E
Çevrimdışı
Küresel Cihat ideologlarından Ebu Katade El Filistini'nin Biz kimiz, ne istiyoruz ve neden cihad ediyoruz isimli eserinden bir bölümü ilginize sunuyoruz:
incanews / Haber Merkezi
Küresel Cihat ideologlarından Ebu Katade El Filistini'nin Biz kimiz, ne istiyoruz ve neden cihad ediyoruz isimli eserinden bir bölümü ilginize sunuyoruz:
"Bizler yetiştiğimizde, yitirilmiş ilim, cahil bir ümmet, yaygın masiyetler, heder edilen haklar, gasp edilmiş topraklar ve mürted yöneticilerle karşılaştık. Bu durumda Allah’ın ilim ve fıkıh verdiği kimselerin boynuna yüklenilen sorumluluk nedir?
Allahu teala zamanımızda büyük bir nimet bahşetmiştir ki bu selef kitaplarının yaygınlaşmasıdır. Uzun zamandan beri -az bir azınlık hariç- akide kitaplarında, kelamcıların kitaplarından başkası bulunmuyordu. Yalnızca “Nesefi akidesi” “Cevheretu’t-tevhid” şerhi ve benzeri kitapları biliniyordu. Fıkıh, yalnızca metinlerden okunuyor ve taklitten başkası da bilinmiyordu. Terbiye kitaplarında ise “Er-risaletu’l-Kuşeyriyye” Tusi’nin “el-Lem”i ve Gazali’nin “İhyauulumiddin”i gibi kitaplardan başkası okunmuyordu.
Daha sonra Allahu teala’nın rahmeti ile insanlar selefin kitaplarını basmaya ve tahkike yöneldiler. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’nin kitapları, risaleleri ve fetvaları basıldı. Yine imam Ahmed’in oğlu Abdullah’ın “es-Sunne” adlı eseri, ibnEbi Asım’ın “es-Sunne” adlı eseri, İbn Huzeyme’nin “Et-Tevhid” adlı eseri, Acuri’nin “Eş-Şeria” eseri vb. sünnet ve tevhid kitapları basıldı ve daha sonra bu mübarek akım devam etti. İnsanlar bu kitapları incelemeye başladılar. Sonra daimi ve baki olacak olan Taifetul-mansura’nın geçiş hemzesi olan geriye kalan âlimleri araştırmaya koyuldular. Böylece Ebu Bekir es-Sıddık’tan başlayıp kitap ve sünnete bağlı kalıp hakka ve hidayete isabet eden diğer âlimlere kadar, vakıalarını bu taifenin imamlarının anlayışı ışığında düşünmeye başladılar.
Varmış oldukları sonuç; ümmetin değişip başkalaştığı, bu dinin her alanında cehalete düştüğü ve cehaleti sebebiyle masiyet ve günahlara battığı, bidatler işlediği hatta bazılarının müşriklere katılıp onların dinlerine tabi olduğu olmuştur.
Sonra baktıklarında; dinlerini şeytana satan, müşriklerinin dinine giren ve Allah’ın verdiği nimetleri çalanların, istila yolu ile idare ve yönetimlerine geldiklerini gördüler. Bu kimseler, buldukları tüm hayır yollarını kapattılar. Mescitleri ve ilim halkalarını atıllaştırdılar. Âlimleri ve davetçileri tutukladılar. Bulabildikleri tüm şer yollarında yürüdüler. Riddet dinini yaydılar. Laiklik, demokrasi, sosyalizm ve kominizim gibi batıl ve küfürleri insanlara güzel gösterdiler. İnsanları masiyetlere zorladılar. Faiz bankalarını kurdular. İnsanlara hayat yollarını darlaştırdılar ki bu kurumların kapısından içeri girmenin dışında bir yol bulamasınlar. Fakirlikle birlikte rezillikleri yaydılar. Öyle ki gençler için pislik yolundan başkası kalmadı. Sonra şerre giden ne kadar yol varsa hepsini kolaylaştırıp insanlara yakınlaştırdılar. Ümmet, isimlere baktığında, tarihinden alışa geldiği aynı isimlerdi fakat hakikatler tamamen başkalaşmıştı.
