Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale CENNETİ GETİREN MERMILER

I Çevrimdışı

ismail fakihullah

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Filistin dünyanın kalp yarası. Altmış yıldır ölümle yatıp ölümle kalkan insanların diyarı. Altmış yıldır insanlığın çirkin yüzü, “belhüm adal” vasfı kol geziyor Filistin sokaklarında. Gündelik hayatın her ayrıntısı tüfeklerin, mitralyözlerin, tankların gölgesinde yaşanıyor. Silahların gölgesinde okula gidiyor çocuklar, oyunlarını tankların ve sert bakışlı askerlerin yanı başında oynuyorlar. Aşklar silahların gölgesinde filizleniyor, Filistinleşiyor. Ölüm sıradan bir şey oluyor yavaş yavaş. Ağlamak gibi, gülmek gibi, koşmak ve düşmek gibi sıradan bir şey. Beklenen, şaşırtmayan, sıklıkla karşılaşılan bir şey. Kendimize, yakınlarımıza, sevdiklerimize asla konduramadığımız, düşüncesinden bile ürperdiğimiz ölüm, en gerçek şekliyle, bütün bölge insanının en gerçek algısı oluyor. Vahşetin zembereği boşalmış, dehşet yap yalın haliyle, yapayalnız bırakılmış bir milletin ufkuna çöküyor. Anneler siyah giymeye mahkum, babalar çıldırmaya yazgılı. Ve çocuklar, süt kadar masum, süt kadar yumuşak kalpleriyle çocuklar, üzerlerine düşen havan toplarıyla parçalanan, süt kadar yumuşak bedenleri delik deşik edilen çocuklar, büyümeye yasaklı. Kanıyor Filistin. Takati tükeninceye kadar, bütün insanlığı boğacak bir sele dönüşünceye kadar kanayacak bu gidişle.



Bir fotoğraf karesi olarak bakıyoruz Filistin’de olanlara. Bizim çocuklarımız silahların gölgesinde oynamıyor, bizim aşklarımız en asude havalarda yaşanıyor ve bizim ölümlerimiz en uzun ömürlerin sonunda bir lütuf gibi geliyor diye bakıyoruz. Elimizden el, aşımızdan aş, canımızdan can katamıyoruz Filistin’e. Sadece iyi çekilmiş bir filmi izler gibi izliyoruz. Filmdeki canilere ne kadar kin beslersek o kadar kinleniyoruz. Filmdeki masumlara ne kadar acınırsa o kadar acıyoruz. Dahası, düğmesine basınca televizyonun, gazete sayfalarını çevirince her şeyi bitti sayıyoruz.


Filistin dünyanın kalp yarası. İşgalin nicesine sahne olan yeryüzü ve vahşetin nicesine şahitlik eden gökler hayret içinde. Yeryüzünü fesada boğan bir azgınlığın gökleri galeyana getirmesi çok yakındır. Bir masumun ahına dayanacak gök yaratılmamıştır çünkü. Kendine acımalı en azından insan oğlu. Galeyana geldiğinde bütün keyfinin, varlığının, duygularının, hatıralarının ve ikbalinin üzerine bir karabasan gibi çöküp kalacak olan göklerin yağdıracağı azaptan dolayı kendine acımalı. Bu gün Filistin’de yanan ateş, yer yüzünü bir naylon kıvamına getirip de her tarafa yayılacağından, kendine acımalı. Güneşin ağlayarak fecre indiği, ağlayarak guruba durduğu bir zamana ulaşmaktan korkmalı. Başını medet için yukarı kaldırdığında, çocuk doğup çocuk ölenlerin kanlarıyla yazılmış “Filistin için ne yaptın” sorgusunu görmekten korkmalı. Dava taşının altına el konulmalı. O taş ki, kundaktaki bebeklerin üzerine yıkılan binaların mayasındandır. O taş ki, tankların çelikten yüreksizliklerine korku salan sapan taşlarının mayasındandır. İşte şairin “hor ve öksüz” dediği davadır bu. İnsan olmanın, insan kalmanın ve insan ölmenin adıdır. Atılan her bir taşın çiçekleneceği bir “öte”nin yaprak yaprak, kök kök, filiz filiz göğertilmesinin adıdır. Bu dava taşının altına eller bir hışımla sokulmalıdır. Tek yürek, tek beden, hatta tek can, tek varlık şeklinde kenetlenerek sokulmalıdır eller. Taş, ağırlığını bulmalıdır. Taş, sıkmaya çalışanın elinde patlamalıdır.


Her yer Filistin olmalıdır artık. Herkes Filistinli olmalıdır. Bir inancın, bir coğrafyanın, bir ortak paydanın verdiği sorumluluktan dolayı bile değil, insan olmanın, anne olmanın, baba olmanın, çocuk olmanın gereği olarak. Kalp taşımanın, his taşımanın, can taşımanın gereği. Aidiyetler ve asabiyetler bir kenara konmalı. Dertler, tasalar, gaileler bir kenara konmalı. Isınamıyorsa yürekler bu tek olmak gereğine, kalbinden mermi yemiş bir bebeğin gözlerine bakmalı. “Bieyyi zenbin kutilet” fermanı, “hangi günahından dolayı öldürüldüğü” sorgusu ilahi bir şamar olarak yüzümüze çarpmadan olmalı her şey.


Ekmeğimiz kan kokuyor farkında değiliz. İçtiğimiz suda kan kokusu var. Masumların beyaz bedenlerinden çekilen kanı soluyoruz, nefes alırken. Ellerimiz temiz değil, ellerimiz kanla yıkanıyor. Onun için haz alamıyoruz hiçbir şeyden. Sıkışan kalplerimize hiçbir ilaç şifa vermiyor onun için. Filistin’de havaya karışan figanlar gelip içimize işlediğinden çıkamıyoruz bu kasvetli havadan. Mutsuzuz, itiraf etmeli ki mutsuzuz. Arkamızı dönerek, kör bakarak, Allah’a havale ederek dindiremediğimiz bu figanlar mutsuz ediyor bizi. Zeytindağı’na çıkıp da “alçaklar” diye bağıramadığımız için, Kubbe-tüs-Sahra’da duaya el kaldıramadığımız için, ilk kıblegahta Ebrehe’nin ordularını bekler gibi bekleyemediğimiz için, sapan taşlarıyla tankları tehdit edemediğimiz, organize ve mekanize bir cellatlar ordusuna diklenemediğimiz, ölemediğimiz ama tadıyla da yaşayamadığımız için mutsuzuz..Bize mutluluk ver Allahım!..


İnsanlık korkunç bir ifsadın tasallutunda. Algılar, değerler, kıymetler yoldan çıkıyor. Her şeyden önce şuurları fesada veriyor bu hengame. Etten kemikten olan bir güruh, kurbanların etine kemiğine dayanıyor. Etten kemikten, başka ve oldukça kalabalık bir güruh, seyrediyor bu dayanmayı. Bu dayanamamayı seyrediyoruz biz de. Ne hazindir ki dayanıyoruz. İnsanlık kendi içini boşaltıyor bu şekilde. Kendi varlık sebebini unutuyor. Teknolojiler düşünen makinaları yaratmaya çalışsın dursun, koca bir insanlık düşünen makinalar topluluğu olmaya doğru yol alıyor. Kalplerin yerine kan pompalayan piller takılmış sanki. Gözlerin yaşı çekilmiş, gönüllerin derinliği sığlaştırılmış. Hayat, tüketmek ve tükenmek sürecinden başka bir anlam ifade etmez olmuş. Çünkü gözünün yaşı tükenenin artık tüketecek bir şeyi kalmamıştır. İnsanlık..”Esfel-i safilin”..


Çığlıkları duyuyor muyuz gönlümüzün derinliklerinde. Mükellef sofralarda otururken, boğazımıza takılan lokmalar oluyor mu. Kim bilir hangi harabenin toz yığını altında, kuru bir ekmeği dişleyen bir çocuğu, kim bilir hangi ateş altında adeta kazanında taş kaynatan bir anneyi, kimbilir hangi vicdansız askerin zevk için öldürdüğü bir babayı, kimbilir hangi hurma ağacının altında geçmiş güzel günleri anıp da için için ağlayan bir nineyi hayal edebiliyor muyuz gözlerimizi kapatıp. Uykumuz kaçıyor mu, dünyanın bir başka yerinde gece demeden gündüz demeden ölüm kusan mermilerin tehdidinde olanları düşünerek. Ağlayabiliyor muyuz.


Dünyanın bir başka yerinde ama dünyanın içinde, yurtları yurdumuz, canları anımız, aşkları aşkımız olan insanların yaşadığını düşünüyor muyuz. Ne yapıyoruz kalbe itminan vermek için. Bir dua ediyor muyuz, dilden kalbe düşürerek kelimeleri. Bir şiir yazıyor muyuz. Bir ebabille selam gönderiyor muyuz darda olanlara. Selam sizinle olsun, sabır bizimle diyor muyuz. Asıl sabreden biziz diyor muyuz. “Kardeşim, sana cenneti getiriyor bu mermiler” diyerek teselli veriyor muyuz. Kardeşim, sana cenneti getiriyor bu mermiler...
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt