E
Çevrimdışı
Ebu & Dücane
Misafir
Hamza ER - 11/12/2012 - 12:23
Bizim kızlarımız başörtülü olarak kız kardeşleriyle birlikte okuyacak, Allah’tan başkası adına yemin etmeyecek, tek önder olarak Hz. Muhammed(s)’i bilecek, imaj, estetik kaygılardan uzak bir şekilde dostluğu, kardeşliği merkeze alan ilişkilerde bulunacaktır. Bizim kendi kırmızıçizgilerimiz budur.
"Milli Eğitim Bakanlığı"na bağlı okul öğrencilerinin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelik, bakanlar kurulu onayından geçip Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Yeni yönetmeliğe göre okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde öğrencilerin giyeceği kıyafetler serbest bırakıldı. Yani artık öğrenciler sınıf ve şubelerde tek tip kıyafet giymeye zorlanmayacaklar.
Bu karar, dikta yönetimlerin insanları aynı tornadan çıkmış gibi görme alışkanlığını kırdığı yaklaşımıyla bir kesim tarafından memnuniyetle karşılandı. Oysa insanları tek tipleştirme aracı olarak sadece kıyafet dayatması görülmemeliydi.
Cumhuriyetin kurucu liderini ilah, peygamber gibi sunan, O’na yönelik marşlar ve şiirler ezberleten, bizi ne kadar ilkel, mağara adamları gibi yaşıyorken muasır medeniyet seviyesine ulaştırdığını, 10 yılda 15 milyon genç yaratabildiğini ballandıra ballandıra anlatan öğretmenlerin katkısı bu süreçte unutulmamalıdır. Ayrıca, matematikten, din kültürü kitabına kadar Atatürk’ü her konuya sıkıştırmayı başaran eğitimcileri ve ortaya koydukları müfredatı, ilkel ayinleri anımsatan bayram kutlamalarını, her sabah okunan andımızı ve askeri ritüelleri hatırlatan törenleri de…
“Güneş seninle doğar, yağmur seninle yağar, seninle coşar deniz ateş seninle yanar”sözlerini iştahla söylediğim günler aklıma geldi bir anda... O tertemiz çocuksu dimağımın bu “şirk” içerikli sözlerle nasıl kirletilmiş olduğunu düşününce, sadece kıyafet serbestliğini tek tipleştirmeden çıkış olarak görmenin ne kadar kısır kaldığı daha da bir netleşti zihnimde... Eğer despot mantıkla bir hesaplaşma olacaksa şekilden öte yapılacak çok daha derin değişiklikler gerekiyor.
Tüm bunların ötesinde, çıkarılan yönetmelikle AKP kadroları başörtüsü yasağını okullarda başlatmış da oldu. Çünkü okulda giyilecek kıyafetlere getirilen sınırlamalar içerisinde başörtüsü takmak artık açıkça belirtiliyor.
“Öğrenci, yırtık veya delikli kıyafetler ile şeffaf kıyafetler giyemez. Vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyemeyez. Siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz ve giysileri giyemez. Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz, bıyık ve sakal bırakamaz.”
Başörtüsünü Allah’ın emri olduğu için tercih eden kız öğrenciler, Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmede artık yönetmelik engeliyle karşı karşıyalar. “Okul içinde baş açık olunamaz” ifadesi baskıcı mantığın çok açık bir yansıması olarak karşımızda duruyor.
Müslümanların olaya sadece başörtüsü yasağı penceresinden bakıp bu dayatmacı mantığı yasak üzerinden eleştirmeleri sınırlı, yetersiz bir muhalefet dili üretiyor. Apayrı bir hayat algısı sunan müfredatı, okul öncesi gerçekleştirilen şirk unsuru törenleri ve verimi açıkça düşüren karma eğitimi içlerine sindiremeyen Müslümanların başörtüsü yasağına indirgenmiş bir rahatsızlık ortaya koymaları sorunlu görülmelidir.
