Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Düzensiz Adet Gören Boşanan Kadının İddet Tesbiti?

ehli yemin Çevrimdışı

ehli yemin

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum cevremden bir bayanin bir sorusu vardi bunu soracak birini ariyordu ben de burda sorayim belki cevap aliriz dedim. soru su;

Esinden bosanan bir bayan 3 adet donemi (temizlik donemi) gecirirse iddeti tamamlanir, fakat bu bayan hamile olmadigi kesin olmakla birlikte 2 veya 3 ayda bir adet goruyorsa bu kadinin iddeti nasil olur ??
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Selamun aleykum cevremden bir bayanin bir sorusu vardi bunu soracak birini ariyordu ben de burda sorayim belki cevap aliriz dedim. soru su;
Esinden bosanan bir bayan 3 adet donemi (temizlik donemi) gecirirse iddeti tamamlanir, fakat bu bayan hamile olmadigi kesin olmakla birlikte 2 veya 3 ayda bir adet goruyorsa bu kadinin iddeti nasil olur ?
?
Âleykum selam we rahmetullah;

وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ
"Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler ve Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eğer Allah'a ve ahirat gününe inanıyorlarsa gizlemezler. Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre içerisinde onları geri almaya daha layıktırlar. O kadınların, üzerlerindeki meşru hak gibi, kendilerinin de hakları vardır. Yalnız erkekler için, onların üzerinde bir derece vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Bakara 228)

Bu âyet-i kerime, hayız gören kadınların iddet sürelerini beyan etmektedir.
Âyet-i kerimede "Ay başı hali" diye tercüme edilen kelimesinin, hayız mânâsına mı yoksa "Hayızdan temizlenme" mânâsına mı geldiği hususunda âlimler ihtilaf etmişlerdir.

Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel'in tercih edilen görüşüne göre âyette geçen kuru' kelimesinden maksat, "Hayız" halidir yâni “üç kuru” üç ay başı/üç hayızdır.
Bunlara göre âyetin mânâsından şu hükümler çıkarılır:
Kadın temiz iken boşanır, âdet görür temizlenir, tekrar âdet görür temizlenir, tekrar âdet görür temizlenirse iddeti bitmiş olur.
Şayet erkek hanımını bir veya iki ric'î talakla boşamış olursa ve hanımına tekrar dönmek isterse üçüncü hayız görmesinin içinde bu kararını açıklaması gerekir. Şayet açıklamaz da üçüncü hayız da bitecek olursa artık erkek hanımına dönme hakkını kaybeder. Artık dönüp dönmeme kararı kadına aittir. Bunlar bu görüşlerine delil olarak Rasulullah'ın şu hadis-i şerifini zikretmişlerdir.
Rsulullah, kendisinden devamlı olarak kan gelen bir kadına: "Kur'u günlerinde namazı bırak. Bunlar bitince yıkan, namazını kıl ve her vakit için abdest al."

(Buhari, Muslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei) buyurmuştur.
Diğer bir rivayette ise,
Ebi Hubeyş'in kızı Fatıma, Rasulullah'a gelmiş ve kendisinden devamlı olarak kan geldiğine dair şikayetçi olmuş Rasulullah da şu cevabı vermiştir: "Bu, damardan gelen bir kandır. Durumuna bak, senin kuru günlerin gelince namazı kılma. Kuru günlerin geçince de yıkan. Sonra iki kuru günleri arasında geçen sürede namaz kıl.
(ibn-i Mâce, K. et Taharet, bab: 115, Hadis No: 620; Ebu Davud, K. el-Taharat, bab: 112, Hadis No: 269, 297; Nesai, K. el-Taharat, bab: 135; Tirmizi, K el-Taharat, bab: 94, Hadis No: 126)
Görüldüğü gibi Rasulullah (s.a.v.), kuru günlerinde namaz kılınmamasını emretmektedir. Bundan da kuru' kelimesinin "Hayız" mânâsına geldiği anlaşılmaktadır.

İmam Şafıi'ye, İmam Mâlik'e ve İmam Ahmed b. Hanbel'den rivayet edilen ikinci bir görüşe göre âyetteki "Kuru" kelimesinden maksat "Hayızdan temizlenmek, üç temizlik hâli"dir.
Bunlara göre kadın temiz iken boşanır. Âdet görür temizlenir, tekrar âdet görür temizlenirse bu temizliğinin bitmesiyle iddeti bitmiş olur. Çünkü içinde boşandığı birinci temizlik te hesaba dahildir. Bu görüşte olanlar delil olarak şu âyeti zikretmişlerdir; "Ey Peygamber, kadınları boşamak istediğiniz zaman iddetlcri içinde boşayın..." (Tâlak 1)
Görüldüğü gibi âyet-i celilede, kadınların, iddetleri içinde boşanılması emredilmektedir. Kadınların boşanması temiz iken başladığına göre, üç temizlik bitince iddetleri bitmiş olur. Buradan da anlaşılıyor ki "Kuru"dan maksat "Temizlik"tir.

Taberinin beyanına göre de mufessirler bu âyette zikredilen "Kuru" kelimesinin mânâsı hakkında iki görüş zikretmişlerdir:
A- Bazılarına göre bu kelimenin mânâsı "Hayız görmek" demektir.
u görüş, Rebi' b. Enes, Katade, Dehbak, Abdullah b. Abbas, Amr b, Dinar, İkrime, Suddi, İbrahim en-Nehai, Abdullah b. Mes'ud, Ömer b. el-Hattab, Ebu Musa el-E.ş'ari, Ali, Said b. Cubeyr ve Ma'bed el-Cuheni'den nakledilmiştir.

İbrahim en-Nehai, bu hususta Ömer (r.anh)'ın şunları söylediğini rivayet etmiştir:
"Bir erkek, karısını bir veya iki ric'i talakla boşayacak olursa, boşanan kadın, üçüncü hayız görmesinden sonra temizlenip yıkanmadıkça ona dönmeye kocası daha layıktır ve aralarında miras hükümleri devam eder."
Yine İbrahim en-Nehai diyor ki: "Ömer'e, hanımını, tekrar geri alabilecek şekilde boşayan bir erkeğin meselesi arz edildi.
O da bu meseleyi Abdullah b. Mes'uda havale etti ve "Sen bu mesele hakkında görüşünü söyle." dedi.
Abdullah b. Mes'ud da "Bu mesele hakkında senin konuşman daha evladır." dedi.
Ömer: "Sen mutlaka görüşünü söyleyeceksin." dedi.
Abdullah b. Mes'ud: "Benim kanaatim şu ki, kadın üçüncü âdetinden yıkanmadıkça, kocası onu tekrar hanımlığına kabul etmeye daha layıktır." dedi.
Ömer de: "Benim görüşüm de budur. Söylediğin söz, kalbimdeki kanaatime uygun düştü." dedi ve böyle hüküm verdi.

B- Diğer bir kısım mufessirlere göre bu âyette zikredilen "Kuru" kelimesinden maksat, "Âdetten temizlenmek" demektir.
Bu görüş ise Aişe, Ebu Bekir b. Abdurrahman, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit, Zahirî. Salim b. Abdullah ve Eban b. Osman'dan nakledilmiştir.

Bu hususta Suleyman b. Yesar diyor ki: "Şam halkından "Ehvas" adında bir kişi karısını bir talakla boşadı ve kadın boşandıktan sonra gördüğü üçüncü hayızının içinde iken adam öldü. Durum Muaviyeye arzedildi. Muaviye meselenin hükmünü bilemedi. Bunu Fedale b. Ubeyd'e ve Rasulullah'ın Şam'da bulunan sahabilerine sordu. Onlar da bu meselenin hükmünü bilemediler. Bunun üzerine Muaviye, Zeyd b. Sabit'e binekli bir adam gönderdi.
Zeyd o adama dedi ki: "Üçüncü hayızının içinde olan bu kadın kocasının mirasçısı olamaz. Bu kadın da ölmüş olsaydı kocası ona mirasçı olamazdı."
Suleyman diyor ki: "Ömer'in oğlu Abdullah da bu görüşte idi."

