Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru Ali İmran 3. Sure 61. Ayet ile Akp 3. Dönem 61. Hükümet Olmasını İlişkilendirmek Hurufilik mi Olur?

Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu aslında tabi ki bir sorudur sorudur da şimdi güncel tarafı da var.Nereye koyacağımı bilemedim ,, Neyse uzatmayım . Duada böyle işler yapılır mı ? Ali İmran 3. Sure Ayet 61
: Artık kim sana gelen ilimden sonra, onun hakkında seninle tartışırsa o zaman de ki: ”Gelin, sizler ve bizler de dahil olmak üzere oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım (bir araya toplanalım). Sonra dua edelim, böylece Allah'ın lânetini yalancıların üzerine kılalım.”
AKP 3. DÖNEM 61. HÜKÜMET ! Bana biraz hurufilik gibi geldi de ???
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Bu aslında tabi ki bir sorudur sorudur da şimdi güncel tarafı da var.Nereye koyacağımı bilemedim ,, Neyse uzatmayım . Duada böyle işler yapılır mı ? Ali İmran 3. Sure Ayet 61 AKP 3. DÖNEM 61. HÜKÜMET ! Bana biraz hurufilik gibi geldi de ???

MÜBÂHELE=MÜLÂ’ANE[1]=LÂNETLEŞME OLAYI (KUR’ÂN VE SÜNNET’TE)

﴿ فَمَنْ حَآجَّكَ ف۪يهِ مِنْ بَعْدِ مَاجَآءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَآءَنَا وَأَبْنَآءَكُمْ وَنِسَآءَنَا وَنِسَآءَكُمْ وَأَنْفُسَنَا وَأَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِب۪ينَ ﴾ [سورة آل عمران:٣/٦١]
“Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden duâ edelim de, Allâh’ın lânetini[2](aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım.”[3]

Âyet-i Kerîme’nin nüzûl sebebi:

Necranlılardan iki Râhib, Hazret-i Resûl (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’e geldiler. Allâh’ın Resûlü bunlara: --- “İslâm’a giriniz!” buyurdu. Onlar: --- “Biz sizden çok önce İslâm’a girmişiz” dediler.

Hazret-i Resûl (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm): --- “Yalan söylüyorsunuz; Şu üç şey sizde oldukça siz İslâm değilsiniz:

1-Allâh’ın çocuğu var sözünüz,
2-Domuz eti yemeniz,
3-Ve haça tapmanız.”


Onlar: --- “Öyle ise Îsâ’nın babası kimdir?” dediler. Cenâb-ı Rasûl, onların bu sorularına verecek cevâbı bilmiyordu. Sukût etti. Bunun üzerine Allâh-ü Teâlâ bu Âyet-i Celîle’yi indirdi. Allâh’ın Rasûlü âyetleri okudu. Onları lânetleşmeye dâvet etti. Onlar, bundan imtinâ ettiler. Cizye vermek üzere bir anlaşma yaparak yurtlarına döndüler.

Âyetin açık mânâsı şöyledir:

“Yâ Muhammed! Tevhıdden ayrılmış, Allâh yolundan sapmış olan Nasrânîlerden/Hıristiyanlar, Îsâ’nın Allâh’ın kulu ve peygamberi olduğuna dâir âyet ve açık deliller sana ilahî vahiy yoluyla geldikten sonra, bu âyetleri duyarlar da iddiâ ve düşmanlığa devam ederlerse, onlara deki: Ey Necranlılar! Azim ve sebat ile gelin! Biz her birimiz oğullarımızı ve sizden her biriniz oğullarınızı çağırsın ve bizden her birimiz kadınlarımızı ve sizden her biriniz kadınlarınızı; bizden her birimiz nefislerimizi ve sizden her biriniz de nefislerinizi çağıralım! Sonra sıdkı sadâkatla tezarrû ve niyâz ile, içten ve ruhtan gelen bir ceht ile lânet duâsı yapalım da; Allâh’ın lânetini, Îsâ (a.s.) hakkında yalancı olanların üzerine bindirelim ve boyunlarına geçirelim.”

