Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Delalet Fırkaları

Talha bin Asım el-Türkî Çevrimdışı

Talha bin Asım el-Türkî

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بِسْمِ اللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ وَبَعْدُ

Delalet Fırkaları

Havaric


−Menşei İslam âleminde ilk defa ortaya çıkışı


−Tarifi

−İtikadi özellikleri ve sözleri

−İmanı Tarifleri

−Amelle ilgili görüşleri

−Siyasi görüşleri

−Günümüz Haricileri Ehl-i Tekfir ve’l-Hicre

1) Haricilerin Menşei
Hariciler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in zamanında ortaya çıkmışlardır.

Ebu Said El-Hudri (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Ali (Radiyallahu Anh) Yemen’deyken Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e henüz toprağından tasfiye edilmemiş altun cevheri göndermişti. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu altun cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı; Akra’ubnu Habis el-Hanzali, Uyeynet’ubnu Bedr el-Fezali, Alkamet’ubnu Ulase, sonraki ya Kilab oğullarından biri olan Zeydu’l-Hayl et-Tai, yahutta Nebhan oğullarından biri.

Kureyş bundan öfkelendi de:

−Bizleri bırakıp Necd’in büyüklerine mi veriyor? dediler.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Ben bunu ancak onları İslam’a alıştırmak için yaptım’ dedi.

Müteakiben gür sakallı, yanağının iki elmacığı çıkık, gözleri içine gömülü, alnı yüksek, başı tıraşlı bir kimse geldi ve:

−Ya Muhammed! Allah’dan kork, dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cevaben:

−‘Eğer ben Allah’a isyan edersem, artık kim O’na itaat eder ki? Sizler beni emin kılmazken O beni yer halkı üzerine emin kılmıyor mu?’ dedi.

Sonra o kimse arkasına dönüp gitti. Halid bin Velid (Radiyallahu Anh) onu öldürmek için Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den izin istedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona izin vermedi ve şöyle dedi:

−‘Bu kimsenin soyundan öyle bir kavim türeyecek ki, onlar Kur’an’ı okuyacaklar fakat Kur’an’ın tatlılığı onların gırtlaklarından öteye geçmeyecek. Onlar İslam ahalisini öldürürlerde, putların sahiplerini bırakırlar. Onlar İslam’dan, okun yaydan çıkması gibi çıkarlar. Eğer ben onların zamanına yetişmiş olsaydım Ad kavminin öldürülüşü gibi bunları öldürürdüm’ buyurdu.”

Müslim 1064/143, Buhari 6123, 6124, Ebu Davud 4764

Ebu Said El-Hudri (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh) Yemen’den Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e işlenmemiş altun cevheri göndermişti. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu altun cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı. Uyeynetu’bnu Hısn, Akra’ubnu Habis, Zeydu’l-Hayl dördüncüsü ya Alkametu’bnu Ulase idi yahut Amiru’bnu Tufeyl idi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sahabelerinden bir kimse:

−Biz bu altuna bunlardan daha hak sahibiyiz dedi.

Bu söz Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e erişince:

−‘Siz bana itimat etmiyor musunuz? Ben göktekilerin bile eminiyim. Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor’ buyurdu.

Bunun üzerine, iki gözü çökük, yanağının iki elmacığı çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı, izarını yukarı çemremiş bir kişi ayağa kalkıp:

−Ya Rasulallah! Allah’dan kork! dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Yazıklar olsun sana! Ben yeryüzündeki insanların Allah’dan korkmaya en layığı değil miyim?’ buyurdu.

Sonra o kimse arkasını dönüp gitti.

Halid bin Velid (Radiyallahu Anh):

−Ya Rasulullah! Şunun boynunu vurayım mı? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Hayır, vurma! Umulur ki namaz kılıyordur.’ buyurdu ve bunun üzerine Halid (Radiyallahu Anh):

−Ya Rasulallah! Namaz kılanlardan nice kimseler vardır ki onlar gönüllerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Ben insanların kalplerini açmaya, karınlarını yarmaya memur değilim’ buyurdu.”

Ravi dedi ki:

“Sonra o itiraz eden adam dönüp giderken Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) arkasından bakıp:

−‘Şunun soyundan öyle bir nesil türeyecektir ki, onlar her zaman güzel sesle Allah’ın Kitabını okuyacaklar. Fakat Kur’an’ın tatlılığı onların gırtlaklarından ileri geçmeyecektir. Onlar ok, avın bedenini delip çıktığı gibi dinden çıkacaklar!’ buyurdu.”

Ravi Ebu Said der ki:

“Öyle sanıyorum ki sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Eğer ben bunların zamanına yetişmiş olsaydım, Semud kavminin öldürülüşü gibi muhakkak bunları öldürürdüm’ buyurdu.”

Müslim 144

Muhammed bin İbrahim, Ebu Seleme ile Ata ibni Yesar’dan haber verdi ki bu ikisi Ebu Said (Radiyallahu Anh)’a gelmiş ve kendisinden Haruriyye hakkında şöyle soru sormuşlardır:

−“Sen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den Haruriyye’yi zikrederken duydun mu?

Ebu Said (Radiyallahu Anh):

−Ben Haruriyye’nin kimler olduğunu bilmiyorum. Lakin Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittim:

−‘Bu ümmet içinde öyle bir kavim çıkacak ki siz onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı küçük göreceksiniz. Onlar; Kur’an’da okuyacaklar, fakat Kur’an onların boğazlarını geçmeyecek. Onlar okun avdan çıkdığı gibi dinden çıkacaklar…’ buyurdu.”

Müslim 147, Buhari 6796, 6797

Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:

“Ben size Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den bir hadis tahdis ettiğimde andolsun ki gökden düşmem bana O’nun dilinden yalan uydurmamdan daha sevimlidir. Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittim:

‘Zamanın sonunda yaşları küçük, akılları zayıf bir kavim meydana çıkacaktır. Onlar mahlûkatın hayırlısı olan Nebinin sözünü söyleyecekler. Fakat bunların imanları boğazlarından öteye geçmeyecektir. Onlar okun avdan çıkışı gibi dinden çıkacaklar. Siz onlara nerede rastgelirseniz, onları öldürünüz. Çünkü bunları öldürmekte, öldüren kişiye kıyamet gününde ecir ve sevab vardır’ buyurdu.”

Buhari 6795, 6796, Ebu Davud 4765, 4767

Ebu Said (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ganimet taksimi yaparken bu sırada Abdullah İbnu Zil Huveyrisa et-Temimi geldi ve:

−Adaletli ol! Ya Rasulullah! dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de ona:

‘Yazıklar olsun sana! Eğer ben adalet etmezsem kim adalet eder?’ buyurdu.

Ömer İbnu’l-Hattab (Radiyallahu Anh):

−Beni serbest bırak da şunun boynunu vurayım! dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Onu terk et! Şüphesiz onun bir takım avanesi vardır ki sizden biriniz onların namazları yanında kendi namazınızı, onların oruçlarının yanında kendi oruçlarınızı, muhakkak küçük görecektir. Onlar okun avdan çıkışı gibi dinden çıkacaklardır. Okun tüyüne bakılır, orada kandan hiçbir şey bulunmaz. Sonra okun demirine bakılır, orada da hiçbir şey bulunmaz.

Sonra okun ağaç kısmına bakılır, orada da hiçbir şey bulunmaz. Ok, avın işkembesi içindeki şeylere ve kana girip çıkmış, fakat onlardan hiçbir şey oka yapışıp kalmamıştır. Onların alameti, iki elinden biri yahut: iki memesi kadın memesi gibi olan yahut: öteye beriye gidip gelen büyük bir et parçası gibi olan bir adamdır. Onlar, insanlar arasında bir ayrılma olduğu zaman ortaya çıkarlar!’ buyurdu.”

Ebu Said (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Ben şehadet ediyorum ki, bu hadisi ben Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittim. Yine şehadet ediyorum ki: Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh) Nehveran’da bunlarla harb yapmıştır. Bende onun yanında idim. Neticede Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vasıflandırdığı vasıf üzere bir adam getirildi.”

Buhari 6798, 6799, Ebu Davud 4763

Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Onların simaları, başlarını kazımak ve saçlarının bakımsız olmasıdır, onları gördüğünüz vakit öldürün’ buyurdu.”

Ebu Davud 4766

Haricilerin Alametleri:
1-Kur’an okuyacaklar, fakat boğazlarından aşağı inmeyecek,

2-Çok namaz kılarlar,

3-Çok oruç tutarlar,

4-Başlarını kazırlar,

5-Putperestlere dokunmayıp İslam milletini öldürürler,

6-Cahil ve sefih kimselerdir,

7-İnsanların en hayırlılarının ağızlarıyla konuşurlar,

8-Onlardan bir tanesinin iki kolundan birinin sadece pazu kısmı bulunan, onun üzerinde memenin uç kısmının olması ve onun üzerinde de beyaz kılların bulunmasıdır.

Âlimlere göre hariciler 22 gruba ayrılıyorlar:

1) El-Muhakkimetu’l-Ula,

2) Ezarika,

3) Necedata,

4) Suferiyye,

5) Acaride,

6) Hazımiyye,

7) Şuaybiye,

8) Ma’lumiyye,

9) Mechuliyye,

10) Ashab-ı Taat,

11) Satıyye,

12) Ahnesiyye,

13) Şeibiyye,

14) Şeybaniyye,

15) Mabediyye,

16) Ruşeydiyye,

17) Mukremiyye,

18) Hamzıyye,

19) Şemrahiyye,

20) İbrahimiyye,

21) Vakıfa,

22) İbadiyye.

Bunlardan ibadiyye, birçok kısma ayrılıyor. En büyükleri Hafsıyye ve Harise’dir. İbadiyye’den Yezidiyye ile Acaride’den Meymuniyye, İslam toplumunun dışına çıkmış aşırı fikirlere sahip iki fırkadır. Bunlar içerisinde Müslümanları en çok uğraştıran üç grup vardır. Bunlar:

1) El-Muhakkime: İlk defa Müslümanlara kılıç çekip öldüren kan akıtan bir gruptur.

2) El-İbadiyye:

3) Ezarika (Yezidiyye)

Günümüzdekiler İbadiyye ve Yezidiyyelerdir.

2) Haricilerin Tarifi
Havaric: Haricilerin çoğuludur.

Harici kendisini islam’a nisbet eden gruplar içerisinde beyat ettikleri imama kılıçla karşı çıkan ve itaatten el çeken kimseler olduğu için bu isimle adlandırılmışlardır.

Onların tekfir ettiği kimselerden ilkleri: Ali bin Ebi Talib ve Osman bin Affan (Radiyallahu Anhuma)’dır.

Cemel savaşına katılanlar:

Zübeyr bin Avam ve Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anhuma)’dır.

Sıffın savaşına katılanlar:

Muaviye, Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh)’dır.

Hakem olayına rıza gösterenler:

Ebu’l-Hasan el-Eşari onların Ali, Osman, Cemel ashabı, iki hakem ve tahkime razı olanlar ile iki hakemi veya birini doğru bulanları tekfir etme ve zalim imama karşı ayaklanma “Hükmü ancak Allah’ın’dır” hususunda birleştiklerini söyler.

Onlardan bazısı, günah işleyen kimseye kâfir diyorlar. Onlardan bazısıda şöyle diyorlar; Tekfir ancak haklarında belirli cezalar bulunmayan günahlar için yapılır; ama hakkında Kur’an’da bir ceza veya tehdit bulunan günahlar için, bu günahı işleyen kimse sadece, zani, hırsız vb. o hususta varid olan adlardan fazla bir şeyle adlandırılamaz. Tevbe etmeyen ebedi cehennemliktir.

1) Muhakkime: Hurriye’de denir.

Haricilerin ilk çıkış yerleri Irak’ın Kufe’de Harura denen bir yerdir. Ayrıca Harura, Haricilerin ilk kamp yeridir. Umman Sultanlığı Haricilerin elindedir.

Haricilerin bir kısmıda Yemen’dedir. Onlardan nefsini ilk Allah’a satan şahsın kimliği hakkında ayrılığa düşülmüştür.

Bu kişinin Mirdas el-Haricinin kardeşi Urve bin Hudeyr olduğu söylenir. Yine onlardan Harici olan iki kişinin Yezid bin Asım el-Muharibi olduğu da söylenir.

Bu şahıs, Sıffin’de Ali (Radiyallahu Anh) ile beraberdi. Her iki takımın, hakemler konusunda anlaştıklarını görünce, atına atladı ve Muaviye’nin taraftarlarına hücum ederek onlardan bir kişiyi öldürdü.

Ayrıca Ali (Radiyallahu Anh)’ın askerlerinede saldırdı ve onlardan birini öldürdü. Sonra yüksek sesle şöyle bağırdı: Bilin ki ben, Ali ve Muaviye’yi terk ettim ve bu ikisinin kararlarından uzaklaştım.

Sonra Hemdan kabilesinden bir takım, onu öldürünceye kadar, Ali (Radiyallahu Anh)’ın taraftarları ile çarpıştı. Sonra Havaric, Ali (Radiyallahu Anh)’ın Sıffin’den Kufe’ye dönüşüne müteakip Harura’ya çekildiler. O sırada sayıları onikibin idi. Bunun içindir ki Havaric’e “Haruriyye” denilir.

3) Haricilerin İtikadi Özellikleri ve Sözleri
a) İmanı Tarifleri:

Ehli Sünnet ile Haricilerin tek ortak yanı imanı tarifleridir.

Hariciler ve Ehli Sünnet imanı: Kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve uzuvlarla amel olarak tarif ediyorlar. Ancak Hariciler Mürcie tarifesi gibi mücerret bir kavram olarak ele aldıkları iman onlarda; şubeleri ve kısımları olmadığı bu üç kısımdan oluşan imandan herhangi birinin terkinde imandan tamamen çıkmış olarak kabul ediyorlar ve o kişiyi tekfir edip ebedi cehennemlik sayıyorlar. İşte bu noktada Hariciler ehlisünnet’ten ayrılıyorlar.

Haricilere göre küfründe şubeleri yoktur. Küfür tekdir. Ayrıca onlara göre Rasullerde Günah-ı Kebair işlerler.

Ehli Sünnette küfrün şubeleri vardır. Bir mü’minde küfürden bir şube bulunabilir o tekfir edilmez. Haricilere göre işte bundan dolayı Kur’an’ın zahirine uymayan sünnete iltifat etmezler.

b) Amelle İlgili Görüşleri:

1-Haricilerin menşei anlatılırken onların çok ibadet ettikleri söylenmektedir.

2-Heva ve heveslerine uymayan şeyde sünneti delil kabul etmezler.

3-Sünneti Kur’an’a arz ederiz. Sözünü ilk defa hariciler demiştir. Onların sünnetten ilk inkâr ettikleri recm olayıdır.

c) Haricilerin Siyasi Düşünceleri:

Haricilere göre kendi itikatlarına sahip olmayan topluluklar cahili topluluklardır. Kendi emirlerine beyat etmeyen kimseler cahili kimselerdir. Dolayısıyla bunlar kendilerini Müslüman zannetsede Haricilere göre onlar Müslüman değillerdir.

Hariciler böyle bir toplumdaki yaşayışlarını Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in müşrikler arasındaki yaşayışını benzetiyorlar.

Hariciler kendilerini Müslüman olmadıkları halde kendilerini Müslüman zannettikleri kâfir ve müşriklerin yanında yaşayan Daru’l-Küfür’de yaşadıklarını zannediyorlar.

Hal böyle olunca Hariciler önce içinde yaşadıkları toplumdan teberi edip onların kâfir olduğunu açıkca ilan ediyorlar.

İkinci olarak; imkân bulduklarında o toplumu terk edip, hicret ediyorlar.

İşte burası onların Ehli Tekfir vel-Hicre olduklarına taalluk ediyor.

Mutezile
1) Mutezile’nin Menşei

2) Mutezile’nin Tarifi

3) Mutezile’nin İtikadi Özellikleri ve Sözleri

4) Mutezile’nin İmanı Tarifleri

5) Mutezile’nin Amelle İlgili Görüşleri

6) Mutezile’nin Siyasi Görüşleri

7) Günümüz Mutezile’leri Kur’aniyyun-Mealcidir

1) Mutezile’nin Menşei
Mutezile’nin menşei hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.

Vasıl bin Ata el-Gazzal Mutezile’yi ilk defa ortaya çıkaran kimsedir. Vasıl görüşlerini Mabed el-Cüheni ve Gaylan el-Dımeşki isimli iki şahıstan almıştır.

Vasıl itizali görüşlerini ilk defa Hasan Basri (Rahmetullahi Aleyh)’e sorulan bir soruya verdiği cevapla açıklamış daha sonra onu meclisinden çıkartmıştır.

Bunun üzerine Hasan Basri (Rahmetullahi Aleyh):

“Ata bizim yolumuzdan ve akidemizden ayrıldı” demiş.

Bunun üzerine Ata ve onun görüşüne katılanlar yani sünnetten ayrılanlar diye anılmışlardır.

İbni Kesir (Rahmetullahi Aleyh) tarihinde naklettiğine göre: Ata’nın görüşlerini aldığı Mabed el-Cühe’nin aslı Iraklı ve Susatlı bir Hristiyan kimsedir. Kendisini İslam’a izhar edip Müslümanların arasına karışmış, önce kaderi inkârla işe başlamış, sonra Kur’an ve Sünnetin naslarını akılla tevil edip fikrini yaymaya başlayınca Emevi Sultanlarından Abdülmelik bin Mervan onu öldürtmüştür.

Vasıl’ın ilk şeyhi Mabed işte bu kimsedir. Ayrıca Mutezile’ye Ehli Sünnet’ten ayrıldığı içinde bu isim verilmiştirde denmektedir.

2) Mutezile’nin Tarifi
Mutezile: Azil ve Uzlet kelimelerinden türeme bir sözcüktür. Bu kelime ile kastedilen mana iştirak etmeme, münferiden hareket etme, cemaatten ayrılma manalarına gelir.

Istılahi: Kur’an ve Sünnet üzere olan cemaatten ayrılıp itikadi ve fikri bir yol tutmaktır.

Mutezile’nin kendini İslam’a nisbet eden fırkalar içinde en önemli kimliği akıl takdis edip her şeyin üstünde görmesi ve onu mihenk edinmesidir. Mutezile’ye göre akıl her şeyin ölçüsüdür. Aklın güzel görüp kabul ettiği her şey güzeldir. İsterse nakli deliller aklın güzel gördüğünü çirkin görsede, o yine güzeldir. Onlara göre; bu durumda nakli delil ya sahih değildir ya da tevili yapılır.

Not: İbni Teymiye (Rahmetullahi Aleyh) Mutezileye reddiye şeklinde 11 ciltlik bir kitap yazmıştır. Onlara göre; Allah-u Teâlâ hiç görülmeyecektir. Haricilerde olduğu gibi Mutezile’de kendi içinde birçok kısma ayrılır.

3) Mutezile’nin İtikadi Özellikleri ve Sözleri
Vasıl bin Ata yukarıda zikredildiği gibi Hasan Basri (Rahmetullahi Aleyh)’in derslerine iştirat edenlerden bir kimsedir. Bu dönem Haricilerin güçlü oldukları döneme rastlamaktadır.

Hariciler müşriklerin çocuklarınında müşrik olduğuna itikat ediyorlar. Kendilerine muhalefet edenlerin kadınlarıda müşrik onların çocuklarıda müşriktir. Haricilerin her günah sahibi kimseyi tekfir ettiği bir dönemde Vasıl yeni üçüncü bir bid’at çıkardı.

Haricilerin tekfir ettiği Ali (Radiyallahu Anh) ve taraftarları, onlarla savaşan Cemel ve Sıffin ashabının tekfir edileceğini ileri sürdü. Yani Vasıl’a göre Ali (Radiyallahu Anh) ve taraftarları, Cemel vak’asına iştirak edenler ve Sıffin vak’asına katılanlar, hakem olayına rıza gösterenlerin hepsi günahı kebair işlemişlerdir ve fasıktırlar.

Onlar ne kâfir ne Müslümandır! Onlar iki menzil arasında bir yerdedirler. (El-Menziletu Beyne’l-Menzileteyn)

4) Mutezile’nin İmanı Tarifleri
Mutezile’nin imanı tarif etmesi, Ehli Sünnet’ten farklı değildir.

Mutezile’nin, Ehli Sünnet’ten ayrıldığı noktaları şöyle sıralayabiliriz.

a) Kaderi inkâr etmeleri.

b) Allah’ın sıfatlarını inkâr etmeleri.

Hatta onlardan bazıları; Allah’a sıfat ispat etmek Allah’a şirk koşmaktır. Çünkü her sıfat onlara göre bir ilah olmuş oluyor. Yine onlara göre: Allah’ın ilmi, kudreti vb. sıfatları yoktur. Ama Mutezile’den bazıları bunları inkâr etmiyor olabilir.

c) Allah’ın görülmesini inkâr etmeleri.

d) Allah’ın kelamının yaratılmış olduğunu iddia etmeleri.

Onlara göre; Allah’ın kelamı sonradan olma, emri, nehyi ve haberleri yaratılmış mahlûktur.

e) Allah’ın, kullarının (iyi, kötü) fiillerini yarattığını inkâr.

f) Fasıklar iki menzil arasında, bir menzildedirler.

g) Allah’ın kitabında kullarına emretmediği şeyler Allah’ın istemediği şeylerdir.

5) Mutezile’nin Amelle İlgili Görüşleri
Mutezile’ye göre dinin usulleri beştir.

1) Tevhid

2) Adalet

3) Va’d ve Vaid (Söz verip va’d etmek: Tehdit edip korkutmak.)

4) El-Menziletu Beyne’l-Menzileteyn.

5) Emri bil’maruf nehyi anil’münker. (iki menzil arasında bir yerdedirler)

Mutezile’ye göre:

1) Tevhid; Sıfatları inkâr ve reddiyedir.

2) Adalet; Allah çirkin şeyleri yaratmaz ve dileyemez. (İmtihan sebebiyle olsa bile kötü şeyler yapmaz) Kötü şeyler hep şeytandandır.

3) Va’d; Allah’a iman edip salih amel işleyen kimselere Allah’ın va’dini yerine getirmesi vaciptir, yerine getirmek zorundadır.

Vaid; Allah’ın kendisine iman etmeyen, isyan eden kimseleri cehenneme ebedi kalmak üzere koyması vaciptir. Yerine getirilmelidir.

4) El-Menziletu Beyne’l-Menzileteyn; Bununla kastedtikleri iman ve küfür arasında bir yer olduğu.

Şehristani’nin bildirdiğine göre, adamın biri, Hasan Basri’nin huzuruna gelir ve şunu sorar:

−Ey dinin imamı! Zamanımızda öyle topluluklar türedi ki, bunlar büyük günah işleyenleri tekfir ediyorlar, onların kâfir olduklarını söylüyorlar. Bu tekfir kişiyi dinden çıkarır.

Bize bu konuda itikat açısından ne söylemek istersiniz, hükmünüz nedir? Hasan Basri bu konuda düşünceye dalar, henüz kendisi bunu cevaplamadan önce Vasıl bin Ata şöyle cevap verir:

−Biz böyle biri için, yani büyük günah işleyen için mutlak anlamda mü’mindir diyemeyeceğimiz gibi, yine mutlak manada o kâfirde diyemeyiz. Aksine böyle bir kimse iki menzile arasındaki bir menzilededir. Bu kişi mü’minde değil, kâfir de değildir. Bunun üzerine Hasan Basri onu meclisinden kovdu. Çünkü Kur’an ve Sünnette olmayan bir bid’at ihdas etti.

5) Emribi’l-Naruf Nehyi Ani’l-Münker’le kastedtikleri; Ehli Sünnet imamlara karşı çıkmak, onlara beyatten el çekmek ve insanları buna davet etmek.

6) Mutezile’nin Siyasi Görüşleri
Emribi’l-maruf nehyi ani’l-münker yani Ehli Sünnetle savaş.

Kendilerine itaat etmeyen devletleri, gayrı İslami devlet saymaları.

İslam devletleri ne zaman mutezile’nin görüşlerini benimserse o zaman gerçek İslam devletidir.

Mutezile aynı zamanda Kaderiye ve Mürcie diyede adlandırılmıştır.

Mutezile’nin mimarı Vasıl bin Ata, Mabed el-Cüheni, irca görüşünün müessisi Gaylan ed-Dımeşki’den etkilenmesi sebebiyle kaderi inkâr ve irca bid’atlarını eklemişlerdir.

7) Günümüz Mutezile’leri, Kur’aniyyun-Mealcidir
Aklı tahdis edip putlaştırmada, dünkü mutezile’den geri kalmaktadır. Hatta onlardan daha da ileri gitmiş durumdadır. Bu günkülerse dinle, ibadetle pek ilgilenmiyorlar. Mealcilerin bu asırda ilk görüntüleri ingiliz sömürüsündeki Hindistanlı Müslümanların kurtuluş mücadelesi verdiği yıllara rastlamaktadır.

O dönemdeki Müslümanların kurtuluş mücadelesini kırabilmesi için Müslümanlardan satın aldıkları Gulam Ahmed adındaki kadıyanlı hasta bir adamı satın alıp kullandılar. Bu kimse önce kendisinin veli olduğunu daha sonra beklenen Mehdi olduğunu daha sonrada Allah’ın kendisine vahyettiğini ve Nebi olarak gönderdiğini söyledi.

İşte bu kargaşa döneminde hareketi Kur’aniyye isimli bir cemaat ortaya çıktı. Bu hareketin önde isimlerinden Abdullah Cekrevi Kur’an’la ittifat etmenin, Sünnet diye bir şey olmadığı vb. ifadeleri sarahatten açıklayıp Müslümanların genelinin itikadına muhalif hareketlerle ortaya çıktı.

Aynı günlerde Mubibbulhak Azim Abadi Hindistan’ın Behar kentinde aynı hareketi başlattı. Bu iki ismin aynı birbirine çok yakın isimlerle başlattığı hareket sonra bu iki kişinin önderliğinde İslam’ın temelini dinamitleyen bu meşhur hareket bütün İslam âlemine tetriciyen yayılmaya başladı.

Her millet bundan nasibini aldı. Bu hareketlerin tamamının gerisinde onları maddi manevi destekleyen İngiliz ve Hint hükümetinin olduğu, vesikalarla belirlendi.

Mealcilerin; İtikat, Amel ve Siyaset Hususundaki Görüşleri:

1) Mealcilerin İtikadi Özellikleri
a) Allah’a şirk koşmayı tarifleri:

Allah’ın ulûhiyet, rububiyet, sıfatında veya onun ibadette eşi olmadığına inanmaktır. Genelde mealcilerin Allah’a şirki tarifleri böyledir. Ancak onlardan hoca Ahmedindiyn ve Abdullah Cekralevi bu tarife şu kelimeleride eklemektedir.

Sünnete göre amel etmek ve sünnete göre muhakemeleşmekte şirktir. Onlara göre; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in verdiği hükümlere göre hareket etmek onlarla amel etmek şirktir. Bu kimseler; Nisa 65, Ahzab 36, Nur 51 vb. ayetlere rağmen böyle söylemektedirler.

b) Arş ve istiva hakkındaki görüşleri:

Mealcilere göre Rahman’ın arşı gerçek bir Arş değildir. O mecazidir, istiva’da böyledir. Kur’an’da kastedilen Arş ve istiva Mülk ve Sulta manası vermektedirler. Bütün kâinatın nizamına sahip olmak şeklinde tevil ediyorlar.

Dini gerçekleri anlamayan cahillerin anlamadığı gib o maddi varlık değil, diyorlar. Oysa Kur’an’da Arş Allah’a nisbet edilerek 19 surede tam 21 kez zikredilmektedir. Bunların 6 tanesinde Arş’a Allah’ın istiva ettiği bildirilmektedir.

c) Nübuvvet:

1) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in masum oluşu

2) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mucizeleri

3) Rasuller’in sonuncusu oluşu

4) İsa aleyhisselam’la meseleleri

1) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in masum oluşu meselesinde; mealcilerin önderlerinden Abdullah Cekralevi ve onun halifesi Haşmet Ali, Nebi’lerin masum olmadığını ileri sürmektedirler.

Hac 52. ayeti delil göstermektedirler. Hatta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bazı içtihatlarındaki yanılgılarını ileri sürmektedirler.

“(Ey Muhammed) Senden önce hiçbir rasul, hiçbir nebi göndermedik ki o bir temennide bulunduğu zaman, şeytanın soktuğu şeyi iptal eder; sonrada ayetlerini sağlamlaştırır. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir; hikmet sahibidir.

Hac 52

2) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in mucizeleri; Mealcilerin geneli Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in mucizelerini inkâr ediyorlar ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in tek mucizesinin Kur’an olduğunu söylüyorlar.

Onlardan bazıları; Kur’an’da geçen geçmiş ümmetlerle ilgili bildirilen şeyleri Kur’an söylediği için tasdik ediyorlar. Onlardan bir çoğu ise Kur’an’da anlatılan mucizevi şeylerin mecazi olduğunu ileri sürmektedirler.

3) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Hatemu’n-Nebi Oluşu; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Hatemu’n-Nebi oluşu Mealcilerden Makbul Ahmed Makbul Ahmed ise; “Rasuller insanlığı hidayete erdirmek, cehalet karanlığından kurtarmak ve zulmü bertaraf etmekiçin gelmişlerdir.”

Cehalet ve Zulüm yeryüzünde olduğu sürece Nebiliğin olması gerektiğini ileri sürmektedir.

4) İsa aleyhisselam’a karşı koymaları;

a) Doğumu ile alakalı görüşleri: Kur’an İsa (Aleyhisselam)’ın Allah’ın kudretine dalalet eden bir ayet olarak babasız bir tek anneden dünyaya geldiğini; yeryüzünde Allah’ın dilediği kadar Nebi olarak kaldığını; sonra Allah’ın onu kendi katına yükselttiğini; öldürülünenin ve çarmaha gerilenin isa (Aleyhisselam)’a benzer biri olup, isa (Aleyhisselam) olmadığını, açık olarak bildirilmektedir.

Sünnette; İsa (Aleyhisselam)’ın Kıyamet saatine yakın adil bir hakem olarak yeryüzüne ineceğini, Deccal’i öldüreceğini vb. şeyleri söylemektedir. Hal böyle iken Mealcilerden büyük bir çoğunluk isa (Aleyhisselam)’ın aksine bir anne babadan olduğunu iddia etmekte Allah’ın Meryem 20, 21, 22, 23, 27, 28 ve Âl-i İmran 59. ayetlerine gözlerini kapatmaktadırlar.

“Meryem: Bana hiçbir beşer dokunmamış ve ben hiçbir zaman kötü olmamış iken, nereden benim çocuğum olacak?” Melek’de demişti ki: Rabbın böyle buyurdu. İnsanlara onu bir delil ve bizden bir rahmet kılmak için, bu bize kolaydır.” Nitekim Meryem çocuğa gebe kalmış ve onunla birlikte uzak bir yere çekilmişti. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına sığındırmış; “keşke ben bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim” demişti.

Meryem 20, 21, 22, 23

“Meryem çocuğu taşıyarak kavmine getirmiş, onlarda şöyle demişlerdi: “Ey Meryem çok kötü bir iş yaptın,” Ey Harun’un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi; annende yoldan çıkmış değildi?”

Meryem 27, 28

“İsa’nın durumu, Allah katında, Âdem’in durumu gibidir. Âdem’i de topraktan yaratmış, sonra ona “ol” demiştik; oda hemen oluvermişti.

Âl-i İmran 59

b) İsa (Aleyhisselam)’ın yeryüzüne inmesiyle alakalı görüşleri ve sözleri: Mealciler isa (Aleyhisselam)’ın yeryüzüne dönüşü hakkında ikiye ayrılmaktadırlar.

Birinci Grup: İsa (Aleyhisselam)’ın yeryüzüne dönüşü.

1) Bu görüşün sahibi kimselere göre İsa (Aleyhisselam) ölmüş ve kabrine gömülmüştür ve kıyamet’ten öncede dirilmeyecektir.

İkinci Grup: İsa (Aleyhisselam) ölmemiştir ancak o göğede yükselmemiştir. Kıyamet saatinin alameti olarak zamanı geldiğinde ortaya çıkacaktır.

Delilleri: “Kıyamet için mutlak surette bir alamet vardır. Bu itibarla sakın ondan şüphe etmeyin. Bana uyun. Bu dosdoğru bir yoldur.

Zuhruf 61

İşitip Tasdik Etmekle Alakalı Şeyler:

a) Berzah Hayatı

b) Kıyamet Günü Şefaat Edilmesi

c) Cennet ve Cehennemle ilgili Görüşleri

a) Berzah hayatı (Kabir hayatı) ile ilgili görüşleri:

Berzah hayatı kişinin tekrar dirileceği güne kadar ki hayatıdır. Ölümünden dirileceği vakte kadar ki karşılaşacağı şeyler. Biz Müslümanlar bu hayatla ilgili sahih naslara inanır ve keyfiyetini araştırmayız.

Mealcilere gelince onlar istisnasız hepsi berzah hayatını inkâr etmekte ve berzah hayatı dediğimiz ölüm hayatı ve canlılık bulunmayan, his ve idrak olmayan bir hayattır.

Bu sebeple his ve idrak olmayan bir şeyde hangi hayat olur? Ona ne gibi bir soru sorulur? Onun azablandığı hangi azabdır? Faydalandığı hangi nimettir? Onların bu ifadelerinin dışında akli ve nakli delilleride vardır. Örneğin;

1) Akli Delilleri: Ölüm, ruhun bedenden ayrılıp onu terk etmesinin ismidir. Ruhun ayrıldığı ceset kendisinde hayat ve idrak olmayan donmuş bir cisimdir. Onun azab görmesi hayaldir. Herkim bunda şüphe içinde ise bir kabri açsın ve baksın, orada azab görülmediğini iyice anlar.

2) Nakli Delilleri: Gafir Suresinin 11. ayetini delil getiriyorlar.

“Onlar da derler ki: Rabbımız! Bizi iki defa öldürdün, ikidefa da dirilttin. Buna göre, buradan çıkışa bir yol var mı”?

Ayette iki öldürme, iki diriltme var. Yani dünya hayatı ve ahiret hayatı, kabre gelince, orada hayat yoktur. İki öldürme ise; birincisi, nutfenin ana karnında değişik tavrı. İkincisi, canın bu bedenden çıkışıdır. Başka bir hayat yoktur.

b) Kıyamet günü şefaat edilmesi:

Mealcilerin hepsi şefaati reddetmektedirler. Bu hususta dünkü mutezile ile bu günkü mutezile arasında hiçbir fark yoktur. Onların şefaati inkâr ederken delil olarak aldıkları ayetler:

“Hiçkimsenin hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve kendilerine yardım bile edilmeyeceği bir günden sakının.”

Bakara 48

“Ey iman edenler! İçinde ne bir alış verişin, ne bir dostluğun ve nede bir şefaatin olduğu gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden sarfedin. Kâfirler, işte asıl zalim olanlar onlardır.”

Bakara 254

Kâfirler ile müşrikler hakkında gelen onların hiçbir yardımcıları yoktur diye gelen ayetlerdir.

c) Cennet ve Cehennem ile ilgili görüşleri:

Mealcilerin Cennet ve Cehennem hakkında ki görüşleri üç kısma ayrılır:

1. Kısım: Mealcilerin görüşü; “Cennet ve Cehennem gerçek bir mekândır. Kıyamet gününde yaratılacaktır, şu anda mevcud değildir.”

Bu çoğunlukta olan görüştür. “Eğer yapamazsanız ki asla yapamayacaksınız o halde kâfirler için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının.”

Bakara 24

“İman edenlere ve salih amel işleyenlere müjdele ki, onlara altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada her defasında kendilerine rızık olarak bir meyve verilişinde bu daha önce bize verilmiş olan meyve” diyecekler. Onların tertemiz eşleri bulunacak ve orada ebedi kalacaklar.”

Bakara 25

“Rabbınızdan gelecek olan mağfirete ve takva sahipleri için hazırlanan, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun.”

Âl-iİmran 133

Yukardaki ayetlere rağmen Cennet ve Cehennemin şuanda olmadığını, kıyamette yaratılacağını söylüyorlar.

2. Kısım: Hafız Elsem, Makbul Ahmed ve bu iki öndere tabi olan kimseler, onlara göre Cennet ve ateş, onların nimetleri yahut azabı gibi şeyler hakikati olmayan misali tasfirlerdir.

Kur’an’ın nüzulü sırasında insanların anlayış seviyesine göre Cennet ve Cehennem temsili bir şekillendirme idi. Bu zamanda ise insanların anlayışı ve kültürü gelişmiştir. Dolayısıyla Cennet ve Cehennem için yeni tarifler koymak gerekir.

Cehennem ateşinin yakıcılığından illede hissedilen bedenin yanması yanmıştır. Aksine insanın başına gelen bir meşakkat ve musibet sebebiyle için için yanmasıda gelebilir.

3. Kısım: Perviz Ahmedindiyn ve Cafer Şah ve bunlara tabi olanların görüşüne göre Cennet ve Cehennem beşeriyet hayatının dönemlerinden bir dönemdir. Beşeriyetin yükseliş ve gelişmesi onun Cennet hayatı yaşaması manasına gelir.

İnsanlığın gelişmeyip, yükselmemesi, olduğu yerde durması onun Cehennem hayatı yaşaması demektir. Yoksa Cennet ve Cehennem beşer hayatının son halkaları olup, öldükten sonra elde edeceğimiz bir mekân değildir. Aksine hayat ebedidir. Ebedi olarakta kalacaktır. Cennet ve Cehennem, hayatının keyfiyeti ile alakalı bir tariftir. İki ayrı mekânın ismi değildir.

Mealcilerin Namazı Tarifi

Mealciler namazın keyfiyet ve kemmiyeti hususunda görüşleri ayrı ayrıdır:

Abdullah Cekralevi, Halifesi Ahmed, Haşmet Ali ve bunlara tabi olanlar. Bunlara göre namaz beşkez kılınmalıdır. Delilleri Hud suresinde ki: “Gündüz iki ucunda…” bu ayetten beş vakit namazı istimbat ediyorlar. Ey mü’min Allah’ın seni kitabında irşad ettiği gündüzün iki tarafı arası ile sabah, öğle ve ikindi geceden iki parça arası akşam ile yatsı namazlara sımsıkı tutunun demektedirler. Ayeti bu şekilde tefsir etmektedirler. Günlük beş vakit namazı bu şekilde ortaya çıkarıyorlar.

Mealcilerin ilkeleri namazın rekât adedindede Abdullah ve ebvası Müslümanların cumhuruna göre iki ve dört rekâtlı namazlara uyuyorlar.

“Hamd, gökleri ve yeri hiç yoktan var eden, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan, yaratmada dilediği kadarda artıran Allah’a mahsustur. Allah şüphe yoktur ki her şeye kadirdir.”

Fatır 1

Her namazla beraber abdest almak.

Namaz için ezana gerek yoktur. Çünkü onlara göre Kur’an’da ezan geçmemektedir. Cuma suresindeki ayete rağmen böyle söylemektedirler. “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için seslendiğinde alışverişi bırakarak Allah’ın zikrine koşun. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”

Cuma 9

Namazda kıbleye yönelmenin gerekli olmadığını söylüyorlar. Bakara suresindeki ayetlere rağmen.

Bakara 115, 142, 143, 144, 145, 148, 149, 150

“Senin yüzünü çok defa gökyüzüne çevirip durduğunu elbette görüyoruz. İşte şimdi hoşnud olacağın bir kıbleye seni döndürüyoruz. Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede bulunursanız, sizde yüzlerinizi onun tarafına çevirin…”

Bakara 144

“Kendilerine kitap verilenlere her delili getirsen, senin kıblene yine uymazlar, sende onların kıblesine uyacak değilsin. Onlarda birbirlerinin kıblelerine uymuyorlar…”

Bakara145

Namazda eller kalbin üzerine bağlanmalıdır. Delilleri:

“Elini koynuna sok, kusursuz, bembeyaz çıksın. Kollarını kendine çek, korkun yok olsun. Bunlar Firavun ve ileri gelenlerine karşı Rabbın’dan iki delildir. Onlar bir gerçektir ki, yoldan çıkmış bir kavim idi.”

Kasas 32

İftitah tekbirinde Allah-u Ekber değil; “Ennallahe huvel aliyyul kebir” denmelidir. Namazdan çıkarken “esselamu aleykum ve rahmetullah” değil. En’am Suresinin 54. ayetini okurlar. Kur’an’dan gayrı bir şey onlara göre okunmaz. Onlar beş vakit namazdan gayrı bütün namazları reddediyorlar.

Yine onlardan Haşmet Ali “Kur’an’daki Namaz” adlı kitabında namaz hakkında biraz önce açıklanmış olan namazı açıklıyor. Yeniliklerinde ise; Sabah namazından başka namaz yoktur. Musalli kıbleye döner ve ne yüksek, ne kısık orta yol tutarak okur.

Kur’an bitince, rukü eder, sonra ruküden doğrulmadan secde eder secdeyi bir kere yapar, secdeden başını kaldırdığında namaz biter. Aynı tarifeden Muhammed Ramazan adlı bir kimse “Kur’an’daki Namaz” adlı kitabında namaz iki vakittir.

1) Farz namazı iki vakittir.

2) Her namaz iki vakittir. İki namazdan fazlası insanların ziyadesidir.

3) İftitah tekbiri “Ennallahe huvel aliyyul kebir” diye başlanır.

4) Rükûdan doğrulmak Kur’an’a muhaliftir. Rükûdan doğrulmadan secde yapılır.

5) Her rekâtta bir secde vardır.

6) Secde tesbihi bittiğinde namaz biter.

7) Rukuda Kur’an’dan bir ayet okur. Secdedede Kur’an okur.

8) Kıraat cehridir.

5.jpg



سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
www.HADİSLER.com
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt