Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Emperyalizm Ve Haçlı Ruhu -- Komünizm Ve Materyalizm

MuhacirSelman Çevrimdışı

MuhacirSelman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Emperyalizm Ve Haçlı Ruhu

Emperyalistlerin ileri gelen büyüklerinden biri şöyle diyor: “Bir kadeh alkol ve bir dansözün, Muhammed ümmetini dağıtıp perişan etmekteki te'sirini bin top meydana getiremez. O halde bu ümmeti madde ve şehvet sevgisinde boğunuz!”


İngiliz asıllı ünlü müsteşrik ve “İslam Alemi” adlı derginin yazarı Zwemer Samuil, Kudüs'te bir toplantıda şunları söylemiştir:


“Sizler, İslam ülkelerine yayılmak üzere bir koku hazırlayıp neşrettiniz ki bu koku Allah'a vuslat diye bir şey tanımaz. Sonra da İslam aleminden tam emperyalistlerin arzusuna göre bir koku yayılmaya başladı ki, bu say'u gayrete değer vermez, çalışmaya i'tina göstermez; rahat ve tembelliği sever, dünyasına karşı hiç bir himmet ve gayretini harcamaz, ancak şehvani şeylere karşı kullanır. Böylece İslam alemi, bir şey öğrenirse, şehvet için öğrenir; bir mal toplarsa yine şehvet uğruna toplar; en yüksek bir merkez kurarsa, yine şehvet yoluna kurar...”[1]




Komünizm Ve Materyalizm



Terbiyeci kardeşim! İleride, komünistlerin neler dediklerini, “Bilinçli Sorumluluk” bahsinde onların gizli vesikalarında bulacaksın. Ama konumuzla ilgili bulunduğu için burada şu sözle yetiniyoruz. Komünistler ve maddeciler diyorlar ki:


“Dini temelinden yıkan genelgemizde şu hususlar belirtilmiştir: Dini yıkabilmenin en kestirme yolu şunlardır: Tiyatrolar, günün medeniyeti, modalar-demodalar, el kağıtları, dergiler, dinsizliği benimseten kitaplar, din adamlarıyla ve dini konularla alay eden eserler, sadece ilme çağıran bunun ötesinde başka bir şey tanımayan fikirler, Tanrı'yı ve ilgili kavramları efsane sayan görüşler...”


İşte kabaca çizdiğimiz bu sözlerden anlaşılıyor ki: Yahudiler, masonlar, komünistler, haçlılar, müsteşrikler, emperyalistler toplanıp bir dayanışma meydana getirmişler, yardımlaşma sistemi kurmuşlar, İslam alemini ifsad edip onları hayır yolundan ayırmak için cinsel konuları, tiyatro, dergi, televizyon programları, radyo, dinsizlik kusan bir sürü kitap ve broşür ve ahlâksızlığı çekici hale getiren bir sürü romanlar ve hikayeleri vasıta olarak kullanmaktalar.


Ne yazık ki, bunlar habis hedeflerine ulaşmış durumdalar; aşağılık amaçlarına kavuşmuş düzeydeler. O kadar ki, renkleri bizim rengimizden, dilleri bizim dilimizden olan ve kendilerini İslam olarak tanıtan veya İslam'a nisbet eden genç erkeklerle genç kızların; cinsel duyguların, şehevi konuların peşine takılıp gittiklerini, körükörüne başkalarınıı taklid edip birer uydu haline geldiklerini, seks bataklığına düşüp kaldıklarım görüyoruz. O kadar ki, gençlerimizden çoğu her gün sabahladığında, rezilet ve şehvet balçığına bulanıp onunla yetinmekten başka bir arzu ve gayretlerinin bulunmadığını isbat etmekteler. Tek meşgaleleri, cinsel duygularınıa hitap eden bir film seyretmektir veya ahlâksızca bir tiyatroya gitmek ya da seksüel konulan çok çekici işleyen bir temsili görmek, şeref, iffet, erkeklik ve şahsiyetlerini şehvet mezbahasında boğazlayacak konulara merak salmaktır, İşte düşmanlarımız bize böyle yaptılar ve gençlerimizin hali bu noktaya gelip dayanmıştır!


