El Esma'ul Hüsna Mahmut Toptaş Hocamıza Ait İndirmek için Linke Tıklayınız.
1.İndirme Linki
https://www.islam-tr.org/ikraislam/mahmuttoptas/esmaulhusna.rar
2. İndirme Linki
http://dosyalar.ikraislam.biz/toptas/esmaulhusna.rar
Mukkadime
Sevdiklerimize bilgimizin, kültürümüzün, geleneğimizin, dilimizin geliştirdiği en güzel kelimelerle hitap ederiz.
Sevgilim, canım, ciğerim, servi boylum, ahu gözlüm, sultanım... vs. gibi kelimeler kimliklerini de beraberlerinde taşırlar. Dil bilimi bu kelimelerin hangi çağlardan, hangi dağlardan veya hangi bağlardan akıp, hangi medeniyetlerden süzülerek geldiğini belirler.
Şair:
"Güzelliğin neye yarar, şu bendeki göz olmasa" der. Göz görür, gönül sever, akılda bu işe şaşar kalır. Gören gözü, seven gönülü, sevmeyi ve sevilenleri yaratan ise Allah (c.c.) dır.
Kedinin gözünde bülbül, bir yudumluk ettir. Öküzün gözünde çiçek bir çiğnemlik ottur. İnsanın gözünde ise binlerce şiirin yazılmasına binlerce resmin yapılmasına ilham kaynağıdır. İnsan ve kedi İkiside göze sahiptir ama Allahımız bize ayrı bir göz, ayrı bir gönül vermiştir.
Sevgimizi ve sevdiklerimizi yaratan Allah'ımızı seviyoruz. Peki ama Allah'ımızı tanıyor muyuz?
Biz tanıdıklarımızı duyma, görme, tatma, koklama, dokunma gibi beş duyumuz, hafızamız ve genlerimizdeki programa göre tanırız.
Uzaktaki eşyayı gözümüz görmez. Sesini kulağımız işitmez. Duyu organlarımızın bir sınırı var. Hafızamızın sınırıda ana rahminden öne geçemez, kabirden öteye geçemez. Sınırlı olan sınırsınızı kavrayamaz.
Şair:
"İdraki uluhiyyetine varmıdır imkan
Aklın dahi mahiyyetini bilmiyor insan" (İsmail Safa)
"Akl"ın ne olduğunu kavrayamayan insan, bu akılla Allah'ın zatını kavramaya çalışıyor. Kavrayamayınca en kolay yolu seçiyor ve inkara yöneliyor.
Dede Korkut:
"Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin
Görklü (güzel) Tanrı
Çok cahiller seni gökte arar, yerde ister
Sen hod (kendi) mü'minlerin gönlündesin" der.
Rabbimiz: "Gözler onu idrak edemez. O gözleri idrak eder. O her şeye nüfuz eden iyilik yapan ve her şeyden haberi olandır" buyurur. (K.K. En'am 103)
Sevgi gönülde olur. Ancak gönüldeki sevgi görünmez. O görünmeyen sevgiyi, sevgiliye gönderirken yine görünmeyen elçilerle göndeririz. Kelimeler elçilerimizdir.
Mecnun: "Leyle, Leyla" diyerek sevgisini açığa çıkarıyordu.
Biz gönlümüzün tamamını Allah'a imanla süsledik. Dilimizi O'nun güzel isimleriyle süsleyelim. Böyle yaparken sevgimizi Mevla'mıza bildirmiyoruz. O zaten biliyor. Biz, Allah'ın güzel isimleriyle zikrederken, cümle aleme güzellikler saçarken, ağzımızı Allah'ımızın isimleriyle hem tatlandırıyor, hemde en güzel kelimelerle ağzımızı ayarlayarak kötü kelimelere yer vermiyoruz.
"Gül" deyince burnumuza güzel koku gelmez. "Bal" deyince ağzımız tatlanmaz. Gülü koklamalı, balı tatmalı.
