Bak ferbay ; Kralcıların (ebu Muaz vs) dünanın düz oluşuyla ilgili tevilleri hem pekçok ayete, mufessirlere ve gerçeklere (video-resim) aykırıdr.
İmam Gazali'nin de dediği gibi; yapmaları gereken, tevillerini gerçeklere- kesin bilgiye göre düzeltmeleridir. Şeriat, kesin bilgiye nasıl aykırı olur? hiç düşünmüyorlar mı? Bunu kendine nasıl izah edebiliyorsun? Ayet ve hadisleri delil arayarak önceden karar vermiş olduğun neticeye göre nasıl yorumlanabilir? Hadi yorumluyorlar, kendisi gibi düşünmeyen , hatta yorumları hakikatlede uyum sağlamışsa nasıl suçlayabilirsiniz?
İnsanoğlunun aya çıktığını da kabul etmiyor musunuz?
Gördüğünüz Dünya resimlerine fotomontaj mı diyorsunuz? Yoksa nasıl bir yorum yapıyorsunuz?
Dünyanın düz olduğunu kabul ederken dikdörtken, kare nasıl bir düzlem-satıh diyorsunuz? Kutubları nereye koyuyorsunuz?
Dünya düz olursa, bir bölgede gece iken, bir başka bölgede nasıl gündüz olabiliyor?
Dünya düz olsaydı, uzaktan gelen gemi nasıl görünürdü?
vs vs bitmez...
Dünya düz olsaydı,
gün doğumu ve
gün batımı saatlerinin dünya'nın her yerinde aynı olması gerekmez miydi?
Dünya yuvarlak olsaydı; ufuk çizgisi olmayacağına göre yerine ne olurdu?
Madem biz tevil ediyoruz sizler bu hadisleri nasıl anlıyosunuz? bir açıklayında biz de bilelim. olay sizin dediğiniz gibide değil
tevil edenler sizlersiniz üstelik tevil edip bunu karşı tarafa yapıyorsunuz demek ne kadar hak yarın kıyamet gününde hesap vereceğimizi unutmayalım. bizler aşağıdaki hadisler gibi iman ediyoruz. bizler imanla mükellefiz bugün ki müşrikler bu şekilde dedi diye yarın tersini söylemeyeceğine dair elinizde delil var mı? gece ve gündüzün olmasıda dünyanın dönmesi ile değil güneş ve ayın yörengelerinde hareket etmesi ile oluşur varsa delililiniz ispatlayın. artı dünyanın düz olduğuna dair düz dünya cemiyeti var amerikanın aya çıkmasıda palavra 46 yıl önce çıkan mahluklar bugün ki teknoloji ile çıkıpta yayın yapsalar ya?
benim için kişiler kıstas değildir deliller kıstasdır imam gazali, ebu muaz hiç farketmez getirdiği delile bakarım.
iyas b. Muaviye şöyle demiştir: ・Sema, yeryüzü üzerinde kubbe gibidir.・60
60 Sahih maktu. Taberi (16/325) Ġbn Hazm el-Fasl Fi’l-Milel ve’l-Ehva ve’n-Nahl
Vehb şöyle demiştir: ・Yerleri ve denizleri çevreleyen semanın etrafında çadır gibi bir şey vardır・61
ibn Ebi Hatim, es-Suddî’den “Sema’yı bina kıldık” ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Sema, yeryüzü üzerine kubbe gibi bina edilmiştir ve o yeryüzü üzerinde bir tavandır.”63
63 Sahih maktu. ibn Ebi Hatim Tefsir (1/56)
・Görmüyor musun, Allah, yeryüzündeki her şeyi ve kendi emriyle denizde yüzen gemileri size boyun eğdirmiştir. Keza izni olmaksızın yer üzerine düşmemesi için göğü de tutmaktadır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı çok şefkatlidir; çok merhametlidir.・ (Hac 65)
ibn Kesir şöyle demiĢtir: ・Buyruğu olmadıkça, göğü yerin üzerine düşmemesi için O tutar.・ şayet dileyip göğe izin vermiş olsaydı, yeryüzüne düşer ve ondakileri helak ederdi. Fakat lutfu, rahmeti ve kudretinden olarak göğü buyruğu olmadıkça yeryüzüne düşmemesi için O tutar.・66
66 Ġbn Kesir (5/451) 52
Dünya küre şeklinde olsa idi, onun üzerinde kubbemsi tavan olan sema’nın onun üzerine düşmesinden bahsedilmezdi.
