Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Dizimdeki Yaradan Dolayı Nasıl Gusul Alırım?

I Çevrimdışı

insanlık

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleyküm Arkadaşlar dizimde bir dikiş var...gusul almam gerektiğinde nasıl olacak???

Doktor kattiyen 1 hafta su değmemesini söyledi...Orayı sudan arındırarak gusül aldığımda ,gusulüm kabul olacak mı??

Değerli cevaplarınızı bekliyorum arkadaşlar...
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
insanlık ' Alıntı:
Selamun Aleyküm Arkadaşlar dizimde bir dikiş var...gusul almam gerektiğinde nasıl olacak???

Doktor kattiyen 1 hafta su değmemesini söyledi...Orayı sudan arındırarak gusül aldığımda ,gusulüm kabul olacak mı??

Değerli cevaplarınızı bekliyorum arkadaşlar...
Aleykum selam we rahmetullah;

Cabir' (r.anh)in rivayet ettiği şu hadis örnektir.
"Cabir dedi ki:
Bir sefere çıkmıştık. Bizden birisine bir taş isabet etti, kafasını yardı. Sonra ihtilâm oldu, arkadaşlarına:
Teyemmum etmek konusunda benim için ruhsat var mıdır? ne dersiniz?

Onlar: - Sen su kullanmak imkânına sahib olduğun için sana ruhsat olduğunu sanmıyoruz, dediler;
o da gusletti ve akabinde öldü.
Rasulullah (s.a.v.)'ın yanına varınca bu durum ona bildirildi, o da şöyle buyurdu:
- Onu öldürdüler, Allah kahretsin onları, bilmedikleri bir konuda kendilerine soru sorulunca ne diye onlar da sormadılar? Şunu biliniz ki ne söyleyeceğini bilememenin (Hadis-i şerifte zikredilen "el-ıyy" ne söyleyeceğini bilememek demektir, iyice açıklamanın tam zıddı manasına geldiği de söylenmiştir) çaresi soru sormaktır. O kişiye, teyemmum etmesi ve yarasının üzerine bir bez bağlayıp ondan sonra da orayı meshetmesi vücudunun sair kısımlarım da gusletmesi yeterdi."
(Ebu Dâvud; Ahmed bin Hanbel, Musned, 1, 330;
Dârakutnî ve Ibni Mace tarafından rivayet edilmiştir. Ibnu's-Seken sahih olduğunu söylemiştir, Neylu'u-Evtâr, I, 257)
Bu hadis-i şerif zarar görmekten korkulduğunda teyemmüm etmenin caiz olduğuna delâlet etmektedir.



Amr b. As'ın hadisi de teyemmummun sünnetten meşruyietinin örneklerindendir:
"Kendisi Zâtu's-Selâsil gazvesine (Vadi'l-Kurâ'nın arkasında kalan bir yerdir. Bu gazve hicretin 8. yılı cemaziyelevvel ayında olmuştu) gönderilmişti; (Başından geçen biı olayı anlatarak) dedi ki:

"Oldukça soğuk gecede ihtilâm oldum. (Gusledecek olursam) ölmekten korktum. Bu bakımdan teyemmum ettim, sonra da arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım."

Rasulullah (s.a.v.)'ın huzuruna varınca ona bu durumu zikrettiler, Peygamber (s.a.v.) şöyle sordu:
- Ey Amr! Sen arkadaşlarına cunub olduğun hâlde mi namaz kıldırdın?
Ben şu cevabı verdim:
- Yüce Allah'ın: "Kendinizi öldürmeyiniz, çünkü Allah size karşı çok merhametlidir." emrini hatırladım. Bunun üzerine ben de teyemmum ettikten sonra onlara namaz kıldırdım.

Rasulullah (a.s.) güldü ve hiç bir şey söylemedi."
(imam Ahmed, Ebu Dâvud, Darekutnî, İbni Hibban ve Hakim rivayet etmişlerdir. Buharî bunu talikan rivayet etmiştir. Neylu'l-Evtâr, I, 258)


Bu hadis aynı zamanda aşın soğuk sebebiyle teyemmumun caiz olduğuna ve bu şekilde kılınacak namazların iade edilmesi gerekmediğine delâlet etmektedir. Bu İmam Malik ile Ebu Hanife'nin görüşüdür.