Taberi diyor ki: "Kuru" kelimesinin Arabcada asıl mânâsı "Belli bir vakitte gelmesi mutad olan bir şeyin gelme vaktidir" Bir de belli bir vakitte gitmesi alışılagelmiş olan bir şeyin gidiş vaktidir. Bu bakımdan hem âdet görme hem de âdetten temizlenme mânâlarında tefsir edilmeye musaittir. Bu nedenledir ki bazı Arablar kadının âdetinin gelişine demişler, diğer bazıları da âdetten temizlenmesinin gelişine demişlerdir.
Rasulullah (s.a.v.)'in, Fatıma bint-i Hubeyşe: "Kuru' günlerinde namazı bırak." (Şevkâni, Neylu'l-Evtâr, VI, 290 vd.) hadis-i şerifinde kelimesi, âdet görme mânâsında kullanılmıştır.
Taberi sözlerine devamla diyor ki: "Madem kî kuru' kelimesinin mânâsı budur ve madem ki Allah teala, karısını boşamak isteyen erkeğe onu cinsi munasebette bulunmadığı temiz durumunda boşamasını emretmiştir ve adetli iken boşamasını yasaklamıştır ve kendisi ile zifaf yapılan kadın boşandığı takdirde üç kuru' beklemekle yükümlüdür, buradan anlaşılmaktadır ki kadın boşandığı temiz hali ile birlikte iki temiz halini daha beklemek zorundadır. Üç temizlik hali bittikten sonra anık iddeti bitmiştir. Yani boşandıktan sonra üçüncü âdetini görür görmez iddeti bitmiş olur ve kendisiyle evlenmek isteyenlerin tekliflerini kabul edebilir.

***

Şimdi özelde sualinize gelecek olursak;
- Buna göre, düzensiz adet gören kadının iddeti, Hanefi ve Hanbeli'lere göre “üç adet" görmesidir, Mâliki ve Şafilere göre ise "üç temizlik" halidir.

- Hanefi ve Şafi'lere göre daha önce hayız/adet gören “boşanmış” bir kadın, iddet esnasında adet görmüyorsa veya iki adet gördükten sonra üçüncü adeti görmezse, bu kadın normal adet gören bir kadın gibi sayılır.
Şayet bundan sonra hiç adet görmezse; adetten kesilen bir kadının yaşına gelinceye kadar veya tekrar adet görünceye kadar bekler. Tekrar adet gördüğü zaman normal adet gören kadınlar gibi üç adet (hayız veya temizlik) süresini bekler.

Maliki ve Hanbeli'lere göre bu durumdaki bir kadın (son üç ayı bir nevi adet sayılmak suretiyle) bir sene bekledikten sonra evlenebilir. (Vehbe Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslamî, 7/642)

- Bu konudaki hükmün dayanağı:
“Boşanmış kadınlar üç kurû’
(hayız/temizlik) beklerler.(Bakara, 228) mealindeki ayettir. Normal adet periyodunu kaybeden kadınların iddet süresiyle ilgili farklı görüşler ise ayette daha fazla açıklamanın bulunmamasından kaynaklanıyor.

Ancak –açıkladığımız üzere- alimler bu ayetin fehvasından/içeriğinden hareketle farklı yorumlara gitmişlerdir.
Vehbe Zuhayli, Maliki ve Hanbeli mezhebinin görüşünün tercih edilmeye değer olduğunu ifade etmiştir. (el-Fıkhu’l-İslamî, el-Fıkhu’l-İslamî, 7/642)

1917 tarihli Hukūk-ı Âile Kararnâmesi madde 140’da; iddet konusunda genelde Hanefî mezhebinin görüşü tâkib edilmekle birlikte bu konuda Mâlikî mezhebinden istifadeyle, iddet esnasında hayız görmeyen veya bir iki defa gördükten sonra üçüncüsünü görmeyen kadınların yaşı normal menopoz dönemine varmışsa bu tarihten itibaren üç ay, normal menopoz dönemine varmamışsa iddetin gerekmesinden itibaren dokuz ay iddet beklemesi öngörülmüştür. Kararnâmenin bu hükmü diğer İslâm ülkeleri kanunlarına da tesir etmiştir.
(HUKŪK-I ÂİLE KARARNÂMESİ : 1917 tarihli Osmanlı aile kanunu.
Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan kısa bir müddet sonra başlayan kanunlaştırma hareketlerinin son örneklerinden biri 8 Muharram 1336 -25 Ekim 1917- tarihli Hukūk-ı Âile Kararnâmesi’dir. Bu kararnâme, aile hukuku alanında İslâm ve Osmanlı hukuk tarihinde ilk örnek sayılır. Osmanlı Devleti’nde yaklaşık bir buçuk yıl yürürlükte kalmış olmasına rağmen Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin gibi ülkelerde daha uzun sürelerle yürürlükte kalmış ve İslâm hukuk tarihinde kısa ömrüne rağmen önemli bir etkiye sahib olmuştur.)
 
Mütena Çevrimdışı

Mütena

Üye
İslam-TR Üyesi
Hayızdan temizlenir temizlenmez bir kaç saat sonra alınan talaktan sonra iki hayız hali mi beklenmeli üç hayız hali mi Talak 4. Süre de şayet şüphe ederseniz dediği konu hayızdan sonra bir kaç saatlik arada cima yapılmamış ve kesinlik var işte o temizlik hali sayılır mı
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Hayızdan temizlenir temizlenmez bir kaç saat sonra alınan talaktan sonra iki hayız hali mi beklenmeli üç hayız hali mi Talak 4. Süre de şayet şüphe ederseniz dediği konu hayızdan sonra bir kaç saatlik arada cima yapılmamış ve kesinlik var işte o temizlik hali sayılır mı
"Kadın temiz iken boşanır, âdet görür temizlenir, tekrar âdet görür temizlenir, tekrar âdet görür temizlenirse iddeti bitmiş olur.
Şayet erkek hanımını bir veya iki ric'î talakla boşamış olursa ve hanımına tekrar dönmek isterse üçüncü hayız görmesinin içinde bu kararını açıklaması gerekir. Şayet açıklamaz da üçüncü hayız da bitecek olursa artık erkek hanımına dönme hakkını kaybeder. Artık dönüp dönmeme kararı kadına aittir."


Boşama yapılan (önceki) temizlik hali sayılmıyor, talaktan sonraki gelecek temizlik hali 1 olarak sayılır ve 2, 3 temizlik tamamlandıktan sonra iddet bitmiş olur.
 
Nazenin34 Çevrimdışı

Nazenin34

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Gebe kadın iddet beklemek zorunda değildir öyle değil mi? Bir kardesimiz iki aylık hamile. Kocası üçüncü talagi da verip evden kovmus
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Hamile kadınlar da boşanma / talak gerçekleşebilir, sahihdir. İddeti ise çocuğu doğurana veya kocası ölene kadar, hamilelik süresinde nafaka kocaya aittir. (İbn Cibrin, Vehbe ez Zuhayli)

....

 
Nazenin34 Çevrimdışı

Nazenin34

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Çok sorulan bir soru da şöyle; iddeti devam eden kadın herşey için eşinden izin almak zorunda mı? Gidip geldiği yerler görüştüğü kişiler gibi gibi...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Çok sorulan bir soru da şöyle; iddeti devam eden kadın herşey için eşinden izin almak zorunda mı? Gidip geldiği yerler görüştüğü kişiler gibi gibi...
İddet devam etmesi demek, nikah devam ediyor demektir. İddet bitip talak meydana gelmedikçe kadın durumu aynı sürdürür.

****


İddet Bekleyen Kadının Mesken Konusundaki Hak ve Yükümlülükleri



Bu bölümde, iddet bekleyen kadının nerede barınacağı, evinde kalması ve evden ayrılması gibi konular ele alınacaktır.

Boşanma -bain bile olsa- sebebiyle iddet bekleyen kadın için -serkeşlik eden hariç- oturma hakkı vardır.
Daha güçlü görüşe göre vefat iddeti bekleyen kadın da böyledir.
Mezhebde esas alınan görüşe göre nikahı feshedilen kadın da böyledir.

İddet bekleyen kadın, ayrılma anında bulunduğu evde oturur. Koca veya başka birisi onu evden çıkaramaz, kendisi de çıkamaz.

Ben [Nevevi] derim ki: Vefat iddetinde kadın dışarı çıkabilir. Yine bain talakla boşanmış olan kadın da gündüz vakti yiyecek almak, yün eğirmek vb. sebeplerle dışarı çıkabilir. Yine geceleri, kalmak için evine dönmek şartıyla yün eğirmek, konuşmak vb. amaçlarla komşusunun evine gidebilir.

İddet bekleyen kadın evin yıkılması, boğulma veya canına bir kötülüğün gelmesinden korktuğunda yahut komşularını şiddetli bir şekilde rahatsız ettiğinde veya onlar tarafından şiddetli bir biçimde rahatsız edildiğinde başka bir eve taşınabilir. Allah daha iyi bilir.

Kadın, kocasının izniyle başka bir eve taşındığında ve iddet oraya başlamadan önce gerekli olduğunda, İmam ŞafiI'nin açık ifadesine göre o evde iddetini geçirir. İzinsiz olarak taşınmışsa ilk evde iddetini geçirir. Yine izin verdiği halde evden çıkmadan önce iddet gerekli olduğunda da böyledir.

