Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Evli İken Zina Eden Kadının Hükmü ve Nikahın Durumu

A Çevrimdışı

akilli55

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Beyyine getirirse, sorumlu olmaz. Selef ulemâsından bazıları, bu durumdaki kocanın, zinâ edeni asla öldüremeyeceğini söylemişlerdir. Koca, iddiasının doğruluğunu gösteren emarelerin belirmesi, meselâ dürüst bir tabibin keşfetmesi veya karısının kötü kadın olduğuna dâir şüphe sabıkasının bulunması ya da öldürülen erkeğin zinâkâr biri olarak tanınması durumunda öldürürse, yaptığı öldürme fiilinde mazur sayılır.

Bugün DNA dedikleri bir şey var. Kadının otopsisi yapıldığında erkeğin spermi veya dna dedikleri kanıtlar Öldüren Kocanın mazur sayılması için yeterli olur mu? Kısas ve diyet üzerinden düşer mi? Başka hiçbir şahit yok.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kadınları ölünceye kadar ya da belli bir vakte kadar evde hapsettirmek, ayetin nazil olması için bekletmek değil de zina cezası olamaz mı? Eğer maksat ayetin nazil olmasını bekletmek olsaydı, "ölünceye kadar" değil de sadece "Allah kendileri hakkında başka bir yol gösterinceye kadar" denmez miydi? Sizin yorumunuza göre Kur'an sadece o günün insanına hitap ediyor. Kur'an günümüz insanına da hitab ediyorsa, "Allah kendileri hakkında başka bir yol gösterinceye kadar" ifadesine göre günümüz insanı halen daha Allah'ın bu konuda bir yol göstermesini mi bekliyorlar? İlgili ifadenin farklı bir şekilde yorumlanması gerektiğini düşünüyorum. Allah'ın yol göstermesi sadece ayet nazil etmesi olmasa gerek.

Bir sonraki ayette ise şöyle deniyor;

"Zina suçu işleyen çiftin her ikisini de eziyetli cezaya çarptırınız. Fakat eğer tevbe eder de uslanırlarsa artık yakalarını bırakınız. Çünkü Allah tevbeleri kabul eder ve merhametlidir."

Yukarıdaki ayette zina suçunun cezasından bahsedilmiş. Siz ise zina suçunun cezasının nazil olmadığını iddia etmişsiniz.

Zina edenlere öngörülen ilk ceza yüce Allah'ın: "Şayet şehaded ederlerse., .onları evlerde alı koyun" buyruğunda dile getirilmektedir, islâm'ın ilk dönemlerinde bu böyte İdi. Bunu Ubade b, es-Sâbit, el-Hasen ve Mucahid söylemiştir. Daha sonra bir sonraki âyette sözü gelecek olan "eziyet etmek" ile bu hüküm nesh edildi. Bilâhare bu da Nûr Sûresi'ndeki âyet-i kerime ile ve evlilerin recm cezası ile nesh olundu.
Bir diğer kesim ise şöyle demektedir: Hayır, önce sözkonusu olan ceza eziyet vermekti. Daha sonra onları evlerde alıkoymakla nesh olundu. Şu kadar var ki âyetlerin tilâvetinde takdim ve tehir yapıldı. Bunu İbn Fûrek zikretmektedir. Bu şekilde alıkoymak, evlerde haps etmek, bu suçlan işleyenlerin çoğalmasından Önce İslâm'ın ilk dönemlerinde idi. Bu suçu işleyenler çoğalıp da güçlenmelerinden korkulmaları üzerine, onlar için özel bir hapis yapıldı, Bunu İbnu'l-Arabî söylemektedir.

Âyetteki Bu Hapis Bir Ceza mıydı, Bir Tehdit miydi?