Su değmesi sağlık açısından sakıncalı olan kısma su değdirmeden gusül alınır. Vücudun diğer kısımları yıkanır ancak yara üzerine su değdirilmez. Üzerinde sargı varsa sargının üzeri mesh edilir. Sargı yoksa hiç dokunmaya gerek yoktur. Sargı üzerine mesh etmek de zararlıyısa mesh edilmez.

Gusülde yıkanması gereken yerler eğer ıslanmaması gerekiyorsa bu yerler ıslak elle meshedilir eğer meshetmek de zarar veriyorsa o takdirde terkedilir.

Abdest veya gusul âzaları üzerinde bir zaruretten dolayı sargı varsa ve bu sargıyı açıp altını yıkamak da mahzurlu ise, sargının üzerine meshedilir, böylece o âzalar yıkanmış hükmünü alır.
Kırık ayaklar üzerindeki alçı veya tahta veya madenî sargılar da aynı hükümdedir. İlâçla örtülü yara için de durum aynıdır.
Sargının tamamını meshetmek gerekmez. Sargının ekser kısmının üzerinin meshedilmesi kâfi gelir.
Üzerine mesih yapılan sargı için, belli bir müddet yoktur. Özür hâli devam ettiği muddetçe meshe devam edilir. Sargı çevresinde kalan sağlam yerler ise yıkanır.


Sargıların abdestli iken sarılmış olması da gerekmez.

Henüz iyileşmemiş yara üzerindeki sargı, düşer veya değiştirilirse mesh bozulmaz. Yeni sargı sarılmasıyla meshin yenilenmesi gerekmez. Abdestlilik hâli devam eder. Sargı üzerine meshi bozan şey; üzerine sargı sarılan yara veya özrün tamamen iyileşmesidir.

Eğer ameliyat ya da bir yaradan dolayı banyo yapmak zarar verecekse, sadece teyemmum ederek ibadetlerini yerine getirir.
Mesh bir zamanla kayıtlı değildir. Abdest bozulduktan sonra yeni bir abdest alındığında sargılı bulunan kısım meshedilir. Her vakit abdest almaya gerek yoktur.
(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/101.)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
ZÂTU'S-SELASÎL SAVAŞI (Cumâde'l-âhir 8 H./629 M.)

Kudâa kabîlesi'nin Uzre ve Belî kolları, Medine hayvanlarını yağmalamak üzere, Vâdi'l-Kurâ yakınlarında toplanmışlardı. Rasûlullah (s.a.v.) durumdan haberdâr olunca, bunların üzerine Amr b. As (Âs oğlu Amr) komutasında 30'u atlı 300 kişilik bir seriyye gönderdi. Bunlar arasında Sa'd b. Ebî Vakkas, Useyd b. Hudayr, Sa'd b. Ubâde, Sâid b. Zeyd, Âmir b. Rabîa.. gibi ensâr ve muhâcirlerden ileri gelen kimseler de vardı.

Amr b. Âs. ashâbın büyüklerinden değildi. Henüz bir yıl kadar önce Müslüman olmuştu. Fakat dedesi Vâil'in annesi Belî kabîlesinden olduğu için Amr'ın bu kabîle ile ilgisi vardı. Amr, aynı zamanda savaş usûlünü iyi bilen, son derece zekî bir kimse idi. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.v.), komutanlığa O'nu seçmişti.

Amr, Vâdi'l-Kurâ civarında Selâsil suyu'na varınca, düşmanın sayıca üstün olduğunu öğrendi. Burada konaklayarak, bir haberci ile Rasûlullah (s.a.v.)'den yardım istedi. Rasûlullah (s.a.v.)'de Ebû Ubeyde b. Cerrâh komutasında 200 kişilik ek kuvvet gönderdi. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer de bunlar arasındaydı.
Rasûl-u Ekrem (s.a.v.) Ebû Ubeyde'yi gönderirken:
- Ayrılığa düşmeyin, işbirliği yapın, buyurmuştu.
Amr b. Âs, Ebû Ubeyde'nin, askerlere imâm olarak namaz kıldırmasına itirâz etti.
- Sen bana yardıma geldin, kumandan benim, namazda ben imam olacağım, dedi.
Ebû Ubeyde yumuşak tabiatlı bir zâttı, hiç itirâz etmedi.
- Yâ Amr, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, ihtilâfa düşmememizi emretti. Sen bana uymazsan, ben sana uyarım, telâşa gerek yok, diye cevâp verdi.


Amr bütün Müslümanlara sefer süresince imam olup namaz kıldırdı. Böylece Hz. Ömer ve Hz. Ebûbekir de Amr'ın idâresine girmiş oldular. Oysa Rasûlullah (s.a.v.) Amr'ı ilk 300 kişiye; Ebû Ubeyde'yi de 200 kişiye kumandan tâyin etmişti. Ebû Ubeyde'yi Amr'ın emrine değil, yardımına göndermişti.(İbn Hişâm,4/272; Zâdu'l-Meâd, 2/378; İbnu'l-Esir, a.g.e., 2/232)

Amr, düşmana yaklaşınca gerekli tedbirleri aldı. Hava çok soğuk ve sert olduğu halde, gece ateş yakmayı yasakladı. "Kim ateş yakarsa, onu yaktığı eteşin içine atarım," diye tehdit etti.
Asker, soğuktan Ebû Bekir ve Ömer'e başvurdular. Hz. Ömer:
- Bu nasıl şey, herkesi soğuktan kıracak mı? diye Amr'a haber gönderdi. Amr b. Âs:
- Yâ Ömer, sen bana itâatle memûrsun, İşime karışma, diye , cevâp verdi. Hz. Ebû Bekir de:
Rasûlullah (s.a.v.) O'nu savaş usûlünü iyi bildiği için kumandan yaptı. Madem ki kumandan O'dur, işine karışmamak gerekir, dedi.
Böylece gece soğukta geçirildi. Çünkü ateş yakılsaydı, düşman Müslümanların azlığını öğrenecekti.


Amr, plânını kimseye söylemedi. Sabaha karşı, alaca karanlıkta ansızın düşman üzerine hücûma geçti ve savaşı kazandı. Düşman pek çok ganimet bırakarak kaçtı. Ashâb, düşmanın peşini tâkibetmek istedilerse de Amr buna da izin vermedi. Bir kaç gün orada kalıp etraftaki ganimet hayvan sürülerini topladıktan sonra, Medine'ye döndü.

Sefer esnâsında Amr b. Âs ihtilâm olmuş, hava soğuk olduğu için gusletmeyerek teyemmümle namaz kıldırmıştı.
(Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'a göre abdest alan kimselerin teyemmüm yapana iktidâsı câizdir. İmâm Muhammed'e göre abdestlinin teyemmümlüye uyması câiz değildir. İhtilâf, halefiyyet su ile topraktan ibâret iki âlet arasında mıdır? Yoksa Abdest ve teyemmümden ibâret iki temizlik arasında mıdır? meselesinden doğmaktadır.

Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'a göre, halefiyyet su ile toprak arasındadır.
İmâm Muhammed'e göre ise, iki temizlik (abdest ve teyemmüm) arasındadır. Abdestli teyemmümlüye uyarsa, kuvvetli zayıfa binâ edilmiş olur. Oysa imâm muktediden hâlen ednâ olmamalıdır. Abdest aslî temizlik, teyemmüm ise zarûri temizliktir. Aslî tahâret yapmış olan kimse zarûri tahâret yapmış olandan hâlen daha kuvvetlidir. (Mehmet Zihni Efendi, Kitabu's-Salat,210-211, İst. 1326))

Dönüşte ashâb, Rasûlullah (s.a.v.)'e, Amr b. Âs'tan:
1- Hava çok soğuk olduğu halde, gece ateş yaktırmadı,
2- Galip geldiğimiz halde düşmanı tâkip ettirmedi,
3- Su bulunduğu halde gusletmeyip, teyemmümle namaz kıldırdı, diye şikâyette bulundular.


Amr bu şikâyetlere karşı:
1- Sayımızın az olduğunu düşman anlamasın diye ateş yaktırmadım.

2- Yardım için kuvet gönderebileceği düşüncesiyle düşmanı tâkip ettirmedim.
3- Soğukta yıkanmak tehlikeli olduğu ve Cenâb-ı Hakk "Elinizle kendinizi tehlikeye atmayın." (Bakara , l95) "Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size acımaktadır." (Nisâ , 29) buyurduğu için gusletmeyip teyemmüm yaptım, diye cevâp verdi.

Rasûlullah (s.a.v.) Amr'ın cevâplarını tebessümle karşıladı. (Zâdu'l-Meâd, 2/379; Târih-i Din-i İslâm, 3/406)
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt