E
Çevrimdışı
Ebu Reyyan gerçeği ve Şeriat
düşmanlarının oyunu!
Konuya başlamadan önce öncelikle
şunu söylemek gerek. Irak ve
Şam’daki İslam Devleti, adı bir gün
Irak El Kaidesi iken de Irak İslam
Devleti iken de bugünkü taşlamaların
ve zulmün çok benzerlerine Irak
sahasında maruz kalmıştır...
04 Ocak 2014 Cumartesi 17:35
Takva Haber / Haber Merkezi
Konu bütünlüğü açısından şunu da
hatırlatmakta fayda var: Bilindiği üzere
çok kısa bir süre önce Irak, İran,
Amerika ve Suriye’nin IŞİD’i Irak’ta
bitirmek için ortak hareket etme kararı
aldığı haberleri yayıldı.
Şimdi o haberlerin üzerine devletin
karalanması için yeni bir ‘öldürme’
davasının ortaya atılıp ardından Adnan
El Arur gibi, birilerinin uşağı ‘alimler’
tarafından IŞİD mücahitlerine karşı
savaş ilan edilmesi, bu ilanın iyice
meşrulaştırılması için devletin emiri El
Bağdadi’nin ve tüm askerlerinin tekfir
edilmesi, üzerlerine lanet okunması hiç
de şaşırtıcı değil. Gerçekten bu
senaryolara çok alıştık artık iyice
bayağılaştı ve işin tadı kaçtı. Konu
hakkında özellikle Twitter’de çok şeyler
yazıldı, çizildi, söylendi.
Bunlardan en önemlileri ise ‘Allah için
hakkı söyleme’ taraftarı olanların
yazdıklarıydı. Bu kısa twitlere
geçmeden önce yine büyük önem
arzeden ve olayın detaylarına ışık tutan
bazı video, haber ve bildirileri
vermekte fayda görüyorum. Bunlardan
ilki Twitter üzerinden yayınlanan bir
video. Bu videoda kimliği bilinmeyen
ancak büyük ihtimalle Suriye sahasında
çarpışan bir mücahit olduğu tahmin
edilen bir kişi konunun özü hakkında
konuşuyor. Bu zatın söyledikleri,
konunun netleşmesi açısından büyük
önem arzediyor.
İşte o videodan bazı kesitler: ‘Değerli
kardeşler, şu birkaç dakika içinde
medyada birkaç saattir dolaşan önemli
bir haber hakkında konuşacağım. Bu,
Doktor Hüseyin Süleyman Ebu
Reyyan’ın öldürülme haberidir. Ancak
bu hadise hakkında konuşmaya
başlamadan önce birkaç nokta üzerinde
durarak giriş yapacağım.
İlk nokta; İslam Devleti’ne karşı
gerçekleştirilen medya kampanyasıdır.
İkincisi yani olaydan çıkarımını
yaptığımız ise şudur: El Cezire
Kanalı’nın sunduğudur. Zira El Cezire,
Devletin görüşünü dinlemeden
aleyhine hüküm vermiştir. Oysa El
Cezire ‘görüş ve diğer görüş’ sloganları
atmaktadır. Ancak El Cezire Kanalı bu
sloganı Yahudiler, Siyonistler, Mecusiler
ve Budistler söz konusu olduğunda
uygulamaktadır. Irak ve Şam’daki İslam
Devleti söz konusu olduğunda ise asla
uygulamamaktadır. Bu da kanalın
kesinlikle taraflı olduğunu
göstermektedir.’
El Cezire Kanalı’nın, Amerika’nın Irak’ı
işgalinde de Irak İslam Devleti’ne
saldırının başını çektiğini, bu kanalın
Katar’ın Irak İslam Devleti’ne karşı
savaş gündemine hizmet ettiğini de
sözlerine ekleyen şahıs, Ebu Reyyan’ın
‘öldürülmesi’ meselesinin ardında Irak
ve Şam’daki İslam Devleti’nin
‘şeytanlaştırılması’, ‘taşkınlık’ ve
‘tekfircilik’le suçlanması hedefinin
yattığına işaret etti.
Ardından Ebu Reyyan’ın ‘öldürülmesi’
meselesine geçerek şöyle konuştu:
‘Öncelikle o öldürülmedi. Dr. Hüseyin
Süleyman öldürülmedi. Aralarında
savaş yaşandı. Şeriatta kasıtlı öldürmek,
hata ile öldürmek ve bir kişinin savaş
sırasında öldürülmesi arasında fark
vardır. Irak ve Şam’daki İslam Devleti
ile Ahraru’ş Şam Hareketi arasında
Halep’in kırsalı Meskene Şehri’nde
çatışma yaşandı. Çatışma Safer ayının
8’inde ve 9’unda yani 2013 yılı Aralık
ayının 12’sinde ve 13’ünde yaşandı.
Bugünse 1 Ocak 2014 yani 29 Safer
1434. Peki bu günler zarfında ne oldu?
Bugün ne olduğunu anlamak için
mazide ne olduğunu anlamamız gerek.
Mesele, Meskene olayları başladığında
başladı. Ahraru’ş Şam’ın kadısı Ebu
Abdulmelik’in Meskene olayları
hakkında kaset sızdırdığı ya da
yayınladığı sıradaki üslubunu ve devleti
nasıl suçladığını, El Bağdadi’yi nasıl da
tekfir ettiğini gördünüz. Sonra medya
baskısına maruz kalınca ve herkes
üslubundan dolayı şok olunca hesabına
birilerinin sızdığı yalanını uydurdu.
Hepimiz biliyoruz ki Twitter’deki
hesaplara sızılması oldukça zordur.
Bu meseleyi sunmamız gerekir.
Öncelikle Hüseyin Süleyman kimdir?
Hüseyin Süleyman onun ismi. Ebu
Reyyan. Kendisi Musab bin Umeyr
Tugayı’nın kurucularındandır. Bu tugay,
Meskene Şehri’nde ve etrafında
devlete karşı savaşta başı çekiyordu.
Ahraru’ş Şam’ın genel kadısı Ebi
Abdulmelik’in yayınladığı kasette,
devletin Meskene Valisi Ebu Ducane El
Kuveyti’nin sözüyle aslında kendi
kendilerini mahkum ettiklerinde hiçbir
şüphe yoktur. Zira Meskene Valisi Ebu
Ducane El Kuveyti, Ahrar’ın karısına
saldırdığını, kendisinin üzerine ateş
açtığını, devletin, kontrol noktalarından
birinde bulunan askerlerinden birini
öldürdüğünü açıkladı. Musab bin Umeyr
Tugayını kim kurmuştur kardeşler?
Doktor Ebu Reyyan Hüseyin Süleyman.’
