Konut ve araç kredisi dediğin, 20 lira alıb 21 lira ödemek türünde olan andlaşmayı mı kastediyorsun?
Normalde bu anlaşılır ve hangi banka çeşidi verirse versin haramdır. Eğer bu değilse detayını açıklayarak yazın.
***
Ribânın (Faizin) Türleri
Fakihlerin cumhuruna göre satış faizi iki türlüdür:
Birisi "ribâ el-fadl" (fazlalık faizi) diğeri ise "ribâ en-nesie" (vade faizi)dir. (Alauddin Ebu Bekr b. Mesud b. Ahmed Kâsânî, Bedâi'us-Sanâi' fi Tertîbi'ş-Şerâi, V, 183; İbn Ruşd, Bidâyetu’l-muctehid ve nihâyetu’l-muktesid, II, 129; Ebu Abdullah Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Arâfe Ed-Desûki, Haşiyetu'd- Desûki, III, 47; Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme, el-Muğnî, IV, 1; Ebu Abdullah Şemseddin Muhammed İbn Kayyim el-Cevziyye, A’lamu’l-muvakkıin an rabbi’l-alemin, II, 135)
Hanefî fakihleri satış olan fazlalık faizini şu şekilde tarif etmişlerdir:
Ribâ el-fadl (Fazlalık faizi)'e Îbnu'l-Kayyım (gizli riba anlamına gelen) "er-Riba el-hafi" adını vermektedir ki, bunun haram kılınışı Ebu Saîd el-Hudrî (r.anh)'nin rivayet ettiği hadiste açıkça belirtildiği gibi, faize giden yolları tıkamak (seddu'z-zerâi) için haram kılınmıştır. Ebu Said'in rivayet ettiği hadiste Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir dirhemi iki dirheme karşılık satmayınız. Çünkü ben sizin için faizden korkuyorum."
Bir satış aktinde cinslerin bir olması hâlinde sert mi'yar (yani ölçülen ve tartılan şeyler) üzerinden bir malın ayn'ını fazla olarak vermek demektir.
(Şer'i miyar Ebu Yusuf a göre eşyanın satışında âdete uygun olarak kullanılan birimdir. Bu da ölçülen şeylerde kile ile ölçmek, ağırlık ile tartılan şeylerde tartmaktır. Yani faiz kile ile ölçülen ve ağırlık ile tartılan şeyler çerçevesinde hasredilmiştir. "Bir malın ayn'ını fazladan vermek" ifadesi ile anlatılmak istenen ise, her iki ivazdan her hangi birisinde elle dokunulur, maddî fazlalıktır. Kıymetteki artışa da ayrıca bakılmaz. Her hangi bir malda aynî bir fazlalık hasıl olduğunda faiz söz konusudur, isterse iki mal, satın alış kıymeti açısından birbirinden faklı yahud eşit olsun.)
Biz el-Kâsânfnin de kaydettiği gibi "Satış aktinde şart koşulma" kaydını kabul etmiyoruz. Çünkü bu kaydın terkedilmesi daha uygundur. Zira satışta yahut karzda -ister şart koşulsun ister koşulmasın- fazlalık olunca faiz gerçekleşir. Tarifteki "bir malın aynı (kendisi)" ile ibaresinden maksad şudur:
Fazlalığın yahud ziyadenin gerçekleşmesinde kıymete değil mikdar ve kemiyete bakılır. "Şer'i mi'yar" kaydı ile de arşın ile ölçülen ve tane ile sayılan şeyler tarifin dışında bırakılmaktadır. Çünkü bunlarda faiz tahakkuk etmez. Nitekim hayvan, halı, kilim, ev eşyası, arazi, ağaç ve ev türleri gibi kıyemî mallarda da faiz olmaz. Bunlarda fazlalık haram değildir. Bunların çoğunu aynı cinsten azı karşılığında almak caizdir. Çünkü kıyemî şeyler, takdir edilen şeylerden değildir. Yani bunların değişimi hâlinde tek bir birim olarak keylî yahud veznî (yani ölçülen veya tartılan) mikdarlarla ölçülmeleri söz konusu değildir. Faiz her türlü ölçülen ve tartılan şeylere hastır. Bir kişi muayyen bir kumaşın beş arşınını yine ondan altı arşına yahud bir yumurtayı iki yumurtaya yahut bir koyunu iki koyuna satsa, mecliste karşılıklı kabzetmek şartıyla, caizdir. Ama bunlardan birisi vadeli (nesie) olursa, satış caiz olmaz. Çünkü nesie faizinin haram kılınması için sadece cinsin varlığı, yani iki bedelden birisinin ertelenmesi yeterlidir.
Fazlalık faizini (ribâ el-fadlı) şöyle de tarif etmek mümkündür: "Fazlalık faizi iki misilden birisinde bir fazlalık ile birlikte, ribevî bir malı mislî olan şey ile satmaktır."
