Bugün görünen şu ki, İslam ümmeti sözleri ile olmasa da lisan-ı halleri ile cihadı şahıslara bağlamaktadır. Hatta bazen Müslümanların büyük bir kesimi sana: 'Bu din, Allah’ın dinidir. Bu dinin hizmetkârı öldüğünde, Allah kendi dinini savunacak bir hizmetçi yaratır' diyecektir. Fakat bu sözü vakıaya uyguladığımızda, bu menhecin hayatımıza uygulama adımlarına dahi ulaşamadığımızı görürüz.
Bugün edebiyat ve hutbeleri çerçevesinde İslam ümmetinin haline bakıldığında, azımsanmayacak kadar çok kimsenin, olayları kişilere/şahıslara bağladığı görülecektir. Bu da sadece cihad alanında olmayıp, bunun yanında davet, ıslah, emri bi’l maruf nehyi ani’l münker vd. alanlara kadar sirayet etmiştir.
Bu fasılda bizim için önemli olan cihadın fertlere ve komutanlara bağlı olmadığını doğrulamaktır. Cihadı şahıslara bağlamak -ister komutanlar, ister mücahidler olsun- Müslümanların sahip olduğu cihad/mücadele akidesinin köklerini sarsan büyük bir felaket olarak addedilir. Buna benzer olarak cihadın şahıslara bağlanması, cihadın sürekliliği ve tüm zamanlarda ıslah edici olduğu düşüncesini zayıflatacaktır. Bunun yanında cihad yolunda yürümek ve buna adamak isteyen herkese en önemli ruhsal ve menhecî engel olacaktır.
Allah subhanehu ve teâlâ Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ashabını sadece kendi zatına ve dinine bağlı olmaları konusunda terbiye etmiştir. Onlara, şahıslara bağlı kalmanın batıl bir menhec olduğunu, bunun ameli o kişiye bağlamaya, o kişinin hayatının son bulmasıyla amelin de son bulacağı düşüncesine götüreceğini açıklamıştır. Allah subhanehu ve teâlâ sahabeyi kendileri gibi olan şahıslara bağlı kalmaktan sakındırmıştır. Hatta onları, şiarlarını bağladıkları ve Allah’ın yarattıklarının en şereflisi olan Muhammed bin Abdullah’a sallallahu aleyhi ve sellem bağlı kalmalarını dahi yasaklamıştır. (Dipnot: Bugün İslamî sahada hareket eden Müslümanlara buradan muazzam bir ders çıkmaktadır. Şahısların liyakatları asla ona endeksli bir hareket içerisinde olmayı gerektirmez. Sevilen şahıs ne kadar sevilirse sevilsin, o şahsın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadar olamayacağı güneş gibi açıktır. Allah, Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem için dahi bu ayeti indirmişse, diğer cemaaî yapılanmaların kendi önderlerine endeksli bir hareket benimsemeleri, şahsa dayalı bir menhece sahip olmaları kadar abes bir durum olamaz. Lider öldüğünde, hareketten geri kaldığında canlılık, azim, hareket eski canlılığını yitiriyor, lisan-ı hal ile İslamî hareket liderin varlığına bağlanıyorsa orada suni, soyut, balon olan bir hareket var demektir. -Çeviren-)
Allah subhanehu ve teâlâ Nebi’nin sallallahu aleyhi ve sellem şahsına bağlı kalmalarını onlara yasaklamıştır.
“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (3/Ali İmran, 144)
Bu ayet sahabeyi radıyallahu anhum terbiye etmek, onları ibadetleri ifsat eden bir ameli şahsa bağlamak gibi fasit menheçten sakındırmak için nazil olmuştur. Ameli şahsa bağlamaktan kasıt, Allah'a ortak koşmak değildir. Bu küçük veya bazen büyük şirk olabilir. Bizim buradaki kastımız amelin şahıslara bağlılık göstermesidir ki, bu da Müslümanın bu ibadeti -özellikle cihadı- ancak Allah’ın falan adamı bu işi yapanların başına getirmesiyle başarılı olduğunu, ilerlediğini ve bir şeyi gerçekleştirdiğini düşünmesidir. İşte bu durum, Allah’ın yasakladığı menhecin en basit portresidir. Allah subhanehu ve teâlâ Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem ashabını bundan sakındırmıştır. Müfessirlerin bu ayet hakkındaki sözleri söylediklerimizi açıklığa kavuşturduğu gibi, dini kesin bir şekilde terk etmeye veya amelin zayıflamasına sebep olacak bu menhecin tehlikesini de açıklamaktadır.
İbni Kesir rahimehullah geçen ayetin tefsirinde şöyle der:
'Uhud günü Müslümanlardan bir kısmı bozguna uğrayıp bir kısmı da öldürülünce şeytan şöyle seslendi: 'Haberiniz olsun, agâh olun ki Muhammed öldürüldü!', İbn Kamîe de müşriklerin yanına dönüp onlara: 'Muhammed’i öldürdüm', dedi.
Halbuki Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem sadece vurmuş ve mübarek başından yaralamıştı.
Bu (haber), insanlardan birçoğunun içine tesir etti ve Rasûlullah'ın öldürülmüş olduğuna inanarak Allah'ın birçok Peygamber hakkında anlattığı üzere onun da öldürülmüş olabileceğini kabullen¬diler.
Böylece bir durgunluk, zayıflık ve harpten çekilme duygusu or¬taya çıktı. Bunun üzerine Allah Teâlâ Rasûlü'ne: “Muhammed, ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de nice Peygamber gelip geçmiştir.” (3/Ali İmran, 144) buyuruyor. O size Peygamberlikte de, öldürülmesinin mümkün olduğun¬da da bir örnektir.'
İbni Ebu Necîh babasından rivayet ediyor: 'Muhacirlerden birisi ensardan kan revân içinde olan birine uğrayıp; 'Ey falan Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğünü duydun mu?' diye sordu. Ensar'dan olan o kişi; 'Eğer Muhammed öldürüldüyse hak dini bize tebliğ etti. Dininiz uğruna vuruşun', dedi. Bunun üzerine "Muhammed, sadece bir Peygamberdir..." âyeti nazil oldu.'
Bu hadisi Beyhakî Delâilü'n-Nübüvve'sinde rivayet eder.
Sonra Allah Teâlâ kendilerine za'f ve durgunluk gelenleri kınaya¬rak:
"Şimdi o ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Kim geriye dönerse Allah'a hiç bir zarar vermez. Allah kendisine itâatta kâim olmak, dini yolunda muharebe etmek, ölü olsun diri olsun Rasûlüne uymak suretiyle şükredenlerin mükâfatını verecektir." (3/Ali İmran, 144) buyuruyor.
Sahîh, Müsned, Sünen ve diğer İslamî kitaplarda kesinlik ifade eden müteaddit tarîklardan rivayet edilen ve bizim, Ebubekir ve Ömer'in radıyallahu anhuma müsnedlerinden naklederek zikrettiğimiz hadise göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde Ebubekir radıyallahu anh bu ayet-i kerimeyi okumuştur.
Buhari diyor: "Bize Yahya b. Bükeyr Aişe'den rivayet etti ki; o şöyle haber verdi: 'Ebu Bekr, Sünh denilen yerdeki evinden atla geldi, atından indi ve mescide girdi. Kimseyle konuşmayarak Aişe'nin yanıma girdi. Rasûlullah'ı sıvazladı. Rasûlullah'ın üzeri Yemen kumaşından bir elbiseyle örtülüydü. Yüzünü açtı, üzerine kapanıp öperek ağladı, sonra şöyle dedi: 'Anam, babam sana feda olsun, Allah'a yemin olsun ki, Allah sende iki ölümü cem etmedi. Senin için yazılan ölüme gelince; işte sen o ölümü tattın.' "
Zührî anlatıyor: "Bana Ebu Seleme, İbni Abbâs'tan nakletti ki: 'Ömer insanlarla konuşurken Ebubekir dışarı çıktı ve: 'Otur ey Ömer', dedi. Ömer oturmadı. Etrafındakiler de onu bırakarak Ebubekir'e döndüler. Ebubekir Allah'a hamd, Rasûlü'ne salattan sonra: 'Kim Muhammed'e tapıyorsa; bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim Allah'a ibâ¬det ediyorsa bilsin ki Allah diridir ve asla ölmez. Allah Teâlâ: "Muham¬med sadece bir Peygamberdir... Allah şükredenlerin mükâfatını vere¬cektir." buyuruyor', dedi."