Konunun Hüseyin Süleyman’ın doktor
olup olmadığını, zira Beşşar Esed’in de
doktor olduğunu vurgulayan şahıs,
Hüseyin Süleyman’ın işin hakikatinde
doktor olmadığına işaret ederek şöyle
konuştu: ‘Bu şahıs işin gerçeğinde
doktor değil. Kendisi askerdir. Askeri bir
tugayın komutanıdır, bu tugayın adı da
Musab bin Umeyr’dir. Devlete karşı
savaşa başlayan da kendisidir. Devletin
askerlerini kaçırmak için tuzaklar,
kontrol noktaları kurdu. İlk önce
kendileri sizinle savaşmaya başladı.
Neden IŞİD, Şam’daki Nusret
Cephesi’ne saldırmıyor? Neden IŞİD
Humus’taki El Hak Tugayı’na
saldırmıyor? Neden IŞİD, Ahraru’ş
Şam’dan kapasitesi çok daha küçük,
donanım ve teçhizat açısından daha
küçük olmasına karşın başka gruplara
saldırmıyor? İşin gerçeği IŞİD kimseye
saldırmıyor.’
Irak ve Şam’daki İslam Devleti’nin
böyle durumlar başına geldiğinde
medya propagandasına başvurmadığını
da vurgulayan şahıs, birkaç gün önce
devletten İdlib’in kırsallarından Hazano
Kontrol Noktası’nda öldürülen iki
kardeşi örnek getirdi. Bu kardeşlerden
birinin kadı, diğerinin ise askeri
komutanlık için aday olduğuna işaret
etti. Ardından şöyle ekledi: ‘Ahraru’ş
Şam Hareketi tarafından öldürüldüler.
Cesetlerine de işkence yapıldı.’
Buna karşın bu haberin devlet haklı
olmasına karşın hiçbir şekilde
duyulmadığını, devletin aracı konup
muhakeme yapıldığını ve bunun
devletin daima izlediği yol olduğunu da
belirten bilgili şahıs, öldürülen iki
devlet üyesinin Ahraru’ş Şam tarafından
bilindiklerine dikkat çekti.
Ahraru’ş Şam Hareketi’nin, suçlu da
olsalar suçsuz da olsalar ölülerinin
kanının ticaretini yaptığını bundan
hedefin de Ahraru’ş Şam Hareketi
askerlerini ve halk tabanını kandırmak
olduğunu söyledi. Sonra şöyle dedi:
‘Bunu Ahraru’ş Şam Hareketi Emiri Ebu
Abdullah El Hamevi’nin twitlerinden
açıkça anlıyoruz. Öyle ki twitlerinden
birinde El Bağdadi’yi tekfir etti ve
kendisini ‘İbn Sebe’, ‘Yahudi İbn Sebe’
olarak nitelendirdi.’
Ahraru’ş Şam Hareketinin diplomatı
Halid Ebu Enes’in de twitlerinde Şam’ın
IŞİD için mezar olacağını yazdığını, bu
twitlerin de Ahraru’ş Şam’ın IŞİD’e karşı
açmış olduğu medya savaşının
kapsamında olduğunu dile getirdi.
Ahraru’ş Şam Hareketi ve İslami
Cephe’nin IŞİD’e karşı neden medya
üzerinden sözlü ve şer’i savaş
sürdürdüğünü, bunu kimin menfaati
uğruna yaptıklarını da sorgulamak ve
düşünmek gerektiğine işaret eden
şahıs, ardından ‘bunların fikri bağımsız
mı yoksa dışarıdan mı hareket
ettiriliyorlar’ diye sordu.
Sonra şöyle konuştu: ‘Hepimiz Ahraru’ş
Şam Hareketi’nin Emiri Ebu Abdullah El
Hamevi’nin Mısır’ı, iki kere Katar’ı
ziyaret ettiğini gördük. Türkiye’de de
iki resmi ofisleri bulunuyor. Birincisi
İstanbul’da, ikincisi ise Antakya’da. Bu
eskidendi. Şimdi kimbilir kaç ofisleri
vardır! Elçilerinin ziyareti ve Amerikan
büyükelçisi Ford’un birkaç gün önceki
ilanı, aynı şekilde Amerikan
büyükelçiliğinin, İslami Cephe’den bir
heyetin Amerikan büyükelçiliğinden bir
heyetle buluşacağı açıklaması… Bu
heyet, bu zamanda Müslümanlara karşı
savaş ve haç bayrağını açan, Irak’ta,
Afganistan’da, Somali’de ve
diğerlerinde milyonlarca Müslümanı
öldüren bir devletle ne yapacakmış?
Hatta bazı kadıları Twitter üzerinden
savaşçı kafirle masaya oturmanın bir
sakıncası olmadığını yazdılar.
Buna delil olarak da Allah Resulü’nün
(s.a.s.) Hudeybiye Sulhü’nde Kureyş
kafirleriyle oturmasını getirdiler. Ancak
Allah Resulü (s.a.s.) kendileriyle davayı
ya da dini satmak için oturmadı. Aksine
Mekke döneminde Allah Resulü’ne
(s.a.s.) ‘De ki ey Kafirler! Ben sizin
tapmakta olduklarınıza tapmam. Siz de
benim taptığıma tapmıyorsunuz’
ayetleri indi.’
İhvancıların, bidatçıların ve diğerlerinin
Mekke dönemini zayıflık olarak
göstermeye çalışmalarına karşın Allah
Resulü’nün (s.a.s.) bu dönemde dahi
hakkı haykırdığını söyleyen şahıs, aynı
dönemde Allah Resulü’nün (s.a.s.)
müminlerin dost edinilmesi ve
kafirlerden kendini temize çıkarmanın
gerektiğini de açıkladığına işaret etti.
Allah Resulü’nün bizlere Mekke
döneminde tagutun ve askerlerinin
kafir olduğunu açıklamayı öğrettiğini
ancak Ahraru’ş Şam Hareketi’nin de
İslami Cephe’nin de bunu istemediğini
belirtti.
Ardından tekrar Ebu Reyyan meselesine
dönerek şöyle ekledi: ‘Adam doktor
değildi, askerdi. Musab bin Umeyr
Tugayı’nın kurucusuydu. Kendisinin
mensubu olduğu aşiret ise devrimin
şebbihaları olarak adlandırılan kişileri
saklıyor ve şer’an yargılanmalarını ve
şeriata boyun eğmelerini engelliyor.
Bunlardan gafil olmamamız gerekir.’
Tavsiye babından son olarak ise şöyle
dedi: ‘Bizler Irak ve Şam’daki İslam
Devleti’nin menhecini, akidelerini
biliyoruz. Her defasında onları
savunmaya kalkmamıza da gerek yok.
Bizler onların menhecini biliyoruz.
Onlar Müslümanları hedef almıyorlar.
Kanlarını da mubah kılmıyorlar.’
