Allah'ın adıyla… Hamd alemlerin rabbi Allah'a mahsustur. Salât ve selam Rasulullah'ın üzerine olsun… Allah (sb) şöyle buyurur:
"Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik." (57, Hadid/25)
Mizan Allah'ın kitabı ile iç içedir. İnsanların, cemaatlerin, grubların, milletlerin değerlendirilmesi ancak bu ikisi ile söz konusudur.
Mizan (ölçü) bozulduğu zaman onunla birlikte düşünceler, hesaplar ve ardından da kararlar, eylemler, davranışlar ve metotlar hepsi birden bozulur. Günümüzde çok açık bir şekilde şahit olduğumuz gibi davet ve menhec adına bozulmalar tamamıyla ölçülerin bozulmasından kaynaklanmaktadır. İnsanların kişilere, yönetim şekillerine, cemaatlere bakış açıları tamamen temel edindikleri ölçüye göre belirlenmektedir.
Kimilerinin mizanları (ölçüleri) milliyetçiliktir. Bu uğurda mürtedleri, müşrikleri, kafirleri ve batıl ehlini kardeş edinirler. Bundan garipsenecek bir durum yoktur. Zira onların ölçüsü milli mücadele kardeşliği değil midir zaten?!
Kimileri kendilerini çıkarlarını ve güzel gördükleri şeyleri ölçü edinirler. Bu uğurda her araç meşru bir vesiledir onlar için. Velev ki vesile edindikleri şey gayri meşru ola bile… Kendi maslahatlarını ve güzel gördükleri şeyi elde edebilecekleri vesile onlar için meşru ve temizdir. Bu şekilde hareket eden kimseler aydın ve akıllı kimselerdir. Bu ölçüyü kabul etmeyenler ise cahil, dar kafalı, sığ görüşlü kişilerdir.
Kimilerinin mizanı (ölçüsü) senden elde ettiği dünyevi menfaatlerdir. Seni ancak bu şekilde değerlendirir. Senden elde ettiği menfaat miktarınca sana yaklaşır veya senden uzaklaşır.
Kimileri sadece dinin bir kısmını almış, sadece bu küçük kısmı kendileri için asıl ölçüt kabul etmişlerdir. Örneğin bir cemaat Kur'an'dan sadece cihat ayetlerini kendilerine ölçü edinmiştir. Senin cihat konusunda yıl içinde söylemlerin ve yaptıkların onlar için ölçüdür.
Buna göre sana değer verirler. Eğer onların ölçülerine göre hareket etmişsen seni severler. Ancak onların ölçütlerine aykırı bir hareket sergilemişsen seni adam yerine dahi koymazlar. Hatta tağuta karşı kanınla canınla mücadele ediyor olsan bile.
Bazıları seni sadece isim ve sıfat tevhidi kapsamında değerlendirir. Onlar için önemli olan senin bu konudaki bilgin ve inancındır. Ancak işin aslı tevhidin bu kısmı hususunda şeytanın ya da Mekke müşriklerinin dahi bildikleri bir şeydir.
Bu kimselere göre bu noktada zerre kadar selefi anlayıştan ayrılırsan büyük bir hata etmişindir. Bid'at ehli kimselerden olursun. Özrü hiçbir zaman kabul edilmeyecek kınanmış bir kimsesin artık sen… Uğruna elçilerin gönderildiği uluhiyet tevhidini ikame etsen, bu yolda bütün gücünle çalışsan, savaşan ve ölsen dahi…
İsim ve sıfat tevhidi noktasında selefi anlayışı dile getirirsen onların nazarında saf selefisindir. Hatta sen ehli hadisin ve Taifetul Mansura'nın önderlerindensindir. Bu vasıflar asla senden alınamaz. Hatta sen İslam'ın en sağlam kulpunu yıksan, peygamberlerin ve elçilerin davetini yok etsen, uluhiyet tevhidinin özünü bozsan tağutların tağutu dahi olsan isim ve sıfat tevhidi konusunda onların inançları üzerinde kaldığın sürece Müslümanların lideri, mü'minlerin emirisindir.
Bazıları seni tağutlara karşı hakkı haykıranlara uzaklığınla değerlendirir. Kendilerinden uzaklaşmaya çalıştığın kimseler muvahhid Müslümanlar dahi olsa onların ölçüsü senin bu kimselere karşı tutunduğun tavırdır. Muvahhidlere attığın iftiralar ve karalamalar, tağutların ve sulta sahiplerinin işlerine olan yakınlığında değer bulursun. Tek bir sözle dahi olmaksızın onlara olan itaatin
senin değerini artırır. Bunun sonucunda sen onların nazarında kendisinden memnun kalınan, her türlü yardım ve desteği hak eden aydın görüşlü ilerici bir kimse olursun. Şayet onların ölçütlerinin dışına çıkarsan seni kınanmış bir bid'atçi, alim düşmanı, hatta insan olarak dahi vasıflandırılamayacak bir şekilde nitelendirirler.
Bazıları birden fazla mizan kullanır. Onların menfaatlerine uygun olan ölçü her türlü suç, büyük şirk ve günah dahi olsa mübahtır. Ölçüleri menfaatlerine ve isteklerine göre değişir. Dostlarını ve taraftarlarını değerlendirmek için bir mizan, düşmanlarını ve muhaliflerini değerlendirmek için ayrı bir mizanları vardır. Ölçüleri hassastır, bilerek yada bilmeyerek şaşmaz. Eğer onların mizanlarına uymayan bir şey olursa habbeyi kubbe yaparlar. Lisanı halleri ile "hoşgörü gözümüz kördür. Ancak öfke ve gazab gözümüz açıktır" der gibidirler.
Allah (sb) şöyle buyurur:
"İnsanlardan, kendileri bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tam alan; ama onlara bir şeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin, vay haline! Bunlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı?" (83, Mutaffifin/1-5)
Ahmed ve Hakim'in sahabenin sabah namazında bu sureyi okuduğunu duyunca Ebu Hu- reyre'nin kendi kendisine şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Filanın babasının vay haline! Onun iki tane ölçeği vardı. Kendisi ölçüp aldığında tam olanla ölçüp alır, fakat başkasına ölçtüğünde eksik olanla ölçerdi."
İşte onların ölçüleri bu şekildedir. İşte onların ölçüleri budur.
Ancak tevhid ehline, onun yardımcılarına, dostlarına ve havarilerine gelince… Onların kesinlikle değişmeyen, kendi nefsi arzularına göre şekillenmeyen, menfaatlerine göre değişmeyen tek bir ölçüleri vardır. O da Allah'ın kitapla beraber indirdiği mizandır. Bu ölçünün kıstaslarını Rasulullah (s) kıyamete dek sabit kılmıştır. Asla hata yapmayan, onu ölçü edinenlerin asla hataya düşmedikleri bir mizan…
Bu ölçü La İlahe İllallah'tır. Bu mizan tevhid mizanıdır. Kim tevhidi gerçekleştirirse bizim dostumuz ve yakınımızdır. Helakten kurtulan kimse de tevhidi hakkıyla gerçekleştirenlerdir. Allah'ın kulları üzerindeki en büyük hakkı olan tevhidi hakkıyla ikame ettiği sürece bu süreçte yaptığı hatalar şirk olmadıkça kendisinden mazur görülür. Çünkü tevhidin nuru tevhidin muhalifi olan şirk hariç bütün günahların ateşini söndürür. Allah (sb)'nın kitabında haber verdiği gibi…
"Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar." (4 ,Nisa/48)
İmam Ahmed, Tirmizi ve İbn-i Mace'nin Abdullah b. Ömer (rhuma)'dan rivayet ettikleri bir hadiste Rasulullah (s) şöyle buyurur:
"Kıyamet gününde, herkesin gözü önünde (duyacağı bir şekilde) ümmetimden bir kişi çağrılacak. Onun karşısına her birisi gözün uzanabildiği kadar uzanacak doksan dokuz kayıtlı sicil yayılacak. Sonra, şanı yüce ve mübarek olan Allah şöyle buyuracak:
"Bunlardan herhangi bir şeyi inkar ediyor musun?" O "Hayır Rabbim" diyecek. Yüce Allah soracak: "Benim koruyucu yazıcılarım (meleklerim) sana zulmetti mi?" O "Hayır" diyecek. Sonra Allah (sb) şöyle buyuracak:
"Senin ileri sürecek bir mazeretin var mı? Senin bir hasenen var mı?"