Mevlana: "Ey Hu, Hu" diyen ve "Hu" demeye kanaat eden, "Hu" kadehinden içmeyince heva ve hevesten nasıl kurtulursun?" diyor. (T. Mevlevi Şerh.3447)
El-Esmâ-ül Hüsnâ= Allah'ın güzel isimleri bizi Allah'a götürürse, bizi benliğimizden sıyırır, kir ve pasımızı kazırsa, gülü koklar, balı tadarsak muradımıza ermiş oluruz.
Süleyman Çelebi:
"Bir kez Allah dese Aşkile lisan
Dökülür cümle günah mislü hazan"
Allah'ın isimleri aşkile söylenirse üzüntü, stres, keder, gam ve günahın döküleceğini söylüyor. Dilinle Allah, Allah, Allah diyerek zikret. Kalbinle de Allah'ın yarattıklarını fikret, düşün. Fikirsiz zikirin, zikirsiz, fikirin faydası yoktur.
Şeyh-ül İslâm Yahya efendi:
"Bir alay olsa güzeller hep teveccüh yaredir
Halkı alem birbirine padişahı gösterir" diyor. Yani göz binlerce güzel görse de gönül yare yönelir. Çünkü yaratılmışların her biri Yaratanı gösterir. Bazılarının günde yüz defa "Avrupa birliği, Avrupa birliği"diye zikrettiği bu günler de, bizde yüz bir defa "Allah, Allah,Allah" diye zikredelim.
Bakalım kim kazanacak?
Annenizi, babanızı, eşinizi, dostlarınızı seversiniz ve sevdiğinizi uygun, güzel bir kelime veya cümle ile ifade edersiniz.
Bu ifade etme işi yalnız karşı tarafa bildirme işi değildir. Kendi iç dünyamızda besleyip büyüttüğümüz sevginin dilimizde kelimeden çiçekler açması gibidir.
Gül ağacı özünde taşıdığı çiçeğini bülbülüne sunamazsa kurur. Tepeden tırnağa kadar bütün hücrelerimizde ve gönlümüzde taşıdığımız Allah’a imanımızın zikir çiçeğini açtıramazsak biz de çöl gibi kurak, ateist-gavur gibi çorak oluruz. Ot bitmeyen toprak, meyve vermeyen diken gibi oluruz.
Toplumların kanını emen Siyonist, girdiği ülkelerde kan, gözyaşı, yangın, radyasyon, barut kokusu saçan kapitalist gibi oluruz.
Askerlik yaparken okuma yazma bilmeyenlerin mektubunu ben okuyup yazıverirdim. Bir arkadaşımıza mektup eşinden gelirdi. İkinci mektup gelinceye kadar o mektubu her gün bana okuturdu. Ben okurdum. Benim dilimden ancak kelimeler ve harfler çıkardı. Ancak onun içinden geçenleri ben anlayamazdım. Mektuptaki “Osman’ım” sözcüğü bana göre yedi harfli bir sözcüktür. Gel onu birde Osman’a sor. O “Osman’ım” sözcüğündeki ..ım eki neler ifade ediyor.
Osman eşinin kendini sevdiğini biliyordu. Ama tekrar tekrar “Osman’ım” kelimesini duymak istiyordu.
Bizim içimizi dışımızı bilen Allah’ımız: “Ey iman edenler, Allah’ı çokca zikredin” buyurur. (Ahzab 41)
Peki ama nasıl zikredeceğiz? Şair:
“Kaddı yâra kimi ar-ar dedi, kimisi elif
Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif” diyor. Yani sevgilinin boyunu kimileri serviye benzetti, kimileri elife benzetti. Hepsinin sevdiği ve anlattığı aynı ama kelimeleri ayrı.
Kelimelerimizin gücü bizim kültürümüzle orantılıdır. “Gözüyün çapağını yiyeyim” diyerek sevdiğini anlatmaya çalışan biri, bir başkasını kusturabilir. Birisi “Minik kuşum” derken, yılan yetiştiriciside “yılanım” diyebilir.