Kendilerinden sorumlu olduğumuz evlatlarımızdan hesaba çekileceğiz. Onları rejimin eğitim kıskacından kurtararak kıblesi ahiret olan eğitim çabalarını gündemleştirmek önceliğimiz olmalıdır. Evladını tüm bu hassasiyetler neticesinde alternatif alanlarda eğitmek isteyen veliler devlet engeliyle karşılaşmakta, okula kayıtlarının nüfus kaydı sistemi üzerinden yapıldığı çocuklarımızı elimizden alma tehdidinde bulunulmaktadır. Çocukları anne ve babanın elinden zorla alarak mevcut tornadan geçirmeye kararlı olan devlet anlayışı açıkça sorgulanmalıdır. Milli eğitim bakanının daha önceki süreçte tehditkâr bir üslup kullanarak evlerimizdeki çocuklarımıza kadar göz dikmesi, ne yazık ki islami camia içerisinde net bir itirazla karşılık bulamamıştır.
Çocuklarımız bizimdir. Kur’an ile zihinlerine hitap etmek, kulluk sorumluluklarını hissettirebilmek, ahiret, hesap bilincini onlara vererek Tevhidi şahitliğin hayatın her alanına nasıl yansıtılması gerektiğini işleyebilmek her Müslüman baba ve annenin hedefidir. Bu hedefin önünde engel olarak görülen dayatmacı eğitim anlayışından bir an önce vazgeçilmeli, bu toprakların asli unsuru olan Müslüman ailelerin beklentileri hesaba katılmalıdır.
Bizim kızlarımız başörtülü olarak kız kardeşleriyle birlikte okuyacak, Allah’tan başkası adına yemin etmeyecek, tek önder olarak Hz. Muhammed(s)’i bilecek, imaj, estetik kaygılardan uzak bir şekilde dostluğu, kardeşliği merkeze alan ilişkilerde bulunacaktır. Bizim kendi kırmızıçizgilerimiz budur.
Halktan alınan, kesilen vergilerle ayakta duran okullar bu ülkede Müslümanların da yaşadığı gerçeğiyle ya yeniden ıslah edilmeli, ya da cemaatlerin işleyişini kendilerinin belirlediği eğitim kurumlarını oluşturmalarına engel olunmamalıdır.
Bizim kızlarımız başörtülü olarak kız kardeşleriyle birlikte okuyacak, Allah’tan başkası adına yemin etmeyecek, tek önder olarak Hz. Muhammed(s)’i bilecek, imaj, estetik kaygılardan uzak bir şekilde dostluğu, kardeşliği merkeze alan ilişkilerde bulunacaktır. Bizim kendi kırmızıçizgilerimiz budur.
"Milli Eğitim Bakanlığı"na bağlı okul öğrencilerinin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelik, bakanlar kurulu onayından geçip Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Yeni yönetmeliğe göre okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde öğrencilerin giyeceği kıyafetler serbest bırakıldı. Yani artık öğrenciler sınıf ve şubelerde tek tip kıyafet giymeye zorlanmayacaklar.
Bu karar, dikta yönetimlerin insanları aynı tornadan çıkmış gibi görme alışkanlığını kırdığı yaklaşımıyla bir kesim tarafından memnuniyetle karşılandı. Oysa insanları tek tipleştirme aracı olarak sadece kıyafet dayatması görülmemeliydi.
Cumhuriyetin kurucu liderini ilah, peygamber gibi sunan, O’na yönelik marşlar ve şiirler ezberleten, bizi ne kadar ilkel, mağara adamları gibi yaşıyorken muasır medeniyet seviyesine ulaştırdığını, 10 yılda 15 milyon genç yaratabildiğini ballandıra ballandıra anlatan öğretmenlerin katkısı bu süreçte unutulmamalıdır. Ayrıca, matematikten, din kültürü kitabına kadar Atatürk’ü her konuya sıkıştırmayı başaran eğitimcileri ve ortaya koydukları müfredatı, ilkel ayinleri anımsatan bayram kutlamalarını, her sabah okunan andımızı ve askeri ritüelleri hatırlatan törenleri de…
“Güneş seninle doğar, yağmur seninle yağar, seninle coşar deniz ateş seninle yanar”sözlerini iştahla söylediğim günler aklıma geldi bir anda... O tertemiz çocuksu dimağımın bu “şirk” içerikli sözlerle nasıl kirletilmiş olduğunu düşününce, sadece kıyafet serbestliğini tek tipleştirmeden çıkış olarak görmenin ne kadar kısır kaldığı daha da bir netleşti zihnimde... Eğer despot mantıkla bir hesaplaşma olacaksa şekilden öte yapılacak çok daha derin değişiklikler gerekiyor.
