Abdurrezzak El Cemel
Ensar El Şeria’nın bir grup muhbiri keşfedip idam etmesi, Yemen’deki ve mevcut bulundukları yerlerdeki El-Kaide üyesi Suudilerin kimler olduğunu öğrenmek için içlerinden bazılarını seferber eden Suudi istihbaratına büyük bir darbe oldu. Aynı şekilde kendilerini mücahit gibi gösterip –istihbari görevleri yanında- mücahitlerin arasına varır varmaz cihadi eylemlerine de başlamalarına rağmen ajan olduklarını keşfeden Ensar El Şeria’nın güvenlik biriminin ne kadar güçlü olduğunu gösterdi.
Muhbirleri keşif yöntemi de Ensar El Şeria savaşçıları arasında–aralarına giren yabancının kolayca bilinmesi ölçüsünde- uyum bulunduğunu gösteriyor. Ancak yine de bu işi (muhbirlik) yapmaya kalkanı yakalamada acele etmiyorlar. Aksine kendisi ile bağlantısı olan –varsa- diğer muhbirleri de keşfedebilmek için ona daha fazla özgürlük veriyor ve kendisini sıkı gözetim altına alıyorlar.
Zira daha önce muhbir şebekelerini kendileriyle bağlantılı muhbir aracılığıyla keşfettiler. Bu durum aynı zamanda Ensar El Şeria’ya karşı oynanan istihbarat rolünün –ABD ve Suudi Arabistan gibi istihbarat performansı çok güçlü olan ülkelerle bağlantılı olmasına karşın- kırılgan doğasını göstermektedir.
Ensar El Şeria kendilerine karşı çalışmanın oldukça güç olduğunu söylüyor. Çünkü bu çalışmanın ölüm alanlarında olması gerekiyor. Buralara da ancak aşırı cesur ya da aşırı hırslı insanlar gelebiliyor. Herhangi bir muhbirin kendilerine verebileceği zararın boyutunu da küçük görüyorlar. Bununla birlikte muhbirlerin keşfedilmesinden sonra elde edecekleri kazanımların, keşfetmedikleri takdirde kendilerine gelecek zararın kat kat üstünde olduğuna işaret ediyorlar.
Yakalanan muhbirlerden biri olan Remzi El-Ariki bu görev için kendisini Suudi istihbaratının seferber ettiğini itiraf etti. Abha’da (Suudi Arabistan’da bir şehir) Suudi istihbaratından Ebu Duleym Hüseyin Bin Said El-Kahtani isimli bir subayla ve Assir Bölgesi Emirliği Güvenlik İşleri temsilcisi ile buluştuğunu doğruladı. Ardından bu iki adamın kendisinden Ensar El Şeria’nın; özellikle de Suudilerin mevcut olduğu yerleri ve Abyan eyaletinin Jaar Kenti ile Shabwa Eyaleti’nin Azzan kentindeki Razi hastanelerini görüntülemesini talep ettiklerini söyledi.
Ensar El Şeria El Vasat Gazetesi’ne El-Ariki’den şüphelendiklerini bunun üzerine kendisini takip ettiklerini ve Suudi İstihbaratı’na resimler gönderirken suçüstü yakaladıklarını açıkladı. Bir aydan fazla süren ve bu esnada ara ara Suudi İstihbaratı ile mesajlaştığı işinin ayrıntılarını kendilerine (mücahitlere) anlatmadan önce çektiği bu görüntüler Abyan’daki koordinatları belirliyordu. Ayrıca görüntülerin arasında Ensar El Şeria’nın Suudi savaşçılarından birinin uyurken kameraya alınmış hali de yer alıyordu.
Bu şekilde Suudi İstihbaratı ve Amerikan istihbaratı, Ensar El Şeria’ya karşı bu tür çalışmayı kaybetmiş ya da kaybetmek üzere oluyor. Bu iki idamdan sonra gelecekte yeni muhbirler seferber etmesi kolay olmayacak. Çünkü bu iki idam caydırıcı olacak ve görevi oldukça zor kılacak.
Her ne kadar Suudi Arabistan bu tür çalışmalarını, Suudi istihbaratı ile çalışmayı caiz kılan fetva veren dini mercileri aracılığıyla dini bir kisve altında gerçekleştirse de –muhbir El Ariki’nin söylediğine göre bu fetvalar istihbaratın seferber etme çalışmalarını oldukça kolaylaştırıyordu- artık olanlardan sonra zorlaşacak.
El-Ariki, kendisi ve bu gibi çalışmalara dini meşruiyet kazandırılmasından etkilenmesi mümkün daha başka kişilerin sorumluluğunu ise Suudi Arabistan’daki daimi komiteye yükledi. Ancak –muhbirlerin kandırılıp görevlendirilmesinde- Yemenlilerin içinde bulunduğu yaşam koşullarına ek olarak Suudi riyali de eşit bir rol oynadı.
Suudi Assir Bölgesi temsilcisi Abyan Vakar Emirliği mahkemesince matluptur
Ensar El Şeria muhbirlerin infazına ilişkin bildirisinde şöyle dedi: ‘Taiz’den El Ariki, Marib’den El Jamili, Suudi Arabistan’daki Assir Bölgesi Güvenlik İşleri Emirliği temsilcisi İbrahim bin Süleyman El Deribi, Abyan Eyaleti’ndeki Vakar Emirliği Şer’i Mahkemesi tarafından matluptur.’ El Deribi’nin istenmesinin sebebi de –bildiriye göre- Remzi isimli muhbirin seferber edilmesi sürecine katılması ve Amerikan casus uçakları operasyon odası ile iletişim kurmasıdır.
Remzi El Ariki’nin yakalanmasından sonra Ensar El Şeria istihbarat rolü oynayarak Suudi istihbaratına daha fazla zarar verdirdi. Öyle ki Ensar El Şeria El Ariki’ye Suudi istihbaratını arattırdı ve hem para hem de daha başka muhbirler de göndermesini istettirdi. El Ariki’nin talebine cevaben Suudi istihbaratı kendisinden Shabwa Eyaleti’ndeki Azzan Şehri’ne yakın Huta Şehri’ne gitmesini istedi. Ensar El Şeria’nın istediği oldu.
Suudi Arabistan hükümeti kendi adına muhbirlik yapmaları için Yemenlilerin zor yaşam koşullarını kullanıyor. Son senelerde seferber ettiği çok sayıdaki muhbirler arasında hiçbir Suudi bulunmuyor. Ancak bu olanlardan sonra Yemenli ya da Suudi hiç kimseyi seferber edemeyebilir.
Husilere karşı da ajanlık
Suudi Arabistan El Ariki’yi Abyan’dan önce Saade’ye gönderdi. Ancak El Ariki orada bir ay kaldı ve kendilerine dönerek –muhbir olduğunu keşfedemedikleri halde- Taiz eyaletinden olduğu için bir şey yapamadığını ve kendileriyle uyuşamadığını haber verdi. Bunun üzerine El Ariki’yi seferber edenler, kendisini aslında zaten Yemen’deki El-Kaide’ye karşı casusluk yapması için gönderdiklerini söyledi.
Eğer El Ariki, Saade’de uyum sağlayamama ya da kabul görmeme etkeninden dolayı başarısız kalmışsa bu demek oluyor ki Suudi istihbaratı Husilere karşı –her ne kadar El Kaide kadar önemli görmese de- Saade şehrinin içinden casuslar gönderebilir.
Ancak bir muhbirin Saade Eyaleti’nde başarısız kalıp Shabwa Eyaleti’nde öldürülmesi, bu muhbirin bir aydan fazla süre keşfedilmeden kendi kontrolleri altındaki bölgelerde bulunduğunu öğrendiklerinde Husiler için de çok güçlü bir mesaj olacak. Saade Eyaleti Suudi Arabistan’ın bazı bölgelerine aşırı derecede yakındır!