Onun için Rabbimiz “ Size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin” buyurmuş. (Bakara 239) “En güzel isimler Allah’a aittir. O isimlerle Allah’a dua ediniz” buyurur. (A’raf 180)
Rabbimiz Kur’anı Keriminde güzel isimlerinden 99 kadarını bize bildirmiş. Peygamber efendimizde dualarında Rabbinin isimleri ile dua etmiş. El-El-esmâ-ül-husnâ hadisinde bize 99 tanesini öğretivermiş.
Kur’an ve sünnetin öğrettiklerinin dışına çıkarsak çok iyi niyetlerle bizde yanılabiliriz.
“Allah’ın isimlerinde sapanları/sapıtanları bırakınız” buyurur. (A’raf 180)
“Allah üçtür” diyen Hıristiyanlar, “Allah hiçtir” diyen ateist-gavurlar, “Allah tabiattır” diyen eski dehriyyun, yeni natüralistler hep Allah’ı tanımada kendi akıllarını esas alıp Allah’a sınır çizmişler ve o sınırın dışına çıkmaya izin vermedikleri bir mahkum haline getirmeye çalışırken kendileri cehenneme mahkum olmuşlar.
Batıda Allahı Kiliseye mahkum ettiklerini söyleyenler İslâm aleminde de camiye mahkum etmeye çalışıyorlar.
Ama siz “Lâ ilâhe” deki “Lâ” kılıcıyla onların putlarını parçalıyor, denizin leşi dışa attığı gibi kendini ilahlaştırmaya çalışan şahıs, kurum ve kuruluşları gönül denizinizden sürüp çıkarıyor ve “İllallah”kelimei tayyibesiyle gönül denizini tertemiz berrak hale getiriyorsunuz.
“La ilahe illallah” derken bir çok ilah varda onları reddetmiyorsunuz. Onlar zaten yoktu. Ancak kendini ilah zanneden “Allah’ın dediği değil, benim dediğim olur” diyen Firavunlaşmış insanlar var. Sen onlara “delilik yapma, Allah’tan başka Yaratan, Yaşatan ve Yöneten yoktur” diyorsun. Haydin sizde günde yüz defa “Lâ ilâhe illallah” demeye başlayıverin.
Güneş yedi renkten meydana gelir. Tek renk halinde görünür. Ama tabiatta milyonlarca renk cümbüşüne dönüşür.
“Allah” ismi bütün el-esmâ-ül-husnâ sının manasını kendinde toplayan bir isimdir. Altı milyar insan, Allah’a inanır. Ancak Allah’ın isimleri, sıfatları ve fiillerinde herkes kendi ufku kadar Allah’a sınır çizer.
Biz ise aklımızla Allah’a sınır çizmek, tarif etmek yerine Rabbimiz Kur’anında kendini bize nasıl tarif etmişse biz öyle inanırız. Bizim imanımızın daha sağlam olduğunu söylememiz bundan kaynaklanmaktadır.
“Rahman, Rahim, Ğaffâr, Kahhâr isimleri Allah’ın güzel isimlerindendir” diyoruz da “Allah ismi, Rahmanın isimlerindendir” demiyoruz. Buda gösteriyorki bütün güzel isimlerin ma’nası “Allah” ismi içinde toplanmıştır. Onun için K. Kerimde 2697 defa Allah ismi tekrarlanmıştır. Diğerleri bir veya birkaç defa tekrarlanmışlar.
Kelam sıfatının “Kün” = “ol”emriyle kainat yaratılmıştır. El-esmâ-ül-husnâ sıyla varlığa tecelli etmiştir. Güneşin aynada göründüğü gibi tecelli etmiştir.
Hz. Ali (r.a.) “nereye baksam Allah’ın san’atını, kudretini, ilmini görürüm” diyor.
