Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Dalâletin Müdafaasi-bera´atul-eş´ariyyin/ebu Hamid Bin Merzuk

A Çevrimdışı

ALI25

La edri
İslam-TR Üyesi
Dalâletin Müdafaasi/Bera´atul-Eş´ariyyin min Akaidi´l-Muhalifin

Ebu Hamid bin Merzuk

Tercüme: Hasib Seven Emekli Müftü

FIRKA- İ NACİYE Ve MUHALİFLERİ

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz mucizevi bir şekilde verdikleri üzere, asirlar boyunca Ümmet-i Muhammed icinde bir sürü bozuk tirka zuhur etmiştir. Bunlarin bir kismi din icinde bid´atte kalmiş, bir kismi ise maazllah küfür ve dalalet vadilerine yuvarlanmiştir. Anca, her firka dogru yolda oldugunu israrla iddia etmektedir. Mesela, kelam kitablarimizin haber verdigi bir <Gurabiye> mezhebi vardir. Arabcada gurab karga demektir. Onlara bu ismin verilmesinin sebebi de şudur: İtikadlarina göre, Peygamber Efendimiz ile yegeni Hazret-i Ali, iki karganin birbirlerine benzedigi gibi tipatip benzerlermiş. Bu yüzden de, Cebrail aleyhisselam, aslinda ilahi vahyi Hz. Ali´ye getirecekken, bu benzerlik dolayisiyla şaşirmiş da, Hz. Muhammed´e getirmiş!. İşte bu sacma ve akil almaz inanca saplanip kalmiş olan gurabiye taifesine sorarsaniz aglarayak şöyle derler :

<İslam aleminde bir sürü bozukluk ve sapiklik oldu, herkes yoldan cikti, dogru olan biz kaldik.>

Bir sabah namazi vakti, Kufe camiinde Hazret-i Ali kerremallahu veche Efendimizi şehid eden Hariciye mezhebi taraftarlarina sorarsaniz, onlara da yegane hak firkanin kendileri oldugunu diia edeceklerdir.

İşte bunca bid´at ve dalalet icinde dogru yolu bulmanin Fika-i Naciye´yi teşhis ve tesbit etmenin tek caresi, Resul-i Kibriya aleyhi ekmeluttahaya Efendimizin nebevi ölcülerini esas almaktir. Efendimiz meşhur hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadir :

Ümmetim yetmiş (kola) ayrilacaktir. Biri müstesna bunlar cehennemliktir. Ashabin, ya Resulallah, kurtulacak olan firka hangisidir?. Sorusuna da Ulu Önderimiz, <Benim ve ashabimin izinden ve yolundan gidenler> cevabini vermişledir.

İşte, Fahr-i Kainat Efendimiz, dogru yolda oldugunu haber verdigi firka, Ehl-i Sünnet ve Cemaat firkasidir. Bu firka, İslam dünyasinin en büyük kütlesini teşkil etmektedir. Bu bakimdan <Ümmetim arasinda ihtilaf ciktigi zaman siz sevad-i azama (büyük karaltiya, en kalabalik kisma) tabi olunuz.> hadisine tevafuk ve tetabuk eden firka da budur.

Ehl-i sünnet, itikad meseleleri konusunda nakle ve akla en uygun olan mezhebtir.

Asr-i Saadet´te Müslümanlikta mezheb yoktu. Cünkü Resulullah Efendimiz sagdi, Ashab-i Kiram vardi. İtikad konusunda bir tereddüdü, suali, müşkili olan Resul´e sorar ve en dogru cevabi alirdi. Ondan ögrenenler de, diger insanlara bu bilgiyi nakl ve talim ederlerdi. Efendimizin irtihalinden sonra fütuhat devri başladi. İslam devleti yayildi, ceşitli medeniyet ve kültürlere mensub bir sürü kavim Daru´l-İslam´daki İlahi Bariş şemsiyesi altina girdi. Feth edilen ülkelerde ve kavimlerde eski dinlerin kalintilari, ceşitli inanclari vardi. Üstelik Müslümanlar arasinda da siyasi ihtilaflar ve cekişmeler baş göstermişti. Öte yandan, yeni fatih dinden intikam almak isteyen eski dinlerin fanatik ve sinsi taraftarlari İslam akidesini bozmak, Müslümanlarin bir kismini sapittirmak icin batil fikir ve inanclarin propagandasini yapiyorlardi. Bunlardan biri de, Yemenli bir Yahudi hahami iken süreta müslüman oluveren ve İslam´i icinden cökertmeye ahd etmiş bulunan İbn Sebe´ adli mel´undur. Ona paralel olarak mecüsiler, zerdüştiler ve diger eski dinlerin taraftarlari da akidelerini ehl-i İslam icinde yaymaya calişiyorlardi.

Bu durum karşisinda Talibin, Tebe-i Tabiin ve Selef-i Salihin hazerati Kur´an-i Kerim´in, sahih hadislerin, aklin, mantigin işiginda gercek inanc ilkelerini bir araya getirdiler, dinimizin itikadda dair hükümlerini topladilar. Tabii ki, bunlarin esasini Tevhid ve tenzih akidesi teşkil ediyordu. Cenab-i Hakk´in kemal sifatlarini, O´nun yüceligi ile bagdaşmayan bozuk inanclari yegan yegan ve izah ettiler. Bu hususta İslam dünyasinda iki imam (din önderi) zuhur etmiştir :

ilim. İmam Ebu´l-Hasan Eş´ari ile İmam Maturidi. Bunlar, itikad konularinda ictihad yaparak hak ile batili ayirmişlar, Müslümanlari aydinlatmişlar; bid´at, dalalet ve küfür firkalarinin icyüzünü ve yanliş akidelerini ortaya koymuşlardir.

Bazi cahil kişiler <Asr-i Saadette itikadda ve amelde mezheb yoktu, o halde bunlar bid´attir> şeklinde hezeyanlar sarf etmektedir. Onlara denilir ki, Asr-i Saadet´te tek bir kitab cildi halinde yazilip toplanmiş Mushaf (Kur´an nushasi) da yoktu. Bu iş ilk defa Hz. Ebu Bekir´in hilafeti zamaninda, görülen lüzum üzerine yapilmiştir. Daha sonra da, ilk nusha Hazret-i Osman zamaninda cogaltilmiş, İslam dünyasina dagitilmiştir. <Asr-i saadette Mushaf yoktu, Hz. Peygamber´in ölümünden sonra yazildi, ciltlendi> diyerek Mushafin bid´at oldugunu iddia etmek ne kadar yersiz olursa, ahkam-i islamiyenin bir nevi tedvini ve kodifikasyonu olan hak mezhebleri de bid´at olmakla suclamak o kadar ahmaklik olur. Cünkü, Mushaf Kur´an metninin ve nazm-i ilahinin toplanmasindan; mezheb ise, Kur´an hadisteki dini hükümlerin ortaya cikartilip bir araya getirilmesinden ibarettir.

Ehl-i Sünnet´in itikadda ve ameliyatta hak mezhebleri olmasaydi, İslam ilk safiyesi ve bütünlügü ile tahrifatten korunmuş olarak bu güne kadar nasil ulaşabilirdi?

Kaldi ki, itikadda ehl-i sünnet birdir, Eş´arilik ile Maturidilik arasinda tamamen teferruata ait ve lafzi mahiyette kirk kadar incelik farki vardir. Bu ise zararli bir ihtilaf degil, rahmani ve zenginleştirici bir ceşitlilikten ibarettir. Gerek itikadda, gerekse ameliyatta ehl-i sünnet mezhebleri, imamlari, ceşitliligi birbirlerini asla dalaletle suclamazlar ve itham etmezler. Cünkü onlar usulda (dinin ana hüküm ve ilkelerinde) simsiki bir birlik ve ittifak halindedirler.

Velhsil kim, inanc ve tatbikat hükümlerinde ehl-i sünnet dairesinde bulunursa, o Kur´an-i azimuşşana, Resul-i Kibriyanin nurlu sünnetine, salih seleflerin kurtarici yoluna girmiş, Allah´in rizasi dairesinde bulunmuş olur.

<Bizim mezhebe ihtiyacimiz yoktur. Biz dinimizi kendi kafamiza ve rey´imize göre Kitabullah´tan kendi başimiza cikartiriz> diyenler ise, mutlak muctehid olmadiklari icin yollarini şaşirlar. Nitekim de tarih boyunca öyle olmuştur ve halen de öyle olmaktadir.

Zamanimizda, ehl-i küfür ve dalalet, Müslümanlari dogrudan dogruya sapittaramayacagini bildikleri icin, dindarlik perdesi altinda dini icinden yikma ve tahrip etme metodlarina baş vurmaktadirlar. Bu cümleden olmak üzere de mezhebsizlik cereyanini körüklemekterdirler. Ülkemizin yetiştirdigi büyük İslam alimi ve ümmetimizin medar-i iftihari Düzceli Muhammed Zahid el-Kevseri hazretleri (ki Milli Mücedeleden sonra Misir´a yerleşmiş, orada Arabca kiymetli eserler neşretmiştir.) <Makalat> adli kitabinin bir bölümünde <Mezhebsizlik Dinsizlige köprüdür> diyerek, mezhebleri inkar etmenin ve dini kendi re´y ve hevasina göre yorumlamanin tehlikelerine işaret etmiş, bunun sonucunun dinsizlik vartasina düşmek oldugunu ispat etmiştir. Biz şahsen, cevremizdeki bazi mezhebsizlerin başlangicta cok sofu ve muttaki gibi göründüklerini, bilahare ayaklarinin yavaş yavaş kayarak dinsizlik ucurumuna düştüklerini esef ve ibaretle bizzat müşahede etmişizdir.

Kendisi mutlak muctehid derecesinde bulunmayan her Müslümanin mutlaka ehl-i sünnet imamlarina tabi olmasi gerekir. Hatta İmam-i Gazali´nin hocasi İmamu´l-Haremeyn el-Cuveyni hazretleri, mutlak muctedlik derecesine ciktigi halde, yeni bir mezheb tesisini lüzumsuz ve yersiz görerek, İmam-i Şafii hazretlerine tabi olmuşlar, böylece ümmet-i Muhammed´e güzel bir örnek teşkil etmişlerdir. Allah ondan ve bütün büyüklerimizden razi olsun.

Zamanimizdaki tahripkar fitnelerden biri de, masonlar ve rafiziler tarafindan kişkirtilan <Kur´an Müslümanligi> firkasidir. Dinimizi icinden yikmak isteyen bir takim habisler süret-i haktan görünerek <Bize Kur´an yeter, bugünkü Müslümanlik hurafelerle doludur, biz ilhamimizi sadece Kur´an´dan almak istiyoruz> diye ortaya cikiyor ve dalalet mihraklarindan aldiklari talimat ve teşvikler dogrultusunda dinimizi bir hümanizmaya dönüştürmek, Şeriatsiz bir İslam icad etmek istiyorlar. Kur´ani alet eden bu fesadcilar <Kur´an Müslümanligi> yaftasi altinda, adeta bir ibaha dini, yani bir cok ilahi emir ve yasaklarin hükümsüz sayildigi bir serbestlik rejimi tesisine calişmaktadirlar.

Türkiye´de son yetmiş yilda İslam´a hayli suikast yapilmiş, Müslümanlar büyük zulüm ve baskilara maruz birakilmiştir. Bu cümleden olmak üzere İslam medreseleri ve tasavvuf tarikatleri kapatilmiş, nice ulema ve meşayih asilmiş, hapse atilmiş, mahkemelerde süründürülmüştür. Millet eskiden basilmiş muteber din kitablarini okuyamasin diye yazi ve lisan degiştirilmiş, Allah´tan ve dinden bahs etmek suc sayilmiş; onbinlerce camii kapatilmiş, yikilmiş, satilmi, kiraya verilmiş; din kültürünün temelleri dinamitlenmiş, Rusya´da Stalin´in yaptiklarindan beteri şu Müslüman millete reva görülmüşür. Bu kadar büyük bir tarihi arizadan, aradan bunca karanlik senenin gecmesinden, dini hayat devamliliginda büyük bir kopukluk olmasindan sonra tabii ki, her şey kolay kolay yerine oturmaz. Memlekete cogulcu demokrasi ve cok partili serbest rejim geldikten sonra maalesef dini hizmet ve faaliyetlerde minciklama, sömürü, din istihdami ve istismari da cokca görülmüştür. Bu meyan da bir sürü ulema- yi su´ ve sahte şeyh zuhur etmiş; Din ve Şeriatmize, temiz Ehl-i Sünnet ve Cemaat itikadina gölge düşürecek faaliyetlerde bulunulmuş, yamuk fikir ve görüşler sergilenmiştir. Resulallah Efendimiz ölünceye kadar namaz kildigi ve diger feraiz-i ilahiyeyi ifa ettigi halde, <Biz yagin mertebesine cikmişiz, bizim namazimiz kilinmiş, orucumuz tutulmuş, farzlar bizden sakit olmuştur> diyen ehl-i dalalet zuhur etmiştir. Kur´an-i Kerim´deki <Sana yakin gelinceye kadar Rabbine ibadet et> ayet-i kerimesini kendi heva ve re´yleriyle tefsir eden bu cahiller, oradaki yagin kelimesinin ölüm manasina geldigini göz ardi ederek dinin diregi olan namaz tatbikatini yikmaya cesaret etmişlerdir. İşte Kur´an Müslümanligi> yaftasi altinda kendi kafalarina göre bir İslam cikartmak isteyen sapiklar ve sapitticilar güruhu böyledir.

Ülkemizdeki laiklik zulüm ve terörü eski şiddetini nisbeten kayb ettikten, İslamci ve dindar kesim dişa acildiktan sonra, gerek Arab dünyasindan, gerekse İran´dan, Hint-Parkistan yarimadasindan, Bati´daki islami cevrelerden icimize bir takim aykiri bid´at cereyanlari girmeye başlamiştir. Bunlar bilhassa mezhebsizlik konusunda sanki ittifak etmişlerdir. Cünkü, ehl-i sünnet Müslümanlarindan kendilerine yeni taraftarlar bulabilmeleri icin, evvelemirde bu Müslümalarin sünnilikten ayrilmalari gerekmektedir. Bu ise, <Asr-i Saadet´te mezheb var miydi?> şeytani propagandasi ile mümkün olabilecektir. Demek ki, bid´at ve dalalet firkalari, birinci kademede Müslümanlari Ehl-i Sünnet mezhebinden kopartip mezhebsiz yapmak, ikinci kademede de kendi mezheb ve firkalarina tabi kilmak siyasetini takip etmektedirler. Tipki misyonerlerin, önce sekülarize ederek İslam´dan ayirmak, sonra tanassur ettirmek metodu gibi.

Netice-i kelam olarak deriz ki : Elinizdeki bu degerli eser büyük ehl-i sünnet alimi Ebu Hamid Bin Merzuk rahimehullah hazretleri tarafindan telif edilmiş olup, Şam´da basilmiştir. Bu kere, Türkiyeli Müslüman kardeşlerimizi ehl-i sünnet muhaliflerinin ve muarizlarinin şeytani desise ve propagandalarindan vikaye etmek maksadiyla Türkceye tercüme ettirip ehl-i irfan ve insafin dikkat nazarlarina arz etmiş bulunuyoruz. Amacimiz Kur´an´a ve Sünnet´e hizmettir. Tevfik Allah´tandir. Sultanahmed, 25 Mart 1994 Mehmed Şevket Eygi (Bedir Yayinevi Sahibi)(A.g.e, Sf. 5-9)
 
A Çevrimdışı

ALI25

La edri
İslam-TR Üyesi
İBN TEYMİYYE DAİR

Miladi 1263´te dogdu, 1328´de öldü. Dogum yeri Harran´dir. Şam´da tahsil etmiştir. Başlangicta Hanbeli mezhebinden idi. Sonra, selahiyeti olmadigi halde ictihad etti ve hataya düştü. İbn Teymiyye´nin ehl-i sünnet ve cemaat mezhebinin dişina ciktigina dair üc mezhebin (hanefi, maliki, şafii) ulemasi hüküm vermişlerdir. Bir takim bid´atlerle savaşayim derken, kendisi cok vahim, cok büyük bid´atlere sapmiş, ehl-i sünnet akaidinin tenzih (Allah´i bütün noksanliklardan uzak ve beri bilmek) inanişina zit fikirlere düşmüştür.

1299´da Kahire´de bulundugu sirada, Allah´in sifatlarina dair Hama şehrinden sorulmuş bir suale vermiş oldugu cevap, ehl-i sünnet alimlerinin şiddetli tepkisiyle karşilaşmiş ve ona müderrislik (profesörlük) kürsüsünü kaybettirmişti.

Mogollara ve sapik Nusayrilere karşi savaşmişsa da, öte yandan ehl-i sünnet inanişina aykiri fikirler ileri sürdügü icin, ulemanin sert muhalefetiyle karşi karşiya bulunuyordu. 1306 (veya 1307) yilinda Şam´in Şafii kadisi ile birlikte Kahire´ye gitti. Orada Misir sultaninin huzurunda toplanan kadilar ve ayan heyetinin huzurunda bozuk fikirlerinden dolayi sorguya cekildi. Kendisine isnad edilen suc Alllah´i insan siret ve suretinde kabul etmekti. Bu gercekten cok agir bir ithamdi. Heyet bu mevzuu beş celsede müzakere etti. İbn Teymiyye kendisini müdafaa etti, ehl-i sünnet alimleri onu sucladilar. Nihayet karar verildi : İbn teymiyye ve iki kardeşi, zararli fikirlerinden dolayi Kahire kalesinin zindanina atilacakti.

Hapiste bir bucuk sene kaldi. Sonra Şam´a gitmesine müsaade edildi. Fakat o aşiri fikirlerinde hala israr ediyordu. Bu arada mutasavvife hakkinda agir bir risale kaleme almişti. Bunun üzerine Şam´dan Kahire´ye dönmeye mecbur edildi ve orada kadilara mahsus hapishaneye kondu. Bir müddet sonra yine serbest birakildi.

Tekrar Şam´a gitti ve orada kendi ictihadina göre ders ve fetva vermege başladi. Ancak <talak şarti ile yemin> mevzuudaki fetvasi üc mezhebin muctehidlerinin ve fukahasinin rey´lerine aykiri düştügünde tekrar yildirimlari üzerine cekti. Zamanin hükümeti, onun bu mevzudaki fetvasi fitne ve fesada sebebiyet verdigi ve ehl-i sünnet fikhina uymadigi icin, bu konuda fetva vermesini men etti. Ancak o bu yasaga uymadi ve bozuk fikrinde israr etti. Bunun üzerine 1320´de Şam kalesine haps edildi. Beş ay sonra serbest birakildi. Yine bozuk fetvalar vermege devam ediyordu. Peygamberlerin kabirleri ve mukaddes makamlarin ziyareti mevzuunda ehl-i sünnet dişi fetvalar verdigi duyulunca hükümdarin emri ile Şam kalesine haps edildi. Burada eski hatali fikirlerinin dogrulugunu ispat etmege calişan eserler kaleme almaya başladi. Bunun üzerine elinden kalemi, hokkasi, kagitlari, kitablari alindi. 1328´de vefat etti.

İbn Teymiyye icma´yi taklid´i redd´eder. Ama kiyas´a bizzat kendisi Sık Sık müracaat etmektedir. Kur´an ve hadis´deki muteşabihat´i aynen, zahiren ve harfiyyen kabul etmek suretiyle tecsim (Allah´a cisim, şekil, süret izafe etmek) yanlişligina düştügü iddia edilmektedir. Bu itikad´a o derece baglanmişti ki, onun devrinde Şam´i ziyaret etmiş olan meşhur seyyah İbn Batuta´nin rivayetine nazaran, bir gün Şam camiinin minberinde : < - Hak teala gökten benim şimdi indigim gibi iner> demiş ve minberden bir basamak aşagi inmiştir.