İlim adamları, sözü geçen bu hapsedip alıkoymanın, bir had mi, yoksa bir had tehdidi mi, olduğu hususunda farklı iki görüşe sahiptirler. Bunlardan birisine göre bu, had uygulanacağı tehdidi idi.
İkinci görüşe göre ise, haddin kendisi idi. Bu da İbn Abbas ve el-Hasen'in görüşüdür.
İbn Zeyd şunu da eklemektedir: Bunlar nikâhı uygun yolundan başka bir yolda aradıkları için bir ceza olmak üzere ölünceye kadar evlilikten men olundular. İşte bu da böyle bir cezanın onlar için bir had, hatta daha da ağır bir ceza olduğunu göstermektedir. Şu kadar var ki, bu hüküm belli bir süreye kadar devam eden bir hükümdü. Bu da bir sonraki âyette sözü geçen eziyet hükmüdür.
Tabii bu konuda ilgili âyetlerden hangisinin daha erken nazil olduğuna dair yorum farkını nazan itibara almak gerekir. Her iki ceza da belli bir süreye kadar devam etmiştir.
Bu da Peygamberin Ubâde b. es-Sâmit yoluyla gelen hadisinde söylediği şu sözlerdir:
"Benden alınız (öğreniniz), benden alınız! Allah onlara yol göstermiş bulunuyor. Eğer evlenmemiş olan evlenmemiş olanla zina edecek olursa, yüz sopa ile bir yıl sürgün, evli evli ile zina edecek olursa, yüz sopa ve recm ile cezalandırılacaklardır."
(Muslum, Hudûd 12: Ebu Dâvûd Hudud 23; Tirmizi, Hudııd 8; İbn Mâce, Hudûd 7)


İşte bu, yüce Allah'ın: "Sonra orucu geceye kadar tamamlayın" (Bakara, 187) buyruğunu andırmakladır. Gece geldi mi, artık onun nihai vakti sona erdiğinden dolayı, orucun hükmü de kalkmaktadır. Yoksa nesh olunduğundan dolayı değil. İşte bu usûl alimleri arasından muhakkik muteahhirînin görüşüdür. Çünkü nesih ancak telif edilmeleri bir türlü mümkün olmayan ve her bakımdan biribirleriyle çelişen iki buyruk hakkında sözkonusudur. Burada ise, hapsetmek, ayıplamak, sopa vurmak ve recmin bir arada anlaşılıp yorumlanmasına imkân vardır.
Kimi ilim adamı da şöyle demiştir:
Eziyet ve ayıplama, sopa cezası ile birlikte bakidir. Çünkü bu iki cezanın birbiriyle çatışan (tearuz eden) tarafı yoktur. Aksine bunlar tek bir kişiye uygulanabilir. Hapsedilmek ise, icmâ ile nesh olmuştur. Önceki alimlerin (mutekaddimûn) neshi bu gibi şeyler hakkında da kullanmış olmaları, tabirin genişletilmesi (tecevvuz)den ibarettir. Doğruunu en iyi bilen Allah'tır.

Zina Edenlerin Hükmü:


İlim adamları, açıkladığımız üzere zina edenlerin hükmünü beyan eden Ubade b. es-Sâmit yoluyla gelen hadisin muktezâsına göre hüküm belirtmek hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Ali b. Ebi Talib, sözünü ettiğimiz hadisin muktezâsına göre görüş belirtmiştir. Ali'den nakledildiğine göre, O, Hemdanlı Şurâha'ya önce yüz sopa vurmuş, bundan sonra da onu recm etmiş ve şöyle demişti:
"Allah'ın Kitabı gereğince ona sopa vurdum. Rasûlullah (sav)'in sünneti gereğince de onu recm ettim."
(Buharî, Hudûd 21; Dârakutnî, III, 123,124; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 319; eş-Şevkanî, Neylu'l-Evtâr, VII, 96)
Hasan-ı Basri, Hasen b. Salih b. Hay ve İshak da bu görüştedir.