Koca, karısının iddet esnasında başka bir şehre taşınmasına izin verse bu, başka bir eve taşınması gibidir. Hac veya ticaret yolculuğuna çıkmasına izin verdikten sonra yoldayken iddet beklemesi gerekse kadın geri dönebileceği gibi yolculuğa devam da edebilir.

Yolculuğa devam ederse ihtiyacını gidermek için ikamet eder sonra kalan sürede iddet beklemek için evine dönmesi gerekir.

Kadın, alışık olunmayan bir eve çıktıktan sonra kocası onu boşasa ve "ben çıkmasına izin vermedim" dese, yeminle birlikte sözü kabul edilir. Kadın "sen beni taşıdın" dediği halde kocası "ben bir ihtiyaç için izin verdim" dese mezhepte esas alınan görüşe göre sözü kabul edilir.

Bedevı kadının oturduğu ve kaldığı kıldan yapılma ev, şehirli kimsenin evi gibidir.

Ev kocaya ait olup kadın açısından da uygun olsa kadının orada iddetini geçirmesi gerekir.

Bu evin satılması sahih değildir. Ancak ay hesabıyla iddet bekleyen kadının evde bulunduğu durumda o evi satmak, kiraya verilmiş evi satmak gibidir. Bir görüşe göre satım batıldır.

Ev ödünç verilmiş ise kadının o evde kalması gerekir. Ödünç veren kişi kararından cayar ve ücret karşılığında bile olsa radı olmazsa kadın başka yere nakledilir. Kira süresi dolmuş olan kiralık ev de böyledir.

Ev kadına ait ise kadın orada kalmaya devam eder ve kocasından ücret ister.

Evlilik esnasında karı-kocanın oturduğu ev değerli ise koca [iddet bekleyen] karısını ona oygun başka bir eve taşıyabilir. Ev değersizse kadın orada kalmak istemeyebilir.

Koca iddet bekleyen karısı ile bir arada oturma ve onun yanına girme hakkına sahip değildir. Evde kadının mümeyyiz, erkek bir yakını varsa veya kadının mümeyyiz, dişi bir yakını varsa yahud kocanın başka bir karısı ya da cariyesi varsa bu caizdir.

Evde koca bir odada, kadın bir odada oturuyorsa bakılır: Mutfak ve tuvaletleri birse o evde [kadının] mahreminin bulunması şarttır, aksi takdirde şart değildir.

Karı-koca arasındaki kapının kapalı olması, aralarında geçiş koridoru olmaması gerekir.

Üst kat ve alt kat, ev ve oda gibidir.

140. Hamile olsun ya da olmasın boşanmış olan kadın için -isterse bain olarak boşanmış olsun oturma hakkının verilmesi gerekir. Kadının oturma hakkı iddeti bitinceye kadar devam eder. Bunun delili ilgili ayette geçen "imkanınız ölçüsünde onları iskan edin" [Talak, 6] ifadesidir. Yine "onları evlerinden çıkarmayın." [et-Talak, 1] ayeti de böyledir. Bu ayetteki "evlerinden" ifadesi "kocalarının evlerinden" demektir. Kadınlar orada barındığı için ev de onlara izafe edilmiştir. Çünkü bu, mülkiyet sebebiyle olan bir izafe olsaydı yalnızca boşanmış kadınlara özgü olmazdı.

141. Nevevi'nin fetvalarında belirtildiğine göre kadın, ev masrafını kocasından düşürse bile bu sorumluluk kocadan düşmez; çünkü bu masraf koca üzerine her gün yeniden gerekli olduğundan henüz gerekli olmamış şeyi düşürmek sahih olmaz

Not: Nevevi'nin "boşama iddeti bekleyen" ifadesi, fas id bir nikah akdinde bile olsa şüphe yoluyla ilişkide bulunan kadın için ve bir de azat edilse bile ümmüveled için mesken hakkı bulunmadığını göstermektedir. Bu doğrudur.

142. Nevevi daha sonra "serkeşlik eden hariç" demek suretiyle [mesken hakkı olan] iddet bekleyen kadında istisna yapmıştır. Serkeşlik ister -Kadı Huseyin ve başkasının belirttiği üzere- boşama öncesinde olsun isterse -Mutevelli'nin belirttiği gibi- iddet esnasında olsun fark etmez. Böyle bir kadının iddet esnasında mesken hakkı yoktur. Şayet kocasına itaat etmeye geri dönerse -Mutevelli'nin ilgili meselede belirttiği üzere- kadının mesken hakkı da geri döner.

143. Boşanan kişi, cinsel ilişkiye müsait olmayacak derecede küçük bir kız ise, daha doğru görüşe göre, "bu kız evlilik esnasında nafaka elde etme hakkına sahip değildir" görüşüne binaen mesken hakkına da sahib olmaz.

144. Kölenin nikahı bölümünde geçtiği üzere cariye, -tıpkı kendisini yalnızca geceleyin veya gündüz vakti teslim eden kadında olduğu gibi- nafaka hakkına sahip değildir.

145. Bir kadına iddet onun kendi ifadesi sebebiyle gerekli oluyorsa örneğin kadın kocanın kendisiyle ilişkide bulunduğunu iddia ettiği halde kocası bunu inkar etse bu kadın nafaka ve mesken hakkına sahip olmadığı halde iddet beklemekle yükümlü olur.

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Küçük kızı bu hükümden istisna etmenin bir delili yoktur. Çünkü burada iddet bekleyen kadının mesken hakkı ele alınmaktadır. Küçük kız iddet beklemekle yükümlü değildir.

Buna şöyle cevab verilir: Uzak bir ihtimal bile olsa kocasının menisini kendi rahmine koyması halinde küçük kızın da iddet beklemesi düşünülebilir.

146. [Vefat iddeti bekleyen kadının mesken hakkı var mıdır? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre vefat iddeti bekleyen kadının da mesken hakkı vardır. Çünkü Ebu Said el-Hudrl'nin kızkardeşi olan Furey'a binti Malik'in kocası öldürüldüğünde Peygamber (s.a.v.) O'na iddeti bitinceye kadar kocasının evinde kalmasını emretti. Bunun üzerine orada dört ay on gün boyunca iddet bekledi. (Tirmizi, Talak, 3, 502 [Ta'liken rivayet edilmiştir] )
Tirmizi ve başkaları bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

İkinci görüş
Bu kadının nafaka hakkı olmadığı gibi mesken hakkı da yoktur.

İlk görüş sahibleri buna şöyle cevab vermiştir:

a) Mesken hakkı, kocanın soyunu korumak içindir. Bu özellik koca hayatta iken söz konusu olduğu gibi vefat ettikten sonra da mevcuttur. Nafaka verilmesi ise kocanın kadın üzerindeki hakimiyeti sebebiyle gereklidir. Bu ise ölümle birlikte sona ermektedir.

b) Ayrıca nafaka kadının hakkı olup bu hak düşmüş, yerine miras gelmiştir. Mesken ise Allah hakkı olarak gerekli olduğundan düşmesi söz konusu değildir.

Not: Görüş ayrılığı, kocanın kansını vefat öncesinde ric'i olarak boşamadığı durumla ilgilidir. Aksi takdirde kadının mesken hakkı kesinlikle düşmez. Çünkü kadın bu hakkı boşamayla elde etmiştir, bu hak kocanın ölümüyle düşmez. Bu görüş, el-Matlab'da mezhebimiz alimlerinden aktanımıştır. Ancak Curcam bu konuda da İmam Şafii'nin iki görüşünün geçerli olduğunu belirtmiştir. Nevevi'nin mutlak ifadesi de bu durumda uygun olmaktadır.

147. Kusur, irtidat, [kadının] Müslüman olması, süt emzirme vb. bir sebeble nikahı fesholan kadın için de koca üzerine mesken hakkı yükümlülüğü [var mıdır? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

Birinci rivayet
Mezhebde esas alınan görüşe göre bu kadın için de kocası üzerinde mesken hakkı vardır; çünkü bu kadın hayatta iken gerçekleşen bir ayrılık sebebiyle sahih bir nikaha bağlı olarak iddet beklediğinden, boşanmış kadın gibidir. Çünkü burada [kadından doğabilecek kocaya ait] nesebi koruma söz konusudur.

İkinci rivayet

Vefat sebebiyle iddet bekleyen kadının durumunda olduğu gibi burada da İmam Şafii' nin iki görüşü geçerlidir.

Not: Nevevi, vefat iddeti veya fesih iddeti beklerken serkeşlik eden kadının istisna edilmesinden bahsetmemiştir, oysa onun hükmü, boşama iddetinde iken serkeşlik eden kadının hükmü gibidir. Bunu Kadı Huseyin ve Mutevelli'nin geride serkeş bir kadın bırakarak ölen kimse hakkında açık olarak ifade etmişlerdir.

