Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…
Hamd, ezelden ebede dek yalnızca Allah’a özgüdür. O’nu över ve O’ndan Peygamber efendimizi, O’nun ehl-i beytini ve ashâbını rahmetiyle kuşatmasını dileriz.
Muhterem bacım! Dünyanın tüm ülkelerinde İslam’a ve Müslümanlara karşı açılmış olan yeni haçlı seferlerine karşı önemli bir rolün vardır. Gerçekten bu, senin için çok büyük ve önemli bir görevdir. Bu satırlarda size hitap ediyorum. Aslen bu yazdıklarımın iki katı kadar uzunluğa muhtaç olan bu konuda benim sözü biraz uzun tutmamın sebebi konunun oldukça büyük bir önem arzetmesindendir.O halde beni iyi dinleyin. Allah sizi korusun ve muhafaza etsin.
Bu sorunun cevabını Sevban (ra)’ın rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bizlere şöyle vermektedir:
“Size çullanmak üzere, yabancı ka*vimlerin, tıpkı sofraya çağıran yiyiciler gibi birbirlerini çağıracakları zaman yakındır.” Orada bulunanlardan biri: “O gün sayıca az olmamızdan dolayı mı?” diye sordu. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Hayır, bilakis o gün çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı, hiçbir ağırlığı olmayan çerçöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak” buyurdu. Orada bu*lunanlardan biri: “Zaaf nedir ey Allah’ın Rasulü?” dedi. Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Dünya sevgisi ve ölüm korkusu.”
Ahmed bin Hanbel’in diğer bir rivayetinde “Savaşı kötü görmenizdir” şeklinde geçmektedir.
İşte bu hadis-i şerif, o kafa karıştırıcı sorunun cevabıdır. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bunun cevabını 1400 sene önce cevabını vermiştir. İslam ümmetini mahveden illet, dünya sevgisi ve ölüm korkusudur. Ne zaman ümmet dünyayı sevip ölümden nefret etmeye başladı işte o zaman Allah’ın Yahudileri tarif ettiği ‘‘Sen onları, insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun’’ (2/Bakara: 96) beyanını bu ümmete muvafık oldu.
Ayette geçen “…yaşamaya…” kelimesi yaşamanın her türlü çeşidini kapsayan nekra bir ifadedir. Bu yaşam aşağılanma ya da zillet içinde bir yaşam olabilir… Hayvanların ya da böceklerin yaşadığı gibi bir yaşam da olabilir… Önemli olan sadece yaşamdır…
İşte bu sevgiden dolayı ümmet kendisine veya dinine yaraşmayan aşağılık bir hayat tarzına bağlandı. Tüm bunların sebebi, onların dünyayı sevmesi ve ölümden nefret etmesidir.
Bizim dünya sevgimizin ve ölümden veya savaştan nefret edişimizin kaçınılmaz neticesi, İslam ümmetinin evlatlarının çoğunun –özellikle de kadınların- cihadı kesin olmaya dolayısıyla da dünyadan göç etmeye bağlayaral onu terk etmek oldu. Bu yüzden İslam ümmeti Cihadı terk edince, düşmanlar ona karşı güç kazandı ve başlarına zillet geldi. Ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, İbn-i Ömer (radıyallahu anh) rivayetiyle Ahmed ve Ebu Davud’da (rahmetullahi aleyhim) yer alan şu beyanı gerçekleşti.
İ’yne ile alışveriş yaptığı*nız, öküzlerin peşine takılıp çiftçilikle yetindiğiniz ve cihadı terkettiğiniz zaman Allah size bir zillet verir ve yeniden dininize dönmedikçe sizden onu kaldırmaz.
Yukarıdaki hadislerin de işaret ettiği gibi, bizim durumumuza dair Rasulullan (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bizi teşhis ettiği hastalık vehnden başkası değildir. Bugün bu hastalığın yansımaları ortaya çıkmaktadır. Bu, inek ve taşa tapanlardan haça ve heykellere tapanlara kadar dünyanın tüm uluslarının üzerimize attığı zillettir.
Sonuç olarak yukarıda vermiş olduğumuz hadislere dönerse, bu aşağılanma ve zilletten kurtulmanın tek yolu cihada dönmek, Allah yolunda savaşı sevmek, dünyayı ve onun süslerini terk etmektir.
Kadın, Cihada Destek veya Köstek Olabilir
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, ümmetin bu durumdan kurtulması için bize verdiği reçetenin cihad olduğunu anladıktan sonra ne yazık ki hala buna uygun hareket etmediğimiz görülmektedir. Bu yüzden bu reçeteye uygun hareket edebilmek için ferdi planda cihadın engellerini araştırmamız gerekmektedir.
Allah (sb) cihadın engellerinin esas nedenini şu ayette bir araya getirmiştir:
‘‘De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, akrabalarınız, kazandığınız mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar, size Allah ve Rasulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.’’ (9/Tevbe: 24)
Bunlar cihadın engellerinin esas sebepleridir. Bu sebeplerden başka dallanıp budaklanabilir. Bu ayette kendisinden hoşlanılan şeylerin, Allah sevgisi, Rasul sevgisi ve cihad sevgisinin önüne geçişini nasıl engelleyebileceğimizi araştırmak, izzete giden ilk adımdır. Çünkü Allah sevgisi, Rasul sevgisi ve cihad sevgisi, bu sevilen şeylerden daha büyük ve daha gereklidir.
Şayet bu sonucu iyi kavrarsak, bütün amellerimizde Allah sevgisinin, Rasul sevgisinin ve cihad sevgisinin tüm fani sevgilerin üzerinde olduğunu görürüz. Bunun neticesinde ise bu ümmetin evlatları İslam’ın ve ümmetin şerefi için canlarını seve seve vereceklerdir. Kafirler, kendileri bu dünyayı ne kadar seviyorlarsa ümmetin erkeklerinin de ölümü bir o kadar sevdiğini, Ebu Bekir es-Sıddık (radıyallahu anh)’ın yaptığı gibi tüm zenginliğini İslam’a zafer kazandırmak için harcayan tüccarları olduğunu görecekler, ümmetin analarının şayet oğulları cihadı terk ederlerse bu hayattan hiçbir tat almadıkları gerçeğini bileceklerdir. Elbette bunun sonucu ümmetin üzerinden kafirlerin hakimiyetin kalkması şeklinde tezahür edecektir.
Eğer tüm bunlar başarılırsa, Allah’ın düşmanları ümmeti üzmeden veya ümmete karşı gelmeden önce bin kere düşünecektir.
Bu sayfalarda, bu engel ve manilerin detayları üzerinde durmayacağız. Fakat ümmetin hemen ve her şeyden önce kaldırması gereken bir engeli açıklamakla yetineceğiz. Bu engel; anne, eş, kız veya kız kardeş olarak ortaya çıkan kadındır. Bunların hepsi, cihadın engellerini detaylı olarak anlatan ayetin kapsamına giriyor. Elbette burada kadının, İslam’ın zaferinin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söylerken, bunun mukabili bir durumu da belirtmek gerekir ki bu, kadının tam bir cesaret ve fedakarlık ile donanırsa, İslam’ın zaferindeki en temel ve en etkili faktörlerden birisi olur. Burada, onun İslam’ın muzaffer olması için örnek alması gereken kadınların hayat hikayelerini vereceğiz.
Bu sayfalarda kadınlara hitab etmemizin sebebi, kadınlarda gördüğümüz bazı hasletlerden dolayıdır. Bir kadın bir şeye ikna olduğunda, bu erkeğin o şeyi yerine getirmesinde en öenmli saiktir. Ve eğer kadın bir şeye karşı çıkarsa, erkeğin onu başarmasının önündeki en büyük engellerden birisi olur. Özellikle bu kadın sevilmesi, razı edilmesi gereken bir anne, nine ve eş olursa…
Kadının, insanlığın beşiğidir. Vücudu güçlenene kadar bebeğin bakıcısıdır. İşte bu düşünüldüğü takdir de, İslam’la tüm kafir milletler arasındaki savaşta etkin rolünü gerçekleştirmesini teşvik ettiğimiz hitabı kadına yönlendirmemiz gayet yerindedir. Kadın, bu savaşa girmekten vazgeçtiği zaman, ondan soyutlandığı veya savaşçıların azmini güçlendirmeye hazır olmadığı zaman, yenilgiye ilk adım atılmış demektir ve bu zarara giden yoldur ve bugün ümmetimizin başına gelen şey işte budur.
