Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Divan’ı Molla Cezirî

rucane Çevrimdışı

rucane

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
24582.jpg

Fetih Sûresi'nin koruduğu bilge Ceziri



Sadık Yalsızuçanlar



İki görkemli divan: Mela Zahire Tendureki (Nubihar'dan) ile (Kent'ten) Molla Ahmed-i Ceziri. Ceziri, Ahmed-i Hani gibi büyük bir bilge, irfani geleneğin yetkin isimlerinden. Kürtlerin Şeyh Galib'i, Seyyid Nesimi'si bir bakıma. Osman Tunç'un göz nurunu ve yüreğini verdiği bu muhteşem çeviri için emeği geçenlere minnet ve şükran borçluyuz. Ceziri, dizeleriyle Risale-i Nur'u şenlendiren bilge-şairlerden. "Güzelliğin seyrine koşup gelmiş herkes her taraftan / Süslenmiş sevgililer gibi, senin cemalinle nazdarlık ediyorlar'



Marifete ulaşmanın yolu



Risale-i Nur'u okuyanlar açısından bu aşina dizelerin, Bediüzzaman'ın Barla'daki çileli ve bereketli yaşamında ayrı bir yeri vardır. Divan'ı Türkçeye kazandıran Tunç, bunu şöyle dile getiriyor: "Evet, şairimizin bu latif ve narin beyti esaret yıllarındaki Said-i Nursi'nin rakik olan kalp ve ruhunda şimşekler çaktırmış olacak ki, bu mısralardan ilham alarak Barla'da Çam dağında; çam, katran, ardıç ve karakavak ağaçlarının heybetli ve hayret verici manzaralarını seyre dalıp şiir üslubunda bir mektubu kaleme almasına vesile olmuştur. Öyle anlaşılıyor ki, Molla Ceziri'nin aşk meşrebinde takip ettiği yol, Celal ve havf yolundan ziyade, cemal ve reca yoludur. Aşk yolunda akıl ayağıyla gidilemeyeceğini, hiç kimsenin marifet cevherine akıl ile ulaşamadığını; çünkü ilahi sırları anlamada aklın aciz kaldığını söyler Ceziri. O halde marifete ulaşmanın başka bir yolu olmalı. İşte Molla Ceziri, marifete ulaşmanın yolunun aşktan geçtiğini, bu makama ulaşmak için de aşk yolunda helak olmayı göze alarak her türlü maddi ve nefsani dürtülerden ve bağlantılardan kurtulmak gerektiğine işaret eder. Aşk yolcusunun en önemli ve en zorlu mücadelesinin, ruhu, balçıktan kurtarma hadisesi olduğunu söyleyen şair, ruhun ten kafesinde hapsedilmiş olmasından yakınır."



Bu sırrı, İbn Arabi'de, Hz. Mevlana'da, Şeyh Galip Dede'de, Ahmed-i Hani'de, Eşrefoğlu Rumi'de, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç'ta da buluruz. İbn Arabi, 'beşeri'likten 'insani'liğe yücelme macerası olan dünya yaşamında, 'en yakınınızdaki kafirden başlamak üzere savaşın' ayetini yorumlarken, 'insanın en yakınındaki kafir, nefsidir, dolayısıyla asıl savaş nefsle yapılandır' der, 'dolayısıyla fetih, nefsin kapılarının açılmasıdır.' Bu yetkinleşme ve Tunç'un ifadesiyle 'balçıktan ruha yükselme' derdi, bizim irfani geleneğin bilge şairlerinin dizelerinde kimi zaman bir 'meyhane sembolizmi'ne dönüşür, kimi zaman, 'sevgili' metaforu ile, bir yüz sembolizminin kapısını aralar. Buradan hareketle denilebilir ki, irfani geleneğin sözlük ve sembolizmini bilmeksizin ne İbn Arabi doğru okunabilir ne Seyyid Nesimi ne de Kürtlerin büyük bilgesi Ahmed-i Ceziri...Ceziri'nin şiirlerindeki dil, tıpkı Kadı Burhaneddin ve Şah Hatayi'de rastladığımız türden meyhane ve yüz sembolizmi çevresinde gelişir ve bütün soyutlama kalıpları karşımıza tekrar çıkar. 'Fetihle ilgili ayetin, çevresinde sur olduğu' şahlar şahı, bir toplumsal gönderme olduğu kadar, mecazi bir atıftır da ve tümüyle 'kendi derdin söyleyen, gayrı hikayet etmeyen' Ceziri'nin kendi şahsi gerçekliğini de kuşatmaktadır.

Bediüzzaman, Fatiha'ya ilişkin bir risalesinde, eserin Fatiha'nın emriyle yazıldığını söyler. İbn Arabi'de de bu türden vizyonlara rastlarız, ilk kadın mürşitlerinden el-Müsenna'nın hizmetine bu sure verilmiştir. Allah, kimi sureleri, kamil velilerinin 'hizmetine' verebilir, yardımına gönderebilir. Molla Ahmed-i Ceziri, irfani geleneğimizin seçkin bir bilgesi olarak, ölümünden üç yüzyıl sonra, Barla'da sürgün yaşamı süren Bediüzzaman'ın gönlüne bir bağ atabilmiş ve onu kendisine bağlayabilmiştir. Böyle değil midir aşk? Kalbimize birinin bir yerden bir kement atması ve önceki bağların tümünü yıkarak kendi bağlarını kurması değil midir?



'Hakikat-i Muhammediye' sarhoşluğu



Kürtlerin irfani geleneğinin en değerli kaynaklarından birini oluşturan Ceziri'nin Divan'ını şerhedebilmek ve 'kültürler mozayiği' olmaktan çok bir irfani zenginlik taşıyan bu dünyayla yeniden bağ kurabilmek için söz ettiğim sembolizme aşina olmak gerekir. Tunç'tan dinleyelim: "Örneğin meyhanenin gönül, sakinin insan-ı kamil, pir-i harabatın mürşid-i kamil, put'un sevgili, sema'ın vecdi, zülfün gaybi hüviyeti, la'lin dervişin gönlünü, firakın vahdetten uzaklaşmayı, çevganın Allah'ın takdirini, yanaktaki benin hakiki vahdeti ifade ettiğini ve daha bunlar gibi birçok ıstılahın, bildiğimiz sözlük anlamları dışında kullanıldığını bilmekle bilmemek arasındaki farkı fark etmenin ne denli önemli olduğu aşikardır. Ceziri'nin hemen her gazelinde, kasidesinde ve rubaisinde meyden, badeden, şaraptan söz etmesi tuhaf karşılanmamalıdır.'



Bunu, Mesnevi'deki kıssalarını artık Kürt dilinden de okuyabileceğimiz Hz. Mevlânâ, 'üzüm sarhoşluğu değil bizim sarhoşluğumuz, bizim sarhoşluğumuzun sonu yok' diye dile getirmekte, büyük Arap bilge-şairi İbn Farıd (İbn Farıd da Risale-i Nur'da adı ve bahsi geçen sufilerdendir) ise, 'biz sarhoş iken henüz üzüm yaratılmamıştı' biçiminde ifade etmektedir. Buradaki mey'in ve onun yol açtığı sarhoşluğun, 'hakikat-i Muhammediye' olduğunu, Hayyam'ın sembolizminin yüksek bir dil oyunu olduğunu söyleyen Seyyid Hüseyin Nasr özellikle belirtmektedir.

24583.jpg


Nûbihar yayınları arasında çıkan başka bir divan...



'Bir an olsun sensiz yaşamak mümkün değil billah / Ruhumuz sensin çünkü, sadece ona bir kafesiz biz' dizelerinde özlemi çekilen kaynak nedir, sevgili kimdir? Ceziri'nin hasreti Mehmed Akif'inkiyle aynı değil midir? Sürgün şiiriyle Sezai Karakoç aynı özlemin ateşine düşmemiş midir? Modern zamanlarda bu zengin irfani geleneğin, 'Anadolu mayası'nın damarları kesildiğinden, uğradığımız bu travmanın sancıları bize, yıkıcı toplumsal sorunlar biçiminde geri dönmektedir. Hakan Albayrak'ın bir yazısında belirttiği gibi, "Selahattin Demirtaş, Birinci Cihan Harbi'nde ve İstiklal Harbi'nde emperyalistlere karşı beraberce savaşıp şehit olan Türklerden ve Kürtlerden söz ediyor... O zamanlar cari olan İslam Milleti anlayışının yerine doğru dürüst bir anlayışın konulamadığına dikkat çekiyor..."



Emperyalistlere karşı aynı cephede 'cihad' eden kardeşlerin bugün düçar oldukları bela'dan kurtulmanın esenlikli bir yolunun, Molla Ceziri gibi bilgelerin taşıdığı irfani gelenekle bağların yeniden kurulması olduğu aşikar. Bediüzzaman, Ahmed-i Ceziri, Ahmed-i Hani gibi yetkin insanların 'ulusal kimlik'leri değil, dile getirdikleri irfan kozmiktir, kuşatıcıdır ve şifa vericidir. Divan'dan birkaç dizeyle bitirmek isterim : "Varlıkla ayanı tersine çevirir sevgi/Bir iksirdir aşk, bizse gümüş bakırız / Gaybı ilham eden Allah böyle icra eder hükmünü/Ruhu'l-Kudüs'ten gelir medet feyzimiz / Çok yüce unsurdandır varlık cevherimiz Mela/Doğrusu, süfli ve aşağı bir unsur değiliz biz"



Molla Ahmed-i Cezirî kimdir?



Kürtçe'de tasavvuf edebiyatının bir şaheseri sayılan Divan'ı anlamak ve ondaki derin ve lahuti mana iklimine girebilmek için sadece dili bilmek elbetteki yetmez. Çünkü geniş ve derin bir ilme, keskin bir marifete, zengin ve coşkun bir aşka sahip olan Cezirî'nin şiirlerinde tarih, felsefe, estetik, tasavvuf, belagat, nahiv (gramer), astronomi gibi fizik ve metafizik konular içiçe geçmiştir. Önemli fıkıh kaynaklarına gönderme yapması; Maruf-u Kerhî, Şiblî, Mansur ve Alaî gibi tasavvuf büyüklerini zikretmesi, Şeyh San'an gibi bir seyri süluk serüvenini şiirine konu edinmesi onun fıkıh, kelam ve tasavvuf vadisinde zengin bir birikime sahip olduğuna işaret eder. Ancak o, bütün bunları varılması ve ulaşılması gereken bir noktaya doğru yöneltir, asıl maksuduna ve matlubuna hizmet yolunda ustalıkla kullanır. Şiirinde kullandığı tüm argümanlar ilahi aşkın remizleri olarak anlaşılmalıdır. Bediüzzaman Said Nursî'nin, onun aşktaki makamını şöyle ifade ettiği rivayet edilir: "Mevlana Celaleddin-i Rumî, Molla Ahmed-i Cezirî ve Mevlana Cami'nin aşk meşrebindeki makamları birdir" O halde, Cezirî'nin divanını, onun ruh ikliminin iksirli havasını teneffüs ederek okumalıyız. Tasavvufun kendine özgü mazmunlarını ve kavramlarını ve bunlara yüklenen manaları bilmeden onun kudsî lezzetini tadamayız. Çünkü onun nazarında bütün güzellikler ilahi güzelliğin birer yansıması, birer tecellisidir.



1567/1640 yılları arasında yaşamış olan Cezirî, Kürtçe'nin yanısıra Arapça, Farsça ve Türkçe'ye de vakıftır. Maalesef hayatını aydınlatan yazılı kaynaklar yetersizdir.



Mela'nın, bir dil abidesi olan ve aruz vezniyle yazılan Divan'ının birden çok elyazması nüshaları mevcuttur. Bunlar arasında en eskisi Muhammed Tayyar Paşa-yı Amidi'nin 1131 Hicri tarihli el yazmasıdır. Bir diğer eski nüsha da Alman şarkiyatçı Martin Hartman (1851-1918) tarafından 1904 yılında Berlin'de Almanca bir önsözle birlikte tıpkıbasımı yapılan nüshadır. Değişik nüshaları bulunan Divan'ın tertip ve tanziminde farklılıklar bulunmaktadır. Bu çalışma ise mevcut nüshaların tümü gözönünde tutularak hazırlanmış ve Cezirî'nin şiirlerinde kullandığı edebi türleri göstermek için, "Kasideler, Medhiyeler, Terkipler, Gazeller, Hiciv, Rübailer, Ferdler, Müşaare" şeklinde tasnif edilmiştir.



Kitabın sonuna eklenen "Meraklısı İçin Notlar" bölümü şiirlerde geçen kavram, yer ve şahıs isimleriyle ilgili kısa açıklamalar yapmak suretiyle okuyucuya metni daha iyi anlamak için kolaylık sağlanmıştır.

24584.jpg

Kitabın adı : Divan

Yazarı : Molla Ahmed-i Cezirî

Yayınevi : Kent Yayınları

Yayın yılı : 2007

Sahife : 344

Dili : Türkçe
 
Üst Ana Sayfa Alt