Nevevi "ancak serkeşlik eden hariç" ifadesini buraya koymuş olsaydı, ifadesi belirttiğimiz kadını da kapsayacaktı.
Nevevi'nin mutlak ifadesi lian yapmış kadını da kapsamaktadır. Ravdatu't-Talibin'de Beğavi'den naklen onun kesin bir biçimde mesken hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

İddet bekleyen kadın için mesken hakkı gerekli olmadığında koca, nesebini korumak için kadını bir yerde iskan ettirebilir. [Koca ölmüşse] onun mirasçısı kocanın yerini alır. Bu durumda kadının bu isteğe olumlu cevab vermesi gerekir.

Ölen kimse geride mal bırakmamışsa bu kadını bir yerde iskan etmek gerekmez. Mirasçı kadının iskanını kendisi karşılarsa kadının buna olumlu cevap vermesi gerekir. Çünkü mirasçının, kendisine miras bırakanın nesebini koruma altına almasının bir amacı bulunmaktadır. Ruyanl'nin Maverdi'ye tabi olarak belirttiği üzere mirasçı olmayan kişi de bu durumda mirasçı gibidir.

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir:

a) Mirasçının aksine yabancı bir şahıs, ölen ya da iflas eden bir kimsenin borcunu karşılıksız ödemek istese borçlunun bunu kabul etmesi gerekmez. Burada da kadının bunu kabul etmesinin gerekli olmaması gerekirdi.

b) Aynca burada kadının bunu yapmasının gerekli olması yabancı şahsın bunu yüklenmesi anlamına gelir. Oysa yabancı bir şahsın, ölen kişinin nesebini korumasının sahih bir amacı yoktur.

Bu iki itiraza şöyle cevab verilmiştir:

a) İddet bekleyen kadının meskeninde kalması Allah hakkı olup bunun bedeli olmadığından kadının bunu kabul etmesi gerekir, aksi takdirde mesken hakkının geçersiz olması söz konusu olur.

Bir kimsenin borcunu ödemenin aksine nesebini korumak dince talep edilen önemli işlerdendir.

b) İkinci itiraz ancak bağış kadına yapıldığında söz konusu olur, oysa burada bağış ölen şahsa yapılmıştır.

Kadına karşılıksız olarak mesken temin eden bir kimse bulunmadığında devletin, masrafı hazineden ödenmek üzere kadına mesken temin etmesi sünnettir. Özellikle de kadın bir şubheden dolayı töhmet altında ise böyledir.

Kadını herhangi bir kimse bir yerde iskan etmezse kadın dilediği yerde oturabilir.

148. Kadına mesken hakkı verilmesi gerekli olduğunda kadın, kocanın hak sahibi olduğu, kadına uygun olan, kocanın ölümü veya başka bir sebeple ayrılığın gerçekleştiği sırada kadının içinde bulunduğu evde iddetini beklemesi gerekir. Bunun delili [yukarıda geçen] ayet ve Furey'a hadisidir.

149. Koca veya bir başkası kadını [o evden] çıkaramaz, kadın da -kocası razı olsa bile- bir özür olmadıkça o evden çıkamaz. Çünkü iddet beklemede Allah'ın da hakkı vardır. Allah'a ait olan hak, karşılıklı rıda ile düşürülemez. Yüce Allah şöyle buyurdu: "Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar" [Talak, 1]

Not: Nevevi'nin ifadesi -tıpkı el-Muharrer'de olduğu gibi- ric'ı talakla boşanmış olan kadını da kapsamaktadır. Bu, en-Nihaye'de açık olarak belirtilmiştir. Maverdl'nin el-Havi'l-kebir'inde, el-Muhezzeb ve bunlar dışındaki Iraklılara ait eserlerde ise kocanın kadını dilediği yerde oturtabileceği hükmü yer almaktadır. Çünkü [iddet bekleyen] kadın, evli kadın hükmündedir.

Nevevi, Nuket adlı eserinde bunu tek görüş olarak aktarmıştır. İlki, İbnu'r-Rif'a ve başkalarının belirtitği üzere el-Umm'de açık olarak belirtilmiştir. Subkl'nin dediğine göre bu hüküm daha uygundur Ezrai şöyle demiştir: "Mezhepte esas alınan meşhur görüş budur." Zerkeşi "doğru olan budur" demiştir. Ayrıca kocanın bu durumdaki kadından yararlanmak bir yana onunla baş başa kalması bile caiz olmadığından bu kadın, kişinin evli karısı gibi değildir.

150. [Nevevi şöyle demiştir:]
"Vefat iddeti bekleyen kadın [iddet beklediği meskenden] dışarı çıkabilir. "

Şubheli ilişki ve fasid nikah sebebiyle iddet bekleyen kadın, bain talakla boşanan kadın, nikahı feshedilen kadın da böyledir.

Bu konuda genel kural şudur: "Nafaka hakkı olmayan ve ihtiyacını giderecek bir kimsesi olmayan kadın, iddet beklediği evden dışarı çıkabilir."

151. Bu kadın gündüz vakti yemek, pamuk, keten gibi şeyler satın almak için ve eğirdiği yün vb. şeyleri satmak için dışarı çıkabilir; çünkü bunu yapmasına ihtiyaç vardır. Bunun delili Cabir'in şu hadisidir:

Teyzem, [kocası tarafından] üç kere boşandI. O da kendisine ait hurma ağaçlarından hurma toplamak için dışarı çıkıyordu. Bir adam bunu kendisine yasaklayınca kadın Peygamber (s.a.v.)'e gelerek durumunu anlattı. Peygamberimiz O'na "Çık ve hurmalarını topla. Ümit edilir ki topladığın bu hurmalardan sadaka verirsin veya hayır yaparsın."
(Muslim, Talak, 3705; Ebu Davud, Talak, 2297. Hadisin lafzı Ebu Davud'a aittir)


İmam Şafii şöyle demiştir: Ensarın hurma bahçeleri evlerine yakındı. Hurma toplamak da genellikle gündüz yapılırdı.

152. Ric'ı talakla boşanmış kadın, istibra yapan kadın, bain talakla boşanmış kadın veya hamile kadın gibi kendilerine nafaka verilmesi gereken kadına gelince bu kadın -tıpkı evli kadın gibi- evden ancak izinle veya bir zorunluluk sebebiyle çıkabilir. Çünkü bu kadınların ihtiyaçları kocanın vereceği nafakayla karşılanmaktadır.

153. İddet bekleyen kadın bu işi gündüz yapamıyor ise geceleyin de çıkabilir.

154. Yine bu kadın, yün eğirmek, sıkıntısını gidermek için konuşmak vb. bir amaçla, geceyi kendi evinde geçirmek şartıyla komşusu olan kadının evine gidebilir. Çünkü İmam Şafii ve Beyhaki'nin rivayet ettiğine göre bazı kimseler Uhud savaşında şehit olunca onların eşleri Peygamber (s.a.v.)'e şöyle dediler: "Ey Allah'ın rasulu! Evlerimizde canımız sıkılıyor. Bizler birimizin evinde kalalım."
Peygamber (s.a.v.) onların konuşup sohbet etmek için birinin evinde toplanmalarına izin verdi ama uyku vakti gelince herkesin kendi evine gitmesini istedi. " (Beyhaki, İded, 7, 436)

Not: Ezrai ve başkalarının belirttiğine göre bu, kadının dışarı çıkması durumunda güvende olması ve yanında sıkıntısını giderecek bir kimsenin olmaması halindedir. Aksi takdirde çıkması caiz olmaz. Aişe şöyle demiştir: "Nebi (s.a.v.) kadınların kendisinden sonra neler yaptığını görseydi onların mescitlere gitmesini yasaklardı."
Bu, Aişe'nin zamanında idi [ya günümüzde nasılolur bir düşünmeli!]

Alimler kadının ne zaman geri döneceğine dair bir ölçüden bahsetmemişlerdir. İbn Şuhbe'nin belirttiğine göre geri dönüş örf ve adete göre olur.

155. İddet bekleyen kadın, ayrılığın gerçekleştiği evde iddet beklerken bir özür sebebiyle o evden başka yere taşınabilir. Bu özür, evin yıkılmasından veya kadının malının veya çocuğunun su altında kalmasından korkması olabileceği gibi kendisinin ölümden veya namusuna saldırılmasından korkması olabilir. Bu durumda zorunluluk olduğu için taşınabilir. Ayrıca Ebu Davud'un Aişe'den rivayet etiğine göre o şöyle demiştir:

Fatıma binti Kays, ıssız, korkulu bir evde iddet bekliyordu. Bu sebeble Peygamber (s.a.v.) onun o evden taşınmasına izin verdi (Ebu Davud, Talak, 2292)

156. Kadın komşularına şiddetli bir şekilde rahatsızlık veriyorsa veya komşular ona şiddetli bir şekilde rahatsızlık veriyorsa başka bir eve taşınabilir. Çünkü buna ihtiyaç vardır.

