Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ebu Hazım’ı Gören Oldu Mu?

_katre_ Çevrimdışı

_katre_

الحمدلله
Site Emektarı
Ebu Hazım’ı Gören Oldu mu?


fwljqr.jpg


“Ateşlik iki sınıf insan ki ben onları henüz görmedim…… biride bir takım kadınlar topluluğudurki bunlar giyinik, çıplaktırlar. Görenleri yoldan saptıran ve kendileri de haktan sapanlardır. Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır. Bunlar cennete giremiyecekler, kokusu şu kadar! Şukadar! Yürüme mesafesinden alındığı halde bunlar cennetin kokusunu da bulup alamıyacaklardır.” (Müslim – sahih bab:libas ve’l- zineh hadis nr.3971)

Geçen gün bir TV programında konu “Modern tesettür” idi. Konuklar, Emine Şenlikoğlu, Ali Rıza Demircan ve Alâ dergisi’nden modern! tesettürlü bir hanımdı.
Program sunucusu önce Rasulullah Aleyhisselam’ın giyinik çıplaklarla ilgili bir hadis-i şerifinden bahsetti. “Böyle bir şey var mı?”deyip onlara konu hakkındaki fikirlerini sordu.

Her iki Hoca ve yazar makamındaki şahıs lafı öyle eveleyip gevelediler, laflara öyle takla attırdılar ki, belki de benim cehaletimden ben ne dediklerini anlamadım! Yani aklımda kalan sadece iki sözcük oldu “KEM, KÜM”…

Sonra sunucu Şenlikoğluna dönüp: Alâ dergisinden hanımefendiyi göstererek “Sizce bu hanımın tesettürü nasıl, sizi rahatsız eden bir şey var mı bu kıyafette?” diye sordu: O da yine kem kümlerle, “Şimdilik bu kadar yapabiliyorsa bu kadar yapar. Rahatsız eden bir şey yok” manasında laflar etti…

Demircan’a da bu minval üzere sorular soruldu. O da yine anlaşılmaz sözlerle konuşmayı sürdürüp nedense birden ağlamaklı oldu. Belki söylemek istediklerini söyleyemediği, içini sıktığı içindir kimbilir…

Alâ dergisinden hanımın, kabarık başında şu katlı kumaşlar gibi görünen, boynunun rahat görülmesini sağlayan bir eşarbı, altında geniş sayılamayacak bir pantolonu, yüzünde hafif bir makyajı vardı…

“Dandik tesettür” tabiri benden değil, Emine Şenlikoğlu’ndan çıkmıştı oysa değil mi? Sayısız konferanslarda erkek gibi yürekli konuşmalar yapan ben değil, kendisiydi değil mi? Hatta bazı konferanslarda hanımların kıyafetlerini korkusuzca eleştiren, kitaplar yazan da O değil miydi?

Peki neden şimdi susuyor, gerçekleri korkusuzca söyleyemiyordu? Yaşını başını almış, doğru söylemeyi, cesurca konuşmayı sevdiğini bildiğimiz Demircan hoca Ve Emine Şenlikoğlu hanımefendi söyleyemezler miydi gerçekleri? Bahsi geçen sahih Hadis-i şerifi eğip bükmeden açıklamasını yapamazlar mıydı?

“Bu dergiler ancak Tesettürü bozuyor, sizin gibiler Tesettürü tahrif ediyor, bu kabul edilebilir bir tesettür değildir”diyemezler miydi?

Soruyorum kendilerine: “Hakkı haykırmayan, TV ye çıkınca tutulan bu prangalı diller kimin dilleri?”

Bunlar kimin dilleri ki, İslam’ı olduğu gibi anlatamıyor?

Gelin size prangasız bir dilden, cesur bir yürekten bahsedeyim. O’nun adı Ebu Hazm. Allah Teala O’ndan ve O’nun gibi yürek adamlarından ebedi razı olsun.

Karşısındakinin kim olduğunu umursamadan nasıl HAK haykırılırmış bir okuyuverin bakalım:

Ebu Hazım’ı Gören Oldu mu?
Süleyman b.Abdülmelik (yedinci Emevi halifesi ve Ömer b. Abdülaziz’in de kuzeni) hacca gittiğinde Medine’yi ziyaret eder. Ve sorar:

“Medine’de Peygamber’in (s.a.s) ashabından birine yetişmiş kimse var mıdır?”

Cevap verilir:

“Ebû Hâzim adında birisi vardır”.

Adı anılan kişi, künyesi Ebu Hazım olan tabiin kuşağının alim ve zahidlerinden Seleme b. Dinar’dır. Arkasından haberci gönderilir ya da bir başka rivayete göre halife bir heyetle onu ziyaret eder.

Nihayet aralarında şu konuşma geçer:

- Söyle bakalım Ebû Hazim,..

- Ne hakkında, ey mü’minlerin emîri?

- Bu işten çıkış yolu hakkında.

- Bu iş kolaydır, eğer yapabilirsen…

- Nedir o?

- Eşyanın ancak helâl olanını al ve bir görev verince liyakati olana (ehline) ver.

-Buna kimin gücü yeter?

- Allah’ın halkın işinden sana yüklediğini yüklediği kimselerin.

- Bana öğüt ver, Ebû Hazim!

- Bil ki bu iş sana, senden öncekinin ölümü ile intikal etmiştir. O da senin elinde olmayan bir iştir. Senin eline gelişinde olduğu gibi (yani nasıl geldiyse öyle çıkacaktır elinden.).

- Ey emir! Rabbini tenzih et., O’nu an! O’nun nehyettiği yerlerde olmayasın, bilakis emrettiği yerlerde bulunmalısın. Sen bir çarşısın. Sana iyi de kötü de yüklenilir, gelir. Sen onlardan dilediğini seç.

- Neden bize (Şam’a, saraya) gelmiyorsun?

- Sana gelip ne yapacağım ey emir? Beni yanında tutsan, bozarsın, uzaklaştırsan üzersin, senin yanında istediğim, arzuladığım şey yok. Bende de seni korkutan bir şey yok

- ihtiyacını bildir bize!

- Ben onu senden daha güçlüye bildirdim. Verdiğini kabul ettim. Vermediğine de razı oldum!.

Allah buyuruyor ki “senin rahmetini onlar mı paylaştırmaktalar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık, biribirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık Rabbinin rahmeti onların toplayıp yığmakta oldukları şeylerden daha iyidir”(Zuhruf-32).

- Söyle ey emir. Verilen çok ise kim eksiltebilir o kulun nasibini ve ya da az ise kim çoğaltabilir?

Halife sarsılır ve ağlamaya başlar. Meclisten birisi “mü’minlerin emirine çok kötü davrandın, onu ne hale getirdin!”diye çıkışır.

Ebu Hazım:

- Sus ey adam! Allah alimlerden söz almıştır, ta ki onlar insanlara hakikati beyan etsin ve bir şey saklamasınlar”,

Eve dönünce Ebu Hazım, arkasından hediyeler gönderildiğini duyar. Hepsini reddeder ve haberciye der ki:

- O’na şöyle de! Ey emir! Ben bunları senin için dahi uygun bulmazken kendim için nasıl uygun görürürüm. Bunu yapmamalıydın!”

Kıssa burada biter.
Biter bitmesine de hisselerimize kim bilir neler düşer dostlar.

Ömer Karaoğlu

CAHİDE

 
Üst Ana Sayfa Alt