Rabbimiz: “Allah’ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde karışıklık çıkararak bozgunculuk yapmayın” buyurur. (A’raf 74)
Bir haftalık çocuğunuzu nasıl dikkat ederek, hiçbir tarafını incitmeden severseniz, çiçekli bir bahçede dolaşırken çiçekleri ezmeden gezerseniz, yeryüzünü dolaşırken de “bu dağlar, bu taşlar, bu kuşlar, bu denizler, bu yıldızlar, bu çiçekler, bu böcekler Allah’ındır” diyerek dikkat edeceksiniz.
Sevdiklerinizin çocuklarını, çiçeklerini korursunuz. Rabbiniz ise size bütün sevdiklerinizi yaratandır. Kainat dediğimiz “evren” Rabbimizin mülküdür. Allah’a iman eden onun mülkünü korur. Şirkle, isyanla, inkarla, israfla o mülkü kirletmez.
Çatık kaşlı, asık suratlı, cimri bir zenginin köşkünün bahçesinde kahve içen Neyzen Tevfik ağzına gelen balgamı atmak için sağına bakar gül var, soluna bakar sümbül var, önü ardı her taraf çiçek. Tükürecek yer bulamayınca ev sahibinin yüzüne tükürmüş ve “daha uygun yer bulamadım” demiş.
Yunusun “sordum sarı çiçeğe” ilahisinde söylediği çiçeklerin “Allah” diyerek açtığını, derelerin “Allah” diyerek aktığını, rüzgarların “Allah” diyerek estiğini düşünen insan, havayı kokuşturamaz, dereyi kirletemez.
İşte Rabbimizin Kur’anında birinci derecede iman üzerinde durması bundandır.
Günümüzde paraya tapanlar, para putunu kasasında tutmak için “İktisad” adı altında sanayii artıklarını temizlemeye yanaşmayıp, para putunu çevreyi korumak için harcayamadığından denizdeki balıkları,havadaki kuşları, dağlardaki ağaçları kuruttular.
1.İndirme Linki
https://www.islam-tr.org/ikraislam/mahmuttoptas/esmaulhusna.rar
2. İndirme Linki
http://dosyalar.ikraislam.biz/toptas/esmaulhusna.rar
Mukkadime
Sevdiklerimize bilgimizin, kültürümüzün, geleneğimizin, dilimizin geliştirdiği en güzel kelimelerle hitap ederiz.
Sevgilim, canım, ciğerim, servi boylum, ahu gözlüm, sultanım... vs. gibi kelimeler kimliklerini de beraberlerinde taşırlar. Dil bilimi bu kelimelerin hangi çağlardan, hangi dağlardan veya hangi bağlardan akıp, hangi medeniyetlerden süzülerek geldiğini belirler.
Şair:
"Güzelliğin neye yarar, şu bendeki göz olmasa" der. Göz görür, gönül sever, akılda bu işe şaşar kalır. Gören gözü, seven gönülü, sevmeyi ve sevilenleri yaratan ise Allah (c.c.) dır.
Kedinin gözünde bülbül, bir yudumluk ettir. Öküzün gözünde çiçek bir çiğnemlik ottur. İnsanın gözünde ise binlerce şiirin yazılmasına binlerce resmin yapılmasına ilham kaynağıdır. İnsan ve kedi İkiside göze sahiptir ama Allahımız bize ayrı bir göz, ayrı bir gönül vermiştir.
Sevgimizi ve sevdiklerimizi yaratan Allah'ımızı seviyoruz. Peki ama Allah'ımızı tanıyor muyuz?
Biz tanıdıklarımızı duyma, görme, tatma, koklama, dokunma gibi beş duyumuz, hafızamız ve genlerimizdeki programa göre tanırız.
Uzaktaki eşyayı gözümüz görmez. Sesini kulağımız işitmez. Duyu organlarımızın bir sınırı var. Hafızamızın sınırıda ana rahminden öne geçemez, kabirden öteye geçemez. Sınırlı olan sınırsınızı kavrayamaz.