Bir gurup ilim adamı da şöyle demektedir:
Hayır, evli olana sopa söz konusu olmaksızın sadece recm cezası vardır. Bu görüş Ömer'den rivayet edilmektedir. Aynı zamanda bu, ez-Zuhrî, en-Nehaî, Malik, es-Sevrî, el-Evzaî, Şafiî, Rey ashabı, Ahmed ve Ebu Sevr'in de görüşüdür. Bunlar bu görüşlerini açıklarken, Peygamber (s.a.v.)'ın Mâiz ve Gâmid'li kadını recmetmîş olduğunu, Peygamber'in Uneys'e:
"Şu adamın hanımının yanına git, eğer itiraf ederse onu recm et" (Buhârî, Sulh 5, Şurut 9, Vekâlet 13, Ahkam 39, Ahbâru'l-Ahâd 1, Eymân 3; Muslim, Hudûd 25; Tirmizi, Hudud 8; Nesaî, Kudat 22; îbn Mâce, Hudûd 7; Dârimi; Hudûd 12, Musned, IV, 115-116) demiş olduğunu ve sopa vurmaktan herhangi bir şekilde sözetmediğini belirtirler. Eğer sopa bu durumda meşru olsaydı el-betteki bunu açıklar ve susmazdı.

Onlara şöyle cevap verilir:
Hz. Peygamberin onu açıkça ifade etmeyişinin sebebi, yüce Allah'ın Kitabıyla sabit olmasıdır. Bu cezanın meşhur olması, Kurân-ı kerimde de bunun açık nass ile ifade edilmiş olması dolayısıyla bundan sözetmemiş olabilir. Çünkü yüce Allah'ın; "Zina eden kadın ve zina eden erkeğin herbirine yüzer değnek vurun" (Nur, 2), buyruğu bütün zina edenleri kapsamına almaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
Aynı şekilde Ali'nin bu uygulamayı halifelerden alıp benimsemiş olduğu ve ona karşı bu uygulamada tepki gösterilmeyip, sen nesh olunmuş hüküm ile amel ettin, nesh edeni terk ettirir denilmemiş olduğu da bunu açıklamaktadır. Bu da gayet açık bir husustur. [Kurtubi tefsiri]




Nisa 16- Sizden fuhuş yapan kadın ve erkeğe eziyet edin. Tcvbc edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vaz geçin. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir.

Fuhuş yapan bekâr kadın ve bekâr erkeğe, ayıplayarak, azarlayarak, döverek eziyet edin. Şayet onlar tevbe eder ve Allahın rızasını kazanacak şekilde ameller işleyerek kendilerini düzeltirlerse onları bırakın. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çokça kabul eden ve çokça merhamet edendir.

Âyet-i kerimede "Sizden fuhuş yapan kadın ve erkeğe eziyet edin" buyurulmaktadır. Mufessirler bu âyette, fuhuş yaptıkları belirtilen kişilerin kimler oldukları hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Suddi ve İbn-i Zeyde göre bu âyette, fuhuş yaptıkları zikredilen kimilerden maksat, erkek olsun kadın olsun bekâr olarak zina edenlerdir. Zira bundan önceki âyette, evli olarak zina yapanların hükümleri zikredilmiş ve onların hapsedilmeleri emredilmiştir. Bu âyette de bekâr olarak zina edenler zikredilmiş ve kendilerine eziyet edilmesi emredilmiştir.

b- Mucahide göre ise bu âyette, fuhuş yaptıkları zikredilen kimselerden maksat, birbirleriyle livata yapan cinsel erkeklerdir.

c- Ata, İkrime, Hasan-ı Basri ve Abdullah b. Kesire göre ise bu âyeti kerimede, fuhuş yaptıkları beyan edilen kişilerden maksat, evli veya bekâr zina eden erkek ve kadındır.