Hama Camii müderris ve hatibi, aynı zamanda Ġbn. RüĢd Lisesi Din dersi öğretmeni olan Allame Muhammed el-Hâmid,
«Safsatalara reddiye ve bazı gerçeklerin billurlaştırılması» adlı kitabının 334’üncü sayfasında
«Bilimsel teoriler karşısında Müslümanların tutumu» baĢlığı altında aynen Ģunları kaydetmektedir:
«Modern bilim, gün be gün bize yepyeni bir Ģey sunmakta, teorilerinin iç yüzünden bizi haberdar etmekte, birçok tabiat olayı üzerinde bulunan perdeyi kaldırmakta ve onu büyük bir takdirle karĢıladığımız yardım ellerini bize uzatmaktadır. Ġslam dini gerçek ilmin kardeĢidir, onun yandaĢıdır. Kur’an-ı Kerim’e dikkat nazarı ile bakan ve onu basiretle tefekkürle ve aydınlanmak için okuyan kimseyi, öğretisiyle ve birçok nassıyla buna davet eder.»
ġu noktada hiç kuĢku yoktur ki kâinat olaylarını derinlemesine inceleyip araĢtırmak insanı imana davet eder; akideyi pekiĢtirir; onu ilmin kazıklarıyla tespit eder; ona öyle bir doyumluluk verir ki o imanın sahibi inancın bütün serinliğini içinde hisseder ve bilir ki Allah Teâlâ’dan baĢka (ibadete layık) bir ilah yoktur; yaratan, dizayn eden, takdir buyuran ve hidayete erdiren yalnızca O’dur. O, bütün gönüllerin kendisine yönelmeye ve ibadet etmeye layık olduğu Allah’tır. Ancak sahipleri tarafından zaman zaman bize açıklanmaya çalıĢılan Ģu 92
teoriler, aslında ispatlanma bakımından farklıdırlar. Bazıları gerçekten inkâr edilemeyecek derecede kesindirler; bazıları henüz inceleme ve araĢtırma safhasındadırlar; bazıları ise yanlıĢ oldukları için onlardan yüz çevrilmiĢtir. Halbuki bunlar vaktiyle sahiplerinin nazarında gerçeklerden sayılıyorlardı. Bu teorilerden bazılarına, Kur’an-ı Kerim red veya kabul babında dokunduğu için, Müslümanların bunlara, akide ve imana uygunluk perspektifinden yaklaĢması gerekir. Batılın, ne önünden ne de arkasından kendisine asla yaklaĢmadığı Kur’an-ı Kerim’in gösterdiği hidayet doğrultusunda bunları ele almak lazımdır. Onun için Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’in (bu teorilerden) tastik ettiğini doğrulamalı, olumsuz karĢıladığını da ret etmelidirler. Kur’an-ı Kerim’in kabul veya ret etmediği hususları da ilmi araĢtırmaya bırakmalıdırlar. Çünkü yalnızca o kendisi, onu ret veya kabul etmenin töhmetini yüklenir. Öyle ise insanlar, heveslerine yenilmekten ve duygusal tahakkümlerinden kaçınsınlar. Ta ki kanıtlandığını müsellem kılan bir delil ortada yokken ve henüz dengesiz dururken yeni bir düĢüncenin seviyesine asla Kur’an-ı Kerim’i indirmiĢ olmasınlar. Yok eğer onlar böyle yaparlar da daha sonra batıl olduğu ortaya çıkacak bir teoriyi, (acele ederek) ayet-i kerimelerle teyit etmeye kalkıĢırlarsa, bu suretle dinlerine çok büyük kötülük yapmıĢ, ve Ġslam düĢmanlarının ona dil uzatmalarına imkan vermiĢ olurlar. Ġslam düĢmanları bu durumda «bakınız Kur’an batıldır, çünkü ayetleri batıl bir görüĢü desteklemektedir» diyeceklerdir. Eğer bilgisizce konuĢmanın bize neye mal olacağını 93
Kur’an-ı Kerim’den heybetlenerek kestirirebilirsek, onun tehditlerini hesaba katarak bunu aklımıza yerleĢtirirsek, düĢünmede dengeli bir yol izleyecek olursak Allah’ın izniyle bu suretle (dinimize iyilik yapalım derken) ona karĢı iĢleyebileceğimiz cinayetten korunmuĢ oluruz.