Özet olarak, ribevî malların karşılıklı değiştirilmesinde aynı cinsten olan şeylerin değiştirilen miktarlarında eşitlik olması icab eder. Ebu Yûsuf a göre eşitlik her bir sınıfın kendine has örfî ölçeği ile muteberdir. Örfen -zeytin yağı ve tereyağı gibi- veznî olan bir şeyin, iki ayrı miktarında ağırlıkları itibarıyla eşit olmaları istenir. Örfen keylî olan (ölçek ile ölçülen) şeyde ise, ölçeklerinin eşit olması icab eder.
İki nakitte (altın ve gümüşte yahud onların yerlerini tutan tedavüldeki nakitlerde) faizin haram kılınması hususunda, bunların sikke yapılmış ve işlenmiş olanları ile sikke yapılmayıb işlenmemiş olanlan arasında bir fark yoktur. Bu bakımdan fakihler dirhemlerle ilgili olarak, bunlann tibr (dökülmemiş, külça) olanları ile ayrıları arasında fark yoktur, demişlerdir. Ancak İbnu'l-Kayyım kullanılması mubah olan yüzük ve kadınların süs eşyası gibi kuyumcu tarafından işlenmiş altın ve gümüşlerin ağırlıklarından daha fazlasının altın yahud gümüş ile satışını mesleği ve insanların ihtiyacını göz önünde bulundurarak caiz kabul etmiştir. (Ebu Abdullah Şemseddin Muhammed İbn Kayyim el-Cevziyye, A’lamu’l-Muvakkıin an rabbi’l-alemin, II, 140)
Ribânın illeti(Haram oluş sebebi ve gerekçesi)ne dair fakihlerin görüşleri
Fakihler nas ile sabit yedi türde fazlalık faizinin (ribâ'1-fazl) haram olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Bu sınıflar şunlardır:
Altın, gümüş, buğday, arpa, hurma, kuru üzüm ve tuz.
Cinslerinin bir olması hâlinde bunlarda fazlalık haramdır. Bunların dışında kalanlarda fazlalığın haram olub olmadığı hususunda ihtilâf etmişlerdir.
Bir grup, sadece bunların haram olduğunu kabul etmişlerdir, bunlar Zahiriyye mezhebi mensublarıdır.
Bir başka grup, kile ile ölçülen yahud ağırlık ile tartılan her şeyin kendi cinsi ile mubadelesinde ribâyı haram kabul etmiştir. Bu, zahir görüşünde îmam Ahmed ve Ebu Hanife'ye göredir.
Bir diğer grup, bunu iki nakte (altın ve gümüşe) yahud -kile ile ölçülen ve tartılan olmasa dahi- yiyeceklere tahsis etmişlerdir. Bu da İmam Şafiî'nin görüşüdür. İmam Ahmed'den gelen bir rivayet de böyledir. Bunlara göre taam (yiyecek) ise, gıda, meyve, veya tedavi olarak kullanılan yenen şeylerdir.
Bir diğer grup ise, bunu ölçülen veya tartılan yiyeceklere tahsis etmişlerdir, bu da Saîd b. el-Museyyeb ve İmam Ahmed'den gelen bir rivayet ile İmam Şafiî'nin bir diğer görüşüdür.
Bir diğer grup da bunu kût(gıda)lara ve bunlara uygun şeylere tahsis etmişlerdir ki, bu da İmam Malik'in görüşüdür. İbnu'l Kayyım bunu bu konudaki görüşlerin en tercihine şayan olanı olarak değerlendirmiştir. (Ebu Abdullah Şemseddin Muhammed İbn Kayyim el-Cevziyye, A’lamu’l-Muvakkıin an rabbi’l-alemin, II, 136)
Şafii mezhebine göre, faizin illeti “tu’miyet ve semeniyettir.” Yani, gıda, meyve, tedaviye yönelik her türlü yiyecek maddesi ile altın, gümüş, paradır.
Demek ki, bu iki maddeden olan eşya arasında fazlalık olursa, faiz cereyan eder. Buna göre, mubadele edilen mallar aynı cinsten olursa -söz gelimi- buğday ile buğday, nakit ile nakit arasında bir mubâdele söz konusu
olduğu zaman, şu üç şartın gerçekleşmesi gerekir:
a. Her ikisi de hulûl / peşin olmalı.
b. Mumaselet = eşitlik, yani ölçüde-tartıda aynı miktarda olmalı.
c. Takabuz, yani, karşıllıklı malların alışveriş meclisinde hemen kabzedilmesi.
Bu şartlardan biri eksik olursa, işin içine faiz girmiş olur.
Mubadele edilen ilgili mallar arasında şayet cins birliği yoksa, mesela; buğday ile arpa, altın ile para arasında bir mubadele söz konusu olduğunda, mumaselet şart değil, yani aralarında fazlalık olabilir, fakat peşin ve o anda kabz etmek, malı almak şarttır.