İbn Teymiyye, ehl-i sünnetin itikadda mezheb imami olan Eş´ari hazretlerini de tenkid etmiştir. Onun kadere, Esma- yi husnaya, hükümlere ve vaidlerin (ilahi tehdidlerin) infazina ve diger bazi meselelere dair vermiş oldugu manalarin yanliş oldugunu iddia ediyordu.

Ameli ahkamda da ehl-i sünnetten ayrilmiştir. Mesela : Allah tarafindan emr edilmiş olmayan vergiler makbuldur diyor ve bu vergileri verenlerin zekattan muaf olacagini iddia ediyordu.

İslam dünyasinin hürmet besledigi bir cok büyüklere dil uzatmiştir. Al-Salihiye´de el-Cebel camiinin minberinde < Ömer ibn el-Hattab bir cok hatalar yapmiştir> şeklinde konuşmuştur. Başka bir cemaat huzurunda da < Hz. Ali 300 defa hata yapmiştir>demiştir. İmam Gazali´yi de şiddetle tenkid ederdi. Hele Şeyh-i Ekber Muhyiddin Arabi hazretlerine Şeyh-i Ekfer (en kafir Şeyh) demekteydi ki, bu galiz söz bile onun ölcüsüzlügünü ortaya koymaya yeter.

İbn Teymiyye´nin bilhassa mutasavvifeye düşmaligi büyüktü. Onlari, suclarin en agiri olan şirkle (Allah´a ortak koşmakla) itham ederdi.

İbn Hacer el-Heytemi, Takiyuddin Subki gibi büyük ehl-i sünnet alimleri İbn Teymiyye´nin aleyhinde bulunmuşlardir.

Son devir ehl-i sünnet alimlerinden Yusuf el-Nebhani < Şevahidu´l-Hak fi´l-İstigase bi Seyyidi´l-Halk> başlikli eserinde İbn Teymiyyeyi ve takipcilerini cürütmüştür.

İbn Teymiyye, ehl-i sünnet dişi aşiri ve bozuk fikirleriyle İslam dünyasinda bir reformculuk cigiri acmiş, kendisini takiben vehhabilik, selefilik, mezhebsizlik, telfik-i mezahib gibi bozuk cereyanlar ortaya cikmiştir. Vehhabiligin kurucusu Muhammed İbn Abdulvehhab; Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh ve Reşid Riza gibi reformcular hep İbn Teymiyye´den ilham almişlardir.

İbn Teymiyye´nin ve onun takipcilerinin actigi bozuk reform cigirini devam ettiren vehhabilerin hatali inanc ve fikirlerini reddeden en kuvvetli eser iki cilt ile bir zeyl´den ibaret olan <Bera´atu´l-Eş´ariyyin min Akadi´l-Muhalifin> adli bu kitabtir.(A.g.e, Sf.10-11)(Ubeydullah Kücük)

EHL-İ SÜNNET´İN RAHMANİ CEŞİTLİLİGİNE KARŞI EHL-İ BİD`ATIN TEKELCİLİGİ

Modernist Müslümanlar muharrirlerden biri <İslam´a Karşi İslamcilik> adiyla Fransizca bir kitab yazarak, İslam´in en büyük engelinin dişta degil, icte oldugunu, dinimizi dar kaliplara sikiştirmaya calişan sekter düşüncelerin İslam Alemi´ne mümkün degildir. Müslüman dünyasi bir bucuk asirdan beri kendini yenilemek, tekrar İslamlaşmak gayretleri icinde cirpinip duruyor. Fakat, beklenilen yeniden doguş hareketi bir türlü gercekleşmemektedir. Bunun sebepleri de, elbette İslam´da degil, Müslümanlarin hatali görüşlerinde, zihniyetlerinde, metodlarindadir.

İslami uyaniş ve teceddüt hareketini dejenere edenlerin başinda şu meşhur Cemaleddin Efganiyi saymak gerekir. Bu zatin samimiyetsizligi, evvelemirde kendisine yakiştirdigi Afgani sifatiyla aciga cikmajktadir. Cünkü o Afganistanli degildir. İran´in Esedabad şehrine mensub bir şiidir. Takiyye yaparak kendisini sünni ve afgani gibi göstermiştir. Masonluga bulaşmiş, İngilizlerle işbirligi yapmiş, ihtilalci-akvist faaliyetler sergilemiş, hatta baglilarindan birine İran Şahini öldürtmüştür. Modern islami uyaniş hareketinin babasi böyle olursa, onun cocuklarinin ve torunlarinin nasil olacagini siz düşününüz.

Cemaleddin´in Arab dünyasinda baş tilmizi Şeyh Muhammed Abduh´tur. Onun da masonlukla ilgisi vardir. Onun talebesi de Menar mecmuasi ve tefsiri sahibi Reşid Riza´dir. Aslen Suriyeli olan bu zat, Osmanli-İslam devletinde askerlik yapmamak icin İngiliz iadresindeki Misir´a kacmiş, orada bu emperyalist küfür devletinin anti-islami siyasetine alet olmuş, Hilafet-i Osmaniyye aleyhinde calişmiştir.

İslam´daki daha uzak bir reform yahut püritanizm hareketi İbn Teymiyye ile başlayan ve Muhammed ibn Abdulvehhab ile dorup noktasina yükselen Selefiyye cereyanidir. Bugünkü selefiler kendilerini selef-i salihine, yani ilk örnek Müslümanlara ulaştirmaktan hoşlanirlar. Oysa selefilik ile selef-i salihin arasinda islami meşreb olarak bir bag yoktur. Selefilik, beyan ettigimiz İbn Teymiyye ve onun takipcileri tarafindan cikarilmiş islami bir firkadir.

Bugün bilhassa Arab aleminde, Hint-Parkistan yarimadasinda İbn Teymiyye´ciligin, Muhammed ibn Abdulvehhab cereyaninin ve selefiligin büyük agirligi ve tesiri vardir. Türkiye Müslümanligi, icteki demokratlaşma ve hürleşme sonucunda dişa acildiktan sonra, bu cereyan bize de sizmiş, bazi İslam ülkelerinden gelen maddi ve manevi teşviklerle başta İbn Teymiyye´nin eserleri olmak üzere, bu mezhebin görüşünü aks ettiren kitablar tercüme edilip yayinlanmaya başlanmiştir.

Selefilerin bariz hususiyetlerinden biri, ehl-i sünnet İslamligindaki ceşitlilik (ihtilaf) kavramini göz ardi ederek, İslam´i kendi sekter görüşleri icine haps etme cabalaridir. Bilindigi gibi meşhur bir hadis-i şerifte <Ümmetimin ihtilafi (ceşitliligi) geniş bir rahmettir> buyurularak, İslam Dünyasi´ndaki meşru ceşitliliklerin, müspet farkliliklarin, ictihad zenginliginin yararina işaret edilmiştir. Ümmet-i Muhammed ceşitlilik icinde birlik teşkil etmektedir. İmdi bu ceşitliligi inkar ederek, kendi meşreb ve mezhenlerinin dişina kalanlari bid´atle, küfürle, şirkle, masiyetle, dalaletle suclayarak İslam´a ve Müslümanlara yararli olmanin imkani var midir?

Teymiyyeciler ve Abdulvehhab taraftarlari, İslam´in tasavvuf tarafini inkar ederler. Onlara göre tasavvuf tarikatlerinin evliyasi,- haşa- Rahman´in degil Şeytan´in evliyasidir. Halbuki ehl-i sünnet İslamligi tasavvufu, tarikati kabul eder, onlara da Tevhid´i yaymakta ve benimsetmekte hizmet etmelerine firsat verir. Ancak, bu hususta iki baglayici şart koymuştur : Birincisi, sahih itikad dairesi icinde bulunmak, ikincisi Şeriat hudutlarinin dişina cikmamak. Bütün sünni ve meşru tarikat büyükleri <Şeriatsiz tarikat olmaz> düsturunu kabul ederek bu husustaki hassasiyetlerini göstermişlerdir.

İbn Teymiyye´nin ne kadar mutaasib ve müsamahsiz bir kimse oldugunu anlatmak icin, onun Muhyiddin İbn Arabi icin <O, Şeyh-i Ekber degil, Şeyh-i Ekfer´dir> (en kafir Şeyh´tir) demiş oldugunu zikr etmemiz yeterli delildir. İbn Teymiyye icin İslam´in tek ölcüsü vardir : Kitabullah´i, Sünnet-i Resulullah´i kendi anladigi gibi anlayanlar; inanclari ve görüşleri onunkine paralel olanlar has Müslümandir, digerleri ise bozuktur. Böyle bir zihniyetin İslam Dünyasi´ni kurtuluşa götürecegi umulabilir mi?

İbn Teymiyye´nin ve takipcilerinin İslam´i darlaştirici, cekişmelere yol acici, tekelci bazi görüşleri şunlardir :

1.Kur´an ve hadiselerdeki müteşabihati lügavi ve zahiri manasina alarak tenzih akidesine ters düşerler. Mesela <Allah göktedir, O´nun gökte oluşu muhkem sifatlarindandir. Kim O´nun bu sifatini inkar ederse kafir olur> derler. Yine kelimeleri lügat manalariyla yorumlayarak Allah´a el, ayak, yüz izafe ederler, tecsim vartasina düşerler.

2.Tarikatlari ve tasavvufu inkar ederler. Halbuki, tasavvuf İslam´in mistik boyutudur. Bütün islami fütuhatta tasavvuf faktörünün ve gücünün büyük yeri ve rolü olmuştur. Tasavvuf islami bir ceşitliliktir. Ceşitlilik Ashab-i Kiram arasinda da vardi.

3.Mevlid okumak, Delail-i Hayrat kiraati, bir takim evrad ve ezkara müdavemet, namazdan sonra dua ederken ellerini kaldirmak gibi hususlarda ehl-i sünnnete, sevad-i azama muhalefet ederler.

4.Bir mezhebe baglanmayi kabul etmezler, muamelatta fikihtan istifade ederler ama ehl-i sünnette oldugu gibi mezheblilik kavramina yabanci kalirlar. Bugünkü La-mezhebiyye cereyani, Selefiligin bir uzantisi mahiyetindedir.

5.İbn Teymiyye´nin bir de <İhvancilik> tarafi vardir. Kendisi, sagliginda istilaci Mogollara karşi milis teşkilati kurarak bazi faaliyetlerde bulunmuştur. Daha sonra bu İhvan hareketi Muhammed ibn Abdulvehab tarafindan da taklid edilmiştir. 19´uncu asirda Hindistan Müslümanlari arasinda da buna benzer hareketler görülmüştür. Şu anda modern Arab dünyasinda eski ihvan teşkilatlarindan mülhem aktivist örgütlenmeler müşahede ediliyor.

6.İslam İbn Teymiyye´nin ve takipcilerinin anladigi şekilde anlaşilir ve Müslüman olmanin ölcüleri ve kistaslari onlarin darlaştirici ve tekelci ellerine birakilirsa şu bir bucukl milyarlik İslam Dünyasi´nda pekl az gercek Müslüman kalir. Bu ise, hikmete, insafa, adil düşünceye, Kur´ani müjdelere ve nebevi şefkate aykiridir. Teymiyyeciler, İslam´i darlaştirmakta, mü´minleri şirk, küfür ve dalaletle suclamakta Haricilerle benzerlikler arz etmektedir.

Elinizdeki bu kitab, Ehli Sünnet´in itikad prensiplerini, muteriz ve muhaliflere karşi müdafaa etmek maksadiyla kaleme alinmiş olup, İbn Teymiyye´nin ve takipcilerinin hatali görüşlerini, yanliş yorumlarini, tekelci zihniyetlerini teşhir ve cerh etmektedir.(A.g.e. Sf, 12-14)

[<Bera´atu´l-Eş´ariyyin min Akaidi´l-Muhalifin 1388 H -1968 M. tarihinde Şam´da <Matbaatu´l-Alem> yapilan ilk baskisinin birinci sahifesi](A.g.e. Sf. 18)

EHL-İ SÜNNET İNANCININ MÜDAFAASI

BERA´ATU`L-EŞ´ARİYYİN MİN ´AKAİDİ´L-MUHALİFİN

SÖZÜN BAŞI

Bismillahirrahmanirrahim

Rahman ve Rahim olan Allah´in adiyla

Kullarini (íbadini) en dogru yola hidayet (kilavuzluk) edici; İslam nimetini ve bu yüce dinin ince hikmetlerini onlara ihsan edici; muhkem kitabi Kur´an-i Kerim hakkinda onlari cekişmekten (münazaadan) nehy edici Ulu Allah´a hamd olsun.

Salat u selam, bütün ümmetlere (milletlere, toplumlara, halklara) Allah Elcisi olarak gönderilmiş olan peygamberlerin en şereflisi ve üstünü sevgili önderimiz Muhammed Mustafa´ya olsun.

O ki, <Hic şüphe yoktur ki, ümmetim dalalette (sapiklikta) ittifak etmez. Ümmetim arasinda ihtilaf (anlaşmazlik) ciktiginda siz büyük cogunlugun (sevad-i azam) icinde olun> buyurmuştur.

Yüce Peygamberimizin aline ve ashabina da selamlar, dualar olsun ki, onlar Arab olan veya olmayan bütün insanlara dogru yolu gösteren yildizlar gibidir.

Besmele, hamdele ve salvele vecibesini ifadan sonra derim ki :

Elinizdeki bu kitab, Muhammed b. Abdulvehhab ile mukallidlerinin (ona uyanlar, onu dinde önder kabul edip peşinden gidenler) akideleri hakkinda ilmi bir araştirma ve derlemedir. Bu eserdeki bilgileri, degerli İslam alimlerinin reddiyelerinden aldim. Tenkidleri, İslam tarihindeki hadise ve örneklerle güclendirdim. Böylece bu kitab, Kur´an ayetleri ve Peygamber hadisleri ile desteklenmiş ve yikilmasi mümkün olmayan bir kale haline gelmiştir.

Meşhur ve muteber dört mezhebin imamlarina tabi olan bir cok İslam alimleri, kaleme aldiklari nice ciddi eserler ile Muhammed b. Abdulvehhab´in ve ona uyanlarin akidelerini reddedip cürütmüşlerdir. Hanbelilerden Abdulvehhab´in akidesini reddedenler arasinda öz kardeşi Süleyman b. Abdulvehhab´i (Es-Savaiku´l-İlahiyye fi´r-Reddi Ále´l-Vehhabiyye) ve Şam Hanbelilerinden Alu´ş-Şati Şeyh Abdullah el-Kudumi (Rihletu´l-Hicaziyye) gibi ehl-i sünnet alimlerini zikredebiliriz. Bu eserlerin hepsi de basilmiştir. Abdulvehhab´a karşi yazilan reddiyelerdeki tenkidler iki ana noktada toplanir :

1-Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin ziyareti.

2-Onunla ve ümmetinden salih kişilerle tevessül edilmesi.

Abdulvehhab´i red ve tenkid eden alimler şöyle demişlerdir : Abdulvehhab ve mukallidleri Hariciye (Haricilik mezhebi) taifesindendirler. Bu husus, büyük alim ve muhakkik Seyyid Muhammed Emin b. Abidin´in <Reddu´l-Muhtar ´ale´d-Durri´l-Muhtar> Haşiyesi´nin <Babu´l-Bugat> kisminda ve Misirli Şeyh es-Savi´nin Celaleyn Tefsiri´ne yaptigi haşiyede acikca belirtmişlerdir. Cünkü Muhammed b. Abdulvehhab´in akidesinde <La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah> diyen ehl-i tevhidi tekfir etmek vardir. Hic şüphe yoktur ki, müslünanlari tekfir etmek, Hariciye taifesiyle, görüşlerine muhalif olan kible ehlini tekfir eden bütün bid´at ehlinin (bozuk ve sapik cereyanlarin) alametidir. Bizim te´lif ettigimiz bu eserin, yanliş cihete yönelmiş (bataga iyice batmiş) kimseye pek faydasi yoktur. Zira alimler demişlerdir ki : Bid´at, bid´atcinin aklina bir kere yerleşince, o bid´ati iptal edecek güneş gibi parlak bin delil bile görse, Allah´in inayeti olmazsa, itikad ettigi bid´attan dönmez. Allah, inayetiyle, bu sapik firkalarin itikadinda olmayanlari korur. İnşallah.

Muhammed b. Abdulvehhab ile peşinden gidenlerin itikadlari dört ana maddede özetlenebilir :

1-Allahu sübhanehu ve tealayi mahlukatina benzetmek.

2-Uluhiyet ve Rububiyet´in tevhidi (birleştirilmesi).(Bilindigi gibi İslam dinine <Tevhid dini> denir. Tevhid´in lügattaki anlami; birlemek, bir kilmaktir. Bu terim, Allah lafzi ile birlikte kullanildiginda dini terim olarak Allah´in birligini kabul etmek, O´nun birligine inanmak demektir. Akaid istilahinda ise manasi, daha geniş olup, Allahu Teala´nin birligine O´nun hic bir eşi ve dengi (şeriki) olmadigina inanmak demektir.)

3-Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) gereken saygiyi göstermek.

4-Müslümanlari tekfir.

Onlarin hepsi de bu konularda Ahmed İbn Teymiyye´yi taklid etmektedirler. İbn Teymiyye de birinci konuda Kerramiyye(1) ve Hanbeliligin (o mezhebten azan) Mücessime(2) taifelerinin mukallididir. Dördüncü konuda, hem adi gecen iki taifeye hem de Haruriyye (3) taifesine tabi olmuştur. Uluhiyet ve Rububiyet´in bir oldugu düşüncesini kendisi uydurmuştur ki, bundan da, Peygamber aleyhissalatu vesselama gereken saygiyi göstermemek ve Müslümanlari tekfir etmek türemiştir.

Vehhabiler katinda, İslam dini ile igili sika (itimatli, kuvvetli) nakiller (bilgiler) ancak İbn Teymiyye, talebesi İbn Kayyim ve bir de Muhammed b. Abdulvehhab´in sözleridir; başka nakiller muteber degildir.

İslam alimlerinden birinin işlerine gelen ve şüphelerini teyid edecek bir sözünü görürlerse, sadece onlari alirlar; diger alimlerin o konudaki sözlerine deger vermezler. Bunlarin itikadlarina göre geniş İslam dini sanki bu üc alimin (İbn Teymiyye, İbn Kayyim ve Muhammed b. Abdulvehhab) tekelindedir. Halbuki, Allah´in onlara bir rahmet olarak gönderdigi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin ümmeti icinden, İslam fütuhatina genişledigi Hz. Osman (radiyallahu anh) zamanindan cagimiza kadar, diger ümmetlerin hepsinden daha fazla alim ve müellifler yetişmiştir. Nitekim sahih hadiste varid oldugu üzere ümmet-i Muhammed (s.a.v.) Cennet ehlinin ücte biri olduklari(4) halde, Vehhabilerce bu ümmet, ancak kendileri ve üc alimlerinden başka bir kimse degildir.

Bir kimse ilimle ilgili olup da İbn Kayyim´in te´liflerini ve İbn Abdulvehhab´in risalelerini tarafsiz olarak insaf gözüyle mütalaa ederse, ikisinin de İbn Teymiyye´nin bütün görüşlerini taklid ettiklerini ve onun reylerine aşik olduklarini; İbn Kayyim´in ayrica şeyhinin (İbn Teymiyye´nin) şazz (kaideye uymayan) görüşlerini sikica müdafaa ettigini görecektir. İbn Kayyim´in yazilarindaki ilmi konular kendi mali degildir. O, önceki İslam alimlerinin araştirip ortaya koyduklari meselelerden nakiller yapmiş; ama emanet olan o nakilleri sahiplerine isnad etmeksizin kendisine mal etmiştir. Bu yüzdendir ki, iyi niyetli, saf kalbli okuyucular o tabirlerin İbn Kayyim´a ait oldugunu zanneder. Hakikatte ise alimlerin yazdigi eserlerden bol bol aktarmiştir. Fütuatta (fikhi-ameli meselelerde) mezheb sahibi olan Ahmed b. Hanbel´i imam kabul etmiş; usul-i din (akaid) meseleleriyle bazi füruatta İbn Teymiyye´yi taklid etmiştir. İkisi hakkindaki aşiri sevgisinden dolayi delicesine mutaassib idi.

