Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Evliyken Zina Yapan Kadının ve Nikahın Hükmü Nedir ?

A Çevrimdışı

atak1

Üye
İslam-TR Üyesi
Eşim beni başka bir; erkekle aldattı; bu durumda nikahımız düştümü? Tekrar nikah yapmamız gerekirmi.....
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
atak1 ; Eşim beni başka bir; erkekle aldattı; bu durumda nikahımız düştümü? Tekrar nikah yapmamız gerekirmi.....
talak_99510657.jpg

Zinaya yaklaşmayın! O; hayâsızlık, çirkin, aşağı bir iş, kötü bir yoldur. (İsra 32)
Erkek ve Kadın ; Nikah kıyılıp evlendikten sonra kocasının nikahında iken; yabancı (kocasından başka) bir erkekle zina ederlerse .....

1- Nikah bağı kopmaz. / Şeyh Hasan Karakaya : Kopar

2- Erkek ben radıyım , karımı afv ettim, bir daha yapmayacak vs. diyerek evli kalmaya devem etmek istese de evli kalamaz. / Kalır.
(Şeyh Hasan Karakaya : Kadının zina yapması aradaki tüm bağı koparmıştır. Çünkü kadın namustur. Erkek üstün kılınmış ve talak yetkisi de kocadadır. Eğer zina anının 4 şahidi yoksa cezası ahirete kalır ve erkek istemese de boşanmış olurlar, nikah düşer. Çünkü zinakar kadından Deyyus radı olur ve Deyyus Cennete giremez, cennete giremeyen kimse kâfirdir, kâfrin de nikahı olmaz.) Şâhidler mevcud ise hadlerin uygulayabildiği İslam devletinde kadın recm edilir.

Eğer erkek; kadının zina yapmasını şâhidler üzerinde isbatlayamaz ise o zaman :

Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şâhid getirin. Eğer şâhidlik ederlerse onları evlere kapatın. Bu, ölüm canlarını alıncaya, ya da Allah onlara bir yol açıncaya kadar böyle gitsin.” (Nisa 15)

"-Hanımlarına zina isnad edip de, kendilerinden başka şâhidleri olmayanların şâhidliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah'ı şâhid tutup yemin etmesiyle olur.
- Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.
- Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şâhidlik etmesi,
- Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gadabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır." (Nur suresi 6 - 9. ayetler)

Bu ayetin tefsirinde şunlar açıklanmıştır:
Ayrıca karısının zina ettiğini iddia eden, bunu da ispat edemeyen bir erkeğe sopa vurup bırakmak problemi çözmez, bundan sonra aile hayatının düzenli yürümesi imkânsız hale gelir. Bu sebeble zina suçlaması kocadan gelirse farklı hüküm ve mueyyidelere ihtiyaç vardır, ilgili âyetler bu ihtiyaca cevab vermektedir. Ayrıca kazf suçu ile ilgili âyetler gelince birçok kimsenin zihninde sorular oluşmuş, bunu gelip Peygamber'e açmışlardır.

Bu cümleden olarak Sa'd b. Ubâde : "Yâ Rasûlallah, karımla bir erkeği yakaladığım zaman dört şâhid bulacağım diye onları bırakır mıyım? Vallahi sorgusuz sualsiz kafasını uçururum!" demiş ve şu cevabı almıştır:
"Sa'd'ın kıskançlığı ve namusuna düşkünlüğü sizi şaşırtmasın, ben ondan daha kıskancım, Allah da benden daha kıskançtır"
(Buhârî, "Nikâh", 107; "Hudûd", 40)

İbnu Mes'ud (r.anh) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.)'i işittim, şöyle diyordu:

"Allah'dan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebebdendir ki, fevâhişin (fahişenin çoğulu: Fâhişe, gerek söz ve gerekse fiille icra edilen her çeşit çirkin fiildir) açığını da kapalısını da haram kıldı. Medihten Allah kadar hoşlanan bir kimse de yoktur. Bu sebebdendir ki nefsini medhetmiştir."
(Buhârî, Nikâh 107, Tefsir, En'âm 7, Tefsir A'raf 1, Tevhid 15; Muslim, Tevbe 33, (2760); Tirmizî, Daâvât 97, (3520)

Ebû Hurayra (r.anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah kıskançtır, mûmin de kıskançtır. Allah'ın kıskanması, mûminin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır."
(Buhârî, Nikâh107, Muslim, Tevbe 36, (2761); Tirmizî, Radâ 14, (1168)

Hilâl b. Umeyye, Peygamberimize gelerek Şerik isimli birisi ile karısının zina ettiğini iddia etmiş, o da dört şahid getirmezse kendisine iftira cezası vereceğini bildirmişti, Hilâl, "Ey Allah'ın elçisi, bir kimse karısının üzerinde bir erkek görürse şahid arar mı?" diye savunma yapmışsa da Peygamberimiz "Ya dört şahid veya sırtına sopa" diyerek ısrar etmişti.

Hilâl doğru söylediğini ifade ederek işi Allah'a bıraktı, O'nun vahiy ile durumu aydınlatacağı ümidini dile getirdi, arkasından da mulâane (lânetleşme) âyeti diye anılan âyetler geldi. (Ebû Dâvûd, "Talâk", 27)

Ashab-ı kiramdan Hilâl b. Umeyye (r.anh), hanımına zina isnadında bulununca Rasulullah (s.a.v); dört şahidle bunu isbat etmesini, aksi halde zina iftirası cezası (kazif) uygulanacağını bildirdi. Bunu bir kaç defa daha tekrar etti. Hilâl b. Umeyye şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulu; bizden birimiz karısını bir erkekle zina halinde görüyor; delil istiyorsunuz. Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben doğru söylüyorum. Şuna inanıyorum ki, Allah, benim sırtımı bu dayaktan kurtaracak şeyi sana indirecektir"

(Buhârî, Şehâdât, 21, Tefsîru Sûre 24/3, Talâk, 28; Muslim, Liân, II; Ebû Dâvud, Talâk, 27; Ahmet b. Hanbel, Musned, I, 273, III, 142).
Bu olay üzerine aşağıdaki "mulâane ayeti" indi.


"Hanımlarına zina isnat edip de, kendilerinden başka şâhidleri olmayanların şâhidliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah'ı şâhid tutup yemin etmesiyle olur. Beşinci defasında, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lânetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da kocasının yalancılardan olduğuna dair, Allah'ı dört defa şahid tutup yemin etmesi, cezayı kendisinden kaldırır. Beşinci defasında; kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gadabının kendi üzerine olmasını diler" (Nûr, 6-9).


Ayetin ilk uygulaması Hilâl ailesi üzerinde oldu. Peygamber, Hilâl'i çağırdı. Hilâl, doğru söylediğine dair, dört defa Allah'ı şahid tutup, beşincide, eğer yalan söylüyorsa, Allah'ın lânetinin kendi üzerine olmasını istedi. Sonra karısı getirtilerek, o da aynı şekilde yemin etti. Beşincide, eğer kocası doğru söylüyorsa, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını diledi. Allah'ın elçisi sonra onların arasını ayırdı. (eş-Şevkânî, Neylul-Evtâr, 1250 H, y.y., VI, 268).
Liân ayetinin Uveymir el-Aclânî ve zina isnadında bulunduğu hanımı hakkında indiği de rivayet edilmiştir. Ayetin hükmünün, önce Hilâl ailesine ikinci olarak da Uveymir ailesine uygulandığı görüşü daha sağlam görünmektedir. (eş-Şevkânî, Neylul-Evtâr, VI, 268)

Yalan ve iftirayı engellemek maksadıyla öngörülen manevî mueyyidelere ek olarak lânetleşmenin camide yapılması uygun görülmüş, böylece alenilik de sağlanmıştır. Aksini de câiz gören ictihadlar bulunmakla beraber mulâaneye, âyetteki sıraya göre önce erkek başlar, Allah'ı şahid tutarak, karısını açık ve seçik bir şekilde zina ederken gördüğünü dört defa söyler, beşincisinde "Eğer yalan söylüyorsam Allah'ın lâneti üzerime olsun" der. Sonra karısı dört kere, Allah'ı şahid tutarak kocasının yalan söylediğini ifade eder, beşincisinde "Eğer o doğru söylüyorsa Allah'ın gazabına uğrayayım" der.


Hâkim ve dinleyici topluluk huzurunda bu yeminleşme yapılınca bazı muctehidlere göre evlilik bağı da çözülmüş olur. Bazı ictihadlara göre ise tarafları hâkim karar vererek ayırır, evliliği sona erdirir. Mulâane yoluyla ayrılmış bulunan çiftin tekrar evliliğe dönmelerinin caiz olup olmadığı konusunda da farklı ictihadlar vardır.
Dört ay veya daha fazla belirli bir zaman ile kayıtlı buluna i'lâ', bu sürenin sona ermesiyle hükümsüz kalır. Sadece talâk-ı bâin vaki' olur. (Esbab-ı Nuzul ; Nur suresi 6 - 9.ayetlerin tefsiri)


"Çoğu ulema, bir adamın kansının veya bir kocanın karısının zina etmesi halinde nikâhın fesh olmayacağı üzerine ittifak etmişlerdir. Zina, gerek zifaftan önce gerekse de sonra olsun nikâh fesh olunmaz. Çünkü erkeğin, kadın aleyhindeki zina davası kesinleşmemiştir. Eğer bununla nikâhın fesh olunması mümkün olursa, mucerred zina iddiasıyla rıda ile fesh olma durumunda olduğu gibi fesh olurdu. Çünkü bu hırsızlık gibi İslâm'dan çıkarmayıcı bir ma'siyet (günah)tır. (Yâni zina yaptığını kadın itiraf etmiyor, sadece koca iddia ediyorsa)
Ancak lian durumunda fesh gerekli olur. Çünkü karşılıklı lânetleşmişlerdir. Ancak zina yaptığı sabit olmamıştır. Peygamber (a.s.) kadına kazf edene haddi vâcib kılmıştır. Lian vaki olduğu zaman fesih de vaki olur.


İmam Ahmed, erkeğin zina eden karısından ayrılmasının mustehab olduğunu söyler:
"Erkeğin böyle bir kadını nikâhı altında tutmasını hoş görmüyorum" demiştir. "Çünkü bu kadına yatağı ifsad edib etmeyeceği hususunda artık güven duyulmaz. Erkeğin olmayan bir çocuğu ona nisbet edebilir."
İmam Ahmed, “koca bu durumda karısı üç âdet süresi temizlenmeden onunla cinsî ilişkide bulunmaz” demiştir.
Daha önce geçen "Allah'a ve ahirat gününe iman eden bir kimseye kendi suyunun başkasının ekinini sulaması helâl olmaz."
(Tirmizî, Ruveyfi'den rivayet etmiştir. Hasen'dir. Yalnız "başkasının ekini" yerine "başkasının çocuğu" ifadesiyle rivayet edilmiştir. Ebu Dâvud "başkasının ekini" ifadesiyle rivayet etmiştir) hadîsini delil olarak kabul eder.
(İbn Kudâme, el-Muğni, VI, 603 el-Muğni, VI, 603 vd)

(Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, C. 9, S. 121)
Karısının zina yaptığına dâir dört şahid getiremeyen erkek, karısının zina yaptığını kanıtlayamadığından, nikahın feshi ancak liân ile meydana gelir.
"İffetli kadınlara zina suçu atan, sonra dört şahid getiremeyenlere seksen değnek vurun; ebediyen onların şahidliğini kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir.” (Nur 4)

Karısının kızının İslam hanımefendisine yakışmayan hareketlerine göz yuman, yaptıran, ses çıkarmayana ise Deyyus denmektedir :

Abdullah ibni Ömer (r.anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (s.a.v.) şöyle buurdu: ‘Üç sınıf insana Allah cenneti haram kılmıştır:
1) İçki mubtelası,
2) Anne ve babasına kötülük eden ve
3) Âilesinde fuhşa göz yuman deyyus’ buyurdu.”
(Ahmed b.n Hanbel : Musned 2/69, Albânî Sahihu’l-Cami 3533)

Deyyus hakkında bir diğer hadis şöyledir :
"Üç sınıf insan cennete giremez. Bunlar;
1. Deyyûs,
2. Kadın olduğu halde erkeğe benzemeye özenen,
3. Ayyaş
(içki düşkünü, devamlı içki içen) kimsedir."
Ashâb-ı kiram: "Yâ Rasûlallah, ayyaşın kim olduğunu anladık ama deyyûs kimdir?" dediler.
Rasulullah (s.a.v.) : "Ehl-i beytinin (ev halkının) yanına giren-çıkana aldırış etmeyendir." buyurdu.
"Kadının erkekleşmesi nedir?" suâline ise;
"Erkeklere benzemeye özenmesidir." diye cevap verdiler. (Et-Terğîb ve't-Terhîb, 3/106-7)

Ahmed bin Hanbel, Neseî ve Hâkim rivayet ettiler -ve Hâkim de bu rivayetin senedinin sahih olduğunu söylemiştir- ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Üç kişi vardır ki, ALLAH, onlara cenneti haram kılmıştır: Devamlı içki içen, ana-babasına eziyet eden ve ailesinin fuhuş yapmasını onaylayan deyyus."
(Ahmed bin Hanbel : Musned 2/63)

Taberânî, sahih bir senedle rivayet etmiştir ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Üç kişi vardır ki ebediyyen cennete giremezler: Deyyus, erkekleşen kadınlar ve devamlı içki içen."
Dediler ki: "Ey ALLAH´ın Rasulu! Devamlı içki içeni bildik. (Peki ya) deyyus nedir?"
Buyurdu ki: "Ailesinin yanına kimin girdiğine (zina ettiğine) aldırış etmez."
Denildi ki: "Erkekleşen kadınlar nedir?"
Buyurdu ki: "Erkeklere benzeyen kadındır."
(Taberâni)
(Hafız Munzirî "Bu hadîsin senedinde geçen ravilerden cerhedilmiş bir kimsenin var olduğunu bilmiyorum" demiştir.)


5839 - İbnu Ömer (radıyallahu anhuma) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Üç kişi vardır, kıyâmet günü Allah onlara nazar etmez: Anne ve babasının hukukuna riâyet etmeyen kimse, erkekleşen kadın ve deyyus kimse."
(Nesâî, Zekât 69, hadis no: 5, 80)

Sâlim b. Abdullah (r.anh) babasından naklederek şöyle demiştir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Üç kişi vardır ki Allah kıyamet günü onların yüzüne bakmaz:
1- Anne babasına isyan edenler. 2- Erkeklere benzemeye çalışan kadınlar. 3- Eş ve ailesini kıskanmayan
(deyyus) erkekler.
Üç gurup daha vardır ki onlar da Cennete giremez:

1- Ana babaya asi olanlar. 2- Devamlı içki içenler. 3- Verdiğini başa kakanlar.
(Nesai, Zekat, bab 69, hadis no : 2515; Ahmed bin Hanbel , Musned: 2539; İbn Mâce, Ticaret: 30)

(Şeyh Hasan Karakaya : Hanımının kendi iradesiyle zina yaptığını gördüğü / bildiği halde ondan radı olan, bu durumu içine sindiren, yukarıdaki hadis-i şeriflerde izah edildiği gibi kendisine cennetin haram kılındığı Deyyus'tur ki, cehennemlik kişinin nikahı da olmaz.)


3- Erkek zina yaparsa nikah bağı kopmaz; fakat zina anının 4 şahidi yoksa cezası ahirete kalır. Şahidler mevcut ise hadlerin uygulayabildiği İslam devletinde erkek recm edilir.

4- Evli bir kadın zina yapmış ise; koca buna sebeb olduğu kadar ("zinaya yaklaştıracak" tüm sebebler ; misal : Kadının cinsi ihtiyacını gidermek ; işte çalışıyor ise iş ortamı, tesettürü, ve genel tedbirler alınarak zinaya ortam hazırlanmamalıdır.) günahkardır. Eğer koca tüm fitnelere sebeb olacak önlemleri almış, buna rağmen kadın zina edebilmiş ise koca günahkar değildir. (Şeyh Hasan Karakaya : Fakat yine de evli kalamazlar.)
“Ey îman edenler! Gerek kendinizi, gerek âilenizi öyle bir ateşten koruyunuz ki, onun (Ateşin) yakacağı insanlar ve taştır.” (Talak Suresi, 6)

Rasullullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Sizin üzerinizde onların (Karılarınızın) mâruf şekilde yiyecek ve giyecek hakları vardır.” (Muslim)

Rasullullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Erkek, ev halkının çobanıdır. Ve, güttüğü şeyden sorumludur. (Buhari, Muslim)

Lisânul'arab'ta; kelimenin aslının yumuşatma, zelil kılma anlamına geldiği söylendikten sonra "deyyûs"un terim olarak, kendi ehli (karısı ve yakınları) için "kavvâd"lik yapan, yani başkalarının onlarla buluşmasına aracılık eden ve ehlini kıskanmayan kimse olduğu anlatılır: "Deyyûs" ve "deybûs" gözü önünde başka erkeklerin mahramlerinin yanına girdiği kimsedir. Bu tavırla o, sanki nefsine bunu yumuşatmış, ikna etmiş ve onu zelil kılmış demektir. Yani kelimenin aslıyla irtibatı budur. (İbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, "De-ye-se" md.)

"Üç kimse vardır ki, Kıyâmet günü Allah onların tarafına bakmaz; Anne-Babasına âsî olan çocuk, erkeğe benzemeye çalışan kadın ve deyyûs" (Nesâi, zekât 69; Ahmed N/134)

Ibnu'l-Esîr de bu hadis hakkında:

"Cennet deyyûsa haram kılınmıştır." anlamında bir hadîs nakleder. Aynı hadîs Lisânu'l Arab'in yine işaret edilen maddesinde de vardır. Bu tariflerden sonra "deyyûs" kelimesinin "kavvâd" ile eş anlamlı olarak, çok ağır bir manaya gelen büyük bir hakaret sözü olduğu, ehlini bizzat namussuzluğa iten veya gitmelerine göz yuman anlamı taşıdığı anlaşılmış oldu.

“Bir kadın . Ömer (r.anh)’e geliyor. Ömer (r.anh) in yanında Kâb Bin Suur vardı.
Kadın: Ya Emire'l Mûminin! Benim kocam gündüz oruç tutar, gece ibadet yapar ve ben onu, şikayet etmeyi iyi görmüyorum.
Ömer (r.anh): senin kocan ne güzel adamdır diyor.
Kadın, bu sözünü defalarca tekrarlıyor ve Ömer (r.anh)’de ilk sözünden fazla bir şey ilave etmiyor.
Ömer (r.anh)in yanında bulunan Kâb diyor ki: Ya Emîre'l Mûminin! bu kadın, döşeğinden kocasının kaçtığını (veya gelmediğini) şikayet ediyor.
Bunun üzerine Ömer (r.anh) : bu kadının sözünün işaretini anladığın gibi, karı ile koca arasında hükmü sen ver diyor.
Erkek, ibâdete teşvik eden âyetlerin tesiriyle ibadete devam ettiğini ve karısı da bu sebebten şikayetçi olduğunu söylüyor.
Kâb (r.amh) kadının ve erkeğin ifadelerini dinledikten sonra şöyle demiştir :
Şubhesiz bu kadının senin üzerinde hakkı vardır, ey adam! Bu kadının her dört günde bir nasibi vardır. Ey akıl sahibi adam!
Binaenaleyh bu kadının hakkını böylece yerine getir ve kendindeki hakkı olan karını ihmal hastalığını bırak!”
Bunun üzerine Ömer (r.anh) : Bu hükmü nereden çıkardın? diye Kâb’e soruyor!
Kâb (r.anh): Allah’u Teâla hür olan erkek için dört kadın olmasını mubah kılmıştır. Binâenaleyh her kadının her dört günde bir gün bir gece hakkı vardır.
Bu hüküm karşısında Ömer (r.anh), Hayret ediyor ve Kâb’ı (r.anh) Basra Hâkimi olarak tayin ediyor. (Aynu'l İlim, C. 1, Sf: 240)

Sonuç olarak;

"Evli olduğu halde iken zina eden kadının (kadın zina ettiğini itiraf etmesi yada zina olayını 4 şahidin alenen görmesi) nikahı muctehidlerce "koca kabul ediyor ve kadın tevbe ediyor ise nikah devam eder" demekdir;
Yukarıda zikrettiğimiz delillerinin neticesinde zina eden kadının nikahının kopacağı görüşü "yani açıklanan delillerle (koca karısının zina etmesine; tevbe etti çok pişman oldu, çok seviyorum ben radıyım vs. diyerek evli kalmaya devam etmek istese de) nikah düşer" diyen (Şeyh Hasan Karakaya) görüşü şaz kalmaktadır."
Zira Deyyusun cennete giremeyeceği, cennetin kokusunu alamayacaklar gibi hadisleri islam âlimleri iki şekilde açıklamaktadırlar.
1. Bu hadisler birer tehdittirler ve sakındırmayı içerirler.
2. Cennete giremezlerin mânası, Allah afv etmedikçe cennete giremezler demektir.
İslam âlimleri bunu söylerlerken Nisâ suresi 48. ve 116. âyetin delaletine göre hareket ederler. Çünkü o âyetlerde, Allah'ın şirki afv etmeyeceğini, şirkin altındaki günahları ise dilediği için afv edeceği beyan ediliyor.
Bir başka meselede yine bunların hiç cennete giremeyeceği anlamında değildir. Günahlarının cezasını çekmeden cennete giremezler anlamındadır. Çünkü hiç bir mûmin cehennemde ebedî kalmayacaktır. Cezasını çektikten sonra cennete girecektir ki kalbinde hardal tanesi kadar iman olan kişilerin cehennemden çıkarılıp cennete konacağı ile ilgili bir çok hadis vardır. Cehennemlik olanların nikahı yoktur diye bir kaide yoktur. Zina ayrı şeydir nikahı düşürüp düşürmemesi ayrı şeydir .

Had uygulanması ise; Kadının bizzat itirafı veya 4 şahidin hakim (kadı) huzurunda hazır bulunmasıyla İslam kanunlarının uygulandığı Dârul İslamda mümkün olur. İslam devleti olmadığından şeriat kanunlarını reddeden tağuti ülkelerde hadler uygulanamadığından diğer had gerektiren günahlar gibi cezası ahirete kalmaktadır.
Eğer kadın itiraf etmiyor ve koca zina olayından şubhelenerek mahkemeye başvuruyor ise "şahidliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah'ı şahid tutup yemin etmesiyle olur" (Nisa 15; Nur 6) ayetiyle iki taraf lian hükmü gereğince önce erkek başlar, Allah'ı şahid tutarak, karısını açık ve seçik bir şekilde zina ederken gördüğünü dört defa söyler, beşincisinde "Eğer yalan söylüyorsam Allah'ın laneti üzerime olsun" der. Sonra karısı dört kere, Allah'ı şahid tutarak kocasının yalan söylediğini ifade eder, beşincisinde "Eğer o doğru söylüyorsa Allah'ın gazabına uğrayayım" der.
Hâkim ve dinleyici topluluk huzurunda bu yeminleşme yapılınca bazı muctehidlere göre evlilik bağı da çözülmüş olur.

ali_1405;195660' Alıntı:
Esselâmu aleykum kardeşlerim.Allah (s.v.t.) verdiğiniz bu ilmi bilgilerden dolayı razı olsun.Açıklanmasını istediğim bir husus var.Yalnızca sebebini ve delilini öğrenmek istediğim için soruyorum;Evliyken zina yapanın erkek olması halinde nikahın devam edeceği fakat kadın olması durumunda ise kadının namus olduğu bilgisinden yola çıkarak bu nikah bağının kopacağı konusundaki kaynaklarınızı belirtebilir misiniz ya da buna sebep olan kadının namusu ve erkeğin namusu farkı gibi konuların delillerini sunabilir misiniz?Allah(s.v.t.) şimdiden razı olsun.Selametle...
"Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür." (Nisa 34)

"Zina eden erkek, ancak zina eden ya da Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da ancak zina eden ya da Allah'a ortak koşan bir erkek evlenebilir. Bu tür evlilikler mu'minlere yasaklanmıştır." (Nur 3)

Bu ayetin nuzul sebebi :
Mersed b. Ebi Mersed adında biri Mekke'den Medine'ye bazı esirler taşıyordu (Esirlerden maksat, kendi imkânları ile hicret edemeyen ve muşrikler tarafından Mekke'de alıkonulan güçsüz mu'minler olabilir.) Mekke'de Inak adında bir fahişe vardı. Bu kadın Mersed'in dostuydu.
Mersed Mekke'de bir esire, kendisini Medine'ye taşımaya söz vermişti. Mersed diyor ki, mehtaplı bir gecede Mekke'deki duvarlardan birinin gölgesine gelmiştim. O sırada Inak geldi ve duvarın dibindeki karartıyı farketti. Biraz daha yaklaşınca beni tanıdı.
"Sen Mersed misin?" dedi.
"Evet" dedim.
"Merhaba, hoş geldin, haydi geceyi bizde geçirelim" dedi.
Ben de "ey Inak, Allah zinayı haram etti" dedim.
Bunun üzerine "Ey çadırdakiler, bu adam esirlerinizi kaçırıyor" diye bağırdı.
Sekiz adam peşime düştü. Ben bir bahçeye girdim, bir mağara veya oyuk karşıma çıktı. Ben de girdim. Beni kovalayanlar da geldiler, hatta başımda dikildiler. Sonra üstüme işediler, sidikleri başıma dökülüyordu. Fakat yüce Allah beni görmelerine engel oldu. Sonra geri döndüler. Ben de arkadaşımın yanma döndüm ve onu götürdüm. Ağır birisiydi Izhır denilen yere gelince iplerini çözdüm. Nihayet onun da yardımıyla kendisini Medine'ye getirebildim.
Daha sonra Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- yanına gidip "Ya Rasulullah Inak'ı nikahlayayım mı?" dedim.
Bu soruyu iki defa sordum. Rasulullah sustu ve herhangi bir şey söylemedi. Sonra şu ayet indi:
"Zina eden erkek, ancak zina eden ya dâ Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da ancak zina eden ya da Allah'a ortak koşan bir erkek evlenebilir. Bu tür evlilikler mu'minlere yasaklanmıştır."

Bunun üzerine Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- "Zina eden bir erkek ancak zina eden veya muşrik olan bir kadınla evlenebilir. Onunla evlenme" buyurdu. (Ebu Davud, Nesai ve Tumizi rivayet etmişlerdir)

"-Hanımlarına zina isnad edip de, kendilerinden başka şâhidleri olmayanların şâhidliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah'ı şâhid tutup yemin etmesiyle olur.

- Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.
- Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şâhidlik etmesi,
- Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gadabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır." (Nur suresi 6 - 9. ayetler)

"Hanımlarına zina isnad edenler"den bahseden ayetlerde, "kocalarına zina isnad edenler" diye bir ayet inmemiştir. Bu kocalar zina yaparsa normaldir, haram değildir anlamına gelmemektedir. Fakat aşağıdaki hadisi okuduğumuzda bunun illetini ve hukmunu görmüş oluyoruz.
Karısının Zina yaptığına şahid olmasına rağmen (veya kadının itiraf edederk, gerekirse pişmanlığını belirtsede) 4 şahid bulamayan koca, karısını boşamak için lanetleşiyor ve "eğer ben bunu nikâhımda tutacak olursam buna zulmetmiş olurum." diyerek boşuyor ise; Karısının zina yaptığını bilen, karısı itiraf eden bir adam, karısını hala ben nikahta tutuyorum demesi hem zulum, hem de hadisde geçtiği gibi deyyusluktur!


Sehl bin Sa'd diyor ki:
"Uveymir adında bir kişi, Adan oğullarının efendisi olan Âsim b.Adiy'e geldi ve ona, "Karısını başka bir erkekle yakalayan bir kişi için ne diyorsunuz? O onu öldürür siz de onu öldürür müsünüz? Yoksa ne yaparsınız? Bu meseleyi benim için Rasulullah'tan sor." dedi.
Âsim, Rasulullah'a geldi ve ona: "Ey Allah'ın Rasulu" dedi.
Rasulullah, kendisine mesele sorulmasını hoş karşılamadı. Uveymir ise Âsım'a gelip meselenin ne olduğunu sordu.
Âsim da: "Rasulullah, meselenin kendisine sorulmasını hoş karşılamadı ve bunu ayıpladı." dedi.
Uveymir: "Allaha yemin olsun ki ben bunu Rasulullah'a sormaktan vazgeçmem." dedi. Ve Rasulullah'a gelip: "Ey Allah'ın Rasulu, bir erkek, karısını başka bir erkekle yakalarsa ne yapmalıdır?" O, o erkeği öldürür siz de onu mu öldürürsünüz? Yoksa ne yapmalıdır?" dedi.
Rasulullah: "Allah senin hakkında da eşin hakkında da âyet indirdi." dedi ve Allah, Kur'an-ı Kerim'de isimlendirdiği şekilde "Mulâane" yapmalarını emretti."
Erkek, kadınıyla Mulâane yaptı ve sonra: "Ey Allah'ın Rasulu, eğer ben bunu nikâhımda tutacak olursam buna zulmetmiş (iftira atmış) olurum." dedi ve kadını boşadı.
Bu boşama, bundan sonra yapılan "Mulâane"ler için ömek uygulama oldu.
(Buhari, K. tefsir el-Kur'an, sure: 24, bab: l ; Fethu'l Bari : C. 9 - 10: s. 595 , 394-395 , Hadis No:4745 - 5259)
(Taberi tefsiri: Nur suresi 6-10. Ayet tefsirleri )


Denildiğine göre daha önce geçen ve muhsan hanımlara zina iftirasında bulunan kimseler hakkındaki âyet-i kerîme nazil olunca ve bu âyet zahiri itibariyle gerek kocaları, gerekse de başkalarını kapsadığından dolayı Sa'd b. Muâz dedi ki; "Ey Allah'ın Rasûlu! Ben hanımımla birlikte bir adamı göreceğim de gidip dört şâhid getirinceye kadar ona muhlet vereceğim öyle mi? Allah'a yemin ederim (korkutmak maksadıyla) kılıcın eniyte değil de keskin tarafıyla öldürmek kastıyla vururum".
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Siz Sâ'd'ın bu derece kıskançlığına hayret mi ediyorsunuz? Elbette -ki ben ondan daha kıskancım, yüce Allah ise benden de kıskançtır. "

(Buharî, Hudûd 40, Tevhid 20; Muslim, Liân İĞ, 17; Dârimî, Nikâh 37; Musned, IV, 248.Ancak sözü geçen bu şahıs, Sad b. Muâz değil, Sa'd b. Ubâde'dir)

Sâ'd'in söylediği sözler ile ilgili farklı rivayetler gelmiş ise de manaları buna yakındır.

Daha sonra da Hilal b. Umeyye el-Vâkifî geldi ve hanımının Şerik b. Sahmâ el-Belevî ile -belirttiğimiz üzere- zina ettiğini ileri sürdü. Peygamber (s.a.v.) ona kazf haddi vurmayı kararlaştırdı ise de bunun üzerine bu âyet-i kerîmeler nazil oldu. Rasulullah (s.a.v.) onları mescidde bir araya getirdi ve lanetleştiler. Beşinci şâhidlik esnasında kadın kendisine öğütler verilip de: Eğer yalan söylüyor isen (artık bu), ilâhî azabı gerektirecek bir ifadedir denilince, tereddut etti. Sonra da: Ben bu günden itibaren artık kavmimi rezil edemem dedi ve lanetleşmeyi tamamladı.
Rasûlullah (s.a.v.) da onları "birbirinden ayırdı". Daha sonra o kadın -istenilmeyen vasıflarda- teni siyah, beyaza çalan deveyi andıran bir çocuk doğurdu. Bundan sonra bu oğlu Mısır'a emir oldu ve babasının kim olduğunu bilmiyordu.

Yine Uveymir (b. Eşkar) el-Aclânî gelerek hanımının zina ettiğini ileri sürdü ve lanetleşti. Meşhur olan ise Hilal'in başından geçen olayın daha önce meydana geldiği ve âyetin nüzul sebebini teşkil ettiğidir. Bir görüşe göre de Uveymir b. Eşkar'ın başından geçen olay daha önce olmuştur. Bu da hadis imamlarının rivayet ettikleri meşhur bir hadistir.
(Uveymir h. Eşkan el-Adânî'nin başından geçen bu olaya dair rivayetler için bk.: Buhârî, Tefsir 24. sûre 1T Talak 4, 29, hisâm 5; Muslim, Liân 1; Ebu Dâuûd, Talâk 27; Nesâi, Talak 7, 35; İbn Mâce, Talâk 27; Dârimî, Nikâh 39; Muvatta', Talâk 34; Musned,v, 334, 336, 337)
Ebu Abdullah b. Ebi Sufra dedi ki: Doğru olan hanımının zina ettiğini ileri süren Uveymir olduğudur.

(El cami'u li Ahkami'l Kur'an, Kurtubi Tefsiri : Nur suresi 3-10 ayetler tefsiri)

Bir adam evine girdiğinde karısı veya mahremi olan bir kadınla bir erkeği zina ederken bulup adamı öldürse, bu onun için helâldir ve onun hakkında kısas gerekmez. (ed-Durru'l-Muhtâr, III, 197, V, 397)
Bu aynı zamanda Hanbelî, Şafiî ve Maliki'lerin de görüşüdür. (el-Muğnî, VIII, 332; el-Muhezzeb, II, 225; eş-Şerhu'l Kebîr, IV, 357.)
Kadın da kendi isteği ile zina etmiş ise, Hanefî ve Hanbeli'lere göre koca, her ikisini de öldürebilir. Eğer yabancı erkek kadını zinaya zorlamışsa ve bağırmak, vurmak gibi bir yolla kurtulma imkânı da bulunmuyorsa, kadının adamı öldürme hakkı vardır. Adamın kanı hederdir, o yüzden bir ceza gerekmez. Bir adamı kendisine helâl olmayan bir kadına tecavüze çalışırken yakalayan kişi, bağırmak, vurmak gibi silahtan daha hafif bir şeyle vazgeçiremeyeceğini bildiği takdirde öldürebilir. Ama bu gibi bir yolla vazgeçecek olsa artık onu öldürmek helâl değildir. (İslam Fıkhı, Vehbe Zuhayli, c. 8, s. 16)


Rasullullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Erkek, ev halkının çobanıdır. Ve, güttüğü şeyden sorumludur. (Buhari, Muslim)


İlgili Konu :

 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Recm'i inkar eden Abdulaziz Bayındır'ın, Evli kadının zinası ile bekar kadının zinasını ayırt etmeden; karısının zina yapmasından dolayı "Haklı" olarak şüphelenen Kocasının : "zina yapmışsan benden boş ol" diye Talak vermesine rağmen;
Zaniye'ye (zina yapan kadına) Abdulaziz Bayındır :"yaptığın zinayı gizle, itiraf etme, evliliğe devam et" diyerek Kur'an ve sunnete muhalif ve delilsiz olarak, geçersiz evliliğe 'devam et' diye batıl fetva veriyor!
kadının kocasının Hakkına giriyor ve adamın İslama göre ne yapması gerektiğinden (mulane) bahsetmiyor!


 
kanepe21 Çevrimdışı

kanepe21

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
evet gerçekten asılsız bir konuşma olmuş.birde bunlar kuranda recm ayeti yoktur diye recmi inkar da ediyor ve Allahın emretmediği bir şeyi peygamberimiz yapmamıştır.tüm yaptıkları kuranda bellidir deyip recm,nuzulu isa v.b gibiler inkar ediyorlar.onlara karşı nasıl tavır takınmak gerek...?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
evet gerçekten asılsız bir konuşma olmuş.birde bunlar kuranda recm ayeti yoktur diye recmi inkar da ediyor ve Allahın emretmediği bir şeyi peygamberimiz yapmamıştır.tüm yaptıkları kuranda bellidir deyip recm,nuzulu isa v.b gibiler inkar ediyorlar.onlara karşı nasıl tavır takınmak gerek...?
Dar'ul harbte yaşadığımızdan dolayı, İslami bir otorite olmadığından bu tür işine gelen hadisleri alıp, terk eden mealcilere; Silahı alıp vurmak gerekmez. Ehli sunnetin tüm sahih delillerini gördükleri halde, aşağılayıp, reddedenlere; "Hadi oradan" deyip geçeriz.
 
Muzzammil Çevrimdışı

Muzzammil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bayindir sadece recm'i inkar etmekle kalmaz, Cariye ayetlerinin de anlamlarini degistirmeye calisir.
Bu konuda kendisine gelen '' Peki Osmanli padisahlarinin cariyelerden olan evlatlari veled-i zina mi oluyor '' sorusuna, '' Bunu onlara bu fetvayi verenlere sormak lazim.. ''


 
kanepe21 Çevrimdışı

kanepe21

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Dar'ul harbte yaşadığımızdan dolayı, İslami bir otorite olmadığından bu tür işine gelen hadisleri alıp, terk eden mealcilere; Silahı alıp vurmak gerekmez. Ehli sunnetin tüm sahih delillerini gördükleri halde, aşağılayıp, reddedenlere; "Hadi oradan" deyip geçeriz.
zaten öyle yapılmazda bu insanların hersöyledikleri doğru kabul ediliyor.nuzulu isayı recmi kuranda yoktur deyip inkar edenler vardır.ki bu kişilerde bunlardan..yanlız şunu sormak istiyorum.ne zamandan beri sormak istiyordum kısmet bu güne.

sorum şu.yukarıda dediğim ve benimde bizzat karşılaştığım bir durumda bu insanlar recm,nuzulu isa,kadının yüzünü kapatması(fitne olacağı vakit)ve bunun gibi birçok şeyler inkar ediliyor.ki bunlar da bildiğim kadarı ile sahih hadisler var.ama kuranda yok kuranda olmayan birşeyi peygamberimiz söylemez.bu hadislerde alimler tarafından mutevatir olsa bile sırf kuranda yok diye kabul edilemez" deniliyor.bir yandan düşünüyorum.kuranda zekatın ne kadar verilmesi gerektiği,namazların rekat sayıları,namazın hangi bölümünde hangi süre okunacağıda kuranda yok öyle ise bunlarında inkar edilmesi gerekir.nede olsa recm ve diğerleri kuranda yok bunlarda yok.ama hadisler var.
kuran ve sünnet bütünlüğünü nasıl oluşturabiliriz?sünneti kuranın bir bütünü olarak ele almamız gerekir diye düşünüyorum ama bu konuda pek fazla bilgim yok.hem siz cvplar hemde kitap adı verseniz sevinirim.
(uzun oldu hakkınızı helal edin)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Bu aklı ilahlaştıran mealciler, Sahih , mutevatir hadis dahi olsa, Allah'tan korkmadan, Rasulunden utanmadan reddedebiliyorlar. Dediğiniz gibi sebeb olarak da "Kur'anda yok, Rasulullah Kur'anda olmayan bir şeyi peygamber söylemez." diyerek, Allahın Rasulu (s.a.v.) i bir postacı seviyesine indirerek , hadisleri ekarte ettikten sonra din hakkında kafasına göre takılacaktır. Oysa Rabbimiz Habibi Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında, hem de Kur'an-ı Kerimde hiç de onların sapkın anlayışına fırsat vermemiştir.

"Onlar ki, o ummî peygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, O , onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren kurtulmuşlar onlardır." (A'raf 157)

Bu mealciler, işine gelen hadisi Kur'anda olmamasına rağmen kabul edebilmektedirler! Misal ; Kabir Azabı. Çünkü kendilerine bir sıkıntı oluşturmamaktadırlar.
Halbuki bu sapıklar, Kur'anda açık açık yazmasına rağmen; Tağuta askerliği emreder ; Allahın hükümlerine muhalif beşeri hukumler koydurtmak için seçim günü damgalanır, utanmadan fetva verir, kendisini eleştirenleri aşağılar!