Sonra –meşruluk kazandırmak için- bu işleri güzel gösterip içini boşaltanlar olduğunu gördüler. İsimleri tersyüz etmeleri bu konuda onlara yardımcı olmuştu. Onlara göre zındıklık özgürlüktü, tağutun dinine girmek demokrasi, kâfirlerle dostluk, barış ve milli birlikti. Allah’ın şeriatı ve dini ise, gericilik ve deve, kılıç ve mızrak zamanına geri dönüştü. Kadının zinasını, sanat ve seçim özgürlüğü olarak adlandırdılar. Yurtların ve beldelerin satılmasını, barış ve güzel komşuluk olarak isimlendirdiler.
Rabbine ve dinine dönen gençler bu durumu gördüler ve dinlerinden öğrenebildiklerini öğrendiler. Hak kelimesini öğrenip düşmanların ve karşı çıkanların kalplerine attılar. Allah’a davet etmeye ve insanlara, üzerlerinde bulundukları durumlarının hakikatini ve boyunlarına atılan görevlerini açıklamaya başladılar. Bunların tümü iki kelimede toplanıyordu; Allah’a davet ve Allah yolunda cihad.
-Allah’a davet: Bu insanları tevhid ve sünnetten bilmediklerini öğretme ve yine iyiliği emredip kötülüktennehyetmeye davettir.
-Allah yolunca cihad ise: Diğerlerinden önce mürtedlere karşıdır. Çünkü ana sermaye kardan ve fazla kazançtan önce gelir.
Bu yöneticilerin ve taifelerinin riddetinin delili ise, Rahman’ın şeriatını değiştirmeleri, Yahudi, Hıristiyan ve sosyalistleri dost edinmeleri ve müminlere,muvahhidlere ve resullerin tebaasına düşmanlık etmeleridir. Kim bu fiilleri yaparsa, Müslümanların ümmetinin icması ile kafirdir, mürtettir.
Ey sevgili kardeşim, bizler cihad ediyoruz çünkü cihad, ümmetin izzetine ve yüceliğine dönmesinin tek yoludur.
Bu, Resulullah’ın(sallallahu aleyhi ve sellem) şu buyruğundaki gibidir: “İ’ne ile alışveriş yapar, ineklerin kuyruklarına tutunur, ziraata razı olur ve Allah yolunda cihadı terk ederseniz; Allah size, dininize dönünceye kadar kaldırmayacağınız bir zillet musallat eder.”
Hadisin öncesinden ve sonrasından da anlaşılacağı üzere, buradaki din cihaddır.
Bizler cihad ediyoruz çünkü cihad hayattır. Allahu teala’nın buyruğunda olduğu gibi: “Size hayat veren şeye çağırdığında, Allah’a ve resulüne icabet edin.”Âlimler, buradaki hayatı cihad olarak tefsir etmişlerdir.
Eğer sana sabretmen söylenilirse;
İyi bil ki, Allahu teala Müslümanların, zillet, utanç ve ar üzerine sabretmelerine razı olmayacaktır. Zira Allahu teala şöyle buyurmaktadır: “İzzet, Allah’ın, resulünün ve müminlerindir.” Yine başka bir ayette: “Allah kâfirlere, müminlere karşı bir yol vermeyecektir.”
Eğer sana, cihadın fitne olduğu söylenilirse;
Onlara, Allahu teala’nın onların emsallerine söylediklerini söyle: “Bilin ki onlar zaten fitnenin ortasına düşmüşlerdir. Şüphe yok ki, cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatıcıdır.”[1]
Eğer sana ‘cihadda ölüm var!’ denilirse;
Onlara, ‘ben yalnızca ölmek için cihad ettim’ de. Zira cihadda ölmek Allah yolunda şehadettir. Bizim istediğimiz de budur. Allahu teala şöyle buyuruyor: “Müminler arasında Allah’a verdikleri sözde içtenlikle sebat gösteren nice yiğitler vardır. Onlardan kimisi adağını yerine getirdi. Kimisi de beklemektedir. Onlar hiçbir şeyi değiştirmemişlerdir.”[2]
“Allah yolunda öldürülenlerin ölüler olduğunu zannetme. Bilakis onlar diridirler ve rableri katında rızıklanmaktadırlar.”
Eğer sana: ‘Sen bu yolda tek başınasın, seninle birlikte hiçbir yardımcın yok. İnsanlar kendi malları ve aileleri ile uğraşmaktalar!’ denilirse;
Onlara, bunun, tüm zamanlarda hak ehlinin durumu olduğunu söyle. Onlar gariplerdir. Allahu teala şöyle buyuruyor: “Allah yolunda savaş, sen kendinden başkası ile sorumlu tutulmazsın. Ve müminleri cihada teşvik et.”
İmam Kurtubi bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Bu, münafıklardan yüz çevirmesi için ve -bunda Ona hiç kimse yardım etmese de-Allah yolunda savaşta ciddi olması için Nebiye bir emirdir.”[3]
Ey sevgili kardeş, bu, kimliğimizi tanıtmak ve sualine hızlı bir cevap için bazı kısa kelimelerdir. Biz kimiz? Ne istiyoruz? Ve niçin Allah yolunda cihad?
Sende bizimle birlikte emaneti yüklenecek ve onu öğrendikten sonra hakkını verecek misin? Allahu teala şöyle buyuruyor: “Rabbinizden bir mağfiret ve takva sahipleri için hazırlanmış eni göklerle yer kadar olan cennete koşuşun.”
Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur."
[1]Tevbe: 49
[2]Ahzab: 23
[3] El-Cami li Ahkamu’l-kuran: 5/293
Tercüme: Mehdi Canpolat
incanews / Haber Merkezi
Küresel Cihat ideologlarından Ebu Katade El Filistini'nin Biz kimiz, ne istiyoruz ve neden cihad ediyoruz isimli eserinden bir bölümü ilginize sunuyoruz:
"Bizler yetiştiğimizde, yitirilmiş ilim, cahil bir ümmet, yaygın masiyetler, heder edilen haklar, gasp edilmiş topraklar ve mürted yöneticilerle karşılaştık. Bu durumda Allah’ın ilim ve fıkıh verdiği kimselerin boynuna yüklenilen sorumluluk nedir?
Allahu teala zamanımızda büyük bir nimet bahşetmiştir ki bu selef kitaplarının yaygınlaşmasıdır. Uzun zamandan beri -az bir azınlık hariç- akide kitaplarında, kelamcıların kitaplarından başkası bulunmuyordu. Yalnızca “Nesefi akidesi” “Cevheretu’t-tevhid” şerhi ve benzeri kitapları biliniyordu. Fıkıh, yalnızca metinlerden okunuyor ve taklitten başkası da bilinmiyordu. Terbiye kitaplarında ise “Er-risaletu’l-Kuşeyriyye” Tusi’nin “el-Lem”i ve Gazali’nin “İhyauulumiddin”i gibi kitaplardan başkası okunmuyordu.