Son olarak ise Ahraru’ş Şam gibi
grupların eğer savaşa güçleri yetse
kendilerine karşı savaşmaktan bir an
bile geri durmayacaklarını ancak buna
güçleri yetmeyeceğini bildikleri için
medya karalaması kampanyasına
başvurduklarını ifade etti.
Yukarıdaki konuşmanın videosu:
http://d.pr/a/DuXe
IŞİD’in kadılarından birinin
açıklaması:
IŞİD’in kadılarından Haydara El Kasim
de twitter hesabı üzerinden konuya
ilişkin açıklamada bulundu. Konu
hakkında insanları susanlar, inkar
edenler ve destekleyenler olmak üzere
üçe ayıran kadı, öncelikle savaş
meydanlarında ölüm olaylarının çok
görülebileceğini, bu tür sözleri çok kere
tekrarladıklarını ancak kendilerine nida
edilenlerin ölü olduklarını söyledi.
Sonra konuya başlayarak şöyle dedi:
‘Bir hafta önce başlayan meşhur
Meskene olayında kontrol
noktalarından birinde kardeşlerden üçü
esir alındı. Öldürüldükten sonra
cesetlerine de işkence yapıldı.
Kardeşler bu konuda bir bildiri
yayınlamadı, bu meseleyi yaymadılar.
Aksine işi şer’i yargı yoluyla ıslah
etmeye çalıştılar. Bu yazıyı yazmamdan
birkaç gün önce kontrol noktalarından
birinde iki kardeş öldürüldü ve haber
gizlendi. Ondan önce Atiyye El Anzi
kardeş Rakka İli’nde yine bir kontrol
noktasında öldürüldü ve yine haber
gizlendi. Olay resmi olarak
büyütülmedi. Halep İli’nde de bunun
gibi olaylar yaşandı.’
Kadı El Kasim daha sonra Ebu Reyyan’ın
eski işine ve Meskene olayına değindi.
Ebu Reyyan’ın eski işi hakkında şöyle
dedi: ‘Ebu Dücane El Kuveyti ve
diğerleri bu doktorun Tel Ebyad
Geçidi’nde çalıştığını ve istihbaratla
iletişim kurduğunu söyledi. Güvenlikten
kardeşlerce (devletteki) bu tespit edildi
ve kadılardan biri hakkında casusluk
gerekçesiyle kendisi hakkında riddet
hükmü verdi. Sonra bulunduğu
mekandan ya kaçma gayesiyle ya da
başka bir sebeple çıktı.’
Casusluğun, bombalanmaları, esir
alınmaları için mücahidlerin yerini
haber verme gibi sebeplerden ötürü
olduğu takdirde bunun Müslümanlara
karşı müşriklere destek verme
kapsamına girdiğini ve alimlerin icmaı
ile kafir sayıldığını söyledi.
Müslümanların gücü, kuvveti,
silahlarının çokluğunu kafirlere haber
verme gibi menfaat nedeniyle olduğu
takdirde ise alimlerin ihtilaf ettiklerini
belirtti.
Meskene olayı
Meskene olayını ise Ebu Dücane El
Kuveyti’nin dilinden şöyle aktardı:
‘Kardeşler bir şebbiha yakaladı. Musab
bin Umeyr Tugayı bu şebbihayı
çıkarmayı denedi. Bu işe ilk kalkışan ve
bu şebbiha uğrunda Meskene’de fitne
ateşini yakan ise öldürülen doktor oldu.
Kardeşlere geldi, gözleri bu mürted
uğruna şerle doluydu. Ayrıca kardeşlere
karşı savaşılmasını emreden de oydu,
kendilerine tuzak kurulmasını emreden
de oydu. Sonra kendilerine karşı başka
bir tuzak kurdu. Bu iki tuzakta kardeşler
öldü.
Kardeşler durumu yatıştırmak ve
çekilmek istediklerinde hareket
edemesin diye arabanın lastiğine ateş
etti. Kardeşler merkezlerine yürüyerek
döndü. Meskene’de çıkan tüm
olayların, ardından kan akmasının ve
daha sonrasında çıkan tüm olayların ilk
sebebi oydu. Ve bunu habis, mürted bir
Şebbiha uğruna yaptı.
Bu doktor, fitne ateşini yakıp savaş
çıkarandır. Kendisi casus hükmünden
küfür dairesine girmeyip kurtulsa bile
yeryüzünde bozgunculuk yapan
(eşkıyalık), Allah’a, Resulü’ne (s.a.s.) ve
müminlere karşı savaşanlar
kapsamından çıkmaz. Allah Resulü
bidatçıyı barındırana lenet etmişken bir
Şebbiha uğruna Müslümanlar arasında
fitne çıkaranın hali nedir?’
Twitter üzerinden bazı mücahidler de
konuya ışık tutan çeşitli açıklamalarda
bulundu. İşte bu açıklamalardan
bazıları:
İslam devleti askerlerinden Ebu El Velid
El Muhacir: El Etarib’deki olayların
sebebi: Hasan Cezera çeteleri Irak ve
Şam’daki İslam Devleti’ne saldırıyor.
Çünkü onlar (devlet) içlerinden biri
hakkında had cezasını uyguladı.
Çatışma hala devam ediyor.
Bahreyn Devleti Forumlar Yönetimi
Meclis üyesi ve Arap Körfezi Gençleri
Birliği başkanı, ‘Zefere kadar Suriye ile’
Uluslararası Bahreyn Kulübü çemberi
üyesi Hamud El Matıri: İslam Devleti
karşıtı kampanyanın sonucu: Şu anda El
Etarib’deki mücahidlerine saldırılıyor.
İçlerinden öldürülenlerin günahı
kendilerine fetva verenlerin
boynunadır.’
JehadNews1: Makin çeteleri devletin
askerlerine vefasızlık ediyor. El
Etarib’de bir Makin Çetesi vefasızca
devlete saldırdı. Sonra devlet
kendilerine karşılık verdi. Muhalifler de
oklarını devletin tepkisine yöneltti.’
Aktivist Halid Şaban: Hakkı savunma
adına: Allah söylediklerime şahittir:
Öncelikle çatışma muhacirleri hedef
alıyor. Suriye Özgür Ordusu çatısı
altında çalışan çetelerin hedefi budur.
Dr. Ekrem Hicazi: Irak’ta Sahveleri
yapan ülkelerin aynıları bugün de
Suriye’de sahveler yapıyor.
Minber El Cihad Eş Şami: Makin çeteleri
Etarib’de devletin askerlerine ihanet
ediyor. Devletin bir dizi merkezini
bastılar ve mücahidlerini öldürdüler.
Sadece bir günde 100’den fazla
mücahidi esir aldılar.
Deyr-i Zor mücahidlerinden Abdullah El
Hecer Eş Şehil: Makin İslam Devleti’yle
kalmayacak. Ardından sıra Nusret
Cephesi’ne, ondan sonra da İslami
Cephe’ye gelecek. Öyle ki Suriye resmi
olarak ve yalancı bir demokrasi ile
Amerika’ya teslim edilsin.
Devlet destekçisi aktivist Ahd: El Arur El
Bağdadi’yi lanetliyor. Devletin
taşkınlığından bahsedenler nerede?
Şimdi ne yapacaklar? İşte devleti tekfir
ediyor ve komutanlarını lanetliyorlar.
Adiller bize duruşunuzu gösterin!
IŞİD destekçileri çifte standardın
sebebini soruyor!
IŞİD destekçileri, devletin saflarında
savaşırken Ahraru’ş Şam kontrol
noktalarından birinde öldürülen,
cesetlerine işkence edilen ve kemikleri
kırılan muhacirlerin resimlerini
yayınladı.
Devletin destekçileri şöyle dediler:
‘Ahrar’dan ya da başka bir gruptan ne
zaman biri öldürülse suçlu hemen
Devlet oluyor, sosyal paylaşım siteleri
bağırış-çağırışlarla doluyor. Karşı taraf
büyük şeylerle suçlanıyor. Devlet zalim,
suçlu, emirleri şeriata başvurmuyor,
aralarında küfür, taşkınlık ve zulmü
yayıyorlar, askerleri ise tekfirci, en basit
sebepten Müslümanları öldürmekten
hiç çekinmiyorlar. Tüm bunları laiklerin,
İhvan’ın, Mürcielerin, yöneticilerin ve
zebanilerinin, ahlaksız uydu
kanallarının el ele vererek yaydıklarını
görüyoruz.’
Ardından şöyle eklediler: ‘İslam
devletinin neredeyse her hafta
adamlarından biri Ahrar ya da diğerleri
tarafından öldürülüyor. Hiçbir gün
Devletin, Ahrar’ın bugün yaptığı gibi bir
şey yaptığını gördük mü?’
Devletin destekçileri bunun Devletle
Ahrar arasındaki büyük farktan
kaynaklandığına işaret ederek Irak ve
Şam İslam Devleti saflarında savaşırken
Ahraru’ş Şam’ın İdlib ilinin
kırsallarından Hazzano yakınındaki
kontrol noktalarından birinde öldürülüp
cesetlerine işkence yapılan Ebu Yahya
Tunusi ve Ebu Ali Belciki’nin
fotoğraflarını yayınladılar.
Ebu Yahya Tunusi ve Ebu Ali Belciki ile
birlikte olup kaçmayı başaran devletin
bir savaşçısı Tunusi ve Belciki’nin esir
alındıklarında sapasağlam hayatta
olduklarını, Ahrar’ın, kendilerini
Şebbiha sandığını iddia ettiğini, kontrol
noktasındaki Ahrar savaşçılarının Tunusi
ve Belciki’nin muhacirlerden olduğunu
anladıklarını ve buna karşın
öldürüldüklerini ve cesetlerine işkence
yapıldığını anlattı.
Davau’l Hak Haber Ajansı’nın haberine
göre Devletin destekçileri daha sonra
şöyle sordu: ‘Muhacir mücahidler
hakkında işlenen bu iğrenç suç
kesinlikle Ahraru’ş Şam’ın kontrol
noktalarından birinde gerçekleşti. Katl
suçlusu kesinlikle Ahrar! Peki Devlet bu
davayı kullanıp ticaretini yaptı mı?
Diğer tarafın imajını karalamak için iki
şehidin resimlerini yayınlayıp interneti
feryatla figanla doldurdu mu? Bu suçun
üzerinden haftalar geçmesine karşın
kendilerine her türlü yalan
suçlamalarda bulundu mu? Yoksa gerek
Ahrar’la ve gerek de diğer gruplarla
arasındaki her davada olduğu gibi
hikmetle, akıllıca davranarak davayı
yargıya taşıdıktan sonra sabır mı etti?’
Devlet destekçileri ayrıca şöyle dedi:
‘Bahsi geçen bu olay tek değil. İleride
kimin erkek gibi hikmetle davrandığını
kimin de çocuk gibi dünyayı çığlığa
boğduğunu daha iyi görebilmek için
yayınlanması mümkün daha başka
olaylar da bulunmakta.
Soru: Neden devlet bu suç konusunda
sustu?
Neden internette yaygara çıkarıp
feryatla doldurmadı?
Neden devlet, Ahrar’ın imajını
karalamak için bu malzemeyi
kullanmadı?’
Devletin mücahidlerinin öldürülüp
cesetlerine işkence yapıldığını gösteren
bu videonun sonunda gösterilen belge
ise Irak ve Şam’daki İslam Devleti’nin
şer’i muhakemeyi kabul etmediği
yönünde iftira atanların iftiralarını boşa
çıkarmaktadır.
Yukarıda bahsedilen mücahidlerin
cesetleri:
Son olarak şunu söylemek gerekir: Dün
devleti tekfirci diye itham edip bugün
kendileri devleti tekfir eden lanet
okuyan ‘sözde’ alimler (Adnan El Arur
gibi) ancak ahiretlerini üç kuruşluk
dünya uğrunda satmış kimselerdir.
Gerçekler ise asla gizli kalmayacak,
Allah nurunu kafirler, müşrikler
istemese de tamamlayacaktır. Bu tip
alimlerin bu tarz tutarsız tasarrufları
bizlere hedefin ne kadar açık olduğunu
daha da iyi anlama fırsatı vermektedir.
İstenmeyen Irak ve Şam’daki İslam
Devleti değil Allah’ın şeriatıdır. Bunu
ikame etmek isteyen IŞİD olsun, Nusret
olsun Somali’de Şebab, Yemen’de
Ensaru’ş Şeria olsun hiç farketmez.
Bugün IŞİD’den mücahid kardeşlerimiz
Amerikan uşaklığı yapan silahlı satılık
fitnecilerin kuşatması altında. Bu
adamlar tüm soğukkanlılıkla mücahid
kardeşlerimizi şehid ederken münafık
medyadan bir tek kalemin kıpırdağını
ve mücahid kardeşlerimize yapılan
zulmü ortaya koyduklarını
göremiyoruz. Ancak Allah’ın dininin
zaferi için onlara ihtiyaç yoktur. Allah
emrinde galiptir. Bundan önce devletin
mücahidleri zalimce öldürüldüğünde
hiç gıkları çıkmayan satılık kalemlerden
bugün de bir şey beklemenin elbette
bir anlamı yoktur. Ancak değerli
halkımız şunu bilmelidir ki Müslümanlar
gerçekten büyük bir medya
propagandasıyla kandırılmaya, samimi,
şeriat isteyen mücahidler şeytan gibi
gösterilirken kendilerine zalimce
saldıran gruplar mazlum gösterilmeye
çalışılmaktadır.
Tüm kardeşlerimizi, hepimize hakkı hak
batılı da batıl olarak göstermesi için
Allah’a dua etmeye çalışıyorum.