İbn Abbas ve başkaları "ancak kadın açık bir kötülük yaparsa o başka" [Nisa, 19] ayetini, kadının kocasının erkek yakınlarına ve başkalarına kötü sözler söylemesi olarak tefsir etmişlerdir.

Muslim'in bir rivayetinde şöyle denilmektedir:
Fatıma binti Kays kocasının yakınlarına kötü sözler söylüyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) onu İbn Ummi Mektum'un evine yolladı.(Muslim, Talak, 3686)

Rafii yanlışlıkla bu ismi Fatıma binti Eb! Hubeyş diye ifade etmiş ve bu bir yazım hatası olarak görülmüştür.

Not: Nevevi, bu zaruretler bulunduğunda kadının evden taşınabileceği hükmünü herhangi bir kayıt koymaksızın belirtmiştir. Bundan kadının dilediği yerde oturabileceği anlaşılıyorsa da bu kastedilmemiştir.

Rafii şöyle demiştir: "Alimlerin çoğunluğunun belirttiği görüş kadının o eve en yakın bir eve taşınmasıdır."

Zerkeşi şöyle demiştir: "el-Umm'de İmam ŞafiI kocanın karısını onun razı olduğu yerde değil kendi radı olacağı yerde koruma altında tutacağını açık olarak ifade etmiştir."

Nevevi'nin rahatsızlığı "şiddetli" diye kayıtlaması, ufak tefek rahatsızlık verme durumunda bunun dikkate alınmayacağı anlamına gelmektedir ki bu doğrudur. Çünkü hiç kimse bundan hail kalamaz.

Kocanın akrabaları da komşu kapsamında yer alır. Kadının bunlara verdiği rahatsızlık şiddetli olursa veya bunun aksi durum söz konusu olursa, ev de dar ise koca kendi yakınlarını evden başka bir yere taşır. Yine ev kadına ait ise başkasına dil uzatması veya başka sebeblerle kadın evden taşınmaz, diğer şahıslar taşınır.

Aynı şekilde kadın ana-babasının evinde olsa ve kocasının yakınlarına karşı diliyle kötü muamelede bulunsa kadın değil de o kimseler evden taşınır. Çünkü kadın, ana-babasının evinde kalmaya daha layıktır. Rafii ve Nevevi böyle söylemişlerdir.

Ezrai şöyle demiştir: "Burada sanki şu kastedilmiştir: Kocanın akrabalarının o evden taşınması kadının taşınmasından daha iyidir." Bu, güzel bir yorumdur.

"Komşular" ifadesi şu durumu dışarıda bırakmaktadır: Kadın, ana-babasının evindeyken boşanmış olsa ve onlara rahatsızlık verse veya onlar kadına rahatsızlık verse kadın buradan taşınmaz. Çünkü aralarındaki geçimsizlik uzun süreli olmaz.

Kadının taşınması yalnızca belirtilen durumlarla sınırlı değildir. Kadına had cezası uygulanması gerekse veya bir davada yemin etmesi gerekse, şayet örtünmesi gerekmeyen bir kadın ise bunun için dışarı çıkabilir. Şayet örtülü ise evine hakimin veya vekilinin gelmesi suretiyle kendisine evinde had cezası uygulanır ve yemin ettirilir.

Kadının harb ülkesinde iddet beklemesi gerekse İslam ülkesine hicret eder. Ancak kendisi veya yukarıda geçen şahıslar açısından güven söz konusu ise iddeti bitinceye kadar hicret etmez.

İddet bekleyen kadın bakire iken zina etse sürgün edilir, sürgün edilmesi, iddetinin bitmesine kadar ertelenmez. Bu, sıcak ya da soğuğun şiddetli olması sebebiyle had cezasının ertelenmesi meselesinden farklıdır; çünkü sıcak ve soğuk had cezasını etkiler, kişinin ölümüne yol açabilir. İddet ise had cezasına etki etmez.

Kadın ticaret, ziyaret, farz olan haccı bir an önce yerine getirmek vb. mühim olan ihtiyaçlardan değil de fazlalık kabilinden görülen şeyler için evinden çıkma konusunda mazur görülmez.

157. Kadın, kocasının izniyle yaşadığı şehirdeki bir eve taşınırken; kocasının boşaması, nikahın fesh olması yahud kocanın ölmesi sebebiyle eve ulaşmadan önce yolda iddet beklemesi gerekse [iddetini hangi evde bekler? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

Birinci görüş
İmam Şafii'nin el-Umm'deki açık ifadesine göre kadın iddetini taşınacağı evde geçirir, ilk evde geçirmez. Çünkü o evde kalması emredilmiş, ilk evde bulunması yasaklanmıştır.

İkinci görüş
Kadın ilk evde iddetini geçirir; çünkü ayrılık zamanında ikinci evde değildi.

Üçüncü görüş
Kadın her iki evle de ilişkili olduğundan dilediği evde iddet bekler.

İddet, kadının ikinci eve ulaşmasından sonra gerekli olursa o zaman iddeti kesinlikle o evde geçirir.

Not: Taşınmada kadının bedene n taşınması dikkate alınır. Onun eşyası, hizmetçileri vb. şeyler ilk evden taşınmamış olsa bile bunlar dikkate alınmaz. Kadın eşyalarını ve hizmetçilerini nakletmek üzere ilk eve dönse ve kocası onu ilk evde boşasa, kadın iddetini ikinci evde bekler.

158. Kadın ilk evden kocasının izni olmaksızın ayrılmış ve -ikinci eve vardıktan sonra bile olsa- iddet beklemesi gerekli olmuş olsa, kocası ikinci evde kalmasına izin vermemişse, iddetini ilk evde bekler; çünkü ikinci eve taşınmakla kocasına isyan etmiştir. Kadının ikinci eve ulaşmasından sonra koca onun orada kalmasına izin vermiş olsa, taşınmasına izin vermiş gibi kabul edilir.

159. Aynı şekilde koca, kadının ilk evden ayrılmasına izin verdikten sonra henüz dışarı çıkmamışken kadının iddet beklemesi gerekse, eşyalarını ve hizmetçilerini ikinci eve göndermiş olsa bile iddetini ilk evde bekler; çünkü iddetin kendisine gerekli olduğu ev ilk evdir.

160. Koca, karısının başka bir şehre taşınmasına izin verse bunun hükmü -yukarıda zikredilen hususlar bakımından- başka bir eve taşınmak gibidir.

161. Koca, karısının hac, umre, ticaret, kaçan bir köleyi geri verme örneğinde olduğu gibi gibi bir haksızlığı helal ettirme vb. ihtiyacı sebebiyle yolculuk yapmasına izin verdikten sonra kadının yoldayken iddet beklemesi gerekse, kadın ilk şehre geri dönebileceği gibi yolculuğa devam da edebilir. Çünkü yolculuğu yarıda kesmesi -hele de ilk şehirden uzaklaşmışsa ve yol arkadaşlarından geride kalma korkusu varsa- zorluğa sebeb olacaktır.

Bununla birlikte Rafii ve Nevevi'nin Ebu Hamid'den nakledip onayladıklarına göre kadının geriye dönmesi daha faziletlidir. Yolculuk esnasında iddettedir.

162. "Yol" ifadesi kadının evden çıkmadan önce iddet beklemesinin gerekmesi durumunu dışarıda bırakmaktadır, bu durumda kadın kesinlikle evden çıkamaz.

163. Kadın evden çıkmış olmakla birlikte şehirdeki yerleşim birimlerinin dışına çıkmamışsa -eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine görealimlerin çoğunluğu tarafından kabul edilen daha doğru görüşe göre geri dönmesi gerekir; çünkü yolculuğa başlamamıştır.

164. Kadın, yolculuğa devam etme veya geri dönmeyi seçme hakkına sahib olduğu durumda kendi amacına ulaşmak için yolculuğa devam etse veya gideceği yere ulaşsa, ihtiyaç durumu dikkate alınarak ihtiyacını gidermek amacıyla orada kalır, daha fazla kalmaz. Kadının bu kalması, yolculuk süresinden daha fazla olsa bile böyledir. Nitekim Nevevi'nin ifadesi bunu da kapsamaktadır.

Yine Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre kadının ihtiyacı üç gün dolmadan karşılanıyorsa kadının iddetini orada tamamlaması caiz olmaz. Ravdatu't-Talibin ve el-Muharrer'de belirtildiği üzere daha doğru olan görüş budur. Oysa Rafii ve Nevevi'nin ifadelerinden sanki kadının bunu tamamlayabileceği sonucu çıkmaktadır.