İbn Abdulvehhab ise, avam tabakasi muhitinde dogup yetişmiştir. İbn Teymiyye´nin yazdigi karişik, fitneli, şazz (kaideye uymayan) konularin ibarelerini calip kendi eseriymiş gibi göstermiştir. Kendisine tabi olanlarin katinda yeni bir muctehid pozuna bürünmüş; sözlerinin hatadan korunmuş oldugu, onu taklid eden kimsenin mü´min ve muvahhid, ona muhalefet edenin ise Cehmiyye(5)taifesinden olup müşrik oldugu havasini vermiştir.

İbn Abdulvehhab, İslamin bir takim ince ve derin akaid bilgilerinin ve füruata ait bazi meselelerin yanliz Ahmed İbn Teymiyye´nin ilminde en dogru şekliyle bulundugu; onun görüşlerinin hatasiz oldugu neticesine varmiştir. Kanaatlerinin hepsi dogru . Batil ona yol bulamaz. O, şahsinda ulemanin öncekilerinin ve sonrakilerinin mümessilidir. Kendisi, daha sonra zuhur etmiş ise de, hepsinin imamidir... gibi kuruntular. (Hicri 728´de vefat etmiştir).

Bu eserimde, Allah´in yardim ve inayeti ile yukarida beyan ettigim dört ana konu hakkinda İbn Teymiyye´nin görüşlerini nakl edecek, sonra da kat´i delillerle İbn Teymiyye´nin görüşlerini nakl edecek, sonra da kat´i delillerle onlari tafsilen iptal ve cerh edecegim. Onun, sevad-i azamdan (Ehl-i sünnetten) nerelerde ayrildigini da gösterecegim.

Eserime <Bera´atu´l-Eşáriyyin min Akaidi´l-Muhalifin> Eş´ariligin = Ehl-i sünnetin, muhaliflerinin inanclarindan beraati) adini verdim ve dört fasilla bir hatime (sonuc) şeklinde tertipledim.

Haddini aşmayan, ´ucb (kendini begenme) , bencilik gibi afetlerden kurtulan, ilmin gerektirdigi vakar sifati onu İslam imamlarinin ve alimlerinin şerefini lekelemekten meneden Müslümana, Allah rahmet eylesin. Cünkü, <Gercekten, Allah´in yed´i (yardimi, inayeti, nasri) cemaatle beraberdir>.

Bu hadis-i şerifi; Tirmizi, İbn Abbas (radiyallah anh)´den; İmam Ahmed ve Taberani <Kebir> adli eserinde rivayet etti. İbn Ebi Hayseme de, <Tarih> adli eserinde Ebu Busra el-Gifari´den merfu olarak, Peygamber efendimizden hadis-i şerifi şöyle rivayet etmiştir:

<Ümmetimin dalalet (sapiklik) üzerine ittifak etmemeleri icin Allah´tan diledim de, onu bana verdi>. Yanliz Taberani, İbn Ebi Asim, Sünnet adli eserinde, Malik el-Eş´ari´den merfu olarak rivayet ederler . Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuşlar ki :

<Allah sizi üc beladan korunmuştur : Helak olmaniz icin peygamberinizin size beddua etmesinden, ehl-i batilin ehl-i hakka galebe etmesinden, ümmet olarak dalalette (sapiklikta) ittifak etmekten>.

Bu hadisi Ebu Nuaym, Hakim ve İbn Mende,Ziya el-Makdis tarikiyle merfu olarak İbn Ömer´den (r.a.) rivayet ettiler : <Şüphesiz Allah, bu ümmeti asla sapiklik üzere ittifak ettirmez. Allah´in eli(6)(gücü) cemaatle beraberdir. Cemaati en cok olan topluma tabi olunuz. Cünkü cemaatten ayrilan kimse,Cehennem yoluna sapmiştir>. Hakim ise,İbn Abbas´tan merfu olarak şöyle rivayet etti :

<Allah bu ümmetin yanliş yol üzerine toplanmasini saglamaz. Allah´in eli (gücü) cemaatle beraberdir>. Bu hadisin ikinci cümlesini Tirmizi, İbn Ebi Asim, İbn Mesud´dan mevkuf olarak, <Cemaatten ayrilmayin, şüphesiz Allah, bu ümmeti dalalet üzere toplamaz> şeklinde rivayet ettiler. Bazi hadis alimleri, <Allah´in dini hususunda televvünden (renk degişikliginden) sakininiz>, tabirini de fazlalik olarak rivayet etmişlerdir.

Muhaddis el-Acluni, <Keşfu´l-Hafa ve´l-İlbas> adli kitabinda der ki : Bu hadisin metni meşhur olup merfu ve gayri merfu, bir cok senetleri ve sayili delilleri vardir. Merfu olan senetlerden; <Siz yeryüzünde Allah´in şahidlerisiniz>. Gayri merfulardan olan, İbn Mesud (r.a)´un, <Birinize dinden bir mesele soruldugunda o mesele icin Allah´in kitabina (Kur´an-i Kerim´e), onda bulamazsa, Resulullah´in sünnetine (hadisine), onda da bulamazsa, Müslümanlarin ittifakina bakiversin. Yoksa ictihad eylesin!> dedigi budur.

Benim ve bütün Müslümanlarin imamlarini muhafaza etmesi icin (Hz. Peygamber´in duasi ile) Allah´a yalvaririm :

<Ey kalbleri evirip ceviren Allah! Kalbimi dininde sabit kil>.(7)

TECSİM (ALLAH´A CİSİM İSNAD EDİLMESİ)

Muhammed b. Abdulvehhab´i taklid edenlerin (ona uyanlarin) akideleri (inanclari), Allah sübhanehu ve teala hakkinda tecsimdir (cisim isnad etmektir). Kendisi bu akidesinde İbn Teymiyye, o da Kerramiyye(8) tabi olup Allah´a cisim ve mekan izafe eden Mücessime firkalarinda biridir. Bunlar Allah´in hadislere mahal teşkil ettigine, kalb ile tasdik olmaksizin da iman olabilecegine inanirlar.)taifesi ile Hanbeli mezhebine salik olan bazi Mücessime taifesine tabidir. Bu taifeler ve ona tabi olanlar ile Muhammed b. Abdulvehhab´in tabileri, bu fikirlerini aciklamazlar. Belki kendilerini bunda uzak tutuyorlar. Halbuki İbn Teymiyye, bir keresinde Şam´daki Emiviyye camiinin minberinde, <Allah, benim şu minberden indigim gibi iner> (9), dedi ve minberden bir basamak aşagiya indi. Bu hadiseye şahit olanlardan biri seyyah (Magribli), fakih olan İbn Batuta´dir. İbn Teymiyye´nin tabileri bu tecsim akidelerini acikca belirtmiyorlarsa da daima peşinden gitmektedirler. Mesela, <Allah, göktedir; yedi gögün üzerindedir. Arşi üzerinde bizatihi, hakiki olarak istiva edip (oturup) kainattan ayridir> derler. Eger İbn Teymiyye ile tabileri, bu iddialarinin isbati icin yeryüzündeki bütün insanlarla yardimlaşsalar bile, söyledikleri sözlerden bir tanesinin dahi sahih bir isnadla tabiinin herhangi birisinden rivayet edildigini ispat edemezler. Öyle ise tabiinden, sahabilerden (r.a.) veya nefsani arzusu ile konuşmayan Peygamber (s.a.v.)´den rivayetle bu iddialarini nasil isbat edebilecektir?

Vehhabiler, tipki selefleri olan Kerramiyye ve Hanbeli mezhebinden bazi Mücessime taifeleri gibi, iddialarini teyid edecek delillerden birini, bastiklari seleflerinin kitablarinda aciklamişlardir. Mesela; bu kitablarin bazilari şunlardir : Abdullah b. İmam Ahmed b. Hanbel´in <Kitabu´Sunne> ve Osman b. Said ed-Derami´nin <En-Nakdu ala Bişri´l-Merisi> isimli eserleri ile <Tabakatu İbn Ebi Ya´la> gibi kitablardir.

<Kitabu´s-Sunne> kücük bir kitab olup üc ayri cüze ayrilmiştir. Birinci cüzün adi, <Kitabu´s-Sunne lil İmam Ahmed b. Hanbel>´dir. Şeyh Abdullah b. Hasan b. Huseyin, Alu´ş-Şeyh´in başkanliginda bir kisim alimlerin huzurunda tashih etmiş, baski masrafi kendisine ait olmak üzere Melik Abdulaziz b. Suud da, kitabi Mekke-i Mukerreme´deki Abdulfettah Katlan ile Muhammed Salih Nasif´in <El-Matbaatu´s-Selefiyye>sinde (1349 H.de) vakif olarak basilmasini emretmiştir. İkinci cüzün adi, <Kitabu´s-Sunne te´lifu Abdullah b. İmam Ahmed b. Hanbel>´dir. Ücüncü cüzün adi ise terkedilmiştir.(Bera´atul-Eş´ariyyin min Ak´aidi´l-Muhalifin. Sf. 25-26)

KİTABU´S-SUNNE´DE TECSİM

1-Sayfa 5 : (Kur´an-i Kerim´de gecen) istiva ancak oturmakla hasil olur.(10)

2-Sayfa 35 : Abdullah b. Ömer, İbn Abbas´a (r.a.) haber göndererek ;

-Muhammed, Rabbini nasil gördü?> diye sorar.

-Allah´i, yeşil bir bahcede etrafinda altindan bir sergi, biri erkek, digeri aslan; biri öküz, digeri nesr (kerkes kuşu) şeklinde olan dört melegin taşigi altinda bir taht üzerinde oturdugunu gördü>, dedi.

3-Sayfa 49 : Cuma günü olunca Allah, İlliyyin (en yüce makam)´den Kursu´sune iner. Sonra nurdan minberler ile taht ihata edilir.

4-Sayfa 56 : İnsanin yüzünü cirkin (kötü) görmeyiniz! Cünkü Allah Adem´i, Rahman (Allah) şeklinde yaratmiştir.(11)

5-Sayfa 57 : Rabb(12) (Allah), gecenin bir kisminda dünya gögüne iner. <Kim benden bir şey dilerse, diledigini vereyim. Kim benden af dilerse, onu bagişlayayim>, der. Meleklerden birisi de der ki; <Kuddus (hissin duydugu şeylerden ve noksan sifatlardan beri) olan Meliki (Allah´i) tespih edin! Ta ki, şafak sökünce Rabb yukariya cikar>.

6-Sayfa 60 : Şüphesiz Allah, her akşam üzeri (ikindi vakti), dünya semasina inip insanoglunun amellerine bakiyor.

7-Sayfa 63 : Beni İsrail (kabilesi), Musa (a.s.)´ya, <Bu kainattan yanliz seninle konuşan Rabbinin sesini neye benzettin?> dediler. <Sesini şimşek sesine benzettim> dedi.

8-Sayfa 67 : Allah, sirtini bir kaya parcasina dayayarak, incilerden yapilmiş levhalara Tevrat´i Musa´ya kendi eliyle yazdi. Musa kalemin sesini duyardi. Aralarinda perdeden başka bir şey yoktu.

9-Sayfa 68 : Şüphesiz Allah, hic bir şeye elini degdirmemiştir. Ancak Adem´i ve Cennet´i kendi eliyle yaratmiştir. Tevrat´i kendi eliyle yazmiştir. Allah´in elinde inciden bilezigi vardir.

10-Sayfa 69 : <O (Musa) ateşin yanina gelince, nida olundu ki, ateşteki (Allah´a) ve cevresindeki (melek)´lere feyz ve bereket verildi.(13)

11-Sayfa 71 : <O´nun (Allah´in) kürsüsü gökleri ve yeri kaplamiştir>.(14) Allah, Kursu´nun üzerinde oturur, hepsini kaplar. Ancak dört parmak kadar boşluk kalir.

12-Sayfa 151 : Allah, melekleri iki kolunun ve gögsünün nurundan yaratti.

13-Sayfa 156 : <Rabbin yaninda melekleri oldugu halde yerde dolaşir. Onun icin ülkeler boşalmiştir>. Burada Kitabu´s-Sunne´nin ibareleri sona erdi.

Bu ibareler hakkinda deriz ki : Allahu Teala´nin kitabi (Kur´an-i Kerim´i), Peygamberi Muhammed (s.a.v.)ín sahih hadisleri, bütün müslümanlar ve önde gelen bütün sahabe-i kiram (r.a.), tabiin ve etba-i tabiin ile bütün muctehid imamlar ve Ahmed b. Hanbel (r.a.) de bu hezeyandan beridirler.

Böyle bir itikad icesisinde olan kimsenin, Kur´an ile, hadis ile, temiz Şeriat ile ve ümmetlerin en iyisi olan Şeriat hamili sahabelerle, hic bir ilişkisi yoktur. Bunlarin önderi (imami), Mugire b. Said(15) Beyan(16)´dir.

İbnu´l-Esir, <el-Kamil> adli eserinde, Hicri 119´uncu yilin hadiseleri arasinda Emeviler´den Hişam b. Abdulmelik´in Irak´taki valisi Halid b. Abdullah el-Kasri, Mugire b. Said ile mezkur Beyan´i yaktigindan bahsederek der ki : Mugire´nin görüşüne göre, <Allah, bir cisimdir. Allahu Teala, bir erkek şeklinde olup başinda bir tac vardir. Organlari elif ba harfi sayisi kadardir>. Böylece o, Allah, hakkinda hic bir dilin söylemeye cesaret edemedigi şeyi söyler. Allah, onun dedikleri vasiflardan uzaktir. İbnu´l-Esir, Mugire´nin söyledi küfür kelimelerinden cogunu zikretmiştir. Fakat ben burada kiyas olarak birini yazip digerlerini terkettim.(17)

Adi gecen Beyan ise, Hz. Ali ve ogullari Hasan, Huseyin ve Muhammed el-Hanefiyye´nin uluhiyetini (Allah olduklarini) iddia ediyordu. Kendisi şüphesiz Allahu Teala´nin yüzünden başka bütün cismi yok olacaktir, demiş ve Kur´an-i Kerim´in, <Ancak yüce ve ikram sahibi Rabbinin vechi baki kalacaktir> (Rahman, 78) ayetindeki vecih kelimesini yüz (sima) manasina tefsir ederek delil getirmiştir. Nubuvvet davasinda bulunup Kur´an-i Kerim hakkinda nazil olan, <Bu insanlara beyandir> ayet-i celilesinden kendisinin kastedilmiş oldugunu söylemiştir. Burada İbnu´l-Esir´in dedikten sonra erdi.

Mugire b. Said ile Beyan´in, Allah´a cisim isnad etme hususundaki itikadlari, Yahudilere dayanir. Allah, Yahudilere lanet eylesin! Nitekim Allahu Teala, Kur´an-i Kerim´in bir ayetinde, Yahudilerden bahsederek buyurur ki : Yahudiler, <Allah fakirdir; biz zenginiz.>(18), diger bir ayette, Yahudiler, <Allah´in eli baglidir.> dediler. Hay kendi elleri baglansin! Söyledikleri (bu söz) den dolayi Allah´in rahmetinden uzak düştüler.(19)<Uzeyir Allah´in ogludur> (20) dediler. Gercekten Allahu Teala gökleri, yeri ve aralarinda bulunanlari alti günde yaratti. İlk günü pazar günü, sonu da Cuma günü olup sonra Cumartesi günü Allah istirahat ederek Arş´in üzerine sirtüstü uzandi, diye batil itikadda bulundular. Bu inanclarindan dolayi, Cumartesi´yi tatil günü yaptilar. Bu itikadlarini reddetmek ve onlari yalanmak icin Cenab-i Allah Kur´an-i Kerim´inde şöyle buyurdu : <And olsun! Şüphesiz biz gökleri, yeri ve aralarindakileri alti günde yarattik. Bize hic bir yorgunluk da gelmedi.>(Kaf suresi, ayet : 38.)

AHMED B. HANBEL (r.a)´İN AKİDESİ

Ahmed b. Hanbel´in akidesi, Allah´in kitabinda varid olan muteşabih (ayet) ile sahih hadiste sabit olan muteşabih şeyler hakkinda diger muctehid imamlar ve salih selefler gibi, te´vili gerekli olanin, te´vil cihetine gidilmesidir. Mesela; Kur´an-i Kerim´de, zahiri manasi <Rabbin geldi>*(Fecr suresi, ayet : 22.) (Rabbinin emri geldi); <Her nerede bulunursaniz O (Allah) sizinledir> (Hadid suresi, ayet : 4.), ayetleri ile Peygamber efendimizin <Siyah taş (Kabe-i Muazzama´nin bir köşesinde bulunan ve hacilar tarafindan ziyaret edilen taş) Allah´in yeryüzünde sag elidir> (Bu hadis-i şerifte gecen <sag el>, teşrif ve kerem manasina hamledilmiştir. Yani <sag el> mübarek oldugu gibi Allahu Teala bu mübarek taşa da şeref vermiş; onu öpmek veya istilam etmek icin yeryüzüne vaz´etmiştir. geniş bilgi icin, İhyau Ulumi´d-din´in akaid kismina bakiniz.)

Ayet ve hadislerdeki muteşabihlerin te´vili, muayyen olmayanlarin ilmini Allah´a havale etmekle, Allah´in hadis olan şeylere benzemekten tenzih edilmesidir.

İbnu´l-Cevzi, <Menakibu´l-İmam Ahmed> adli eserinin yirmibirinci babinda der ki : Acikca Ahmed b. Hanbel´in uslu´d-din (akaid)´deki itikadi : İman, kavil ve ameldir. Ziyadeleşir ve noksanlaşir. Tüm iyilik, hayir, imanin parcasidir. Günah, imani azaltir. Kur´an hakkinda da diyor ki : O, Allahu Teala´nin kelami olup mahluk degildir. Mahluktur (sonradan yaratilmiştir), diyen kimse kafirdir. Fakat Kur´an´i okuyup da, telaffuz ettigin kelimeler mahluktur, diyen kimse, Cehmiye taifesindedir.

Ahmed b. Hanbel, muteşabih hadiseler hakkinda da diyor ki : Ehl-i sünnet ve´l-cemaatten olan mü´minin bazi sifatlari, şudur : Bilmedikleri şeylerin manasini Allah´a havale etmektir. Nitekim Peygamber (s.a.v.)´den rivayet olunan, <Şüphesiz cennet halki Rabbini göreceklerdir>, hadisini tasdik eder. Ona hic meseller getirmezler.

İşte dünya capindaki müslüman alimlerin, üzerine ittifak ettikleri şey budur.

Sahabelerin biribirlerine karşi faziletce üstünlükleri hakkinda, İmam Ahmed b. Hanbel´in akidesi : Evvela Hz. Ebu Bekir, sonra Hz. Ömer, sonra Hz. Osman´dir. Bu üc zatdan sonra, şura heyeti olan beş kişidir ki, Hz. Ali Hz. Zubeyir, Hz. Talha, Hz. Abdurrahman ve Hz. Said´tir. Hepsi de, hilafete layik kişilerdir. Hz. Ali´nin hilafetini hak görmeyen kimse, kabilesinin eşeginden daha sapiktir. Yine diyor ki : Gercekten, Peygamber (s.a.v.)´den rivayet edilmiştir.

Yine İbnu´l-Cevzi, mezkur babin sonunda, Ahmed b. Hanbel´den şöyle rivayet eder : Resulullah´tan insanlarin efdali, (üstünü) Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Resulullah (s.a.v.)´in amcasi oglu Ali´dir. Allah hepsinden razi olsun!