Kadın sorumluluğa hazır olana kadar, İslam parlak dönemlerinde kendinden kuvvet, sayı ve maddi olarak güçlü olan kafir milletlere karşı muzaffer değildi çünkü cihad için evladlar yetiştiren, kocası cihada çıktığında onun namusunu ve malını koruyan, bu yolun sürdürülmesinde kocasının ve evladlarının sabırlı olmasına yardım eden odur. ‘‘Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır’’ sözü o zamanın kadını için tam uygundu, bu yüzden biz de ‘‘Her başarılı mücahidin arkasında bir kadın vardır’’ diyebiliriz. O kadınlar görevlerini biliyorlardı ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ifade ettiği gibiydiler. Hazret-i Ömer (radıyallahu anh) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e: ‘‘Ya Rasulullah! Hangi zenginlikten edinelim?’’ diye sordu. O da: “Her biriniz, şükreden bir kalb, zikreden bir dil, ahiret işinize yardımcı olacak Mümin bir kadın edinsin” buyurdu.
Fakat günümüzdeki kadınlara ne demeli? Onları nasıl tarif etmeli? Onların endişeleri nedir? Kocalarına ahiret işlerinde yardımcı mıdırlar? Günümüzdeki İslam ve küfür arasındaki savaşı idrak ediyorlar mı? Veya küfür ülkelerini dahi biliyorlar mı? Müslümanların Filistin dahil her yerde çektiklerini biliyorlar mı? Onların bunlardan haberi yok. Peki bu nasıl bir habersizlik? O, en son moda ve akımları takip etmektedir. Süs ve ihtişam gösterisi dışında hiçbir şey bilmemektedir.
Bilakis, onların bazıları haramlarda boğuluyorlar. Onlar tahribata iman eder hale geldiler. Din düşmanları onları kendi ülkelerimizde ümmete karşı kullanıyorlar. Biz onlardan, ümmetin kalesinin inşâsına katkıda bulunmalarını beklerken; kendimizi onların İslam’ı tahrip etmelerini engellemeye çalışırken bulduk. Düşmanın, kadını özgürleştirmeye odaklanması, onun ümmetin muhafızı olduğunu öğrendikten hemen sonra olmuştur. Eğer o bozulursa, çevresindekilerin yanı sıra onun fıtratı da bozulur. Bu yüzden o yanılgıdayken ve boğulurken ve tüm bu hain çağrılara inanırken, düşmanlar onu en kötü bir şekilde kullandı. La havle ve la kuvvete illa billah!
Ey Allah’ın kadın kulları! Sorun sadece sizin günümüzdeki şu savaştan habersiz kalmanız olmak o zaman mesela daha kolay olurdu. Çünkü o zaman u durumu telafi edecek erkeklerimiz var derdik! Fakat bugün siz, günümüzdeki savaşın varlığından veya onun için yapılan hazırlıktan habersizseniz, sizinle birlikte tüm ümmet de habersiz olacaktır. Bu savaş için gençleri kim yetiştirecek? Ve bu savaşa giren erkeklerin arkasında kim duracak? Ve gelecek neslin annelerini bu yolda devam etmeleri için kim hazırlayacak? Bu sorunun ve buna benzer onlarca mühim sorunun cevabı bize göstermektedir ki kadın mücadelede önemli bir unsurdur ve bu savaşa tam gücüyle ve tüm hırsıyla katılmalıdır. Ve kadının bu savaşa katılımı mücadelenin sonucunu ifade etmez. Bilakis kadının bu savaşa katılımı, bu yolun devamını ve zaferi sağlayan sütunlardan birisidir.
