Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Eski Şeriatler ve Biz

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Eski Şeriatler ve Biz


Denebilir ki; sizin bu konuda göstermiş olduğunuz deliller, onlara ters düşen şu ilke ile çelişki halindedi r. Söz konusu ilke şudur:

“Bizden öncekilerin şeriatı, şeriatımız tersine bir hüküm ortaya koymadıkça, bizim de şeriatımızdır.”

Ayrıca Cenab-ı Allah'ın (c.c.):

“Onların yoluna uy”,

“İbrahim'in şeriatına uy” ve

“İslâm olmuş Peygamber ler onunla hüküm verirlerd i.” gibi çeşitli ayetleri de bu ilkeyi destekler nitelikte dir. (Maide: 44, Nahl: 123, En'am: 90.)

Daha bir çok delilleri olan bu ilkeyi üstelik siz de kabul ediyorsun uz. Bu ilke ilk dönem müslümanları ile fıkıhçıların çoğunluğunun ortak görüşüdür.

Bu arada söz konusu ilke tüm büyük hadis kaynaklarının ittifakla yer verdikler i ve Said b. Cubeyr tarafından İbn-i Abbas'a -Allah ondan razı olsun- dayandırılan şu hadise de ters düşer. Bu hadisin ilk ravisi olan İbn-i Abbas diyor ki:

“Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) Medine'ye geldiğinde yahudiler in Aşure günü oruç tuttuklarını gördü. Kendileri ne:

“Oruç tuttuğunuz bu günün anlamı nedir?” diye sorunca onlardan şu cevabı aldı;

“Bu gün önemli bir gündür. Çünkü Allah bu gün Musa ile kavmini kurtarıp Firavun ile taraftarl arını boğmuştu, biz de ona karşı duyduğumuz saygıyı ifade etmek için aynı günde oruç tutuyoruz .”

Bu cevap üzerine yahudiler e:

“Hz. Musa'ya saygı göstermek, sizden çok bize düşer” diyerek o gün hem kendisi oruç tuttu ve hem de müslümanlara oruç tutmalarını emretti.” (Buharî, Feth El-Bâri,c.4,s.244,H.No:2004; Kit.Oruç Bab: Aşure günü orucu. Müslim, Sözel dizgede az değişiklikle, c. 2, s. 796, H. No: 1130, Özel No: 128, Kitap Oruç, Bab: Aşure orucu.)

Öte yandan Ebu Musa -Allah ondan razı olsun- da bu konuyu şöyle anlatıyor:

“Yahudiler Aşure gününü bayram sayıyorlardı. Bunu gören Peygamber imiz bizlere sizde bu gün oruç tutunuz, dedi.”(Buhari, age., c. 4, s. 244, H. No: 2005, Aynı kitap ve bab.)

Bu ifade Müslim'e aittir. Aynı hadisin Buharî'deki bir ifadesi:

“O güne yahudiler saygı gösterip onu bayram kabul ediyorlar” şeklindedir.

Yine Buharî'nin yer verdiği bir başka rivayete göre hadis:

“Hayber halkı (yahudiler) Aşure günü oruç tutup bayram olarak kutluyorl ar ve bu gün kadınları bayramlıklar giyip takılar takıyorlardı.” şeklindedir.

Bu arada yine büyük hadis kaynaklarının Zehri'ye dayanarak ortaklaşa kaydettik lerine göre yine İbn-i Abbas -Allah ondan razı olsun- şöyle diyor:

“Ehli Kitab (yahudiler ile Hrıstiyanlar) saçlarını alınlarından aşağı sarkıtır, buna karşılık müşrikler (putperest ler) ikiye ayırıp yanlara tararlardı. Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) hakkında emir bulunmaya n konularda Kitab ehline uymayı tercih ettiği için bir süre saçlarını alnından sarkıttı, fakat daha sonra ikiye ayırıp yanlara taramaya başladı.” (Buhari, Age., c. 10, s. 361, H. No: 5917, Kitap, Giyim, Bab: Fırkalar, Müslim, c. 4, s. 1816, H. No: 2336, Kitap Faziletle r, Bab: Peygamber imizin (salât ve selâm üzerine olsun) saçlarını alnından sarkıtması ve ortadan ayırmasına değin hadisler.)