Artık sana düşen -ey terbiyeci kardeşim- evladının etrafında dönüp ciğerparenin bilgi ve anlayışını geliştirmektir. Ta ki, düşmanların onlar için neler yazıp çizdiklerini bilip öğrensinler. Onlarını gönlüne şunu atmakta bir sakınca olmasa gerek: Fesad balçığına bulanıp yuvarlandıkları zaman, her şeyi mubah saymanın peşine takılıp gittikleri gün, bilerek veya bilmeyerek yahudilerin, haçlılarını, ve masonlarla emperyalistlerin uydu ve kurbanı olurlar; İslam toprağında, müslümanların yurdunda kaybolup giderler.


İşte bu gibi telkinler çocukları ikna' eder de vicdanlarını geliştirir ve böylece onları hayasızlık ve haramlardan vazgeçilip uzak tutmuş bulunuruz.


Sakındırma Vasıtası:


Benim nazarımda bu vasıtayı, terbiyeciler izleyip tevcih öğütlerini ona göre yürütülürse, çocuğu haramdan alıkoymada en büyük ve o nis-bette te'sirli bir amil olabilir. Evet, bu vasıta, çocuğa, cinsel konulara kendini kaptırmada, her şeyi mubah saymada önleyici ve gerçek anlamda uyancı bir rol oynayabilir.


Şimdi sen ey terbiyeci kardeşim! Zina, harama saplama ve şüpheli ilgilerden meydana gelen kötülüklerden alıkoyup uyancı anlam taşıyan en önemli amilleri açık şekilde önünüze koyuyorum. Böylece konuyu kavramak için iyice genişler de öğüt ve sakındırma gibi vecibeyi yerine getirmen kolaylaşır da bu sayede çocuk hayasızlık, haram ve perişanlıktan kendini alıkoymuş olur.


Fahişeliğin Tehlikelerine Dikkat Ettiğimizde Şunlar Karşımıza Çıkar:


a) Sıhhi Tehlike:


Akıntı hastalığı, zina amelyesi sebebiyle geçer. Rahim ve husyelerde iltihaplanma meydana gelir. Bazen kısırlığa yol açar. Aynı zamanda eklem iltihaplanmasına sebep olur. Bazan de doğacak çocukta olumsuz te'sir yapar da bu yüzden çocuğun gözlerinde iltihaplanma ve sonra da körelme meydana gelir.


Zührevi hastalık: Buna halk arasında frengi hastalığı da denir. Zinanın çok yaygın bulunduğu Avrupa'da, daha çok Fransa'da bu tür hastalık görüldüğü ve etrafa yayıldığı için Frenklere nisbet edilerek frengi denilmiştir.


Cinsel organlarda birtakım yaralar oluşturur. Haram kabul edilen cinsel temastan ortaya çıkan hastalık ve nefes borusunda oluşan iltihabı balgam, çoğu zaman müzmin yaralar meydana getirir, idrar yollarım iltihaplandırır, mafsal ağrılarına ve çevresinde birtakım ağn ve sızılara neden olur.


Tenasül cihazında kızartı, yara ve iltihaplanma meydana gelir.


Zina sebebiyle kişi kendine kötülük yapıp tenasül cihazının sadece yara ve iltihaplanmayla kalmayıp acı ve sızıya da sebep olduğu sözkonusudur.


Cinsel organın devamlı akıntı yapması da bu cümledendir.


Çocuklar henüz ergen olmadan, yani tam vakti gelmeden şehvetini tahrik etmesi, cinsel duygusunu tatmine çalışması sebebiyle tenasül aletinde akıntı baş gösterir. Bu yüzden birtakım bedensel çirkinlik ve anormallikler, asabi marazlar meydana gelir.


Bunlardan başka zinanın birtakım hastalıklar meydana getirdiği de dikkatten uzak bulundurulmamalıdır.


b) Ruhsal ve ahlâki tehlike:


Bazan behimî arzuyu tatmin ederken zina ve benzeri yollara sapmak aşağıdaki hastalıkları da doğurabilir:


Livata ve sevicilik: Bu ikisi de zina benzeri haramdan kaynaklanıp oluşan teplikeli bir hastalıktır. Böylece erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla yetinmeye başlar. Günümüzde bu hastalık ve illet çok yaygınlaşmış, Özellikle birçok toplumlara sirayet edip Amerika, İngiltere ve benzeri ülkelerde tehlikeli boyutlara varmıştır. Newyork'ta bu illete mübtela olanların sayısının yarım milyona ulaştığı söylenmektedir. Bu rakam sadece tesbit edilen ve bu işi açıktan açığa yapanlarla ilgilidir. Bir de tesbit edilemiyen, gizliden bu fiili sürdürenler vardır ki onların sayısı herhaide bu rakamın çok üstündedir.


