CAMİLERİ AÇMIŞLAR ; HÜKÜMLERİ BAĞLAMIŞLAR
Tarih boyunca ALLAH’a kulluk eden bütün insanlar, bunu sadece ALLAH’ın musadesi ve yarattığı meşru ortamda yerine getirmektedirler. Fakat çarpık zihniyetli bir takım insanlar ve köle ruhlu , kelepçeleri ruhlarına işlemiş kişiler, yaptıkları her ibadetten dolayı vatandaşı oldukları ülkelerin tağuti düzen anlayışlarına önce hamd ve teşekkür etmeyi kendilerine bir vecibe saymışlar ve şirkin boyutlarından birisiyle kirlenmişlerdir .
Mabedlerinin açıklığından ve bir kısım ibadetlerini yapabilmekten dolayı kendilerine ses çıkarılmamasını hep teşekkürle ödemektedirler rejimlere. Zaten bu tür kişlerle onlara tahakkûm eden rejimler arasında bir ahenk ve uyum söz konusudur . Birbirlerinden razıdırlar. Rejimler ve onların sahibi olan despotlar ise bu fırsatı değerlendirerek bunu durmadan baş kakıncı yapmaktadır.
Camileriniz Sonuna Kadar Açık :
Evet yıllar yılı inanan insanlara bu şekilde baş kakıncı yapıldı. Zulumden, baskıdan yakınan müslümanlara “camileriniz sonuna kadar açık, var mı bir şey söyleyen“ denildi. Bu söz çok önemli ve irdelenmeye değer bir söz. Aslında çok güzel bir kimlik ibrazı vardı bu sözde, fakat mümin bunu yakalayamadı yıllardır.
Birincisi; “camileriniz “diyordu, “camilerimiz” demiyordu . Müslüman bir yurdu işgal eden bir kafir komutan edasıyla söylenen bir sözdü bu. İstila ve işgal kuvvetleri komutanının sözüdür bu.
İkincisi ; müminlerin camisi bunların sayesinde değil , müminlerin o günkü gücü ve varlığı sayesinde açıktı. Müminin kendi gücüyle açık bulunan camiisinden dolayı da kimseye minnet duyamazdı. Aslında “camileriniz sonuna kadar açık“ diyen politikacıya veya rejime müminin söyleyeceği bir şey vardı ; “Yani şimdi camilerimiz sizin sayenizde mi açık?''
Siz istediğiniz için mi açık? O halde erkekseniz kapatında görelim.Öyle ya camilerimizin açıklığını kendi müsadesiyle olduğunu iddia edenler, camileri aynı zamanda kapatma gücünü de kendilerinde görüyorlar demektir.
Aslında camiler sizin müsamahanız ve müsadeniz sayesinde değil , müminlerin mevcudiyetiyle ve güçleriyle açıktır. Buna benzer bir sözü de eskiden Kenan Evren (günümüzde de Necdet Sezer ve güruhu) tekrarlar dururdu. Okullarda ve resmi yerlerde (kamusal alan)başörtüsü takılamaz. Fakat sokakta ve dışarda takabilirler , biz sokakta başörtüsü takana bir şey diyor muyuz ? demişti.
Laikliği amentü edinen çağdaş! insanların savundukları din ; ALLAH’ın dini değildir, devletin dinsizlik (laisizm) dinidir. İslam coğrafyasında Bel’amlar tarafından İslam dininin tağutların ilke ve inkılaplarına uygun şekilde tefsir ve te’vil edilmesi neticesinde devlet dini ortaya çıkmıştır.
Devlet dini ; insanları ahiret ile ilgili işlerde ALLAH’a, dünya ile ilgili işlerde Tağutlara havale eden bir dindir. Bundan dolayıdır ki devlet dinini kabul edenler , çok ilahlı olurlar. İslam topraklarında Bel’amların eliyle geliştirilen “Devler Dini” , keyfiliği ve cebriliği ön plana çıkarmıştır. Yani “devlet dini” keyfi , küfri ve cebri güçlerin hayat sigortasıdır.Bu nedenle İslam alemindeki İslam düşmanlığına şaşmamak gerekir. İslam’ı hayattan uzaklaştırmaya yönelik çeşitli çalışmalar belli bir kültürün ürünüdürler. Bu düşmanlığı sürdürenler , aldıkları kültüre göre de insanları yönlendirmeye çalışmaktadırlar.Bunlar batılı aydınlardan ! ders almış , musteşriklerden beslenmiş, batılı üniversitelerden mezun olmuşlar , kendi ülkelerine dönünce de halkı batı standartlarında düşünmeye ve yaşamaya teşvik etmişlerdir. Hatta bu çalışmalar çoğu zaman batılı ülkeler tarafından desteklenmiş , yönlendirilmiş ve organize edilmiştir ki böylece diğer ülkelerde hakimiyetlerini ve menfaatlerini kolayca sağlayabilsinler.
Bunların teorilerinden birisi şudur : “İslam bitip tükenmiş , zamanını doldurmuş bir dindir. Liderlik bir tarafa, kendini devam ettirme selahiyetini bile yitirmiştir. O, son kurşunlarını da tüketen bir tüfek gibidir. Hiçbir etkinliği kalmamıştır. O, kul ile Rabb'i arasında kalsın. Hayatın içine girmesin. Topluma mal olmasın.''
Batı kültürü , değer yargıları ilkeleri olmuştur adeta. Ruhlarına kadar sinmiş , kan ve iliklerine işlemiştir. Bunları batı kültüründen soyutlamak mümkün değildir. Ona kutsallık izafe edecek kadar ileri gitmişlerdir. Öyle büyük bir taasubla bağlanmışlardır ki, bu kültürün düştüğü sapıklıkları , acizlikleri ve rezillikleri göremeyecek kadar gözü kapalıdırlar.
Tağutların hakimiyetini , halkın da muhalefetini esas alarak hakkı inkar edip hukuku hafife almaya kalkışan devlet , başlı başına bir puttur. Bu putu sahiplenip savunmak ise ,ilkel insanın amentüsüdür. Batının karşısında pisikolojik eziklik hissettiğinden bu durumlara düşmüştür. Bunların bu tavırları devam ettiği müddetçe , İslam coğrafyasında keyfi , küfri, ve cebri uygulamalar devam edecektir.
Kısacası ilkel insanın amentüsü ; ALLAH’ın dini yerine devletin dinini zorunlu kılar.
Devlet dini ise ; ALLAH’ın müsaade ettiği kadar değil ,devletin müsaade ettiği kadar Müslüman olmayı şart koşar. Dolayısıyla İslam coğrafyasındaki kavga; ALLAH’ın musaade ettiği kadar Müslüman olmaya çalışanlar ile , Devletin musaade ettiği kadar dindar olmayı kabul edenlerin ve ettirenlerin kavgasıdır.
Eğer Rasulullah İslam dinini sadece ameli konuları yapmakla geçiştirseydi , Kurayş müşrikleri Altından cami yapıp teslim etmeye razıydılar. Hatta Kurayş'in yönetimini (Dar'un Nedve parlamentosu) devretmeyi bile teklif etmişlerdi.
Fakat islamın tüm hükümleri bütünlük arzetmektedir. Küfürle orta yerde buluşulamaz.
Tarih boyunca ALLAH’a kulluk eden bütün insanlar, bunu sadece ALLAH’ın musadesi ve yarattığı meşru ortamda yerine getirmektedirler. Fakat çarpık zihniyetli bir takım insanlar ve köle ruhlu , kelepçeleri ruhlarına işlemiş kişiler, yaptıkları her ibadetten dolayı vatandaşı oldukları ülkelerin tağuti düzen anlayışlarına önce hamd ve teşekkür etmeyi kendilerine bir vecibe saymışlar ve şirkin boyutlarından birisiyle kirlenmişlerdir .
Mabedlerinin açıklığından ve bir kısım ibadetlerini yapabilmekten dolayı kendilerine ses çıkarılmamasını hep teşekkürle ödemektedirler rejimlere. Zaten bu tür kişlerle onlara tahakkûm eden rejimler arasında bir ahenk ve uyum söz konusudur . Birbirlerinden razıdırlar. Rejimler ve onların sahibi olan despotlar ise bu fırsatı değerlendirerek bunu durmadan baş kakıncı yapmaktadır.
Camileriniz Sonuna Kadar Açık :
Evet yıllar yılı inanan insanlara bu şekilde baş kakıncı yapıldı. Zulumden, baskıdan yakınan müslümanlara “camileriniz sonuna kadar açık, var mı bir şey söyleyen“ denildi. Bu söz çok önemli ve irdelenmeye değer bir söz. Aslında çok güzel bir kimlik ibrazı vardı bu sözde, fakat mümin bunu yakalayamadı yıllardır.
Birincisi; “camileriniz “diyordu, “camilerimiz” demiyordu . Müslüman bir yurdu işgal eden bir kafir komutan edasıyla söylenen bir sözdü bu. İstila ve işgal kuvvetleri komutanının sözüdür bu.
İkincisi ; müminlerin camisi bunların sayesinde değil , müminlerin o günkü gücü ve varlığı sayesinde açıktı. Müminin kendi gücüyle açık bulunan camiisinden dolayı da kimseye minnet duyamazdı. Aslında “camileriniz sonuna kadar açık“ diyen politikacıya veya rejime müminin söyleyeceği bir şey vardı ; “Yani şimdi camilerimiz sizin sayenizde mi açık?''
Siz istediğiniz için mi açık? O halde erkekseniz kapatında görelim.Öyle ya camilerimizin açıklığını kendi müsadesiyle olduğunu iddia edenler, camileri aynı zamanda kapatma gücünü de kendilerinde görüyorlar demektir.
Aslında camiler sizin müsamahanız ve müsadeniz sayesinde değil , müminlerin mevcudiyetiyle ve güçleriyle açıktır. Buna benzer bir sözü de eskiden Kenan Evren (günümüzde de Necdet Sezer ve güruhu) tekrarlar dururdu. Okullarda ve resmi yerlerde (kamusal alan)başörtüsü takılamaz. Fakat sokakta ve dışarda takabilirler , biz sokakta başörtüsü takana bir şey diyor muyuz ? demişti.
Laikliği amentü edinen çağdaş! insanların savundukları din ; ALLAH’ın dini değildir, devletin dinsizlik (laisizm) dinidir. İslam coğrafyasında Bel’amlar tarafından İslam dininin tağutların ilke ve inkılaplarına uygun şekilde tefsir ve te’vil edilmesi neticesinde devlet dini ortaya çıkmıştır.
Devlet dini ; insanları ahiret ile ilgili işlerde ALLAH’a, dünya ile ilgili işlerde Tağutlara havale eden bir dindir. Bundan dolayıdır ki devlet dinini kabul edenler , çok ilahlı olurlar. İslam topraklarında Bel’amların eliyle geliştirilen “Devler Dini” , keyfiliği ve cebriliği ön plana çıkarmıştır. Yani “devlet dini” keyfi , küfri ve cebri güçlerin hayat sigortasıdır.Bu nedenle İslam alemindeki İslam düşmanlığına şaşmamak gerekir. İslam’ı hayattan uzaklaştırmaya yönelik çeşitli çalışmalar belli bir kültürün ürünüdürler. Bu düşmanlığı sürdürenler , aldıkları kültüre göre de insanları yönlendirmeye çalışmaktadırlar.Bunlar batılı aydınlardan ! ders almış , musteşriklerden beslenmiş, batılı üniversitelerden mezun olmuşlar , kendi ülkelerine dönünce de halkı batı standartlarında düşünmeye ve yaşamaya teşvik etmişlerdir. Hatta bu çalışmalar çoğu zaman batılı ülkeler tarafından desteklenmiş , yönlendirilmiş ve organize edilmiştir ki böylece diğer ülkelerde hakimiyetlerini ve menfaatlerini kolayca sağlayabilsinler.
Bunların teorilerinden birisi şudur : “İslam bitip tükenmiş , zamanını doldurmuş bir dindir. Liderlik bir tarafa, kendini devam ettirme selahiyetini bile yitirmiştir. O, son kurşunlarını da tüketen bir tüfek gibidir. Hiçbir etkinliği kalmamıştır. O, kul ile Rabb'i arasında kalsın. Hayatın içine girmesin. Topluma mal olmasın.''
Batı kültürü , değer yargıları ilkeleri olmuştur adeta. Ruhlarına kadar sinmiş , kan ve iliklerine işlemiştir. Bunları batı kültüründen soyutlamak mümkün değildir. Ona kutsallık izafe edecek kadar ileri gitmişlerdir. Öyle büyük bir taasubla bağlanmışlardır ki, bu kültürün düştüğü sapıklıkları , acizlikleri ve rezillikleri göremeyecek kadar gözü kapalıdırlar.
Tağutların hakimiyetini , halkın da muhalefetini esas alarak hakkı inkar edip hukuku hafife almaya kalkışan devlet , başlı başına bir puttur. Bu putu sahiplenip savunmak ise ,ilkel insanın amentüsüdür. Batının karşısında pisikolojik eziklik hissettiğinden bu durumlara düşmüştür. Bunların bu tavırları devam ettiği müddetçe , İslam coğrafyasında keyfi , küfri, ve cebri uygulamalar devam edecektir.
Kısacası ilkel insanın amentüsü ; ALLAH’ın dini yerine devletin dinini zorunlu kılar.
Devlet dini ise ; ALLAH’ın müsaade ettiği kadar değil ,devletin müsaade ettiği kadar Müslüman olmayı şart koşar. Dolayısıyla İslam coğrafyasındaki kavga; ALLAH’ın musaade ettiği kadar Müslüman olmaya çalışanlar ile , Devletin musaade ettiği kadar dindar olmayı kabul edenlerin ve ettirenlerin kavgasıdır.
Eğer Rasulullah İslam dinini sadece ameli konuları yapmakla geçiştirseydi , Kurayş müşrikleri Altından cami yapıp teslim etmeye razıydılar. Hatta Kurayş'in yönetimini (Dar'un Nedve parlamentosu) devretmeyi bile teklif etmişlerdi.
Fakat islamın tüm hükümleri bütünlük arzetmektedir. Küfürle orta yerde buluşulamaz.