“Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Âhirette çetin azap da vardır. Allah’ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir.”
Hadid, 20
Besairul Kur'an Tefsiri
Mezarlıkta okumak, Ramazanda hatimler inmek, filân ya da falan hastaya okumak, dükkana asmak, birilerine anlatmak, makale yazmak, doktora yapmak, birilerine satmak, sohbetlerde konuşmak, “ben de biliyorum” demek için değil, hayatınızı bununla düzenlemek, iman etmek ve amel etmek üzere bilin ki, anlayın ki, Ben sizi tanıtıyorum. Geceniz, gündüzünüz, hayatınız, programınız konusunda Benim tanıtımıma kulak verin ki…
Bu dünya hayatı, bu denî, bu alçak hayat oyun ve eğlencedir, ziynettir, süstür, birbirinize karşı öğünme vesilesi, malda ve evlâtta çoğalma vesilesidir. Öyle değil mi? Bu dünyada yaptığınız hangi şeyin tadını ömür boyu duyabiliyorsunuz? Neyin zevki hep kalıcı bu dünyada? Bir eğlenme yeridir bu dünya. Gitmek isteyenler de gidemiyorlar. Ölmek isteyenler de ölemiyorlar, kalmak isteyenler de kalamıyorlar. Bir süstür, ziynettir bu dünya. Aranızda bir övünç sebebidir. Benim de vardı. Benimki seninkinden iyiydi gibi. Şu kadar kazandım, bu kadar topladım diye insanlar övünmeye başlarlar onunla. Mal ve evlât çokluğuyla övünüp tatmin olmadır dünya.
Sanki bir insan hayatının baştan sona evreleri anlatılıyor burada. Çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık… İşte Bunun örneği aynen şunun gibidir diye bir örnek verecek bakın Rabbimiz:
Bir yağmur düşünün... İnsan ve yağmur... Ama o yağmurdan sonrası insanı ilgilendirecek.
O yağmur kendi başına yağan ve sonra unutulup gitmesi gereken bir yağmur değildir. Verimli bir ortamda bitkiler bitiren bir yağmur. Onun bitkisi çiftçiyi sevindirir, hoşuna gider. O yağmur sebebiyle nice bitkiler, nice meyveler var karşımızda. Ama sonunda:
Sonra boyun büker. Bir de bakmışsınız ki onlar boyunlarını bükmeye başlamışlar.
Sonra bakmışsınız ki sararıp solmuştur.
Sonra da çerçöp olmuş, odun olmuş, işi bitmiştir. Hep böyle olmaz mı? Ama bu bazen on senede, bazen on ayda, bazen on günde olur. İşte dünya hayatı bu. Hepimiz için budur dünya. En sevdiğiniz yemek, doyduktan sonra anlamsızdır. En sevdiğiniz dost, hastayken beş para etmez. En sevdiğiniz çiçek, gün gelecek solacaktır. En çok sevdiğiniz insanları, gün gelecek terk edeceksiniz. İşte dünya hayatı budur. Çocukluk, gençlik derken ölüm gelivermez mi? Öyleyse ey insanlar, aklınızı başınıza alın da şunu dinleyin:
Kesinlikle bilin ki âhirette şedit bir azap var. Ama orada ikili bir durum söz konusudur. Ya bir azabı şedit ya da:
Bir mağfiret, bir bağışlanma vardır. Yani kimilerine Allah’ın mağfiret ve rızası, kimilerine de azap vardır orada. Hâlâ anlayamadıysanız, hâlâ kavrayamadıysanız bakın size bir daha söyleyeyim:
Dünya hayatı ancak aldanma vesilesidir. Aldanma vasıtası, aldanma konumudur. Oyun ve oyalanmadan ibarettir. Hayatınızı hep dünya hesabına bina ederek yaşarsanız, kesinlikle aldanıyorsunuz demektir bu dünyada. Oyunlarınızı bilirsiniz. On yaşında anlamlı olanlar, otuz yaşında anlamsızdır. Okula kaydolduğunuz günkü sevincinizi, işe ilk girdiğiniz günkü sevincinizi, filân takıma ilk golü attığınızdaki sevincinizi, ilk takım elbise giydiğiniz günkü sevincinizi... İlk ev sahibi olduğunuz günkü sevinciniz bugün ne kadar anlamsız değil mi? Bugüne intikal eden hiçbir şey yok değil mi?