165. Kadın işini görünce iddetin kalan kısmını ayrıldığı evinde geçirmek üzere derhal dönmesi gerekir; çünkü aslolan odur. Şayet kadının işi bitmezse iddetinin kalan kısmını evinde geçirir.

Not: "İddetinin kalan kısmını evinde geçirmek üzere" ifadesinden şöyle bir sonuç çıkmaktadır: "Kadın, iddeti bitmeden önce eve yetişmeyi ümit etmiyor ve iddeti bu esnada yolda doluyorsa o zaman eve dönmesi gerekmez." Konuyla ilgili mezhep içindeki görüşlerden biri budur. Eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatu't Talibın'de "daha doğru" olarak belirtilen görüşe göre ise kadının dönmesi gerekir; çünkü kadının gittiği yerde ikamet etmesine izin verilmediği halde dönmesine koca tarafından izin verilmiştir.

Kadın gezmek veya ziyarette bulunmak amacıyla yolculuğa çıkmış olsa yahut kocası onu kendi ihtiyacı için yanında götürmüş olsa, yolcuların ikamet süresinden daha fazla orada kalamaz, daha sonra geri döner.

Kadının taşınması, ihtiyaç için yolculuk yapması veya itikaf vb. için bir süre belirlenmişse kadın bu süreyi orada geçirir, sonra -iddeti yolda tamamlanacak olsa bile- iddetini tamamlamak için geri döner. Yolda korku durumunun olması, yol arkadaşının olmaması vb. bir özür bulunmadıkça geri dönmeyi ertelemesi günahtır.

Koca kadının yolculuk durumunun ne için olduğunu bilmese mesela kadına yolculuk için izin verdiği halde "bir ihtiyaç için", "gezmek için" gibi bir şey zikretmediği gibi "orada kal" veya "dön" gibi bir şey de söylemese Ruyanı ve başkalarının belirttiğine göre bu izin, taşınma izni olarak kabul edilir.

Kadın yalnızca hac için veya kıran haccı için kocasının izniyle veya izinsiz olarak ihrama girdikten sonra kocası onu boşasa veya ölse bakılır: Vaktin dar olması gibi bir sebeble haccın kaçmasından korkarsa ihrama daha önce girmiş olduğu için iddetli de olsa hac yolculuğuna çıkar. Vakit geniş olup da haccın kaçmasından korkmazsa, o süreye kadar ihramdan çıkması caiz olur. Çünkü kadının ihramlı olarak beklemesini ona gerekli kılmak büyük bir zorluk doğurur. Kadın kocası kendisini boşadıktan veya öldükten sonra daha önce onun verdiği izinle veya izinsiz olarak hac veya umre yahut her ikisi için ihra ma girmiş olsa, ister haccın kaçmasından korksun ister korkmasın yolculuğa çıkamaz; çünkü ilk durumda ihrama girmeden önce boşama veya ölüm gerçekleştiğinden izin geçersiz olmuştur. İkinci durumda ise izin söz konusu değildir. İddet süresi geçtiğinde şayet vakit kalmışsa kadın umresini veya haccını tamamlar. Süre kalmamışsa umre fiillerini yaparak ihramdan çıkar, haccını kaza etmesi ve haccı kaçırmış olması sebebiyle de kurban kesmesi gerekir.

166. Kadın, normalde içinde oturmadığı bir eve çıktığında kocası onu boşasa ve "senin çıkmana izin vermedim" dese, kadın ise "izin verdin" dese yeminle birlikte kocanın sözü kabul edilir; çünkü aslolan izin vermemiş olmaktır. Bu durumda kadının derhaloturduğu bilinen evine dönmesi gerekir. Koca izin verdiği konusunda kadınla uzlaşırsa kadının derhal dönmesi gerekmez.

Kadının yaşadığı bilinen bir yerden başka yerde bulunmasına kocanın izin verip vermediği konusundaki görüş ayrılığı, ev konusundaki görüş ayrılığı gibidir.

167. Kadın "sen benim şuraya taşınmama izin verdin, dolayısıyla iddetimi burada geçirmem gerekir" dediği halde kocası "ben senin oraya bir ihtiyaç için gitmene izin verdim, sen dön ve iddetini evinde geçir!" dese mezhebde esas alınan görüşe göre yeminle birlikte kocanın sözü kabul edilir; çünkü neyi kastetliğini en iyi kendisi bilir. Ayrıca iznin kendisi konusunda kocanın sözü dikkate alındığına göre iznin keyfiyeti konusunda da onun sözü dikkate alınır.

Not: Kadın ile [ölen kocanın] mirasçı[sı] arasında görüş ayrı!ığı oluşsa yeminle birlikte kadının sözü kabul edilir; çünkü onun ikinci evde bulunuyor olması doğru söylediğine şahitlik etmektedir. Kadının tarafı mirasçının tarafına tercih edilir ama kocaya karşı tercih edilmez; çünkü hak karı-kocaya aittir, mirasçı ise [bu konuda] ikisine yabancıdır. Ayrıca kadın [izin verme konusunda] olup biteni mirasçıdan daha iyi bilir, ancak kocasından daha iyi bilmez.

168. Bedevi kadının yünden yapılma evi, iddet esnasında kalmanın gerekliliği bakımından şehirlinin evi gibidir. İddet esnasında bütün kabile göç ederse kadın da zorunluluk sebebiyle onlarla birlikte göç eder. Kabilenin bir kısmı göç ederse bakılır: Kadının ailesi göç etmeyenlerden olup geriye kalanlarda da [saldırıya karşı kendilerini savunabilecek] güç ve sayı varsa kadın göç edemez. Kadının ailesi göç edenlerden ise ve geriye kalanlarda güç ve sayı varsa, daha doğru görüşe göre kadın kalmak ve göç etmek seçeneklerinden dilediğini seçer; çünkü kişinin ailesinden ayrı kalması zor ve sıkıcıdır. Bu, bedevi kadının şehirli kadından ayrıldığı bir hususdur. Zira şehirli kadının ailesi o şehirden göç etse bile -yukarıdaki gerekçe bu konuda şehirliyle bedevı arasında fark olmamasını gerektirdiği halde- kadın onlarla birlikte göç edemez.

Bulkini şöyle demiştir: Kadının seçim hakkına sahip olacağı durum vefat veya bain talak iddetidir. Ric'ı talak iddetinde ise şayet koca geride kalanlar arasında olup kadının da ikamet etmesini isterse bunu yapabilir. İmam Şafii'nin el-Umm'deki ifadesinin zahirinden de bu anlaşılmaktadır. Ancak burada farkiı görüş belirtmek de mümkündür; çünkü koca, karısına dönmeyi terk etmek suretiyle kusurlu davranmıştır.

Bu, daha önce geçen şu görüş ayrılığına dayalıdır: "Ric'i talakla karısını boşayan koca kadını dilediği zaman iskan edebilir mi edemez mi?" Orada belirtildiği üzere bu konuda meşhur görüşe göre bu kadın diğerleri gibidir. Buna göre koca kadının göç etmesini engelleyemez. Kadın onlarla birlikte göç ettiğinde yol esnasında onların gerisinde bir köy vb. bir yerde iddet beklemek üzere ikamet edebilir. Çünkü iddet bekleyen kadın açısından böyle yapmak, yolculuğa devam etmekten daha uygundur. Kadının ailesi düşman korkusundan kaçmakla birlikte kadın güvende olursa onlarla birlikte kaçması caiz olmaz; çünkü onlar güvene kavuşunca geri dönerler.

Not: Bedevı kadının şehirli gibi olduğunu söylemek, şehirli hakkında daha önce geçen şu hükmün onun hakkında da geçerli olmasını gerektirir:

a) Koca karısının o bölgedeki evinden başka bir eve taşınmasına izin verse ve kadın da evden çıksa diğerine varmadan önce iddet beklemesi gerekli olsa kadının diğer eve gitmek için yolculuğuna devam mı etmesi geri mi dönmesi gerekir?

b) Koca karısının bir mahalleden başka bir mahalleye taşınmasına izin verdikten sonra iddeti gerektiren boşama veya ölüm olayı iki bölge arasındayken yahut kadının evden çıkıp da henüz mahalleyi terk etmesinden önce gerçekleşse kadın yolculuğuna devam mı eder yoksa geri dönmesi mi gerekir?

Ravdatu't-Talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de bu soruların hiçbiri hakkında herhangi bir şey söylenmemiştir.

Bir gemi kaptanı karısını boşasa veya ölse, kadının meskeni de gemi olsa bakılır:

Boşamanın söz konusu olduğu ilk durumda gemi büyük olup her birinin [tuvalet, mutfak vb. gibi] ihtiyaçlarını ayrı giderebileceği müstakil odalar bulunuyorsa kadın gemideki meskeninde iddetini geçirir. Çünkü gemideki ayrı odalar [karnaralar] bir binadaki ayrı daireler gibidir. Şayet kamaralar bu konuda müstakil değilse bakılır: Kadının yanında mahrem bir erkek var ve gemiyi hareket ettirmeyi biliyorsa koca da kadınla birlikte yolculuğa çıkar ve kadın gemideki kamarasında iddetini geçirir. Kadının belirtilen şekilde mahremi yoksa kıyıya en yakın yerleşim birimine çıkar ve iddetini orada geçirir. Buraya çıkması mümkün değilse kadın imkan ölçüsünde kocasına karşı örtünür ve uzak durur.

169. Ev kocanın mülkü olup kadına layık ise yani bu kadınla aynı durumda olan birinin oturmasına uygun olursa kadının orada oturmaya devam etmesi zorunludur, hiç kimse yukarıda belirtilen özür durumları bulunmaksızın kadını oradan çıkaramaz.

Not: Koca, [boşama veya ölüm öncesinde] borcuna karşılık evi rehin vermiş ve boşama öncesinde borcun vadesi geldiği halde borcunu başka türlü ödemesi mümkün olmamışsa borcuna karşılık evi satması caiz olur. Bu durumda Ezrai'nin kendi görüşü olarak belirttiğine göre müşteri kadının emsal ücret karşılığında orada iddet beklemesine razı olmazsa kadının başka eve taşınması gerekir.

Nevevi'nin "kadına uygun olan bir ev" ifadesinin zahirinden evde kocanın değil kadının durumuna bakılacağı anlaşılmaktadır ki evlilik birliği devam ederken böyle olduğu gibi burada da doğru olan budur. Maverdi'nin "evlilik birliği devam ederken kocanın durumu dikkate alınır" ifadesi buna aykırıdır. Ezrai "ben bu konuda ayrım yapan başka bir kimse görmedim" demiştir.

170. Kadının iddet beklemekte olduğu evi iddet süresi sona ermeden satmak sahih değildir.

Ancak ay hesabıyla iddet bekleyen kadının evini satmak, kiraya verilen evi satmak gibidir. Daha önce kira bölümünde daha güçlü görüşe göre bu satımın sahih olduğu hükmü geçmişti. Şu halde iddet bekleyen kadının evini satmak da böyledir.

Nevevi, el-Muharrer'deki ifadeye şu sözleri de eklemiştir: "Kadının iddet beklediği evi satmanın batıl olduğu da -tek görüş olarak söylenmiştir. "

İkisi arasında şöyle bir fark olduğu belirtilmiştir: Bir evi kiralayan kişi o evin menfaatine malik olur. İddet bekleyen kadın ise evin menfaatine malik değildir. Bu durumda boşayan kişi sanki evi satmış da menfaatini bir süreliğine kendisi lehine istisna etmiş gibidir, bu ise batıldır.

Not: İbn Şühbe'nin belirttiği üzere görüş ayrılığı, müşteri şayet iddet bekleyen kadın değil ise geçerlidir. Şayet müşteri o kadın ise evin ona satılması kesin olarak sahih olur. Hamilelik iddeti ile temizlik hesabına göre olan iddete gelince bu durumda evin satılması -sürenin bilinmezliği sebebiyle- sahih olmaz.

171. Ev ödünç alınmışsa kadının iddetini orada geçirmesi gerekir; çünkü mülkiyetine sahib olunan evde mesken hakkı sabit olduğu gibi ödünç alınan evde de bu hak sabit olduğundan ayetteki ["evlerinden çıkmasınlar" ifadesi] bu kadını da kapsamaktadır. Koca, kadını o evden başka yere nakledemez; çünkü buna Allah hakkı ilişmiştir.

172. Ödünç veren kişi ödünç verme işinden vazgeçer ve evinin emsal ücretini almaya razı olmaz da daha fazla isterse yahut evini kiraya vermeye razı olmazsa kadın, bulunabilen en yakın eve nakledilir.

Not: Nevevi'nin sözünden anlaşıldığına göre ev sahibi emsal ücrete razı olduğunda kadın o evden başka yere nakledilemez, kocanın bu ücreti ödemesi gerekir. Rafii ve Nevevi, Mutevellı' den bu görüşü nakledip onaylamışlardır. Ezrai ise ödünç, vasiyet vb. bir yolla bedelsiz olarak bir ev bulma imkanı olması halinde kocanın diğer eve ücret ödeme yükümlülüğü konusunda tevakkuf etmiştir.

Ödünç veren kişinin akıl hastalığı, sefihlik, kira olarak tuttuğu evin kira süresinin dolması veya ölmesi gibi durumlarda teberru ehliyetini kaybetme si de ödünçten cayması gibidir.

EI-Matlab adlı eserde şöyle denilmiştir: Alimler ödünç verme işinin iddetin gerekli olmasından önce ya da sonra olması arasında bir ayrım yapmamışlardır. Şayet bu daha sonra olmuş ve durum da biliniyorsa, ödünç akdi bağlayıcı olur. Çünkü bundan caymak kadının evde kalması konusundaki Allah hakkını ibtal etmek anlamına gelir. Bu tıpkı ölü gömülmesi için ödünç verilmiş arazide ödünç verme işinin bağlayıcı olması gibidir. Dahası alimler bunu ödünç verme konusunda açık olarak ifade etmişlerdir.

173. Kira süresi dolmuş olan kiralık evde de evin sahibi emsal ücret karşılığında kira akdini yenilemek istemiyorsa kadın oradan başka yere nakledilir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
> Bir müslümanın malı ancak kendi gönül rıdasıyla helal olur. (Sahih-i İbn Hibban, Cinayat, 5978)
Ancak ev sahibi buna radı olursa kadın başka yere nakledilmez.

174. Bir süreliğine oturma hakkı vasiyet yoluyla birine bırakılan ve sürenin dolduğu ev de bu konuda kiralık ev gibidir.

175. Ödünç veren kişi veya evini kiraya veren kişi, kadının başka eve nakledilmesinden sonra emsal ücrete radı olsalar bakılır: Eğer kadının nakledildiği ev ödünç verilmiş ise kadın ilk eve geri döndürülür; çünkü ödünç veren kişi bundan cayabilir. İkinci ev kiralanmışsa kadın -iki görüş içinden tercihe şayan olanına göre- ilk eve nakledilmez. Ezra! bunun doğruya daha yakın görüş olduğunu söylemiştir; çünkü kadını ilk eve geri döndürmek [boş yere masraf yaparak] mal kaybetmektir. Karı-koca ödünç eve dönme konusunda anlaşırsa kadın dönmez; çünkü ödünç veren kişinin bundan caymayacağının garantisi yoktur.

176. [Kadının iddet beklediği] ev kadının mülkü ise orada kalmaya devam etmesi caizdir.
Bu durumda kendisini boşayan kişiden evin ücretini taleb eder; çünkü kadını bir meskende barındırma yükümlülüğü kocaya ait olduğundan ücreti de onun vermesi gerekir. Bu durumda, İmam Şafii'nin el-Umm'de belirttiğine göre kadın için yeterli olabilecek en düşük ev ücreti ödenir.

Not: Nevevi'nin ifadesinin zahirinden kadının kendisine ait olan o evde kalmaya devam etmesinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. el-Muhezzeb ve et- Tehzib yazarları bunu tek görüş olarak belirtmişlerdir. Ravdatu't-Talibin'de belirtilen daha doğru görüşe göre ise kadın orada kira veya ödünç olarak kalmaya radı olursa caizdir ve evla olan da budur. Kadın buradan taşınmak isterse bunu da yapabilir; çünkü kadının evini ücret karşılığı veya ödünç olarak vermesi gerekli değildir. Ücret de ancak onun talebiyle gerekli olur. Kadın ücret taleb etmez de iddet süresi geçerse, daha doğru görüşe göre ücret kesin olarak düşer, nafaka ise böyle değildir; çünkü nafaka kadının kendisini kocasına teslim etmesinden kaynaklanır bu ise mevcuddur. Kadının nafakayı talep etmemesi durumunda düşmez. Ayrıca nafaka, zimmette sabit olsa bile sahib olunan bir maldır. Mesken ise kadının sahib olduğu şeyolmayıp yalnızca belirli bir süre orada oturma hakkına sahibdir, bu ise geçmiştir.

Kadın, evlilik birliği devam ederken kocası ile birlikte kendi evinde otursa, şayet kocasının burada oturmasına izin vermişse İmam Şafiî'nin açık ifadesine göre kocasından kira almaya hak kazanamaz. Çünkü herhangi bir karşılık zikredilmeksizin mutlak olarak izin vermek İbnu's-Salah'ın fetvalarında belirttiğine göre ödünç verme veya serbest bırakma anlamına gelir. Bu, açıkça anlaşılacağı üzere kadının tasarruf yetkisi kısıtlı olmadığında söz konusu olur.