ġimdi de bir tek örnek alalım ve yalnızca bir konuda bile teorilerin nasıl değiĢtiğini, onun üzerindeki görüĢlerin nasıl yön değiĢtirdiğini önce görelim; sonra da Kur’an-ı Kerim’in kararlaĢtırdığı Ģekilde gerçeği ortaya koyalım ve bâtılı da duvarın yüzüne çalalım; zanları da bir kenara atalım.
Eski astronomlar, dünyanın durgun olduğunu, GüneĢ’in ise onun etrafında döndüğünü ileri sürüyorlardı. Daha sonra dünyanın döndüğünü, GüneĢ’in ise sabit olduğunu ileri süren astronomlar zuhur etti. Bu düĢünce geniĢ biçimde tutundu. Birçok insan bu düĢünceye hiç tereddüt etmeyecek Ģekilde inandı. Sonra bazı akıllara bu konuda Ģüphe sızdı. Hatta yeni astronomlar arasında ilk görüĢe tekrar dönüĢ oldu. Sonra Allame Ferid Vecdi’nin «İlim Çağında İslâm» adlı kitabından bazı nakiller burada zikredildi. Adı geçen kitaptan sana biraz önce anlattık. Ondan sonra da adı geçen Allame ġeyh Muhammed el-Hâmid aynen Ģöyle diyor:
«1926 yılında “Dünya dönmemektedir” adı altında Fransa’da bir kitap yayınlandı. Bu kitabın yazarı Rayau Fitche’dir. Yazar bu eserinde, dünyanın durgun olduğuna ilişkin bilimsel 94
kanıtları anlatmakta, kitabı şöyle sonuçlandırmaktadır:»
«“Bütün bu deliller Güneş’in ve ayın dünya etrafında döndüklerini, yerin ise hareket etmediğini kanıtlamaktadır.” Bundan da anlaşılmaktadır ki dünyanın, sözde döndüğü düşüncesi, henüz üzerinde ittifak edilmiş bir kanaat değildir. Asla batılın bulaşmadığı Allah’ın ayet-i kerimeleriyle, doğrulanmamış bir şeyi doğru göstermek bir cürettir (küstahlıktır). Biz aslında bu astronomları bir kenara bırakalım. Onlar birbirlerini yalanlaya dursunlar. Biz inanarak ayet-i kerimeleri okuyalım; bilelim ki onlar haktır, onlarda şüphe yoktur. Allah Teâlâ, -kendisini suçladıkları konularda- insanlarla geçinmek için gerçek dışı bir şeyi haber vermez. Aralarında uzlaşamayan o kimseler kâinatın yaradılışını görmüş, seyretmiş değillerdi ki sözleri kanıt diye ileri sürülebilecek bir hüccet sayılsın. Ya da ışığında yol alınsın.... Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: «Ben onlara ne göklerin ve yerin yaradılışını, ne de kendilerinin nasıl yaratıldığını göstermedim. Sapıkları kendime yardımcı da yapmadım.»92
92 Kehf/51
«Biz, içinde Allah Teâlâ’nın, dünya’dan, Güneş’ten, Ay’dan ve yıldızlardan söz ettiği ayetlere baktığımızda, gerek Hz. Peygamber’in, (s)’in, gerekse ashabının (r) anladığı biçimde onları anlamalıyız; ki haşa onlar bu ayetleri nasıl olur da yanlış anlamış; onların dışındakiler de 95
nasıl olur da bu ayetleri doğru anlamış olabilirler?!! Fakat bazı küstah insanlar Allah’a karşı baş kaldırmış, diyorlar ki: “Allah’ın –mealen- buyurduğu “Dağları görürsün, onları donuk sanırsın; oysa onlar bulutlar gibi geçip giderler” ayet-i kerimesi dünyanın döndüğüne ve hareket ettiğine delalet etmektedir.” Halbuki bu kanıtlama yanlıştır ve makbul bir tefsir değildir. İşte sana gerçek açıklaması:»
«Dünyanın döndüğüne ilişkin olarak bu ayet-i kerimeleri kanıt gösterebilmek, onlardaki siyak ve sibakın, kanıtlayıcının anlamadığı biçimde olmamasına bağlıdır. Bununla birlikte, onunla çatışan bir nass da bulunmamalıdır. Her iki nokta da burada mevcuttur. O zaman kanıtlama yolu doğru değildir; görüş de isabetli değildir.»