Bu yüzden ey bacım! Görevinizin hayal ettiğinizden daha büyük olduğunun farkında olmalısınız. Bugün İslam’ın mağlubiyetinin büyük bir kısmından siz sorumlusunuz. Çünkü eğer siz sorumluluğunuzu yerine getirmiş olsaydınız, ümmetin başına bu zillet gelmeyecekti. Belki siz, öncelikli olduğu için eğer siz sorumluluğunuzu yerine getirmezseniz daha sonra yapılacakların hiçbir faydası olmamaktadır. Çünkü çocuğun yetiştiği ilk ev, sizin kollarınız. Ve o genç bir erkek olduğunda, size olan sevgisinden dolayı sadece sizin rehberliğinizi bilecektir. Bu yüzden siz çocukluk çağında onun içine Allah’ın, Rasulünün ve cihadın sevgisini aşılamazsanız, o büyüdüğünde hiç kimse onun kalbine bunu atamaz, çok zorlama haricinde… Fidan sizin ellerinizin arasında, taze ve nemli, bu yüzden görevinizin başına geçin, 20 yıl sonra neticeyi göreceksiniz inşâAllah.
Bugün İslam ümmeti aşağılanma ve zilletin her çeşidine maruz kalmıştır. Ümmetin karşılaştığı bu durum geçmiş asırlarda karşılaşılan aşağılanma ve zillete hiç benzememektedir. Zira geçmişte bu durum şimdiki kadar yaygın değildi. Ancak bugün bu aşağılanma ve zilletin temel sebebi ümmetin fertlerinin sayısının az olması ya da ümmetin fakirlik içinde olması değildir. Bilakis İslam ümmeti günümüzde en büyük ümmet olarak telakki edilmektedir. Ve aynı şekilde düşmanların sahip olmadığı zenginliğe ve diğer unsurlara sahip olan tek ümmettir. O halde burada kendiliğinden şu soru gündeme gelmektedir. Günümüzde ümmetin çektiği bu sıkıntının sebebi mali ve insani kaynak bakımından fakirlik değilse nedir?
Şeyh Yusuf el-İyeyri
Hamd, ezelden ebede dek yalnızca Allah’a özgüdür. O’nu över ve O’ndan Peygamber efendimizi, O’nun ehl-i beytini ve ashâbını rahmetiyle kuşatmasını dileriz.
Muhterem bacım! Dünyanın tüm ülkelerinde İslam’a ve Müslümanlara karşı açılmış olan yeni haçlı seferlerine karşı önemli bir rolün vardır. Gerçekten bu, senin için çok büyük ve önemli bir görevdir. Bu satırlarda size hitap ediyorum. Aslen bu yazdıklarımın iki katı kadar uzunluğa muhtaç olan bu konuda benim sözü biraz uzun tutmamın sebebi konunun oldukça büyük bir önem arzetmesindendir.O halde beni iyi dinleyin. Allah sizi korusun ve muhafaza etsin.
Bu sorunun cevabını Sevban (ra)’ın rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bizlere şöyle vermektedir:
“Size çullanmak üzere, yabancı ka*vimlerin, tıpkı sofraya çağıran yiyiciler gibi birbirlerini çağıracakları zaman yakındır.” Orada bulunanlardan biri: “O gün sayıca az olmamızdan dolayı mı?” diye sordu. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Hayır, bilakis o gün çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı, hiçbir ağırlığı olmayan çerçöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak” buyurdu. Orada bu*lunanlardan biri: “Zaaf nedir ey Allah’ın Rasulü?” dedi. Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Dünya sevgisi ve ölüm korkusu.”
Ahmed bin Hanbel’in diğer bir rivayetinde “Savaşı kötü görmenizdir” şeklinde geçmektedir.
İşte bu hadis-i şerif, o kafa karıştırıcı sorunun cevabıdır. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bunun cevabını 1400 sene önce cevabını vermiştir. İslam ümmetini mahveden illet, dünya sevgisi ve ölüm korkusudur. Ne zaman ümmet dünyayı sevip ölümden nefret etmeye başladı işte o zaman Allah’ın Yahudileri tarif ettiği ‘‘Sen onları, insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun’’ (2/Bakara: 96) beyanını bu ümmete muvafık oldu.
