Hamd, bizleri İslam’la şereflendiren Rabbimize, salat ve selam dava liderimiz Rasulullah’a ve ashabına olsun.
Eş kavramı, ilk insan Adem (a.s) yaratıldığında, kalbine ve hayatına ortak yaratılan Havva (a.s) ile başlamıştır. Allah-û Teâla insan gibi aciz bir varlığı hayatındaki olumlu olumsuz her durumda kendisine gönül ferahlığı olacak eşlerle müjdelemiştir. Günümüzde eş kavramının anlamını yitirmeye yüz tutmuş olmasıyla beraber bu kavram, zamanla kadınların erkeği gelir kaynağı olarak görmesi; erkeğin de hanımını ev işlerinde bir eşya olarak görmesi durumuna gelmiştir.
Oysa Allah-û Teâla Rum suresinin 21. ayetinde; Onun alametlerinden biri de sizin içinizden eşler yaratmasıdır. Onlarla sükûnet bulup huzura kavuşasınız diye, aranızda sevgi ve merhamet meydana getirmiştir. Şüphesiz bunda düşünen insanlar için dersler ve ibretler vardır.” buyurarak, mü’minler için eşlerini bir ruh esintisi, sevgi ve merhamet kaynağı kılmıştır.
Kadın için erkeğine itaati emredip, bunu bir ibadet saymış ve erkeğin hanımına olan razılığından dolayı kadına cennetin kapılarını aralamıştır. Erkek içinse hanımına; evlatlarına olan merhametinden nice ecirler vaadetmiştir. Fakat bu güzellik zamanla unutularak yerini lüks ihtiyaçlara(!), ev, araba gibi lüzumlu teminatlara(!) ve henüz evlilik öncesi boşanma durumunda olacak antlaşmalara bırakmıştır.
Kurulacak bir yuva için eş adayının karakter, din, ahlak ve fikir yapısı yerine mesleğine, mezun olduğu bölüme, maaş miktarına, yatırımlarına bakılır olmuştur. Türlü zorluklarla kurulan bu yuvalar şükürden, tevekkülden ve rızadan çok çok uzak olması hasebiyle yıkımı da bir o kadar kolay olmakta. Bu sebeple ki kişi Allah’tan hayırlı bir eş istemeli ve kendisini ilimle yetiştirerek salih bir evliliğe hazırlanmalıdır. Mal, mülk, geçim kaygısı gibi sorunları gözardı etmemekle birlikte ikinci planda tutmalı, Allah’a olan kesin bir tevekkül ile evliliğinde huzur bulmalıdır.
Öyleyse, kalıcı bir huzur için başlangıcı sağlam tutmak gerekir ki bireylerin evlilik öncesi görüşmelerine evvelâ zihinlerindeki olumsuzluklardan ve kalplerindeki karamsarlıktan kurtularak hazırlanması mühimdir. Daha sonrasında bireyin kendi düşünce ve isteklerini karşı tarafa olabildiğince doğal aktarması, oluşabilecek sorunların kolaylıkla açığa çıkmasını sağlayacaktır. Eş adayında aranan özelliklerin kişiden kişiye değişmesi muhakkaktır, fakat dünyevi güzelliklerin arzulandığı kadar ahiret odaklı da olunursa…
Kaşın gözün güzelliği, arabasının markası, oturduğu semt, okuduğu üniversite yerine; iman akidesi, İslam terbiyesi, okuduğu kitaplar, öğrenmek istediği ilimler ve tabii ailesi için hedeflediği planlar öğrenilirse, kalıcı huzurun İslam çatısı altında dünyada da ahirette de devam etmesi Allah’ın izni ve rızasıyla temenni edilebilir.
Her işimizde yalnız Allah rızasına uygun ve yalnız Allah adına olabilmek duasıyla…
Sırru’l-fehvâ
Genç Muvahhide
Eş kavramı, ilk insan Adem (a.s) yaratıldığında, kalbine ve hayatına ortak yaratılan Havva (a.s) ile başlamıştır. Allah-û Teâla insan gibi aciz bir varlığı hayatındaki olumlu olumsuz her durumda kendisine gönül ferahlığı olacak eşlerle müjdelemiştir. Günümüzde eş kavramının anlamını yitirmeye yüz tutmuş olmasıyla beraber bu kavram, zamanla kadınların erkeği gelir kaynağı olarak görmesi; erkeğin de hanımını ev işlerinde bir eşya olarak görmesi durumuna gelmiştir.
Oysa Allah-û Teâla Rum suresinin 21. ayetinde; Onun alametlerinden biri de sizin içinizden eşler yaratmasıdır. Onlarla sükûnet bulup huzura kavuşasınız diye, aranızda sevgi ve merhamet meydana getirmiştir. Şüphesiz bunda düşünen insanlar için dersler ve ibretler vardır.” buyurarak, mü’minler için eşlerini bir ruh esintisi, sevgi ve merhamet kaynağı kılmıştır.
Kadın için erkeğine itaati emredip, bunu bir ibadet saymış ve erkeğin hanımına olan razılığından dolayı kadına cennetin kapılarını aralamıştır. Erkek içinse hanımına; evlatlarına olan merhametinden nice ecirler vaadetmiştir. Fakat bu güzellik zamanla unutularak yerini lüks ihtiyaçlara(!), ev, araba gibi lüzumlu teminatlara(!) ve henüz evlilik öncesi boşanma durumunda olacak antlaşmalara bırakmıştır.
Kurulacak bir yuva için eş adayının karakter, din, ahlak ve fikir yapısı yerine mesleğine, mezun olduğu bölüme, maaş miktarına, yatırımlarına bakılır olmuştur. Türlü zorluklarla kurulan bu yuvalar şükürden, tevekkülden ve rızadan çok çok uzak olması hasebiyle yıkımı da bir o kadar kolay olmakta. Bu sebeple ki kişi Allah’tan hayırlı bir eş istemeli ve kendisini ilimle yetiştirerek salih bir evliliğe hazırlanmalıdır. Mal, mülk, geçim kaygısı gibi sorunları gözardı etmemekle birlikte ikinci planda tutmalı, Allah’a olan kesin bir tevekkül ile evliliğinde huzur bulmalıdır.
Öyleyse, kalıcı bir huzur için başlangıcı sağlam tutmak gerekir ki bireylerin evlilik öncesi görüşmelerine evvelâ zihinlerindeki olumsuzluklardan ve kalplerindeki karamsarlıktan kurtularak hazırlanması mühimdir. Daha sonrasında bireyin kendi düşünce ve isteklerini karşı tarafa olabildiğince doğal aktarması, oluşabilecek sorunların kolaylıkla açığa çıkmasını sağlayacaktır. Eş adayında aranan özelliklerin kişiden kişiye değişmesi muhakkaktır, fakat dünyevi güzelliklerin arzulandığı kadar ahiret odaklı da olunursa…
Kaşın gözün güzelliği, arabasının markası, oturduğu semt, okuduğu üniversite yerine; iman akidesi, İslam terbiyesi, okuduğu kitaplar, öğrenmek istediği ilimler ve tabii ailesi için hedeflediği planlar öğrenilirse, kalıcı huzurun İslam çatısı altında dünyada da ahirette de devam etmesi Allah’ın izni ve rızasıyla temenni edilebilir.
Her işimizde yalnız Allah rızasına uygun ve yalnız Allah adına olabilmek duasıyla…
Sırru’l-fehvâ
Genç Muvahhide