Bir konferans sırasında bir doktor, hastaya psikolojik yönden destek olarak, acılarının ve günlük aktivitelerini engelleyen rahatsızlıklarının giderilmesine yardımcı olan ve birçok sağlıkçının, asıl hastalığı öncelediği için önemsemediği, sakinleştirme terapisi ( palliative therapy ) diye isimlendirilen, bir tedavi yönteminden söz etti.
“Evet Bunu kastetmiştim ”
Bu yöndeki başarılı tecrübelerinden söz eden Dr. Muhammed, konferansı sırasında şöyle dedi: “Sağlık ekibi, hastanın bu sorunlarıyla ilgileneceğine, ona: ‘Bu senin kaderin, sabret ve ecrini Allah’tan bekle ‘ diyorlar. Bunlar boş sözlerdir. Hastanın sorunları vardır ve bunların giderilmesi gerekmektedir.”
Sözleri şaşırtıcıydı. Bir süre açıklamasına devam ettikten sonra tekrar: “Hastanın böyle tedavi edilmesi gerekir. Ecirler veya cennet vaat edilerek değil. Bunlar boş sözlerdir ” dedi.
Doktor konuşmasını tamamladıktan sonra, sorular için vakit bıraktı. Ben elimi kaldırdım ve sualim için izin vermesinden sonra şöyle dedim: “Dr. Muhammed, bu değerli ve faydalı bilgilerden dolayı teşekkür ederim. Söylediklerinize destek olarak; “narrative exposure therapy” olarak isimlendirilen, yeni bir tedavi yöntemi üzerine araştırmalar hakkında okumalar yapmıştım. Bu yöntemde hasta, rahatsızlıklarıyla ilgili iç sıkıntılarını anlatmaya yönlendiriliyor.
Kader, cennet ve ecirler üzerinden, hastaya sabrı öğütleyen sağlıkçılarla ilgili sözlerinizle ise; galiba sağlıkçıların, hastanın tedavisindeki ihmalkârlıklarının kabul edilemez oluşunu, hastanın şikâyetlerini azaltmak için bunları kullanmalarını ve ihmallerini bu sözlerle örtmeye çalışmalarını kastediyorsunuz.
Yoksa hasta onunla ilgilendiğinizi, tüm gücünüzle onun iyiliği için çalıştığınızı görürse, -sanırım sizde bana katılırsınız- bu sözlerle onu sabra yöneltmeniz, -gerekenleri yerine getirdikten sonra- mutlaka sonuç verecek ve hasta hoşnut olarak kabul edecektir.
Hatırlıyorum da; yıllarca Parkinson hastalığından mustarip olan rahmetli babama -tedavisi ile ben ilgileniyordum- bir gün: ‘Baba, sabret ve ecrini Allah’tan bekle’ demiştim. ‘Kıyamet günü, sağlıklı olan kişiler, hastalıklarla imtihan edilenlerin ecrini görünce, bedenlerinin kesici aletlerle kesilmiş olmasını temenni ederler.’ Babam da zayıf sesiyle: ‘Zaten bu tek tesellimizdir ‘ demişti.
Tekrar teşekkür ederim Dr. Muhammed.”
Asıl dikkat çeken ise; (sözlerimden sonra) salonun alkışlarla çınlamasıydı. Sanırım, çoğu öğrencilerden oluşan katılımcılar, doktorun söylediği “Bunlar boş sözler ” ibaresinden rahatsız olmuşlardı. Ama doğru yöntemi bilmediklerinden, eleştirmekte zorlanmışlardı.
Doktor da -tam beklediğim gibi- katılımımdan dolayı teşekkür etti ve: “Evet. Bunu kastetmiştim ” dedi.
Birçok yerde, “Galiba şunu kastediyorsun…” üslubunu kullandım ve Allah’ın fazlıyla nasihat etmek ve kullanılan kavramları düzeltmek için en iyi yöntemlerden olduğunu gördüm.
Çoğu insanın iki problemi vardır:
1. Fikirleri zihninde yerli yerine oturmamıştır. (Bu sebeple ) iki zıt fikre birden inanabilir.
2. Düşündüklerini ifade etmekte iyi değildir.
Sonuç olarak ibareler, son derece yanlış olabilir.
“Galiba şunu kastediyorsun…” üslubuyla iki amaç yerine getirilir:
1. Kardeşine, fikirlerinin yerli yerine oturması ve sözlerinin kendi düşüncelerine bile zıt olduğunu idrak etmesi için yardımcı olmak. 2. Söylediği hatalı sözden, -sözünden geri dönüyormuş gibi görünmeden- dönmesine yardımcı olmak. Çünkü sen, doğru olanın, onun dilinin sürçtüğü hatalı söz değil, asıl kastettiği şey olduğunu söyleyerek ona bir çıkış yolu gösteriyorsun. Senin farklı bir şey söylemediğini, fakat onun, söylediğin doğru ibareleri kastettiğini hissettirmiş oluyorsun.
Eğer böyle durumlarda, farklı yöntemlere başvurulsa, mesela; bir katılımcı konuşmacının sözünü kesse ve “Bu sözlere nasıl boş sözler dersin?” dese, konuşmacı da “Evet, boş sözler” diye yanıt verebilir. Katılımcı ise; “Bu fikirde ısrarcı olman, itikadın için zararlıdır” diye devam eder. Ne hakkında tartıştıklarının farkında bile olmadan, tartışmaya devam ederler. (Tabi) inat, öfke ve şeytanın kışkırtmaları da araya girer.
Bizim görevimiz; insanları, dil sürçmelerinden dolayı yargılayarak, sınıflandırıp onlara karşı tavır almak değil, şefkatle ellerinden tutup, doğru fikirlere yönlendirmektir.
Tercüme: Zeynep Zelal Caner
Ümmet-i İslam