Ene'den Nahnu'ya
Ene'den Nahnu'ya
Bir ben var bende, benden içeri; aşağıya hiç bakmaz yukarlarda gözleri
Küçücük bir iş yapsa övünür durur, yaratmışcasına sanki alemi...
Eşref-i mahlukat olan insanoğlu bir çok ayet olmasına ve şeksiz, gümânsız bir rehbere haiz olmasına karşılık zaman zaman öyle halete bürünüyor ki tabir-i caizse behimi davranışlar sergiliyor. Afâki ve enfusî tefekkürden uzak, imanından bîhaber ve yaşantısı hasbelkader olunca zaten sonuç da kaçınılmaz oluyor. Bir nutfeden, alakadan oluştuğunu bilmemezlikten gelip, acizliğini dile getirmekten haya etmesi gerçekleri kapatmasına yetmiyor oysa. Kendi mahdud ilmi, bilgisi, gücü, kuvveti ile yapabileceklerini ihata etmekten bile aciz olan insan herşeye gücü yeten Kadîr-i Zü'l-Celâl karşısında adeta bir şirk gösterisi yapmaktan da geri durmuyor zaman zaman. Binaenaleyh ümmetçiliği ömrünün her safhasına altın harflerle nakşeden Efendimiz'in bir ümmeti olduğunu da göğsünü gere gere haykırmaktadır. Bu ne tezat, bu ne vurdumduymazlık ya veyl!!!
Zamanımızda ferdiyetçiliğin moda olduğunu, kişisel müstebit düşünmenin özgürlük olduğunu, aklın gerçeği görmek için biricik esas olduğunu savunanların sayısı da az değil malumunuz olduğu üzere. Enaniyet, egoizm veya enecilik adı ne olursa olsun müslüman kimliğini, karakterini taşıyan hiçbir insana münasib düşmemektedir. Bizler örümcek ağına tutulmuş bir av gibi olmamalı, beynimizdeki, gönlümüzdeki, dilimizdeki örümcek ağlarını yırtmalıyız. Siyasi, ideoloji vs gibi kisvelere bürünmüş cemaat değil de ayet-i kerimede buyrulduğu üzere "İçinizde iyiliği yayan/emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk/cemaat olsun" ikazına uyan bir cemaate müdahil olmayı Mevla hepimize nasib eylesin. İstek ve hevalarından dolayı ene ene diye bağırmaktan kurtulmayı, ferdiyet makamından cemiyyet makamına çıkabilmeyi, kardeşini kendine tercih edebilme gücünü ve azmini nasib eylesin, bu yolda hepimizi muzaffer ve muvaffak kılsın.
Peki ama hiç mi ene demiyeceğiz, hiç mi benliğimiz ön plana çıkmayacak diye bir sual sorulursa ona da şu şekilde cevap veririz. Elbette kendimizi ön plana çıkaracağımız veya benliğimizi liderlik konumuna yükselteceğimiz anlarımız var ve var olacak. Mesela; hüsran anında ene, zafer anında nahnu, musibet anında ene, mükafat anında nahnu demeliyiz bir kardeşimizin başına felaket, sıkıntı geldiği vakit; kendi etti kendi buldu veya her koyun kendi bacağından asılır banane aman dememeliyiz aksine ben ne yapabilirim, ben ne kadar faydalı olabilirim diye uğraşmalıyız işte ene ene diye buralarda sancağı şevkle dalgalandırmalıyız. Canımız feda ashab biiznillah böyle saadet toplumu oluşturdular, bu şekilde örnek bir ümmet oldular, bundan dolayı muzaffer ve mukaddes oldular. Biz de bu nokta-i itibarla onları örnek almalı, saadet toplumunu ve layık bir ümmet iskeletini yeniden oluşturmalıyız, aksi halde enelerde boğulmaya devam ederiz ki bunun karşılığını hem dünya hem de ukbada çetin bir şekilde öderiz. Mevla iki cihanda da kazananlardan olmayı hepimize nasib eylesin, ayağımızı bu din üzere sabit kılsın, son nefesimizi hakiki bir mümin olarak vermeyi nasib-i müyesser eylesin.
İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh
Ene'den Nahnu'ya
Bir ben var bende, benden içeri; aşağıya hiç bakmaz yukarlarda gözleri
Küçücük bir iş yapsa övünür durur, yaratmışcasına sanki alemi...
Eşref-i mahlukat olan insanoğlu bir çok ayet olmasına ve şeksiz, gümânsız bir rehbere haiz olmasına karşılık zaman zaman öyle halete bürünüyor ki tabir-i caizse behimi davranışlar sergiliyor. Afâki ve enfusî tefekkürden uzak, imanından bîhaber ve yaşantısı hasbelkader olunca zaten sonuç da kaçınılmaz oluyor. Bir nutfeden, alakadan oluştuğunu bilmemezlikten gelip, acizliğini dile getirmekten haya etmesi gerçekleri kapatmasına yetmiyor oysa. Kendi mahdud ilmi, bilgisi, gücü, kuvveti ile yapabileceklerini ihata etmekten bile aciz olan insan herşeye gücü yeten Kadîr-i Zü'l-Celâl karşısında adeta bir şirk gösterisi yapmaktan da geri durmuyor zaman zaman. Binaenaleyh ümmetçiliği ömrünün her safhasına altın harflerle nakşeden Efendimiz'in bir ümmeti olduğunu da göğsünü gere gere haykırmaktadır. Bu ne tezat, bu ne vurdumduymazlık ya veyl!!!
Zamanımızda ferdiyetçiliğin moda olduğunu, kişisel müstebit düşünmenin özgürlük olduğunu, aklın gerçeği görmek için biricik esas olduğunu savunanların sayısı da az değil malumunuz olduğu üzere. Enaniyet, egoizm veya enecilik adı ne olursa olsun müslüman kimliğini, karakterini taşıyan hiçbir insana münasib düşmemektedir. Bizler örümcek ağına tutulmuş bir av gibi olmamalı, beynimizdeki, gönlümüzdeki, dilimizdeki örümcek ağlarını yırtmalıyız. Siyasi, ideoloji vs gibi kisvelere bürünmüş cemaat değil de ayet-i kerimede buyrulduğu üzere "İçinizde iyiliği yayan/emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk/cemaat olsun" ikazına uyan bir cemaate müdahil olmayı Mevla hepimize nasib eylesin. İstek ve hevalarından dolayı ene ene diye bağırmaktan kurtulmayı, ferdiyet makamından cemiyyet makamına çıkabilmeyi, kardeşini kendine tercih edebilme gücünü ve azmini nasib eylesin, bu yolda hepimizi muzaffer ve muvaffak kılsın.
Peki ama hiç mi ene demiyeceğiz, hiç mi benliğimiz ön plana çıkmayacak diye bir sual sorulursa ona da şu şekilde cevap veririz. Elbette kendimizi ön plana çıkaracağımız veya benliğimizi liderlik konumuna yükselteceğimiz anlarımız var ve var olacak. Mesela; hüsran anında ene, zafer anında nahnu, musibet anında ene, mükafat anında nahnu demeliyiz bir kardeşimizin başına felaket, sıkıntı geldiği vakit; kendi etti kendi buldu veya her koyun kendi bacağından asılır banane aman dememeliyiz aksine ben ne yapabilirim, ben ne kadar faydalı olabilirim diye uğraşmalıyız işte ene ene diye buralarda sancağı şevkle dalgalandırmalıyız. Canımız feda ashab biiznillah böyle saadet toplumu oluşturdular, bu şekilde örnek bir ümmet oldular, bundan dolayı muzaffer ve mukaddes oldular. Biz de bu nokta-i itibarla onları örnek almalı, saadet toplumunu ve layık bir ümmet iskeletini yeniden oluşturmalıyız, aksi halde enelerde boğulmaya devam ederiz ki bunun karşılığını hem dünya hem de ukbada çetin bir şekilde öderiz. Mevla iki cihanda da kazananlardan olmayı hepimize nasib eylesin, ayağımızı bu din üzere sabit kılsın, son nefesimizi hakiki bir mümin olarak vermeyi nasib-i müyesser eylesin.
İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh