Rusya ve İran'ın askeri desteği, dünyanın sessiz tutumu karşısında Esed rejimi, sivillerin hayatları ve yıkılmış şehirler üzerinde 'zafer' ilan etmeye devam ediyor. Ancak bu 'zaferin' niteliğini, birçok kişinin tepkisini çekiyor. Suriye'de faaliyet gösteren On the Ground News'in muhabiri Mustafa Harrington'un 2017 yılının son döneminde kaleme aldığı değerlendirme Mepa News tarafından ilk kez 11 Eylül 2017 tarihinde tercüme edilerek servis edildi.
*
Eğer Suriye savaşının galibi üzerine bahisler açılmış olsaydı, muhaliflere para koyduğunuzda çok büyük bir geri ödemeyi kazanmayı bekleyebilirdiniz zira şu noktada ibre onlardan yana değil. Bir kimsenin galipleri ve mağlupları algılayabilmesi için savaş hakkında bir analist ya da Suriye haberlerinin ısrarlı bir takipçisi olması gerekmiyor. Görünüyor ki dünya çağında birçok kişi savaşın akıbetini kaçınılmaz bir son olarak görüyor.
Popüler medya kuruluşlarının son başlıklarından bazılarına göz atalım:
Bunu söyledikten sonra, muhalif güçler yaklaşık iki yıl önce başlayan Rus müdahalesinden beri köşeye sıkışmış durumda. Rusya’nın hava üstünlüğüne karşı uygun bir karşılıklarının olmayışının bir sonucu olarak muhalifler geçtiğimiz Aralık ayında Doğu Halep’i kaybettiler ve bu yılın başlarında da Hama şehrini ele geçirmek için yapılan kazanımlarını tutmakta başarısız oldular.
Beşar Esed tiranlığı, diktatörlüğü, vahşeti sembolize eden bir figür haline geldi ve liste bu şekilde uzayıp gidiyor. Ancak, Esed kendisini alkışlayan küçük bir grup fanatik hayrana sahipken, tarih kitaplarına yazılmaları pek de olası değil. En ateşli destekçileri bile, geri kalan herkes gibi, yaptığı kötülüklerin pekala farkında. Fakat, çıkarları ahlaklarına baskın çıkıyor. Hiç kimse Esed için sevgi ve saygıdan bir kutlama yapmayı planlamıyor, her şeyin ardından onu ortada bir kum torbası olarak bırakacaklar ki kendi şahsi amaçlarına ulaşabilsinler.
Savaşın yedi çirkin yılının ardından, Esed fiilen Suriye toprağında az bir kısmı kontrol ediyor. Gerçek olan bu. Onun takipçileri, kendisinden trafik departmanına park biletleri ile ilgili talimat veren bir emirname göstererek Esed’in fiilen başkan olduğunu ilan edebilirler. Aslında bu o kadar da onun uğrunda savaştığı başkanlık değil. Eses itibarıyla, savaştığı ve öldürdüğü her şey boşa. Ülkesinin bağımsızlığı, egemenliği ve bir zamanlar sahip olduğu kıymetli icra kuvveti Rus ve İranlılara teslim edilmiş durumda. Gücünü gasp edenler müttefikleri olduğundan, onları geri almak için savaşması da mümkün değil. Bu, muhalif güçlerin ondan aldığından açık ara daha fazlası.
Dürüst olmak gerekirse, Esed, halk arasında işaret edilen kişi olmak için bir dizi şeyin üstesinden geldi. Bir soykırımcıyı sembolize eden bolca karikatürün içerisinde, kendisini ana karakter yapmayı başardı. Sadece başkan ünvanını kazanmayı değil, aynı zamanda buna ek olarak yaygın bir biçimde günümüzün Hitler’i olarak da anılmayı başardı, ki İkinci Dünya Savaşı’ndan yana hiçbir lider bunu başaramamıştı.
Esed’in Suriye halkının kalbinde ve aklındaki hatırlanışı ise bundan çok daha derine gidecek. O (Esed), her sabah bir anne, okuluna yahut parka düşen bir varil bombasının ardından eve bir daha asla dönmeyen çocuğunun boş odasına uyandığında hatırlanacak. Kolu yahut bacağı olmayan bir kişinin, bir pantolon ya da tişört giymek gibi basit bir işi yapmak için mücadele ederken, evini dümdüz eden bir hava saldırısında kaybettiği organı aklına geldiğinde hatırlanacak. Esed’in adı, “cesur Suriye Arap Ordusu”nun bitmek bilmeyen korkunç bombardımanı nedeniyle evinden kaçmak zorunda kalmasının ardından, çevresinde mülteci çadırları, çevresine bakınan ve yabancı bir diyarda yalnız hisseden Suriyelinin yüreğinde zikredilecek. Başkan Esed’in adı, yetim çocukları babalarının nerede olduğunu sorduğu vakit annelerin hafızalarında yer edecek. Beşar Esed ismi, yerlerinden edilmiş mahalle sakinleri doğdukları eski mahallelerinin içerisinden geçerken ve yıkılan evlerin, camilerin enkazına gözyaşlarıyla tırmanırken anılacak. Yerlerinden edilmiş mültecilerin çadırlarına yapmur dolarken Esed’in isminin unutulması olanaksız. Son ve en önemli olarak, o her zaman bir kişi, yüzünden gözyaşları akarak Allah’a intikam için yalvarır şekilde el açtığında hatırlanacak.
Bu bir zafer mi? Eğer öyleyse, oldukça tuhaf bir şekilde gelmiş bir zafer.
(1) Yazar yazısını kaleme aldığı dönemde bu bölgeler rejim kontrolü altında değildi.
*
Eğer Suriye savaşının galibi üzerine bahisler açılmış olsaydı, muhaliflere para koyduğunuzda çok büyük bir geri ödemeyi kazanmayı bekleyebilirdiniz zira şu noktada ibre onlardan yana değil. Bir kimsenin galipleri ve mağlupları algılayabilmesi için savaş hakkında bir analist ya da Suriye haberlerinin ısrarlı bir takipçisi olması gerekmiyor. Görünüyor ki dünya çağında birçok kişi savaşın akıbetini kaçınılmaz bir son olarak görüyor.
Popüler medya kuruluşlarının son başlıklarından bazılarına göz atalım:
- “Esed Nasıl Kazanıyor?” nybooks.com
- “Beşar Esed Suriye’de Savaşı Nasıl Kazandı?” The National Interest
- “Dünya Suriye’ye İlgisini Kaybederken Esed İçin Zafer Artan Şekilde Muhtemel Görünüyor” The Guardian
- “Altı Yılın Ardından, Esed Artık Güvende Ancak Savaş Gümbürderken Ülkesi Parçalanmış Durumda” Reuters
- “Beşar Esed İçin, Suriye Savaşını Kazanmak Yeni Belalara Yol Açabilir” NY Times
Bunu söyledikten sonra, muhalif güçler yaklaşık iki yıl önce başlayan Rus müdahalesinden beri köşeye sıkışmış durumda. Rusya’nın hava üstünlüğüne karşı uygun bir karşılıklarının olmayışının bir sonucu olarak muhalifler geçtiğimiz Aralık ayında Doğu Halep’i kaybettiler ve bu yılın başlarında da Hama şehrini ele geçirmek için yapılan kazanımlarını tutmakta başarısız oldular.
Beşar Esed tiranlığı, diktatörlüğü, vahşeti sembolize eden bir figür haline geldi ve liste bu şekilde uzayıp gidiyor. Ancak, Esed kendisini alkışlayan küçük bir grup fanatik hayrana sahipken, tarih kitaplarına yazılmaları pek de olası değil. En ateşli destekçileri bile, geri kalan herkes gibi, yaptığı kötülüklerin pekala farkında. Fakat, çıkarları ahlaklarına baskın çıkıyor. Hiç kimse Esed için sevgi ve saygıdan bir kutlama yapmayı planlamıyor, her şeyin ardından onu ortada bir kum torbası olarak bırakacaklar ki kendi şahsi amaçlarına ulaşabilsinler.
Savaşın yedi çirkin yılının ardından, Esed fiilen Suriye toprağında az bir kısmı kontrol ediyor. Gerçek olan bu. Onun takipçileri, kendisinden trafik departmanına park biletleri ile ilgili talimat veren bir emirname göstererek Esed’in fiilen başkan olduğunu ilan edebilirler. Aslında bu o kadar da onun uğrunda savaştığı başkanlık değil. Eses itibarıyla, savaştığı ve öldürdüğü her şey boşa. Ülkesinin bağımsızlığı, egemenliği ve bir zamanlar sahip olduğu kıymetli icra kuvveti Rus ve İranlılara teslim edilmiş durumda. Gücünü gasp edenler müttefikleri olduğundan, onları geri almak için savaşması da mümkün değil. Bu, muhalif güçlerin ondan aldığından açık ara daha fazlası.
Dürüst olmak gerekirse, Esed, halk arasında işaret edilen kişi olmak için bir dizi şeyin üstesinden geldi. Bir soykırımcıyı sembolize eden bolca karikatürün içerisinde, kendisini ana karakter yapmayı başardı. Sadece başkan ünvanını kazanmayı değil, aynı zamanda buna ek olarak yaygın bir biçimde günümüzün Hitler’i olarak da anılmayı başardı, ki İkinci Dünya Savaşı’ndan yana hiçbir lider bunu başaramamıştı.
Esed’in Suriye halkının kalbinde ve aklındaki hatırlanışı ise bundan çok daha derine gidecek. O (Esed), her sabah bir anne, okuluna yahut parka düşen bir varil bombasının ardından eve bir daha asla dönmeyen çocuğunun boş odasına uyandığında hatırlanacak. Kolu yahut bacağı olmayan bir kişinin, bir pantolon ya da tişört giymek gibi basit bir işi yapmak için mücadele ederken, evini dümdüz eden bir hava saldırısında kaybettiği organı aklına geldiğinde hatırlanacak. Esed’in adı, “cesur Suriye Arap Ordusu”nun bitmek bilmeyen korkunç bombardımanı nedeniyle evinden kaçmak zorunda kalmasının ardından, çevresinde mülteci çadırları, çevresine bakınan ve yabancı bir diyarda yalnız hisseden Suriyelinin yüreğinde zikredilecek. Başkan Esed’in adı, yetim çocukları babalarının nerede olduğunu sorduğu vakit annelerin hafızalarında yer edecek. Beşar Esed ismi, yerlerinden edilmiş mahalle sakinleri doğdukları eski mahallelerinin içerisinden geçerken ve yıkılan evlerin, camilerin enkazına gözyaşlarıyla tırmanırken anılacak. Yerlerinden edilmiş mültecilerin çadırlarına yapmur dolarken Esed’in isminin unutulması olanaksız. Son ve en önemli olarak, o her zaman bir kişi, yüzünden gözyaşları akarak Allah’a intikam için yalvarır şekilde el açtığında hatırlanacak.
Bu bir zafer mi? Eğer öyleyse, oldukça tuhaf bir şekilde gelmiş bir zafer.
(1) Yazar yazısını kaleme aldığı dönemde bu bölgeler rejim kontrolü altında değildi.