El-Hafiz Ebu´l-Hasan ed-Darekutni´nin cagdaşi olan el-Hafiz Ebu Hafs b. Şahin demiş ki : İki salih adam olan Cafer b. Muhammed ve Ahmed b. Hanbel, bir cok arkadaşlarinin belasina carpilmişlardir. El-Hadis Ebu´l-Kasim b. Asakir (Tebyinu Kazibi´l-Mufteri fima Nusibe ila-İmam Ebi´l-Hasani´l-Eş´ari) adli kitabinda bunu El-Hafiz Ebu´l-Hasan´a isnad ederek demiş ki : Rafiziler, Caferi Sadik b. Muhammed el-Bakir´in onlardan beri oldugu bir cok cirkin meseleleri kendisine isnad ettiler. Keza Ahmed b. Hanbel´in de, bazi talebe ve tabileri, Allah´in cisim oldugu manasinda bir cok batil sözü kendisine isnad etmişlerdir. Halbuki, Ahmed b. Hanbel bu sözlerden uzaktir. Şüphesiz İmam Ahmed ile ilk tabilerinin, Kur´an ve hadiste gecen bir cok muhal tabirleri, te´vil ettiklerini gösteren rivayetler sabit olmuştur.

Takiyuddin el-Husani, <Def´u´ş li,Şubhe men Teşebbehe ve Temerrede ve Nesebe Zalike ile´l-İmam Ahmed> adli kitabinda, acikca der ki :

İmam Ahmed, Kur´an-i Kerim´deki <Rabbin geldi>(Fecr suresi, ayet : 22.) mealinde olan ayetin hakiki manasinin, <Rabbin emri geldi> demek oldugunu söylemektedir.

Kadi Ebu Ya´la ise şöyle der :

İmam Ahmed, bu ayetten maksadin, Rabbin kudreti ve emri oldugunu söyler. Nitekim Allahu Teala bunu, <O kafirler, Rabbinin emrinin gelmesini bekliyorlar>(Nahl suresi, ayet : 33.)ayeti ile beyan eylemiştir. İlk ayet mutlak olup ondan mukayyed bir mana irade edildigine işaret ediyor ve tabirin uslubu, Kur´an, hadis, icma-i ümmet alimlerinin kelaminda cokca gecer. Cünkü ilk ayetin zahirinden nakil anlasilmaktadir. Nasil ise, Allah sübhanehu hakkinda caiz degildir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)´in, <Rabbim gecenin bir kisminda, dünya gögüne iner>, buyurdugu hadisin durumu da buna benzer; te´vil edilir. Bunu acikca İmam Evzai ile İmam Malik de söylemişlerdir. Cünkü intikal ve nakil, hadis sifatlaridir. Aziz ve yüce Allah, zatini hadis sifatlardan tenzih etmiştir.

Bu muteşabih ayete ve hadise benzeyip te´vili lazim olan ayetlerden biri de Allahu Teala´nin, <Allah, Arş üzerine istiva etti>(İstiva; kelimesi Kur´an-i Kerim´in bir cok suresinde gectigi gibi, A´raf suresinin 54´üncü ayetinde de gecmektedir. Mezkur suredeki ayetin meal-i şerifi şöyledir :

<Rabbiniz odur ki; gökleri ve yeri alti günde yaratti, sonra Arş´a hükm (istiva) etmiştir>.

İmam Gazali de, <İhyau Ulumi´d-Din> kitabinin Akaid bahsinde der ki :

Kur´an´da gecen <istiva> kelimesi, <istikrar> ve <temekkun> manasina telakki edilirse, mutemekkin olanin Arş ile temas eden bir cisim olmasi gerekir. O cisim, ya Arş kadar veya Arş´tan daha büyük veyahut da ondan daha kücük olmasi icabeder. Bütün bunlar Allah Teala icin muhaldir. Muhale götürücü bir şey de elbette muhaldir. Öyle ise, istivanin lügavi manasi, muhaldir.

Bu babda en dogru yol, selefin cumhurunun mezhebidir. Selef imamlari bu gibi muteşabihlerin Allah´in şanina layik oldugu vechile hakikatina iman ve bizim hakkimizda mutearif olan zahiri şeklinde Şariin matlubu olmadigini beyan etmişlerdir. Binaenaleyh selef hudus şaibelerinden Allah´i tenzih ile beraber, böyle nasslarin zahirindeki yed, vech, gadab, rahmet, istiva, nuzul gibi muteşabihleri te´vil yoluna gitmemişlerdir.

Şarih ayni özetle şöyle diyor : Nuzul, intikal, i´lan, kavl, teveccuh ve bir hüküm suduru manalarina kullanilmiştir. Bu manalarin hepsi lügatcilar arasinda malum şeylerdir. Madem ki nuzulun böyle müşterek manasi vardir. Allahu Teala´nin kendisiyle tavsifi caiz olan bir manaya hamledilmesi en dogru bir harekettir. Burada Allah´in rahmetle dileklerini vermekle, magfiret etmek suretiyle teheccud sahiplerine teveccuh buyurmasidir, denilebilir. Bu, bir te´vil degil, fakat lafzi, medlulu olan müşterek manalardan birisine hamletmektir ki, İmam Malik gibi seleften bazilarinin te´villeri de hep bu şekilde bir te´vildir. Hakikatta bu te´vil degil, bir nevi mana tercihidir.

Nevevi de bu hadis hakkinda şunlari söylüyor :

Bu, muteşabih hadislerdendir. Bunda alimlerin iki mezhebi vardir. Biri, selefin cumhuru ile bazi kelamcilarin mezhebidir ki, onlar Allah´in intikal, hareket vb. mahluk alametleri olan mahluk sifatlardan tenzihine itikad ederek bunun Allahu Teala´ya yakişacak surette hak olduguna, hakkimizda mütearef olan zahirinin kasdedilmemiş olduguna inanip te´vili hususunda kelam etmezler.

İkincisi, bir cok kelamcilarin ve seleften bir takim cemaatlarin mezhebidir : Bu, muteşabihler ceşitli yerlere göre ve layik olacak surette te´vil olunur. Bu esas üzerinde onlar bu hadisi iki türlü te´vil ettiler. Biri Malik b. Enes ve digerlerinin te´vilidir ki hadisin manasi, Allah´in rahmeti, emri yahut melekleri iner demektir. Nitekim tabiler hükümdarin emrini yerine getirdiklerinde de, <Sultan şöyle şöyle yapti...> denir.

İkincisi, bunun istiare üzere olmasidir. Bunun da manasi Allah´in dua edenlere icabet ve lütufla teveccuhudur. Allah, yegane bilendir (Nevevi).)ayet-i celilesidir. Avam tabakasindan biri, bunun manasini sorarsa, <Allah´in, Arş üzerine istivasi (istilasi) malumdur. Keyfiyeti ise (istilanin ne şekilde oldugu), bizce mechuldur. Ona iman etmek vacib olup, ondan sual edilmesi, bid´attir diye kendisine cevap verilir. İmam Rebia ancak bu şekilde cevap vermiş, talebesi Malik de, bu hususta, ona mütabaat etmiştir. Zira avam tabakasi, Arabca olan istiva kelimesinden, zahire göre hadis (sonradan olan) sifatlardan oldugunu anliyorlar. Halbuki Allah sübhanehu ve Teala, Kur´an-i Kerim´de <O´nun (Allah´in benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur. O, hakkiyla işiten, kemaliyla görendir> (Şura suresi, ayet : 11), diye kendini o sifatlardan tenzih eylemiştir. Demek ki, Allah´i zerre kadar bir şeye benzetmek, Kur´an´a inanmamak demektir. Bundan küfür lazim gelir. İmamlar, mezkur ayetteki, istivanin manasini sormanin bid´at oldugunun sebebini şöyle aciklamişlardir :

Fkih ve diger bazi ilimlere mensub olan bir cok kimseler, muteşabih olmayan ayet ve hadislerin manalarini idrak edemiyorlar; muteşabihlerin manalarini nasil idrak edecekler? Muteşabih ayet ve hadislerin manalarini ancak Allah sübhanehu bilir. Kur´an ve hadisler, aziz ve yüce olan Allah´i, yakişmayan sifatlardan tenzih etmekle dolup taşmaktadir. Allah´in bir ismi de Kuddus´tür (hissin duydugu şeylerden münezzeh ve Zat-i Barisi noksan sifatlardan beridir). Bu ismin manasinda, Allah´in noksan sifatlardan cok tenzih edilmesi ve teşbihi (benzetmeyi) hayale getirilmemesi işareti vardir. Allahu Teala´nin Kur´an-i Kerim´de, <Ya Muhammed!) de ki : Allah, birdir, Her şey O´na muhtactir. Dogurmuş degil, dogurulmuş da degildir; O´na hic bir kimse eş olmuş da degildir.>(İhlas suresi, ayet : 1-4.)mealen buyurdugu ayetlerde de, bu işaret vardir. Cünkü bu ayetlerden Allah´in cinsiyet, cüz´iyet ve daha başka noksan sifatlardan münezzeh oldugu anlaşilir.

İmam Ahmed, <Hadisleri nakil olunduklari gibi nakledin>, diye buyuruyordu. Talebeleri, İbrahim el-Harbi, Ebu Davud ve Esrem gibi yüce tabiin ve muhakkik alimlerden olan Ebu´l-Huseyin el-Munadi, Ebu´l-Hasan el-Temimi ile Ebu Muhammed Rizkullah b. Abdulvahhab ve bu mezhebin direklerini teşkil eden diger alimler, İmam Ahmed´in sözlerine göre hareket edip, kendisi Abbasi halifesinin işkencesine ugramadan önce ve daha sonra söyledigi sözlere uydular. Zamanin halifesinin emri üzere kamciyla dövülürken de, <(Allah ve Resulu tarafindan) denilmeyen sözü (Kur´an mahluktur, sözünü) nasil diyeyim?> derdi. Kur´an-i Kerim´de gecen mezkur istiva kelimesinin manasi icin <istivanin manasi, Allah´in irade eyledigi gibidir.> diyordu. Öyle ise, istivanin manasi hakkinda Allah´in sifat-i zatiyesi veya sifat-i fiiliyesindendir veya istiva kelimesinin zahirine göre (oturmak) manasinadir, diye Ahmed b. Hanbel´den rivayet eden ona iftira edip, aziz ve yüce Allah´i kainata benzetmek manasini ifade eden ve sarahaten küfür olan şeyleri ona isnad edenin muhasebesi Allahu Teala´ya aittir. Cünkü ona, isnad edilen, Allah hakkindaki bu tür sözler, bizzat Allah´in kendini o şeylerden tenzih eyledigine muhaliftir. Allah sapiklarin söylediklerinden uzaktir.

OSMAN BİN SAİD ED-DARİMİ ES-SECEZİ'NİN KİTABINDA ALLAH'A CİSİM İSNAD ETTİĞİNE DELALET EDEN BAZI TABİRLER

1-Kitabın 4'üncü sayfasında, "Bir insan vahid (bir) olan Allah'ın yerini bilmediği halde, tevhide (Allah'ın bir olduğu inancına) nasıl hidayetlenir?" denilmiş.
2-Sayfa 20: Hayy (sürekli diri) olan ve kainatı idare eden zat, istediğini yapar, istediği vakit hareket eder. İstediği zaman iner, yükselir. İstediği zaman ruhları kabzeder, rızıkları genişletir. Bazılarının ömrünü uzatır, rızıklarını çok verir, kalkıp oturur. Çünkü diri ile ölü arasındaki fark, harekettir. Şüphesiz bütün diriler hareket eder, bütün ölüler hareketsizdir.
3-Sayfa 23: Allahü teâlâ için bir sınır olup mekânı için de bir sınır vardır. Göklerinin üstünde, Arş'ının üzerinde bulunmaktadır. İşte bunlar iki sınırdır.
4-Sayfa 25: Herkes Allah'ı ve Allah'ın mekânını Cehmiye taifesinden (*) daha iyi bilir. Kendisi bizzat eliyle Adem'i yaratmıştır.
5-Sayfa 29: Dediğim gibi, Allah onlarla Adem'i yarattığı iki eli olmasaydı, Kur'an-ı Kerim'de mealen, "Bütün hayırlar ancak senin (Allah'ın) elindedir" denilmesi caiz olmayacaktı.
6-Sayfa 48: Resulullah'ın (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem), "Şüphesiz tek gözlü değildir" sözünün te'vili, "Allah iki gözlüdür" demektir.
7-Sayfa 74: Allah, Kürsü üzerinde oturur da, Kürsü'den ancak dört parmak kadar boş yer artar.
8-Sayfa 85: Şüphesiz Allah arzu ederse, kudret ve rububiyetinin lütfu ile bir sivrisinek sırtının üzerinde de kalabilir. Koca Arş üzerinde nasıl durmasın?
9-Sayfa 100: Hiç şüphe yok ki, dağın zirvesi, alt kısmından göğe daha yakındır. Minarenin tepesi de, tabanından Allah'a daha yakındır.
10-Sayfa 121: Mef'ulatın mutlaka mahluk oldukları şeklindeki iddiayı, kabul etmiyoruz. Hareket, iniş, yürümek, koşmak (**), Arş ve gök üzerinde istivanın kadim olduklarına ittifak etmişizdir.

Osman b. Said ed-Darimi´nin kitabindan naklettigimiz ibareler burada sonra erdi.
(*) Bu kitabın ikinci cildinin Arapça aslının 72'inci sayfasınden anlaşıldığına göre, burada geçen Cehmiye tabirinden maksadı Eş'ariyye taifesidir.

(**) Bu tabir şu hadis-i şerif mealinden alınmıştır: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbinden şöyle rivayet etmiştir: Allahü teâlâ şöyle buyuruyor: "Kul, bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Yürüyerek bana gelirse, koşarak ona gelirim." (Buhari, Enes'ten rivayet ediyor). [el-Darimî yaklaşma, yürüme, koşma kelimelerini yanlış anlamıştır].(Bkz. Ebu Hamid bin Merzuk, Bera'atü'l-Eş'ariyyin, Bedir Yayınevi, 1994; s.34. Tercüme: Emekli Müftü Hasib Seven.)

İbn Teymiyye´nin görüşüne hayran olanlar, onun ve talebesi İbn Kayyim el-Cevziyye´nin eserlerini tab etmekle (basmakla) müslümanlara güya ikram ettiler. Ancak taassub hastaligindan kurtulmuş kimseler, bu iki eserde de, Allah´in kainata teşbih edildigini acikca görmüşlerdir. Nitekim onlar, başkalarina (mücessimeye) ait olan Allah´a cisim isnad edilmesi konusu ile ilgili olarak Abdullah b. İmam Ahmed´in, <Kitabu´s-Sunne> adli eserinin, Huzeyme´nin <Tevhid> adli kitabini, İbn Ebi Ya´la´nin <Tabakat>´i ile Osman b. Said es-Secezi´nin <Nakd> adli kitablarini tab etmişlerdir. Avam tabakasinin ve mübtedi talebelerin fikirlerini celmek icin, müstear isimler ve kaba lakablar kullanarak görüşlerini gizlemişlerdir. Bu hususta, Es-selefiyyu´l-kebir (büyük selef), es-selefiyyu´ş-şehir (meşhur selef), el-muslihun (islah ediciler, istilahcilar), el-muslihu´l-kebir (büyük istilahci), matbaatu´s-sunnetu´l-Muhammediye (Muhammedi sünnetin matbaasi), Cemuiyetu´l-Ensari´s-Sunne, Hizbu Emsari´s-Sunne, El-Menar, El-Islah gibi ceşitli kaba yaldizli ve müstear isimleri zikretmek mümkündür.

Bu lakap ve müstear isimli kullanmalarinin asil sebebi, bir tek manaya dayanir ki, o da itikad ve fikirlerine dayanarak temin etmek veya her iki yönden İbn Teymiyye´nin reyine hayran olduklari icindir. Demek ki bu mana, bu üc şeyden hali degildir. Ceşitli dönemlerde, kendilerini zuhd ve takva sahibi gösterip iclerinde bulaşici fitne tohumlari saklayan, fitne icin toplanan insanlar ile onlarin fikirlerine uyan avam tabakasinin kötülük ve fitneleri, bu asirdaki karişik fikirli, bozuk itikadli kimselerin kötülük ve cehaletinden daha hafiftir. Cünkü o asirlarda, salah ve takva ile muttasif olan ulema coktu. Dolayisiyla deccallarin başkasindan ayirdedilmesi, onlarca güc de olsa mümkündür. Fakat cagimizdaki itikadi bozuk mankafalilar, İslamiyetin hakikatina ve alimlerine acikca dil uzatip, sömürgecilige, islah perdesi altinda hizmet ederler. Halbuki, her devirde, mütedeyyin olmayan <El-Menar> kitabinin sahibi ve şeyhi gibi kimseler cok bulunur. Onlar, cok eski zamanda beri, İslamiyete yikici etkisi bulunan amillere ileveten muhtelif şekillerde, İslam dinine darbe indirmek icin kiralanan kalabalik bir ordudur. İşte İslamiyetin başina gelen bu musibete, Hz. Peygamber (s.a.v.)´den rivayet edilen hadisler delalet eder ki, bazilari şunlardir :

1- <Müslümanlik garib olarak başladi, başladigi gibi garib olarak avdet edecektir. Ne mutlu o gariblere.> (Muslim ile İbn Mace, Ebu Hureyre´den; Tirmizi ve İbn Mace, İbn Mes´ud´dan rivayet etmişlerdir.)

2- <Hic bir gün gecmez ki, ertesi gün, ondan daha beter olmasin.> (Bu hadis ayni manayi taşiyan bir başka metni, Buhari Hz. Enes´ten rivayet etmiştir. Keşfu´l-Hafa, (Muzi´l-el-bas´a bakiniz).)

3- <Şüphesiz Allah, ilmi kullarinin arasindan cekip almak suretiyle degil; alimleri vefat ettirmek suretiyle ortadan kaldirir. Nihayet ortada alim kalmayinca, halk bir takim cahil insanlari, kendilerine lider secer, bunlara bir şeyler sorulur, onlar da rastgele bilmeden cevap verirler. Böylece hem kendileri dogru yoldan saparlar, hem de başkalarini saptirirlar.(Muslim ve Buhari, Abdurrahman b. Ömer´den rivayet etmiştir.)

4- <Şüphesiz kiyamet alametlerinden bazilari şunlardir : (Zamanla) ilmin kalkmasi, cehaletin belirmesi, zinanin yayilmasi, icki icilmesi, erkeklerin ölümleri ve kadinlarin kalip ta ki elli kadina bir erkegin kayyim olarak hayatta kalmasidir.>(Buhari, Muslim, Tirmizi ve Nesai rivayet etmişlerdir.)

5-<Zamanla salihler, alimler ölürler de (dünyada) arpa ve hurma döküntüleri gibi, halkin döküntüsü kalir. Hak Teala da onlara kiymet ve ehemmiyet vermez.>(Buhari , Mirdas´dan rivayet etmiştir.)

6- <Ahirzamanda, cok cahil abitler ile fasik kurra (alimler) cogalacaktir.>(Hakim Hz. Enes´den rivayet etmiştir. Ayrica bk. İhyau Ulumi´d-Din.)

7- <Ehl-i kitab (Hiristiyan ve Yahudiler), dinlerinde yetmiş iki millete (firkaya) ayrilmişlardir. Bu ümmet (İslam ümmeti) yetmiş üc millete ayrilacaktir. Ümmetimden öyle bir kavim gelecek ki, tefrika arzusu, köpekten gelen kuduz hastaligina tutulan ve bütün damar ve eklemlerine bulaşan bir hastalik gibi kendilerinde cereyan edecektir.>(Bu konuda bir başka rivayet şöyledir : <Yahudiler yetmiş bir firkaya ayrilmiş, Hiristiyanlar da yetmiş iki firkaya ayrilmişlardir. Ümmetim ise yetmiş üc firkaya ayrilacaktir.>(Bu hadis-i şerifi Tirmizi, Kitabu´l-İmam´da; İbni Mace, Kitabu´l-Fiten´de; Darimi, Kitabu´s-Siyer´de ve İmam Ahmed, Musned, C. 3, s. 501´de rivayet etmişlerdir.)

8- <Ümmetim icin, (benden sonra) üc şeyden korkarim : Alimin sapikliga kayişi, münafigin Kur´an ile mücadele edişi, kaderin yalanlanişi.>(Ahmed b. Hanbel ve Darimi bu hadisi degişik bir tabirle rivayet etmişlerdir.(Bkz. Darimi, mukaddime, 23).)

9- <Benden sonra ümmetim icin üc şeyden korkarim : Nefsani arzulara sapmak, karin ve tenasul aletlerinin arzularina uyuş, Alllah´i bildikten sonra gaflete daliş.>(Benzer bir rivayet, Ahmed b. Hanbel´in Musned´inde (c. 3, s. 31) gecmektedir.)

10- <Kariş kariş, arşin arşin, kulac kulac, sizden önceki ümmetlerin adetlerini edineceksiniz. Hatta onlardan birisi kertenkelenin deligine (keler oyuguna) girerse, siz de onu yapacaksiniz. Hatta onlardan birisi anasi ile zina etmişse, siz de yapacaksiniz.>(İbn Asakir, İbn Abbas (r.a.)´den rivayet etmiştir.)

11- <Sonrakiler evvelkilere lanet etmedikce, bu ümmetin ardi kesilmez.>(Buhuri, Ebu Hureyre´den rivayet etmiştir.)

12- <Dikkat ediniz. Benden sonra küfre dönüp, birbirinizin boynunu vurmayiniz.>(Buhari ve Muslim, Cerir b. Abdulllah´tan.)

13- <Dünya, kötü oglu kötü kimsenin eline gecinceye kadar sonu gelmez.>(Ahmed b. Hanbel, Musned, c. 3, s. 326, 466.)

14- <Dini ve dünyevi işler, ehli olmayanlara tevdi edildi mi, kiyameti bekle!>(Buhuri , Ebu Hureyre´den.)

15- <Ümmetim icin en korktugum şey, halki dogru yoldan saptiran imamlardir.>(Ahmed b. Hanbel ve İbn Asakir, Ebu´d-Derda´dan.)

16- <Ümmetim icin en korktugum şey, (yanliz) dili ile cok alim olanlardir.>(Ahmed b. Hanbel, İbn Ebu´d-Dünya´dan. <Ramuzu´l-Ahadis´e bak.) (Bera´atul-Eş´ariyyin min Ak´aidi´l-Muhalifin. Sf. 35-37)

 
A Çevrimdışı

ALI25

La edri
İslam-TR Üyesi
MUGİRE B. SAİD´DEN SONRA MUCESSİME TAİFESİ

Allame Takiyyyuddin Ebubekir Husni´d-Dimaşki (öl. 829. H. ), <Def´u şubheti men teşebbehe ve temerrede ve nesebe zalike ile´l-İmam Ahmed> adli kitabinda, Mugire b. Said bahsini bitirdikten hemen sonra, acikca şöyle der :

İşte burada da söyledigim gibi, hak yoldan batila sapanlarin durumlari budur ve böylece devam etmiştir. Lakin onlar, hile yoluna giderek halki aldatmak icin, hadis ilmini okuduklarini iddia ederler. Muteşabih hadisleri cokca zikredip toplayarak, avam takabasina söylerler. Sonra İmam Ahmed zamaninda kavilciler, hikayecilerde cogaldi. Öyle ki, kendisi, İbn Uyeyne ile başkalari onlardan eziyet cektiler. Yine zamaninda Muhammed b. Kerram es-Sicistani yetişti. İmam Ahmed ile İbn Uyeyne kendisine itimat edinceye kadar... Hatta o kadar gayret gösterdi ki, bir coklarindan hadis dinleyip tefsirler okudu. Fakirlik, iffet, yumuşaklik vasiflari izhar etti.

Koyun derisinden, dikilmiş elbise giyer, başnda beyaz takke bulunurdu. Sonra bir dükkan alip onda süt satmaya başladi. Kürk bir döşek alip üzerine oturur; vaaz verir, tevazu gösterirdi. Böylece vaaz ve zuhdü vasitasiyla avam takabasi ile zayif talebelerin sevgisini kazandi. Tabilerinin sayilari yetmiş bini buldu. Aşiri muşebbihe taifesindendi. Muteşabih ayetler ile zahiri manalari akillarina muvafik olan hadisleri avam taifesine telkin etmeye başladi. Zeki ve akilli alimler, onun bu hileci durumunu sezdiler ve yakalayarak hapsettiler. Nisabur cezaevindeki sekiz sene kaldi. Tabileri onu hapisten cikardilar. Şam´a gitti ve orada düşkün bir durumda vefat etti.

Bazi samimi arkadaşlarindan başka, ölümünden hic kimsenin haberi bile olmadi. Cenazesini alip Kudus-u şerife defnettiler. Kudus´te ibadetle meşgul ve fakir bir durumda, yirmi binden fazla tabileri vardi. Helak olanlarin yolundan bulunduklari halde, kendi durumlarindan haberleri yoktu; şeytan, onlara kötü yolu süslemişti. Hala bazi insanlar, onlarin bu yanliş akidelerine halki teşvik etmeye devam etmektedir.

Allah Teala, Kur´an-i Kerim´inde; <Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse, kötülügü hic işlemeyene benzer mi?.>(Fatir suresi, ayet : 8.)buyurur. Said b. Zubeyr, <Bu ayet-i celile, nefsani arzularina uyan bid´atci taifeler hakkinda nazil oldu> demiştir. İbn Kerram, Hicri 255 yilinda ölmüştür.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 37-38)

HANBELİLERİN İBN CERİR´E YAPTIKLARI ZULÜM

Hafiz İbnu´l-Esir´in <El-Kamil>adli kitabinin Hicri 310 yili hadiseleri bahsindeki aciklamasi şöyledir :

<Bu yilda Bagdat´ta Tarih sahibi Muhammed İbn Cerir et-Taberi vefat etmiştir. Dogum tarihi 224. H. idi. Geceleyin kendi evinde defnedildi. Cünkü ölümü sirasinda, kalabalik bir halk toplanip, önce <Rafizi´dir>; sonra <mülhiddir>, diye iddia ederek gündüzün defnedilmesini menettiler.

Ali b. İsa şöyle diyordu : <Allah´a yemin ederim ki, İbn Cerir aleyhinde bulunan bu taifeden, Rafizilik ile mulhidlik nedir diye sorulsa, manasini bile bilmez ve anlayamazlar>, <Tecarubu´l-Umem>adli kitabin sahibi, İbn Miskeveyh, böyle zikretmiştir>.

İmam İbn Cerir´i bu gibi kitablardan tenzih ederim. Hafiz İbn Esir´in halk, İbn Cerir´e karşi taassubta bulundu, dedignin hakikati öyle degildir. Ancak bazi Hanbeliler, hakkinda taassub edip, giybetine düştüler. Başkalari da, onlara mütabaatta bulunmuşlardir.

Nedeni şudur : İbn Cerir Muhammed et-Taberi, benzeri telif edilmeyen, fukahanin ihtilaf ettikleri konulari bir araya topladigi kitabinda Ahmed b. Hanbel´den bahsetmeyişidir. Bu husus kendisinden soruldugunda :

<Ahmed b. Hanbel fakih degil, ancak bir muhaddis idi> deyince, Hanbelilere bu söz cok agir geldi. Bunlarin sayilari Bagdat´ta coktu. İşte bundan dolayi kendisine bugzederek hakkinda olur – olmaz şeyler söylediler.

Ebu Cafer, Muhammed b. Taberi hakkinda imamlarin bazi sözlerini zikrettim. İlimeki mevkii, sika oluşu, güzel itikadi, o sözlerden anlaşilmaktadir. O cümleden : İmam Ebubekir el-Hatib, Taberi´den rivayet eyledigi, Taberi´den rivayet eden alimleri zikrettikten sonra, demiş ki : Taberi dinde alimlerin imamlarindan biri idi. Fazilet ve marifet sahibi oldugundan, kavli ile hüküm edilip, görüşüne müracaat ediliyordu. Öyle ki, caginda kendisinde mevcut olan ilimlerde, hic bir ortagi yoktu. Kur´an-i Kerim´i hifzetmiş; kiraat ve tefsir konularinda derinleşmişti. Kur´an ahkaminda fakih idi. Hadis tariklerini, hadisin sahih, zayif, nasih ve mensublarini bilen bir alim idi. İslami ahkam, helal ve haram meselelerine dair sahabe, tabiin ile onlardan sonra gelenlerin görüşlerini biliyordu. Dönemindeki hadiselerden haberdardi. Uluslar ve krallar hakkinda, meşhur bir tarih kitabi ile tefsir ilminde benzeri telif edilememiş bir eseri vardir. Usul-i fkih ve furuiyata dair bir cok eseri olup, fukahanin kavillerine vakif idi. Bir cok konuda mümtaz olup, kendisinden ilim ögrenilmiş ve hifzedilmiştir.

Ebu Ahmed el-Huseyin b. Ali b. Muhammed er-Razi, der ki :

İmam Ebubekir b. Huzeyme´nin benden ilk sordugu şey, şudur :

<Muhammed b. Ceriru´t-Taberi´den naklen bir şey yazdin mi?>

<Hayir>, dedim.

<Nicin?>

<Kendisi dişari cikmazdi. Hanbeliler de onun yanina gitmeyi menediyorlardi>dedim.

<İyi etmedin, Keşke alimlerden yazdigin meseleleri nakletmeyip yanliz Ebu Cafer´den ilmi meseleleri ögrenseydin>dedi. Hakiki ismi Huseyin b. Ali et-Temimi olan Huseyin İbn Huzeyme´den, buna benzer bir tabirle rivayet etmiştir.

İbn Huzeyme, Taberi´nin tefsirini mütalaa ettiginde şöyle demiştir. Ben yeryüzünde, ilimde Ebu Cafer´den üstün bir kimseyi bilmiyorum. Hic şüphe yok ki, Hanbeliler, kendisine zulüm ettiler. Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Fergani, Taberani´nin eserlerinden bahsettikten sonra, <Ebu Cafer, hic bir yerenin yermesi, kendisini Allah yolundan alikoymayan kimselerdendi. Allah ve müslümanlar icin söylenmesi lazim olani acikca söyler, hak yoldan sapmazdi. Cahil, kiskanc ve inkarci kimselerin kendisine yaptiklari eziyet ve cirkin hareketlerine ragmen, bir korku veya nefsani bir arzu nedeniyle batila yönelmezdi. Ama dindar, vera´sahibi kimseler, Ebu Cafer´in dünyada bir cok imkana sahip oldugu halde, dünyayi terkettigini, ilmini, zuhdünü, faziletini ve babasinin vefatindan sonra, kendisine miras kalan Taberistan´daki köyün az gelirine kanaat ettigini inkar etmiyorlar. Bir cok menkibeleri olup bu kitabta zikredilmesi mümkün degildir.

Ben de derim ki :

Ebu Cafer b. Cerir, muctehidler meydaninda yarişiyordu. Yukarida adi gecen ve İbn Cerir´i öven İbn Huzeyme ise, furuiyatta Şafii mezhebinden olup, itikadda büyük bir mucessime idi. Kitabu´t-Tevhid adli basilmiş kitabin müellifidir. İmam Razi, (Kur´an-i Kerim´in) Şura suresinin tefsirinde, <Kitabu´t-Tevhid, şirk kitabidir. İbn Huzeyme, avam takabasindandir. Tevhidin ne oldugunu bilmez.> demiş ve İbn Huzeyme´nin söyledigi bazi sözleri ilmi yönden araştirip kat´i deliller getirmiştir.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 38-40)

TECSİM (ALLAH´A CİSİM İSNAD ETMEK) NEDENİYLE BAGDAT´TA VAKİ OLAN İLK FİTN

Hafiz İbnu´l-Esir, <El-Kamil>adli eserinde, Hicri 317 yilinda vaki olan hadiseler bahsinde şöyle der :

Bu tarihte, Bagdat´ta Hanbeli mezhebine mensub Ebubekir el-Mervezi´nin talebeleri ile avam tabakasi arasinda büyük bir fitne ortaya cikti. Fitneye askerler müdahale ettiler. Sebebi şuydu; <Rabbin seni (ey Muhammed!) övülecek bir makama yükseltecektir.>(Bu ayet-i kerimenin meali : <Ey Muhammed! Geceleyin uyanip, yanliz sana mahsus olarak fazladan namaz kil. Belki de Rabbin seni övelecek bir makama yükseltir.>şeklindedir.(İsra suresi, ayet : 79).)buyurdugu ayetini delil göstererek, <Allahu Teala, Peygamber (s.a.v.)´i beraberinde Arş´in üzerinde oturtacaktir>diye tefsir ettiler. Diger bir taife ise, bu ayette gecen <Makam-i Mahmud>´dan maksad, <Peygamber (s.a.v.)´in kiyamet günü halka yapacagi şefaatidir>dediler. İşte bu ihtilafli mana yüzünden aralarinda fitne koptu. Birbirleriyle savaşip bir cok kimseler öldürüldü.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 40)

HANBELİLERİN BAGDAT´TAKİ İKİNCİ FİTNELERİ VE HALİFE ER-RAZİ´NİN ONLARİ TEHDİT VE YERMESi

Hafiz İbn Esir´in <El-Kamil>adli eserinin Hicri 323. yili hadiseleri bahsindeki aciklamasi : (Hanbelilerin fitnelerinin bahsi) Bu hadisede, Hanbelilerin fitneleri büyüyüp kuvvetlendi. Ayni fikirde bulunanlar, avam takabasinin evlerine hücum ettiler. Bulduklari nebizi(Nebiz : Hurma ve kuru üzümden yapilan bir şiradir. (Hanefi mezhebinde icilmesi caizdir).)döküyor, bir muganniyi (teganni edeni) görünce onu dövüyor, calgi aletini kiriyorlardi. Carşi ve pazarlarda alişverişi sekteye ugrattilar. Erkekleri, kadin ve cocuklarla beraber gördüklerinde kadin ve cocuklarin kimin olduklarini sorarlar, kendilerinin olduklarini ögrenirlerse birakir, degilse devletin inzibat amirine götürür, fahişelik yapti diye yalanci şahitlik ederlerdi. Böylece Bagdat halkini birbirlerine düşürdüler. İşte bu nedenle Bagdat´in inzibat amiri Bedir el-Harşeni, Cemaziyelahir ayinin onuncu günü, ata binerek Ebu Muhammedu´l-Berbahari´nin talebeleri arasinda ve Bagdat şehrinin her tarafinda ; <Hanbelilerden iki kişi bile bir araya gelmesin, mezhebleri icin münakaşa etmesinler. Sabah, akşam ve yatsi namazlarinda Hanbelilerin imamlari, Fatiha okurken Besmele´yi acikca okumadan namaz kildirmayacaktir>diye halka seslendi ise de faydasi olmadi; fitneleri artti. Camilere gelen amalar gösteri düzenlediler. Amalar, camilere gelir, Şafii mezhebinden olan bir kimse gecince, amalara gizlice haber verilir; asalariyla kiyasiya onlari döverlerdi. Bu olaylar karşisinda Hanbelilere okunmak, yaptiklari hareketleri durdurmak ve Allah´i mahlukata benzetmelerini, daha başka batil itikadlarinin cereyanini önlemek üzere, zamanin halifesi olan Razi-billah´dan bir emirname cikti. Emirnamenin bir kisminda şöyle deniliyordu :

<Bazen batil itikadiniz yüzünden, cirkin yüzünüzün Rabbu´l-aleminin misali üzere oldugunu ve rezil hareketinizin Allah´in heyeti üzere oldugunu söylüyor; Allah´a el ayasi, parmaklar, iki ayak, iki ayakkabi ve kivircik saclar isnad ederek kendisinin göge yükselip dünyaya inişinden bahsediyorsunuz. Allahu Teala zalimlerin, inkarcilarin dedikleri şeylerden uzaktir. Sonra, siz imamlarin iyilerini yeriyor, Muhammed (s.a.v.)´in ehl-i beytini dalalet yoluna isnad ediyorsunuz. Müslümanlari, Kur´an´in bahsetmedigi acik bid´atlere, fahiş mezheblere davet ediyorsunuz. Din imamlarinin mezarlarinin ziyaret edilmesini inkar ediyor; ziyaretcilerin bid´atle kötülüyorsunuz. Halbu ki sizler, ne bir şeref ve asil soy sahibi ve ne de Resulullah (s.a.v.)´in akrabasi bulunan; ancak avam tabakasindan olan birisinin türbesinin ziyareti icin toplanip halka ziyaret edilmesini emrediyor, nebilerin mucizati ve velilerin kerameti, ziyaret ettiginiz o kabirdeki kimselerde oldugunu iddia ediyorsunuz. Bu cirkin ve münker şeyleri akliniza yerleştirip size süslü gösteren şeytana lanet olsun! Ne acayip bir aldaticidir o...

Emiru´l-mu´minin (ben), kati yemin edip yemin eyledigi şeyi yerine getirmek azmiyle Allah´a yeminle belirtir ki, sizler bu mezmum (yerilen) mezhebinizden ve egri yolunuzdan dönmezseniz, sizi şiddetle döverek, toplumunuzu dagitarak, öldürerek ve kilicla boynunuzu vurarak, evlerinizi, mahallerinizi yakarak cezalandiracaktir>.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 41-42)

EBİ YA´LA B. FERRA´NIN TECSİMİ (ALLAH´A CİSİM İSNAD EDİLMESİ KONUSUNU) KAPSAYAN KİTABI HAKKINDA BAGDAT ULEMASININ İTİRAZLARI

Hafiz İbnu´l-Esir´in, <El-Kamil>adli eserinin Hicri 429 yilinda vaki olan hadiseler bahsindeki aciklamasi :

Bu tarihte Ebu Ya´la´nin kitabinda Allah´in sifatlarindan bahsederken kendisinin Allah´in cisim olduguna itikad ettigi anlaşildigi icin, Bagdat alimleri onu inkar ettiler. Zahid olan Ebu´l-Hasanu´l-Kazvini, Bagdat´taki Mansur Camii´ne gelerek bu kitabin konusu hakkinda bir aciklama yapti. Allah, zalimlerin uydurduklari sözlerinden cok uzaktir. Hicri 458yilinda, vaki olan hadiseler bahsinde bu hususta şöyle der :

Ebu Ya´la Muhammed b. el-Huseyin b. el-Ferra el-Hanbeli öldü. O, Allah´in sifatlari hakkinda <Kitabu´s-Sifat>adli kitabi telif etmiş; icine acayip görüşler almişti. Kitabin ceşitli bablarinda yaptigi tertib (ve aciklamalar) tecsime (Allah´a cisim isnad etmesine) delalet eder ki, Allah, dedigi o sözlerden uzaktir. İbn Temimi el-Hanbeli, der ki :

Ebu Ya´la el-Ferra, Hanbeli taifesinin üzerine öyle bir sicmiş ki onu su bile temizleyemez!(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 42)

İBNU´L-CEVZİ El-HANBELİ´NİN MUCESSİME TAİFESİNİ REZİL ETMESİ VE MEZHEB İMAMI AHMED´İ TECSİMDEN UZAK TUTMASI

İbnu´l-Cevzi´nin 1345 H. yilinda Et-Terakki matbaasinda basilan <Def-u Şubhetu´t-Teşbih>adli eserindeki acik ibaresi :

Bazi arkadaşlarimizin Usulu´d-Din (Akaid) meselelerine yaramayacak şeyleri konuştuklarini gördüm. Ebu Abdullah b. Hamid (öl. 403. H.) ile arkadaşi Kadi Ebu Ya´la ve İbnu´z-Zaguni (öl. 527. H.) bu konuda eserler yazmiş, yazdiklari kitablar dolasiyla da Hanbeli mezheblerini lekelemişlerdir. Onlarin bu eserlerinde avam seviyesine indiklerini gördüm. Yani ayet ve hadislerde bahsi gecen Allah´in sifatlarina zahire göre mana verdiler. <Gercekten Allah, Adem (a.s.)´i kendi süretine göre yaratti>(Bu hadis-i şerifin meali : <Hakikaten Allah, Adem´i kendi süretinde yaratti.>Bu hadis-i şerifte gecen <Ala suretihi>kendi süretinde kelimesindeki zamirin aidiyeti hakkinda hadis şarihleri arasinda iki ayri görüş vardir :

Birinci görüşe göre; zamir, Adem´e ait olup Adem şu görülen ve bilinen şekilde yaratildi, manasinda şerhedilmiştir.

