Çözüldü Bir Şeyi Uğursuz Saymak Ne Zaman Büyük Şirk Olur?

Horasan Fedaisi Çevrimdışı

Horasan Fedaisi

Hayye ale'l-cihad
İslam-TR Üyesi
Bir şeyi uğursuz olarak gören bir kimsenin küçük şirke mi yoksa büyük şirke mi bulaştığı nasıl anlaşılır
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Uğursuzluk (Teyyir, Tiyarah) inancı, İslam’da haram kılınmış, hatta şirkle nitelenmiş bir inançtır. Çünkü uğursuzluğa inanmak, Allah Teâlâ'nın takdirini kabul etmeyip, bazı varlık veya olayların, Allah’tan bağımsız olarak hayır veya şer getirdiğine inanmayı içerir. Bu da kader inancı ile bağdaşmaz.

Teyyir (uğursuzluk) nedir?
Teyyir ( التطير ): Bir şeyin (kuşun ötmesi, baykuş sesi, sol ayakla çıkmak, gece baykuş görmek vs.) uğursuzluk getireceği inancıdır.

"Onlara bir iyilik geldiğinde 'Bu Bizden' dediler. Bir kötülüğe uğradıklarında ise, Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğu yüzünden bu başımıza geldi, dediler. Bilin ki, Onların uğursuzluğu Allah katındandır. Fakat çoğu bunu bilmezler." (Âraf 131)


"Tiyara (uğursuzluk inancı) şirktir, tiyara şirktir, tiyara şirktir!"
(Ebu Davud, Tıb 24; Tirmizî, Tıb 17; Ahmed b. Hanbel, Musned 1/389)

İbn Mesud (r.anh) rivayet ediyor, Rasûlullah
şöyle dedi: "Uğursuzluk diye bir şey yoktur; uğursuzluk ancak kötü zanda bulunmaktır."
(Buhârî, Tıb 54; Muslim, Selâm 102)

Rasûlullah ﷺ şöyle buyurmuştur: "İslâm'da uğursuzluk yoktur; en iyisi tefe'uldur (iyiye yorma)."
Sahâbîler, "Tefe'ul nedir?" diye sorduklarında,
"Güzel, olumlu sözdür" buyurmuştur.
(Buhârî, Tıb 54; Muslim, Selâm 102)


"Kim bir işi yapmayı uğursuzluk sebebiyle bırakırsa şirk koşmuştur."
(Ahmed, 2/220; el-Musned; Hasan: Albânî, Silsiletu’l-Ahâdîs es-Sahîha 1065)

İbn Mesud (radıyallahu anh) şöyle der: "Tıyere (uğursuzluk) bâtıldır, fakat içimizde bazen bir şey olur."
Rasûlullah
buyurdu ki: "Bunu içinde tutma! Allah’a tevekkül et."
(İmam Ahmed, Musned 1/389; Albânî, Sahihu’l-Cami‘, 3974)

"Tıyere (uğursuzluk) inancı, kendisini işinden alıkoyan şirk koşmuş olur."
(Ebû Dâvûd, Tıb 24; Tirmizî, Siyer 47; sahih: Albânî, Sahihu’t-Tirmizî 1614)

Bu hadislerde uğursuzluk inancının şirk olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak burada kastedilen "küçük şirk"tir; çünkü kalbde vesvese ve zayıf bir bağımlılık şeklindedir.


حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي عُمَرَ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ سَالِمٍ، وَحَمْزَةَ، ابْنَىْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ عَنْ أَبِيهِمَا، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ ‏( الشُّؤْمُ فِي ثَلاَثَةٍ فِي الْمَرْأَةِ وَالْمَسْكَنِ وَالدَّابَّةِ )‏ قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ وَبَعْضُ أَصْحَابِ الزُّهْرِيِّ لاَ يَذْكُرُونَ فِيهِ عَنْ حَمْزَةَ إِنَّمَا يَقُولُونَ عَنْ سَالِمٍ عَنْ أَبِيهِ عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏.‏ وَرَوَى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ هَذَا الْحَدِيثَ عَنِ الزُّهْرِيِّ فَقَالَ عَنْ سَالِمٍ وَحَمْزَةَ ابْنَىْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ عَنْ أَبِيهِمَا وَهَكَذَا رَوَى لَنَا ابْنُ أَبِي عُمَرَ هَذَا الْحَدِيثَ عَنْ سُفْيَانَ بْنِ عُيَيْنَةَ عَنِ الزُّهْرِيِّ عَنْ سَالِمٍ وَحَمْزَةَ ابْنَىْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ عَنْ أَبِيهِمَا عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏.‏
Abdullah b. Ömer (radıyallahu anhuma)’den rivâyete göre;
Rasûlullah şöyle buyurdu: Uğursuzluk inancı (cahiliye devrinde) üç şeyde var kabul edilirdi; kadın, mesken ve binit (fakat islamda böyle bir şey yoktur.)
(Buhârî, Nikah: 27; Muslim, Selam: 17; Tirmizi, 3056)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir. Zuhrî’nin adamlarından bir kısmı bu hadisin senedinde “Hamza’dan” demiyor, “Sâlim’den ve Sâlim’in babasından” diyorlar.
Mâlik b. Enes bu hadisi Zuhrî’den rivâyet ederek şöyle diyor: Sâlim ve Hamza -ki Abdullah b. Ömer’in iki oğludur- babalarından rivâyet etmişlerdir. Aynı şekilde bize İbn ebî Ömer bu hadisi; Sufyan b. Uyeyne’den, Zuhrî’den ve Abdullah b. Ömer’in iki oğlu olan Hamza ve Salim’den; babalarından ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet etmiştir.


حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْمَخْزُومِيُّ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ سَالِمٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم بِنَحْوِهِ وَلَمْ يَذْكُرْ فِيهِ سَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ حَمْزَةَ، وَرِوَايَةُ، سَعِيدٍ أَصَحُّ لأَنَّ عَلِيَّ بْنَ الْمَدِينِيِّ وَالْحُمَيْدِيَّ رَوَيَا عَنْ سُفْيَانَ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ سَالِمٍ، عَنْ أَبِيهِ، وَذَكَرَا، عَنْ سُفْيَانَ، قَالَ لَمْ يَرْوِ لَنَا الزُّهْرِيُّ هَذَا الْحَدِيثَ إِلاَّ عَنْ سَالِمٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ ‏.‏ وَرَوَى مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ هَذَا الْحَدِيثَ عَنِ الزُّهْرِيِّ وَقَالَ عَنْ سَالِمٍ وَحَمْزَةَ ابْنَىْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ عَنْ أَبِيهِمَا ‏.‏ وَفِي الْبَابِ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ وَعَائِشَةَ وَأَنَسٍ ‏.‏ - وَقَدْ رُوِيَ عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم أَنَّهُ قَالَ ‏( إِنْ كَانَ الشُّؤْمُ فِي شَيْءٍ فَفِي الْمَرْأَةِ وَالدَّابَّةِ وَالْمَسْكَنِ )
Saîd b. Abdurrahman, Sûfyân vasıtasıyla Zuhrî’den, Sâlim’den babasından bu hadisin bir benzerini rivâyet etmişlerdir. Saîd’in rivâyeti daha sağlamdır. Çünkü Ali el Medîni ve Humeydî ikisi birden Sûfyân’dan, Zuhrî’den, Sâlim’den, babasından rivâyet etmişlerdir. Sûfyân şöyle bir hatırlatmada bulunmuştur: Bu hadisi bize Zuhrî Sâlim ve İbn Ömer vasıtasıyla rivâyet etmiştir.