İbni Abbas der ki: "Allah'a yemin ederim ki; Ebubekir okuyuncaya kadar insanlar, Allah'ın böyle bir ayet indirdiğini sanki bilmiyor¬lardı. Tüm insanlar böylece bu ayeti Ebubekir'den duymuş oldular da, duyan herkes onu okumaya başladı."
Saîd bin el-Müseyyeb, Ömer’in radıyallahu anh şöyle dediğini haber verir:
"Ebubekir'in bu ayeti okuduğunu duyunca hayretimden dona kaldım, ayaklarım, vücudumu taşıyamadı da olduğum yere çöktüm."
Ebu'l-Kâsım Taberânî diyor: 'Bize Ali îbn Abdülazîz'in... İbni Abbâs'dan naklettiğine göre, Ali radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem henüz hayatta iken: "Şimdi o ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz?..." ayetini okur ve şöyle derdi: 'Allah'a yemin ederim ki; biz, Allah bize hidayet bağışladıktan sonra asla geriye dönmeyeceğiz. Yine eğer o ölür ya da öldürülürse, o ne için savaşmışsa o yolda ölünceye kadar savaşacağız. Vallahi ben onun kardeşi, dostu, amcası oğlu ve vârisiyim. Ona benden daha lâyık kim vardır?'
Allah Teâlâ:
“..Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimseye ölmek yoktur.” buyuruyor.
Herkes ancak Allah'ın kaderi ile ve Allah'ın kendisi için koymuş olduğu süreyi doldurduktan sonra ölür. Bunun içindir ki: “Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.” (35/Fatır, 11)
"O'dur sizi bir çamurdan yaratan. Sonra size bir ecel tayin eden. Bir de O'nun katında belli bir ecel vardır." (6/En'âm, 2) ayetlerinde de geçtiği üzere Allah Teâlâ burada da: "O, vadesiyle yazılmış bir yazıdır." buyuruyor.
Bu ayette (muharebeden) korkanlar cesaretlendirilmekte ve harbe teşvik edilmektedir. Zira gerek atılganlık gerekse harpten geri durmak ömrü ne kısaltır ne de uzatır.
Nitekim İbni Ebu Hatim diyor: "Bize Abbâs İbn Yezîd... Habîb İbn Suhbân'dan rivayet etti ki, o şöyle nakletmiş: 'Müslümanlardan birisi -ki Hucr İbn Adiyy'dir- Dicle nehrini kastederek: (Karşımız¬daki) şu düşmana ulaşmanıza şu bir damlacık su mu engel oluyor? "Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. O vadesiyle ya¬zılmış bir yazıdır." dedi ve atını Dicle'ye sürdü. O atını sürünce diğer¬leri de atlarını sürdüler. Düşman onları görünce: Bunlar deli, dediler ve kaçtılar.” (Dipnot: İbni Kesir’in sözleri burada son bulmaktadır.)
Zadu’l Mesir’in sahibi (Dipnot: Abdurrahman İbnu’l Cevzi’dir. -Çeviren-) bu ayetin tefsiri hakkında şöyle der: 'Allah’ın "Muhammed ancak bir Rasûl’dür" kavli hakkında;
İbni Abbas radıyallahu anh şöyle demiştir: "Uhud günü şeytan “Muhammed öldürüldü” diye bağırdı. Bazı kimseler de: ‘Eğer o öldü ise kendi ellerimizle onlara gideriz. Çünkü onlar bizim akrabalarımız, kardeşlerimizdir. Eğer Muhammed yaşıyor ise biz asla hezimete uğramayız’ diyerek kaçma fırsatı buldular ve ardından bu ayet indi."
Dahhak ise şöyle demiştir: "Münafıklardan bir grup, ‘Muhammed öldü! Önceki dininize geri dönün!’ dedi ve ardından bu ayet indi."
