Hep kadınlar yazmıyor elbet bana. Bazen sıkıntılı beyefendi kardeşlerimizden de mailler alıyorum. Bir kardeşimiz yazdığı mailde kısaca şunları yazıyordu:
“Biz eşimle iki yıllık evliyiz. Bu süreçte eşim her fırsatta annesine gitti. İlk önceleri henüz evliliğe alışamadı deyip ses çıkarmıyordum. Ama iki yıl geçmesine rağmen bu bağlılık azalmadı. Eşim hâlâ evliliğin ne olduğunu anlayamadı sanırım. Bir çocuğumuz olsun istiyorum. “Henüz zamanı değil” diyor. Kabul etmiyor. Özel konularda da bana çoğu kez karşı çıkıyor. İstemediğini belirtiyor. Ben eşimi seviyorum. Zaten severek evlenmiştik. Ayrılmak istemiyorum. Söyleyin böyle evlilik olur mu? Ben nasıl davranmalıyım?” demiş.
Gerçekten bu beni çok üzen bir mail oldu…
Günümüz gençleri olgunluk evresine zor ulaşıyorlar sanki. Evlenmiş bir genç hanım, artık kendisininde bir evi olduğunu, eşine ve evine karşı sorumluluklarının olduğunu idrak etmek zorunda. Ne erkeğin eşinin üzerindeki haklarını, ne de kadının kocasının üzerindeki haklarını bilmiyoruz. Bir erkek eğer izin vermezse, kadın nafile oruç bile tutamıyorken, bu kadar başıboş davranmak, Müslüman bir hanıma yakışmıyor.
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü Anh) anlatıyor; Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’e“Hangi kadın daha hayırlıdır?” diye sorulduğunda; “Kocası bakınca onu sürura gark eden, emredince itaat eden, nefis ve malında, kocasının hoşuna gitmeyen şeyle ona muhalefet etmeyen kadındır.” diye cevap vermişti. (Nesaî, nikâh : 3179)
Bu beyefendi kardeşimizin eşi dışarıda çalışıyor mu, çalışmıyor mu yazmamış ama benim gözlemlediğim özellikle dışarıda çalışan hanımlar biraz daha asi ve dik başlı olabiliyorlar. Çünkü kendilerini eşleriyle eşit görebiliyorlar. “Ben de çalışıyorum, ben de para kazanıyorum” düşüncesi, erkeğin evdeki baskın güç olmasına engel oluyor.
Kadın evli olduğu halde, bir yanı hâlâ annesigilde ise ve sık sık soluğu annesinde alıyorsa, evliliklerin rayına oturması güçleşiyor. Çiftlerin arasındaki muhabbet bağı güçlenemiyor.
Eşi yanında yokken, haftalar boyunca annesinde kalan, eşini uzun bir zaman yalnız bırakan kadınlar, erkeğin içten içe kendilerine kinlenmesine sebep olabilirler. Erkekte: “Beni sevmiyor, beni önemsemiyor” gibi düşüncelerde hasıl olabilir. Her şey kararında güzel. Arada bir anneye gidilir, özlem giderilir. Fakat bunun dozunu ayarlamak çok önemlidir.
Aynı şekilde bir erkeğin annesine çok düşkünlüğü de evliliği olumsuz etkiliyor.
Bu yüzdendir ki, ben yeni evli erkek veya kadının ailesine çok yakın oturmasını doğru bulmuyorum. Hele ailelerin evlatlarının aile işlerine karışması, her konuda müdahil olmaları, onları hâlâ çocuk gibi görmeleri evlilikleri olumsuz etkileyen etkenlerden biri.
Değerli kardeşlerim; Cinselliğin bu kadar ön planda olduğu bir zamanda lütfen eşinizle olan özel münasebetlerinizi aksatmayın. Eşinizi sürekli reddederek onun yanlış işler yapmasına sebep olabilirsiniz. Bu özel haller için de ibadet sevabı yazıldığını düşünürseniz, belki bu konuda daha gayretli olabilirsiniz.