Bir delikten birden çok kere ısırıldı
Bu, Suudi istihbaratının Ensar El Şeria’ya karşı çalışmalarında ilk başarısız kalışı ya da Ensar El Şeria’nın Yemen’de bu çalışmaları ilk başarısız kılışı değil. Bundan önce daha büyük başarısızlığa da uğradı. Hatta El-Kaide’nin operasyonlarından birinde neredeyse en üst düzey yetkililerinden biri devriliyordu.
Örgüt tarafından yürütülen karmaşık bir istihbarat sürecinin ardından 2009 yılında İçişleri Bakanı Güvenlik İşleri Danışmanı Muhammed bin Naif Cidde’deki sarayının önünde hedef alındı. Suudi Arabistan’ın Marib’deki Yemenli muhbirleri ve Şerure bölgesindeki Suudi muhbirleri büyük bir tuzağa düşürüldü. Tuzağın adı ise ‘Suudilerden arananlar listesinde olanlardan birinin teslim olması’ idi. Özellikle de 4 numaralı aranan şahıs olan Abdullah Taliğ Asiri’nin teslim olması.
Abdullah Talip Asiri 2009 yılında Muhammed bin Naif’e karşı canlı bomba saldırısı düzenleyen isim oldu. Ancak prens bu saldırıdan ufak yaralanmalarla kurtuldu. Salonu ise neredeyse tamamen yıkıldı.
Önemli olan Abdullah Taliğ Asiri’nin Muhammed bin Naif ile görüşmek için Cidde’ye gelişinden önce El-Kaide Örgütü’nün Yemenli üyelerinden biri ziyarette bulunmuştu. Ziyaretin ilan edilen gerekçesi kendilerini teslim etmek isteyen El-Kaideli Suudilerin teslimi mevzuunda müzakerelerde bulunmaktı. Ancak gerçek sebep örgütün yaptığı paketi (bomba) kontrol cihazından farkettirmeden geçirmeyi denemekti ve deneme başarılı oldu.
Bundan daha önemlisi müzakere casusları, başka casusların veya casus şebekesinin de ortaya çıkmasını sağladı. Yanlarında da 1500 Suudi riyali bulunuyordu. Ancak o vakit örgüt şu anki kontrol gücüne sahip olmadığı ve bugünkü gibi zuhur etmediği için bu casuslara ne olduğu bilinmiyor. Bu bilinmezlik durumu Suudi Arabistan’a tekrar tekrar casuslar seferber etme fırsatı verdi.
Arap Yarımadası’ndaki El-Kaide Örgütü yukarıda zikri geçen operasyonun ayrıntılarını Muhammed bin Naif’e karşı düzenlenen operasyondan birkaç ay sonra yayınlanan ‘Vallahi kazandın’ başlığı altındaki iki yayında anlattı.
Bilindiği üzere Suudi istihbaratı El-Kaide’nin Prens Muhammed bin Naif Bin Abdulaziz’e karşı düzenlediği operasyonun ardından matlubu (Abdullah Taliğ Asiri’yi) getirmekle görevlendirilen Yemenli muhbir Salih Şerhan’ı (Marib’den) , Yemen-Suudi Arabistan sınırında çalışan Suudi istihbarat subayı Ebu Faris’i ve olayla ilgili daha başkalarını hapse attı.
Ancak bu noktada sorulması gereken önemli soru: Suudi Arabistan hükümeti ne zamana kadar Yemenlileri hiçbir alakaları olmayan bir savaşta kurbanlık koç gibi öne sürmeye devam edecek? Suudi riyali Yemen’in iç meselesinde ne zamana kadar önemli bir oyuncu olmayı sürdürecek?
Ensar El Şeria Marib Eyaleti’nden muhbir Salih El-Jamili’yi idam ettikten sonra Jaar şehrinde astı. Remzi El-Ariki’yi ise Shabwa Eyaleti’nin Azzan Şehri’nde idam ettikten hemen sonra gömdüler. Çünkü Maribli muhbir, aralarında iki meydan komutanları da olmak üzere üyelerinden yaklaşık dokuzunun öldürülmesine sebep oldu. El-Ariki ise –söylediklerine göre- idam edilmeden önce Nasuh bir tevbe ile tevbe etti ve temizlenmek için hakkında bu ‘had’din uygulanmasını kendilerinden o istedi. Aynı şekilde El-Ariki’nin ailesine miktarını belirtmedikleri bir oranda para gönderdiler.
Bahsi geçen bu iki muhbirden önce Ebu İsa isimli bir muhbir de idam edilmişti. Görevi, meydanda çalışan muhbirlere para ve Amerikan uçaklarına hedeflerinin yerlerini belirleyecek slaytlar göndermekti.
Af konusunda da Ensar El Şeria ( başta El Maide Suresi’nin 32 ve 33. Ayetleri olmak üzere ayet ve sahih delillere dayanarak) ancak yakalanmadan önce kendini teslim edenleri affedeceklerini söylüyor. Yaptığı kötülükler ne kadar çok olsa da! Ama kendini teslim etmeden yakalananların zararsız basit şeyler dahi yapmış olsalar idam edileceğini açıklıyor.
Şunun da belirtilmesi gerekir ki iki idam operasyonu sorgu yargıcının huzurunda kurşunla gerçekleştirildi. İç ve dış bazı basın organlarının yaydığı gibi kılıçla olmadı.
Müzakereler başarısız kaldı
Yemen hükümeti geçen hafta Ensar El Şeria ile müzakerelerde bulunması için bir komite gönderdi. Ancak Ensar El Şeria arabuluculuk görevini il dışından gelen birinin yürütmesini reddetti. Bu da hükümeti Abyan ilinin içinden arabulucular sunmak zorunda bıraktı. Sonradan gönderilen arabulucular ise şu taleplerle geri döndü:
1- Zinjibar eteklerinde ve diğer kesimlerde konuşlanmış ordu güçlerinin Abyan cephesinden çekilmesi.
2- Zarar görenlere ve yerlerinden edilenlere tazminat ödenmesi, altyapının yeniden inşası ve şehrin yeniden imarı.
3- Abyan ili evlatları tarafından altyapı ve imar yenilemesini, ilin ödeneklerinin alınmasını, zarar görmüş ve evsiz kalmışlara tazminat ödenmesini ve insanların menfaatlerinin gözetilmesini üstlenecek yerel bir komite kurulması.
4- Emniyet ve polis güçleri, yargı ve vakıflar Ensar El Şeria’nın elinde olacak.
Hükümet her ne kadar cevap vermekte gecikmiş de olsa Ensar El Şeria’nın şartlarını –ağır gelmiş olsa da- kabul etti. Ancak bu şartların bazılarını gerçekte kabul etmediğini gösteren bir şey şart koştu. Öyle ki Ensar El Şeria’dan, kamu güvenliği güçlerinin ve Abyan’dan olan güvenlik görevlilerinin ile girmelerine izin vermesini istedi. Ensar El Şeria ise bu şartı kesinlikle reddetti.
Hükümet, seçimlerin tek başkan adayı Abdu Rabbeh Mansur Hadi’nin mensup olduğu Abyan ilinde gerçekleştirilebilmesi için genellikle müzakerelere gidilmeyen bir grupla görüşmek istedi. Ancak görüşmelerin neticesi, gelecek başkanlık seçimlerinin başkanın mensup olduğu ilde yapılmayacağını gösteriyor. (Nitekim öyle de oldu).
Resmi medya kuruluşlarının neden hükümetin Abyan ilindeki Ensar El Şeria ile görüşmeye kalktığını inkar ettiğine anlam veremiyorum.
PRESSMEDYA