Cinsel hevese kapılıp hep onunla meşgul olma hastalığı:


Cinsel ibtilaya yakalanıp kafasını ona takanların bütün vakitlerini seks konularıyla, bu gibi arzuların hayaliyle geçirdiği görülür. Bazan nikah ile bazan öpmek, kucaklamak, çıplak resimler, kadının cinsel ve baldırları onların tek meşgalesi haline gelir. Bakarsın ki, bu tipler her şeyi bırakmış, kendilerinde unutkanlık başgöstermiş, çalışma azimleri kırılmış, gafletleri artmış, uyanıklık zaafe uğramıştır. Onları bön ve alkollü veya çok üzgün ve kederli bulursun. Böylece bu gibi zahiri anzalar bedende bir değişikliğe, hafızada müthiş gerilemeye ve ruhta bir dalgalanmaya, kararsızlığa sebep olur.


Zinanın insan toplumlarında genel ölçüsüyle tehlikeleri hiçbir zaman küçümsenemez: Şehvete dalıp kendini kaybeden ve eroin afyon gibi maddelerle mahmur hale gelen gençler.


Ruhi çöküntüye uğrayıp cinsel sapıklıktan dolayı bedeni, akli, ahlâki ve nefsi hastalığa yakalanan kuşaklar.


Sinir sistemim bozması ve bu yüzden öldürme, yağma ve gasb olayları.


Uyuşturucu maddeler ibtilası ve doğurduğu sonuçlar.


Şehvet tüccarları, genç kızların elden ele satılması, ücretle tutulan fahişeler.


Bir de grup grup doktorların, sağlık personelinin, hakimler ve kanun adamlarının zina sebebiyle işlenen suçlarla uğraşması, iradesi zayıf olanların rüşvetle haklan çiğnemesi.


Açıktan çıplak gezenler, her türlü ahlâk, fazilet, edep, utanma duygularından uzak kadınların cadde ve sokaklarda dolaşmaları.


Fahişeleri, ahlâkan düşük kadınları ücret karşılığında satan ve fakat ayrı isim altında eğlence yerlerini işleten deyyusların çoğalması.


Zinayı sanat edinip geçim vasıtası olarak kullananlar.


Fahişeliği teşvik edici mahiyette caz-saz, musiki adı altında dans ve göbek atmalar; şehveti gıcıklayan baştan sonuna günah kalıbında işlenen tiyatrolar.


Cinsel konulan işleyen kitaplar, çıplak resimleri neşreden dergiler; dans, bale ve benzeri oyunlar.


Her şeyi mubah sayan ve böylece kendilerini, hayvanlara benzeten soysuzlar.


Boğazlarınıa kadar içki, zina ve fahişeliğe dalanlar.


Hiçbir dini sınır tanımayıp her fazilete dil uzatan, her rezileti mubah gören ve gönlünün istediği şekilde eğlenip gününü gün edenler.


Bunlardan başka her şeyi mubah sayıp ahlâksızlık meydanında at oyanatanlar vardır ki bunları saymakla bitiremeyiz.


Bu afetin nitecisi olarak Rus Devlet Adamı Kruşçef, 1962 yılında, Rusya'nın geleceğinin tehlike arzettiğini, Rus gençlerinin geleceklerinin güven verici olmadığını, çünkü çoğunun cinsel konulara, şehvet bataklığına batıp boğulduklarını ilan ediyordu.


Yine bu yıllarda Amerika Başkanı Kennedy de şöyle sesini yükseltiyordu: “Amerika'nın geleceği çok tehlikelidir. Çünkü Amerika gençliği çözülüp şehvetlere dalmışlardır; boyunlarına atılan sorumlulukları taşıyacak kudrette değillerdir. Bu gençlerden yedi tanesi askere alınır, ama bunlardan ancak biri işe yarar. Çünkü cinsel konular, gayr-i meşru bir hayat onların yeteneklerini temelinden yıkmış, bedeni ve ruhi yapılarını iyice sarsıp işe yaramaz hale getirmiştir.”