Taberiye göre bu görüşlerden daha doğru olanı, bu âyette zikredilen "Fuhuş yapanlardan maksat, bekâr olarak zina eden erkek ve kadınlardır." diyen görüştür. Zira bu âyette, fuhuş yapanlar tesniye (İkil) olarak zikredilmişlerdir. Şayet bundan önceki âyet kadınlara, bu âyet de erkeklere ait hükümleri beyan etmiş olsalardı bu âyette ya çoğul kalıbı kullanılarak denirdi veya tekil kalıbı kullanılarak denirdi. Durum böyle olmadığına göre bu âyetin sadece erkeklere ait hükmü beyan ettiğini söylemek isabetli değildir.
Diğer yandan, bundan önceki âyette de, fuhuş yapanların cezası belirtildiğine göre bu âyette zikredilen "Fuhuş yapanlar"ın, evlilerden farklı kimseler oldukları muhakkaktır.
Önceki âyette zikredilenlerin cezası hapsedilme, bu âyette zikredilenlerin cezası da eziyet etme olduğuna göre ve hayat boyu hapsedilme, eziyet görmeden daha ağır bir ceza olduğuna göre, önceki âyet, evli olarak zina edenlerin cezasını, bu âyette de bekâr olarak zina edenlerin cezası belirtilmiştir. Nitekim daha sonra da, evli olarak zina edenlerin cezası, bekâr olarak zina edenlerden daha ağır olarak belirlenmiştir. Evliler taşlanarak öldürülür bekârlar ise yüz sopa vurulur ve sürgün edilir.

Âyet-i kerimede, fuhuş yapanlara eziyet edilmesi emredilmektedir. Mufessirler bu eziyetten neyin kastedildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Katade ve Suddi'ye göre burada zikredilen eziyetten maksat, sözle ayıplama ve kınamadır. Bu hususta Suddi diyor ki: "Cezalar gelmeden önce zina eden bir genç erkek azarlanır ve ayıplanıldı. Ta ki bu işi bıraksın"

b- Mucahide göre ise burada zikredilen eziyetten maksat, zina edenlere sövmektir.

c- Abdullah b. Abbasa göre ise buradaki eziyetten maksat, hem sözle ayıplamak hem de sövmektir.

Taberi diyor ki: "Allahu teala bu âyet-i kerimede mu'minlere, zina eden erkek ve kadınlara eziyet etmelerini emretmiştir. Aslında eziyet, insanın görmüş olduğu ve sevmediği bir muameledir. Bu şey, bir kötü söz de olabilir bir kötü davranış da. Buradaki eziyetten neyin kastedildiği hususunda kesin bir delil olmadığına göre bunu herhangi bir eziyete tahsis etmek doğru değildir. Bizim bu eziyetin ne olduğunu bilmemizde de hiçbir fayda yoktur. Zira burada zikredilen eziyet, Nur suresinde beyan edilen sopa atma ve Rasulullahın yaptığı recmetme cezalarıyla neshedimiş ortadan kaldırılmıştır.
Nitekim Mucahid, İkrime, Hasan-ı Basri, Abdullah b. Abbas, Suddi, Dehhak, Katade ve îbn-i Zeyd bu âyetin, ve bundan önceki âyetin, Nur suresinin ikinci âyeti ve Rasulullahın sünnetiyle neshedildiğini zikretmişlerdir.

Hasan- Basri diyor ki: "Zina cezasıyla ilgili olarak inen ilk âyet budur. Bu âyet, zina yapanlara sadece eziyet edilmesini emretmektedir. Bundan önceki on beşinci âyet ise hapis cezası verilmesini hükme bağlamaktadır. Nur suresinin ikinci âyetinden onuncu âyetine kadar olan âyetler ise fuhuş hakkında inen en son âyetlerdir. Bu itibarla zina yapanlar bekâr iseler, kendilerine yüz sopa vurulur. Eğer biri evli diğeri bekâr ise evliye recm bekâra sopa cezası tatbik edilir. Bu sebeple bu surenin on beşinci ve on altıncı âyetleri mensuhtur.
(Ebu Muslime göre ise on beşinci âyet, sevicilik yapan kadınlar hakkındadır. On altıncı ayet birbirleriyle livata yapan eş cinsel erkekler hakkındıdır. Nur suresinin ikinci âyetinden onuncu ayetine kadar olan âyetler ise zina yapan erkek ve kadınlar hakkındadır,Ebu Muslim, Mucahidin de bu görüşte olduğunu söylemiştir. Bu görüşe göre âyetler mensuh değildir. Mufessirlerin çoğunluğu ise bu görüşün tutarsız olduğunu söylemiştir.

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 2/467-469)
 
Üst Ana Sayfa Alt