Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Bir “garip” Yazı

B Çevrimdışı

berae24

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bir “Garip” Yazı

269359_503607099702129_531010786_n.jpg


“İslam garip başladı ve (ahir zamanda) başlangıcındaki garip haline geri dönecektir. Ne mutlu o gariplere!”(Müslim,Tirmizi,İbni Mace)
İslam garip başladı:

İslam’ın ilk muhatapları, Mekke’deki putperest bir kavimdi. Bu kavim, tevhit inancından uzak, putlara tapan, onlara adaklar sunan, kadınlara hemen hemen hiçbir hak tanımayan, kız çocuklarını diri diri gömen bir toplumdu.

İslam, böyle bir topluma tevhit inancını getirdi. Putlara tapmayı, onlara adaklar sunmayı, en büyük günah (şirk) olarak niteledi.
Kadınlara başta miras hakkı olmak üzere birçok hak tanıdı. İslam’dan önce sınırsız kadınla evlilik yapılabiliyorken İslam bunu dört kadınla sınırladı.

Toplumun zenginleri tefecilik yapıp servetlerine servet katıyordu. İslam faizi, tefeciliği yasakladı, kazanç yolu olarak da alışveriş ve ticareti gösterdi. Zenginlerin mallarında fakirler için bir hak belirledi ve zekâtı farz kıldı.

Mekke toplumunda efendinin kölesi üzerinde sınırsız bir tasarruf yetkisi vardı. İslam, efendilerin kölelerini öldürme hakkı bulunmadığını ortaya koydu ve kölelerin hayat haklarını muhafaza etti. Allah’ın huzurunda, hür bir kimse ile kölenin eşit olduğu prensibini getirdi.

Bütün bu yenilikler ve daha başkaları, o günkü toplumun üzerine bina edildiği değer ve kuralların değiştirilmesi anlamına geliyordu. Toplumun kahir ekseriyeti ya da şöyle söyleyelim, hâkim kesimi, inançlarına varıncaya değin bütün yaşantılarını baştan sona değiştiren bu dine karşı durdular, onunla mücadele ettiler. Buna karşın İslam’a ilk giren Müslümanlar, daha ziyade toplumun alt tabakası sayılan kesime mensup insanlardı. Yani garibanlardı.
Az sayıda olmalarına rağmen Müslümanlar, putperest Mekke toplumu tarafından bir tehdit olarak görüldüler ve onların baskısından kurtulamadılar. Dinlerinden dönmeleri için işkence gördüler, üç yıl boyunca ambargoya maruz kaldılar ve en nihayetinde yurtlarından, doğup büyüdükleri memleketlerinden “gurbet”e hicret edip “garip” olmak zorunda bırakıldılar. İslam ve Müslümanlar, işin başında bu hal üzere, “garip” idiler.
İslam, (ahir zamanda) başlangıcındaki garip haline geri dönecektir:
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bir önceki sözü geçmiş bir olayı haber verdiği gibi, bu cümlesi de gelecekteki durumdan bizleri haberdar etmektedir. Buna göre “İslam” evvelindeki garipliği, ahir zamanda da yaşayacaktır. Nasıl ki ilk devrinde İslam dinini benimseyenler dışlanmış, toplumdan tecrit edilmiş ise aynı şekilde ahir zamanda da İslam dini mensupları türlü baskılar sonucunda garip kimseler durumuna düşeceklerdir.

Ancak garip olma ve olmama durumlarını, Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar arasında düşünecek olursak sözün anlamını daraltmış oluruz. Buradaki “gariplik”, tevarüs edilen İslam’ı benimseyen Müslümanları; garip olmama durumu ise tevarüs edilen İslam’ı (bir anlamda “garipliği”) benimsemeyip onu ve kendilerini “garip” olmaktan çıkarma uğraşı içinde olanları da kapsar.

“Garip” sıfatını haiz olanlar, İslam’ın durduğu sabit bir yerin ve çizdiği bir yolun var olduğuna inanır, bu yolun “ne olduğunu” (ne olması gerektiğini değil!) tespit etmeye çalışırlar. Bunu tespit sürecinde, başta Kur’ân ve sünnet olmak üzere edille-i erbaa kendileri için yeterli bir rehberdir. Onlar, yeni bir yol açmanın değil, rehberin gösterdiği yolu takip etmenin derdindedirler.

“Garip” konumdan kurtulmaya çalışanlar ise, İslam’ı tevarüs edilen değil her daim yeniden inşa edilmesi gereken bir olgu olarak algılarlar. Bunu gerçekleştirdikleri her eylemde, o nispette “gariplik” durumunu üzerlerinden atmış olacaklardır.

Bir misal üzerinden anlatmak gerekirse, garip olanlar, Kur’ân-ı Kerim’de açık bir şekilde izin verilen dört hanımla evliliği (böyle bir evliliği yapsınlar ya da yapmasınlar) kabul ederler. Bunu, Müslümanlara Kur’ân tarafından verilmiş bir izin olarak görür ve herhangi bir Müslüman böyle bir evlilik yaptığı takdirde yadırgamazlar. Bu kimseler için, Kur’ân’ın mahfuziyeti meselesi yalnızca kitabın yalnızca lafzına değil anlam boyutuna da şamil olduğu için, çok evliliğe izin veren ayetin anlamı açık ve nettir. Nitekim bu ayet, yüzyıllar boyunca Müslümanların aile hayatının bir yönünü tanzim etmiş ve Müslüman erkeklerin çok evliliklerini meşru ve normal bir durum tayin etmiştir.

Gariplikten kurtulma sendromu içindekiler ise, ayetin tarihselliği, örfi bir durumu bildirmesi, bağlamı, Hz. Ali’nin, Ebu Cehil’in kızıyla yapacağı ikinci evliliğe Hz. Peygamberin tepkisini vb. hususları öne sürerek İslam’da çok/dört evliliğe izin verilmediğini söylerler. Bu görüşlerini dile getirip gariplerin saflarından ayrıldıklarında, kendilerini garip hissetmeyecekleri taraftaki yerleri çoktan hazırdır.
Tabi ki bu durum çok evlilik konusuyla sınırlı değildir. Bu misali, daha yakın zamanda hanımlara yönelik verdiği bir seminerde, erkekler için çok/dört evliliğin yasal olması gerektiğini söyleyen ve bunun üzerine hem “Müslümanlar”, hem de laik kesim tarafından adeta linç edilen Müslüman bir hanımın maruz kaldığı/bırakıldığı “garip durum” sebebiyle verdim.

Yoksa, mucizeler, nüzül-i isa, mehdi ve diğer kıyamet alametlerinden tutun, meleklerin, şeytanın ve cinlerin varlık ve mahiyetlerine, evlilik, boşanma, tesettür, İslam’da kadın-erkek ilişkileri, erkek ve kadının aile içerisindeki konumlarına kadar onlarca, yüzlerce meselede aynı sendromun tezahür ettiği görülecektir.

Bir tarafta “garip” bir inancın, yaşantının savunucuları, diğer tarafta gariplikten sıyrılmış, normalleşmiş (!) modern insanlar,

“Müslümanlar”…

Ne mutlu o gariplere!
 
Üst Ana Sayfa Alt