Daha sonra Allahu teala’nın rahmeti ile insanlar selefin kitaplarını basmaya ve tahkike yöneldiler. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’nin kitapları, risaleleri ve fetvaları basıldı. Yine imam Ahmed’in oğlu Abdullah’ın “es-Sunne” adlı eseri, ibnEbi Asım’ın “es-Sunne” adlı eseri, İbn Huzeyme’nin “Et-Tevhid” adlı eseri, Acuri’nin “Eş-Şeria” eseri vb. sünnet ve tevhid kitapları basıldı ve daha sonra bu mübarek akım devam etti. İnsanlar bu kitapları incelemeye başladılar. Sonra daimi ve baki olacak olan Taifetul-mansura’nın geçiş hemzesi olan geriye kalan âlimleri araştırmaya koyuldular. Böylece Ebu Bekir es-Sıddık’tan başlayıp kitap ve sünnete bağlı kalıp hakka ve hidayete isabet eden diğer âlimlere kadar, vakıalarını bu taifenin imamlarının anlayışı ışığında düşünmeye başladılar.
Varmış oldukları sonuç; ümmetin değişip başkalaştığı, bu dinin her alanında cehalete düştüğü ve cehaleti sebebiyle masiyet ve günahlara battığı, bidatler işlediği hatta bazılarının müşriklere katılıp onların dinlerine tabi olduğu olmuştur.
Sonra baktıklarında; dinlerini şeytana satan, müşriklerinin dinine giren ve Allah’ın verdiği nimetleri çalanların, istila yolu ile idare ve yönetimlerine geldiklerini gördüler. Bu kimseler, buldukları tüm hayır yollarını kapattılar. Mescitleri ve ilim halkalarını atıllaştırdılar. Âlimleri ve davetçileri tutukladılar. Bulabildikleri tüm şer yollarında yürüdüler. Riddet dinini yaydılar. Laiklik, demokrasi, sosyalizm ve kominizim gibi batıl ve küfürleri insanlara güzel gösterdiler. İnsanları masiyetlere zorladılar. Faiz bankalarını kurdular. İnsanlara hayat yollarını darlaştırdılar ki bu kurumların kapısından içeri girmenin dışında bir yol bulamasınlar. Fakirlikle birlikte rezillikleri yaydılar. Öyle ki gençler için pislik yolundan başkası kalmadı. Sonra şerre giden ne kadar yol varsa hepsini kolaylaştırıp insanlara yakınlaştırdılar. Ümmet, isimlere baktığında, tarihinden alışa geldiği aynı isimlerdi fakat hakikatler tamamen başkalaşmıştı.
Sonra –meşruluk kazandırmak için- bu işleri güzel gösterip içini boşaltanlar olduğunu gördüler. İsimleri tersyüz etmeleri bu konuda onlara yardımcı olmuştu. Onlara göre zındıklık özgürlüktü, tağutun dinine girmek demokrasi, kâfirlerle dostluk, barış ve milli birlikti. Allah’ın şeriatı ve dini ise, gericilik ve deve, kılıç ve mızrak zamanına geri dönüştü. Kadının zinasını, sanat ve seçim özgürlüğü olarak adlandırdılar. Yurtların ve beldelerin satılmasını, barış ve güzel komşuluk olarak isimlendirdiler.
Rabbine ve dinine dönen gençler bu durumu gördüler ve dinlerinden öğrenebildiklerini öğrendiler. Hak kelimesini öğrenip düşmanların ve karşı çıkanların kalplerine attılar. Allah’a davet etmeye ve insanlara, üzerlerinde bulundukları durumlarının hakikatini ve boyunlarına atılan görevlerini açıklamaya başladılar. Bunların tümü iki kelimede toplanıyordu; Allah’a davet ve Allah yolunda cihad.
-Allah’a davet: Bu insanları tevhid ve sünnetten bilmediklerini öğretme ve yine iyiliği emredip kötülüktennehyetmeye davettir.
-Allah yolunca cihad ise: Diğerlerinden önce mürtedlere karşıdır. Çünkü ana sermaye kardan ve fazla kazançtan önce gelir.
Bu yöneticilerin ve taifelerinin riddetinin delili ise, Rahman’ın şeriatını değiştirmeleri, Yahudi, Hıristiyan ve sosyalistleri dost edinmeleri ve müminlere,muvahhidlere ve resullerin tebaasına düşmanlık etmeleridir. Kim bu fiilleri yaparsa, Müslümanların ümmetinin icması ile kafirdir, mürtettir.