Kaynak: Küresel Haber / Defne Bayrak
düşmanlarının oyunu!
Konuya başlamadan önce öncelikle
şunu söylemek gerek. Irak ve
Şam’daki İslam Devleti, adı bir gün
Irak El Kaidesi iken de Irak İslam
Devleti iken de bugünkü taşlamaların
ve zulmün çok benzerlerine Irak
sahasında maruz kalmıştır...
04 Ocak 2014 Cumartesi 17:35
Takva Haber / Haber Merkezi
Konu bütünlüğü açısından şunu da
hatırlatmakta fayda var: Bilindiği üzere
çok kısa bir süre önce Irak, İran,
Amerika ve Suriye’nin IŞİD’i Irak’ta
bitirmek için ortak hareket etme kararı
aldığı haberleri yayıldı.
Şimdi o haberlerin üzerine devletin
karalanması için yeni bir ‘öldürme’
davasının ortaya atılıp ardından Adnan
El Arur gibi, birilerinin uşağı ‘alimler’
tarafından IŞİD mücahitlerine karşı
savaş ilan edilmesi, bu ilanın iyice
meşrulaştırılması için devletin emiri El
Bağdadi’nin ve tüm askerlerinin tekfir
edilmesi, üzerlerine lanet okunması hiç
de şaşırtıcı değil. Gerçekten bu
senaryolara çok alıştık artık iyice
bayağılaştı ve işin tadı kaçtı. Konu
hakkında özellikle Twitter’de çok şeyler
yazıldı, çizildi, söylendi.
Bunlardan en önemlileri ise ‘Allah için
hakkı söyleme’ taraftarı olanların
yazdıklarıydı. Bu kısa twitlere
geçmeden önce yine büyük önem
arzeden ve olayın detaylarına ışık tutan
bazı video, haber ve bildirileri
vermekte fayda görüyorum. Bunlardan
ilki Twitter üzerinden yayınlanan bir
video. Bu videoda kimliği bilinmeyen
ancak büyük ihtimalle Suriye sahasında
çarpışan bir mücahit olduğu tahmin
edilen bir kişi konunun özü hakkında
konuşuyor. Bu zatın söyledikleri,
konunun netleşmesi açısından büyük
önem arzediyor.
İşte o videodan bazı kesitler: ‘Değerli
kardeşler, şu birkaç dakika içinde
medyada birkaç saattir dolaşan önemli
bir haber hakkında konuşacağım. Bu,
Doktor Hüseyin Süleyman Ebu
Reyyan’ın öldürülme haberidir. Ancak
bu hadise hakkında konuşmaya
başlamadan önce birkaç nokta üzerinde
durarak giriş yapacağım.
İlk nokta; İslam Devleti’ne karşı
gerçekleştirilen medya kampanyasıdır.
İkincisi yani olaydan çıkarımını
yaptığımız ise şudur: El Cezire
Kanalı’nın sunduğudur. Zira El Cezire,
Devletin görüşünü dinlemeden
aleyhine hüküm vermiştir. Oysa El
Cezire ‘görüş ve diğer görüş’ sloganları
atmaktadır. Ancak El Cezire Kanalı bu
sloganı Yahudiler, Siyonistler, Mecusiler
ve Budistler söz konusu olduğunda
uygulamaktadır. Irak ve Şam’daki İslam
Devleti söz konusu olduğunda ise asla
uygulamamaktadır. Bu da kanalın
kesinlikle taraflı olduğunu
göstermektedir.’
El Cezire Kanalı’nın, Amerika’nın Irak’ı
işgalinde de Irak İslam Devleti’ne
saldırının başını çektiğini, bu kanalın
Katar’ın Irak İslam Devleti’ne karşı
savaş gündemine hizmet ettiğini de
sözlerine ekleyen şahıs, Ebu Reyyan’ın
‘öldürülmesi’ meselesinin ardında Irak
ve Şam’daki İslam Devleti’nin
‘şeytanlaştırılması’, ‘taşkınlık’ ve
‘tekfircilik’le suçlanması hedefinin
yattığına işaret etti.
Ardından Ebu Reyyan’ın ‘öldürülmesi’
meselesine geçerek şöyle konuştu:
‘Öncelikle o öldürülmedi. Dr. Hüseyin
Süleyman öldürülmedi. Aralarında
savaş yaşandı. Şeriatta kasıtlı öldürmek,
hata ile öldürmek ve bir kişinin savaş
sırasında öldürülmesi arasında fark
vardır. Irak ve Şam’daki İslam Devleti
ile Ahraru’ş Şam Hareketi arasında
Halep’in kırsalı Meskene Şehri’nde
çatışma yaşandı. Çatışma Safer ayının
8’inde ve 9’unda yani 2013 yılı Aralık
ayının 12’sinde ve 13’ünde yaşandı.
Bugünse 1 Ocak 2014 yani 29 Safer
1434. Peki bu günler zarfında ne oldu?
Bugün ne olduğunu anlamak için
mazide ne olduğunu anlamamız gerek.
Mesele, Meskene olayları başladığında
başladı. Ahraru’ş Şam’ın kadısı Ebu
Abdulmelik’in Meskene olayları
hakkında kaset sızdırdığı ya da
yayınladığı sıradaki üslubunu ve devleti
nasıl suçladığını, El Bağdadi’yi nasıl da
tekfir ettiğini gördünüz. Sonra medya
baskısına maruz kalınca ve herkes
üslubundan dolayı şok olunca hesabına
birilerinin sızdığı yalanını uydurdu.
Hepimiz biliyoruz ki Twitter’deki
hesaplara sızılması oldukça zordur.
Bu meseleyi sunmamız gerekir.
Öncelikle Hüseyin Süleyman kimdir?
Hüseyin Süleyman onun ismi. Ebu
Reyyan. Kendisi Musab bin Umeyr
Tugayı’nın kurucularındandır. Bu tugay,
Meskene Şehri’nde ve etrafında
devlete karşı savaşta başı çekiyordu.
Ahraru’ş Şam’ın genel kadısı Ebi
Abdulmelik’in yayınladığı kasette,
devletin Meskene Valisi Ebu Ducane El
Kuveyti’nin sözüyle aslında kendi
kendilerini mahkum ettiklerinde hiçbir
şüphe yoktur. Zira Meskene Valisi Ebu
Ducane El Kuveyti, Ahrar’ın karısına
saldırdığını, kendisinin üzerine ateş
açtığını, devletin, kontrol noktalarından
birinde bulunan askerlerinden birini
öldürdüğünü açıkladı. Musab bin Umeyr
Tugayını kim kurmuştur kardeşler?
Doktor Ebu Reyyan Hüseyin Süleyman.’
Konunun Hüseyin Süleyman’ın doktor
olup olmadığını, zira Beşşar Esed’in de
doktor olduğunu vurgulayan şahıs,
Hüseyin Süleyman’ın işin hakikatinde
doktor olmadığına işaret ederek şöyle
konuştu: ‘Bu şahıs işin gerçeğinde
doktor değil. Kendisi askerdir. Askeri bir
tugayın komutanıdır, bu tugayın adı da
Musab bin Umeyr’dir. Devlete karşı
savaşa başlayan da kendisidir. Devletin
askerlerini kaçırmak için tuzaklar,
kontrol noktaları kurdu. İlk önce
kendileri sizinle savaşmaya başladı.
Neden IŞİD, Şam’daki Nusret
Cephesi’ne saldırmıyor? Neden IŞİD
Humus’taki El Hak Tugayı’na
saldırmıyor? Neden IŞİD, Ahraru’ş
Şam’dan kapasitesi çok daha küçük,
donanım ve teçhizat açısından daha
küçük olmasına karşın başka gruplara
saldırmıyor? İşin gerçeği IŞİD kimseye
saldırmıyor.’
Irak ve Şam’daki İslam Devleti’nin
böyle durumlar başına geldiğinde
medya propagandasına başvurmadığını
da vurgulayan şahıs, birkaç gün önce
devletten İdlib’in kırsallarından Hazano
Kontrol Noktası’nda öldürülen iki
kardeşi örnek getirdi. Bu kardeşlerden
birinin kadı, diğerinin ise askeri
komutanlık için aday olduğuna işaret
etti. Ardından şöyle ekledi: ‘Ahraru’ş
Şam Hareketi tarafından öldürüldüler.
Cesetlerine de işkence yapıldı.’
Buna karşın bu haberin devlet haklı
olmasına karşın hiçbir şekilde
duyulmadığını, devletin aracı konup
muhakeme yapıldığını ve bunun
devletin daima izlediği yol olduğunu da
belirten bilgili şahıs, öldürülen iki
devlet üyesinin Ahraru’ş Şam tarafından
bilindiklerine dikkat çekti.
Ahraru’ş Şam Hareketi’nin, suçlu da
olsalar suçsuz da olsalar ölülerinin
kanının ticaretini yaptığını bundan
hedefin de Ahraru’ş Şam Hareketi
askerlerini ve halk tabanını kandırmak
olduğunu söyledi. Sonra şöyle dedi:
‘Bunu Ahraru’ş Şam Hareketi Emiri Ebu
Abdullah El Hamevi’nin twitlerinden
açıkça anlıyoruz. Öyle ki twitlerinden
birinde El Bağdadi’yi tekfir etti ve
kendisini ‘İbn Sebe’, ‘Yahudi İbn Sebe’
olarak nitelendirdi.’
Ahraru’ş Şam Hareketinin diplomatı
Halid Ebu Enes’in de twitlerinde Şam’ın
IŞİD için mezar olacağını yazdığını, bu
twitlerin de Ahraru’ş Şam’ın IŞİD’e karşı
açmış olduğu medya savaşının
kapsamında olduğunu dile getirdi.
Ahraru’ş Şam Hareketi ve İslami
Cephe’nin IŞİD’e karşı neden medya
üzerinden sözlü ve şer’i savaş
sürdürdüğünü, bunu kimin menfaati
uğruna yaptıklarını da sorgulamak ve
düşünmek gerektiğine işaret eden
şahıs, ardından ‘bunların fikri bağımsız
mı yoksa dışarıdan mı hareket
ettiriliyorlar’ diye sordu.
Sonra şöyle konuştu: ‘Hepimiz Ahraru’ş
Şam Hareketi’nin Emiri Ebu Abdullah El
Hamevi’nin Mısır’ı, iki kere Katar’ı
ziyaret ettiğini gördük. Türkiye’de de
iki resmi ofisleri bulunuyor. Birincisi
İstanbul’da, ikincisi ise Antakya’da. Bu
eskidendi. Şimdi kimbilir kaç ofisleri
vardır! Elçilerinin ziyareti ve Amerikan
büyükelçisi Ford’un birkaç gün önceki
ilanı, aynı şekilde Amerikan
büyükelçiliğinin, İslami Cephe’den bir
heyetin Amerikan büyükelçiliğinden bir
heyetle buluşacağı açıklaması… Bu
heyet, bu zamanda Müslümanlara karşı
savaş ve haç bayrağını açan, Irak’ta,
Afganistan’da, Somali’de ve
diğerlerinde milyonlarca Müslümanı
öldüren bir devletle ne yapacakmış?
Hatta bazı kadıları Twitter üzerinden
savaşçı kafirle masaya oturmanın bir
sakıncası olmadığını yazdılar.
Buna delil olarak da Allah Resulü’nün
(s.a.s.) Hudeybiye Sulhü’nde Kureyş
kafirleriyle oturmasını getirdiler. Ancak
Allah Resulü (s.a.s.) kendileriyle davayı
ya da dini satmak için oturmadı. Aksine
Mekke döneminde Allah Resulü’ne
(s.a.s.) ‘De ki ey Kafirler! Ben sizin
tapmakta olduklarınıza tapmam. Siz de
benim taptığıma tapmıyorsunuz’
ayetleri indi.’
İhvancıların, bidatçıların ve diğerlerinin
Mekke dönemini zayıflık olarak
göstermeye çalışmalarına karşın Allah
Resulü’nün (s.a.s.) bu dönemde dahi
hakkı haykırdığını söyleyen şahıs, aynı
dönemde Allah Resulü’nün (s.a.s.)
müminlerin dost edinilmesi ve
kafirlerden kendini temize çıkarmanın
gerektiğini de açıkladığına işaret etti.
Allah Resulü’nün bizlere Mekke
döneminde tagutun ve askerlerinin
kafir olduğunu açıklamayı öğrettiğini
ancak Ahraru’ş Şam Hareketi’nin de
İslami Cephe’nin de bunu istemediğini
belirtti.
Ardından tekrar Ebu Reyyan meselesine
dönerek şöyle ekledi: ‘Adam doktor
değildi, askerdi. Musab bin Umeyr
Tugayı’nın kurucusuydu. Kendisinin
mensubu olduğu aşiret ise devrimin
şebbihaları olarak adlandırılan kişileri
saklıyor ve şer’an yargılanmalarını ve
şeriata boyun eğmelerini engelliyor.
Bunlardan gafil olmamamız gerekir.’
Tavsiye babından son olarak ise şöyle
dedi: ‘Bizler Irak ve Şam’daki İslam
Devleti’nin menhecini, akidelerini
biliyoruz. Her defasında onları
savunmaya kalkmamıza da gerek yok.
Bizler onların menhecini biliyoruz.
Onlar Müslümanları hedef almıyorlar.
Kanlarını da mubah kılmıyorlar.’
Son olarak ise Ahraru’ş Şam gibi
grupların eğer savaşa güçleri yetse
kendilerine karşı savaşmaktan bir an
bile geri durmayacaklarını ancak buna
güçleri yetmeyeceğini bildikleri için
medya karalaması kampanyasına
başvurduklarını ifade etti.
Yukarıdaki konuşmanın videosu:
http://d.pr/a/DuXe
IŞİD’in kadılarından birinin
açıklaması:
IŞİD’in kadılarından Haydara El Kasim
de twitter hesabı üzerinden konuya
ilişkin açıklamada bulundu. Konu
hakkında insanları susanlar, inkar
edenler ve destekleyenler olmak üzere
üçe ayıran kadı, öncelikle savaş
meydanlarında ölüm olaylarının çok
görülebileceğini, bu tür sözleri çok kere
tekrarladıklarını ancak kendilerine nida
edilenlerin ölü olduklarını söyledi.
Sonra konuya başlayarak şöyle dedi:
‘Bir hafta önce başlayan meşhur
Meskene olayında kontrol
noktalarından birinde kardeşlerden üçü
esir alındı. Öldürüldükten sonra
cesetlerine de işkence yapıldı.
Kardeşler bu konuda bir bildiri
yayınlamadı, bu meseleyi yaymadılar.
Aksine işi şer’i yargı yoluyla ıslah
etmeye çalıştılar. Bu yazıyı yazmamdan
birkaç gün önce kontrol noktalarından
birinde iki kardeş öldürüldü ve haber
gizlendi. Ondan önce Atiyye El Anzi
kardeş Rakka İli’nde yine bir kontrol
noktasında öldürüldü ve yine haber
gizlendi. Olay resmi olarak
büyütülmedi. Halep İli’nde de bunun
gibi olaylar yaşandı.’
Kadı El Kasim daha sonra Ebu Reyyan’ın
eski işine ve Meskene olayına değindi.
Ebu Reyyan’ın eski işi hakkında şöyle
dedi: ‘Ebu Dücane El Kuveyti ve
diğerleri bu doktorun Tel Ebyad
Geçidi’nde çalıştığını ve istihbaratla
iletişim kurduğunu söyledi. Güvenlikten
kardeşlerce (devletteki) bu tespit edildi
ve kadılardan biri hakkında casusluk
gerekçesiyle kendisi hakkında riddet
hükmü verdi. Sonra bulunduğu
mekandan ya kaçma gayesiyle ya da
başka bir sebeple çıktı.’
Casusluğun, bombalanmaları, esir
alınmaları için mücahidlerin yerini
haber verme gibi sebeplerden ötürü
olduğu takdirde bunun Müslümanlara
karşı müşriklere destek verme
kapsamına girdiğini ve alimlerin icmaı
ile kafir sayıldığını söyledi.
Müslümanların gücü, kuvveti,
silahlarının çokluğunu kafirlere haber
verme gibi menfaat nedeniyle olduğu
takdirde ise alimlerin ihtilaf ettiklerini
belirtti.
Meskene olayı
Meskene olayını ise Ebu Dücane El
Kuveyti’nin dilinden şöyle aktardı:
‘Kardeşler bir şebbiha yakaladı. Musab
bin Umeyr Tugayı bu şebbihayı
çıkarmayı denedi. Bu işe ilk kalkışan ve
bu şebbiha uğrunda Meskene’de fitne
ateşini yakan ise öldürülen doktor oldu.
Kardeşlere geldi, gözleri bu mürted
uğruna şerle doluydu. Ayrıca kardeşlere
karşı savaşılmasını emreden de oydu,
kendilerine tuzak kurulmasını emreden
de oydu. Sonra kendilerine karşı başka
bir tuzak kurdu. Bu iki tuzakta kardeşler
öldü.
Kardeşler durumu yatıştırmak ve
çekilmek istediklerinde hareket
edemesin diye arabanın lastiğine ateş
etti. Kardeşler merkezlerine yürüyerek
döndü. Meskene’de çıkan tüm
olayların, ardından kan akmasının ve
daha sonrasında çıkan tüm olayların ilk
sebebi oydu. Ve bunu habis, mürted bir
Şebbiha uğruna yaptı.
Bu doktor, fitne ateşini yakıp savaş
çıkarandır. Kendisi casus hükmünden
küfür dairesine girmeyip kurtulsa bile
yeryüzünde bozgunculuk yapan
(eşkıyalık), Allah’a, Resulü’ne (s.a.s.) ve
müminlere karşı savaşanlar
kapsamından çıkmaz. Allah Resulü
bidatçıyı barındırana lenet etmişken bir
Şebbiha uğruna Müslümanlar arasında
fitne çıkaranın hali nedir?’
Twitter üzerinden bazı mücahidler de
konuya ışık tutan çeşitli açıklamalarda
bulundu. İşte bu açıklamalardan
bazıları:
İslam devleti askerlerinden Ebu El Velid
El Muhacir: El Etarib’deki olayların
sebebi: Hasan Cezera çeteleri Irak ve
Şam’daki İslam Devleti’ne saldırıyor.
Çünkü onlar (devlet) içlerinden biri
hakkında had cezasını uyguladı.
Çatışma hala devam ediyor.
Bahreyn Devleti Forumlar Yönetimi
Meclis üyesi ve Arap Körfezi Gençleri
Birliği başkanı, ‘Zefere kadar Suriye ile’
Uluslararası Bahreyn Kulübü çemberi
üyesi Hamud El Matıri: İslam Devleti
karşıtı kampanyanın sonucu: Şu anda El
Etarib’deki mücahidlerine saldırılıyor.
İçlerinden öldürülenlerin günahı
kendilerine fetva verenlerin
boynunadır.’
JehadNews1: Makin çeteleri devletin
askerlerine vefasızlık ediyor. El
Etarib’de bir Makin Çetesi vefasızca
devlete saldırdı. Sonra devlet
kendilerine karşılık verdi. Muhalifler de
oklarını devletin tepkisine yöneltti.’
Aktivist Halid Şaban: Hakkı savunma
adına: Allah söylediklerime şahittir:
Öncelikle çatışma muhacirleri hedef
alıyor. Suriye Özgür Ordusu çatısı
altında çalışan çetelerin hedefi budur.
Dr. Ekrem Hicazi: Irak’ta Sahveleri
yapan ülkelerin aynıları bugün de
Suriye’de sahveler yapıyor.
Minber El Cihad Eş Şami: Makin çeteleri
Etarib’de devletin askerlerine ihanet
ediyor. Devletin bir dizi merkezini
bastılar ve mücahidlerini öldürdüler.
Sadece bir günde 100’den fazla
mücahidi esir aldılar.
Deyr-i Zor mücahidlerinden Abdullah El
Hecer Eş Şehil: Makin İslam Devleti’yle
kalmayacak. Ardından sıra Nusret
Cephesi’ne, ondan sonra da İslami
Cephe’ye gelecek. Öyle ki Suriye resmi
olarak ve yalancı bir demokrasi ile
Amerika’ya teslim edilsin.
Devlet destekçisi aktivist Ahd: El Arur El
Bağdadi’yi lanetliyor. Devletin
taşkınlığından bahsedenler nerede?
Şimdi ne yapacaklar? İşte devleti tekfir
ediyor ve komutanlarını lanetliyorlar.
Adiller bize duruşunuzu gösterin!
IŞİD destekçileri çifte standardın
sebebini soruyor!
IŞİD destekçileri, devletin saflarında
savaşırken Ahraru’ş Şam kontrol
noktalarından birinde öldürülen,
cesetlerine işkence edilen ve kemikleri
kırılan muhacirlerin resimlerini
yayınladı.
Devletin destekçileri şöyle dediler:
‘Ahrar’dan ya da başka bir gruptan ne
zaman biri öldürülse suçlu hemen
Devlet oluyor, sosyal paylaşım siteleri
bağırış-çağırışlarla doluyor. Karşı taraf
büyük şeylerle suçlanıyor. Devlet zalim,
suçlu, emirleri şeriata başvurmuyor,
aralarında küfür, taşkınlık ve zulmü
yayıyorlar, askerleri ise tekfirci, en basit
sebepten Müslümanları öldürmekten
hiç çekinmiyorlar. Tüm bunları laiklerin,
İhvan’ın, Mürcielerin, yöneticilerin ve
zebanilerinin, ahlaksız uydu
kanallarının el ele vererek yaydıklarını
görüyoruz.’
Ardından şöyle eklediler: ‘İslam
devletinin neredeyse her hafta
adamlarından biri Ahrar ya da diğerleri
tarafından öldürülüyor. Hiçbir gün
Devletin, Ahrar’ın bugün yaptığı gibi bir
şey yaptığını gördük mü?’
Devletin destekçileri bunun Devletle
Ahrar arasındaki büyük farktan
kaynaklandığına işaret ederek Irak ve
Şam İslam Devleti saflarında savaşırken
Ahraru’ş Şam’ın İdlib ilinin
kırsallarından Hazzano yakınındaki
kontrol noktalarından birinde öldürülüp
cesetlerine işkence yapılan Ebu Yahya
Tunusi ve Ebu Ali Belciki’nin
fotoğraflarını yayınladılar.
Ebu Yahya Tunusi ve Ebu Ali Belciki ile
birlikte olup kaçmayı başaran devletin
bir savaşçısı Tunusi ve Belciki’nin esir
alındıklarında sapasağlam hayatta
olduklarını, Ahrar’ın, kendilerini
Şebbiha sandığını iddia ettiğini, kontrol
noktasındaki Ahrar savaşçılarının Tunusi
ve Belciki’nin muhacirlerden olduğunu
anladıklarını ve buna karşın
öldürüldüklerini ve cesetlerine işkence
yapıldığını anlattı.
Davau’l Hak Haber Ajansı’nın haberine
göre Devletin destekçileri daha sonra
şöyle sordu: ‘Muhacir mücahidler
hakkında işlenen bu iğrenç suç
kesinlikle Ahraru’ş Şam’ın kontrol
noktalarından birinde gerçekleşti. Katl
suçlusu kesinlikle Ahrar! Peki Devlet bu
davayı kullanıp ticaretini yaptı mı?
Diğer tarafın imajını karalamak için iki
şehidin resimlerini yayınlayıp interneti
feryatla figanla doldurdu mu? Bu suçun
üzerinden haftalar geçmesine karşın
kendilerine her türlü yalan
suçlamalarda bulundu mu? Yoksa gerek
Ahrar’la ve gerek de diğer gruplarla
arasındaki her davada olduğu gibi
hikmetle, akıllıca davranarak davayı
yargıya taşıdıktan sonra sabır mı etti?’
Devlet destekçileri ayrıca şöyle dedi:
‘Bahsi geçen bu olay tek değil. İleride
kimin erkek gibi hikmetle davrandığını
kimin de çocuk gibi dünyayı çığlığa
boğduğunu daha iyi görebilmek için
yayınlanması mümkün daha başka
olaylar da bulunmakta.
Soru: Neden devlet bu suç konusunda
sustu?
Neden internette yaygara çıkarıp
feryatla doldurmadı?
Neden devlet, Ahrar’ın imajını
karalamak için bu malzemeyi
kullanmadı?’
Devletin mücahidlerinin öldürülüp
cesetlerine işkence yapıldığını gösteren
bu videonun sonunda gösterilen belge
ise Irak ve Şam’daki İslam Devleti’nin
şer’i muhakemeyi kabul etmediği
yönünde iftira atanların iftiralarını boşa
çıkarmaktadır.
Yukarıda bahsedilen mücahidlerin
cesetleri:
Son olarak şunu söylemek gerekir: Dün
devleti tekfirci diye itham edip bugün
kendileri devleti tekfir eden lanet
okuyan ‘sözde’ alimler (Adnan El Arur
gibi) ancak ahiretlerini üç kuruşluk
dünya uğrunda satmış kimselerdir.
Gerçekler ise asla gizli kalmayacak,
Allah nurunu kafirler, müşrikler
istemese de tamamlayacaktır. Bu tip
alimlerin bu tarz tutarsız tasarrufları
bizlere hedefin ne kadar açık olduğunu
daha da iyi anlama fırsatı vermektedir.
İstenmeyen Irak ve Şam’daki İslam
Devleti değil Allah’ın şeriatıdır. Bunu
ikame etmek isteyen IŞİD olsun, Nusret
olsun Somali’de Şebab, Yemen’de
Ensaru’ş Şeria olsun hiç farketmez.
Bugün IŞİD’den mücahid kardeşlerimiz
Amerikan uşaklığı yapan silahlı satılık
fitnecilerin kuşatması altında. Bu
adamlar tüm soğukkanlılıkla mücahid
kardeşlerimizi şehid ederken münafık
medyadan bir tek kalemin kıpırdağını
ve mücahid kardeşlerimize yapılan
zulmü ortaya koyduklarını
göremiyoruz. Ancak Allah’ın dininin
zaferi için onlara ihtiyaç yoktur. Allah
emrinde galiptir. Bundan önce devletin
mücahidleri zalimce öldürüldüğünde
hiç gıkları çıkmayan satılık kalemlerden
bugün de bir şey beklemenin elbette
bir anlamı yoktur. Ancak değerli
halkımız şunu bilmelidir ki Müslümanlar
gerçekten büyük bir medya
propagandasıyla kandırılmaya, samimi,
şeriat isteyen mücahidler şeytan gibi
gösterilirken kendilerine zalimce
saldıran gruplar mazlum gösterilmeye
çalışılmaktadır.
Tüm kardeşlerimizi, hepimize hakkı hak
batılı da batıl olarak göstermesi için
Allah’a dua etmeye çalışıyorum.
Kaynak: Küresel Haber / Defne Bayrak