Mâlik bu hadisi Zuhrî’den rivâyet ederek şöyle demiştir: Abdullah b. Ömer’in iki oğlu Sâlim ve Hamza’dan, babalarından demiştir. Bu konuda Sehl b. Sâ’d, Âişe ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Peygamber ’den şöyle de rivâyet edilmiştir:
Uğursuzluk olmuş olsaydı kadın da, binitte ve evde olurdu.
(Tirmizi, 3057)

وَقَدْ رُوِيَ عَنْ حَكِيمِ بْنِ مُعَاوِيَةَ، قَالَ سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ ‏( لاَ شُؤْمَ وَقَدْ يَكُونُ الْيُمْنُ فِي الدَّارِ وَالْمَرْأَةِ وَالْفَرَسِ )‏ حَدَّثَنَا بِذَلِكَ عَلِيُّ بْنُ حُجْرٍ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ عَيَّاشٍ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ سُلَيْمٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ جَابِرٍ الطَّائِيِّ عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ حَكِيمٍ عَنْ عَمِّهِ حَكِيمِ بْنِ مُعَاوِيَةَ عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم بِهَذَا
Hakîm b. Muaviye’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah ’den işittim şöyle buyurdu: Uğursuzluk asla olamaz ve yoktur “Uğur ancak evde kadında ve binittedir.

Ali b. Hucr, İsmail b. Ayyaş vasıtasıyla Suleyman b. Suleym’den, Yahya b. Câbir et Taî’den, Muaviye b. Hakîm’den, amcası Hakîm b. Muaviye’den buradaki gibi rivâyet etmiştir.
(Tirmizi, 3058)

***

Hanefi Mezhebi
İmam Serahsî (rahimehullah) şöyle der:
"Bir kimse, baykuşun ötmesiyle veya gece uğursuz bir olayla karşılaşarak bir işi terk ederse, bu mekruhtur. Böyle bir inançla hareket eden kişi büyük günah işlemiş olur."
(İmam Serahsî , el-Mebsût, C.12, Sf: 27)

Şafiî Mezhebi
İmam Nevevî (rahimehullah) der ki:
"Tiyarah haramdır. Çünkü kalbi, Allah’tan başkasına bağlar."
(İmam Nevevî, el-Ezkâr, Sf: 341)

Malikî Mezhebi:

İmam Kurtubî (rahimehullah) şöyle der: "Uğursuzluk, cahiliye devrine ait bir inançtır ve İslam’da yeri yoktur." (İmam Kurtubî, Tefsiru’l-Kurtubî, C. 7, Sf: 160)

Hanbelî Mezhebi:

İbn Kudâme (rahimehullah) şöyle der: "Tiyara haramdır ve şirktir. Çünkü hayr ve şerri Allah’tan başkasına isnad etmektir." (İbn Kudâme, el-Muğnî, C.8, Sf: 457)


Bir şeyi uğursuz saymak, yani "teşâum" ya da "tıyere" olarak bilinen uğursuzluk inancı, İslam’da yasaklanmış ve tevhide aykırı görülmüştür. Ancak bunun büyük şirk olup olmaması niyete ve inanca bağlıdır.

Eğer kişi, bir şeyi uğursuz sayıp kalbinde bir sıkıntı hisseder ama onun gerçekten zarar verecek güçte olduğuna inanmazsa, yani sadece içinden uğursuzluk hisseder ama bu hissine itibar etmez, bu durumda küçük şirk olur.

Misal;

“Bu gün içime kötü bir şey olacakmış gibi doğdu, ama Allah’a tevekkül ediyorum.”
“Şu adamı görünce içim daraldı, ama bu sadece vesvese, Allah’tan başka zararı ve faydası olan yoktur.”
Bu gibi durumlarda kişi, kalbinde bir vesvese taşısa da bunu benimsemediği, uygulamaya dökmediği ve Allah’a tevekkül ettiği sürece büyük şirke girmez, küçük şirk olur. Ancak bu da tehlikelidir ve tevbe edilmesi gerekir.


Eğer kişi bir şeyi uğursuz sayarken, o şeyin kendi başına fayda veya zarar verme gücüne sahib olduğuna inanırsa, bu büyük şirktir.

Misal;

"Bu baykuş ötünce kesin bela gelir."
"Bu ayda evlenmek mutlaka uğursuzluk getirir, çünkü ayın kendisi etkili."
"Bu sayı (mesela 13) kesin kötülüğü getirir."

Bu gibi inançlar, sebeb - sonuç bağını Allah’tan koparıp mahlûkata vermek demektir. Bu da uluhiyet yetkisini başkasına vermek anlamına gelir ki, bu büyük şirktir ve kişiyi dinden çıkarır.
 
Geri
Üst Ana Sayfa Alt