Yukardaki itiraza şöyle cevap verilebil ir:

“Bizden önceki ümmetlerin şeriatı, şeriatımız tersine bir hüküm ortaya koymadıkça, bizim de şeriatımızdır” ilkesinin geçerli olabilmes i için mutlaka şu iki ön şart bulunmalıdır. Hemen belirteli m ki, konumuz olan bu ümmetlere benzeme meselesin de bu iki şartın her ikiside yerine gelmemekt edir. Bu ön şartlar şunlardır:

1 - Bir defa uymamızın söz konusu olabileceği hükmün gerçekten onların şeriatınde yer aldığı güvenilir bir delille isbatlanmış olmalıdır. Bu da ya Allah'ın bu hususu bize Kur'an'da bildirmes i, ya Peygamber imizin bu konuyu bize haber vermiş olması veya bu hususun tevatür (çok kanallı rivayet) yolu ile belgelenm esi ile mümkündür. Böyle bir konuda sırf yahudiler ile hristiyan ların söylediklerine veya ellerinde ki kitablard a yazılı olanlara dayanmak, yetkilile rin ittifakı ile, geçerli değildir.

Gerçi Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) zaman zaman yahudiler den bilgi istemiş ve onlarda Tevratın muhtevası (içeriği) ile ilgili olarak kendisine bilgi vermişlerdi. Ama onların asılsız uydurmala rı (batılı) kendisine yutturmal arı söz konusu olmadığı için bu böyle olmuştu. Tersine Cenab-ı Allah (c.c.) yahudiler in hangi sözlerinin doğru ve hangi sözlerinin asılsız olduğunu Peygamber imize bildiriyo rdu. Nitekim bir çok kez onların yalan söylediği hakkında kendisini uyarmıştır.

Bize gelince eğer onlara baş vurursak bize yalan söylemeyeceklerinden ve böylece fasıktan, hatta kâfirden gelen bir habere uyma tehlikesi ne düşmekten emin olamayız. Bu böyle olduğu içindir ki, Buharî'de yer alan bir hadise göre Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun)

“Yahudiler ile hrıstiyanlar (Ehl-i Kitab) size bir şey söylediklerinde sözlerine ne inanınız ve nede kendileri ni yalanlayınız.” buyurmuştur. (Buhari, age, c. 8, s. 170, H. No: 4485, Kitap Tefsir, Bab: Deyin inandık Allah'a ve onun yanından bize indirilen e âyeti Hadisin sözcükleri şöyledir: “Kitaplıları ne doğrulayın ne de yalanlayın...”)

2 - İkinci ön şart o konu ile ilgili olarak bizim şeriatımızda özel bir hüküm, bir açıklama bulunmama lıdır.

Eğer o konuda şeriatımızda benimseyi ci veya karşı çıkıcı bir açıklama varsa şeriatımızdaki bu açıklama bizden öncekilerin o adetine uymamızı yasakladığı ve üstelik o adetin daha öncekilerin şeriatından olduğu isbatlana madığı takdirde o adet ve uygulamad an uzak durmamız gerekir.

Eğer söz konusu adetin eskilerin şeriatından olduğu isbatlanır da Peygamber imizle sahabiler in buna karşı çıktıkları meydana konursa o takdirde bize emredilen şey Peygamber imize ve sahabiler e uymak, onları örnek edinmekti r. Bilindiği gibi, Peygamber imiz bize, davranış ve düşüncelerimizin yahudi ve hristiyan ların düşünce ve davranışlarına uymamasını, onlara ters düşmesini emretmiştir. Onlara ancak geçici veya detayla ilgili bazı hükümlerde uyabiliri z, yoksa kalıcı gelenekle rle temelli davranışlarda onlara uymamız söz konusu olamaz.

