Doğru Yolun Dosdoğru Yolcuları Olmak
İnsan-ı kâmil olmanın ölçütü, iman etmek ve güzel ahlaka sahip olmaktır. Ancak salt ikrar(tanıma) ve takrir(anlatma) iman etmek aynı zaman da iman etmeyi ihata eden genel manayı anlamak ve anlatmak için yeterli değildir.
İman etmek, inanılan ve kesin kabul edilen değerler doğrultusunda, ideal bir ahlaka kavuşma adına salih amellerde bulanmayı gerektirir.
Emin olmak, imanın amele yansıyan en makul ve makbul unsurudur. Unsurudur diyorum çünkü dürüst olmayan, doğruluktan taviz veren bir insanın imanı, iman-ı kâmil noktasında faziletten yoksun olacaktır. İnsanı faziletin zirvesine çıkaracak olan en mefkur düstur doğruluktur.
Güzel ahlak çerçevesinde izah edilen doğruluğun, yalan ekseninde çarkını döndüren eğrilik ile yan yana zuhur etmesi imkânsızdır. Nitekim doğruluğa karıştırılmaya çalışılan eğrilik, hasenatı büsbütün silmeye kâfidir.
Hayatın her köşesinde eksilerin artıları silip süpürdüğünü müşahede etmişizdir. Yalanın vuku bulduğu ortamlarda, itimadın dolaştığına şahit olanınız var mıdır?
Güven vermek ve güvenilir olmak en çok dürüst olanın endişesidir. Dili doğruyu söyleyenin, sukutu gerektiren hallerde susmasını bilenin, düşüncesinde, niyetinde ve yaşam tasavvurunda her daim doğruyu ölçü olarak kabul edenin hâsılı doğruya arif, yalana muhalif olanın ahlakı en güzeldir. Esasen anlatmaya çalıştığım husus lisan-ı sıdk’ın ahlak-ı aliye’ye dönüştüğü gerçeğidir.
İnsanın amelde tutunacağı en kopmaz ip doğruluk/sıdk olmalıdır. Çünkü en muhkem ve en emin kulp doğruluktur. Maslahat için yalana sarılanlar, hayatı ve insanlığı haddizatında kendi fıtratlarını tahrip eder dururlar. Ancak su-i istimal ve göz ardı edilmeyecek bir husus vardır. ‘Hüküm maslahata bina edilemez.’Allah’ın yalan konuşmak mevzuundaki hükmü açık ve nettir. Hiçbir neden yalanı gerekli kılacak bir mahiyet taşımaz. Çünkü dünyada, insanın felaketini hazırlayacak olsa da bir doğru, her durumda yalana tercih edilmelidir.
İnsanı yalana sevk eden nedenler nelerdir? Herkesin ‘maslahatı ’kendi yaşam felsefesine binaen ortaya çıkmaktadır. Makam, mevki veyahut rütbe elde etmek amacıyla yalan konuşmak, rızk endişesiyle yalana sarılmak, birilerinin hiddetlenmemesi adına yalan konuşmak, eş, evlad, dost, arkadaş, anne, baba, komşu, …vs ilişkilerine yalanı karıştırmak, popüler olmak ve ideal görünmek adına ya da bir şeyleri kaybetmeme uğruna Allah’ın mezkûr ayetine aldırış etmeden sarf edilen tüm yalanlar; Allah’a ve kullarına karşı samimiyetsizliğin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır diyebiliriz.
“Yalan sözden kaçının.” (Hacc, 30).
İnsanı iyiliğe, güzelliğe ve kemale ulaştıracak olan doğruluktur.
İnsanı terbiye edecek olan doğruluktur.
İnsanı ala-yı illiyine yükseltecek olan doğruluktur.
Muhammed’ül-Emin olarak tanınan Hz. Peygamber’in makam-ı mahmuddan şefaatini ulaştıracağı kimseler doğrulardır ve Allah rızası için sıddıklarla dost olanlardır.
Ashabı, bütün insanlığa üstün kılan doğruluktur.
Müçtehidi, müçtehidlik statüsüne çıkarmaya sebep ilminin yanı sıra doğruluğudur.
Mürşidin irşadı doğrulara ulaşmaya ve ulaştırmaya yöneliktir.
Tahkiki imanın tezahürü doğruluktur. İmanın ameldeki tecellisi doğruluktur.
Mevla katında ‘sadık kul’ olarak anılan insanın her sözü ölçülü ve doğrudur. Zira ölçülü ve doğru olmayan söz sahiplerinin Allah indindeki sıfatları ‘yalancı’dır.
Hidayete eren kalb doğruluk ile itminan bulur. Hidayete eren, ancak yalanı elden bırakmayanın ve doğruluğu keşfetmeyen kalbin mutmain olması zordur. Çünkü yalan, insana huzursuzluğu telkin eder. Yalan güveni zedeler. Güvenilirliğini kaybedenin huzur ve itminan bulması imkânsızlaşır.
Doğruluk, adaletin tesisi için de gerekli bir mevzudur. Doğruluk ve adillik birbiriyle ilintili kavramlardır. Hayatını eğriler üzerine bina eden bir insanın adalet için çırpındığı görülmemiştir. Nitekim hayatında adaleti bina edemeyen insanların, hakkaniyete yaraşır şekilde yaşam pratiği sunmaları muhaldir.
Adaleti salt siyasi otorite sahiplerine veyahut devlet erbabına indirgemek yanlıştır. Adaletin tesisi devletin millete olan bir borcudur. Ancak eşe, dosta, arkadaşa, akrabaya, tüm canlılara karşın muayyen adalet talepleri de vardır ve bu talepleri bihakkın karşılayacak olanlar, sıdkı bütün; ihlâslı, doğruluğundan, dürüstlüğünden şüphe duyulmayan insanlardır.
Doğruluk, davetçi açısından mesajın doğru anlaşılması ve uygulanmasını kolaylaştırır. Doğruluğu ölçü olarak kabul görmeyen bir davetçinin hem kendisi hem de ileteceği mesajı takdirden uzak olacaktır. Bizatihi ahlakında doğruluk prensibini ihya edemeyenlerin ahlaki normları talim ve takdim etmesi müsbet sonuçları doğuramayacağı aşikârdır.
Her davetçinin amacı hizmettir. Hizmete ruhsat istikamet sahibi olmaktır. İstikametten taviz verenlerin hizmetleri neticesizdir.
Kanaatimce, dosdoğru olmak, dini dosdoğru algılamaktır. Dini doğru tanıyamayanın ve algılayamayanın dosdoğru olması kolay değildir. Dini dosdoğru tanımak için evvela düşüncede mevcut olan ön yargıların izolesinin gerçekleştirilmesi gerekli değil midir? Her şeyi inceden inceye tetkik edip, hakkikatı arayan ve araştıran insanın ulaşacağı noktada, yalandan uzak, hak ile destekli gerçekler bulunur.
Beyinlere enjekte edilen tahrib edici ve tahrif edilmiş düşüncelerden sıyrılmak gerekir ki gerçeklere ulaşmak mümkün olsun. Nefsin tezkiyesi sağlanmalı ki, insan yaşamında yalan başvurulması zaruri olan bir kaide olmasın. Yaradılış gayesine ve mead bilincine vakıf olalım ki, Allah’ın göstermiş olduğu yolda, dosdoğru yolcular olmamızın imkânı kolaylaşsın.
Rabbim! Yöneleceğimiz her yere doğrulukla yönelme ve ayrılacağımız her mekândan doğruluk ile çıkma konusunda müminleri muvaffak eyle!
Necmiye İkra Yener
İnsan-ı kâmil olmanın ölçütü, iman etmek ve güzel ahlaka sahip olmaktır. Ancak salt ikrar(tanıma) ve takrir(anlatma) iman etmek aynı zaman da iman etmeyi ihata eden genel manayı anlamak ve anlatmak için yeterli değildir.
İman etmek, inanılan ve kesin kabul edilen değerler doğrultusunda, ideal bir ahlaka kavuşma adına salih amellerde bulanmayı gerektirir.
Emin olmak, imanın amele yansıyan en makul ve makbul unsurudur. Unsurudur diyorum çünkü dürüst olmayan, doğruluktan taviz veren bir insanın imanı, iman-ı kâmil noktasında faziletten yoksun olacaktır. İnsanı faziletin zirvesine çıkaracak olan en mefkur düstur doğruluktur.
Güzel ahlak çerçevesinde izah edilen doğruluğun, yalan ekseninde çarkını döndüren eğrilik ile yan yana zuhur etmesi imkânsızdır. Nitekim doğruluğa karıştırılmaya çalışılan eğrilik, hasenatı büsbütün silmeye kâfidir.
Hayatın her köşesinde eksilerin artıları silip süpürdüğünü müşahede etmişizdir. Yalanın vuku bulduğu ortamlarda, itimadın dolaştığına şahit olanınız var mıdır?
Güven vermek ve güvenilir olmak en çok dürüst olanın endişesidir. Dili doğruyu söyleyenin, sukutu gerektiren hallerde susmasını bilenin, düşüncesinde, niyetinde ve yaşam tasavvurunda her daim doğruyu ölçü olarak kabul edenin hâsılı doğruya arif, yalana muhalif olanın ahlakı en güzeldir. Esasen anlatmaya çalıştığım husus lisan-ı sıdk’ın ahlak-ı aliye’ye dönüştüğü gerçeğidir.
İnsanın amelde tutunacağı en kopmaz ip doğruluk/sıdk olmalıdır. Çünkü en muhkem ve en emin kulp doğruluktur. Maslahat için yalana sarılanlar, hayatı ve insanlığı haddizatında kendi fıtratlarını tahrip eder dururlar. Ancak su-i istimal ve göz ardı edilmeyecek bir husus vardır. ‘Hüküm maslahata bina edilemez.’Allah’ın yalan konuşmak mevzuundaki hükmü açık ve nettir. Hiçbir neden yalanı gerekli kılacak bir mahiyet taşımaz. Çünkü dünyada, insanın felaketini hazırlayacak olsa da bir doğru, her durumda yalana tercih edilmelidir.
İnsanı yalana sevk eden nedenler nelerdir? Herkesin ‘maslahatı ’kendi yaşam felsefesine binaen ortaya çıkmaktadır. Makam, mevki veyahut rütbe elde etmek amacıyla yalan konuşmak, rızk endişesiyle yalana sarılmak, birilerinin hiddetlenmemesi adına yalan konuşmak, eş, evlad, dost, arkadaş, anne, baba, komşu, …vs ilişkilerine yalanı karıştırmak, popüler olmak ve ideal görünmek adına ya da bir şeyleri kaybetmeme uğruna Allah’ın mezkûr ayetine aldırış etmeden sarf edilen tüm yalanlar; Allah’a ve kullarına karşı samimiyetsizliğin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır diyebiliriz.
“Yalan sözden kaçının.” (Hacc, 30).
İnsanı iyiliğe, güzelliğe ve kemale ulaştıracak olan doğruluktur.
İnsanı terbiye edecek olan doğruluktur.
İnsanı ala-yı illiyine yükseltecek olan doğruluktur.
Muhammed’ül-Emin olarak tanınan Hz. Peygamber’in makam-ı mahmuddan şefaatini ulaştıracağı kimseler doğrulardır ve Allah rızası için sıddıklarla dost olanlardır.
Ashabı, bütün insanlığa üstün kılan doğruluktur.
Müçtehidi, müçtehidlik statüsüne çıkarmaya sebep ilminin yanı sıra doğruluğudur.
Mürşidin irşadı doğrulara ulaşmaya ve ulaştırmaya yöneliktir.
Tahkiki imanın tezahürü doğruluktur. İmanın ameldeki tecellisi doğruluktur.
Mevla katında ‘sadık kul’ olarak anılan insanın her sözü ölçülü ve doğrudur. Zira ölçülü ve doğru olmayan söz sahiplerinin Allah indindeki sıfatları ‘yalancı’dır.
Hidayete eren kalb doğruluk ile itminan bulur. Hidayete eren, ancak yalanı elden bırakmayanın ve doğruluğu keşfetmeyen kalbin mutmain olması zordur. Çünkü yalan, insana huzursuzluğu telkin eder. Yalan güveni zedeler. Güvenilirliğini kaybedenin huzur ve itminan bulması imkânsızlaşır.
Doğruluk, adaletin tesisi için de gerekli bir mevzudur. Doğruluk ve adillik birbiriyle ilintili kavramlardır. Hayatını eğriler üzerine bina eden bir insanın adalet için çırpındığı görülmemiştir. Nitekim hayatında adaleti bina edemeyen insanların, hakkaniyete yaraşır şekilde yaşam pratiği sunmaları muhaldir.
Adaleti salt siyasi otorite sahiplerine veyahut devlet erbabına indirgemek yanlıştır. Adaletin tesisi devletin millete olan bir borcudur. Ancak eşe, dosta, arkadaşa, akrabaya, tüm canlılara karşın muayyen adalet talepleri de vardır ve bu talepleri bihakkın karşılayacak olanlar, sıdkı bütün; ihlâslı, doğruluğundan, dürüstlüğünden şüphe duyulmayan insanlardır.
Doğruluk, davetçi açısından mesajın doğru anlaşılması ve uygulanmasını kolaylaştırır. Doğruluğu ölçü olarak kabul görmeyen bir davetçinin hem kendisi hem de ileteceği mesajı takdirden uzak olacaktır. Bizatihi ahlakında doğruluk prensibini ihya edemeyenlerin ahlaki normları talim ve takdim etmesi müsbet sonuçları doğuramayacağı aşikârdır.
Her davetçinin amacı hizmettir. Hizmete ruhsat istikamet sahibi olmaktır. İstikametten taviz verenlerin hizmetleri neticesizdir.
Kanaatimce, dosdoğru olmak, dini dosdoğru algılamaktır. Dini doğru tanıyamayanın ve algılayamayanın dosdoğru olması kolay değildir. Dini dosdoğru tanımak için evvela düşüncede mevcut olan ön yargıların izolesinin gerçekleştirilmesi gerekli değil midir? Her şeyi inceden inceye tetkik edip, hakkikatı arayan ve araştıran insanın ulaşacağı noktada, yalandan uzak, hak ile destekli gerçekler bulunur.
Beyinlere enjekte edilen tahrib edici ve tahrif edilmiş düşüncelerden sıyrılmak gerekir ki gerçeklere ulaşmak mümkün olsun. Nefsin tezkiyesi sağlanmalı ki, insan yaşamında yalan başvurulması zaruri olan bir kaide olmasın. Yaradılış gayesine ve mead bilincine vakıf olalım ki, Allah’ın göstermiş olduğu yolda, dosdoğru yolcular olmamızın imkânı kolaylaşsın.
Rabbim! Yöneleceğimiz her yere doğrulukla yönelme ve ayrılacağımız her mekândan doğruluk ile çıkma konusunda müminleri muvaffak eyle!
Necmiye İkra Yener