Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Demokrasi bu kadar mı pahalı,İslam bu kadar mı ucuz?

muhammet87 Çevrimdışı

muhammet87

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Demokrasi Bu Kadar Mı Pahalı, İslam Bu Kadar Mı Ucuz
İslam beldelerindeki halk ayaklanmaları, İslam’ın düşmanlarının iştahını kabarttığı gibi, aynı zamanda Ortadoğu [Daru’l-İslam] da büyük güç sahiplerinin de hâkimiyet ve yeniden sömürgecilik denklemlerini birlikte kurma savaşını derinletirmeleri kuşkusunu artırıyor.
I.Dünya savaşından yüz yıl öncesinden başlayan büyük işgal, İslamın vatanında, yaşlanmış olan İslamî aklı üzerinde ve Cihad srtatejilerinde Avrupa’nın açık ve inkar edilmez bir tarzda Müslümanlarla aradaki mesafeyi ulaşılması zor bir ölçekte açınca; umutsuzluğumuz bizi daha çok hayata bağlı kalmak ve dünyamızı sömürge de olsak kurtarmaya ve çok ağır tavizler vermeye kadar vardı.
Batı, mantıklı bir sömürgecilik yapıyor ve Müslümanların akılları ve benlikleri üzerinde derin bir tahribat yapıyor. Bu tahribattan nasibi almayan bir tek Müslüman belde kalmadı.
Şimdi, ise, Müslümanlar; İslam beldelerindeki zalim, mürted ve şirk düzenlerinin boyunduruğundan kurtulmak için, acı bir duygusal savaş veriyor.
Bu ayaklanmaların, belki psikolijik itici gücü her zaman küllenmiş olan ezilmişliğin altında yatıyordu. Fakat İslam’ın ve Müslümanların iki yüz yıllık işgalden sonra kaybettiklerinin hacim olarak takdiri ve geleceğimizi nasıl etkilediğini çok etraflı düşünemedik. Çünkü İslamî kişiliğimiz parçalanmış ve kurtuluş için Batının ideolojilerine ve siyasi sistemlerine çare olarak baktık. Yenilmişliğimiz ve geri kalmışlığımız, düşmanın gücünü kabul etmeye ve onun ağzına bakarak tarihî seyrimizi davam ettirtmekten daha akıllıca bir çıkış yolu bulamadı.
Dün niçin kaybetmişsek, bugün de aynı yanlış yüzünden kaybediyoruz; bu ne demek oluyor? Bunun anlamı; İslam’ın hayatımızdaki belirleyici rolü, Krallıkların ve padişahlıkların sınırını aşamıyordu. Batılılaşma ve Müslüman beldeleri işgalden kurtarma mücadelesi arasında ikiye ayrılan sistemler; her halükarda Batılı devletlerin icazetiyle ayakta kalmaya çalışırlarken aslında, meşruiyetini İslam’dan ve Müslümanların iradesinden almıyordu.
İşte bugün kendilerine lanetler yağdırdığımız ve İslamî düzenler diye baktığımız birçok rejim, ne yazık ki bu parçalanmışlığın ve ikiye bölünmüşlüğün çukurunun tam kenarında durmaktadır.
Şimdi Arap ülkelerinde gördüğümüz kaynamalar, uzun yıllardır alt yapısı dağınık olan fikirlerin ve duyguların Müslüman şahsiyetin en zayıf yerinden patlıyor olabilir..
Nasıl gelirse öyle yol aalan bir yanardağının lavları gibi, belki de etrafta birçok tahribat yaptıktan sonra, soğuyacak ve taşlaşacak bir kütleye dönüşecektir. Kim bilir?
Derinden püsküren bu yanardağın kıvılcımları arasında okumaya çalıştığımız, İslamî hareketlerin yarı belirgin yüzü; bize sadece gelecekle ilgili hüsn-ü zan etmemiz için bize cılız bir umut veriyor.
Şimdi Arap ülkelerindeki ayaklanmalar karşısında kan dökmeyi seçen rejimlerin vahşiliğini durdurmak için Batılı ülkelerin müdahalesini istemek; çözümlerin belki en kesini ve sonuç alacak olanıdır. Fakat bu yeniden bir sömürgeleşme ve İslamî kimliği bu kadar örselendikten, yıpratıldıktan ve tahrif edildikten sonra yeniden ayakları üzerinde durmasına belki de son verecektir.
Batı devletler, ikiyüz yıldır Müslüman ülkelerde başarısız bir demokrasi tecrübesi yaşadılar. Bu tecrübe; Müslümanlara ya laik, İslam düşmanı rejimler dayattı ya da Mussoloni tarzında Faşist diktatörlüklerin yüz yıllar sürmesinden başka hiçbir seçme hakkı tanımayarak zalimlerin arkasında durdu. Bu zalim ve Batıdan icazetli rejimler; Batılıların çizdiği sınırlar içinde ve kendilerine verilen göstermelik otoriteyle Müslüman Beldeleri bu hale getirdi.
Batılların yıkıcı ve köleleştirici çözümlerini Müslümanlara dayatanlar; konusunu Batılıların belirlediği bir problem üzerine büyük devletlere (!) adeta çözüm üretmede yardımcı oluyorlar.
Bu çözümlerin hiç birisi, ne yazık ki, ister kabul edelim ve isterse etmeyelim; başları yüce bir İslamî duruşun ve kıyamın ayaklarını sabit kılmasına yardım edemeyecektir.
Bugün ABD ve Nato’nun kontrol altında güya çözüm aradıkları koca bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Bütün çözümler bu topraklarda bize tarihî bir mekân, kimlik ve medeniyet kurma aklı ve gücü veren İslam’dadır.
Bu da zulme karşı, İslam âlimlerinin icmaı ile Allah yolunda cihad ilan edilmesidir. Bu ise, Müslümanların akidede ve ahlaklarında köklü bir değişim hayata geçirmelerine bağlıdır.
Bugün eskisinden daha çok, İslamî hareketlerin terör örgütleri olduğunu dünya gündeminde tutmanın bir tek sebebi vardır; o da Müslümanların kendi çözümlerini; iradeleri eşliğinde içerde ve Batı’nın kuklası rejimler karşısında gündeme getirmemeleridir. Zalimlere ve mürtedlere karşı, Dini sadece kişisel ibadetlerden ibaret görmeyen Kur’an’ın bize söyledikleri üzerinde büyük bir te’v’il ve tahrif savaşı verilmektedir.
İşte bunun da en bariz misali, “küçük cihaddan büyük Cihada dönme” uydurma hadisi teşkil etmektedir. (el-Beyhakî, İbn Hacer onun İbrahim İbn Able’nin [h.d. 200’den sonra] söz olduğunu söylemiştir. Bu hadisin aslı yoktur)
Cihad hakkında bu aşağılayıcı uydurma hadisi, Allah’ın Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) hiç birisinden geri kalmadığı, el-Cihad el-Ekber olan; zulmü ve şirki yeryüzünden yok etme savaşı olan “kitâl”lin yerine koyan ve değerini tebdil eden “Din sapkınları”nı Allah’ın Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bize haber verdi.
İşte ABD ve onun kuklası olan cemaatlar, bütün vatanlarımızı İslam ve Kur’an ile vatan edinmemizi unutturmak ve gelecek nesilleri Batılıların ve Nasranilerin önünde mahcup edecek ve onlara temelli teslim olacak özür kapısını açmaktadırlar.
İslama, dünyaya yön veren bir “Risalet” olarak kabul edip iman etmeyen acaba hangi fedâkârlığı ve hangi Cihadı doğru anlayacak? Müslümanların kanlarını zalim rejimler uğrunda dökmelerinden ve Allah’ın ulûhiyetini ve Rububiyetini inkar eden ideolojiler uğrunda kolayca akıtmasını, acaba bugün ne ile açıklayabiliriz?
İman etmediğimiz şey uğruna ölmek ve İman ettiğimizi, karanlık çağların dini ve hurafesi olarak görenlerin; Cihadı “psikolojik terapi” olarak görenlerin kuklalığını yapmak Allah’a ve Kur’an’a ve O’nun Rasulü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) iman ettiğini söyleyenleri nasıl bir yol ayırımında bırakıyor?
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) rivayet ediyor:”
والذي نفس محمد بيده لوددت أني أغزو في سبيل الله فأقتل ، ثم أغزو فأقتل ، ثم أغزو فأقتل
“Nefsim elinde olana kasemde bulunurum ki, ben istedim ki Allah yolunda gazveye çıkayım, sonra öldürüleyim, sonra gazveye çıkayım ve öldürüleyim, sonra gazveye çıkayım sonra öldürüleyim” (Buharî, 6799)
Şimdi Rasul’ün (sallallahu aleyhi ve sellem) neyi “cihad” olarak gördüğünü siz düşünün?
Şimdi Cihadı Rasul (sallallahu aleyhi ve sellem) böyle tarif ettikten sonra, İslam’ın ahkâmını kökten inkâr eden ve bunun yerine Batılı yasaları ve demokrasi ikame eden ve İsrail’in kurulmasının arkasındaki beyin olan Bahaîlikten ne farkları kalmıştır?
Mehmet Emin Akın
 
Üst Ana Sayfa Alt