s.a.v.), Firdevs cennetini anlatırken "Onun tavanı Rahman'ın Arşıdır" buyurmuştur.
Rivayet olunduğuna göre Bizans İmparatorunun elçisi Peygamber (s.a.v.)'e bir soru yönelterek, "Sen, eni gökler ve yer kadar olan ve muttakiler için hazırlanmış olan bir cennete çağırıyorsun. Öyle ise ya cehennem nerede?" diye sormuştur.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) "SubhânAllah! Gündüz geldiğinde gece nerede!" buyurmuştur ki, Allah en iyisini bilir ya, bunun manası şudur: Felekler döndüğü zaman âlemin bir tarafında gündüz, diğer tarafında ise gece meydana gelir. Tıpkı bunun gibi cennet üst tarafta, cehennem ise alt taraftadır.
Enes İbn Malik (r.anh)'e, "cennetin yerde mi gökte mi olduğu" sorulduğunda o, "Hangi yer ve gök cenneti içine alabilir!" diye cevab verdi.
"O halde nerededir?" denildiğinde de o, "cennet yedi kat göğün üstünde ve Arş'ın altındadır" dedi.

b) Cennet ve cehennemin, şu anda yaratılmış olmadıklarını, Allah'ın onları kıyamet koptuktan sonra yaratacağını söyleyenler (vardır). Bu takdirde, cennetin göklerin yerinde; cehennemin de yeryüzünün yerinde yaratılacak olmaları uzak bir ihtimal sayılmaz. Allah en iyi bilendir.

Hak Teâlâ'nın, "Muttakiler için hazırlanmış" ifâdesinin zahiri, cennet ile cehennemin şu anda yaratılmış olduklarına delâlet etmektedir.


3.
Enfal-65. “Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Sizden yirmi sabırlı kişi olsa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden yüz kişi de kâfirlerden bin kişiye üstün gelir; çünkü onlar anlayıştan yoksun bir güruhtur.”

Allah’ın bu hükmünün geçerli olduğunu düşünmeyin. Çünkü değişmiştir. Bu ayeti hükümsüz kılan ayet alttadır:

Enfal-66 “Şimdi ise Allah sizde bir zaaf bulunduğunu bildiği için, yükünüzü hafifletti. Bu durumda, sizden sabreden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden bin kişi de Allah’ın izniyle iki bin kişiyi mağlûp eder. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”

BU SONRADANMI BİLİNDİ ?
C 3- Bahsettiğin mevzu, nasih mensuhla alakalıdır.
"Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?" (Bakara 106)
Kısaca bir zamanki şartlara göre olan bazı ayetlerdeki hükümler, ortamın (bir döneme has) değişmesi üzerine Allah c.c. farklı hüküm indirerek kolaylık sağlamış olabilir. Nitekim içkinin haramlığı 4 aşamalı ayetle en son kat'i haram kılınmıştır. Yoksa bu anlayış sahibleri çıkarak "ben namaz dışında içki içerim" diyebilir(!)

İslam'ın ilk döenmlerinde müslümanların az ve zayıf olması durumunda Allah cc.'nun lutfu gereği bir müslüman on kafire bedel kılınmıştı. Müslümanların zamanla güç bulması durumunda bu ikram bir müslümana karşı iki kafire indirgenmiştir.
Bu sebeble ayetlerdeki nihai hukum geçerlidir.


4.
"(Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.” zuhruf 81

Yani Allah haşa isterse bir çocuğu olabilirmiş o zaman neden hristiyanlar kafir ?
Kur'anın ruhundan uzaklaşarak, sapkın kafirlerin hep aynı çocuksu zorlama yorum ve anlayışlarla müslümanların sözde aklını karıştırarak şeytana forumda gönüllü katiblik hizmeti vermektesiniz. Tâbi bu metodunuz senin gibi kitabdan, ilimden uzak cahiller üzerinde bir nebze etkili olabilir. Kitaba sırtını dönmeyenler, sizin tuzak demagoji yorumlarınızın batıllığını çok net görmektedirler. Lütfen biraz seviye..

.....

"Ey Muhammed, (sen müşriklere) şöyle de: "(Eğer iddia ettiğiniz gibi) rahman olan Ailahın bir çocuğu olsaydı ben ona böyle inanarak ibadet edenlerin ilki olurdum." (Zuhruf 81)

Bu âyet-i kerime, mufessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Bunlardan birisi Suddî'nin görüşüdür ve mealde verildiği gibidir. Bu görüş, Tâberi tarafından da tercih edilmektedir.
Mucahid'e göre ise diğer bir izah şekli şöyledir; "Ey Muhammed, de ki: "Ey muşrikler, şayet sizin kanaatinize göre rahman olan Allahın çocuğu varsa ben, Allaha ilk kulluk edenlerden ve sizin bu sözünüzü yalanlayanlardanım."
Yani eğer Rahman'ın bir çocuğu var ise, O'nun bir çocuğu bulunmaması esasına binaen yalnızca O'na ibadet edenlerin ilkiyim.

Katâde, İbn-i Zeyd ve Zeyd b. Eslem'e göre ise âyetin izahı şöyledir: "Ey Muhammed, de ki: "Rahman olan Allahın çocuğu olması ona yakışmaz. Onun çocuğu yoktur. Ben, ona, çocuğu olmadığına dair ilk iman edenlerdenim. Ve buna ilk şahid olanlardanım.