Ayette geçen “…yaşamaya…” kelimesi yaşamanın her türlü çeşidini kapsayan nekra bir ifadedir. Bu yaşam aşağılanma ya da zillet içinde bir yaşam olabilir… Hayvanların ya da böceklerin yaşadığı gibi bir yaşam da olabilir… Önemli olan sadece yaşamdır…
İşte bu sevgiden dolayı ümmet kendisine veya dinine yaraşmayan aşağılık bir hayat tarzına bağlandı. Tüm bunların sebebi, onların dünyayı sevmesi ve ölümden nefret etmesidir.
Bizim dünya sevgimizin ve ölümden veya savaştan nefret edişimizin kaçınılmaz neticesi, İslam ümmetinin evlatlarının çoğunun –özellikle de kadınların- cihadı kesin olmaya dolayısıyla da dünyadan göç etmeye bağlayaral onu terk etmek oldu. Bu yüzden İslam ümmeti Cihadı terk edince, düşmanlar ona karşı güç kazandı ve başlarına zillet geldi. Ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, İbn-i Ömer (radıyallahu anh) rivayetiyle Ahmed ve Ebu Davud’da (rahmetullahi aleyhim) yer alan şu beyanı gerçekleşti.
İ’yne ile alışveriş yaptığı*nız, öküzlerin peşine takılıp çiftçilikle yetindiğiniz ve cihadı terkettiğiniz zaman Allah size bir zillet verir ve yeniden dininize dönmedikçe sizden onu kaldırmaz.
Yukarıdaki hadislerin de işaret ettiği gibi, bizim durumumuza dair Rasulullan (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bizi teşhis ettiği hastalık vehnden başkası değildir. Bugün bu hastalığın yansımaları ortaya çıkmaktadır. Bu, inek ve taşa tapanlardan haça ve heykellere tapanlara kadar dünyanın tüm uluslarının üzerimize attığı zillettir.
Sonuç olarak yukarıda vermiş olduğumuz hadislere dönerse, bu aşağılanma ve zilletten kurtulmanın tek yolu cihada dönmek, Allah yolunda savaşı sevmek, dünyayı ve onun süslerini terk etmektir.
Kadın, Cihada Destek veya Köstek Olabilir
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, ümmetin bu durumdan kurtulması için bize verdiği reçetenin cihad olduğunu anladıktan sonra ne yazık ki hala buna uygun hareket etmediğimiz görülmektedir. Bu yüzden bu reçeteye uygun hareket edebilmek için ferdi planda cihadın engellerini araştırmamız gerekmektedir.
Allah (sb) cihadın engellerinin esas nedenini şu ayette bir araya getirmiştir:
‘‘De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, akrabalarınız, kazandığınız mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar, size Allah ve Rasulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.’’ (9/Tevbe: 24)
Bunlar cihadın engellerinin esas sebepleridir. Bu sebeplerden başka dallanıp budaklanabilir. Bu ayette kendisinden hoşlanılan şeylerin, Allah sevgisi, Rasul sevgisi ve cihad sevgisinin önüne geçişini nasıl engelleyebileceğimizi araştırmak, izzete giden ilk adımdır. Çünkü Allah sevgisi, Rasul sevgisi ve cihad sevgisi, bu sevilen şeylerden daha büyük ve daha gereklidir.
Şayet bu sonucu iyi kavrarsak, bütün amellerimizde Allah sevgisinin, Rasul sevgisinin ve cihad sevgisinin tüm fani sevgilerin üzerinde olduğunu görürüz. Bunun neticesinde ise bu ümmetin evlatları İslam’ın ve ümmetin şerefi için canlarını seve seve vereceklerdir. Kafirler, kendileri bu dünyayı ne kadar seviyorlarsa ümmetin erkeklerinin de ölümü bir o kadar sevdiğini, Ebu Bekir es-Sıddık (radıyallahu anh)’ın yaptığı gibi tüm zenginliğini İslam’a zafer kazandırmak için harcayan tüccarları olduğunu görecekler, ümmetin analarının şayet oğulları cihadı terk ederlerse bu hayattan hiçbir tat almadıkları gerçeğini bileceklerdir. Elbette bunun sonucu ümmetin üzerinden kafirlerin hakimiyetin kalkması şeklinde tezahür edecektir.
Eğer tüm bunlar başarılırsa, Allah’ın düşmanları ümmeti üzmeden veya ümmete karşı gelmeden önce bin kere düşünecektir.
Bu sayfalarda, bu engel ve manilerin detayları üzerinde durmayacağız. Fakat ümmetin hemen ve her şeyden önce kaldırması gereken bir engeli açıklamakla yetineceğiz. Bu engel; anne, eş, kız veya kız kardeş olarak ortaya çıkan kadındır. Bunların hepsi, cihadın engellerini detaylı olarak anlatan ayetin kapsamına giriyor. Elbette burada kadının, İslam’ın zaferinin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söylerken, bunun mukabili bir durumu da belirtmek gerekir ki bu, kadının tam bir cesaret ve fedakarlık ile donanırsa, İslam’ın zaferindeki en temel ve en etkili faktörlerden birisi olur. Burada, onun İslam’ın muzaffer olması için örnek alması gereken kadınların hayat hikayelerini vereceğiz.
Bu sayfalarda kadınlara hitab etmemizin sebebi, kadınlarda gördüğümüz bazı hasletlerden dolayıdır. Bir kadın bir şeye ikna olduğunda, bu erkeğin o şeyi yerine getirmesinde en öenmli saiktir. Ve eğer kadın bir şeye karşı çıkarsa, erkeğin onu başarmasının önündeki en büyük engellerden birisi olur. Özellikle bu kadın sevilmesi, razı edilmesi gereken bir anne, nine ve eş olursa…
Kadının, insanlığın beşiğidir. Vücudu güçlenene kadar bebeğin bakıcısıdır. İşte bu düşünüldüğü takdir de, İslam’la tüm kafir milletler arasındaki savaşta etkin rolünü gerçekleştirmesini teşvik ettiğimiz hitabı kadına yönlendirmemiz gayet yerindedir. Kadın, bu savaşa girmekten vazgeçtiği zaman, ondan soyutlandığı veya savaşçıların azmini güçlendirmeye hazır olmadığı zaman, yenilgiye ilk adım atılmış demektir ve bu zarara giden yoldur ve bugün ümmetimizin başına gelen şey işte budur.
Kadın sorumluluğa hazır olana kadar, İslam parlak dönemlerinde kendinden kuvvet, sayı ve maddi olarak güçlü olan kafir milletlere karşı muzaffer değildi çünkü cihad için evladlar yetiştiren, kocası cihada çıktığında onun namusunu ve malını koruyan, bu yolun sürdürülmesinde kocasının ve evladlarının sabırlı olmasına yardım eden odur. ‘‘Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır’’ sözü o zamanın kadını için tam uygundu, bu yüzden biz de ‘‘Her başarılı mücahidin arkasında bir kadın vardır’’ diyebiliriz. O kadınlar görevlerini biliyorlardı ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ifade ettiği gibiydiler. Hazret-i Ömer (radıyallahu anh) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e: ‘‘Ya Rasulullah! Hangi zenginlikten edinelim?’’ diye sordu. O da: “Her biriniz, şükreden bir kalb, zikreden bir dil, ahiret işinize yardımcı olacak Mümin bir kadın edinsin” buyurdu.
Fakat günümüzdeki kadınlara ne demeli? Onları nasıl tarif etmeli? Onların endişeleri nedir? Kocalarına ahiret işlerinde yardımcı mıdırlar? Günümüzdeki İslam ve küfür arasındaki savaşı idrak ediyorlar mı? Veya küfür ülkelerini dahi biliyorlar mı? Müslümanların Filistin dahil her yerde çektiklerini biliyorlar mı? Onların bunlardan haberi yok. Peki bu nasıl bir habersizlik? O, en son moda ve akımları takip etmektedir. Süs ve ihtişam gösterisi dışında hiçbir şey bilmemektedir.
Bilakis, onların bazıları haramlarda boğuluyorlar. Onlar tahribata iman eder hale geldiler. Din düşmanları onları kendi ülkelerimizde ümmete karşı kullanıyorlar. Biz onlardan, ümmetin kalesinin inşâsına katkıda bulunmalarını beklerken; kendimizi onların İslam’ı tahrip etmelerini engellemeye çalışırken bulduk. Düşmanın, kadını özgürleştirmeye odaklanması, onun ümmetin muhafızı olduğunu öğrendikten hemen sonra olmuştur. Eğer o bozulursa, çevresindekilerin yanı sıra onun fıtratı da bozulur. Bu yüzden o yanılgıdayken ve boğulurken ve tüm bu hain çağrılara inanırken, düşmanlar onu en kötü bir şekilde kullandı. La havle ve la kuvvete illa billah!
Ey Allah’ın kadın kulları! Sorun sadece sizin günümüzdeki şu savaştan habersiz kalmanız olmak o zaman mesela daha kolay olurdu. Çünkü o zaman u durumu telafi edecek erkeklerimiz var derdik! Fakat bugün siz, günümüzdeki savaşın varlığından veya onun için yapılan hazırlıktan habersizseniz, sizinle birlikte tüm ümmet de habersiz olacaktır. Bu savaş için gençleri kim yetiştirecek? Ve bu savaşa giren erkeklerin arkasında kim duracak? Ve gelecek neslin annelerini bu yolda devam etmeleri için kim hazırlayacak? Bu sorunun ve buna benzer onlarca mühim sorunun cevabı bize göstermektedir ki kadın mücadelede önemli bir unsurdur ve bu savaşa tam gücüyle ve tüm hırsıyla katılmalıdır. Ve kadının bu savaşa katılımı mücadelenin sonucunu ifade etmez. Bilakis kadının bu savaşa katılımı, bu yolun devamını ve zaferi sağlayan sütunlardan birisidir.
Bu yüzden ey bacım! Görevinizin hayal ettiğinizden daha büyük olduğunun farkında olmalısınız. Bugün İslam’ın mağlubiyetinin büyük bir kısmından siz sorumlusunuz. Çünkü eğer siz sorumluluğunuzu yerine getirmiş olsaydınız, ümmetin başına bu zillet gelmeyecekti. Belki siz, öncelikli olduğu için eğer siz sorumluluğunuzu yerine getirmezseniz daha sonra yapılacakların hiçbir faydası olmamaktadır. Çünkü çocuğun yetiştiği ilk ev, sizin kollarınız. Ve o genç bir erkek olduğunda, size olan sevgisinden dolayı sadece sizin rehberliğinizi bilecektir. Bu yüzden siz çocukluk çağında onun içine Allah’ın, Rasulünün ve cihadın sevgisini aşılamazsanız, o büyüdüğünde hiç kimse onun kalbine bunu atamaz, çok zorlama haricinde… Fidan sizin ellerinizin arasında, taze ve nemli, bu yüzden görevinizin başına geçin, 20 yıl sonra neticeyi göreceksiniz inşâAllah.
Bugün İslam ümmeti aşağılanma ve zilletin her çeşidine maruz kalmıştır. Ümmetin karşılaştığı bu durum geçmiş asırlarda karşılaşılan aşağılanma ve zillete hiç benzememektedir. Zira geçmişte bu durum şimdiki kadar yaygın değildi. Ancak bugün bu aşağılanma ve zilletin temel sebebi ümmetin fertlerinin sayısının az olması ya da ümmetin fakirlik içinde olması değildir. Bilakis İslam ümmeti günümüzde en büyük ümmet olarak telakki edilmektedir. Ve aynı şekilde düşmanların sahip olmadığı zenginliğe ve diğer unsurlara sahip olan tek ümmettir. O halde burada kendiliğinden şu soru gündeme gelmektedir. Günümüzde ümmetin çektiği bu sıkıntının sebebi mali ve insani kaynak bakımından fakirlik değilse nedir?
Şeyh Yusuf el-İyeyri