Katade de şöyle demiştir: “İnsanlar, ‘Eğer o Peygamber olsaydı öldürülmezdi’ dediler.” (Zadu’l Mesir)
Fethu’l Kadir isimli eserin sahibi bu ayet hakkında şöyle der: “ "Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir" ayetinin iniş sebebi şudur: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Uhud günü yaralandığında şeytan ‘Muhammed öldü’ diye bağırdı. Bunun üzerine bazı Müslümanlar umutlarını yitirdiler. Hatta içlerinden biri: ‘Muhammed öldü. Teslim olun. Zira savaştığınız kimseler kardeşlerinizdir’ dedi. Başka biri de: ‘Eğer o Peygamber olmuş olsaydı öldürülmezdi’ dedi. Allah da bunun üzerine onlara bunun cevabını verip, onun da bir Peygamber olduğunu, ondan önce Peygamberlerin gelip geçtiğini, onların gittiği gibi onun da gideceğini haber verdi. Daha sonra Allah subhanehu ve teâlâ: “Eğer o ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz?” buyurmuştur. Yani, o öldüğü veya öldürüldüğünde nasıl mürted olup, onun dinini bırakacaksınız? Bunun yanında Rasûllerin gelip geçtiğini, Peygamberlerini ölüm veya öldürülerek kaybettikleri halde onlara tabi olanların dinlerini bırakmadıklarını da biliyorsunuz. “Kim topuklarının üzerinde dönerse” yani savaşa arkasını döner ve İslam’dan irtidat ederse Allah’a zararın tek bir çeşidini veremez. Ancak kendi nefsine zarar verir. “Allah şükredenlere karşılığını verecektir” Yani, sabrederler, savaşırlar, şehid olurlar. Çünkü bununla Allah’ın kendilerine bahşettiği İslam nimetine şükrederler. Kim kendisine emredileni yaparsa, şüphe yok ki Allah’ın kendisine verdiği bu nimete şükretmiştir.” (Fethu’l Kadir c:1, s:385.)
El-Ucâb Fi Beyani’l Esbab isimli eserin sahibi şöyle der: 'Allah’ın “Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip geçmiştir” sözüne gelince:
Taberi, Said b. Urve, Rebi’ b. Enes yolu ile olan rivayetinde şöyle der: “Uhud günü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kaybolduğunda bazı insanlar şöyle dediler: 'Eğer o Peygamber olmuş olsaydı öldürülmezdi.' Başkaları da: 'Allah size fetih verinceye ve O’na kavuşuncaya kadar Peygamberinizin savaştığı gibi siz de savaşın.' Bundan sonra da bu ayet indi. Rebi’ b. Enes, bu rivayete şunu ekleyerek demiştir ki: 'Muhacirlerden bir adam kanlar içindeyken, Ensar’dan olan bir adamın yanına gitti ve dedi ki: 'Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğünü duydun mu?' Ensar’dan olan adam: 'Eğer Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldü ise, davetini yapmıştır. Siz de dininiz için savaşın' dedi ve ardından bu ayet indi."
Esbât’ın, Suddî kanalından olan rivayetinde ise Uhud günü olan kıssayı aktardıktan sonra şunları der: “İnsanlar arasında Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğü yayılınca bazıları: 'Keşke Abdullah b. Ubeyy bize elçi olsa da Ebu Süfyan’dan bizim için eman alsa. Ey insanlar öldürülmeden önce kavminize geri dönün' dedi. Enes bin Nadr ise şöyle dedi: 'Ey insanlar! Eğer Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem öldü ise, Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem Rabbi ölmedi ya! O halde dininiz uğrunda savaşın!' Daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir kayanın başına kadar geldi. İnsanlar onun başına toplandı. Bunun ardından 'Muhammed öldürüldü' diyenlere, “Muhammed ancak bir Peygamberdir” ayeti indi."
İbni İshak ise şunu aktarır: “Enes bin Nadr ellerinden silahlarını atan muhacir ve ensar topluluğunun yanına gelerek, 'Sizi oturtan şey nedir?', dedi. Onlar, 'Rasûlullah öldürüldü' dediler. Enes bin Nadr ise: 'Ondan sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?! O ne uğrunda öldüyse, siz de onun uğrunda ölün!' Sonra insanlar savaşa katılıp, öldürülene kadar savaştılar.”