Şüphesiz ki bu her şeyi mubah sayma zihniyeti batılı ve doğulu gençlerde iyice geliştikten sonra yavaş yavaş İslam topluluklarına sirayet etmeye başladı. Ne yazık ki, bir de sabahladığımızda gördük ki, altında zina işlenen çatılar, fahişelikten yana açılan çılgınca eğlence yerleri, kumarhaneler, seks konularını işleyen tiyatrolar; içki ve uyuşturucu madde yuvalan; dans ve bale gösterileri, sorumluların ve hükümet ricalinin gözleri önünde İslam ülkelerinde yaygınlaşıp had safhaya gelmiş bulunuyor. Kötülüklerden kaçıp kurtulmamız, iyilik ve ibadetlere; ahlâk ve faziletlere yönelmemiz ancak Allah'ın yardım ve inaye-tiyle gerçekleşebilir. Söylenecek başka söz bulamıyoruz!.


Yine sabahladığımız zaman ruhumuzu sarsan, içimizi titreten şu manzarayla karşılaştık: Artislik, film yıldızlığı, üne kavuşma adları altında şehvetleri tatmin için genç kızlar satılmakta, iffet ve namus perdesini yırtıp bunun ticaretini yapanların sahnede olduklarını gördük. Evet bütün bu hayasızlıklar şehirlerde bütün enine ve boyuna yayılmış vaziyette, ne yadırgayan var ne uyarıp korkutan mevcut...


Böylece gençlerimizin çoğu bu tür lezzetlere, cinsel konulara, içki ve benzeri sapıklıklara yönelmiş durumda; karşılarında ne soru soran var, ne de kendilerini murakaba eden bir kimse... Bütün bu gerçekleri üst ve alt derecede bulunan her müslüman ve her insan bilmektedir.


Toplumsal tehlike: Kesin sonuçlu bir gerçektir ki, fahişeliği başıboş bırakmak, fert ve aileye aynı ölçüde zarar vermekte ve genel şekilde topluma büyük tehlike arzetmektedir.


Bu tehlikelerden biri, aileyi başaşağı getirmek hususunda tehdid etmesidir. Çünkü bekar gençler hayvani duygularını haram ile giderip tatmin edince artık ne aile kurmayı düşünür, ne de evlad sahibi olmayı... Zina eden kadın da Öyle, o da ne gebeliğe rağbet eder, ne de çocuk ister. Çünkü gebelik fiziksel yapısına zarar verir, gençliğini zedeler. Bunun için hem cinsel yönden kendini tatmine çalışır, hem de yapısını korur, düşüncesi onda hakimdir.


Bu tehlikelerden biri de, doğan çocuklara büyük haksızlık etmektir. Çünkü evlenmekten kaçınan toplumlar, gayri meşru çocuklarını dünyaya gelmesine sebep olmaktalar. Böylece hiçbir fazilet ve kerameti olmayan bir neslin sesi yükselir, soyu-sopu olmayan çocuklar ortalıkta çoğalır. İşte bu durum, çocuklar için cidden bir zulümdür hem de nasıl zulüm!


Zulümdür, diyoruz, çünkü çocuk ana-baba şefkatından mahrumdur. Kim ona merhamet, şefkat ve ilgi gösterecek ki, onun yeri kreşler, hastaneler ve yetiştirme yurtlandır.


Zulümdür, çünkü çocuk anlama ve akletme çağına gelince, zinadan doğma olduğunu idrak eder ve bu onun için bir ar vesilesi olur, ruhen bunun ezikliğini duyar gidişi şaşkınlaşır. Daha çok fert ve toplum üzerinde birer suç unsuru haline gelirler, hatta güvenlik ve istikran bozacak bir karakter taşırlar.


Bu tehlikelerden biri de, erkek ve kadının şekavet ve azgınlığı paralel yürür. Çünkü bu ayn iki cins gerçek anlamda mutlu ve huzurlu bir hayat sistemi bulamazlar; şerefli, hem de istikrarlı bir iş sahibi olamazlar. Evlilik gölgesinde sevgi ve merhamet havası teneffüs edemezler, İşte bütün bu olumlu basamaklarının, evlenmeyen toplumlarda yok olduğunu görürsün. Seks konularına kafasını takıp bundan başka meşgalesi olmayan milletlerde de gerçek anlamda bir aile yuvası söz konusu olmaz.


