EY ÎMAN EDENLER! ÎMAN EDİN!
Allah Azze ve Cell Nisâ sûresi 136. Âyetinde şöyle buyuruyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً
“Ey îmân edenler; Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitâblarını, peygamberlerini, ve âhiret gününü inkâr ederse; şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.”
Bu âyet oldum olası dikkatimi çeker. Zîrâ bu âyet îman etmiş olanlara, yâni mü’minlere hitap etmekte ve “îman edin” diyor. Îman esaslarına zâten îman etmiş olanların yeniden îman etmesi de ne olaki? Bunu araştırdığımda, İbni Kesîr rahimehullah’ın bu âyeti şöyle tefsir ettiğini gördüm:
“Allah Teâlâ; îmân eden kullarına, îmânın bütün hükümlerine, şûbelerine, rükünlerine ve temellerine girmelerini emrediyor. Bu, hâsıl olanı yeniden tahsîl anlamına değil, bilakis kâmil olanı daha mükemmelleştirme, yerleştirme ve ona devam kabîlindendir. Nitekim mü'min her namazında : «Bizi, doğru yola ilet.» der; bunun anlamı, bizi bunda basiretli kıl, bizim hidâyetimizi artır ve bizi bunda sabit kıl, demektir.”
Mevdûdî rahimehullah ise bu âyeti şöyle tefsir etmiş:
“Burada, iman eden kimselere, "Ey iman edenler! İman ediniz" denmektedir. Bu ilk bakışta bazı kimselere tuhaf gelebilir. Fakat aslında "iman" kelimesi, burada iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi, bir insanın küfürden vazgeçip iman etmesi ve ehli imandan sayılması anlamındadır. İkincisi, bir insanın tüm kalbiyle iman etmesi ve ciddi bir şekilde ihlasla düşüncelerini, zevklerini, sevgilerini, hayat tarzını, dostluk ve düşmanlıklarını, ilişkilerini inancına uygun bir biçime sokması, buna uygun arkadaşlıklar kurması, düşmanlıklarını ona göre ayarlaması ve tüm çabalarını inancına uygun bir yapıya sokması anlamınadır. Bu ayet, birinci anlamda müslüman olanlara, ikinci anlamda, yani tam bir mümin olmalarını emretmektedir.”
Bütün bu îzahları bir cümle ile özetleyebiliriz:
Ey îman edenler! Îman esaslarına inanılması gerektiği gibi, Allah ve Rasûlünün istediği gibi îman edin!
Şimdi, birer mü’min olarak bizler kendimize şu soruyu soralım; hepimiz elhamdülillah mü’miniz de, aceba inanılması gerektiği gibi mü’min miyiz? Allah’ın tüm emir ve yasaklarına tereddütsüz teslim oluyor muyuz? Yoksa işimize gelen yerlerde uyuyoruz da işimize gelmeyen yerlerde Allah’ın hükümlerini görmezden mi geliyoruz.
Mesela âile yapımızda bir koca olarak eşimizin (karımızın) hak ve hukukuna uyuyor muyuz? Yoksa atadan, deden gördüğümüz gibi canımız istediği zaman bağırıp çağırıyor, canımız istediği zaman dövüyor muyuz?
Çocuklarımıza göre annelik babalık sorumluluğunu yerine getiriyor muyuz? Mesela; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz:
"Çocuklarınız yedi yaşına geldiklerinde onlara namazı emredin. On yaşlarına gelince (namaz kılmazlarsa) onları dövün. Ve yataklarda aralarını ayırın." (Ebû Davut, Salât, 26, h.no: 495; İbn Ebî Şeybe, I/304, h.no:3482; Darakutnî, I/230; Hâkim, Müstedrek, I/311, h.no: 708; Beyhakî, Şuabu‘l-İman, VI/398, h.no: 8650) buyurduğu halde çocuklarımıza yedi yaşına geldiklerinde dinlerini öğrettik mi? Onların namaz kılmalarını sağladık mı ve onları bu hususta devamlı kontröl ettik mi? Yoksa onların dünyevî bütün isteklerini yerine getirirken dîni yönlerini ihmal edip onları ateizmin veya deizmin kucağına mı ittik?
Emanetler konusunda nasılız? Emanetlerimizi koryabildik mi veya koruyabiliyor muyuz?
İnsanlarla aramızdaki hukuka dikkat ediyor muyuz? Kul hakları ile aramız nasıl?
Evet, sorular, sorular. Ama bu kadarı yeter sanırım. O halde bu âyeti bir daha, bir daha okuyalım.