177. Evlilik esnasında oturulan ev değerli ise koca imkan ölçüsünde evlilik esnasında oturulan eve en yakın olan ve kadına uygun olan bir başka eve kadını nakledebilir; çünkü kadını değerli bir evde oturtmak koca üzerine gerekli değildir. Bu, yalnızca evlilik devam ederken birlikteliğin devamı hatırına müsamaha ile karşılanan bir şeydir. Boşama ile birlikte bu durum ortadan kalkmıştır.

178. En yakında olan evde iskan etmek zorunlu mu yoksa mustehab mıdır? Bu konuda tereddütlü ifadeler vardır. Alimlerin ifadelerinin zahirinden bunun zorunlu olduğu anlaşılmaktadır ki zahir olan da budur. Bu, zekat verilecek sınıflar bir şehirde bulunmadığında onun başka yere nakledilmesini caiz görmemiz halinde en yakın yere nakledilmesine benzer. Koca, kadının değerli olan evde [iddet esnasında] kalmasına radı olmuşsa o zaman bu gerekli olur.

179. [Boşanma esnasında kadının oturduğu] ev değersiz olup kadına uygun değilse o evde kalmaktan kaçınıp başka bir yere nakledilmeyi taleb edebilir. Çünkü kadının hakkı bu değildir. Kadın [evlilik esnasında] bu evde kalmaya, sırf kocasıyla bir arada bulunduğu için göz yummuştu. Boşanmayla birlikte artık bu durum ortadan kalkmıştır.

180. Kocanın, iddet bekleyen karısı ile bir arada oturması, onun yanına girip çıkması haramdır; çünkü bu durum, kadınla baş başa kalmaya' götürür, bu ise haramdır. Ayrıca bu, kadına zarar vermektir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Onları sıkıştırmak amacıyla onlara zarar vermeye kalkışmayın." [Talak, 6]. Burada "evlerde sıkıştırmak" kastedilmiştir.
Boşama bain olsun ric'i olsun fark etmez.

181. Aşağıdaki durumlarda yukarıda bahsedilen hususlar -yani kocanın karısının yanında oturması, girip çıkması- caiz olur:

Rafii'nin, mezhebimiz alimlerinden aktardığına göre kişinin, iki tane güvenilir kadınla baş başa kalması caizdir. Ravdatu't Talibİn ve eş-Şerhu'l-kebır'de cemaatle namaz bölümünde kadınlarla ancak mahremlerinin baş başa kalacağı konusundaki ifade "güvenilir olmayan kadınlar" şeklinde yorumlanır, böylece o ifade burada zikredilene uymuş olur, çünkü itimad edilmesi gereken görüş budur.

> Kadına iddet esnasında normalde verilmesi gerekenden daha geniş bir ev verilmiş ve kadının -isterse süt veya sıhriyet yoluyla olsun- kendisinden utanılacak çağa gelmiş mUmeyyiz bir mahremi varsa, İmam Şafii' den nakledilen buluğ şartı ve Şeyh Ebu Hamid'den nakledilen buluğa yaklaşma şartı da temyiz olarak yorumlanır.

Metinde geçen "erkek" ifadesi ihtirazı bir kayıt değildir. Kadının kız kardeşi, teyzesi ve halası gibi bayanlar da -şayet güvenilir ise- aynıdır. Ravdatu't-Talibin'de "güvenilir yabancı bir kadının bulunması yeterlidir" denilmiştir. Mahremin bulunması ise daha iyidir.

> Kocanın mahrem akrabasından mümeyyiz bir bayan veya kocanın başka karısı ya da cariyesi yahud da yabancı bir kadın varsa.

[Yukarıdaki iki durumda] belirtilen mahzurlar ortadan kalkmış olacağı için kocanın, iddet bekleyen kadınla aynı evde oturması onun yanına girip çıkması caiz olur. Bununla birlikte kadını görme ihtimali sebebiyle bunu yapması mekruhtur.

182. Akıl hastası ve mümeyyiz olmayan küçük dikkate alınmaz.
Kadın ve cariyenin güvenilir olması dikkate alınır.
Bir görüşe göre kocanın diğer karısında kıskançlık olacağı için güvenilir olma şartı dikkate alınmaz.

Mahremin -Zerkeşi'nin belirttiğine göre- gözleri gören bir kimse olması şart olup kör olması yeterli değildir. Nitekim yolculukta kadının mahremi olarak kör bir kimsenin gitmesi de yeterli değildir.

Not: Rafii'nin, mezhebimiz alimlerinden aktardığına göre kişi'nin iki tane güvenilir kadınla baş başa kalması caizdir. Ravdatu't-Talibin ve eş-Şehru'l-kebir de cemaatle namaz bölümünde kadınlarla ancak mahremlerinin baş başa kalacağı konusundaki ifade ''güvenilir olmayan kadınlar'' şeklinde yorumlanır, böylece o ifade burada zikredilene uymuş olur, çünkü itimad edilmesi gereken görüş budur.

el-Mecmu'da belirtildiğine göre iki veya daha fazla erkeğin, fuhşiyattan olan işleri yapmaları uzak bir ihtimal olsa bile bir kadınla baş başa kalmaları haramdır; çünkü kadının kadından utanması, erkeğin erkekten utanmasından daha fazladır.

183. Evin içinde farklı odalar bulunsa, kişinin eşlerinden biri bu odalardan birinde diğeri ise farklı odada otursa bakılır: Evin mutfak, tuvalet, atık su boşaltma yeri, çatıya tırmanma yeri vb. irtifakları bir ise halvetten kaçınmak amacıyla kadının bir mahraminin de bulunması gerekir. İrtifaklar bir olmayıp her bir odanınki farklı ise mahremin bulunması gerekmez.

Kocanın mahrem bulunmaksızın o kadınla aynı evde oturması caiz olur; çünkü bu durumda iki oda birbirine komşu iki ev gibi olur. Ancak irtifaklar evin içinde odanın dışında ise bu caiz olmaz; çünkü bu durumda baş başa kalmak imkansız değildir. Bunu Zerkeşi söylemiştir.

184. İki oda arasının bir kapıyla örtülmesinin şart koşulması daha uygundur. Yine iki odanın geçiş yerlerinin aynı olmaması, yani evde bir odaya giderken diğer odanın yanından geçilmemesinin şart koşulmaması daha uygundur. Nitekim et-Tehzib ve et-Tetimme yazarları ve başkaları, baş başa kalma durumuna düşmemek için bunu şart koşmuşlardır.

185. Alt ve üst katın hükmü de belirtilen hususlar açısından ev ve odanın hükmü gibidir.
et-Tecrid'de şöyle denilmiştir: Kadına muttali olmamak için onu üst katta oturtması daha iyidir.



İddete İlişkin Son Hükümler

Karısını boşamış olan ve bir meskene sahip olmayan kişinin iddet bekleyecek karısı için hakim -şayet karşılıksız olarak ev verecek kimse bulunmazsa- ev kiralar. Bu kişinin malı yoksa hakim onun adına borç yapar. Hakim kadına kocası adına borç yapmaya veya kadının malından ev kiralamasına izin verirse bu caiz olur, bu durumda kadın, yaptığı ödemeyi kocadan geri alır. Kadın hakimin izni olmaksızın geri alma kastıyla bu ödemeyi yaparsa bakılır:
Kadının hakimden izin alması mümkün idiyse yahut bu mümkün olmadığı durumda başkasını şahit tutmamışsa yaptığı ödemeyi geri alamaz. Kadın, hakimden izin istemesi mümkün olmakla birlikte [ondan izin almayıp] başkalarını şahit tutarak bunu yapsa, yaptığı ödemeyi geri alır.

İddet bekleyen kadının kocası ölünce karısı "benim iddetim o hayattayken bitmişti" dese iddet onun üzerinden düşmez ve ikrarı sebebiyle mirasçı olamaz. Ezrai şöyle demiştir:
"Kaffal bunu ric'i talakla boşanmış kadın diye kayıtlamıştır. Şayet bain talakla boşanmışsa bu konudaki kayıttan anlaşıldığına göre kadının iddet yükümlülüğü bununla düşmüş olur."
Ezrai devamla şöyle demiştir: "Boşamanın ric'i mi bain mi olduğu bilinemese ve kadın ric'ı olduğunu, kendisinin mirasçı olduğunu iddia etse, daha uygun görüşe göre bu kabul edilir; çünkü evlilik hükmünün devam etmesi asıldır." (Muğni'l Muhtaç)
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt