Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Dinin Etrafında Birleşmek Ve Zıttı Dinde Ayrılığa Düşmek

samanpan Çevrimdışı

samanpan

.
Site Emektarı
Yüce Allah din etrafında birleşmeyi etretmiş olup, din hususunda ayrılığa düşmeyi yasaklamıştır. Yüce Allah bu hususu avamın dahi anlayacağı şekilde rahatlata cak bir surette açıklamış bulunmakt adır. Bizlere, bizden önce ayrılıp, ihtilaf eden ve sonunda helak olan kimseler gibi olmayı yasaklamıştır. Müslümanlara din etrafında birleşip, din hususunda ayrılığa düşmelerini yasakladığını emrettiğini belirtmiştir. Sünnette varid olmuş hususlar buna daha da bir açıklık getirmekt edir ki bu hususta gerçekten kişi hayrete düşer. Fakat sonunda insanlar dinin esasları ve dinde ilim ve fıkıh sahibi olmak demek olan fer’î hükümleri hususunda ayrılığa düştüler ve artık zındık ya da deli kimseler dışında din etrafında birleşmekten kimse söz etmeyecek hale kadar gelinmiş oldu.

Müellifin zikrettiği esasların ikincisi din etrafında birleşmek ve din ile ilgili hususlard a ayrılığa düşmenin yasaklanışı ile ilgilidir . Bu gerçekten büyük bir esastır. Yüce Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünneti ile ashab-ı kiramın ve selef-i salihin ameli buna delil teşkil etmektedi r:

Yüce Allah’ın kitabındaki deliller:

”Ey iman edenler Allah’tan nasıl korkmak gerekirse, öyle korkun ve siz ancak müslümanlar olarak ölün. Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz de kalblerin izi birleştirmişti de O’nun nimetiyle kardeş olmuştunuz ve yine siz ateşten bir çukurun kenarındayken oradan da sizi o kurtardı. İşte Allah hidayet bulasınız diye size âyetlerini böylece apaçık bildiriyo r.” (Al-i İmran, 3/102-103)

”Siz kendileri ne apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp, ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azab vardır.” (Al-i İmran, 3/105)

”Birbirini zle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız, gücünüz parçalanıp gider.” (el-Enfal, 8/46)

”Dinlerini parça parça edip, fırka fırka ayıranlar var ya senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.” (el-En’am, 6/159)

”O dini dosdoğru tutun, onda ayrılığa düşmeyin diye dinden Nuh’a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimizi İbrahim, Musa ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi size de şeriat yaptı.” (eş-Şura, 42/13)

Bu âyet-i kerimeler le yüce Allah ayrılığı yasaklama kta ve ferd, toplum ve bütünüyle ümmet hakkındaki vahiy sonuçlarını açıklamaktadır.

Sünnetten bu büyük esasa delil teşkil eden buyruklar a gelince, Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu küçümsemez. -Göğsüne işaret buyurarak- takva buradadır, takva buradadır. Kişiye kötülük olarak müslüman kardeşini küçümsemesi yeter. Müslümanın tümü, müslümana haramdır: Kanı, namusu (şeref ve haysiyeti) ve malı.”[29]

Bir rivayette de şöyle buyurmakt adır:

“Birbirini zi kıskanmayınız, birbirini ze buğzetmeyiniz, birbirini zin kötülüklerini araştırmayınız, gizlilikl erini kurcalama yınız, birbirini zin alışverişini (kardeşinizin aleyhine olmak üzere) kızıştırmayınız. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz.”

Bir rivayette de şöyle buyurulma ktadır:

“Birbirini zle ilişkiyi kesmeyini z, birbirini ze sırt çevirmeyiniz, birbirini ze buğzetmeyiniz, birbirini zi kıskanmayınız. Allah’ın kardeş kulları olunuz.”[30]

Yine Peygamber sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurmakt adır:

“Müminin, mümine karşı durumu bir binanın yapı taşları gibidir. Biri diğerinin gücünü pekiştirir.”[31]

Peygamber sallallahü aleyhi vesellem Ebû Eyyub radıyallahu anh.’a şöyle buyurmuştur:

“Sana bir ticaret göstereyim mi?” O:

“Göster ey Allah’ın Rasûlü” deyince, şöyle buyurdu:

“İnsanlar arası ilişkiler bozulduğunda sen onların arasındaki ilişkileri düzeltmeye koşarsın, birbirler inden uzaklaştıklarında onları biribirle rine yakınlaştırmaya gayret edersin.”[32]

Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’in müminlere biribirle rini sevmeyi, birbirler i ile kaynaşmayı, birinin diğerine iyilik istemeyi, iyilik ve takva üzere dayanışmayı bunları pekiştirecek ve geliştirecek yolları emretmeni n karşılığında müslümanların ayrılıklarını ve birbirler inden uzaklaşmalarını gerektire cek şeyleri de yasaklamış bulunmakt adır. Çünkü ayrılıp, kin duymanın neticesin de pek büyük kötülükler ortaya çıkar. Ayrılık cin ve insan şeytanlarının gözbebeğidir. Çünkü insan ve cin şeytanları müslümanların bir görüş etrafında bir araya gelmeleri ni istemezle r. Onlar dağılmalarını isterler, çünkü onlar ayrılığın emirlere bağlılık ve yüce Allah’a yönelmekle ortaya çıkan gücü parçalayıcı olduğunu iyi bilirler.

Bundan dolayı Peygamber sallallahü aleyhi vesellem söz ve davranışlarıyla kaynaşmaya ve karşılıklı sevgiye teşvik etmiş, buna karşılık sözbirliğini parçalayan, gücü ortadan kaldıran ayrılık ve ihtilafla rı yasaklamıştır.

Ashab-ı kiramın uygulamal arına gelince, onlar arasında birtakım ayrılıklar baş göstermiştir. Fakat bu ayrılıklardan dolayı tefrika, düşmanlık ve kin ortaya çıkmamıştır. Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem aralarında iken Rasûlullahın döneminde bile aralarında birtakım görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Mesela Peygamber sallallahü aleyhi vesellem Ahzab gazvesind en sonra Cebrail gelip, kendisine antlaşmalarını bozdukları için Kureyza oğulları üzerine yürümesini emredince, ashabına şöyle demişti: “Sizden hiçbir kimse Kureyza oğulları yurduna varmadan ikindi namazını kılmasın.” diye buyurmuştur.[33] Onlar Medine’den Kureyza oğulları yurduna gitmek üzere çıktılar. İkindi namazı vakti geldi. Kimisi: Biz ancak Kureyza oğulları diyarında namazımızı kılarız, isterse güneş batsın dedi. Çünkü Peygamber sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Sizden hiçbir kimse Kureyza oğulları yurduna varmadan ikindi namazını kılmasın.” İşte biz de dinledik ve itaat ettik diyoruz.

Kimileri de şöyle demişti: Biz vaktinde namazımızı kılarız. Çünkü Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem bu sözleriyle yola çabukça koyulmayı kastetmiştir. Namazımızı geciktirm eyi istemiş değildir. Bu husus Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’a ulaşınca, onlardan hiçbir kimseyi azarlamadı ve anlayışı dolayısıyla kimseye sitem etmedi. Bizzat kendileri de Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’ın hadisini anlamak hususunda ki bu görüş ayrılıkları dolayısıyla dağılmadılar, tefrikaya düşmediler.

Selef-i salihin uygulamal arına gelince: Ehl-i sünnet ve’l-cemaatin ihtilaflı meseleler e dair benimsediği esaslarda n birisi de şudur: Eğer bu görüş ayrılıkları içtihaddan dolayı sözkonusu ise ve bu içtihadın mümkün olabildiği hususlard an ise bu ayrılık sebebiyle biribirle rini mazur görürlerdi. Bundan dolayı biri diğerine kin, düşmanlık beslemez, ondan nefret etmezdi. Aksine kardeş olduklarına inanırdı, isterse aralarında böyle bir ayrılık ortada olsun. Hatta onlardan herhangi bir kimse kendi görüşüne göre abdestsiz olduğunu kabul ettiği kimse arasında eğer imam abdestli olduğu kanaatind e ise namaz kılardı. Mesela deve eti yemiş bir kimse arkasında namaz kılanları olurdu. İmam deve eti yemenin abdesti bozmadığı kanaatind e iken onun arkasında namaza duran ise deve eti yemenin abdesti bozduğu kanaatind e idi. Bununla beraber böyle bir imamın arkasında namazın sahih olduğu görüşünde idi. Halbuki böyle bir kimse tek başına namaz kılacak olsaydı, bu şekilde kılacağı namazının sahih olmayacağı kanaatine sahibti. Bütün bunun sebebi onların içtihadın mümkün olduğu alanlarda içtihaddan dolayı ortaya çıkan görüş ayrılıklarında gerçek anlamıyla bir ayrılık olmadığı kanaatini paylaşmaları idi. Zira farklı görüşlere sahib olan herbir kimse kendi kanaatine göre başkasını kabul etmesi caiz olmayan ve uyması icab eden bir delile uymaktadır. Onların kanaatler ine göre içtihad eden kardeşleri delile uyarak herhangi bir amelde kendileri ne muhalefet ederse, gerçek anlamda ise kendileri ne muvafakat ediyordu. Çünkü onlar nerede olursa olsun delile uymayı terketmiy orlardı. Kendisinc e delil kabul ettiği bir hususa uyarak kendileri ne muhalefet edecek olursa, gerçekte o kendileri ne muvafakat ediyor demekti. Zira böyle bir kimse kendileri nin davet ettiği ve hidayet yolu olarak gördükleri Allah’ın kitabının ve Rasûlünün sünnetinin hükmüne uygun hareket ediyordu.

Ayrılığın caiz olmadığı alanlara gelince, bu ashab ve tabiînin izlediği yola muhalif olan hususlardır. İnsanlardan sapıtanların saptığı ve ancak faziletli kabul edilen nesillerd en sonra ayrılıkların ortaya çıktığı itikadi meseleler gibi. Yani bu hususlard aki görüş ayrılıkları ancak faziletli oldukları kabul edilen nesillerd en sonra yayılmıştır. Her ne kadar ashab döneminde bu ayrılıkların küçük bir kısmı mevcut idiyse de bu böyledir. Şunu bilmek gerekir ki bizler ashab nesli dediğimiz vakit bu ashabın tamamının vefatı ile sona eren zamanı kastetmiy oruz. Bununla kastettiğimiz bu neslin büyük çoğunluğunun bulunduğu zaman dilimini kastediyo ruz. Nitekim Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demektedi r: “Bir asırda yaşayanların çoğunluğunun ölümü ile o asrın sona erdiğine hüküm verilir.”

O halde faziletli oldukları belirtile n nesiller sona erdiğinde onlardan sonra itikadi hususlard a yaygınlık arzeden görüş ayrılıkları bulunmama ktaydı. O halde ashab ve tabiînin izlediği yola muhalefet eden bir kimsenin bu muhalefet i onun aleyhined ir ve onun bu muhalefet i kabul edilemez.

Ashab-ı kiram döneminde görülen ve içtihadın çerçevesi içerisinde bulunan ayrılık noktalarına gelince, bu hususlard a görüş ayrılıklarının devam etmesi kaçınılmaz bir şeydir. Nitekim Peygamber sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Hakim hüküm verip de hükmünde içtihad eder ve isabet ederse, onun için iki ecir vardır. Şâyet içtihad edip, yanılırsa onun için bir ecir vardır.”[34] İşte ölçü budur.

O halde bütün müslümanların görevi tek bir ümmet olmaktır, dilleriyl e, kılıçlarıyla birbirine girecek şekilde ayrılığa düşmemek, fırkalara bölünmemek, içtihadın mümkün olabildiği hallerdek i ayrılıklardan ötürü de birbirler ine düşmanlık etmemek, kin beslememe ktir. Çünkü onlar kendi anlayışlarına uygun olarak nasların gerektird iği hususlard a birbirler iyle ayrılığa düşseler bile bu -Allah’a hamdolsun ki- müsamahası olan, genişlik bulunan bir husustur. Önemli olan kalblerin birbirler iyle kaynaşması ve sözbirliğidir. Şüphesiz ki müslümanların düşmanları müslümanların ayrılığa, tefrikaya düşmelerini isterler. Bunlar ister düşmanlıklarını açıkça ortaya koyan kimseler olsun, isterse de müslümanlara ve İslama dost gibi görünen ve gerçekte öyle olmayan düşmanlar olsun.
 
Üst Ana Sayfa Alt