Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Emr-i Bil Ma'ruf ve Nehyi Anil Münker

S Çevrimdışı

selefi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Münkeri değiştirip ortadan kaldırmak için Allah yolunda cihad etmek, şer’i bir hüküm olup, alimlere göre belli bazı durumlarda farz-ı ayn olur. Dolayısıyla bu hükmü herhangi bir görüş, heva ve istihsan yoluyla değiştirmek caiz değildir. Çünkü eğer bu konuda cihaddan daha üstün, daha iyi bir yol olsaydı Şari’, bize onu gösterir, bizi ona teşvik eder ve sahabe de Radıyallahu Anhüm onu uygulardı. Allah yolunda cihad edip müşriklerle savaşmak şer’i bir hüküm olup, bazı durumlarda farz-ı ayn, bazı durumlarda ise farz-ı kifayedir.

Şari’, yönetici dinden çıktığında, onun öldürmesini farz kıldığında, bu, değiştirilmesi caiz olmayan bir hüküm olur.

Cihad, bütün şer’i hükümlerde olduğu gibi kudrete bağlıdır. Bu nedenle şari’, cihada hazırlık maksadı gerekli miktarda güç bulundurulmasını emretmiştir. Bu hükmü lağvedip değiştirmek için, alternatifler ve vasıtalar araştırmamız caiz değildir. Yani biz; seçimlere girmeyi Allah yolunda cihad olarak gören, bu eylemi Allah yolunda cihada alternatif sayan ve bunu, caiz olan vasıtalardan biri olarak kabul edenler gibi yapamayız.

O halde cihad farzdır. Buna güç yetiremeyenlerin cihada hazırlık yapmaları gerekir. Eğer hazırlık yapmaya da güçleri yetmezse, bu durumda kendisini olabildiğince küfürden ve sapık fırkalardan uzak tutarak, kötülüklerden ayrı durması gerekir.

Cihad bir vasıta değil, bilakis bir ibadettir. Yani Allah yolunda cihad edip savaşmak, yapılması gereken ibadetlerden bir ibadettir. Cihad şer’i bir emirdir. Dolayısıyla bu emirde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Sahabenin Radıyallahu Anhum yanında din olmayan şey, bugün de din değildir.

Bu konuda değişen; savaş vasıtaları, yöntemleri, plan ve yollarıdır. Dolayısıyla birilerinin, Mısır’ın İslam nizamına kavuşması için Amr bin As’ın Mısır’ı fethederken kullandığı yolun, aynısının kullanılması gerektiğini söylemesi ve gayr-i müslimlerden öğrenilen yeni savaş yollarını ve yöntemlerini hata ve bid’at olarak görmesi; kendinden daha büyük cehaletin ve akılsızlığın olmadığı bir cehalet ve akılsızlık ve Müslümanların hezimete uğramalarına sebep olan bir fikirdir.

Eğer bu anlattıklarımı bazılarının bizzat kendi kitaplarından okumamış olsaydım, hiçbir beşerin böyle düşüneceğini ve bu korkunç sözleri söyleyebileceğini asla tahmin edemezdim.

Benim sözlerimden; harp yöntemlerinde, yollarında ve bilgilerinde değişikliğe gitmeleri gerekenlerin sadece Müslümanlar olduğunu anlaşılmamalıdır. Çünkü ben öyle inanıyorum ki, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem siretinde, benzeri görülmemiş bir çok savaş yolları ve esasları bulunmaktadır.

Nebi’nin siretinde, Bedir ve Uhud’da olduğu gibi, genel çarpışma savaşı vardır.

Nebi’nin siretinde, Ka’b bin Eşref’in öldürülmesinde olduğu gibi, suikast yöntemi vardır.

Nebi’nin siretinde, sözleşmeler ve antlaşmalar vardır.

Nebi’nin siretinde, Feyruz ed-Deylemi’nin olayında görüldüğü gibi inkılap ve köklü değiştirmeler vardır.

Nebi’nin siretinde, Uhud ve Hendek Savaşları’nda olduğu gibi savunma savaşı vardır.

Nebi’nin siretinde, Mekke’nin Fethi ve Huneyn Savaşı’nda olduğu gibi saldırı savaşı (cihadu’t-taleb) vardır. Yine Mute, Tebuk ve buna benzer savaşlarda olduğu gibi hem savunma ve hem de saldırı savaşı vardır.

Nebi’nin siretinde, Hamraü’l-Esed, Mute ve Tebuk Savaşları’nda olduğu gibi nizam vardır. Ki Allahu Teala bunun hakkında şöyle buyurmuştur: “Eğer bunları savaşta yakalarsan, onlara yaptıklarınla arkalarındakileri dağıt da ibret alsınlar.”[8 Enfal/57]

Görüldüğü üzere Nebi’nin sireti, Müslümanın göğsünü kabartan savaşın bir çok yöntem ve yollarını içeren eşsiz zenginlikte bir tecrübe birikimidir. Ancak ne var ki bugün siyer kitapları bilgi için değil, teberrük için okunmaktadır. Hasbünallahi ve ni’mel vekil.

Savaş ilimleri, yolları ve vasıtaları insanlığın ortak ilimleridir. Bu ilimlerden yüz çevirdikleri için, Müslümanların hallerine ağlamamız gerekmektedir. Bu ilimler; tecrübe, öğrenme ve bu ilimlere rağbet eden keskin akıl ile, araştırma ve görüş ehlinin kaynak olarak gösterdikleri yerlerden elde edilir.

Bazen fasıklar bu ilimleri daha iyi bilirken takva ehli yetersiz kalmaktadır. Bunu gördüğümüzde, Ömer’in Radıyallahu Anhu şu sözünü hatırlamaktayız: “Allah’ım! takva ehlinin aczinden ve fasığın kuvvetli olmasından sana sığınırız.”

Savaş yöntemleri konusunda nasihat edip, şaheser kitaplar yazmak için, ne bu sanat erbabındanım ne de bu eşsiz ilim sahiplerindenim. Benim maksadım, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem sireti ışığında Müslümanların savaşla ilgili bilgi ve yöntemlerini açığa çıkarmaktır. Ancak savaş sanatıyla ilgili bilgi ve ilimlerini, siret dışındaki bilgilere dayandırarak bu konuda konuşanların birçoğunun, siret kitaplarını okuduktan sonra, bu eşsiz kaynaktan yüz çevirdikleri için insanları ve özellikle de Müslümanları kınadıklarını gördüm. Mahmut Şit Hattab ve yine Halid bin Velid ile ilgili kitap yazan Pakistanlı bir asker, bu konuda Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem siretini övenlerdendir. Münir Şefik de “Fi Nazariyyati’t-Tağyir” isimli kitabında, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem siretini övmektedir. Gerçi bu kitabın kötülükleri iyiliklerinden çok daha fazladır. Maocu Komünistlerden de, savaş sanatı ile ilgili kitap yazanlar bulunmaktadır. Bu konuda, kardeşim Ömer Abdülhakim’in “es-Sevret’ül-İslamiyyet’ül-Cihadiyyetü Fi Suriye” isimli kitabının ikinci bölümünde zikrettikleri, oldukça güzel bilgilerdir. Onun kitabında zikrettiği kaideler, kendine has kaideler olup, daha önce günümüz cihad cemaatlerinin takip edecekleri metodlar hakkında yazılan kitaplarda bu kaideler bulunmamaktadır. Dolayısıyla kevniyyat ile ilgili ilimler, o konuda ihtisas sahibi olan kimselerden alınmalı, onların dışındakilerden alınmamalıdır. Bu ilimleri bilen bir fasık veya kafir ile, bu ilimleri bilmeyen salih bir Müslüman arasında mukayese yapıldığında, hiç tereddüt edilmeden, tercih bu ilimleri bilenlerden yana yapılmalıdır.

Bizim idealimiz, beyan ile dinin, maddi kuvvet ve fenlerde birleşmesidir. Ancak, öyle zannediyorum ki biz, daha önce bu idealimizi kaybettik. Ancak bunları tekrar birleştirmek, Allahu Teala için zor değildir.

Bilinmesi gereken hususlardan biri de, bu ilimlerin delillerinin his, tecrübe ve akla dayanıyor olmasıdır. Bu nedenle bütün metodlarında, esas ve yöntemlerinde bu ilimlerin delillerini Kitap ve Sünnet’in umumi olmayan hükümlerinde arayanlar, Allah’ın dinini anlamayan cahil kimselerdir. Evet, bu ilimler, şeriatın umumi hükümlerine dahildir. Bununla birlikte, tıpkı yürüme, bakma ve araştırma fiillerinde olduğu gibi vahiy yolundan başka yollarla da öğrenilmesi caiz kılınmıştır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Siz dünya işlerinizi daha iyi bilirsiniz.”

Kevni ilimlerin delillerini şeriatta arayanların bu davranışı, bizlere, İbn-i Hazm’ın zikrettiği şu kıssayı hatırlatmaktadır: “Hadis ehlinden gafil bir adam bir gemiye biner. Derken içki şişelerini taşıyan bir Hristiyan adam görür. Muhaddis, adama yaklaşarak şişelerin içindekinin ne olduğunu sorar. Hristiyan: “Bunlar içki şişeleridir” diye cevap verir. Muhaddis: “Senin dinin ne?” diye sorar. Adam: “Hristiyanım” der. Muhaddis: “Sen bu içkileri kimden satın aldın?” diye sorar. Adam: “Bir Yahudiden” diye cevap verir. Bunun üzerine muhaddis, hemen bir şişeyi alıp içmeye başlar. Buna şaşıran Hristiyan, muhaddise: “Ben sana bunlar içkidir diyorum, sen ise alıp içiyorsun!” deyince, ahmak muhaddis şöyle karşılık verir: “Ey adam! Falan ve falanlardan (büyük muhaddislerden bazılarının isimlerini zikreder) bana gelen hadisi reddeceğim de, bir Hristiyanın bir Yahudiden naklettiği söze mi tutunacağım?”

Bu, herhangi bir ilmi veya herhangi bir meselenin kaidelerini iyi bilmenin, dini ve dünyevi konularda fetva vermek için yeterli olduğunu zanneden mağrur kimselerin fasit görüşlerinin bir ürünüdür. Bu nedenle günümüzde araba tamircileri tıp hakkında, bilgisayar uzmanları da hadis ilimleri hakkında konuşup fetva vermektedirler. Maalesef, bütün bunları sadece Müslümanların arasında görmekteyiz. Çünkü biz, ister kevnî, ister şer’î olsun bütün ilimleri içine alan tümelleri bize öğreten Aristo mantığıyla düşünmekteyiz.

Hadis ilimlerinde otoriter konumda olan bir şeyhin; Bosna’da yaşayan bir kimseye, Sırplar kapısına dayanıncaya kadar savaşmasının caiz olmadığını söylemesi, gerçekten kınanacak bir husus değil midir?

Yine bir düşünürün veya kevni ilimlerin herhangi birinde uzmanlaşan bir kimsenin, kendi küllî kaideleri ile İslam’ın genel ruhunun, kendisini, herhangi bir konuda şer’î hükümleri idrak etmeye ulaştırdığını zannetmesi, hatta hadislerin tashihini ve taz’ifini bile İslam’ın ruhu ve kendi küllî kâidelerinin içinde mütalaa etmesi, kınanacak hususlardan değil midir?

Evet, dinimizde rahiplik, vatikan ve papazlık yoktur. Ancak ‘ilim öğrenme’ diye bir şey de yok mudur?

Yoksa cevherler bir olup, değişiklik sadece arazlarda mıdır?!!

 
Üst Ana Sayfa Alt