Ayrıca uyabileceğimiz geçici veya ayrıntılarla ilgili konularda da Peygamber imizle sahabiler in söz ve uygulamal arında tersine bir belge bulunmama lı veya özü şeriatımızda bulunmakl a birlikte ya özü veya benzeri peygamber lerden birinin şeriatında yer almış olmalıdır. Evlâdını kurban olarak adayan kimsenin onun yerine koyun kesebilme si ve Hz. İbrahimin (salât ve selâm üzerine olsun) şeriatında yeri olan sünnet olma geleneği gibi. Şu andaki konumuz bu meseleler in ayrıntıları değildir.

Aşure günü oruç tutmakla ilgili hadise gelince Peygamber imizin, o gün oruç tutmanın bir yahudi adeti olduğunu öğrenmeden önce de bu günde oruç tuttuğunu kesinlikl e biliyoruz . Çünkü Kureyşliler de o gün oruç tutuyorla rdı. Nitekim Buharı ve Müslim'e göre Peygamber imizin eşi Hz. Ayşe -Allah ondan razı olsun- Kureyşlilerin cahiliye döneminde Aşure günü oruç tuttuklarını, Rasûlüllah'ın da böyle yaptığını Medine'ye göç edince de o gün oruç tutmayı müslümanlara emrettiğini, fakat Ramazan orucu farz kılınınca “Bu gün, isteyen oruç tutsun, isteyen tutmasın.” dediğini belirtmek tedir. (Buharî, age., c. 4, s. 244, H. No: 2002, Kitap Yukarıda geçti.)

Yine Buhari ile Müslim'in belirttiğine göre bu konuda Abdullah b. Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle diyor:

“Cahiliye dönemi arapları Aşure günü oruç tutarlardı. Peygamber imiz ile Müslümanlar da Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar o gün oruç tutmaya devam ettiler. Ramazan orucu farz kılınınca Rasûlüllah -Aşure günü Allah'ın günlerinden biridir. O gün isteyen oruç tutsun, isteyen tutmasın- buyurdu.”(Müslim, c. 2, s. 792-793, Aynı kitap, aynı bab.)

Peygamber imizin o gün oruç tutması, yahudiler e özenmekten kaynaklan madığı içindir ki, yahudiler e:

“Musa'ya saygı göstermek sizden çok bize yakışır” diye cevap vererek o gün kendi tercihi ile oruç tuttuğunu belirtmiş yahudiler e ve Hz. Musa'ya saygı sunmak üzere yaptıkları bir hareketi müslümanların da yapmakta olduğunu ve bunu yapmanın önce onlara düşeceğini hatırlatmıştı.

Ayrıca gerek Peygamber imizin yahudiler e vermiş olduğu bu cevap ve gerekse İbn-i Abbas'ın O'nun hakkındaki “Rasûlüllah, hakkında emir bulunmaya n konularda Kitab ehline (yahudiler ile hrıstiyanlara) uymayı isterdi, tercih ederdi” şeklindeki sözleri bir kaç bakımdan açıklanmaya muhtaçtır. Şöyle ki:

1 - Her şeyden önce İslâmın ilk yıllarına aittir. Daha sonra Cenab-ı Allah, bu hükmü yürürlükten kaldırarak Kitab ehline karşı çıkmayı yasalaştırmış ve bunu açıkça emretmiştir. Nitekim İbn-i Abbas bu sözlerinin devamında:

“Onlara uyarak bir süre saçlarını alnından sarkıttı, fakat daha sonra ikiye ayırıp yanlara taramaya başladı” demektedi r.

Nitekim o andan itibaren saçları ikiye ayırıp yana taramak müslümanların ayırıcı gelenekle rinden biri olmuş ve zimmilere (gayri müslim azınlıklara) saçlarını bu şekilde taramayac akları şartı konulmuştu.

İslâm tarihinde bunun benzeri olan bir olay Kıble değişimi meselesid ir. Bilindiği gibi, Cenab-ı Allah (c.c.) önceleri müslümanlara, tıpkı yahudiler gibi, Beytülmukaddes'e (Kudüs'e) yönelerek namaz kılmalarını emretmiş, fakat bir süre sonra bu hükmü yürürlükten kaldırarak (neshedere k) Kabe'ye yönelme direktifi ni indirmiş ve arkasından çeşitli ayetlerde anlamlı gerekçeler Peygamber imizi bu konuda uyarmıştır. Bu uyarıcı ayetlerin başlıcaları şunlardır:

“İnsanlardan bazı beyinsizl er -Onları yönelegeldikleri kıbleden döndüren sebeb nedir?- diyecekle r.” (Bakara: 142)

“Sen kendileri ne Kitab verilenle re her türlü ayeti (delili, mucizeyi) getirsen yine de senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblelerine uyacak değilsin.”

“Eğer sana gelen bilgiden sonra onların keyifleri ne uyacak olursan, o takdirde zalimlerd en biri olursun.” (Bakara: 145)

“Sen onların dinlerine uymadıkça ne yahudiler ve nede hristiyan lar senden hoşnut olmazlar. .. Eğer sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyacak olursan, hiç şüphesiz, Allah artık senin ne dostun ve ne de destekçin olur.” (Bakara: 120)

“Herkesin yöneldiği bir istikamet vardır.” (Bakara: 145)

Bu açıklamalarımızı pekiştiren diğer bir delil de şudur ki, Peygamber imiz önceleri oruç tuttuğu ve hakkında yahudiler

“Musa'ya saygı göstermek sizden önce bize düşer” dediği Aşure günü ile ilgili olarak vefatından az önce tutumunu değiştirerek sahabiler e bu değişikliği emir olarak duyurmuştur, Bu yüzdendir ki, Peygamber Efendimiz hakkında ilahi emir bulunmaya n konularda Kitab ehline uymayı tercih ettiğini ve Rasûlüllah'ın yahudiler e:

“Musaya saygı göstermek sizden önce bize düşer” dediğini bildirmiş olan ünlü sahabi İbn-i Abbas -Allah ondan razı olsun- söz konusu tutum değişikliğinden sonra Aşure günü oruç tutmayıp bu bakımdan yahudiler e ters düşmekte en çok ısrar eden kimse olmuştur. Çünkü daha önce belirttiğimiz gibi, Peygamber imizin sözünü ettiğimiz tutum değişikliği ile ilgili emrini hadis olarak kendisi nakletmiştir.

Nitekim Müslim'de yer aldığına göre Hakem b. A'rec(65) diyor ki:

“Bir defasında İbn-i Abbas'ın yanına vardım, o zemzem kuyusunun yanında paltosunu dürüp başının altına koyarak uzanmıştı. Kendisine -Bana Aşure günü orucu hakkındaki bildikler ini anlat- dedim. Bana -Muharrem ayı hilâlini görünce saymaya başla ve dokuzuncu gün gelince oruç tut- dedi. Kendisine -Rasûlüllah böyle mi yaptı- diye sormam üzerine de bana -evet, öyle yaptı- diye karşılık verdi.”

(Müslim, c. 2, s. 707, H. No: 1133, Kitap Oruç, Bab: Aşura günü için hangi günden oruca başlanmalıdır.)

(Hakem b. A'rec; Hakem b. Abdullah b. İshak b. El-A'rec, El-Basri, için İbn Hacer: “Güvenilirdir, çoğu kez yanılır” üçüncü kuşak ravilerde n olup Müslim ve başkaları ondan hadis alır.” diyor. Takrib El-Tehzib, c. 1, s. 191, Biy. No: 486.)

Yine Müslim'in bu konuda İbn-i Abbas'a -Allah ondan razı olsun- dayanarak bildirdiğine göre Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle buyurdu:

“Eğer gelecek yıl hayatta olursam, (Aşure ile birlikte) Muharrem'in dokuzuncu gününde (Tasua) de oruç tutacağım” (Age., adı geçen kitap ve bab: H. No: 1334.)