Yine tehlikelerden biri de, hısımlık ve yakınlık ilgisinin olmasıdır. Çünkü bekar kişi, haram ve mubah pazarlarında şehvetini tatmin edecek imkanları bulunca; yakınlarının, baba dostlarının, hısımlarının nefretine mucip olur, hepsi de ona hakaret gözüyle bakmaya başlar. Şüphesiz ki böyle bir ortam akrabalık bağalarını koparır, aralarında düşmanlık ateşi yakar ve birbirlerine sadece öfke duymakla mesafeyi açarlar.


İşte böyle bir ortamda -Allah'a eş-ortak koşmaktan sonra- hısımlık bağlarının kopmasından daha büyük bir günah var mıdır? İslam nazarında, yakınlarla ilgiyi kesmenin ne kadar büyük bir günah olduğunu anlatmaya gerek görmüyoruz.


Evet, bunlardan başka daha bir sürü tehlikeler, zararlar sözko-nusudur ki bunlar hiç de akıl ve basiret sahiplerine kapalı sayılmaz.


Ekonomik tehlike: iki kişinin ihtilaf etmediği gerçeklerden biri de, vakitlerini lezzetler, şehvetler pazarında geçirenler, meşru' evlenmeden uzak kalanlardır ki, bunlar bütünüyle günah olan fahişelik peşindeler. Şüphesiz ki, bu tipler, milletin ekonomik yapısını sarsar, verimli olmadıkları gibi, her yönleriyle başkasını sömürüp tüketici düzeyindedirler. Aynca ellerine geçeni har vurup harman savuranlardır. Böylece iktisadi alanda hep aşağı düşüş görülür, şöyle ki:


Çalışıp meşru' kazanma kudreti zaafe uğramıştır.


Başlanılan çoğu işlerde olumlu sonuç alınamamıştır.


Gayr-i meşru bir kazanç elde etmenin yollan hazırlanmıştır. Çalışma ve meşru kazanma kudretinin zaafa uğramasını şöyle açıklayabiliriz: Seks ve hayasızlığın peşine takılıp giden bekar kişi, akli yönden rahatsız demektir, bedeni yönden de hasta sayılır. Ahlâki ve ruhi yönleri de amraz ile maluldür.


Şüphe yok ki, hasta bir kimsenin hastalığı nüksedince yetenekleri zayıflar, bedeni gerilemeye başlar, azim ve gayreti dumura uğrar. Bu durumda arzulanan mükemmellikte bir sorumluluğa kendini veremez. Böyle bir davranışta pek bulunamaz ve sıhhatli şekilde vacib olanı görüp yerine getiremez.


Böyle bir yapı ve durumda olanlar, iktisadi canlılığı kaybederler, günün ekonomik grafiğini aşağı düşürürler.


İşlerin hep kısır bir netice vermesi: Zina sebebiyle elde edilen mal ve servet cinsel konularda, şehevi yollarda dağılıp gider; iyi bir sonuç alma, ekonomik yönden verimli bir düzeye ulaşma düşüncesiyle harcanmaz. Hem bu karakterde olan sapık, işinde samimi değil, sorumluluk duygusundan da oldukça uzaktır, ona doğru pek adım atmaz. Çünkü üzerinde dini engel, karşısında ahlâki müeyyide yoktur. Bu da c-nlâkı bozup yozlaştırmakta, ekonomik yapıya ağır darbe indirmektedir.


Gayr-i meşru’ kazanç edinmek: Kendini cinsel konulara verip içinde Allah (c.c.) korkusu bulunmayan, engelleyici mânevi bir müeyyide taşımayan ve bu sebeple hangi yoldan olursa olsun maddeten tatmin cihetine gidip mal elde etmeye çalışan; faiz, kumar, eğlence, rüşvet, aşırma, ırz ve namus tüccarlığı, çıplak müstehcen resim ahm-satımı; cinsel konulan en hayasızca anlatan dergiler; aldatıp saptıncı usta kalemler, alkollü ve uyuşturucu maddeler alıp satmak; fahişeliği teşvik eden kitaplar neşretmek veya bunlarını ticaretim yapmak gibi vasıtalan mubah gören kimsenin kazanç yollan bunlardır.