Şair:
"İdraki uluhiyyetine varmıdır imkan
Aklın dahi mahiyyetini bilmiyor insan" (İsmail Safa)
"Akl"ın ne olduğunu kavrayamayan insan, bu akılla Allah'ın zatını kavramaya çalışıyor. Kavrayamayınca en kolay yolu seçiyor ve inkara yöneliyor.
Dede Korkut:
"Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin
Görklü (güzel) Tanrı
Çok cahiller seni gökte arar, yerde ister
Sen hod (kendi) mü'minlerin gönlündesin" der.
Rabbimiz: "Gözler onu idrak edemez. O gözleri idrak eder. O her şeye nüfuz eden iyilik yapan ve her şeyden haberi olandır" buyurur. (K.K. En'am 103)
Sevgi gönülde olur. Ancak gönüldeki sevgi görünmez. O görünmeyen sevgiyi, sevgiliye gönderirken yine görünmeyen elçilerle göndeririz. Kelimeler elçilerimizdir.
Mecnun: "Leyle, Leyla" diyerek sevgisini açığa çıkarıyordu.
Biz gönlümüzün tamamını Allah'a imanla süsledik. Dilimizi O'nun güzel isimleriyle süsleyelim. Böyle yaparken sevgimizi Mevla'mıza bildirmiyoruz. O zaten biliyor. Biz, Allah'ın güzel isimleriyle zikrederken, cümle aleme güzellikler saçarken, ağzımızı Allah'ımızın isimleriyle hem tatlandırıyor, hemde en güzel kelimelerle ağzımızı ayarlayarak kötü kelimelere yer vermiyoruz.
"Gül" deyince burnumuza güzel koku gelmez. "Bal" deyince ağzımız tatlanmaz. Gülü koklamalı, balı tatmalı.
Mevlana: "Ey Hu, Hu" diyen ve "Hu" demeye kanaat eden, "Hu" kadehinden içmeyince heva ve hevesten nasıl kurtulursun?" diyor. (T. Mevlevi Şerh.3447)
El-Esmâ-ül Hüsnâ= Allah'ın güzel isimleri bizi Allah'a götürürse, bizi benliğimizden sıyırır, kir ve pasımızı kazırsa, gülü koklar, balı tadarsak muradımıza ermiş oluruz.
Süleyman Çelebi:
"Bir kez Allah dese Aşkile lisan
Dökülür cümle günah mislü hazan"
Allah'ın isimleri aşkile söylenirse üzüntü, stres, keder, gam ve günahın döküleceğini söylüyor. Dilinle Allah, Allah, Allah diyerek zikret. Kalbinle de Allah'ın yarattıklarını fikret, düşün. Fikirsiz zikirin, zikirsiz, fikirin faydası yoktur.
Şeyh-ül İslâm Yahya efendi:
"Bir alay olsa güzeller hep teveccüh yaredir
Halkı alem birbirine padişahı gösterir" diyor. Yani göz binlerce güzel görse de gönül yare yönelir. Çünkü yaratılmışların her biri Yaratanı gösterir. Bazılarının günde yüz defa "Avrupa birliği, Avrupa birliği"diye zikrettiği bu günler de, bizde yüz bir defa "Allah, Allah,Allah" diye zikredelim.
Bakalım kim kazanacak?
Annenizi, babanızı, eşinizi, dostlarınızı seversiniz ve sevdiğinizi uygun, güzel bir kelime veya cümle ile ifade edersiniz.
Bu ifade etme işi yalnız karşı tarafa bildirme işi değildir. Kendi iç dünyamızda besleyip büyüttüğümüz sevginin dilimizde kelimeden çiçekler açması gibidir.