Yine es-Suddî şöyle demektedir: Eğer O'nun evladı varsa, evladı var diye O'na ibadet eden ilk kişi ben olurum. Fakat O'nun hakkında böyle bir şey söz konusu olamaz.

el-Cevherî dedi ki: Ebu Amr dedi ki: Yüce Allah'ın: "Ben ibadet edenlerin ilkiyim" buyruğundaki "abid: ibadet eden" kelimesi kabul etmemek, yüz çevirmek ve gazablanmak anlamını taşımaktadır. el-Kisaî ve el-Kutebî de böyle demiştir. Onlardan bunu el-Maverdî nakletmektedir.

el-Herevî dedi ki: Yüce Allah'ın: "İbadet edenlerin ilki ben olurdum" buyruğunda "ibadet edenler" lafzının " Yüz çevirdi, yüz çevirir" anlamından geldiği söylenmiştir ki, ben bu işten yüz çevirenlerdenim, demek olur.

İbn Arafe dedi ki: Mmana şöyledir: O bir ve tektir, çocuğu da yoktur, esasına göre aziz ve celil olan Allah'a ibadet edenlerin ilki benim.

Sufyan es-Sevrî ve Buhari ise "Rahman olan Allanın çocuğu yoktur. Ben bunu, ilk inkar edenlerdenim."

Yani, benim hiçkimseyi Allah'ın çocuğu olarak kabul etmemem, bir inadın sonucu değildir. Ben bu düşünceyi, "hakikat olmadığı" için kabul etmiyorum. Şayet Allah'ın bir çocuğu olsaydı, onu ilk ben tasdik ederdim. Çünkü ben, Allah'ın sadık kuluyum. Fakat Allah, bu ithamdan munezzehtir.

Ey Muhammed, De ki: Eğer Allah'ın evladı olduğu sabit ise O'nun evladına ibadet edenlerin ilki benim. Fakat O'nun evladının olması imkansız bir şeydir. Buna göre bu ifade, tartıştığımız bir kimseye: Eğer senin bu dediğin delil ile isbatlanabilirse, buna ilk inanan kişi ben olurum, demeye benzer. Böyle bir uslub ise böyle bir şeyi oldukça uzak görmeyi mubalağa yoluyla ifade etmek olur. Yani böyle bir şeye inanmaya imkan yoktur. Bu, kullanılan ifadede bir yumuşaklıktır. Yüce Allah'ın: "Şubhe yok ki biz yahut siz, ya bir hidayet üzereyiz ya da apaçık bir sapıklıkta" (Sebe', 24) buyruğu gibidir. Buna göre anlam şöyle olur: O vakit ben bu çocuğa ilk ibadet eden kişi olurum. Çünkü evlada gösterilen tazim babaya gösterilen tazimdir. Bundan dolayıdır ki hem Allah'a çocuk isnad edenleri kafir olmakla itham eden bir dinin kitabına dolayısıyla Allaha itaata davet bir peygamberin, Allah'ın evladı olsaydı en önce ona ben tapardım manasındaki bugünkü ifadeyle bir nevi ironisini anlayamayanların, sanki böyle bir ihtimal olma olasılığı varmış (kaziyye-yi şartiyye - şartlı önerme) gibi kınama ifadesini nefislerini kontrol eden şeytandan ötürü anlayamazlar. Rabbim ıslah etsin.


5.
"O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. O, her şeyi hakkıyla bilendir."
Enam 101

Haşa Allah meryemden isayı kocasız getiriyor kendisine bir eş mi gerekir ? Ayrıca Zuhruf 81 de dediğine göre Rahman bir çocuk edinebilirmiş ama edinmemiş ama burda imkansız diyor eşi olmadan ??
"Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. O'nun bir eşî yokken nasıl bir oğlu olabilir? Hem her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen de O'dur." (En'am 101)
"Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur."
Yani, onları meydana getiren O'dur. Oğlunun olması nasıl mümkün olabilir?
Yoktan var eden, kelimesi, hazf edilmiş bir mubtedânın haberidir. Yani O, yoktan var edendir.

"O'nun bir eşi yokken nasıl bir oğlu olabilir."
Eşi olmadığına göre nereden oğlu olacaktır? Hem, herşeyin oğlu babasına benzer. Oysa Allah'ın bir benzeri yoktur.

"Hem her şeyi O yaratmıştır."
Bu, husus anlam itibariyle umumi bir ifadedir. Yani O, kâinatı yaratandır. Bunun kapsamına O'nun kelamı ve zatinin diğer sıfatları girmez. Nitekim yüce Allah'ın: "Ve rahmetim herşeyi kuşatmıştır" (A'raf, 156) buyruğu da buna benzemektedir. Oysa, O'nun rahmeti ne İblisi ne de kâfîr olarak öleni kuşatmış değildir. Yine yüce Allah'ın: "Rabb'inin emri ile her şeyi helak eder" (Ahkaf, 25) buyruğu da bunu andırmaktadır. Oysa, gökleri ve yeri helak edib yıkmamıştır.


Ayette Allah c.c. eşim olmadığı halde çocuğum nasıl olsun diyerek gücünün yetmeyeceğinden imkansızlığını değil, ilahın tek olduğundan böyle bir düşüncenin (evlad) olma olasılığının imkansızlığıdır ifadesi.

Kardeşim aynı bir önceki sualdeki mantık hatasını burada da yapıyorsun o sebeble cevaba harcanan zamana ve emeğe acıyorum. Eğer buraya kadar verilen cevablar sana fayda vermediyse bundan sonraki sorularınla (kalitesizliği sebebiyle) ilgilenmeyi düşünmüyorum. Bunu da özel mesajla bana bildirirsen anlayacağım.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt