HSH- İlke HAber Ajans'ı muhabirlerinden M. Salih Keskin'in bölgemizdeki gelişmelerle ilgili yaptığı analiz.
20 Martta yapılan newroz kutlamalarından bu yana Doğu ve Güneydoğu`da yaşayan Kürt halkı, rahat yüzü görmedi.
Sivil halk, ya devletin ya da PKK/BDP'nin baskılarına maruz kaldı. Aslında seçimlere doğru ortamın gerileceği biliniyordu, ancak hiç kimse olayların bu kadar çetin geçeceğini beklemiyordu…
İmralı'da bulunan malum kişinin talimatıyla "Demokratik çadırlar" kurularak, olayların fitili ateşlendi, ardından "Sivil İtaatsizlik" ve "Sivil Cuma" ile gerginlik tırmandırıldı ve YSK'nın "veto" kararı ise gerginliği hat safhaya çıkması için adeta tuz/biber oldu. Ardından yaşanan çatışmalar ve sokak gösterileri bölgeyi barut fıçısına çevirdi.
Ve 5 Mayıs'ta Mustazaf Der Yüksekova saldıran gözü dönmüş caniler, şube başkan yardımcısı Ubeydullah Durna'yı şehid ettiler. (Allah şehadetini kabul etsin)
PKK/BDP, kendisi gibi düşünmeyen halkı sindirmek için elinden gelini yapıyor ve hemen hemen her gün olay çıkartıyor. BDP öncülüğünde yapılan eylemlerin ardından yaşanan sokak eylemlerinde Übeydullah'ın şehadetinin dışında yüzlerce işyeri yağmalandı, onlarca araç kundaklandı, esnafa kepenk kapattırıldı. Günlerce işyerini açamayan esnafın malı bozuldu, işyerini açanlara ise ceza kesildi. Halkın can ve mal güvenliğinden sorumlu olan devlet ise seyirci modunda kaldı.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşanan gösterilerde ön saflarda yer alan çocuk ve gençlere gelince… Hiç düşündünüz mü, bu gençler neden taş atıyor, neden sağa/sola saldırıyor? Gelin bu sorunun cevabını geçmişte arayalım…
Yıl 1990 ile 2000… Yer: Diyarbakır, Batman, Nusaybin, Kızıltepe, Cizre…
Bugün taş atan gençler, o zaman çocuk idiler. Ellerindeki Elifba ile camiye gider, camiden eve… Derken camilere yönelik bir operasyon furyası başlatıldı. Camilerde Kur'an-ı Kerim dersi veren binlerce kişi gözaltına alındı. Çocuklar karakollarda, şurada/burada tokatlandı, tartaklandı. "Bir daha seni camide görürsem…" şeklindeki tehdit çocukları camiden kopardı.
Çocuğun başına bir şeyler gelir korkusuyla aileler, çocuklarını bir daha camiye göndermediler. Zamanla bu çocuklar büyüdüler tabi. Allah'ı ve Peygamberi iyi tanımadan büyüyen bu çocuklar, bu gün "taş atan çocuklar" ismiyle karşımıza çıktı. Ne kadar acı öyle değil mi?
Eğer, bu çocuklar Kur'an-ı Kerim dersi almış olsalardı ve hakkıyla Allah'ı ve Peygamberi tanımış olsalardı, bu gün esnafın camına, aracına taş atarlar mıydı? Hayır atmazlardı. Onları camiden uzaklaştırmakla büyük günah işlendi ve gelinen noktada geçmişte yapılan zulümlerin, günahların rolü büyüktür.