Bunun gibi daha bir sürü gayr-i meşru' yollardan mal toplamak topluma ancak sarar ve felâket getirir; fakirlik ve işsizliğe sebep olur. En güzel ahlâk ve faziletleri öldürür. Çünkü bu tür kazançlar, insanlan olumlu, verimli sonuçlara götüren güç ve azimleri yıkar, meşru' kazanç yollarınıı tatile uğratır ve artık toplum havadan yararlanıp geçinmenin, hırsızlık ve soysuzluğun esiri haline gelir. Bencilliğin zindadina düşer; şehvet, lezzet ve havaî şeylerin kulu ve kölesi durumuna itilmiş olur.


Bütün bunlar ümmetin ileri gitmesini dumura uğratır, ekonomik yapısını sarsar ve olumsuz. neticeler vermesine yol açar.


Zinanın dinî ve uhrevî tehlikesi: Son olarak da, Allah'ın haram kıldığı şeylerden sakınmayıp iffetli yaşamayan kendini şehvet ve fitne yapışkanlığından korumayan bekâr genç, dört kötü musibete uğrar ki bunları Resûlüllah (a.s.) Efendimiz belirtmiştir:


Efendimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur:


“Zinadan sakının! Çünkü onda dört (fena) tesir vardır:


Yüzden parıltıyı giderir,


Rızkı keser (bereketsiz kılar),


Rahman'ı öfkelendirir,


Cehennem ateşinde ebedi kalmasına sebep olur.” [2]


Uhrevi tehlikesine gelince: Şüphesiz ki zina eden kimse, zina ettiğinde imân kaydından sıynlır. Nitekim bu hususta Resûlüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur:


“Zinakâr kimse Mü’min olduğu halde zina etmez.” [3]


Aynı zamanda zinakar, tevbe etmeksizin bu günah üzerinde ısrar eder de ta ki ölüm gelip kendisine ulaşırsa, Allah (c.c.) kıyamet günü onun azabını kat kat artırır. Nitekim Furkan Sûresi'nde buyuruluyor ki:


“Onlar ki, Allah'la beraber başka tanrıya tapmazlar, haklı bir sebep dışında Allah'ın haram kıldığı canı öldürmezler, zina etmezler ki; kim bunları işlerse cezaya çarpılır. Kıyamet günü ise azabı kat kat olur ve o azab içinde aşağılanmış halde devamlı kahr.” [4]


İşte ey terbiyeciler, bu anlattıklanmız zinadan ve hayasızlıklan ir-tikapdan kaynaklanan tehlikelerdir. Bunlar cidden elem verici tehlikelerdir. Gördüğünüz gibi, sağlığa zarar vermekte, ahlâka zarar getirmekte, ruhu tedirgin etmekte, aklı alt-üst edip dengesini bozmakta aileye zarar verip tedirginlik doğurmakta, topluma ve ekonomik yapıya darbe indirmektedir.


Çocuk henüz tırnakları yumuşakken bu gibi tehlikelerden sakındırılır, doğurduğu ve doğuracağı zararlar ona gösterilirse, o takdirde çocuk mazbut ve iffetli yetişir de her türlü hayasızlık ve haramdan kendini alıkor; günlük hayatında ve ahlâkında İslâm yoluna uyar, cinsel arzusunu ancak meşru yoldan evlenmek suretiyle gidermeyi düşünür. Peygamber (a.s.) Efendimizin emirlerine imtisalen helalim arzular. Çünkü Resûlüllah (a.s.) Efendimiz: “Ey gençler topluluğu! Sizden kim evlenmeğe güç getirirse evlensin...” buyurmuştur.[5]


Çocuğun telkin yoluyla, kendi terbiye ve tevcihiyle meşgul olanlardan alacağı en lüzumlu sakındırma yollu bilgiler şunlardır:


Dinden dönmekten sakındırmak!


Bile bile inatla Hakk'ı inkârdan sakındırmak!


Başkalarım körükörüne taklidden sakındırmak!


Kötü arkadaş edinmekten sakındırmak!


Fena ve bozgunculuk ifade eden ahlâktan sakındırmak!


Genel ölçüde haramdan sakındırmak!


İşte terbiyeci kardeşim! Bütün bu sakındı rinaların açıklamasını “Sakındırma Kaidesi” kısmında bulacaksın ki bu, kitabımızın üçüncü bölümünde yer almıştır. O bölüme müracaat et de orada göğsü serinletecek bilgiyi göreceksin.


Şüphe yok ki, çocuğu dinden dönmekten ve bile bile inkar ve inattan sakındırmak, onu küfür bataklığına düşmekten sapıklık ve her şeyi mubah sayma potasında şekillenmekten kurtarır.