Gül ağacı özünde taşıdığı çiçeğini bülbülüne sunamazsa kurur. Tepeden tırnağa kadar bütün hücrelerimizde ve gönlümüzde taşıdığımız Allah’a imanımızın zikir çiçeğini açtıramazsak biz de çöl gibi kurak, ateist-gavur gibi çorak oluruz. Ot bitmeyen toprak, meyve vermeyen diken gibi oluruz.
Toplumların kanını emen Siyonist, girdiği ülkelerde kan, gözyaşı, yangın, radyasyon, barut kokusu saçan kapitalist gibi oluruz.
Askerlik yaparken okuma yazma bilmeyenlerin mektubunu ben okuyup yazıverirdim. Bir arkadaşımıza mektup eşinden gelirdi. İkinci mektup gelinceye kadar o mektubu her gün bana okuturdu. Ben okurdum. Benim dilimden ancak kelimeler ve harfler çıkardı. Ancak onun içinden geçenleri ben anlayamazdım. Mektuptaki “Osman’ım” sözcüğü bana göre yedi harfli bir sözcüktür. Gel onu birde Osman’a sor. O “Osman’ım” sözcüğündeki ..ım eki neler ifade ediyor.
Osman eşinin kendini sevdiğini biliyordu. Ama tekrar tekrar “Osman’ım” kelimesini duymak istiyordu.
Bizim içimizi dışımızı bilen Allah’ımız: “Ey iman edenler, Allah’ı çokca zikredin” buyurur. (Ahzab 41)
Peki ama nasıl zikredeceğiz? Şair:
“Kaddı yâra kimi ar-ar dedi, kimisi elif
Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif” diyor. Yani sevgilinin boyunu kimileri serviye benzetti, kimileri elife benzetti. Hepsinin sevdiği ve anlattığı aynı ama kelimeleri ayrı.
Kelimelerimizin gücü bizim kültürümüzle orantılıdır. “Gözüyün çapağını yiyeyim” diyerek sevdiğini anlatmaya çalışan biri, bir başkasını kusturabilir. Birisi “Minik kuşum” derken, yılan yetiştiriciside “yılanım” diyebilir.
Onun için Rabbimiz “ Size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin” buyurmuş. (Bakara 239) “En güzel isimler Allah’a aittir. O isimlerle Allah’a dua ediniz” buyurur. (A’raf 180)
Rabbimiz Kur’anı Keriminde güzel isimlerinden 99 kadarını bize bildirmiş. Peygamber efendimizde dualarında Rabbinin isimleri ile dua etmiş. El-El-esmâ-ül-husnâ hadisinde bize 99 tanesini öğretivermiş.
Kur’an ve sünnetin öğrettiklerinin dışına çıkarsak çok iyi niyetlerle bizde yanılabiliriz.
“Allah’ın isimlerinde sapanları/sapıtanları bırakınız” buyurur. (A’raf 180)
“Allah üçtür” diyen Hıristiyanlar, “Allah hiçtir” diyen ateist-gavurlar, “Allah tabiattır” diyen eski dehriyyun, yeni natüralistler hep Allah’ı tanımada kendi akıllarını esas alıp Allah’a sınır çizmişler ve o sınırın dışına çıkmaya izin vermedikleri bir mahkum haline getirmeye çalışırken kendileri cehenneme mahkum olmuşlar.
Batıda Allahı Kiliseye mahkum ettiklerini söyleyenler İslâm aleminde de camiye mahkum etmeye çalışıyorlar.
Ama siz “Lâ ilâhe” deki “Lâ” kılıcıyla onların putlarını parçalıyor, denizin leşi dışa attığı gibi kendini ilahlaştırmaya çalışan şahıs, kurum ve kuruluşları gönül denizinizden sürüp çıkarıyor ve “İllallah”kelimei tayyibesiyle gönül denizini tertemiz berrak hale getiriyorsunuz.