Ey sevgili kardeşim, bizler cihad ediyoruz çünkü cihad, ümmetin izzetine ve yüceliğine dönmesinin tek yoludur.
Bu, Resulullah’ın(sallallahu aleyhi ve sellem) şu buyruğundaki gibidir: “İ’ne ile alışveriş yapar, ineklerin kuyruklarına tutunur, ziraata razı olur ve Allah yolunda cihadı terk ederseniz; Allah size, dininize dönünceye kadar kaldırmayacağınız bir zillet musallat eder.”
Hadisin öncesinden ve sonrasından da anlaşılacağı üzere, buradaki din cihaddır.
Bizler cihad ediyoruz çünkü cihad hayattır. Allahu teala’nın buyruğunda olduğu gibi: “Size hayat veren şeye çağırdığında, Allah’a ve resulüne icabet edin.”Âlimler, buradaki hayatı cihad olarak tefsir etmişlerdir.
Eğer sana sabretmen söylenilirse;
İyi bil ki, Allahu teala Müslümanların, zillet, utanç ve ar üzerine sabretmelerine razı olmayacaktır. Zira Allahu teala şöyle buyurmaktadır: “İzzet, Allah’ın, resulünün ve müminlerindir.” Yine başka bir ayette: “Allah kâfirlere, müminlere karşı bir yol vermeyecektir.”
Eğer sana, cihadın fitne olduğu söylenilirse;
Onlara, Allahu teala’nın onların emsallerine söylediklerini söyle: “Bilin ki onlar zaten fitnenin ortasına düşmüşlerdir. Şüphe yok ki, cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatıcıdır.”[1]
Eğer sana ‘cihadda ölüm var!’ denilirse;
Onlara, ‘ben yalnızca ölmek için cihad ettim’ de. Zira cihadda ölmek Allah yolunda şehadettir. Bizim istediğimiz de budur. Allahu teala şöyle buyuruyor: “Müminler arasında Allah’a verdikleri sözde içtenlikle sebat gösteren nice yiğitler vardır. Onlardan kimisi adağını yerine getirdi. Kimisi de beklemektedir. Onlar hiçbir şeyi değiştirmemişlerdir.”[2]
“Allah yolunda öldürülenlerin ölüler olduğunu zannetme. Bilakis onlar diridirler ve rableri katında rızıklanmaktadırlar.”
Eğer sana: ‘Sen bu yolda tek başınasın, seninle birlikte hiçbir yardımcın yok. İnsanlar kendi malları ve aileleri ile uğraşmaktalar!’ denilirse;
Onlara, bunun, tüm zamanlarda hak ehlinin durumu olduğunu söyle. Onlar gariplerdir. Allahu teala şöyle buyuruyor: “Allah yolunda savaş, sen kendinden başkası ile sorumlu tutulmazsın. Ve müminleri cihada teşvik et.”
İmam Kurtubi bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Bu, münafıklardan yüz çevirmesi için ve -bunda Ona hiç kimse yardım etmese de-Allah yolunda savaşta ciddi olması için Nebiye bir emirdir.”[3]
Ey sevgili kardeş, bu, kimliğimizi tanıtmak ve sualine hızlı bir cevap için bazı kısa kelimelerdir. Biz kimiz? Ne istiyoruz? Ve niçin Allah yolunda cihad?
Sende bizimle birlikte emaneti yüklenecek ve onu öğrendikten sonra hakkını verecek misin? Allahu teala şöyle buyuruyor: “Rabbinizden bir mağfiret ve takva sahipleri için hazırlanmış eni göklerle yer kadar olan cennete koşuşun.”
Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur."
[1]Tevbe: 49
[2]Ahzab: 23
[3] El-Cami li Ahkamu’l-kuran: 5/293
Tercüme: Mehdi Canpolat