Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

CİHAD İÇİN İZİN ALMA !!!

eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
baba.jpg



İZİN ALMA HAKKINDA


Ebeveynlerden, Eşlerden ve Alacaklılardan İzin İstemek Meselesi

İzin istemenin hükmü düşmanın pozisyonuna bağlıdır:

1. Şayet düşman kendi ülkesi içindeyse ve dağlara, geçitlere v.s. yığınaklar yapılmamışsa, bu düzlemde Müslümanların ülkesi üzerinde herhangi bir etkisi gözlenmiyorsa, düşman hattı da yeterli sayıda askerle doldurulmuşsa, o zaman cihad hareketi farz-ı kifâye olur ve izin almak gerekir. Zira anne-baba ve kocaya saygı farz-ı ayındır, cihad ise farz-ı kifâyedir. Farz-ı ayın, farz-ı kifâyeden önce gelir.

2. Şayet düşman askerleri; müslüman askerlerinin bulunduğu geçit noktalarına saldırırsa yahut İslâm beldesine girerse, o zaman bu durum, daha önce belirttiğimiz gibi, cihad hareketini o ülke halkına ve çevre ülkelerdekilere farz-ı ayın durumuna getirir. Bu durumda izin isteme zorunluluğu kalkar, artık kimsenin hiç kimseye izin vermesi söz konusu olamaz. Hatta genç ana-babasının izni olmaksızın, kadın kocasının iznine başvurmaksızın, borcunu veremeyen kişi alacaklısının iznini istemeksizin orduya katılır.

Anne-babadan ve kocadan izin isteme durumu; düşmanı, müslüman ülkenin topraklarından çıkarıncaya kadar yahut düşmanı çıkarmak için yeterli sayıda cemaatleşme gerçekleşinceye kadar, isterse bütün müslümanlar o toprak üzerinde toplansınlar izin isteme yasağının düşme hali süreklilik arz eder.
Cihad hareketi farz-ı ayın olarak, yine farz-ı ayın durumundaki babaya saygıdan önce gelir. Zira cihad hareketi, dinin koruma altına alınmasını sağlarken anne babaya saygı nefsin korunması kapsamına girer. Cihada gelince; (anne-babaların derin üzüntülerinin kaynağı ve perişan düşmelerinin yegâne faktörü olsa da); cihad hareketi dinin muhafazası olduğu için, nefsin muhafazası olan ebeveyne saygıdan önce gelir. Şu gerekçeyle ki, bizzat cihadın kendisi mücahidlerin nefsanî duygularının telef olması demektir; şayet dini koruma altına alma uğrunda şahadet şerbetini içerse. Dini koruma altına almak kesin hükümle sabit olurken, anne-babanın nefsânî duygularının telef olması zannîdir. Kesin hükümle sabit olan şey, zannîden önce gelir.


Farz-ı Ayın ve Farz-ı Kifayenin Örnekle Anlatımı

Deniz kenarındaki bir topluluğu düşünelim; dinlenip eğleniyorlar. Onların içinden bir gurup iyi yüzme biliyor. Bir de ne görsünler! İleride bir genç boğulmak üzere!!. "Kurtarın beni!"diye feryad ediyor. Yüzücülerin hiçbirisi ona yardıma gitme cesareti gösteremiyor. Bir yüzücü dalgıçlık yaparak o genci kurtarmak için denize açılmak istiyor, fakat babası o genci kurtarmasına şiddetle karşı çıkıyor. Şimdi hangi yüzyılın fukahası böyle bir babaya saygının farz olduğunu ve o genç yavrunun orada boğulmasına göz yumabileceğim söyleyebilir?


İşte bugünkü Afganistan'ın acıklı dramı! O kurtaracak bir yardımcı arıyor. Gencecik fidan durumundaki evladı boğazlanıyor, ırz ve namusuna dokunuluyor ve telef ediliyor, küçücük bebekler, yavrular süngüleniyor. Kötürüm kalmış insanların kol ve bacakları öteye-beriye saçılıyor. Gerçekten samimi bazı yiğit gençlerin gidip, onları kurtarmak ve onlara el uzatmak için bağırları yanıyor. Bu durumda onlara karşı protesto sesleri yükseliyor; "Sizler babalarınızın izni olmadan nasıl gidebilirsiniz?!" Şeklindeki malayani sözlerle...


Oysa boğulmak üzere çırpınan genç çocuğu kurtarmak, orada onu gören ve yüzme bilen herkese farz olur. Şayet hiç kimse onu kurtarmanın zorunlu oluş hitabına uymazsa hitap orada bulunanların tamamına yönelmiş olur. Bir tanesi kurtarma girişiminde bulunursa ağır vebal diğerlerinden düşer, şayet hiç kimse kalkışmazsa, o vebal yüzücülerin tamamını bağımlı kılar.
Harekete geçmeden önce ebeveynin izni söz konusu değildir. Şayet babası, çocuğunun boğulmakta olan insanı kurtarmasını engellerse böyle bir babaya saygı göstermek söz konusu olamaz. Çünkü farz-ı kifâyenin hitabı ilk önce farz-ı ayın gibidir. Ancak sonuçta ayrılık gösterirler. Şayet farz-ı kifâyeyi bir kısmı yerine getirirse suç diğerlerinden de düşer. Eğer hiç kimse o görevi üstlenmezse oradaki toplumun tamamı suçlu duruma düşer.


İbn-i Teymiyye diyor ki:


"İmdi düşman saldırıya geçmişse hiçbir tartışmaya yer kalmaz; dine, cana ve ırza dokunmanın zararını geri itmek icma olarak farz olur." (el-Fetâvâ el-Kübra, 4/607)

Farz-ı kifâye durumunda kendilerinden izin istenip, farz-ı ayın durumunda izin isteme şartının kalkmasının delili aşağıdaki iki hadisin arasını birleştirmekle sağlanır:

Birinci hadis: Buharî'nin Abdullah b. Amr b. el-As (r.a)'dan rivayet ettiği hadistir:

"Bir sahabe Hz. Peygamber (s.a.v)'e gelerek cihada katılabilme konusunda izin istedi. Hz. Peygamber (s.a.v):
- Annen-baban hayatta mı? Sahabe:
- Evet. Hz. Peygamber (s.a.v):
- Git onlardan izin al ve cihada katıl."
İkinci Hadis: İbni Hıbban (r.a)'ın Abdullah b. Amr (na)'dan rivayet ettiği hadistir: (Bkz. Fethu'l-Bari, 6/105)


"Bir sahabe, Rasûlullah (s.a.v)'e gelerek, en değerli amelin hangisi olduğunu sordu: Hz. Peygamber (s.a.v):
-Namazdır.
-Sonra hangisidir?

-Cihaddır.
-Fakat benim anne-babam var!
- Yalnız ben sana anne-babandan daha hayırlısını emrediyorum.
-Seni hak yol üzerinde gönderene andolsun ki elbette ben cihad hareketine katılacağım ve anne-babamı, bu uğurda göz kırpmadan terkedeceğim. -Sen en güzelini biliyorsun". (Fethu-I-Barî, 6/106 Hadisi, İbni Hıbban rivayet edip sahih olduğunu söylerken, el-Feth'de Hafız, çekimser davranarak sahih veya hasen olabilir demiştir.)

Hafız bu hadisler üzerinde şu yorumu yapıyor:
"Bu hadisle iki hadisin arası uzlaştırılarak cihadın farz-ı ayın olduğu hükmüne varılmıştır." (Fethu'l-Barî, 6/106)



Şeyh'ten ve Mürebbî'den İzin İstenmesi

Ne selef olarak, ne de daha sonraki yetişenler olarak hiçbir fakîh ister farz-ı ayın olsun, isterse farz-ı kifâye olsun ibadetler konusunda öğrencinin izin alma (zorunluluğu) yükümlülüğü bulunduğunu madde olarak yasaya koymadı. Aksini ileri sürenler, bize şer'î bir yasa maddesi veya açık bir yetki belgesi getirsinler. O halde her müslüman insan için şeyhinden yahut öğretmeninden izin istemeden cihada katılma hakkı vardır. Zira âlemlerin Rabbi'nin verdiği iznin önüne geçecek hiçbir ferman olamaz. Bu konuda Allah Teâlâ iznini vermiş ve cihadı farz-ı ayın kılmıştır.