“La ilahe illallah” derken bir çok ilah varda onları reddetmiyorsunuz. Onlar zaten yoktu. Ancak kendini ilah zanneden “Allah’ın dediği değil, benim dediğim olur” diyen Firavunlaşmış insanlar var. Sen onlara “delilik yapma, Allah’tan başka Yaratan, Yaşatan ve Yöneten yoktur” diyorsun. Haydin sizde günde yüz defa “Lâ ilâhe illallah” demeye başlayıverin.
Güneş yedi renkten meydana gelir. Tek renk halinde görünür. Ama tabiatta milyonlarca renk cümbüşüne dönüşür.
“Allah” ismi bütün el-esmâ-ül-husnâ sının manasını kendinde toplayan bir isimdir. Altı milyar insan, Allah’a inanır. Ancak Allah’ın isimleri, sıfatları ve fiillerinde herkes kendi ufku kadar Allah’a sınır çizer.
Biz ise aklımızla Allah’a sınır çizmek, tarif etmek yerine Rabbimiz Kur’anında kendini bize nasıl tarif etmişse biz öyle inanırız. Bizim imanımızın daha sağlam olduğunu söylememiz bundan kaynaklanmaktadır.
“Rahman, Rahim, Ğaffâr, Kahhâr isimleri Allah’ın güzel isimlerindendir” diyoruz da “Allah ismi, Rahmanın isimlerindendir” demiyoruz. Buda gösteriyorki bütün güzel isimlerin ma’nası “Allah” ismi içinde toplanmıştır. Onun için K. Kerimde 2697 defa Allah ismi tekrarlanmıştır. Diğerleri bir veya birkaç defa tekrarlanmışlar.
Kelam sıfatının “Kün” = “ol”emriyle kainat yaratılmıştır. El-esmâ-ül-husnâ sıyla varlığa tecelli etmiştir. Güneşin aynada göründüğü gibi tecelli etmiştir.
Hz. Ali (r.a.) “nereye baksam Allah’ın san’atını, kudretini, ilmini görürüm” diyor.
Rabbimiz: “Allah’ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde karışıklık çıkararak bozgunculuk yapmayın” buyurur. (A’raf 74)
Bir haftalık çocuğunuzu nasıl dikkat ederek, hiçbir tarafını incitmeden severseniz, çiçekli bir bahçede dolaşırken çiçekleri ezmeden gezerseniz, yeryüzünü dolaşırken de “bu dağlar, bu taşlar, bu kuşlar, bu denizler, bu yıldızlar, bu çiçekler, bu böcekler Allah’ındır” diyerek dikkat edeceksiniz.
Sevdiklerinizin çocuklarını, çiçeklerini korursunuz. Rabbiniz ise size bütün sevdiklerinizi yaratandır. Kainat dediğimiz “evren” Rabbimizin mülküdür. Allah’a iman eden onun mülkünü korur. Şirkle, isyanla, inkarla, israfla o mülkü kirletmez.
Çatık kaşlı, asık suratlı, cimri bir zenginin köşkünün bahçesinde kahve içen Neyzen Tevfik ağzına gelen balgamı atmak için sağına bakar gül var, soluna bakar sümbül var, önü ardı her taraf çiçek. Tükürecek yer bulamayınca ev sahibinin yüzüne tükürmüş ve “daha uygun yer bulamadım” demiş.
Yunusun “sordum sarı çiçeğe” ilahisinde söylediği çiçeklerin “Allah” diyerek açtığını, derelerin “Allah” diyerek aktığını, rüzgarların “Allah” diyerek estiğini düşünen insan, havayı kokuşturamaz, dereyi kirletemez.
İşte Rabbimizin Kur’anında birinci derecede iman üzerinde durması bundandır.
Günümüzde paraya tapanlar, para putunu kasasında tutmak için “İktisad” adı altında sanayii artıklarını temizlemeye yanaşmayıp, para putunu çevreyi korumak için harcayamadığından denizdeki balıkları,havadaki kuşları, dağlardaki ağaçları kuruttular.