«Birinci noktaya gelince sibak, ki sözün başlangıcıdır ve siyak ki o da sözün sonudur; ikisi de dağların aynen bulutlar gibi yürüdüğünü ifade etmektedirler; ancak bu kıyamet gününde olacaktır. Çünkü ayet o günü nitelemektedir. Nitekim Allah Teâlâ (bu ayetin –sibakında- yani başlangıcında) buyuruyor ki: “Sura üfleneceği gün, göklerde ve yerde kimler varsa hepsi korkar ürperirler -Allah’ın diledikleri hariç-; herkes O’nun huzuruna ezik (çekingen, korkulu ve küçülmüş) olarak gelir. O gün dağları görürsün, onları donuk (durmuş) sanırsın; oysa onlar aynen bulutlar gibi geçip giderler. Bu, her şeyi yerli yerinde yaratan Allah’ın sanatıdır. Gerçek şu ki O, işlediklerinizden haberdardır. (O gün amel olarak) Kim bir iyilik getirecek olursa ona, (ödül 96
olarak) ondan daha hayırlısı vardır ve o günün dehşetinden emindirler. Ancak her kim ki (amel olarak) bir kötülük getirecek olursa onlar da ateşe yüz üstü atılacaklardır. Elbette ki işlediklerinizin karşılığından başkasıyla ceza (ya da mükâfat) görmeyeceksiniz.”»
«Açıkça görüldüğü üzere bu ayetler kıyamette olacaklardır, dünyada değil. Ayrıca nice ayetler vardır ki başlangıç ve sonlarından anlaşıldığı gibi Allah’ın, kıyamette ancak dağların yürüyeceğini, -yüce kitabının birçok yerinde- zikrettiğine ilişkin anlam vermektedir. Bunları başka türlü anlamak imkansızdır.»
Allah Teâlâ Kehf Sure-i Şerif’inde şöyle buyurmaktadır: “O öyle bir gündür ki dağları yürütürüz, ve yer yüzünü dümdüz görürsün; onları bir araya toplarız, onlardan birini bile atlamayız.”. Tekwîr Suresi’nde de şöyle buyurmaktadır: “Güneş dürüldüğünde, yıldızlar matlaştığında, dağlar yürütüldüğünde, hayvanlar bir araya getirildiğinde”»
«Bu beyanla anlaşılmaktadır ki, dünyanın hareket ettiğini ayetlerle kanıtlamak batıldır.»