“Ey îmân edenler; Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitâblarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse; şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.”
Allah Azze ve Cell Nisâ sûresi 136. Âyetinde şöyle buyuruyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً
“Ey îmân edenler; Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitâblarını, peygamberlerini, ve âhiret gününü inkâr ederse; şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.”
Bu âyet oldum olası dikkatimi çeker. Zîrâ bu âyet îman etmiş olanlara, yâni mü’minlere hitap etmekte ve “îman edin” diyor. Îman esaslarına zâten îman etmiş olanların yeniden îman etmesi de ne olaki? Bunu araştırdığımda, İbni Kesîr rahimehullah’ın bu âyeti şöyle tefsir ettiğini gördüm:
“Allah Teâlâ; îmân eden kullarına, îmânın bütün hükümlerine, şûbelerine, rükünlerine ve temellerine girmelerini emrediyor. Bu, hâsıl olanı yeniden tahsîl anlamına değil, bilakis kâmil olanı daha mükemmelleştirme, yerleştirme ve ona devam kabîlindendir. Nitekim mü'min her namazında : «Bizi, doğru yola ilet.» der; bunun anlamı, bizi bunda basiretli kıl, bizim hidâyetimizi artır ve bizi bunda sabit kıl, demektir.”
Mevdûdî rahimehullah ise bu âyeti şöyle tefsir etmiş:
“Burada, iman eden kimselere, "Ey iman edenler! İman ediniz" denmektedir. Bu ilk bakışta bazı kimselere tuhaf gelebilir. Fakat aslında "iman" kelimesi, burada iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi, bir insanın küfürden vazgeçip iman etmesi ve ehli imandan sayılması anlamındadır. İkincisi, bir insanın tüm kalbiyle iman etmesi ve ciddi bir şekilde ihlasla düşüncelerini, zevklerini, sevgilerini, hayat tarzını, dostluk ve düşmanlıklarını, ilişkilerini inancına uygun bir biçime sokması, buna uygun arkadaşlıklar kurması, düşmanlıklarını ona göre ayarlaması ve tüm çabalarını inancına uygun bir yapıya sokması anlamınadır. Bu ayet, birinci anlamda müslüman olanlara, ikinci anlamda, yani tam bir mümin olmalarını emretmektedir.”
Bütün bu îzahları bir cümle ile özetleyebiliriz:
Ey îman edenler! Îman esaslarına inanılması gerektiği gibi, Allah ve Rasûlünün istediği gibi îman edin!
Şimdi, birer mü’min olarak bizler kendimize şu soruyu soralım; hepimiz elhamdülillah mü’miniz de, aceba inanılması gerektiği gibi mü’min miyiz? Allah’ın tüm emir ve yasaklarına tereddütsüz teslim oluyor muyuz? Yoksa işimize gelen yerlerde uyuyoruz da işimize gelmeyen yerlerde Allah’ın hükümlerini görmezden mi geliyoruz.
Mesela âile yapımızda bir koca olarak eşimizin (karımızın) hak ve hukukuna uyuyor muyuz? Yoksa atadan, deden gördüğümüz gibi canımız istediği zaman bağırıp çağırıyor, canımız istediği zaman dövüyor muyuz?
Çocuklarımıza göre annelik babalık sorumluluğunu yerine getiriyor muyuz? Mesela; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz:
"Çocuklarınız yedi yaşına geldiklerinde onlara namazı emredin. On yaşlarına gelince (namaz kılmazlarsa) onları dövün. Ve yataklarda aralarını ayırın." (Ebû Davut, Salât, 26, h.no: 495; İbn Ebî Şeybe, I/304, h.no:3482; Darakutnî, I/230; Hâkim, Müstedrek, I/311, h.no: 708; Beyhakî, Şuabu‘l-İman, VI/398, h.no: 8650) buyurduğu halde çocuklarımıza yedi yaşına geldiklerinde dinlerini öğrettik mi? Onların namaz kılmalarını sağladık mı ve onları bu hususta devamlı kontröl ettik mi? Yoksa onların dünyevî bütün isteklerini yerine getirirken dîni yönlerini ihmal edip onları ateizmin veya deizmin kucağına mı ittik?
Emanetler konusunda nasılız? Emanetlerimizi koryabildik mi veya koruyabiliyor muyuz?
İnsanlarla aramızdaki hukuka dikkat ediyor muyuz? Kul hakları ile aramız nasıl?
Evet, sorular, sorular. Ama bu kadarı yeter sanırım. O halde bu âyeti bir daha, bir daha okuyalım.
“Ey îmân edenler; Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitâblarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse; şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.”