Ve gelelim günümüze. Bugün bu çocuklar, camiye gitmelerine izin vermeyenlerin başına musallat olmuş, yarın ise onların ellerine taş sıkıştıranların başına musallat olur. Er yâ da geç bu çocuklar, Allah'ı da, Peygamberimizi de, İslam'ı da tanıyacaklardır. Bu yüzden herkes kendisine dönüp nerede hata yaptık diye sormaları/sorgulamaları gerekir. Doğru teşhis ile tedaviye başlanmalı. Aksi takdirde... (M. Salih Keskin - İLKHA)
20 Martta yapılan newroz kutlamalarından bu yana Doğu ve Güneydoğu`da yaşayan Kürt halkı, rahat yüzü görmedi.
Sivil halk, ya devletin ya da PKK/BDP'nin baskılarına maruz kaldı. Aslında seçimlere doğru ortamın gerileceği biliniyordu, ancak hiç kimse olayların bu kadar çetin geçeceğini beklemiyordu…
İmralı'da bulunan malum kişinin talimatıyla "Demokratik çadırlar" kurularak, olayların fitili ateşlendi, ardından "Sivil İtaatsizlik" ve "Sivil Cuma" ile gerginlik tırmandırıldı ve YSK'nın "veto" kararı ise gerginliği hat safhaya çıkması için adeta tuz/biber oldu. Ardından yaşanan çatışmalar ve sokak gösterileri bölgeyi barut fıçısına çevirdi.
Ve 5 Mayıs'ta Mustazaf Der Yüksekova saldıran gözü dönmüş caniler, şube başkan yardımcısı Ubeydullah Durna'yı şehid ettiler. (Allah şehadetini kabul etsin)
PKK/BDP, kendisi gibi düşünmeyen halkı sindirmek için elinden gelini yapıyor ve hemen hemen her gün olay çıkartıyor. BDP öncülüğünde yapılan eylemlerin ardından yaşanan sokak eylemlerinde Übeydullah'ın şehadetinin dışında yüzlerce işyeri yağmalandı, onlarca araç kundaklandı, esnafa kepenk kapattırıldı. Günlerce işyerini açamayan esnafın malı bozuldu, işyerini açanlara ise ceza kesildi. Halkın can ve mal güvenliğinden sorumlu olan devlet ise seyirci modunda kaldı.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşanan gösterilerde ön saflarda yer alan çocuk ve gençlere gelince… Hiç düşündünüz mü, bu gençler neden taş atıyor, neden sağa/sola saldırıyor? Gelin bu sorunun cevabını geçmişte arayalım…
Yıl 1990 ile 2000… Yer: Diyarbakır, Batman, Nusaybin, Kızıltepe, Cizre…
Bugün taş atan gençler, o zaman çocuk idiler. Ellerindeki Elifba ile camiye gider, camiden eve… Derken camilere yönelik bir operasyon furyası başlatıldı. Camilerde Kur'an-ı Kerim dersi veren binlerce kişi gözaltına alındı. Çocuklar karakollarda, şurada/burada tokatlandı, tartaklandı. "Bir daha seni camide görürsem…" şeklindeki tehdit çocukları camiden kopardı.
Çocuğun başına bir şeyler gelir korkusuyla aileler, çocuklarını bir daha camiye göndermediler. Zamanla bu çocuklar büyüdüler tabi. Allah'ı ve Peygamberi iyi tanımadan büyüyen bu çocuklar, bu gün "taş atan çocuklar" ismiyle karşımıza çıktı. Ne kadar acı öyle değil mi?
Eğer, bu çocuklar Kur'an-ı Kerim dersi almış olsalardı ve hakkıyla Allah'ı ve Peygamberi tanımış olsalardı, bu gün esnafın camına, aracına taş atarlar mıydı? Hayır atmazlardı. Onları camiden uzaklaştırmakla büyük günah işlendi ve gelinen noktada geçmişte yapılan zulümlerin, günahların rolü büyüktür.
Ve gelelim günümüze. Bugün bu çocuklar, camiye gitmelerine izin vermeyenlerin başına musallat olmuş, yarın ise onların ellerine taş sıkıştıranların başına musallat olur. Er yâ da geç bu çocuklar, Allah'ı da, Peygamberimizi de, İslam'ı da tanıyacaklardır. Bu yüzden herkes kendisine dönüp nerede hata yaptık diye sormaları/sorgulamaları gerekir. Doğru teşhis ile tedaviye başlanmalı. Aksi takdirde... (M. Salih Keskin - İLKHA)