Adam korkacak ve "Hayır" diyecek. Bu sefer yüce Allah şöyle buyuracak. "(Durum) sandığın gibi değil. Senin Bizim nezdimizde iyiliklerin var. Bugün senin aleyhine zulüm sözkonusu olmaz" ve ona, üzerinde "Eşhedü en lâilahe illallah ve enne Muhammeden Abduhu ve Rasulühü" diye yazı bulunan bir belge çıkartılacak. O da "Rabbim bu kâğıt parçacığının bunca sicillere karşılık kıymeti ne olabilir ki?"
diyecek. Yüce Allah "Şüphesiz sana zulmedilmeyecek" diye buyuracak ve bütün o siciller bir kefeye konulacak, (şehadet kelimesinin yazılı olduğu) o kâğıt parçası da diğer kefeye konulacak. Bütün o siciller (in bulunduğu kefe) havaya kalkarken, o kâğıt parçası ağır basacak."
İşte bizim mizanımız budur. Tevhid ehlinin ve onun yardımcılarının mizanı da budur. Biz bütün yazılıp çizilenleri, kitapları, makaleleri, alimleri bu ölçüye göre değerlendiririz. Şirkten kaçınmak ve tevhidi gerçekleştirmekten başka hiçbir önceliğimiz yoktur.
Kim bunu hakkıyla yerine getirirse o bize yakındır. Eğer hata yapar ya da yanlış anlamalara düşerse ehli sünnet menheci usulünce onu uyarır ve kendisine nasihat ederiz.
Bu prensipleri bozan, sağlam bağı çözen kimseler insanların en önde gelenleri dahi olsa bu asla onun uyarılmasına bir engel teşkil etmez.
İşte bizim Allah katından indirilmiş olan mizanımız budur. Ve bundan başka hiçbir ölçtümüz yoktur. Velev ki başka ölçüler insanların nazarında daha yüce, daha büyük ve daha heybetlide olsa…
Şayet bizim mizanımızın yüceliğini anlamak istersen bu mizanın neticesinde ortaya çıkan meyvelere bir bak. Sonra da onların mizanlarına bir göz at. Bu sana yeter… Allah’a andolsun ki O doğruyu söyler ve doğru yola ulaştırır.
Ebu Muhammed El-Makdisi (Hafz)
"Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik." (57, Hadid/25)
Mizan Allah'ın kitabı ile iç içedir. İnsanların, cemaatlerin, grubların, milletlerin değerlendirilmesi ancak bu ikisi ile söz konusudur.
Mizan (ölçü) bozulduğu zaman onunla birlikte düşünceler, hesaplar ve ardından da kararlar, eylemler, davranışlar ve metotlar hepsi birden bozulur. Günümüzde çok açık bir şekilde şahit olduğumuz gibi davet ve menhec adına bozulmalar tamamıyla ölçülerin bozulmasından kaynaklanmaktadır. İnsanların kişilere, yönetim şekillerine, cemaatlere bakış açıları tamamen temel edindikleri ölçüye göre belirlenmektedir.
Kimilerinin mizanları (ölçüleri) milliyetçiliktir. Bu uğurda mürtedleri, müşrikleri, kafirleri ve batıl ehlini kardeş edinirler. Bundan garipsenecek bir durum yoktur. Zira onların ölçüsü milli mücadele kardeşliği değil midir zaten?!
Kimileri kendilerini çıkarlarını ve güzel gördükleri şeyleri ölçü edinirler. Bu uğurda her araç meşru bir vesiledir onlar için. Velev ki vesile edindikleri şey gayri meşru ola bile… Kendi maslahatlarını ve güzel gördükleri şeyi elde edebilecekleri vesile onlar için meşru ve temizdir. Bu şekilde hareket eden kimseler aydın ve akıllı kimselerdir. Bu ölçüyü kabul etmeyenler ise cahil, dar kafalı, sığ görüşlü kişilerdir.
Kimilerinin mizanı (ölçüsü) senden elde ettiği dünyevi menfaatlerdir. Seni ancak bu şekilde değerlendirir. Senden elde ettiği menfaat miktarınca sana yaklaşır veya senden uzaklaşır.