Haram ölçüdeki oyun ve eğlenceden çocuğu sakındırmak, onun şehvet balçığına, lezzetler çamuruna bulaşmasını önler.


Körükörüne, taklidden sakındırmak, çocuğun kişiliğini koruyup ayakta tutar, şeref ve saygılığını artırır.


Kötü arkadaşlardan sakındırmak, onu ruhî sapmadan nefsi şaşkınlıktan ve aykırı bir ahlâk sisteminden uzaklaştırır.


Kötü bozgunculuk doğurucu ahlâktan sakındırmak, çocuğu rezilet çamurluğundan, hayasızlık ve cinsel pisliklerin biriktiği çöplükte bocalamaktan uzaklaştırır.


Haram şeylerden çocuğu sakındırmak, onu ahlâk bozucu kötülükleri, hastalıkları, nefsi afetleri benimsemekten uzaklaştırır. İşte bu gibi sakındırmalarda çocuğun ıslahı, inancının sağlam temellere oturtulması, ahlâkın düzelmesi, bedenin sağlıklı kalması, aklının parlaklaşması, şahsiyetinin gelişip oluşması söz konusudur.


Artık bu faziletler için çalışmak isteyenler çalışsınlar.


Kalbin sağlam ilgi kurması:


Kesin bilinen hususlardan biri de, çocuk kalbini itikadı esaslarla bağlar. Arada sağlam irtibat kurar, ruhsal ve düşünceden yana güzel ilgiler meydana getirir. Tarihi bağlarını kuvvetlendirir, toplumsal bağlara önem verir ve topluma ahlâk ve faziletle bağlanır; nefsi terbiyede iyi irtibatlar sağlar, yani bu meziyetlerle terbiye edilirse; aklı ermeğe başladığı, iyiyi kötüden ayırdedecek düze geldiği, kademe kademe bu ölçüde yükselip gençlik çağına ayak bastığı zaman, hiç şüphesiz ki çocuk iman üzere yetişir. Takva üzere terbiye görür; cahiliyyete karşı ilahi akidelerle donatılmış olarak yükselip üstünlük sağlar, kendi heveslerine karşı yardım görür, zafer elde eder ve hak ile hidayet üzere dosdoğru bir insan olur.


Acaba inanç, düşünce ve ruh irtibatından daha büyük bir irtibat var mıdır?


Allah (c.c.) için bir mürşidin sohbetinden daha üstün bir sohbet bulunur mu?


Peygamberler, sahabeler ve selef-i salihinin gittiği yoldan daha şerefli ve aziz bir yol var mıdır?


O halde terbiyecilere gereken, çocuğu inanç irtibatiyle bağlamak, ibadetle bağlantısını sağlamak, mürşid ile ilgisini sürdürmek, salihlerin sohbetiyle irtibatını geliştirmek; Hakk'a davet ve ona davetçilerle ilgisini pekiştirmek, cami, zikir, murakabe, Kur'an-ı Kerim ile irtibatını geliştirmek; tarihine bağlanmak, atalarının fazilet yansıtan taraflarıyla ilgisini kurmak, Peygamber ve Ashabının, salih kişilerin hayat biyografisiyle ciddi biçimde ilgilenmesini sağlamaktır.


Terbiyeci kardeşim! Bütün bu irtibatları en mükemmel ölçüsüyle ayakta tutmak istiyorsan bunlardan her birinin açıklanmasını “irtibat kuralı” bölümünde, üçüncü kısımda oku. Orada seni en sağlam caddeye götürecek esasları ve malzemeyi bulur, çocuğu imân yönünden terbiye etme, ahlâk yönünden hazırlama metodunu görürsün; inşallah.


Senin dikkatini bu hususa çekmemin sebebi, iman terbiyesinin, çocuğun İslahı konusunda büyük te'sir olduğundandır. Ahlâkın sapasağlam oluşması ve günlük hayatının düzen bulması da ancak bu terbiyeyle mümkündür. Çünkü çocuk Allah'a iman etme, gizli-açık ilahi murakaba altında bulunduğu; dönüp dolaştığı ve eyleştiği her yerde Allah'tan saygı ile korktuğu şuuru üzerine terbiye edildiği zaman, artık madde onun gönlünü çekmez, şehvet onu kendine kul ve köle edinemez. Böyle dosdoğru bir insan, Allah'tan korkan bir genç olarak sabahlar. Şeytan ona musallat olamaz, olsa da sonuç alamaz. Nefs-i emmâre'nin vesvesesi onun içinde çalkantı meydana getiremez. Şayet kendisini soylu güzel bir kadın cinsel temasa çağıracak olursa, ona vereceği cevap şu olur: “Doğrusu ben, âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım...”