İkinci görüşe göre; zamirin <Allah>lafza-i celaline ait olup (Süret) kelimesinin <Hey´et ve Şekil manasina geldigi ifade edilmiştir. Yani Cenab-i Hak, Adem´i kendi sifatinda canli, görme, duyma, konuşma vasiflarina sahip olarak yarattigi ve bunun bir şereflendirme ifadesi oldugu beyan edilmiştir. Müellif, bu görüşü tercih etmiştir. Ayni, Umdetu´l-Kari fi Şerhi´l-Buhari (İstanbul-1313) Dar Al Tibaat el-Amire, c. 10, s. 472.)diye rivayet olunan hadis-i şerifi duyduklarinda, Allah´a, zatinda ziyade, bir şekil, bir yüz, iki göz, agiz, dilcik, dişler, yüzüne işiklar, iki el, parmaklar, aya, bir serce parmagi, bir baş parmak, gögüs, bir uyluk, iki baldir(Müellif, Kalem suresinin 42. ayetinde <sak>kelimesine işaret ediyor ki, alimlerin cogullugu bu ayette gecen <sak>kelimesinden maksat, ahiret gününün şiddet ve korkulu bir gün oldugundan kinayedir, demişlerdir. Bu kelimede maksat, muşebbihe taifesinin dedikleri gibi zahiri manada baldir degildir. Zira, o gün ibaret günü olmadigindan ne baldirin acilmasi, ne de ibadet vardir. Beyan ve meani ilimlerinden birazcik haberi olan kimse bu manayi anlar. Mezkur ayetin mealinin tamami :

<(Ey habibim!) Hatirla ki, o gün baldirlarin acilacagi (her hakikatin cirilciplak meydana cikacagi) hesap ve cezanin bütün şiddet ve dehşetiyle hüküm sürecegi, kendilerinin secdeye davet edilecekleri bir gündür. Fakat, buna gücleri yoktur.>(Beyzavi. Razi, Celaleyn, Medarik, tefsirlerine bak).Mütercim.)

Buhari, Kalem suresinin 42. ayetinin tefsirinde, Ebu Saidi´l-Hudri (r.a.)´den, Nebi (s.a.v.)´nin şöyle buyurdugunu rivayet etmiştir :

(Kiyamet günü) Rabbimiz, kendi <sak>indan keşif buyurdugu (iş gücleştigi zaman) dergah-i azametine her mü´min ve mü´mine secde eder. Yanliz dünyada riva (gösteriş) ve sum´a (işittirmek) icin secde edenler secde edemezler. Gerci o riyakarlar da secde etmeye calişirlar fakat onlarin arkasi (omurgalari) yekpare döner (egilip secde edemezler).

Muslim de Kitabu´l-İman, Bab-u Marifeti´t-Tarikati´r-Ru´yet babinda yine Hz. Ebu Saidi´l-Hudri´den rivayet ettigi uzun bir hadiste bundan bahsetmektedir.)ile iki ayak*(Bu manayi, rivayet edilen şu hadis-i şeriften cikarmişlardir. Enes b. Malik (r.a.)´den, Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki : <Cehennem, daima, “daha var mi?” der durur. Nihayet izzet sahibi olan Rab, pak ve yüce Allah ona, ayagini koyar (kahreder) bunun üzerine, cehennem, “izzetine yemin ederim ki yetişir, yetişir,” der. Bazisi bazisina dürülür.>(Muslim, Kitabu´l-Cenne ve Sifat-i Ne´imiha ve ehliha, No : 37)

Bu hadis meşhur olan sifat hadislerindendir. Yani muteşabihlerdendir. Bunda alimlerin ihtilafi iki kisma ayrilir. Biri; selefin cumhurunun ve kelamcilardan bir taifenin şu görüşüdür : <Bunun (muteşabih hadisin) te´vili hakkinda söz edilmez. Biz bunun, Allah´in muradi üzerine hak olduguna inaniyoruz. Bunun kendisine layik bir manasi vardir. Zahiri manasi murat degildir.> İkincisi; kelamcilarin cumhurunun görüşüdür. Bu, <kendisine layik şekilde te´vil edilir> diyenlerin görüşüdür.)* isnad ettiler. Yanliz, Allah´in bir başi oldugunu işitmedik, dediler.

Yine <Allah´in bir şeye el degdirmesi ve O´na degdirilmesi de, caizdir. Kulu, kendi zatina yaklaştirir>demişlerdir. Bazilari da dediler ki, <Allah teneffüs eder>.

Bunlar, aklin kabul etmedigi sözleriyle avam tabakasini ikna etmeye calişiyorlar. Ayet ve hadislerde gecen Allah´in isim ve sifatlarini, ne akla ne de nakle dayanan hic bir ciddi delilleri olmadigi halde, zahire göre bunlar, Allah´in sifatlaridir diye mana verip, tefsir ederek bid´at isimlerle o sifatlari adlandiriyorlar. Zahiri manalarini reddedip, Allah´a vacib olan manalari icabeden zahir manalarinin iptaline iltifat etmediler. O zahiri manalar, Allah´in sifat-i fiiliyesi olduklarina kanaat etmeyerek ta ki sifat-i zatiyesidir dediler. O, zahiri manalarin Allah´in sifatlari olduklarini ispat ettikten sonra, onlari lügattaki te´vil itibari ile Kur´an ayetinde gecen <El>manasina olan kelimeyi, kudret; zahiren Allah geldi manasini ifade eden kelimeyi iyilik yapti, lütuf eyledi; sak (baldir) manasini ifade eden kelimeyi de şiddet manasina hamletmezler. Belki, <Bu kelimeleri, zahiri manalarina hamlederiz, zahiri manalari, insanlardaki mevcut sifatlara hamlediyoruz. Mümkün oldugu kadar, her kelime hakikati olan zahiri manasina hamledilir. Bunlarin zahiri manalari ise insanlarda mahud (bilinen) sifatlar gibidir. Şayet hamledilmesine, bir mani bulunursa, o zaman mecazi manasina hamledilir>diyorlar. Bununla beraber, kendileri güya bir şeyi Allah´a benzetmekten veya benzetmeyi Allah´a izafe etmekten kaciniyorlar. Biz ehl-i sünnet taifesindeniz diyorlar. Halbuki söyledikleri sözleri, acikca teşbihtir (Allah´i kainata benzetmektir). Bir kisim cahiller de onlarin bu inanclarina uymuşlar. Hem onlara, hem imamlarina nasihat ederek dedim ki :

Arkadaşlarim! Güya siz rivayetler icin nakil sahibi olup Ahmed b. Hanbel´in tabilerisiniz. Büyük imaminiz Ahmed b. Hanbel, (Allah ona rahmet eylesin!) zamaninin halifesi tarafindan, kamcilandigi halde, Kur´an´in mahluk olup olmadigi hakkindaki inanci kendisine sorulunca, mahluk veya hadistir demedi. <Dinde yeri olmayan şeye nasil hüküm verecegim?>diyordu. Öyle ise mezhebinde olmayan bir şeyi icad etmekten sakinin! Sonra sizler, Peygamber´in hadisleri zahiri manalara göre hamledilir, dediniz. Mesela; bir hadis-i şerifte gecen (kadem) kelimesinin zahiri manasi ayaktir. Bu mana, Allahu Teala hakkinda muhaldir. Bu durumunuz, Hiristiyanlarin durumu gibidir. Cünkü İsa (s.a.)´ya, ruhullah denilince, hiristiyanlar, (Allah onlara lanet eylesin) Allahu Teala icin, bir sifati da ruhtur. Yani ruhu vardir. O sifati Meryem´e dahil olmuştur, diye itikad etmişlerdir. Kur´an´da, <Allah, Arş´i istila etti>mealindeki ayet de Allahu Teala bizatihi Arş´in üzerinde oturdu demektir, diyen kimse, Allahu Teala´yi görülen ve duyulan şeylere benzetmiş olur. Onunla dinin esasi (akaid) ispat olunan aklin hükmünü terk etmemek gerekir. Cünkü bizler, akil yoluyla Allahu Teala´yi bilmiş ve O´na Kadim (Ezeliyet) vasfi isbatlamişizdir. Eger sizler hadis-i şerifleri kabul edip manalarindan konuşmayip sukut ediyoruz demiş olsaydiniz, hic kimse size itirazda bulunamaz, inkar edemezdi. Fakat böyle hadisleri zahire göre hamletmeniz cirkindir. Bu salih selef aliminin (Ahmed b. Hanbel´in) mezhebinde olmayan şeyi, mezhebine sokmayin!

Mezhebine öyle cirkin, ayip şeyleri giydirdiniz ki, her hangi bir Hanbeli, kim olursa olsun kendisine mücessimedir, denilmektedir. Şunu da ilave edelim ki mezhebinizi Yezid b. Muaviye´yi sevmek suretiyle lekelediniz. Halbuki mezheb sahibi (Ahmed b. Hanbel) ona lanet edilmesine cevaz vermişti. Yukaridaki izahi gectigi üzere, Ebu Muhammed et-Teymi, fikrinizde olan bazi imamlariniz hakkinda (Ebu Ya´la) Hanbeli mezhebini öyle cirkin bir ayipla lekelemiş ki, kiyamete kadar cirkinligi yikanamaz(Ebu Muhammed´in bu sözü, önceki sahifelerde gecti.), demiştir.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 42-45)

MUCESSİME´NİN REDDİ

Yukarida adlarini zikrettigimiz musanniflerin, hic şüphe yok ki, yedi delil ile hata ettikleri anlaşilmaktadir :

Birinci : Rivayet edilen haberleri (hadisleri), Ahbaru´s-Sifat (Allah´in sifatlarindan bahseden haberler) diye tesmiye ediyorlar. Halbuki o haberler, ancak izafi manalardir. Muzaf olan her kelimenin manasi, Allah´in sifati degildir.

Mesela, Allahu Teala Kur´an-i Kerim´de, ...<Ona (Adem´e) ruhumdan üfürdüm...>(Bu ayet-i celilenin mealinin tümü şöyledir : <O halde Ben onun yaratilişini bitirdigim, ona ruhumdan üfledigim zaman, siz derhal onun icin secdeye kapanin.>(Hicr suresi, ayet : 29)diye buyurmuştur. Halbuki Allah icin ruh diye bir sifat yoktur. Bu ayette muzaf olan ruh, Allah´in bir sifatidir diyen kimse, bid´atcidir.

İkincisi : Rivayet edilen hadis-i şerifler hakkindadir. <Buhadisler, muteşabih hadis kismindan olup Allahu Teala´dan başka kimse manalarini bilemez. Bu hadisleri zahiri manalarina göre hamlediyorsunuz.> demişlerdi. Vay, acaba Allah´tan başkasinin manasini bilmedigi kelimenin manasi, nasil zahir olur? Halbuki istivanin zahiren manasi, ancak oturmaktir. Hadiste gecen, <Allahu Teala her gece dünya gögüne nuzul eder>cümlesindeki <nuzul>un zahiri manasi, ancak intikal (bir yere nakil)´dir.

Ücüncüsü : Kendiliklerinden Allahu Teala´ya sifatlar isnad ettiler. Halbuki Hak Celle ve A´la´nin sifatlarinin isbati, zatinin isbati gibi ancak kat´i delillerle olur.

Dördüncüsü : Allah´a sifatlar ispat etmekte, Peygamber (s.a.v.)´in, <Allahu Teala bu dünyamizin gögüne nazil olur>mealindeki meşhur hadis-i şerifi ile <Rabbimi en güzel bir şekilde gördüm>diye sahih olmayan haber arasindaki farki gözetmeyip belki her birisinden Allah´a bir sifat ispatlamişlardir.

Beşincisi : Peygamber (s.a.v.)´in merfu hadisi ile mevkuf (bir sahabeye veya rivayeti tabiiden öteye gecmeyen) hadislerin arasinda da fark gözetmeden, bir bundan bir ondan Allah´a birer sifat ispat etmişlerdir.

Altincisi : Bazi kelimeleri, bir hadiste te´vil edip, digerinde te´vil etmemişlerdir. Mesela, <Bana (Allah´a) yürüyerek (yavaşca) gelen kimseye koşarak, giderim.>hadis-i şerifinin zahiri manasini kasdetmeden, <Bu hadis, Allah´in nimetine dair bir darb-i meseldir>dediler.

Yedincisi : Onlar, hadislere hissin, aklin muktezasi üzere mana verip demişler ki : <Allah´in gökten nuzulu hakkindaki hadisin manasi, Allah, bizatihi iner. Yerden yere naklolur.>Sonra da, <Allah iner, ama bizim düşündügümüz gibi degildir>dediler. Böylece hadis-i şerifi işiten kimseyi şaşirtip hisse ve akla zulüm etmekle muteşabih hadisleri zahiri manalarina hamletmişlerdir.

İşte bu görüşlerin İmam Ahmed´e isnad edilmemesi icin onlarin reddedilmesi lazim geldigi kanaatindeyim. Sukut edip de, reddetmezsem, dediklerine benim de itikad etmiş oldugumu söyleceklerdir.

Büyük işlerin cözümü beni korkutmaz. Zira bütün işlemler, delillere dayanir. Bahusus, Allahu Teala´nin marifeti, bilinmesi konusunun taklid edilmiş caiz degildir. Nitekim İmam Ahmed b. Hanbel´den bir mesele sorulur, o da fetvasini verir. Ona :

<İbnu´l-Mübarek böyle demiyor.>denilince :

<İbnu´l-Mübarek gökten inmedi ki>demiştir. İmam Şafii

<Ben İmam Malik´in reddi icin Allah´dan istihare(İstihare : (<Hayr>´den masdar) girişilecek bir teşebbüsün hayirli cikip cikmayacagini anlamak icin abdest alip dua okuyarak rüyaya yatma : İstihare etti, istihareye yatti, istiharesi cikmadi, denilir.)ettim>, demiştir.

İbnu´l-Cevzi daha sonra der ki : Ebu Ya´la, eserinde, muteşabih ayetlerden ziyade, zahiren teşbihe delalet eden ve İbn Hamid ile İbnu´z-Zaguni´nin zikretmedikleri muteşabih hadisleri de zikretmiştir. Daha sonra İbnu´l-Cevzi, Mucessime taifesinin davalarina delil edindikleri muteşabih ayetlerden on bir ayet zikredip, müslümanlarin görüşlerine muvafik olarak iyice aciklamiştir. Allahu Teala´nin; <Allah Arş üzerine istiva etti>buyurdugu ayet-i celile hakkinda şunlari söylemiştir :

İbn Hamid demiş ki : İstiva kelimesi, dokunmak demektir. Allah´in sifat-i zatiyesidir. Ondan maksat, oturmaktir. Ashabimizdan bir taife, <Allahu Teala, Arş´in üzerinde oturmuş; bütününü işgal etmeyip Peygamberi de, onunla birlikte Arş´in üzerinde oturtacaktir>diye itikad etmişlerdir.

Yine Ebu Hamid, <Allah hakkinda hadiste gecen nuzul (iniş)´in manasi, bir yerden diger yere nakil olmaktir>demiştir. Ashabindan hikaye eyledigi bu görüşe göre, Allah´in zati, Arş´tan daha kücüktür. İşte bu adamin <Biz Mucessime taifesinden degiliz>dedigi sözüne taacub edilir.

İbnu´z-Zaguni´den;

<Arş yaratildiktan sonra, Allah yeni bir sifat ile muttasif oldu mu?>diye soruldu.

<Hayir. Kainati tahtiyet (aşagi cihet) sifatiyla yarattigindan, kainatta, Allah´a nisbeten aşagi cihet sifati hasil olmuştur>dedi.

Buna göre iki zattan birisinde tahtiyet vasfi sabit olunca, digerinde fevkaniyet (üstünlük) sifatinin hak oldugu sabit olur. İbnu´z-Zaguni, <Ne mekanlar Allah´in zatinda mevcuttur, ne de zati mekanlardadir. Öyle ise, Allah´in, mekanlardan munfasil (ayri) oldugu sabit oldu. Halik (yaratici) ile mahlukun durumlari, biribirlerinden ayrilmalari icin, yaratma vasfi gerekir. Allahu Teala, Kur´an´da istiva etti deyince, o cihetin Allah´a mahsus oldugunu anladik ve Allah´in zatina bir nihayet oldugunun bilinmesi lazimdir>, demişler.

Ben de dedim ki : <Bu adam, ne diyecegini bilmez. Madem ki Allah´a bir nihayet, halik ile mahlukun arasinda bir fark oldugunu takdir eder, demek ki, Allah´i sinirlandiriyor. Cisim oldugunu ikrar ediyor. Halbuki kendisi, yazdigi kitabinda, <Allah cevher degildir, cünkü cevher bir mekanda yerleşen şeydir>, dedikten sonra, icinde Allah´in yerleşecegi bir mekani ispat ediyor. (Şunu derim ki,) bu söz, söyleyicisinin cehaletine delalet edip sirf bir teşbihtir. (Allah´i başka şeylere benzetmektir). Demek ki bu hoca, Allah icin vacib ve muhal olan sifatlari hakkiyla bilememiştir.

Burada İbnu´l-Cevzi´nin görüşleri sona erdi.

Daha sonra İbnu´l-Cevzi, Mucessime olan mezkur müelliflerin ahbaru´s-sifat (Allah´in sifatlari hakkindaki haberler) diye isimlendirdikleri altmiş hadisi zikredip, rivayet ve dirayet(21) yönünden teker teker o hadisleri eleştirip sonunda demiş ki :

<Cok cahil, bilgisiz bir cemaat bu kitabimi görünce begenmediler. Cünkü onlar, taifelerinin Mucessime olan reislerinin söylediklerine alişmiş ve dedikleri sözlerine <bu mezheb degil midir?>demişlerdir. Ben onlara, <Bu batil şeylerdir, ne sizin mezhebiniz (Hanbeli mezhebi), ne de taklid eylediginiz hocalarinizin mezhebidir>, dedim. Gercekten İmam Ahmed´in mezhebini o hurafelerden tenzih edip, ondan rivayet olunan yalan nakilleri ve akli hezeyanlari, hic kimsenin sözünü taklid etmeden, asilsizdir, diye ispatladim>.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf.45-48)

İBN TEYMİYYE´NİN ALLAH´A CİHET İSNAD ETMESİ VE ŞİHABUDDİN AHMED B. YAHYA El-HALEBİ ´NİN REDDİ

Tacu´s-Subki, Hicri 733 yilinda vefat eden Şihabuddin Ahmed b.Yahya b. Cibril el-Kullabi el-Halebi´nin haltercümesinde, <İbn Teymiyye´nin Allah´a cihet isnad etmesi meselesi hakkinda Şihabuddin´in güzel bir risalesi vardir,> demiş ve hepsini zikretmiştir. Risale yaklaşik olarak otuz sahifedir; alti sahifeye yakin bir mukaddimesi olup ondan bir kismini aşagiya aldim.

Şunu derim ki: İbn Teymiyye, önce <Allahu Teala ve Resulu (s.a.v.) ile sahabe-i kiramdan Muhacir ve Ensardan (r.a.) ilk Müslüman olanlarin dedikleri gibi derim,> diye iddiada bulunmuş; sonra da, ne Allahu Teala ve Resulunun, ne de sahabe-i kiramdan ilk Müslüman olan Muhacir ve Ensarin dedikleri şeyleri demistir. Kur´an ile Peygamber´in (s.a.v.) hadisine muhalefetini ilerde beyan edecegiz. Sadik Müslüman olan Muhacir ve Ensardan bahsetmesi de korkusundandir. Yoksa kendisi iddia ettigi hususlarda, onlarin tek kelimesini bile zikretmemiştir; ne müsbet, ne de menfi... Kelamini arastirsan bunu anlayacaksin! Allah´im günaha girmeyeyim ama, tabirinde gecen sabik Muhacir ve Ensardan maksadi, sahabiler olmayip inancina uygun hocalari oldugu da muhtemeldir. Bu sapik cihet davasini öne sürdükten sonra, Peygamber (sallallahu Teala aleyhi ve sellem)´i ve dini övmeye başlamiş ve <Gercekten Peygamber´in sahabesi vu dini herkesten daha iyi bilirler> demiştir. Evet Peygamber (s.a.v.) hakkinda methi dogrudur ve dediginden daha da ziyadedir. Ona karşi söylenen medhiye ve güzel menkibelerini nasil inkar edebiliriz. Fakat İbn Teymiyye´nin bu sözleri, Hazreti Ali b. Ebi Talib´in başkasinin hakkinda konuşmasina karşi, <Bu dogru bir kelimedir. Fakat ondan batil bir mana kasdedilmiştir.> buyurdugu gibidir.Yani batil itikadini İbn Teymiyye bununla gizliyor.

İbn Teymiyye, bundan sonra, imamlari, bu ümmetin daglari mesabesinde olan alimleri, Allah subhanehu ve Teala´nin hakikati idrak edemediklerini itiraf ettikleri icin, onlari yermiştir. Halbuki peygamberlerin efendisi olan Peygamberimiz (s.a.v.) <Ey Allah´im! Sen kendini sena ettigin gibi sana sena etmekten acizim.>diye buyurmuştur. Ebu Bekir es-Siddik (r.a.) da, <İnsanin, bir şeyin idrakinden aciz oldugunu bilmesi de bir idraktir,>demiştir. Halbuki bu aybaşi halinin oglu, (İbn Teymiyye), Allah´in hakikatini bildigi davasina cesaret edip Kadim olan Allah´in künhünü anladigini iddia etmiştir. Bunu iddia eden kimsenin gurur ve cehaletinden daha fena bir gurur ve cehalet yoktur. Utandirilmaktan Allah´a siginiyoruz. Daha sonra İbn Teymiyye, Muhammed (s.a.v.)´in ümmetinin büyük cumhur alimlerinin mezhebine dil uzatarak, <Mezhebleri, filozof yavrulari ve Yunanlilar ile Yahudi tabilerinin mezhebidir.> demiştir. Bid´atcilarin Ehl-i hakkinda şiddetli sataşmalari, Kur´an-i Kerim´de; <Şahitlikeri yazacagiz ve sorumlu olacaklar.> (Zuhruf suresi, ayet: 19) buyurdugu üzere cezalandirilmayi gerektirir. Yine bundan sonra, (Baştan sonuna kadar Allah´in kitabi Kur´an-i Kerim) ve baştan sonuna kadar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)´in hadisleri, bütün sahabi ve tabileri ile diger ümmet fertlerin kelamlari, gerek nass ve gerekse zahiren <Allahu Teala her şeyin üstünde ve her şeyin üzerinde bulundugu, Arş üzerinde ve gök üstünde oldugu tabirleri ile doludurlar> demiştir. (Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 103-105)

İBN TEYMİYYE´NİN ALLAHU TEALA´NIN HAKİKATE ARŞ´IN ÜZERİNDE OLDUGU İDDİASININ İPTALİ

İbn Teymiyye sözlerinin ortasinda ve sonunda demiş ki : Hakikatta Allah, Arş´in üzerindedir. Bunu kitabin başka bir yerde de seleften nakletmiştir. Keşke, bu şekilde Rabbinin kitabinda, Peygamberinin sünnetinin naklettigi meseleyi bilseydim, bu Allah´in kitabinin neresindedir? Acaba bu dedigi şeylerden tek bir kelime bile Allahu Teala´nin kitabinda var midir? Ta ki Allah´in kitabinda nass olarak gecer diye iddia ediyor? Halbuki (Usul-i fikih ilminde) nass olan bir tabir, delalet eyledigi öz manasindan başka kesin olarak başka bir manaya asla delaletinin ihtimali yoktur.

İbn Teymiyye de nass´dan bunu kasteder. Cünkü kendisi de kullandigi nasskelimesi, zahir kelimesinin mukabili olarak atfetmiştir. Bu itibarla iddiasina delil olarak <Allah´in kitabinda nass´tir>dedigi hangi ayettir? Kendi davasina ilk olarak Allahu Teala´nin; <...Güzel sözler, O´na (Allah´a) yükseliyor!>(Fatir suresi, ayet : 10.)buyurdugu kavli ile delil getirmiştir. Keşke, İbn Teymiyye´nin iddiasina göre, bu ayette hangi nass veya zahir bir tabirin Allahu Teala´nin gökte veya Arş üzeinde olduguna delalet ettigini bilebilseydim! Bu ayette davasina temessük eyledigi nokta, burada gecen <Yes´adu>(yükseliyor) manasina olan kelimedir. Heyhat! İlim davasinda bulunan merkebin ayagi camurda kaydi. Zira, mezkur ayette yükseklik manasini zahiren ifade eden kelimeden nasil hakiki manasi irade edilecektir? Halbuki gercekten yükselme, cisim olan şeylerin sifatlarindandir ve bu yükselmeden ancak Cenab-i Hak nezdindeki kabul irade edilir. Bununla beraber Allahu Teala´ya hic bir had ve mekan izafesi yoktur.

Sonra, Şihabuddin b. Yahya, İbn Teymiyye´nin yazdigi yaklaşik on bir sahifelik risaledeki, <Allahu Teala gercekten Arş üzerinde, gökte ve gök üzerinde olduguna>dair iddiasina nass olarak getirdigi muteşabihlere deginerek delillerini iptal edip demiş ki(Allame Şihabuddin bu tabirinde Allahu Teala´nin Kur´an-i Kerim´de mealen buyurdugu şu ayetlere işaret ediyor.) : Biz de ona diyoruz ki, peki Kur´an-i Kerim´de Allahu Teala hakkindaki bir cok gözler(<Sen Rabbinin emrine (buyruguna) katlan, cünkü sen gözlerimizin önündesin, (Seni biz görüp gözetmekteyiz.)>(Tur suresi, ayet : 48), tek yan tarafi(<İnsan : Eyvah!.. Yaziklar olsun bana! Allah yaninda (karşisinda) suclar yüzünden...>(Zumer suresi, ayet : 56)>), baldir<O günü (ahireti) düşün ki, belirmiş inciginden (sakindan) acilip ta...>(Kalem suresi, ayet : 42) ile bir cok elleri(<Göge, ellerimizle (gücümüzle) kurduk.>(Zariyat suresi, ayet : 47) oldugu şeklinde gecen tabirlere ne dersin? Şayet ayetlerde gecen bu kelimelerden Allahu Teala hakkinda zahiri manalarina itikad edersek, bir şahsa tek bir yüzü ve yüz üzerinde bir cok gözleri oldugunu ve tek tarafi olup üzerinde bir cok elleri ve tek bir baldiri oldugunu ispat etmiş olmamiz lazim gelir ki, dünyada bu bicimde olan şahistan daha cirkin bir kimse var midir? Şayet, bu itirazdan kurtulmak icin, organlara delalet eden mezkur ayetleri manaca birleştirip aralarindaki zahiri celişkileri gidermek icin te´vil edersen, cevabinda deriz ki : Peki, böyle önemli bir te´vili nicin Allahu Teala, Resulu ve bu ümmetin selefleri zikretmediler?

Diger bir misal : Allahu Teala aziz kitabinda, <Allah, göklerin ve yerin nurudur.>(Nur suresi, ayet : 35) diye buyurmuştur. Halbuki, Allahu Teala´nin duvarlar ve damlardaki ve bahcelerdeki nur (işik) olmadigini her akil sahibi biliyor. Mecusi (Ateşperest) taifesi de o nura Allah dememiştir. Te´vili cihetine gidip de, manasi, <Allah, göklerin ve yerin hidayetcisi ve işiklandiricisidir.>dersen, sana, <Peki öyle ise, Allahu Teala, Resulu ve bu ümmetin selef alimleri ne diye bu önemli te´vili zikretmediler?>diyebiliriz.

Şihabuddin daha sonra, İbn Teymiyye´nin davasina delil getirdigi muteşabih ayet ve hadisler hususunda, onunla rahat ve yumuşak bir mücadele icinde bulunup demiş ki : Mucessime´nin (Allah´a cisim isnad edenin) birisi; <Zahiren Allah´in cisim olduguna delalet eden ayet ve hadisler, cisim olmadigina delalet eden ayet ve hadislerden, kat be kat sayilamayacak kadar coktur. Öyle ise tecsim davasi yerinde bir dava ve gercek bir inanctir. Bununla beraber, Allah´in cisim olduguna delalet eden bu ayetlere muhalif olarak herhangi bir beyan, ne Allahu Teala´dan, ne de Resulunden (s.a.v.) varid olmuştur.>demeyeceginden emin misin? İşte o zaman, o Mucessime olan kişi, senin ölceginle seni ölcecek (senin kullandigin söz ile seninle konuşup) sana der ki : <Şayet hakikat, Allah´a cisim yoktur dedigin gibi olsa, insanlar kitabsiz ve sünnetsiz olsalardi onlar icin daha iyi bir hidayet yolu olurdu.>


Şayet, mezkur Mucessime´nin davasini ibtal etmek icin, desen ki, <Gercekten, Allahu Teala ve Resulunden genel olarak varid olan ayet ve hadisler, zahiren Allah´in cisim olduguna delalet eden ayet ve hadislerin hilafini izah etmişlerdir.>Yine kendini kurtaramazsin. Cünkü cismiyeti yok eden o genellerden her birisi ancak Allah icin ciheti de yok eder. Eger (ey İbn Teymiyye!) tenasuhu kabul eden birisi, sana, (Allahu Teala, Kur´an-i Kerim´de; <O (Allah) seni (ey insan) istedigi bir surette terkib eyledi (birleştirdi.)>(İnfitar suresi, ayet : 8) buyurdugu ayetten, zahiri manasina göre, mezhebim olan tenasuh(Hindu mezhebinde cebir, tenasuh (avag van-gelip gitme) ve karma şeklindedir. 1-Avag van : Bir insan öldükten sonra ruhunun başka bir insan veya hayvana girerek dünyaya tekrar gelmesidir. 2-Karma : Ölen kimse, ister insan olsun, ister hayvan olsun iyi iş yapmiş ise yeniden dünyaya geldiginde onun ruhu daha evvel bulunan cisimden bir üstün cisme girerek gelir. Bu gelip gitme de fena iş tutarsa bir dahaki sefer bir derece aşagi cisimle gelir. Bu suretle gelip gitme de devam eder. Ancak tamamen fenaliktan kurtulursa, o zaman Maha Menişe ile (büyük ruhla) birleşir, yani cennete girer. Büyük İslam Tarihi, Asr-i Saadet, c. 3, s. 960. (Terceme Ali Genceli.)anlaşiliyor derse ve Muattila mezhebine tabi olan kimse de, Allahu Teala´nin Kur´an-i Kerim´de, <Arzin yeşerdigi şeyden>(Bakara suresi, ayet : 61.)diye buyurdugu ayetin manasindan bizim mezhebimizi irade etmiştir, diye iddia edese, bunlarin hakiki manalarina delalet eden harici delillerden başka onun davasini reddedecek bir delil bulamazsin.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf.105-107)

Şihabuddin, Şafii, Hanefi İle Maliki Mezheb Saliklerinin Kavillerinden, <İnsanlarin Kitabsiz, Sünnetsiz Olarak Terkedilmeleri, Onlar İcin Daha Hidayetli Bir Yol Olmasi Lazim Gelir,> Diyen İbn Teymiyye´nin Bu Sözü Küfürdür Diyerek Onu Yenmesi:

Sonra, ey İbn Teymiyye! Dedigin sözlerin hulasasi şu : <Gercekten Şafii, Hanefi ve Malikilerin kavillerinden anlaşildigina göre, insanlar, kitabsiz, hadissiz olarak kalmiş olsalardi, onlar icin daha hidayetli bir yol olmasi lazim gelir>, dediginden dolayi onlarin seni tekfir edip etmeyeceklerini biliyor musun? Daha sonra, Kelamcilarin dediklerinden anlaşildigina göre, Allah ve Resulu ile ümmetin selef alimleri, dinden Akaid ilminden bahsetmediler. Ta ki, mütekelliminler akaidi beyan etmişlerdir, demişsin. Peki, gercekten Allahu Teala ve Resulu ile bu ümmetin selef alimlerinin Akaid ilmini beyan ettiklerini sen bize ispat! Ve onlar, senin dedigin gibi, <Allah aşagi cihette degil, yukari cihettedir; O´na hissen işaret edilmesi (işte Allah şudur denilmesi) caizdir>demişlerdir diye bize naklet bakalim! Öyle bir şey, ne Allah´in kitabinda ne Resulu (s.a.v.)´nün sünnetinde, ne Aşere-i mubeşşerenin (Cennetle müjdelenen on sahabenin) hayatlarinda, ne ilk Muhacir olan sahabe ile Ensar (r.a.)´in dedikleri sözlerinde bulabilirsin. O zaman laime (kinayiciI olan nefsinizin uyarmasi vasitasiyla dönüş yap! Ve <Ben, Ehl-i sünnet üzerine yersiz itirazda bulundum>diyerek itiraf et!

Sonra mutekellimden (Kelam alimlerinden) bahsederek demişsin ki : Onlar, Allah´in sifatlari hakkinda diyorlar ki, <Akli kiyasin kabul ettigi şeyi söyleyin! Kabul etmedigi şeyi inkar edip kabul etmeyin!>. Halbuki, kelamcilar öyle söylemediler. Belki onlar, <Kelam sifatlarinin Allahu Teala´ya ait olup sabit olmasina ve noksan sifatlarin kendisinde bulunmadigina itikad edilmesi vacibdir>demişlerdir. Nitekim İmam Ahmed (b. Hanbel, Allah ondan razi olsun) buyurdular ki, Kelamcilar şöyle demişler : <(Allah´tan bahseden)Allah´in kitabinda ve Resulunun hadisinde varid olan lafizlarin, (manalarini anlamak icin) Allahu Teala, Muhammed (s.a.v.)´i Peygamber olarak gönderdigine göre Muhammed (s.a.v.)´in konuştugu Arab lugatiyla karşilaştirilsin! Nitekim Allahu Teala, <Biz hic bir peygamberi kendi milletinin dilinden başkasiyla göndermedik ki (emrolunduklarini) onlara apacik antatsin>(İbrahim suresi, ayet : 4.)diye buyurmuştur. Öyle ise Allahu Teala ve Resulunden varid olan mezkur lafizlardan, Arablar ne anlamiş ve ne mana vermişlerse, onu anla. Sana o manalara muhalif olan manayi getirenin sözünü eski, yamali, terkedilen ayakkabi gibi terket. Ve kaldirip tuvalet duvarina vur!>(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 107-108)

İBN TEYMİYYE´N.İN MÜLHİDLERİN KAVLİNE DAYANARAK MÜSLÜMAN OLAN ÜMMET HAKKINDAKİ KÖTÜ SÖZLERİ

Biz İbn Teymiyye´nin, Ehl-i sünnete muhalif olarak Kur´an´in müteşabih ayetlerine verdigi bu şeklindeki yanliş manalarina itirazda bulunduktan sonra, bu konuda kitabimizda bir fasil (kisim) tertib edecegiz inşallah. Cünkü, Ehl-i sünnet ve´l-cemaate muhalefeti ve müteşabihler hakkinda cirkin bir dil kullanmasinin sebebi, ancak Kur´an´a dil uzatan mülhidlerin söyledikleri sözlerden ilham almasidir. İnşallah ilerde o mülhidlerin sapikliklarini beyan edecegiz ki, o vakit filozof ile Yahudilerin yavrulari kim oldugu iyice anlaşilacaktir. Sonra, bu gafil kimse (İbn Teymiyye) utansaydi, bu ümmetin ulemasinin (r.a.) şerefini bilecekti. Şunu da derim ki: İbn Teymiyye´nin gayrimüslim olan filozof ve Yahudilerin yavrulari diye iddia ettigi bu ümmetin ulemasindan başka, ilahiyat meselelerinde yanliş fikirli olan filozof, Yahudi, Rum ve Iranlilarin sapik düşüncelerini reddederken, akil ve idraktan yoksun olan bir kavmin dediklerini itimat ettiler mi? Sonra Ibn Teymiyyeciler, Allahu Teala´nin varligini ve Nubuvvet´i (Peygamberligi) inkar edenlere karşi, Allah´in varliginin isbati ile Nubuvvet´in isbati hakkinda yanliz nakli delillerle istidlal ettiklerini biliyorlar ki, bu nakli delilleri inkarcilara bir lokma, İslamiyetle alay edene gülünc, düşmanina ve kiskancina bir sevinc noktasi oluyor. Zira mezkur taifeler nakli delili kabul etmezler.

Sonra adi gecen Şihabuddin Yahya şöyle der: İbn Teymiyye, Allahu Teala´ya cihet isbat edilmemesi fikrinin Yahudi ve müşrik talebelerin dedikleri sözlerden alinmiş oldugunu iddia etmiş ve bunu, Peygamberimiz (sallallahu teala aleyhi ve sellem)´i büyüten Yahudi soyundan Lebid b. el-Asam´a isnad etmiştir. İbn Teymiyye´nin kavlini reddeden mezkur Şihabuddin de demiş ki: <Bu mesele, Yahudi talebelerin kavillerinden alinmişti> davasinda bulunan kimse (ey İbn Teymiyye!), <Sen bu fikirinde acikca bir gercege muhalefet ettin. Cünkü şüphesiz Yahudiler, Mücessime (Allah´a cisim isnad eden) ve Müşebbihe taifesi de Allah´i yaratiklarina benzeten taifelerdir. Bunu bütün ulema ve avam tabakasinin cogu biliyorlar. Öyle ise tecsim (Allah´a cisim isnad edilmesi) ve teşbihin zidlari nasil olur da Yahudilerin kavillerinden alinabilir. Müşriklere gelince, zaten putlara tapiyorlardi. Halbuki, din imamlari, putlara tapanlar, Müşebbihe taifesinin talebeleridirler. Puta ibadet edilmesinin temeli teşbihtir (Allah´i başkasina benzetmektir), diye beyan ettiler. Öyle ise, Allah´a cihet isnad edilmeyecegi ideolojisi nasil onlardan gelmiş olabilir! Yahudilerin bir kolu olan Sabia taifesi ise, belde ve yerleri malum ve meşhurdur. Biz Eş´ari taifesi mi o kavimlardaniz, yoksa hasimlarimiz mi o beldedendirler? Ca´d b. Dirhem´in nesebi Harran´dan oldugu davasi dogrudur. Fakat, Allahu Teala, İbn Teymiyye´yi, Allah´a cihet isbat etmesi hakkinda zikrettigi isnaddan sorumlu tutup kendisini gözetmektedir. Keşke İbn Teymiyye, bu iddia ve akidesinin arkasinda <Fir´avn, Musa´nin Allah´inin gökte oldugunu zannetti> diye delil olarak zikretseydi!.(Bera´atul-Eş´arayyin. Sayfa. 108-109)

İBN TEYMİYYE´NİN İMAM MALİIK´İN KUR`AN´DA ALLAH HAKKINDA GECEN İSTİVA´NİN MANASI MALUM KEYFİYETI İSE BİZCE MECHULDUR DEDİGİ KAVLİNİN TEFSİRİNDE BÜTÜN İSLAM ULEMASINA MUHALEFETİ

Yine mezkur bilgin Şihabuddin şöyle der: Daha sonra İbn Teymiyye, <Allahu Teala Arş´in üzerindedir> davasini kabul ettirmek icin bunu Muhacirin ve Ensardan sahabilere (r.a.) isnad ederek ulemadan naklen demiş ki, Evzai şöyle dedi: <Biz ve tabiunun cogu, <şüphesiz Allahu Teala´nin zikri Arş´inin üzerindedir> diye söyleşiyorduk.> Biz dahi bu nakline karşi, kendisine deriz ki: Sen (ey İbn Teymiyye!) davasinin isbati icin ilk olarak Evzai ile onun tabakasindan ve ondan sonra gelen alimlerden bahsettin. Ya iddia ettigin Muhacir ve Ensar sahabiler nerede kaldilar? Kendilerinden bahsetmedin? İşte, Evzai´nin kavline muhalefet ettin; dedigi gibi demedin. Şüphesiz Allahu Teala´nin Arş´in üzerinde olmadigi, senin dediginden anlaşiliyor. Cünkü, Arş ve göktedir sözünden maksat da yukari cihetidir.

Ve Allah, Arş ve göktedir sözünden maksat da yukari cihetidir demektir dedin. İşte bu mana itibariyla Evzai´nin kavline acikca muhalefet ettin. Bununla beraber, bu hususta kapali konuşup Allah´in, ne şekilde Arş´in ve gögün üstünde oldugu hususunda acikca bir şey söylemedin. Şayet, <Gök, Arş´in icinde, geniş bir cöle atilan bir halka gibi kalmiştir.> dersen, peki gök $imdilik nerede bulunuyor?

Sonra, bunu Evzai´den sahih olarak kimden, nereden naklettin? Haydi Evzai, bu mesele hakkinda konuşmuş diye ondan naklettigin bütün sözlerinde sana müsamaha gösterelim. Fakat Evzai, <Hakikat olarak Allah, Arş´in üzerindedir> dememiştir. Sen o fazla sözleri nereden bulup naklettin?

İbn Teymiyye, <Allah´in sifatlarina delalet eden hadisleri zahirlerine göre oldugu gibi tefsir edip kabul ediniz.> diye Malik b. Enes, Sevri, Leys ile Evzai´den nakletmiştir. Ona sormak lazim; madem ki, bu din imamlari, sifat (müteşabih) hadisleri kabul edip onlara mana vermeyin dediklerine göre nicin emirlerine uymadin? <Allahu Teala, yukari cihettedir> diye kendisini vasiflandirdin? Halbuki, o manada hicbir hadis varid olmamiştir. Şayet davani isbat etmek icin, yeryüzü genişliginde bir kabi, altin doldursan bile, hic bir takvali alimden bunu duymaz ve sevinemezsin. Hatta, İslam imamlarindan rivayet edilen sahih manayi terkederek aklina geleni nakledip, onlardan naklettigin şeylere imtisal etmedin...

İbni Teymiyye, (ayette gecen) <Allah, Arş üzerindedir, manasini zahire göre ifade eden istivanin keyfiyeti mechul degildir.> diye Rabia ile İmam Malik´in kavillerini rivayet etti. Acaba, istiva mechuldur diyen kimdir? Keşke bilseydim. Hatta sen kendi düşüncene göre, istiva kelimesine bir mana tayin edip onu mezkur her iki imama isnad etmek istemişsin. Biz itirazsiz olarak sana bunu müsamaha etmeyecegiz. Daha sonra, (İmam Malik´den) şöyle nakleder: Malik kendisinden bu konuyu sorana demiş ki: (Allah´a), Arş´in istilasina dair iman edilmesi vacibdir. Onu kurcalayip hakkinda soru sorulmasi bid´attir. Seni de ancak bir bid´atci olarak biliyorum.> diyerek adamin huzurundan cikarilmasini emretmiş ve adam dişari cikarilmiştir. İşte İbn Teymiyye´ye şöyle bir soru sorulabilir: İmam Malik, bu konudan bahsedilmemesi icin tavsiye ettigine göre, biz mi İmam Malik´in emrine imtisal edip de avam tabakasini bu konudaki tartişmadan menettik? Yoksa bu konuyu kendisine vazife edinip, halka telkin ederek, yazi yazarak ona dalmasi icin avam takabasini teşvik eden sen mi? <Acaba İmam Malik gibi, bu meseleyi kendisinden sorani menedip huzurundan cikarmiş mi?> kendisinden soralim. İşte o vakit, İmam Malik´den naklettigi bu hikayenin lehine degil, aleyhinde delil oldugunu anlayacaktir.(Bera´atul-Eş´arayyin. Sayfa. 109-110)

ALLAH´A CİHET İSNAD EDENİN İTİKADİNİN MENŞEİ

Bu eserimizin başlangicinda gectigi üzere, Muhammed b. Abdulvahhab´in taklidcileri, Mucessime taifesinden olup, diger Müslümanlari tekfir edicilerler. O da, bu iki konuda, Ahmed b. Teymiyye´nin taklidcisidir. Ahmed de bu iki meselede, (bid´atcilardan) Kerramiyye ve Hanbelilerden bir taifenin taklidcisidir. Hanbeli mezhebinden İbnu´l-Cevzi, bu taife hakkinda demiş ki : <Bu Hanbeli taifesi, Ahmed´in mezhebini lekeleyip cehaletiyle o imami rezil etmişler. Halbuki, İmam Ahmed´in mezhebi, Allah´i her türlü benzetmeden tenzih etmektedir. Lakin, mezkur bazi Hanbeli taifesi, onun mezhebini kariştirmişlardir.> İbnu´l-Cevzi, bu taifeden bir cok hoca gördügünü ve yetiştigi bazi hocalarin akillarinin eksik oldugunu söylemiştir. Kendisi de Hanbeli mezhebinden oldugu icin, <Ev sahibi, evin icindekileri herkesten daha iyi bilir>darb-i meseli mucibince, kendisi o taifenin durumlarini daha iyi biliyordu.

Hanbelilerden Allame Ahmed b. Yayha el-Kullabi, İbn Teymiyye´nin görüşlerinin reddine dair yazdigi risalesinde sabit olduguna göre, İbn Teymiyye, şüphesiz Allahu Teala´nin yukari cihette Arş´in üzerinde olduguna, Kur´an´da gecen <Sema> (gök)´dan maksad, yukari cihet olduguna kesin karar verip cezm etmiştir. Yazdigi <Minhacu´s-Sunne> adli eserinde, İmam Malik, <Rahman (Allah) Arş´in üzerinde istiva etti.> diye <Kur´an´da buyurulan istivanin manasi malumdur, keyfiyeti mechuldur. Ona iman etmek vacibdir. Onun hakkinda soru sormak bid´attir.> dedigi kavli tefsir ederken, acikca, <Allahu Teala´nin Arş´in üzerinde oturmasi malumdur, fakat oturuşunun keyfiyeti mechuldur demektir.> demiş. Halbuki, kendisi bu mana itibariyla, yüksek İslam alimlerinden İmam Malik´in bu kavlinden maksadi, istiva kelimesinin manasi, Arab lugatinda bilinmekte olup ancak Allah (c.c.) ile ilgili oldugundan keyfiyeti bilinmemektedir, diye verdikleri tefsire yanliz İbn Teymiyye muhaliftir. İbn Teymiyye, <Arş> adli eserinde, Allah´in cisim oldugunu sarahaten söylemiştir. Nitekim <Keşfu´z-Zünün>adli kitabin sahibi İbn Hayyan (Ebu Hayyan)´dan naklettigine göre, İbn Teymiyye adi gecen eserinde demiş ki: Şüphesiz Allahu Teala, Arş´in üzerinde oturacaktir, onda Resulullah´in dahi yaninda oturmasi icin bir yer birakmiştir. Ebu Hayyan, İbn Teymiyye´nin bu dediklerini <Nehir> adli eserindeki Kur´an-i Kerim´in <O´nun (Allah´in) kürsisi (saltanati) gökleri ve yeri kaplamiştir.>(Bakara suresi, ayet : 255.) mealindeki ayetinin tefsiri bahsinde zikretmiştir. Tacu´s-Subki, <Kitabu´l-Arş> adli eser, İbn Teymiyye´nin en cirkin kitablarindandir> demiştir.

Tek tarafli düşünmeyip de İbni Teymiyye´nin ve talebesi olan İbn Kayyim´in basilmiş eserlerini insaf ile mütalaa eden kimse, icinde bütün bu belalara, yani tescime (Allah´a cisim isnad etmeye), Allah´a cihet isnad edilmesi itikadina ve bu görüşüne muhalif olanlari tekfir etigine ve daha başka cirkin şeylere rastlayacaktir. Nitekim iftira ve dogruyu gizleme ve korkutma yolu ile fikirlerini basit düşünceli kimselerin akillarina sigdirmak icin bu cirkin inanclari, mezkur kitablarda, selef alimlerine isnad edilmiş tabirlerle doldurduklarini da görecektir. Eger bütün insan ve cinler İbn Teymiyye ile birleşseler, Allahu Teala´ya cihet isnadinin isbatina dair etbau´t-tabiin´den sahih bir isnadn nakline bile takatlari olmadigina göre, böyle bir isnadi tabiin, sahabe-i kiram (Allah onlardan razi olsun) ile Peygamber (s.a.v.)´den nasil rivayet edebilirler?

Bu adamin (İbn Teymiyye´nin) cagdaşlari ile ondan sonra gelen Molla İbrahim el-Gürani gibi hele ilme mensub müteahhirin ulemasindan her Müslümana, bahusus alimlere karşi güzel zan beslemek kaidesi mucibince, onu mededip salih seleflerin zümresine isnad eden (uzaklaştiran), onunla fikir tartişmasi yapip onu susturan ve Numan el-Alusi gibi, <Celau´l-ayneyn fi Muhakemetu´l-Ahmedeyn>adli eserinde, İbn Teymiyye´yi müdafaa edip onu sapikliktan beri eden (uzaklaştiran), onunla fikir tartişmasi yapip onu susturan ve yazdigi telifleriyle onu reddeden alimleri cehaletle vassiflandiran kimseler, ya cahil, yahut Behüpal Krali Siddik Hasan Han gibi İbn Teymiyye´yi aşiri olarak sevenlerdir. Zira, Siddik Hasan, güya Muhaddis Şah Veliyullah ed-Dehlevi´nin akidesini ve inancini şerhetmek icin <Cilau´l-Ayneyn>kitabinin hamişinde (kenarinda) basilan <El-İntikadu´r-Racih fi Şerhi´l-İtikadi´s-Sahih>adli eserinde, bütün hadis alimleri ve Eş´ariler, nakli delil ile Allah´a cihet ispat edenlerdendirler. Mutekellimin ulemasi, onlari Mucessime (Allah´a cisim isnad eden) Muşebbihe (Allah´i başkalarina benzeten) şahislarla adlandirmalari taassub ve tahakkümlerinden ileri gelmektedir>demiştir. İşittigime göre, Siddik Hasan, ilim talebelerini yaninda toplayip kendilerine cok mali yardimda bulunur, istedigi gibi ona bir şeyler yazip kendisine isnad ederlerdi. Muhammed b. Ali eş-Şevkani de öyle idi. İlerde Şevkani´nin haltercümesi geniş olarak bu eserde gelecektir).(Bu eserin ikinci cüzünde <Şevkani>´nin reyine göre tevessül>bahsine bakiniz.)(Bera´atul-Eş´arayyin. Sayfa.111-112)
 
Ebu Abdullahh Çevrimdışı

Ebu Abdullahh

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
bu kitap ehli sunneti mudafa etmekten ziyade ehli sunneti reddetmek için telif edilmiştir. Allahin sıfatlarını tatil etmek Ebu Hanife'nin, ne Şafii'nin, ne Malik'in, ne Ahmed'in nede diger selef imamlarının yolu değildir.(Allah hepsine rahmet etsin) Eşari ve Maturudiler bir vadide, selef imamları başka bir vadide yol almıştır.
 
ez-Zehebî Çevrimdışı

ez-Zehebî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bana karşı “bu kitap elimdeyken kim beni ilzam edebilir” dediğin iki kapak arası safsata kitabı bu mu? Minberden inme vakası uydurmadır. İbn Teymiyye İcma’yı mı reddetmiş??
Taklidi red eder mücmel bir ifade. Kim için taklidi red eder, caiz görmez? Avam için mi müçtehid için mi? Diğer iddiaları okumadım. Klasik Cehmiyye zırvalarıdır. Yazık bu kitaplarla mı akideni şekillendiriyorsun? Git İmam Eşari’nin El İbane’sini oku da Selefin akidesi neymiş öğren.
 
A Çevrimdışı

ALI25

La edri
İslam-TR Üyesi
bu kitap ehli sunneti mudafa etmekten ziyade ehli sunneti reddetmek için telif edilmiştir.
Neden öyle yazdin yazidakilar onun o ibni teymiyye nin aleyhinde oldugu icin mi?.Ve bak ne diyecegim ehli sünnet tek bir sahsiyet ile olsaydi hakli ve bu davanda bir hak olur idi. Sende bir ibni teymiyye hayranisin yazdikilarindan ve bu profilindeki yazidan da belli ve ayni zamanda onunda tanitimida yapiyorsun. ibni teymniyye nin de sirat-i mustakim diye bir kitabi var deniliyor.
 
A Çevrimdışı

ALI25

La edri
İslam-TR Üyesi
Bana karşı “bu kitap elimdeyken kim beni ilzam edebilir” dediğin iki kapak arası safsata kitabı bu mu? .
Evet bu kitabi ilk önce birinin kalkip reddiye yazmasi ve sonra onun icinderkilerin de yalan ve bir uydurma oldugunu kanitlamasi gerekir. Bu saftasa ise o safsata olmayan nedir?. Öyle bir iki seye deginmek ve cevap vermekle mesele neticede olmuyor.
 
ez-Zehebî Çevrimdışı

ez-Zehebî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Evet bu kitabi ilk önce birinin kalkip reddiye yazmasi ve sonra onun icinderkilerin de yalan ve bir uydurma oldugunu kanitlamasi gerekir.
Şeyhülislam İbn Teymiyye’ye ilk defa tecsim iftirası atılmıyor ki yeniden bir reddiye yazılsın. Bolca reddiye bulabilirsin bu konu hakkında. Veyahut İbn Teymiyye’nin kitaplarını okuyarak kendin anlayabilirsin tecsim akidesine sahip olmadığını.

Sen kafayı İbn Teymiyye ile bozmuşsun.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İBN TEYMİYYE´N.İN MÜLHİDLERİN KAVLİNE DAYANARAK MÜSLÜMAN OLAN ÜMMET HAKKINDAKİ KÖTÜ SÖZLERİ
Biz İbn Teymiyye´nin, Ehl-i sünnete muhalif olarak Kur´an´in müteşabih ayetlerine verdigi bu şeklindeki yanliş manalarina itirazda bulunduktan sonra, bu konuda kitabimizda bir fasil (kisim) tertib edecegiz inşallah. Cünkü, Ehl-i sünnet ve´l-cemaate muhalefeti ve müteşabihler hakkinda cirkin bir dil kullanmasinin sebebi, ancak Kur´an´a dil uzatan mülhidlerin söyledikleri sözlerden ilham almasidir. İnşallah ilerde o mülhidlerin sapikliklarini beyan edecegiz ki, o vakit filozof ile Yahudilerin yavrulari kim oldugu iyice anlaşilacaktir. Sonra, bu gafil kimse (İbn Teymiyye) utansaydi, bu ümmetin ulemasinin (r.a.) şerefini bilecekti. Şunu da derim ki: İbn Teymiyye´nin gayrimüslim olan filozof ve Yahudilerin yavrulari diye iddia ettigi bu ümmetin ulemasindan başka, ilahiyat meselelerinde yanliş fikirli olan filozof, Yahudi, Rum ve Iranlilarin sapik düşüncelerini reddederken, akil ve idraktan yoksun olan bir kavmin dediklerini itimat ettiler mi? Sonra Ibn Teymiyyeciler, Allahu Teala´nin varligini ve Nubuvvet´i (Peygamberligi) inkar edenlere karşi, Allah´in varliginin isbati ile Nubuvvet´in isbati hakkinda yanliz nakli delillerle istidlal ettiklerini biliyorlar ki, bu nakli delilleri inkarcilara bir lokma, İslamiyetle alay edene gülünc, düşmanina ve kiskancina bir sevinc noktasi oluyor. Zira mezkur taifeler nakli delili kabul etmezler.

https://ihvanforum.org/konu/ehl-i-sunnetin-mudafaasi.113886/

Eşari Mudâfası nasıl - neden ehl-i sunnet mudâfası oldu ?

Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye we sevenlerini tekfir eden bu sapık yazıyı benimseyip sapık sofilerin sitesinden sonra buraya da eklediğin için forumumuzu senin gibi sapıkla kirletmemek için uzaklaştırılıyorsun. Git necasetini foseptiğinde sun!


Eğer Allah (c.c.) seni ıslah etmeyecekse, Şeyh'ul İslam'ın düşmanlarıyla haşrolasın !
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
isin en zor kismi kisinin kendini hak bilmesidir halbuki kisi 4 mezhebe göre sapikdir ancak bunun farkinda dahi degildir. Allah hidayet versin bir de cikip ehli sünnet müdafasi demezler mi.
 
f471h Çevrimdışı

f471h

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kendini ehli-sünnet kanadında konumlandıranlar, kendilerinden başkasının gayri-sünnet olduğunu ve kendilerinin sünnet ile doğru yola tutunduğunu düşünüyor. Kendilerini tevhid ehli olarak konumlandıranlar, kendileri dışında ki Müslümanların her birinin Allah'tan başka ilah edindiğini ve yalnızca kendilerinin Allah'tan başka ilah edinmeyerek tevhid ile doğru yolda olduklarını düşünüyorlar. İnsanlar kendilerini bilmedikleri gibi başkalarının yerine düşünmeyi kendilerine vazife olarak görüyorlar. Ama bakıyoruz bunların hepsi arabesk soslu şiddet kültürüyle yaşıyorlar. Ben hiç birinde Peygamber Efendimizin ahlakını ve yaşam prensiplerini görmüyorum. Allah bir kul gönderiyor. Bu kulum benim rasulümdür, örnek olarak bir kul böyle olmalıdır diyor, ondan gelen benden gelmiştir diyor, kimse bu direktifi dikkate almadan, onun ahlakıyla ahlaklanmadan bir çok şeyi atlayarak aradan seçmece olarak ya sünnet ilkelerine ya tevhid ilkelerine bağlandığını söyleyip bir cepheye geçiyor. Oysa ki hep beraber sünnetin ve tevhidin ahlaklı keskin kılıçları olup yekpare olmamız gerekiyor. Ben bu kaosu anlamlandıramıyorum. Allah hepimizi affetsin, en başta beni affetsin, istikametimizi düzeltsin ve kalplerimizi dinine sabit kılsın. Geldik gidiyoruz, toprak bizi bekliyor, zaman sermayesi tükeniyor ama bizler akıllanamıyoruz. Bizi uyandırmak ve birleştirmek için gerekli olan neyse onu Allah'tan talep ediyorum herkes adına.
 
Üst Ana Sayfa Alt