Kimileri sadece dinin bir kısmını almış, sadece bu küçük kısmı kendileri için asıl ölçüt kabul etmişlerdir. Örneğin bir cemaat Kur'an'dan sadece cihat ayetlerini kendilerine ölçü edinmiştir. Senin cihat konusunda yıl içinde söylemlerin ve yaptıkların onlar için ölçüdür.
Buna göre sana değer verirler. Eğer onların ölçülerine göre hareket etmişsen seni severler. Ancak onların ölçütlerine aykırı bir hareket sergilemişsen seni adam yerine dahi koymazlar. Hatta tağuta karşı kanınla canınla mücadele ediyor olsan bile.
Bazıları seni sadece isim ve sıfat tevhidi kapsamında değerlendirir. Onlar için önemli olan senin bu konudaki bilgin ve inancındır. Ancak işin aslı tevhidin bu kısmı hususunda şeytanın ya da Mekke müşriklerinin dahi bildikleri bir şeydir.
Bu kimselere göre bu noktada zerre kadar selefi anlayıştan ayrılırsan büyük bir hata etmişindir. Bid'at ehli kimselerden olursun. Özrü hiçbir zaman kabul edilmeyecek kınanmış bir kimsesin artık sen… Uğruna elçilerin gönderildiği uluhiyet tevhidini ikame etsen, bu yolda bütün gücünle çalışsan, savaşan ve ölsen dahi…
İsim ve sıfat tevhidi noktasında selefi anlayışı dile getirirsen onların nazarında saf selefisindir. Hatta sen ehli hadisin ve Taifetul Mansura'nın önderlerindensindir. Bu vasıflar asla senden alınamaz. Hatta sen İslam'ın en sağlam kulpunu yıksan, peygamberlerin ve elçilerin davetini yok etsen, uluhiyet tevhidinin özünü bozsan tağutların tağutu dahi olsan isim ve sıfat tevhidi konusunda onların inançları üzerinde kaldığın sürece Müslümanların lideri, mü'minlerin emirisindir.
Bazıları seni tağutlara karşı hakkı haykıranlara uzaklığınla değerlendirir. Kendilerinden uzaklaşmaya çalıştığın kimseler muvahhid Müslümanlar dahi olsa onların ölçüsü senin bu kimselere karşı tutunduğun tavırdır. Muvahhidlere attığın iftiralar ve karalamalar, tağutların ve sulta sahiplerinin işlerine olan yakınlığında değer bulursun. Tek bir sözle dahi olmaksızın onlara olan itaatin
senin değerini artırır. Bunun sonucunda sen onların nazarında kendisinden memnun kalınan, her türlü yardım ve desteği hak eden aydın görüşlü ilerici bir kimse olursun. Şayet onların ölçütlerinin dışına çıkarsan seni kınanmış bir bid'atçi, alim düşmanı, hatta insan olarak dahi vasıflandırılamayacak bir şekilde nitelendirirler.
Bazıları birden fazla mizan kullanır. Onların menfaatlerine uygun olan ölçü her türlü suç, büyük şirk ve günah dahi olsa mübahtır. Ölçüleri menfaatlerine ve isteklerine göre değişir. Dostlarını ve taraftarlarını değerlendirmek için bir mizan, düşmanlarını ve muhaliflerini değerlendirmek için ayrı bir mizanları vardır. Ölçüleri hassastır, bilerek yada bilmeyerek şaşmaz. Eğer onların mizanlarına uymayan bir şey olursa habbeyi kubbe yaparlar. Lisanı halleri ile "hoşgörü gözümüz kördür. Ancak öfke ve gazab gözümüz açıktır" der gibidirler.
Allah (sb) şöyle buyurur:
"İnsanlardan, kendileri bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tam alan; ama onlara bir şeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin, vay haline! Bunlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı?" (83, Mutaffifin/1-5)
Ahmed ve Hakim'in sahabenin sabah namazında bu sureyi okuduğunu duyunca Ebu Hu- reyre'nin kendi kendisine şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Filanın babasının vay haline! Onun iki tane ölçeği vardı. Kendisi ölçüp aldığında tam olanla ölçüp alır, fakat başkasına ölçtüğünde eksik olanla ölçerdi."
İşte onların ölçüleri bu şekildedir. İşte onların ölçüleri budur.
Ancak tevhid ehline, onun yardımcılarına, dostlarına ve havarilerine gelince… Onların kesinlikle değişmeyen, kendi nefsi arzularına göre şekillenmeyen, menfaatlerine göre değişmeyen tek bir ölçüleri vardır. O da Allah'ın kitapla beraber indirdiği mizandır. Bu ölçünün kıstaslarını Rasulullah (s) kıyamete dek sabit kılmıştır. Asla hata yapmayan, onu ölçü edinenlerin asla hataya düşmedikleri bir mizan…
Bu ölçü La İlahe İllallah'tır. Bu mizan tevhid mizanıdır. Kim tevhidi gerçekleştirirse bizim dostumuz ve yakınımızdır. Helakten kurtulan kimse de tevhidi hakkıyla gerçekleştirenlerdir. Allah'ın kulları üzerindeki en büyük hakkı olan tevhidi hakkıyla ikame ettiği sürece bu süreçte yaptığı hatalar şirk olmadıkça kendisinden mazur görülür. Çünkü tevhidin nuru tevhidin muhalifi olan şirk hariç bütün günahların ateşini söndürür. Allah (sb)'nın kitabında haber verdiği gibi…
"Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar." (4 ,Nisa/48)
İmam Ahmed, Tirmizi ve İbn-i Mace'nin Abdullah b. Ömer (rhuma)'dan rivayet ettikleri bir hadiste Rasulullah (s) şöyle buyurur:
"Kıyamet gününde, herkesin gözü önünde (duyacağı bir şekilde) ümmetimden bir kişi çağrılacak. Onun karşısına her birisi gözün uzanabildiği kadar uzanacak doksan dokuz kayıtlı sicil yayılacak. Sonra, şanı yüce ve mübarek olan Allah şöyle buyuracak:
"Bunlardan herhangi bir şeyi inkar ediyor musun?" O "Hayır Rabbim" diyecek. Yüce Allah soracak: "Benim koruyucu yazıcılarım (meleklerim) sana zulmetti mi?" O "Hayır" diyecek. Sonra Allah (sb) şöyle buyuracak:
"Senin ileri sürecek bir mazeretin var mı? Senin bir hasenen var mı?"
Adam korkacak ve "Hayır" diyecek. Bu sefer yüce Allah şöyle buyuracak. "(Durum) sandığın gibi değil. Senin Bizim nezdimizde iyiliklerin var. Bugün senin aleyhine zulüm sözkonusu olmaz" ve ona, üzerinde "Eşhedü en lâilahe illallah ve enne Muhammeden Abduhu ve Rasulühü" diye yazı bulunan bir belge çıkartılacak. O da "Rabbim bu kâğıt parçacığının bunca sicillere karşılık kıymeti ne olabilir ki?"
diyecek. Yüce Allah "Şüphesiz sana zulmedilmeyecek" diye buyuracak ve bütün o siciller bir kefeye konulacak, (şehadet kelimesinin yazılı olduğu) o kâğıt parçası da diğer kefeye konulacak. Bütün o siciller (in bulunduğu kefe) havaya kalkarken, o kâğıt parçası ağır basacak."
İşte bizim mizanımız budur. Tevhid ehlinin ve onun yardımcılarının mizanı da budur. Biz bütün yazılıp çizilenleri, kitapları, makaleleri, alimleri bu ölçüye göre değerlendiririz. Şirkten kaçınmak ve tevhidi gerçekleştirmekten başka hiçbir önceliğimiz yoktur.
Kim bunu hakkıyla yerine getirirse o bize yakındır. Eğer hata yapar ya da yanlış anlamalara düşerse ehli sünnet menheci usulünce onu uyarır ve kendisine nasihat ederiz.
Bu prensipleri bozan, sağlam bağı çözen kimseler insanların en önde gelenleri dahi olsa bu asla onun uyarılmasına bir engel teşkil etmez.
İşte bizim Allah katından indirilmiş olan mizanımız budur. Ve bundan başka hiçbir ölçtümüz yoktur. Velev ki başka ölçüler insanların nazarında daha yüce, daha büyük ve daha heybetlide olsa…
Şayet bizim mizanımızın yüceliğini anlamak istersen bu mizanın neticesinde ortaya çıkan meyvelere bir bak. Sonra da onların mizanlarına bir göz at. Bu sana yeter… Allah’a andolsun ki O doğruyu söyler ve doğru yola ulaştırır.
Ebu Muhammed El-Makdisi (Hafz)