(Devam Edecek…)
Yusuf El-Uyeyri
Bugün edebiyat ve hutbeleri çerçevesinde İslam ümmetinin haline bakıldığında, azımsanmayacak kadar çok kimsenin, olayları kişilere/şahıslara bağladığı görülecektir. Bu da sadece cihad alanında olmayıp, bunun yanında davet, ıslah, emri bi’l maruf nehyi ani’l münker vd. alanlara kadar sirayet etmiştir.
Bu fasılda bizim için önemli olan cihadın fertlere ve komutanlara bağlı olmadığını doğrulamaktır. Cihadı şahıslara bağlamak -ister komutanlar, ister mücahidler olsun- Müslümanların sahip olduğu cihad/mücadele akidesinin köklerini sarsan büyük bir felaket olarak addedilir. Buna benzer olarak cihadın şahıslara bağlanması, cihadın sürekliliği ve tüm zamanlarda ıslah edici olduğu düşüncesini zayıflatacaktır. Bunun yanında cihad yolunda yürümek ve buna adamak isteyen herkese en önemli ruhsal ve menhecî engel olacaktır.
Allah subhanehu ve teâlâ Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ashabını sadece kendi zatına ve dinine bağlı olmaları konusunda terbiye etmiştir. Onlara, şahıslara bağlı kalmanın batıl bir menhec olduğunu, bunun ameli o kişiye bağlamaya, o kişinin hayatının son bulmasıyla amelin de son bulacağı düşüncesine götüreceğini açıklamıştır. Allah subhanehu ve teâlâ sahabeyi kendileri gibi olan şahıslara bağlı kalmaktan sakındırmıştır. Hatta onları, şiarlarını bağladıkları ve Allah’ın yarattıklarının en şereflisi olan Muhammed bin Abdullah’a sallallahu aleyhi ve sellem bağlı kalmalarını dahi yasaklamıştır. (Dipnot: Bugün İslamî sahada hareket eden Müslümanlara buradan muazzam bir ders çıkmaktadır. Şahısların liyakatları asla ona endeksli bir hareket içerisinde olmayı gerektirmez. Sevilen şahıs ne kadar sevilirse sevilsin, o şahsın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadar olamayacağı güneş gibi açıktır. Allah, Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem için dahi bu ayeti indirmişse, diğer cemaaî yapılanmaların kendi önderlerine endeksli bir hareket benimsemeleri, şahsa dayalı bir menhece sahip olmaları kadar abes bir durum olamaz. Lider öldüğünde, hareketten geri kaldığında canlılık, azim, hareket eski canlılığını yitiriyor, lisan-ı hal ile İslamî hareket liderin varlığına bağlanıyorsa orada suni, soyut, balon olan bir hareket var demektir. -Çeviren-)
Allah subhanehu ve teâlâ Nebi’nin sallallahu aleyhi ve sellem şahsına bağlı kalmalarını onlara yasaklamıştır.
“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (3/Ali İmran, 144)
Bu ayet sahabeyi radıyallahu anhum terbiye etmek, onları ibadetleri ifsat eden bir ameli şahsa bağlamak gibi fasit menheçten sakındırmak için nazil olmuştur. Ameli şahsa bağlamaktan kasıt, Allah'a ortak koşmak değildir. Bu küçük veya bazen büyük şirk olabilir. Bizim buradaki kastımız amelin şahıslara bağlılık göstermesidir ki, bu da Müslümanın bu ibadeti -özellikle cihadı- ancak Allah’ın falan adamı bu işi yapanların başına getirmesiyle başarılı olduğunu, ilerlediğini ve bir şeyi gerçekleştirdiğini düşünmesidir. İşte bu durum, Allah’ın yasakladığı menhecin en basit portresidir. Allah subhanehu ve teâlâ Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem ashabını bundan sakındırmıştır. Müfessirlerin bu ayet hakkındaki sözleri söylediklerimizi açıklığa kavuşturduğu gibi, dini kesin bir şekilde terk etmeye veya amelin zayıflamasına sebep olacak bu menhecin tehlikesini de açıklamaktadır.