Hadid, 20
Besairul Kur'an Tefsiri
Mezarlıkta okumak, Ramazanda hatimler inmek, filân ya da falan hastaya okumak, dükkana asmak, birilerine anlatmak, makale yazmak, doktora yapmak, birilerine satmak, sohbetlerde konuşmak, “ben de biliyorum” demek için değil, hayatınızı bununla düzenlemek, iman etmek ve amel etmek üzere bilin ki, anlayın ki, Ben sizi tanıtıyorum. Geceniz, gündüzünüz, hayatınız, programınız konusunda Benim tanıtımıma kulak verin ki…
Bu dünya hayatı, bu denî, bu alçak hayat oyun ve eğlencedir, ziynettir, süstür, birbirinize karşı öğünme vesilesi, malda ve evlâtta çoğalma vesilesidir. Öyle değil mi? Bu dünyada yaptığınız hangi şeyin tadını ömür boyu duyabiliyorsunuz? Neyin zevki hep kalıcı bu dünyada? Bir eğlenme yeridir bu dünya. Gitmek isteyenler de gidemiyorlar. Ölmek isteyenler de ölemiyorlar, kalmak isteyenler de kalamıyorlar. Bir süstür, ziynettir bu dünya. Aranızda bir övünç sebebidir. Benim de vardı. Benimki seninkinden iyiydi gibi. Şu kadar kazandım, bu kadar topladım diye insanlar övünmeye başlarlar onunla. Mal ve evlât çokluğuyla övünüp tatmin olmadır dünya.
Sanki bir insan hayatının baştan sona evreleri anlatılıyor burada. Çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık… İşte Bunun örneği aynen şunun gibidir diye bir örnek verecek bakın Rabbimiz:
Bir yağmur düşünün... İnsan ve yağmur... Ama o yağmurdan sonrası insanı ilgilendirecek.
O yağmur kendi başına yağan ve sonra unutulup gitmesi gereken bir yağmur değildir. Verimli bir ortamda bitkiler bitiren bir yağmur. Onun bitkisi çiftçiyi sevindirir, hoşuna gider. O yağmur sebebiyle nice bitkiler, nice meyveler var karşımızda. Ama sonunda:
Sonra boyun büker. Bir de bakmışsınız ki onlar boyunlarını bükmeye başlamışlar.
Sonra bakmışsınız ki sararıp solmuştur.
Sonra da çerçöp olmuş, odun olmuş, işi bitmiştir. Hep böyle olmaz mı? Ama bu bazen on senede, bazen on ayda, bazen on günde olur. İşte dünya hayatı bu. Hepimiz için budur dünya. En sevdiğiniz yemek, doyduktan sonra anlamsızdır. En sevdiğiniz dost, hastayken beş para etmez. En sevdiğiniz çiçek, gün gelecek solacaktır. En çok sevdiğiniz insanları, gün gelecek terk edeceksiniz. İşte dünya hayatı budur. Çocukluk, gençlik derken ölüm gelivermez mi? Öyleyse ey insanlar, aklınızı başınıza alın da şunu dinleyin:
Kesinlikle bilin ki âhirette şedit bir azap var. Ama orada ikili bir durum söz konusudur. Ya bir azabı şedit ya da:
Bir mağfiret, bir bağışlanma vardır. Yani kimilerine Allah’ın mağfiret ve rızası, kimilerine de azap vardır orada. Hâlâ anlayamadıysanız, hâlâ kavrayamadıysanız bakın size bir daha söyleyeyim:
Dünya hayatı ancak aldanma vesilesidir. Aldanma vasıtası, aldanma konumudur. Oyun ve oyalanmadan ibarettir. Hayatınızı hep dünya hesabına bina ederek yaşarsanız, kesinlikle aldanıyorsunuz demektir bu dünyada. Oyunlarınızı bilirsiniz. On yaşında anlamlı olanlar, otuz yaşında anlamsızdır. Okula kaydolduğunuz günkü sevincinizi, işe ilk girdiğiniz günkü sevincinizi, filân takıma ilk golü attığınızdaki sevincinizi, ilk takım elbise giydiğiniz günkü sevincinizi... İlk ev sahibi olduğunuz günkü sevinciniz bugün ne kadar anlamsız değil mi? Bugüne intikal eden hiçbir şey yok değil mi?