Çocuk meselesine gelince; Elbette çocuk olması veya olmaması bizim elimizde olan bir şey değil ama vesilelere engel olmamak lazım. Yeni evli çiftlerden en çok duyduğum şikayet bu yönde oluyor. Eşlerden biri çocuk istiyor, biri istemiyor. Bahaneler hep aynı: “Daha yeni evliyiz. Birbirimizi henüz tanımadık bile”, “Biraz evliliğin tadını çıkaralım”, “Maddi durumumuz biraz daha düzelsin”, “annelik için kendimi hazır hissetmiyorum”vs. vs….
Oysa ki çiftler evliliğin en büyük tadının çocuk olduğunu, rızkı verenin sadece Allah olduğunu, çocuğun çiftler arasındaki bağı güçlendirdiğini, çocukla beraber kadının veya erkeğin annesine olan düşkünlüğünün azalacağını bilseler eminim bu konuda böylesine isteksiz olmazlardı.
Ne yapmalı?
Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem); “Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer.” Tirmizî, Rada :1081
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); ‘Sizin hayırlı olanlarınız, hanımlarına iyi davrananlardır; Aranızda ailesine en iyi davranan benim. Tirmîzî, 3892
Cahide Sultan
“Biz eşimle iki yıllık evliyiz. Bu süreçte eşim her fırsatta annesine gitti. İlk önceleri henüz evliliğe alışamadı deyip ses çıkarmıyordum. Ama iki yıl geçmesine rağmen bu bağlılık azalmadı. Eşim hâlâ evliliğin ne olduğunu anlayamadı sanırım. Bir çocuğumuz olsun istiyorum. “Henüz zamanı değil” diyor. Kabul etmiyor. Özel konularda da bana çoğu kez karşı çıkıyor. İstemediğini belirtiyor. Ben eşimi seviyorum. Zaten severek evlenmiştik. Ayrılmak istemiyorum. Söyleyin böyle evlilik olur mu? Ben nasıl davranmalıyım?” demiş.
Gerçekten bu beni çok üzen bir mail oldu…
Günümüz gençleri olgunluk evresine zor ulaşıyorlar sanki. Evlenmiş bir genç hanım, artık kendisininde bir evi olduğunu, eşine ve evine karşı sorumluluklarının olduğunu idrak etmek zorunda. Ne erkeğin eşinin üzerindeki haklarını, ne de kadının kocasının üzerindeki haklarını bilmiyoruz. Bir erkek eğer izin vermezse, kadın nafile oruç bile tutamıyorken, bu kadar başıboş davranmak, Müslüman bir hanıma yakışmıyor.
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü Anh) anlatıyor; Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’e“Hangi kadın daha hayırlıdır?” diye sorulduğunda; “Kocası bakınca onu sürura gark eden, emredince itaat eden, nefis ve malında, kocasının hoşuna gitmeyen şeyle ona muhalefet etmeyen kadındır.” diye cevap vermişti. (Nesaî, nikâh : 3179)
Bu beyefendi kardeşimizin eşi dışarıda çalışıyor mu, çalışmıyor mu yazmamış ama benim gözlemlediğim özellikle dışarıda çalışan hanımlar biraz daha asi ve dik başlı olabiliyorlar. Çünkü kendilerini eşleriyle eşit görebiliyorlar. “Ben de çalışıyorum, ben de para kazanıyorum” düşüncesi, erkeğin evdeki baskın güç olmasına engel oluyor.
Kadın evli olduğu halde, bir yanı hâlâ annesigilde ise ve sık sık soluğu annesinde alıyorsa, evliliklerin rayına oturması güçleşiyor. Çiftlerin arasındaki muhabbet bağı güçlenemiyor.
Eşi yanında yokken, haftalar boyunca annesinde kalan, eşini uzun bir zaman yalnız bırakan kadınlar, erkeğin içten içe kendilerine kinlenmesine sebep olabilirler. Erkekte: “Beni sevmiyor, beni önemsemiyor” gibi düşüncelerde hasıl olabilir. Her şey kararında güzel. Arada bir anneye gidilir, özlem giderilir. Fakat bunun dozunu ayarlamak çok önemlidir.
Aynı şekilde bir erkeğin annesine çok düşkünlüğü de evliliği olumsuz etkiliyor.
Bu yüzdendir ki, ben yeni evli erkek veya kadının ailesine çok yakın oturmasını doğru bulmuyorum. Hele ailelerin evlatlarının aile işlerine karışması, her konuda müdahil olmaları, onları hâlâ çocuk gibi görmeleri evlilikleri olumsuz etkileyen etkenlerden biri.
Değerli kardeşlerim; Cinselliğin bu kadar ön planda olduğu bir zamanda lütfen eşinizle olan özel münasebetlerinizi aksatmayın. Eşinizi sürekli reddederek onun yanlış işler yapmasına sebep olabilirsiniz. Bu özel haller için de ibadet sevabı yazıldığını düşünürseniz, belki bu konuda daha gayretli olabilirsiniz.
Çocuk meselesine gelince; Elbette çocuk olması veya olmaması bizim elimizde olan bir şey değil ama vesilelere engel olmamak lazım. Yeni evli çiftlerden en çok duyduğum şikayet bu yönde oluyor. Eşlerden biri çocuk istiyor, biri istemiyor. Bahaneler hep aynı: “Daha yeni evliyiz. Birbirimizi henüz tanımadık bile”, “Biraz evliliğin tadını çıkaralım”, “Maddi durumumuz biraz daha düzelsin”, “annelik için kendimi hazır hissetmiyorum”vs. vs….
Oysa ki çiftler evliliğin en büyük tadının çocuk olduğunu, rızkı verenin sadece Allah olduğunu, çocuğun çiftler arasındaki bağı güçlendirdiğini, çocukla beraber kadının veya erkeğin annesine olan düşkünlüğünün azalacağını bilseler eminim bu konuda böylesine isteksiz olmazlardı.
Ne yapmalı?
- Evlendiğinizi ve sizin için öncelikli olanın eviniz ve eşiniz olduğunu unutmayın.
- Ailenizin yanına giderken, yalnız gitmek yerine mümkün olduğunca eşinizle beraber gitmeye çalışın.
- Haftada bir gidiyorsanız, iki haftada bire veya ayda bire düşürün.
- Evinizi ailenize çok yakın bir yerden, hele aynı apartmandan sakın tutmayın.
- Eşinizi ailenize kesmeyin. Eşinizle aranızdaki her şeyi ailenize anlatmayın.
- Eşinizin yanında ailenizle çok uzun telefon görüşmeleri yapmayın.
- Birbirinize daha çok zaman ayırın. Muhabbet ortamları oluşturmaya çalışın.
- Eşiniz sizden özel taleplerde bulununca önemli mazeretleriniz olmadıkça reddetmeyin.
- Evliliğiniz ilk yıllarını sudan sebeplerle heba edip, ileriye dönük pişmanlıklarınızı büyütmeyin.
- Eşinizin hoşlanmadığınız yönlerini lütfen aşağılar şekilde dile getirmekten vazgeçin. Eğer bir kadın annesine çok düşkünse, onu kendinize bağlayacak arayışlar içine girin. Mutfakta yardım etmeye çalışın. Ara sıra küçük sürprizler yapın. Onu sevdiğinizi belli edin. Sevgi içte tutmak için değil, dışa vurmak, eşinize belli etmeniz için vardır.
- Çocuk bir evin neşesidir. Biyolojik bir problem olmadıkça ertelemeler yapmayın. Çünkü uzun süre çocuk sahibi olmayan çiftlerde çocuğa karşı korkular gelişiyor. Daha isteksiz hale geliyorlar. (çok sorunlu evlilikler çocuk olunca düzelir mantığı da kesinlikle yanlış. Karakteri bozuk bir insanın davranışlarını her zaman çocuk düzeltemiyor maalesef.)
Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem); “Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer.” Tirmizî, Rada :1081
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); ‘Sizin hayırlı olanlarınız, hanımlarına iyi davrananlardır; Aranızda ailesine en iyi davranan benim. Tirmîzî, 3892
Cahide Sultan