Taifliler, önce, Rasul-i Ekrem’i alaya aldılar.Sonra hakarete başladılar.Kendisini sokaklarda yuhaladılar.Daha sonra da Taif’ten çıkmaya mecbur ettiler.Her iki taraftan taş yağmuru başladı.Rasul-i Ekrem’in ayakları kan ter içinde kaldı.Ayakkabıları kan doldu.Sağdan ve soldan atılan taşlardan, yol arkadaşı Zeyd de yaralandı.
Hava çok sıcaktı.Bunaltıcı bu sıcak hava içinde Taifliler, usanıncaya kadar takip etmişlerdi.Yol üstünde küçük bir bağ vardı.Taifliler kıymetini bilmedikleri misafirlerini bu bağa kadar taşlamışlardı.Taif seyahatinde uğradığı bu feci muamele, Rasul-i Ekrem’i çok müteessir etmişti.Fakat kimseye beddua etmiyordu.Bu suretle, ilahi peygamberliğinin delillerinden birini daha göstermiş oldu.
Ancak Rasul-i Ekrem, Peygamberlik hayatının en nazik noktasında bulunuyordu.Hayatı boyunca, uğradığı en büyük acı bu idi.Hıristiyan tarihçi Corci Zeydan’ın da dediği gibi.
Bir çardağın gölgesi altında ellerini kaldırarak, şöyle yalvarmıştı
«Allah'ım insanlar karşısındaki zayıflığımı, güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi sana söylüyorum.
Ey Merhametlilerin en merhametlisi, sen zayıfların Rabbisin. Ve sen benim Rabbimsin. Beni kimin ellerine emanet ediyorsun? Bana kötü davranan yabancı birinin ellerine mi? Yoksa bana karşı silahlandırdığın bir düşmana mı? Buna aldırmam, yeter ki senin gazabın olmasın. Fakat senin yardımın benim için daha geniş ve daha rahattır!
Tüm karanlıkları aydınlatan ve bu dünyayı da ahireti de düzene sokan Nuruna sığınıyorum. Yeter ki senin kızgınlık ve gazabın üzerime olmasın. Dilediğine yardım etmek senin elindedir. Senden başka güçlü ve kuvvetli yoktur.»
Mevlana Muhammed Ali der ki:
Bu kadar feci şartlar içinde, bu kadar yüksek duygulu bir ruhun temizliğini takdir etmeyecek hassas bir kalp bulunabilir mi?Bir yalancı davacının müthiş işkencelere uğradıktan sonra, bu kadar asil duygulara tercüman olması tasavvur edilebilir mi?
Hz.Muhammed, bir insanın dayanabileceği bütün şiddetlere göğüs germiş, bir insanı intahara sevkedecek bütün felaketleri akıllara hayret verecek bir sabırla karşılamıştır.Allah’a bu, ne metin iman! İlahi iradeye bu , ne yüksek bağlanış! Rasul-i Ekrem, Allah’ın rızasına nail olduktan sonra, başına gelen bütün felaketlerin bir hiç olduğunu söylüyor.
Peygamberimiz – İslam Dini ve Aşere-i Mübeşşere
Zekai Konrapa
Hava çok sıcaktı.Bunaltıcı bu sıcak hava içinde Taifliler, usanıncaya kadar takip etmişlerdi.Yol üstünde küçük bir bağ vardı.Taifliler kıymetini bilmedikleri misafirlerini bu bağa kadar taşlamışlardı.Taif seyahatinde uğradığı bu feci muamele, Rasul-i Ekrem’i çok müteessir etmişti.Fakat kimseye beddua etmiyordu.Bu suretle, ilahi peygamberliğinin delillerinden birini daha göstermiş oldu.
Ancak Rasul-i Ekrem, Peygamberlik hayatının en nazik noktasında bulunuyordu.Hayatı boyunca, uğradığı en büyük acı bu idi.Hıristiyan tarihçi Corci Zeydan’ın da dediği gibi.
Bir çardağın gölgesi altında ellerini kaldırarak, şöyle yalvarmıştı
«Allah'ım insanlar karşısındaki zayıflığımı, güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi sana söylüyorum.
Ey Merhametlilerin en merhametlisi, sen zayıfların Rabbisin. Ve sen benim Rabbimsin. Beni kimin ellerine emanet ediyorsun? Bana kötü davranan yabancı birinin ellerine mi? Yoksa bana karşı silahlandırdığın bir düşmana mı? Buna aldırmam, yeter ki senin gazabın olmasın. Fakat senin yardımın benim için daha geniş ve daha rahattır!
Tüm karanlıkları aydınlatan ve bu dünyayı da ahireti de düzene sokan Nuruna sığınıyorum. Yeter ki senin kızgınlık ve gazabın üzerime olmasın. Dilediğine yardım etmek senin elindedir. Senden başka güçlü ve kuvvetli yoktur.»
Mevlana Muhammed Ali der ki:
Bu kadar feci şartlar içinde, bu kadar yüksek duygulu bir ruhun temizliğini takdir etmeyecek hassas bir kalp bulunabilir mi?Bir yalancı davacının müthiş işkencelere uğradıktan sonra, bu kadar asil duygulara tercüman olması tasavvur edilebilir mi?
Hz.Muhammed, bir insanın dayanabileceği bütün şiddetlere göğüs germiş, bir insanı intahara sevkedecek bütün felaketleri akıllara hayret verecek bir sabırla karşılamıştır.Allah’a bu, ne metin iman! İlahi iradeye bu , ne yüksek bağlanış! Rasul-i Ekrem, Allah’ın rızasına nail olduktan sonra, başına gelen bütün felaketlerin bir hiç olduğunu söylüyor.
Peygamberimiz – İslam Dini ve Aşere-i Mübeşşere
Zekai Konrapa