Bu sapıklara diyeceğimiz ; Küfür rejiminin Milliyetçisi! Ehli sunnetin muteber Hadis alimleri (muhaddis), itikad alimleri, senin atalarını rezil ettiği halde, bugün İslami Hakimiyetin(Devletin) olmayışını, muslumanları temsil eden bir otoritenin yokluğunu fırsat bilerek, Tağuti rejimleri arkana alarak açık açık konuşabiliyor, saf insanları kelime oyunlarıyla (demegoji) kendi çukuruna düşürüyorsun ama; Muvahhidler tarafından kimliğin, itikadın ve görevin deşifredir. Tuzakların en zayıf olan örümcek ağından (ankebut) daha zayıftır!
"...Onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar." (Enfal 30)
 
ا Çevrimdışı

التوحيد

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kuran ve Sünnet bütünlüğünü sağlamak ilim ister her konuda bu bütünlüğü yakalayamazsınız.
Siz derken bizlerde farklı değiliz. Kur'an ve Sünneti alimlerin anladığı gibi anlamak zorundayız.
Bizim başka bir alternatifimiz yok ama bu her alime kayıtsız şartsız itaat edeceğiz anlamına gelmiyor.

Bu biraz da ilim edindikçe kendiliğinden gelişen bir durum.
 
Muzzammil Çevrimdışı

Muzzammil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu biraz da ilim edindikçe kendiliğinden gelişen bir durum.

Bu soz daha cok ilmi sadece kendi kendi kitab okuyarak ve her okudugu kitabin sonunda yeni bir fikri olusan ve bugun Turkiye'de bolca bulunan ham alimler icin gecerli olabilir kardesim :)
Tevhid ve sunnet ehli bir seyhin dizinin dibinde ilim alib, sonra ilimde derinlestikce zamana ve yere gore onceki verilenlerden farkli fetvalar verilebilir.
Ama ham alimler ve bel'amlarin yaptigi ise sadece ( farkinda olmayarak ya da olarak ) tahrif olmaktadir.

Mesela Imam Ahmed ( r.a. )'in 40 yasina kadar hadis topladigi, ondan sonra fetvalar vermeye basladigi,
Imam Maalik ( r.a. )'in da donemin 70 tane kadar aliminden '' baslasin '' izni aldiktan sonra fetvalar vermeye basladigi rivayet edilir.
Bugun ku tevhid ve cihad ehli alimlerimiz bu imamlarin seviyesinde degildir ki olmalari da pek zordur, laakin alhamduliLlah ki yaptiklari ve verdikleri fetvalar ehli sunnetin tahrife gitmemistir.
Her alime kayitsiz sartsiz katilmamak tabii ki gerekir, ki onlarda hata yapabilirler.
Laakin yukarida zikrettigim gibi bir alimin dizinin dibinde ilm tahsil etmek ap ayridir insaAllah.

Assalamu alaikum.
 
kanepe21 Çevrimdışı

kanepe21

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
cariyenin zina cezası
"...........Ve kendilerine geleneğe uyacak miktarda mehir veriniz. Eğer evli iken zina islerler ise kendilerine özgür kadınlara verilecek cezanın yarısını uygulayınız. Bu, içinizden günaha gireceklerinden korkanlara tanınan bir imkândır. Yoksa eğer sabrederseniz sizin için daha iyi olur. Allah affedici ve merhametlidir."(NİSA SÜRESİ 25 AYET)


"Eğer (cariyeler) evli iken zina işlerler ise kendilerine özgür kadınlara verilecek cezanın yarısı verilir."

Besbelli ki, bu "yarı ceza", bölünebilen ceza için geçerlidir. Bu da sopa vurma cezasıdır. Taşa tutarak öldürme (recm) cezasında böyle yarıya indirme söz konusu değildir. Çünkü bu cezanın bölünmesi mümkün değildir. Buna göre eğer evli ve mümin bir cariye zina ederse bekâr bir özgür kadının çarptırılacağı cezanın yarısına çarptırılır. Bekâr bir cariye bu suçu işlediği zaman nasıl bir cezaya çarptırılacağı konusu ise fıkıh bilginleri arasında tartışmalıdır. Acaba bu durumdaki cariyeye yine özgür ve bekâr kadınlara verilecek cezanın yarısı mı verilecek ve bu ceza devlet başkanının (imamın) gözetimi altında mı uygulanacak, yoksa ona uslandırma amacı güden, evli cariyelerin cezasından daha hafif caydırıcı bir ceza mı biçilecek ve bu cezayı uygulamada efendisi mi yetkili olacak? Bunlar fıkıh kitaplarında ayrıntılarına başvurulacak tartışmalı konulardır.

Bu arada, "Kur'an'ın Gölgesinde" İslâm'ın, insanların ellerinden tutup onları doruğa doğru çıkarırken içinde bulundukları pratik şartları nasıl bir titizlikle göz önüne aldığına parmak basmak istiyoruz.

Dediğimiz gibi bu din, insanların içinde bulunduğu pratiği göz önünde bulundurur, fakat pratiklik ve gerçekçilik bahanesine sığınarak onları bataklıkta debelenmekle baş başa bırakmaz.

Yine, cariyelerin hayatını etkileyen çevre faktörlerini, bu faktörlerin evli cariyeleri bile erkeklerin ayartıcı vaadleri karşısında kötü yola düşmeye yatkın ve dirençsiz duruma düştüğünü hiç kuşkusuz biliyor. Bu yüzden bu pratik gerçeği göz ardı edip onların zina suçu işleyenlerine özgür kadınlarınki kadar ceza biçmiyor. Fakat bu pratik gerçeğe kesin bir egemenlik tanıyarak onları suçlarının cezasından tamamen muaf tutmayı da uygun görmüyor.

Burada bütün faktörleri ve bütün şartları hesaba katan dengeli bir tutumla, orta yolu benimseyen bir uygulama karşısındayız.

Bunun yanısıra İslâm, kölelerin sosyal statü düşüklüğünü, onlara verilecek cezaları ağırlaştırıcı bir gerekçe olarak kullanmaya da yanaşmamıştır. Oysa o günün cahiliye dünyasının her tarafındaki tutum ve uygulama bu yolda idi. Yani o zamanın yaygın ceza anlayışı toplumun alt sınıfları ile üst sınıfları arasında ayırım güdüyor, üst sınıfların suçlarını hafif cezalar ile geçiştirirken alt sınıfların garip suçlularına katmerli ve ağır cezalar veriyordu.

Meselâ ünlü Roma kanunlarındaki uygulamaya göre sınıf düzeyi düştükçe yani aşağı sınıflara doğru inildikçe cezalar ağırlaşıyordu. Nitekim bu kanunların bir maddesinde şöyle deniyordu; "Kim bir namuslu dulu ya da bir bakireyi baştan çıkarırsa eğer yüksek sınıftansa cezası malının yarısına el konulması ve eğer aşağı sınıftan ise sopalanarak dövülmesi ya da sürgün edilmesidir."

Öte yandan "Manuşastr" kanunları diye bilinen ve "Manu" adlı bir mitolojik Hind düşünürü tarafından düzenlenen Hind kanunlarına göre "Eğer Brahman kastına mensup bir seçkin, ölümü gerektirecek bir suç işlerse hakim onun sadece başını traş edebilir, ama eğer ölüm cezasını hak eden suçlu Brahman kastından değilse öldürülür. Eğer bir parça bir Brahmana şiddet amacı ile el ya da sopa kaldırırsa eli kesilir."