Şeytan bu yolda bir vesvese sinyali yollayınca, ona da şu cevabı verir: “Senin benim üzerimde bir sultan yoktur.” Arkadaşları ona hayasızlık, cinsel sapıklık yollarını çekici göstermeye çalıştıklarında, onlara da vereceği cevap şu olur: “Cahillerle arkadaşlık etmeyi hiç arzulamam, onlardan biri olmak istemem.”


İşte islah ve terbiyede İslâm'ın açmış olduğu yol ve metot budur. Çünkü İslâm önce ferdi, insanlığı açısından iç âlemine girerek İslaha çalışır, dışında dönüp dolaşmaz. Önce kalbini ve vicdadınım temizleyip arındırmakla terbiyeye başlar; şuurunu berraklaştırmakla adım atar; gizli ve açık hallerde Allah'ın murakabası altında bulunduğunu kademe kademe onun ruhuna işler. Kalbinin derinliğine, “Allah insanla beraberdir ve her an onu denetler ve görür” inancını aşılar. Allah'ın onun gizlediğini de, açığa vurduğunu da bildiğini, hain gözleri de, kalblerin gizlediğini de ve bildiğini öğretir ve inandırır.


İşte çocuk terbiyesine, terbiyeciler, analar ve babalar bu açıdan giriş yaparak başlamalı ve bu sonucu almak isteyenler böyle davranmalıdırlar


Yukarıda anlattıklarımızı özetleyecek olursak:


Analar, babalar, öğretmenler, islahatçılar ve diğerlerinden meydana gelen terbiyeciler, İslâm'ın bu müsbet metodunu ele aldıkları, çocuğun anlayış ve inanışına hitab edip onu kötülüklerden sakındırdıkları ve birçok faziletlerle irtibatlarını sağladıkları zaman, çocuk cinsel tahyicde bulunan her şeyden uzaklaşır. Ahlâk bozucu her şeyden çekinir ve ilgisini keser; kayma ve bozguna uğrama sebeplerinden uzaklaşır; saptıran, seks bataklığına düşüren amillerden ilgisini keser. Böylece çocuk toplum içinde doğru yol aydınlatan bir ay, yeryüzünde yürüyen bir melek olur. Nefsindeki arılık ve duruluk, kalbindeki paklık ve temizlik, güzel ve şerefli ahlâk, soylu güzel muamele, iyi münasebet ve takvaya mazhariyet onu bu düzeye getirir.


Allah'ım! Çocuk terbiyesinde İslâm'ın açmış olduğu yolda yürümeleri için terbiyecileri başarılı kıl, ta ki, mal ve evladın fayda vermediği kıyamet gününde senin yüce huzurunda sorumluluk imtihanını verip kurtulsunlar. Müslüman kuşakların İslâm'ı tıpatıp uygulamakta çok yönlü irtibat kurdukları görülsün; Kur'an ilkelerini benimseyip lüzumlu görmekte kemal mertebesine yükselinsin; Allah (c.c.) yolunda kutsal savaşlar devamlılık arzetsin, izzet ve şerefde halislik muhlislikler sürüp gitsin, İşte o gün Mü’minler sevinecekler, Allah'ın yardım ve zaferiyle neşe ve huzur duyacaklar...[6] (AMİN)



------------------


Dİpnotlar :


[1] Prof. Dr. Abdullah Nasıh Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, Evlilik, Evlat Terbiyesi Ve Esasları- 1, Uysal Kitabevi, 10. Baskı, Konya, 1994: 488.


[2] Taberânî el-Evsat'da.


[3] Buharî-Müslim.


[4] Furkân: 25/68-69.


[5] el-Cemaâ rivayet etmiştir.


[6] Prof. Dr. Abdullah Nasıh Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, Evlilik, Evlat Terbiyesi Ve Esasları- 1, Uysal Kitabevi, 10. Baskı, Konya, 1994: 488-489.
 
Üst Ana Sayfa Alt