«İkinci noktaya gelince o da, itiraz eden bir nassın bulunmamasıdır. Oysa biz bu düşünceye sırf şerî bir meseledir diye baktığımızda, Kur’an naslarının onu engelleyici hükümlerinden başka bir sonuca varamayız. Şöyle ki: Kur’an, yer yüzünün sabit olduğunu ifade etmektedir ki Allah Teâlâ’nın bu konuda şu sözünden daha açık bir 97
şey bulunmamaktadır. Allah, «Yer yüzüne rawasîler serpiştirmiştir ki sizi sarsmasın», buyuruyor. Başka bir yerde de şöyle buyurmaktadır: «Yer yüzüne rawâsîler koyduk ki onları sarsmasın». Bu ayette geçen «Meyd» kelimesi, hareketlenmek, sallanmak demektir. Arapça dil kuralları da bunu teyit etmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: «Biz yer yüzünü bir beşik ve dağları da kazıklar haline getirmedik mi?». Bu ayetler, Allah Teâlâ’nın, yer yüzünü –hareket etmesin ve sallanmasın diye- dağlarla tesbit ettiğini açıkça kanıtlamaktadır. “Tıpkı geminin dengesini korumak için ona ağır şeyler yüklemek gibi- yer yüzünün de –sallanmasın diye- dağlarla tespit edilmiş olması onun dönmesine engel değildir”, bir tekellüftür, soğuk bir zorlanmadır ve İslâmî zevke uymamaktadır. Kur’an’a özgü belagat da bunu kabul etmemektedir. Çünkü bu, yorumlama ile bir çıkmaz sokağa girilmekte ve nassı, gereksiz yere akla gelenin dışına çekmektedir. Bu ise hakikatte sıhhatli temellere dayanan bir yorum değil, oyun oynamaktır. Çünkü Kur’an-ı Kerim, dünyanın durgun olduğunu kesin biçimde ifade ettiği gibi Güneş’in ve Ay’ın da hareket halinde olduklarını ve onun etrafında döndüklerini kesin şekilde ifade etmektedir. Allah Teâlâ, bu konuda şöyle buyurmaktadır:»
«Geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Hepsi bir felekte yüzerler.». Bu ayette “Kul’lun” kelimesi üzerinde bulunan tenwin, iwaz’dır. Bu ise “Kul’lun minhuma”, (yani o ikisinden her biri) demektir. Bundan Güneş ve Ay kastedilmektedir. Dünya ile ilgili bir ifade 98
yoktur. Güneş’e ve Ay’a ait (Huma) zamirinin burada çoğul olarak geçmesi, onların doğuş noktalarının çok olması itibariyledir. Esasen bu zamirin çoğul olarak gelmesi, bundan önceki ve sonraki ayet fasıllarına uymak bakımından güzeldir. Çünkü hepsi de waw ve nun’la bitmiş bulunmuktadır. Allah Teâlâ,şöyle buyuruyor:
«“Güneş, kendisi için belirlenmiş olan bir durağa doğru akmaktadır. Bu, Azîz ve Alîm olan Allah’ın takdiri iledir. Ay için de menziller tayin buyurmuşuzdur; ta ki o eğilmiş bir hurma dalı gibi size gözükünceye kadar. Ne Güneş’in Ay’ı idrak etmesi, ne de gecenin gündüzü geçmesi gerekir. Hepsi bir felekte yüzerler”»
«Burada Güneş için bir cereyan tespit edilmiştir. Bu, intikalî bir harekettir. Onun değirmensel hareketine gelince (yani astronomların iddiasına göre onun eksen etrafındaki dönüşüne gelince), buna Arap dilinde cereyan değil, deveran denir. Halbuki Kuran’ın nassı bunu cereyan diye ifade etmektedir.»
«Bunun özeti şudur: Bu fasılda zikrettiklerimizin toplamından şöyle bir sonuç meydana çıkmaktadır: Bilimsel kanıt, dünyanın hareket ettiğini desteklememektedir. Bilakis onun durgun olduğunu, hareketin ise Güneş’e ve Ay’a ait bulunduğunu belirlemektedir. Eğer ayet-i kerimelerden bazıları, astronomların aleyhinde ve onları ret eder mahiyette olan ayetlerin çoğunun verdiği anlam dışında yorumlanır ise bu, Kur’an-ı Kerim’e karşı bilgisizce açık bir 99
küstahlık olur. Efendimiz Hz. Rasulullah –Allah’ın selamı O’nun, Âl ve ashabının üzerine olsun- buyuruyorlar ki “Her kim ki Kur’an-ı Kerim’i aklına estiği gibi yorumlamaya kalkışırsa, cehennemde yerini hazırlasın!”. Hz. Ebubekr’den, “we fâkihe’ten we ebb’en” ayet-i kerimesindeki “Ebb” kelimesinin anlımı sorulduğunda, cevap vermedi ve şu sözleri söyledi: “Eğer ben Allah’ın kitabını aklımın estiği gibi yorumlamaya kalkışırsam acaba hangi gök beni gölgesine alacak ve hangi yer beni sırtında taşıyacaktır!!!”. Onun için Müslüman kişi, Allah’a karşı heybet duymalıdır; Allah’ın koymuş olduğu sınırlarda titizlikle durmalıdır. Gerçek şu ki sıratı mustakım’a (doğru yola) istediğini erdiren Allah Teâlâ’dır.». Allame Muhammed Hamid’in sözleri burada bitiyor.