Ayrıca Yahya b. Mansur, Amr b. Dinar'a dayanarak Ata'nın, İbn-i Abbas'ın:

“Muharrem'in dokuzuncu ve onuncu günlerinde (Tasua ve Aşure) oruç tutarak Yahudiler e ters düşünüz” dediğini kulakları ile işittiğini bildirmiştir. Bunlar yanında Said b. Mansur'un “Sünen” adlı eserinde belirttiğine göre Davud b. Ali, dedesi İbn-i Abbas, Peygamber imizin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Aşure günü oruç tutunuz, fakat bu konuda yahudiler e ters, düşünüz. Bunun için de (Aşure ile birlikte) ya bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutunuz.” (Sahih İbn Huzeyme, c. 3, s. 290-291, Beyhâkî, Sünen El-Kübrâ, c. 4, s. 287, Ahmed, El-Müsned, c. 1, s. 231.)

Nitekim Esremin bildirdiğine göre İmam-ı Ahmed bu konuda:

“Ben Aşure günü orucu ile ilgili olarak Muharrem'in dokuzuncu ve onuncu günlerinin ikisinde oruç tutulması gerektiği görüşündeyim. Çünkü İbn-i Abbas'ın rivayet ettiği bir hadise göre Peygamber imiz bu konuda Muharrem ayının dokuzuncu ve onuncu günlerinin her ikisinde de oruç tutunuz buyurmuştur” diyor.

Öte yandan Meymunî ile İbn-i Haris de bu konuda İmam-ı Ahmed'in şu benzer sözlerini naklediyo rlar:

“Kim Aşure günü oruç tutmak isterse Muharrem'in dokuzuncu ve onuncu günlerini birlikte tutar. Fakat eğer bu kimse ayın kaçı olduğunu kesinlikl e bilemiyor sa o zaman üç gün oruç tutar.

Arkadaşlarımızdan birinin görüşüne göre Muharrem'in dokuzuncu ve onuncu günlerini birlikte tutmak daha iyi olmakla birlikte sırf onuncu günü (Aşureyi) tutmak da mekruh değildir.” (El-Muğni ve El-Şerh El-Kebîr, c. 3, s. 104.)

Bize gelen bu sözlerinden anladığımıza göre İmam-ı Ahmed, sadece Aşure günü oruç tutmayı mekruh sayıyor. Çünkü kendisine bu konuda sorulan soruyu, iki gün oruç tutulması gerektiği şeklinde cevaplandırdı ve bu görüşünü İbn-i Abbas'ın sırf Aşure günü oruç tutmayı mekruh saymasına dayandırdı. (S. El-Buharî, Feth El-Bârî, c. 2, s. 445, H. No: 952, Kitap Bayramlar, Bab: Müslümanların bayram sünnetleri. Müslim, c. 2, s. 607, H. No: 892, Kitap Bayram namazları, Bab: Bayramlar da oyun oynamanın mubah olması.)

Bu durumu genel olarak şöyle açıklayabiliriz:

İslâm'ın ilk döneminde yahudi ve hrıstiyanlara benzeme niteliği taşıyan tüm uygulamal ar Hicretin ilk yıllarında görüldü ve daha sonra bunlar yürürlükten kalktı (neshedild i). Çünkü o günlerde meselâ yahudiler ne düşünce tarzı ne kıyafet ve ne de sembolik nitelikli gelenekle r bakımından müslümanlardan pek farklı değillerdi. Fakat daha sonraki yıllarda gerek Kitab (Kur'an) gerek sünnet ve gerekse halife Hz. Ömer -Allah ondan razı olsun-zamanında olgun bir görünüm kazanan icma-i ümmet yolu ile Allah'ın kâfirlere ters düşmek, zihniyet ve davranışlar bakımından onlardan ayrı olmak ilkesi ortaya çıkıp ağırlık kazanmaya başladı.

Sebebine gelince yahudi ve hrıstiyanlara ters çıkmak, cihad ve cizyeye bağlamak gibi çıkışlarla İslâm'ın gelişip egemenliğini kabul ettirmesi perçinlenmedikçe mümkün olamazdı. Müslümanlar ilk yıllarda zayıf oldukları için yahudi ve hrıstiyanlara karşı çıkma ilkesi ortaya konamamıştı. Fakat islâmiyet güç kazanıp egemenliğini perçinleyince bu ilkenin ortaya konduğunu görüyoruz.

1 - Bu durumun günümüzdeki benzeri şöyle olabilir. Eğer bir müslüman Dar-ul harb'de veya Dar-ul harb niteliğinde olmayan kâfir bir ülkede yaşasa, yaşadığı yörenin kâfirleri ile dış görünüş bakımından ters olmakla yükümlü tutulmaz. Çünkü böyle bir tutum söz konusu müslümana zarar verebilir . Tersine böyle bir müslûmanm zaman zaman çevresindekilerin dış görünüşlerine katılması müstahab, hatta bazı durumlard a vacip bile olur. Elbetteki eğer böyle davranmak ta İslâm için yarar söz konusu ise bu böyledir. Böyle bir durumda İslâm için beklenebi lecek yarar yöredeki kâfirleri İslâma çağırabilmek, onların içyüzlerini öğrenip müslümanlara bildirmek ve bu kâfirlerin müslümanlara zarar vermeleri ni önlemek gibi çeşitli amaçlar olabilir.

2 - Bu konudaki ikinci izah tarzı da şudur:

Farzedeli m ki, Peygamber imizin söz konusu tutumu yürürlükten kalkmamıştır (neshedilm emiştir) O takdirde bilmeliyi z ki, bazı konularda kâfirlerle uyuşmak sadece Peygamber imizin başarabileceği bir iştir. Çünkü o, Allah'ın kendisine indirmiş olduğu özel bilgi sayesinde kâfirlerin adet ve gelenekle ri arasında bulunan hak ve batıl unsurları ayırdetmek imkânına sahipti. Bize düşen bu konuda ona uymaktır.

Bizim kendi kendimize kâfirlerin dinlerind en alıntılar (iktibasla r) yaparak onların söz ve davranışlarını rehber edinmemiz, yetkili tüm müslümanların söz birliği ile, caiz değildir ve Peygamber imizin mesajının ihmal edilemez bir gereğidir.

Buna göre eğer biri ortaya çıkar da: “bizim zamanımızda yaşayan kitab ehli ile, günümüzün yahudi ve hristiyan ları ile uyum halinde olmamız müstahabdır.” derse bu ümmetin dininin sınırları dışına çıkmış olur.

3 - Üçüncü izah şekline gelince diyelim ki; yukarıdaki hadis gereğince Peygamber imiz: “Hakkında emir bulunmaya n konularda kitab ehline uymaktan hoşlanırdı”, fakat bir süre sonra müslümanlara aynı konuda onlara karşı çıkmalarını emretti. Bize emredilen şey de Peygamber imize ve onun sahabiler ine uymaktır.

Fakat bizim asıl vurgulama k istediğimiz şey;

Bu ümmetin öncüleri olan ilk dönem müslümanlarının uygulamal arında hiç görülmemiş olan konularda kafirlere benzememi zin yasak olduğudur.

İlk dönem müslümanların uygulamal arında görülen şeylere gelince; bunlardan kuşku duyulamaz . İsterse bu uygulamal arı, zamanın kafirleri de yapmış olsun, isterse yapmamış olsun, farketmez . Çünkü biz Allah'ın bize yapmayı emrettiği bir işi kâfirler de öyle yapıyor diye terkedece k değiliz.

Üstelik şunu da hemen belirteli m ki, onlarla ortak konularda Allah'ın bize emrettiği her şey, mutlaka Allah'ın yürürlükteki hak dinini, yürürlükten kaldırılmış veya değiştirilmiş eski şeriatlerden ayırdettirecek şekilde değişik ve farklıdır
 
Üst Ana Sayfa Alt