Tüm bunların ötesinde, çıkarılan yönetmelikle AKP kadroları başörtüsü yasağını okullarda başlatmış da oldu. Çünkü okulda giyilecek kıyafetlere getirilen sınırlamalar içerisinde başörtüsü takmak artık açıkça belirtiliyor.
“Öğrenci, yırtık veya delikli kıyafetler ile şeffaf kıyafetler giyemez. Vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyemeyez. Siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz ve giysileri giyemez. Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz, bıyık ve sakal bırakamaz.”
Başörtüsünü Allah’ın emri olduğu için tercih eden kız öğrenciler, Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmede artık yönetmelik engeliyle karşı karşıyalar. “Okul içinde baş açık olunamaz” ifadesi baskıcı mantığın çok açık bir yansıması olarak karşımızda duruyor.
Müslümanların olaya sadece başörtüsü yasağı penceresinden bakıp bu dayatmacı mantığı yasak üzerinden eleştirmeleri sınırlı, yetersiz bir muhalefet dili üretiyor. Apayrı bir hayat algısı sunan müfredatı, okul öncesi gerçekleştirilen şirk unsuru törenleri ve verimi açıkça düşüren karma eğitimi içlerine sindiremeyen Müslümanların başörtüsü yasağına indirgenmiş bir rahatsızlık ortaya koymaları sorunlu görülmelidir.
Kendilerinden sorumlu olduğumuz evlatlarımızdan hesaba çekileceğiz. Onları rejimin eğitim kıskacından kurtararak kıblesi ahiret olan eğitim çabalarını gündemleştirmek önceliğimiz olmalıdır. Evladını tüm bu hassasiyetler neticesinde alternatif alanlarda eğitmek isteyen veliler devlet engeliyle karşılaşmakta, okula kayıtlarının nüfus kaydı sistemi üzerinden yapıldığı çocuklarımızı elimizden alma tehdidinde bulunulmaktadır. Çocukları anne ve babanın elinden zorla alarak mevcut tornadan geçirmeye kararlı olan devlet anlayışı açıkça sorgulanmalıdır. Milli eğitim bakanının daha önceki süreçte tehditkâr bir üslup kullanarak evlerimizdeki çocuklarımıza kadar göz dikmesi, ne yazık ki islami camia içerisinde net bir itirazla karşılık bulamamıştır.
Çocuklarımız bizimdir. Kur’an ile zihinlerine hitap etmek, kulluk sorumluluklarını hissettirebilmek, ahiret, hesap bilincini onlara vererek Tevhidi şahitliğin hayatın her alanına nasıl yansıtılması gerektiğini işleyebilmek her Müslüman baba ve annenin hedefidir. Bu hedefin önünde engel olarak görülen dayatmacı eğitim anlayışından bir an önce vazgeçilmeli, bu toprakların asli unsuru olan Müslüman ailelerin beklentileri hesaba katılmalıdır.
Bizim kızlarımız başörtülü olarak kız kardeşleriyle birlikte okuyacak, Allah’tan başkası adına yemin etmeyecek, tek önder olarak Hz. Muhammed(s)’i bilecek, imaj, estetik kaygılardan uzak bir şekilde dostluğu, kardeşliği merkeze alan ilişkilerde bulunacaktır. Bizim kendi kırmızıçizgilerimiz budur.
Halktan alınan, kesilen vergilerle ayakta duran okullar bu ülkede Müslümanların da yaşadığı gerçeğiyle ya yeniden ıslah edilmeli, ya da cemaatlerin işleyişini kendilerinin belirlediği eğitim kurumlarını oluşturmalarına engel olunmamalıdır.