Yukarıda da geçtiği üzere Hazret-i Rasûl, Hz. Îsâ’nın Allâh’ın oğlu olmadığını, kulu ve Rasûlü olduğunu gayet açık delillerle isbat ettiği halde, onlar yine küfürlerinde ısrâr ettiler de hakkı kabul etmediler. Bunun üzerine Peygamber (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) onlara:

“ … Hakkı kabul etmeyecek olursanız, Rabbim bana sizi lânetleşmeye çağırmayı emretti,” dedi.

Onlar: --- “Yâ Eb-el Kasım/Ey Kâsım’ın babası!: Bize müsâade et, gidelim sonra gelir, dediğini yaparız, dediler ve çıkıp gittiler. Necranlılar yurtlarına vardıklarında içlerindeki bilginlere, bu lânetleşme işi hakkında düşüncelerini sordular.”

Onlar da şu cevâbı verdiler: --- “Bilirsiniz ki, Muhammed gerçekten Allâh tarafından gönderilmiş bir Nebîdir. Yemîn olsun Îsâ (a.s.) hakkında söylediklerinin hepsi doğrudur. Herhangi bir kavim bir Nebî ile lânetleşmişse o kavim tamâmen yok olmuştur. Eğer Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) ile lânetleşirseniz yeryüzündeki kökünüz tamâmen kazınır, yok olur. Dîninizde kalmak istiyorsanız bu zâta vedâ edin ve yurdunuza dönün.”

Hıristiyan Necranlılar kendi aralarında konuşurlarken Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) üzerinde siyah kıldan yapılmış bir aba olduğu halde evden çıktı.

üÖnce yanına Hz. Hasan geldi, onu siyah abasının içine aldı,
üSonra Hz. Hüseyin geldi. Onu da abasının altına aldı.
üSonra Hz. Fâtıma,
üSonra Hz. Ali (r.anhüm) de geldiler, onları da abanın altına aldı ve:
﴿... إِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يرًاۚ ﴾[سورة الأحزاب:٣٣/٣٣]
“… Allâh sizden azâbı kaldırmak ve sizi tamâmen temizlemek istiyor, Ey ehl-i beyt!”[4]

Âyet-i Kerîmesi’ni okudu.

Bundan dolayı ehli sünnet arasında bu zevâta “Ehl-i âbâ” denilir oldu. Bundan sonra hepsi berâber hareket ettiler. Hz. Hüseyin elleri boynunda koşuyor, Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) Hz. Hasan’ın elinden tutmuş, Hz. Fâtıma babasının ardında. Hz. Ali de Fâtıma’nın (Allâh hepsinden râzı olsun) arkasında olduğu halde mescide doğru yürüyorlardı. Hem gidiyorlar, hem de Allâh’ın Rasûl’ü (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) onlara: --- “Ben duâ ettiğim zaman siz “amin” deyiniz!” diye telkinde bulunuyordu.

Necranlılar Ehl-i Beyt’in gelmekte olduğunu görünce diğerlerine; --- “Ey Nasârâ/Hıristiyanlar! Ben öyle yüzler görüyorum ki: Onlar, Allâh’dan bir dağın yerinden kaybolmasını istemiş olsalar, Allâh o dağı yerinden kaldırır. Siz, bunlarla “lânetleşmeyiniz. Yemîn olsun hepiniz helâk olursunuz. Yeryüzünde Nasrânî/Hıristiyan kalmaz”dedi.

Allâh’ın Rasûlü (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) yanlarına geldiğinde onlar:

--- “Ya Ebe’l-Kâsım! Biz seninle mübâhale etmemeye (lânetleşmemeye) ve seni dîninde bırakıp memleketimize dönmeye karar verdik” dediler.

Bunun üzerine Allâh’ın Rasûlü: --- “Mübâhaleden vazgeçmiş iseniz İslâm’a giriniz. Müslümanların lehine olan sizin lehinize ve Müslümanların aleyhine olan sizin de aleyhinize olsun” buyurdu.