İbni Kesir rahimehullah geçen ayetin tefsirinde şöyle der:
'Uhud günü Müslümanlardan bir kısmı bozguna uğrayıp bir kısmı da öldürülünce şeytan şöyle seslendi: 'Haberiniz olsun, agâh olun ki Muhammed öldürüldü!', İbn Kamîe de müşriklerin yanına dönüp onlara: 'Muhammed’i öldürdüm', dedi.
Halbuki Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem sadece vurmuş ve mübarek başından yaralamıştı.
Bu (haber), insanlardan birçoğunun içine tesir etti ve Rasûlullah'ın öldürülmüş olduğuna inanarak Allah'ın birçok Peygamber hakkında anlattığı üzere onun da öldürülmüş olabileceğini kabullen¬diler.
Böylece bir durgunluk, zayıflık ve harpten çekilme duygusu or¬taya çıktı. Bunun üzerine Allah Teâlâ Rasûlü'ne: “Muhammed, ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de nice Peygamber gelip geçmiştir.” (3/Ali İmran, 144) buyuruyor. O size Peygamberlikte de, öldürülmesinin mümkün olduğun¬da da bir örnektir.'
İbni Ebu Necîh babasından rivayet ediyor: 'Muhacirlerden birisi ensardan kan revân içinde olan birine uğrayıp; 'Ey falan Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğünü duydun mu?' diye sordu. Ensar'dan olan o kişi; 'Eğer Muhammed öldürüldüyse hak dini bize tebliğ etti. Dininiz uğruna vuruşun', dedi. Bunun üzerine "Muhammed, sadece bir Peygamberdir..." âyeti nazil oldu.'
Bu hadisi Beyhakî Delâilü'n-Nübüvve'sinde rivayet eder.
Sonra Allah Teâlâ kendilerine za'f ve durgunluk gelenleri kınaya¬rak:
"Şimdi o ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Kim geriye dönerse Allah'a hiç bir zarar vermez. Allah kendisine itâatta kâim olmak, dini yolunda muharebe etmek, ölü olsun diri olsun Rasûlüne uymak suretiyle şükredenlerin mükâfatını verecektir." (3/Ali İmran, 144) buyuruyor.
Sahîh, Müsned, Sünen ve diğer İslamî kitaplarda kesinlik ifade eden müteaddit tarîklardan rivayet edilen ve bizim, Ebubekir ve Ömer'in radıyallahu anhuma müsnedlerinden naklederek zikrettiğimiz hadise göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde Ebubekir radıyallahu anh bu ayet-i kerimeyi okumuştur.
Buhari diyor: "Bize Yahya b. Bükeyr Aişe'den rivayet etti ki; o şöyle haber verdi: 'Ebu Bekr, Sünh denilen yerdeki evinden atla geldi, atından indi ve mescide girdi. Kimseyle konuşmayarak Aişe'nin yanıma girdi. Rasûlullah'ı sıvazladı. Rasûlullah'ın üzeri Yemen kumaşından bir elbiseyle örtülüydü. Yüzünü açtı, üzerine kapanıp öperek ağladı, sonra şöyle dedi: 'Anam, babam sana feda olsun, Allah'a yemin olsun ki, Allah sende iki ölümü cem etmedi. Senin için yazılan ölüme gelince; işte sen o ölümü tattın.' "
Zührî anlatıyor: "Bana Ebu Seleme, İbni Abbâs'tan nakletti ki: 'Ömer insanlarla konuşurken Ebubekir dışarı çıktı ve: 'Otur ey Ömer', dedi. Ömer oturmadı. Etrafındakiler de onu bırakarak Ebubekir'e döndüler. Ebubekir Allah'a hamd, Rasûlü'ne salattan sonra: 'Kim Muhammed'e tapıyorsa; bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim Allah'a ibâ¬det ediyorsa bilsin ki Allah diridir ve asla ölmez. Allah Teâlâ: "Muham¬med sadece bir Peygamberdir... Allah şükredenlerin mükâfatını vere¬cektir." buyuruyor', dedi."
İbni Abbas der ki: "Allah'a yemin ederim ki; Ebubekir okuyuncaya kadar insanlar, Allah'ın böyle bir ayet indirdiğini sanki bilmiyor¬lardı. Tüm insanlar böylece bu ayeti Ebubekir'den duymuş oldular da, duyan herkes onu okumaya başladı."
Saîd bin el-Müseyyeb, Ömer’in radıyallahu anh şöyle dediğini haber verir:
"Ebubekir'in bu ayeti okuduğunu duyunca hayretimden dona kaldım, ayaklarım, vücudumu taşıyamadı da olduğum yere çöktüm."
Ebu'l-Kâsım Taberânî diyor: 'Bize Ali îbn Abdülazîz'in... İbni Abbâs'dan naklettiğine göre, Ali radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem henüz hayatta iken: "Şimdi o ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz?..." ayetini okur ve şöyle derdi: 'Allah'a yemin ederim ki; biz, Allah bize hidayet bağışladıktan sonra asla geriye dönmeyeceğiz. Yine eğer o ölür ya da öldürülürse, o ne için savaşmışsa o yolda ölünceye kadar savaşacağız. Vallahi ben onun kardeşi, dostu, amcası oğlu ve vârisiyim. Ona benden daha lâyık kim vardır?'
Allah Teâlâ:
“..Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimseye ölmek yoktur.” buyuruyor.
Herkes ancak Allah'ın kaderi ile ve Allah'ın kendisi için koymuş olduğu süreyi doldurduktan sonra ölür. Bunun içindir ki: “Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.” (35/Fatır, 11)
"O'dur sizi bir çamurdan yaratan. Sonra size bir ecel tayin eden. Bir de O'nun katında belli bir ecel vardır." (6/En'âm, 2) ayetlerinde de geçtiği üzere Allah Teâlâ burada da: "O, vadesiyle yazılmış bir yazıdır." buyuruyor.
Bu ayette (muharebeden) korkanlar cesaretlendirilmekte ve harbe teşvik edilmektedir. Zira gerek atılganlık gerekse harpten geri durmak ömrü ne kısaltır ne de uzatır.
Nitekim İbni Ebu Hatim diyor: "Bize Abbâs İbn Yezîd... Habîb İbn Suhbân'dan rivayet etti ki, o şöyle nakletmiş: 'Müslümanlardan birisi -ki Hucr İbn Adiyy'dir- Dicle nehrini kastederek: (Karşımız¬daki) şu düşmana ulaşmanıza şu bir damlacık su mu engel oluyor? "Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. O vadesiyle ya¬zılmış bir yazıdır." dedi ve atını Dicle'ye sürdü. O atını sürünce diğer¬leri de atlarını sürdüler. Düşman onları görünce: Bunlar deli, dediler ve kaçtılar.” (Dipnot: İbni Kesir’in sözleri burada son bulmaktadır.)
Zadu’l Mesir’in sahibi (Dipnot: Abdurrahman İbnu’l Cevzi’dir. -Çeviren-) bu ayetin tefsiri hakkında şöyle der: 'Allah’ın "Muhammed ancak bir Rasûl’dür" kavli hakkında;
İbni Abbas radıyallahu anh şöyle demiştir: "Uhud günü şeytan “Muhammed öldürüldü” diye bağırdı. Bazı kimseler de: ‘Eğer o öldü ise kendi ellerimizle onlara gideriz. Çünkü onlar bizim akrabalarımız, kardeşlerimizdir. Eğer Muhammed yaşıyor ise biz asla hezimete uğramayız’ diyerek kaçma fırsatı buldular ve ardından bu ayet indi."
Dahhak ise şöyle demiştir: "Münafıklardan bir grup, ‘Muhammed öldü! Önceki dininize geri dönün!’ dedi ve ardından bu ayet indi."
Katade de şöyle demiştir: “İnsanlar, ‘Eğer o Peygamber olsaydı öldürülmezdi’ dediler.” (Zadu’l Mesir)
Fethu’l Kadir isimli eserin sahibi bu ayet hakkında şöyle der: “ "Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir" ayetinin iniş sebebi şudur: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Uhud günü yaralandığında şeytan ‘Muhammed öldü’ diye bağırdı. Bunun üzerine bazı Müslümanlar umutlarını yitirdiler. Hatta içlerinden biri: ‘Muhammed öldü. Teslim olun. Zira savaştığınız kimseler kardeşlerinizdir’ dedi. Başka biri de: ‘Eğer o Peygamber olmuş olsaydı öldürülmezdi’ dedi. Allah da bunun üzerine onlara bunun cevabını verip, onun da bir Peygamber olduğunu, ondan önce Peygamberlerin gelip geçtiğini, onların gittiği gibi onun da gideceğini haber verdi. Daha sonra Allah subhanehu ve teâlâ: “Eğer o ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz?” buyurmuştur. Yani, o öldüğü veya öldürüldüğünde nasıl mürted olup, onun dinini bırakacaksınız? Bunun yanında Rasûllerin gelip geçtiğini, Peygamberlerini ölüm veya öldürülerek kaybettikleri halde onlara tabi olanların dinlerini bırakmadıklarını da biliyorsunuz. “Kim topuklarının üzerinde dönerse” yani savaşa arkasını döner ve İslam’dan irtidat ederse Allah’a zararın tek bir çeşidini veremez. Ancak kendi nefsine zarar verir. “Allah şükredenlere karşılığını verecektir” Yani, sabrederler, savaşırlar, şehid olurlar. Çünkü bununla Allah’ın kendilerine bahşettiği İslam nimetine şükrederler. Kim kendisine emredileni yaparsa, şüphe yok ki Allah’ın kendisine verdiği bu nimete şükretmiştir.” (Fethu’l Kadir c:1, s:385.)
El-Ucâb Fi Beyani’l Esbab isimli eserin sahibi şöyle der: 'Allah’ın “Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip geçmiştir” sözüne gelince:
Taberi, Said b. Urve, Rebi’ b. Enes yolu ile olan rivayetinde şöyle der: “Uhud günü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kaybolduğunda bazı insanlar şöyle dediler: 'Eğer o Peygamber olmuş olsaydı öldürülmezdi.' Başkaları da: 'Allah size fetih verinceye ve O’na kavuşuncaya kadar Peygamberinizin savaştığı gibi siz de savaşın.' Bundan sonra da bu ayet indi. Rebi’ b. Enes, bu rivayete şunu ekleyerek demiştir ki: 'Muhacirlerden bir adam kanlar içindeyken, Ensar’dan olan bir adamın yanına gitti ve dedi ki: 'Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğünü duydun mu?' Ensar’dan olan adam: 'Eğer Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldü ise, davetini yapmıştır. Siz de dininiz için savaşın' dedi ve ardından bu ayet indi."
Esbât’ın, Suddî kanalından olan rivayetinde ise Uhud günü olan kıssayı aktardıktan sonra şunları der: “İnsanlar arasında Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldüğü yayılınca bazıları: 'Keşke Abdullah b. Ubeyy bize elçi olsa da Ebu Süfyan’dan bizim için eman alsa. Ey insanlar öldürülmeden önce kavminize geri dönün' dedi. Enes bin Nadr ise şöyle dedi: 'Ey insanlar! Eğer Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem öldü ise, Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem Rabbi ölmedi ya! O halde dininiz uğrunda savaşın!' Daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir kayanın başına kadar geldi. İnsanlar onun başına toplandı. Bunun ardından 'Muhammed öldürüldü' diyenlere, “Muhammed ancak bir Peygamberdir” ayeti indi."
İbni İshak ise şunu aktarır: “Enes bin Nadr ellerinden silahlarını atan muhacir ve ensar topluluğunun yanına gelerek, 'Sizi oturtan şey nedir?', dedi. Onlar, 'Rasûlullah öldürüldü' dediler. Enes bin Nadr ise: 'Ondan sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?! O ne uğrunda öldüyse, siz de onun uğrunda ölün!' Sonra insanlar savaşa katılıp, öldürülene kadar savaştılar.”
(Devam Edecek…)
Yusuf El-Uyeyri