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, Şafii mezhebine göre, yiyecek / gıda, meyve, ilaç ile nakit / altın, gümüş, diğer paralar dışında kalan mallarda faiz işlemez. Buna göre, bir koyunu iki koyunla (canlı olarak yiyecek sayılmadıkları için), bir cep telefonunu iki cep telefonu ile mubadele etmekte faiz cereyan etmez. (Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, C.5, sf: 500 - 524)
Zahirî Mezhebi:
Zahirîler ve Ebu Bekr b. et-Tayyib şöyle demişlerdir: Faizin illeti belirtilmemiştir. O bakımdan faiz sadece nas ile belirtilen şeylerde söz konusudur. (İbn Hazm Ali b. Ahmed b. Said , el-Muhallâ, VIII, 468) Onların bu hükme varmalarının sebebi, kıyası kabul etmemeleridir. Şari' de faizin altı sınıfta cereyan ettiğini açıklamıştır. Buna göre bunların dışında kalan şeyler asılları üzere kalır ki, bu da mubahlıktır.
Netice olarak, yiyecek şeylerde fazlalığın haram oluş illeti Hanefîlerle Hanbelîlere göre kile ile ölçülür ve ağırlık ile tartılır olmalarıdır. İmam Malik'e göre ise bunlarla gıdaların beslenme ve saklanabilme özelliklerinin bulunması, Şafıîlere göre ise yenilebilir olmalarıdır.
Malikî ve Şafiîlere göre, nakit (altın ve gümüş) ve yiyecek şeylerin dışında kalanlarda yahud Hanefîlerle Hanbelîlere göre, kile ile ölçülüb ağırlık ile tartılan şeylerin dışında kalanlarda fazlalığın caiz oluşunun sebebi, bu maddelerin insanların zaruri ihtiyaçları ile alâkaları olmalarındandır. Sözü geçen şeylerde ne onların yiyecekleri ne de iktisadî faaliyetleri için zaruret söz konusu değildir. Çünkü kâr sağlamak arzusu, bu durumda insanlara çok zarar verme sonucunu doğurmaz.
Banka Faizleri:
Banka faizleri de nesie (vadeli) faiz türündendir. Günümüzde bankalarda bilinen bir malın belli bir vade ile yıllık yahut aylık olarak % 7, % 5, % 2.5 gibi faizlerle verilmesi yahud karz edilmesi işlemi, insanların mallarını batıl yollarla yemektir. Bu işlemlerde de faizin bütün zararları gerçekleşmektedir. Bunların da haram oluşları faizin haram oluşu gibidir, günahları arasında hiçbir fark yoktur. Yani bankaların faizi de bir nesie (vade ödemenin geciktirilmesi dolayısıyla söz konusu olan) faizdir. (Abdurrahman Ceziri, el-Fıkhu ale'l-Mezâhibi'l-Erbaa, II, 247; Usulu'l- Buyui'l- Memnûa, 118)
Bunun delili ise, Yüce Allah'ın: "Eğer tövbe ederseniz ana mallarınız sizindir." (Bakara, 279) buyruğudur.
Günümüzde insanların örfünde faiz, ancak malın ödenmesinin geciktirilmesi hâlindeki kârlar (faizler) hakkında anlaşılır olmuştur. Zaten cahiliyye dönemi insanlarının yaptıkları nesie faizi de budur. Fazlalık faizi ise oldukça nadir görülmektedir. Böylelikle daha önce kaydetmiş olduğumuz "faiz ancak nesie (vade) hâlinde olur" hadisinden ne kastedildiği de ortaya çıkmaktadır.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Şafii mezhebinin alimleri, hadiste yer alan (Buğday, arpa, hurma, tuz, altın, gümüş) altı maddeyi, iki kısımda mutalaa etmişler ve bunları; Taam (gıda, meyve, tedaviye yönelik her türlü yiyecek, içecek) maddesi ile, Semen/Nakit (altın, gümüş, para) maddesi olarak değerlendirmişlerdir.
Çok marjinal bir grubun dışında Şafii mezhebinin alimlerine göre, bu gün tedavülde bulunan her türlü para, hadiste zikredilen altın ve gümüş yerine geçmiş olduğundan, onlar da “semeniyet” özellikleriyle faiz malzemesi olarak değerlendirilecektir. (Abdurrahman el-Cezeri, el-Fıkhu ala’l-Mezahibi’l-Arbaa, 2/250-251)
Nesie faizinin illeti:
Cahiliye döneminin faizi olan nesie faizinin illeti, fazlalık faizinin illetindeki iki nitelikten birisidir. Bu ya keyl (kile ile ölçmek)'dir veya üzerinde ittifak edilen vezn (tartı)'dir yahut aynı cinstir. (Alauddin Ebu Bekr b. Mesud b. Ahmed Kâsânî, Bedâi'us-Sanâi' fi Tertîbi'ş-Şerâi, V, 183; İbn Humâm Kemâluddin Muhammed b. Abdulvâhid, Fethu'l-Kadir, V', 289; Serahsî Şemsu'l-Eimme Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed b. Sehl, Muhtasaru't-Tahâvî, 75
Üzerinde ittifak edilen kadı (miktar)'dan kasıt, her iki bedelin aynı grubdan olmasıdır. Ya kile ile ölçülenler yahud ağırlık ile tartılanlardan olması kastedilir. "Aynı cins"in manası ise, iki bedelden birisinin ötekinin cinsinden olması demektir. Buğdayın buğday karşılığında yahud altının altın karşılığında olması gibi..)
Bunun misali şudur: Bir kişi kış mevsiminde bir kile buğdayı yazın ödemek üzere bir buçuk kileye satın alırsa semende fazlalık olan yarım kilenin satılan malda her hangi bir karşılığı yoktur. Bu yarım kile, sadece vade karşılığındadır. İşte bundan dolayı buna "nesie faizi" yani iki bedelden birisindeki sürenin ertelenme faizi adı verilmiştir. Bu durumda fazlalık, ister miktar bir olsun, ister olmasın, ödemenin ertelenmesi karşılığında iki bedelden birisinde söz konusudur. Cahiliyye dönemi insanlarından birisi, ötekine bir borç verecek olursa sonra bu borcun vadesi gelirse alacaklı borçlusuna: "Ya ödemeyi yaparsın veyahud ödeyeceğin miktarı arttırırsın" derdi. Bu durumda borçlu ya borcunu öder yahud ondan bir süre isteyib ödemeyi geciktirir ve ana parasına bir miktar ekler. Bu ise borçlunun oldukça zora koşulması ve zarara sokulmasıdır. Çünkü böyle bir durumda borç, onun servetinin tümünü kapsayabilir.
Buna göre buğdayın arpa ile satılması gibi, sadece ittifak edilen miktar bulunur yahud bir elmanın iki elmaya arpanın arpayla karşılık olarak satılması hâlinde olduğu gibi, tek bir cins söz konusu olursa nesâ (vade) haram olur. (Bir mud buğdayın peşin olarak iki mud arpa karşılığında satılmasının caiz olması, fakat nesie (vadeli) olarak caiz olmamasının hikmeti şudur:
Birinci durumda (yani peşin olarak satışta) maksad, bir sömürü değil ihtiyacın karşılanmasıdır. Bu durumlarda satışlarda eşitlik sağlamaya mecbur tutmak insanlara zarar verir. İkinci durumda ise, satış daha çok karza benzemektedir. Bunda ise muhtacın ihtiyacını sömürmek kanaati ve ihtimali vardır. Fazlalığın da vade karşılığında olması düşünülür. O bakımdan faize giden yolu tıkamak maksadıyla (seddu'z-zerâi) nesâ (vade) haram olmaktadır. Söz konusu bu yol ise, cahiliyye döneminde klasik olarak ifade edilen: "Ya ödemeni yaparsın yahud faiz ödersin"e giden yoldur. Ancak buğday, meselâ, dirhem karşılığında vadeli olarak satılacak olursa, insanların buna olan ihtiyaçları dolayısıyla caizdir.)
Eğer bedeller birbirleriyle eşit olursa hatta tuzu tuz karşılığında misli misline vadeli olarak satarsa, caiz olmaz; çünkü cinsler birdir. Buna göre fazlalık ribâsının haram oluşu iki nitelikte; nesâ (nesie) faizinin haram oluşu ise iki nitelikten birisi ile gerçekleşir.
Nesie faizinin haram kılınması için sadece cins birliği yeterli olduğundan dolayı, burada miktar (ki yanm sa' ve fazlasıdır) muteber değildir. Bir avuç buğdayı vadeli olarak iki avuca satmak caiz olmaz. Yine bir elmayı iki elmaya, bir kavunu iki kavuna ve benzerlerini vadeli olarak satmak caiz değildir. Çünkü cinsler arasında birlik vardır. Burada fazlalık faizinde açıkladığımız gibi farklılık arzetmektedir.
Bir avuç buğdayın iki avuç arpa karşılığında satılması hâlinde olduğu gibi, cins birliği bulunmayacak olursa, ercah görüşe göre mutlak olarak, yani peşin olsun veya vadeli (nesie) olsun, helâldir. Çünkü her birisinin illeti bulunmamaktadır. İmam Muhammed'den bütün bunları haram kabul ettiği nakledilmiştir ve şöyle demiştir: "Çok olduğunda haram olan her bir şeyin azı da aynı şekilde haramdır."