Onların, İslam dînini kabul etmemeleri üzerine Allâh’ın Rasûlü: --- “Sizi savaşmaya da’vet ederim” dedi.

Savaş teklifini duyan Necranlılar: --- “Bizim Arab kavmi ile savaşmaya tâkatimiz yok. Lâkin bizimle savaş yapmamanız, bizi dînimizden döndürmemeniz karşılığında biz de sana; 1000 (bini) Sefer ve 1000 (bini) de Receb ayında teslim edilmek üzere, her yıl 2000 (ikibin) adet kıymetli elbise, otuz adet demir gömlek vermek sûretiyle seninle sulh yapıyoruz,” dediler. Diğer bir rivâyette, antlaşmada otuz üç deve, kırk dört savaş atı da vardır.

Bu esaslar dâhilinde Allâh’ın Rasûlü onlarla barış yaptı. Ebû Ubeyde Bin Cerrâh’ı da hakem olarak onlarla berâber Necrana gönderdi.
... فصالحهم رسول الله ﷺ على ذلك وقال: “والذي نفسي بيده إن العذاب قد تدلى على أهل نجران ولو تلاعنوا لمسخوا قردة وخنازير ولاضطرم عليهم الوادي نارا، ولاستأصل الله نجران وأهله حتى الطير على الشجر، ولما حال الحول على النصارى كلهم حتى هلكوا.”[5]
Onlar dışarı çıktıktan sonra Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) ashâbına: --- “Nefsim yedi kudretinde olan Allâh’a yemîn ederim ki, “helâk”, Necran ehline çok yaklaşmıştı. Onlar bizimle lânetleşme yapmış olsalardı, maymun ve hınzır sûretlerine çevrilecekler, vâdi üzerlerine ateşle dolacak, Allâh (c.c.) Hazretleri, Necran’ı ve Necran ehlini, ağaçlar üzerindeki kuşlarına varıncaya kadar helâk edecek ve bir sene geçinceye kadar hepsi yok olup gideceklerdi.”

Daha sonra da buyurdu ki: --- “Ne büyük tehlike, ne korkunç azâb? Keşke Hıristiyan âlemi bunu idrâk etselerdi!”[6]

[1] Mübâhele: İki tarafın: “Kim haksızsa Allâh’ın lâneti onun üzerine olsun” diye lânetleşmeleri, Mülâ’ane: Birbirine bedduâ etme. Lânetleşme.
[2] Bu âyete “mubâhele” âyeti denir. Mubâhele, bir konuda haklı olanın ortaya çıkması için usûlünce lânetleşmek demektir. Necran Hıristiyanları; “Kur’an, Hz. Îsâ’nın babasız doğduğunu kabul ettiğine göre, onun Allâh olması gerekir” iddiâsını ileri sürdüler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm), hak-kın ortaya çıkması için onları mubâhaleye da’vet etti. Ancak onlar bunu kabul etmediler.
[3] Âl-i Imrân Sûresi, 3/61.
[4] Ahzâb Sûresi, 33/33’den.
[5] --- الكتب-تفسير البغوي-سورة آل عمران: ٣/٦١
[6]وروى ( قصّة المباهلة ) أيضاً: الواحدي في ( أسباب نزول القرآن ) بإسناده عن عبدالله بن أحمد بن حنبل، عن أبيه أحمد. ورواها ابن البَيِّع في ( معرفة علوم الحديث ) عن الكلبيّ، عن أبي صالح، عن عبدالله بن عبَّاس. ورواها مسلم في ( الصحيح )، والترمذي في ( الجامع )، وأحمد بن حنبل في ( المسند ) وفي ( فضائل الصحابة ) أيضاً وابن بطّة في ( الإبانة )، وابن ماجة القزوينيّ في ( السنن ) وفي ( المسند )، والأشنهي في ( اعتقاد أهل السنّة )، والخر
 
Üst Ana Sayfa Alt