Bu arada yahudiler arasında egemen olan ceza hukuku anlayışına göre eğer eşraftan biri hırsızlık ederse kendisine ilişilmez, buna karşılık aşağı sınıftan biri hırsızlık ederse suçunun gerektirdiği cezaya çarptırılırdı." (Buhari, Müslim, Tirmizî, Neseî ve İbn-i Davud'un ortaklaşa kaydettikleri hadis')

İslâm ise hakkı yerine oturtmak ilkesi ile geldi. Bunun sonucu olarak bütün pratik etkenleri göz önüne almak şartı ile kimliğine bakmaksızın her suçluya hakkettiği cezayı verme prensibini yasallaştırdı. İşte bu düşünce ile evlendikten sonra zina işleyen cariyeler için, aynı suçu işleyen özgür ve bekar kadınlara verilecek cezanın yarısını öngördü. Böylece onları tamamen cezadan muaf tutmadı. Eğer öyle yapsaydı, onları yaptıkları her davranışı dış şartların baskısı altında yapanı ortaya koyan yoksun robotlar gibi kabul etmiş olurdu ki, bu yaklaşım gerçeğe aykırı olurdu. Buna karşılık onların özel şartlarını görmezlikten gelerek kendilerini özgür kadınlarınki ile aynı olan bir cezaya çarptırmayı da uygun görmedi. Çünkü cariyelerin içinde bulundukları şartlar ile özgür kadınların şartları birbirinden farklı idi. Ayrıca cahiliye uygulamalarında görülen zavallılara ağır cezalar verip seçkinleri kayırma adaletsizliğinden de titizlikle uzak durdu.

Günümüzde Amerika'da, Güney Afrika'da ve dünyanın daha bir çok ülkesinde egemen olan modern cahiliye uygarlığında .aynı ayırımcı mantığın geçerli olduğunu görüyoruz. Bu toplumlarda "beyaz"lar tarafından işlendikleri takdirde hoşgörü ile karşılanan nice suçlar "siyah"lar tarafından işlenince ağır cezalara çarptırılır. Demek ki, cahiliye her zaman ve her yerde aynı cahiliye olduğu gibi İslâm da her yerde ve her zaman da yine aynı İslâm'dır.

Okuduğumuz ayet, cariyeler ile evlenme izninin bekârlık sıkıntısından ya da kötü yola sapmaktan çekinen erkeklere tanınmış bir kolaylık olduğunu vurgulayarak sona eriyor. Buna göre bekârlık bunalımına düşmeksizin ve kötü yola sapmaksızın özgür ve mümin bir kadınla evlenme imkânı doğacak güne kadar sabretmek daha hayırlıdır. Çünkü daha önce değindiğimiz gibi cariyeler ile evlenmenin, beraberinde getirdiği birçok olumsuz sonuçlar vardır. Okuyoruz:

"Bu içinizden günaha gireceklerinden ve bunalıma düşeceklerinden korkanlara tanınan bir imkândır. Yoksa eğer sabrederseniz sizin için daha iyi olur. Allah affedici ve merhametlidir."

Yüce Allah, kullarını baskı altında tutmak, sıkıntıya sokmak ve kötü yollara düşürmek istemez. Gerçi kulları için uygun gördüğü din onların yücelmelerini, hayvansal içgüdüleri aşmalarını, yüksek doruğa tırmanmalarını ister, ama O, bütün bunları onlardan fıtratlarının, potansiyel güçlerinin ve gerçek ihtiyaçlarının sınırları içinde ister. Bundan dolayı İslâm kolay uygulanabilir bir hayat sistemidir. Fıtratın kapasitesini göz önünde bulundurur, ihtiyacı bilir ve kaçınılmazlığı takdir eder. Püf noktası şurası ki, İslâm hayvanlık düzeyine doğru alçalmakta olanlara alkış tutmaz, bataklığa doğru baş aşağı inmekte olan bu tür zavallıların karşısına geçerek "Bravo size, geri gitmekle ne iyi ediyorsunuz" demez, onların seviye kaybetmelerine, aşağılaşmalarına övgü düzmez; onları yükselmek, yukarılara çıkmak için sürekli çaba göstermekten, içgüdülerin ayartıcılığı karşısında yeterince direnç göstermemenin sorumluluğundan muaf tutmaz.

Görülüyor ki, İslâm, burada erkekleri, özgür kadınlarla evlenecek imkânlara kavuşacakları güne kadar sabretmeye teşvik ediyor. çünkü özgür kadınlar, psikolojik bakımdan evlilik zırhının koruması içine girmeye daha yatkındırlar, ideal yuva kurmaya daha elverişlidirler. Doğacak çocuklarına onur bahşetmeye, genç kuşakların bakımına özen göstermeye, kocalarının yatak namusunu korumaya daha yeteneklidirler. Fakat eğer erkek böyle bir sabrın yol açacağı baskının sıkıntısından, bunalımından çekiniyorsa, ya da içgüdülerinin baskısı:.n katlanamayarak gayri meşrû cinsel tatmin yollarına sapacağından korkuyorsa, önünde anlattığımız bu kolaylık-vardır.

Bu arada ayette cariyelerin itibarlarını yükseltmeye büyük çapta özen gösteriliyor, onlar için onur kazandırıcı ifadeler kullanılıyor. Meselâ ayete göre bu cariyeler "Sizin kızlarınız"dır. Efendileri onların "Aileleri, velileri"dir. Bütün insanlar, özgür-köle ayırımı söz konusu olmaksızın aynı soydan geliyor. İnsanlar arasındaki ortak bir bağ imandır. İmanı da en iyi bilen Allah'tır. Cariye;er;, mehirlerini vermek farzdır. Onlarla ilişki kurmanın yolu evlenmektir, metres tutmak ya da paralı fuhuş yoluna sapmak değildir.

Ayrıca bu kadınlar, yuvalarının namusuna yönelik suçlarından dolayı sorumlu tutulacaklardır. Fakat kendilerine yumuşak, hafifletici ve özel şartlarını göz ardı etmeyen bir hoşgörü ile yaklaşılacaktır. Şimdi de ayetin son cümlesini okuyoruz:

"Hiç şüphesiz Allah affedicidir, merhametlidir."

Bu uyarıcı sonuç cümlesi bir yandan cariyelerle evlenmeyi zorunlu kılan psikolojik duruma, öbür yandan da bu kadınların cezalarını hafifletme uygulamasına yorum getiriyor. Çünkü yüce Allah'ın affediciliği ve merhameti her suçun ve her zorunlu durumun arkasındadır.

FİZİLALİL KUR'AN DAN
 
Üst Ana Sayfa Alt