İbni Hübeyra diyor ki:

Şeytanın hilelerinden birisi de kişinin manevi dünyada ve Allah Teâlâ'yi hiç hesaba katmadan gerçek düzen açıklanmışcasına tapındığı putları gündemde tutarak, kendi iç dünyasında büyüttüğü ve onun söylediklerine gerçek düzenden öncelik tanıdığı putun tasmasını taktığı için şöyle demesidir:
"Bu bizim hayat görüşümüz değildir." (el-Ikdu'l-Yâkûtiyye, S.104)
Şayet bu öğrenci, mühendislik yahut doktorluk veya tarih öğrenimini; karanlık gecelerin üçte ikisinden sonra türlü rezaletlerin işlendiği, ayrıca içkili dansın verdiği coşturuculuktan dolayı insanı hayali bulutlar üzerinde uçuran, topluluğun naralar attığı, şehevî duyguların alev alev tutuşup, zıplamaların gürül gürül seller oluşturarak denizlere dönüştürdüğü gecelerin yaşandığı batılı ülkelerle Amerika'da görmek isteseydi, üstüne basa basa söylüyorum: Şayet bu öğrenci aile reisinin izni olmadan oraya gitseydi ne aile reisi, ne de başka bir yetkilisi o denli feryat etmeyecekti. Fakat aynı genç öğrenci, sınır boylamında koruma görevini üstlenmesi ve cihad hareketine katılmasından dolayı ona, şu tip laflar üreterek karşı çıktıklarını görürsün:

"Vay canına! İzin alma gereğini görmeden nasıl cihada çıkabilir?!

Oysa o genci yetiştiren hocasının her fırsatta seruettiği şu hadisi ve benzerlerini gözönüne almamamızın mümkün olmadığını anlamanız gerekir:

"Allah yolunda bir gece savunma görevi yapmak (nöbet tutmak) geceyi sabaha kadar kıyamla, gündüzü akşama kadar oruçla geçirilen bin geceden daha hayırlıdır." (Ravisi İbn Mâce, Tabarânî ve Beyhakî'dir. Hâkim sahih olduğunu söyledi. Zehebi de ona katıldı. Ayrıca Hafız isnadının hasen olduğunu belimi. Bkz. Fethu'r-Rabbânî, 1/95)


Sahih-i Müslim'de de şu hadis yer almaktadır:

"Bir gün bir gece koruma görevini yerine getirmek, bir ay oruç tutup gecelerini de kıyamda geçirmekten daha hayırlıdır, ölse bile yaptığı bu güzel davranışın sevabı ona hiç kesilmeden, devamlı olarak yazılır, rızkı onu besler ve kabrin fitnelerinden kendisini korur." (Muhtasar Müslim, 1075)


"Allah yolunda sabahlamak veya akşamlamak dünyadan ve ondaki güzelliklerden daha hayırlıdır." (Hadis üzerinde ittifak sağlanmıştır.)

Kurs yöneticisi hoca ve öğrencilerine düşen görev, dinen güzel davranışlara gönülden inanarak, onları devam ettirmeleri, hayır işlerine öncülük etme yarışına girmeleri ve Rasûlullah (s.a.v)'m şu öğüdünü akıllarından çıkarmamalarıdır:

"Beş şeyden önce, beş şeyi ganimet bil! İhtiyarlığından önce gençliğinin, hastalığından önce sağlığının, fakirliğinden önce zenginliğinin, meşguliyetinden önce boş vaktinin, ölümünden önce hayatının."
(Hâkim ve Beyhakî rivayet ettiler. Hadis sahihtir. Bkz. Sahîhu'l-Camiu's-Sağîr, Yazan: Elbânî: 1088)

O ilgililer şu sahih hadisi de iyice dinlemelidirler:


"Savaş düzenindeki bir birliğe bir saat kadar Allah yolunda katılmak altmış senenin gecelerini ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır." Hadisi Ahmed, Hakim ve Dârimî rivayet etmişlerdir.
(Elbânî: Sahihu'l-Camiu's-Sağîr, 4305)


İmam Şafiî diyor ki:

"Rasûlullah (sa.v)'ın bir sünnetinin gerçek anlamı bir kişinin belleğinde yer etmemişse, herhangi bir âlimin şahsî yorumu dolayısıyla kişinin o davranışı bırakmasının helâl olmadığı noktasında müslüman âlimler icma etmişlerdir."

baba.jpg
 
Üst Ana Sayfa Alt