E
Çevrimdışı
Muhammed el-Emin Eş-Şankitî Tefsiru Edvâi’l-Beyân Fi İzâhil-Kur’ân Fatiha süresi Tefsiri
{بِسْمِ اللَّهِ ٱلرَّحْمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ * ٱلْحَمْدُ للَّهِ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ}
، لم يذكر لحمده هنا ظرفًا مكانيًا ولا زمانيًا . وذكر في سورة الروم أن من ظروفه المكانية: السماوات والأرض في قوله : {وَلَهُ ٱلْحَمْدُ فِى * ٱلسَّمَـٰوَاتِ وَٱلاْرْضَ}، وذكر في سورة القصص أن من ظروفه الزمانية : الدنيا والآخرة في قوله : {وَهُوَ ٱللَّهُ لا إِلَـٰهَ إِلاَّ هُوَ لَهُ ٱلْحَمْدُ فِى ٱلاْولَىٰ وَٱلاْخِرَةِ}، وقال في أول سورة سبأ : {وَلَهُ ٱلْحَمْدُ فِى ٱلاْخِرَةِ وَهُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْخَبِيرُ} والألف واللام في {ٱلْحَمْدُ} لاستغراق جميع المحامد . وهو ثناء أثنى به تعالىٰ على نفسه وفي ضمْنه أمَرَ عباده أن يثنوا عليه به.
وقوله تعالىٰ : {رَبّ ٱلْعَـٰلَمِينَ} لم يبين هنا ما العالمون ، وبين ذلك في موضع آخر بقوله : {قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ ٱلْعَـٰلَمِينَ * قَالَ رَبّ ٱلسَّمَـٰوَاتِ وَٱلاْرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا}
قال بعض العلماء : اشتقاق العالم من العلامة ، لأن وجود العالم علامة لا شك فيها على وجود خالقه متصفًا بصفات الكمال والجلال ، قال تعالىٰ : {إِنَّ فِي خَلْقِ ٱلسَّمَـٰوَاتِ وَٱلاْرْضَ وَٱخْتِلَـٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لاَيَـٰتٍ لاِوْلِى ٱلاْلْبَـٰبِ}، والآية في اللغة : العلامة .
FATİHASURESİ
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
1- Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah’adır
Allah (c.c.) burada hamdı için herhangi bir zaman ve mekan zarfı zikretmedi. Rum Suresi’nde zaman zarflarından bazılarının gökler ve yer olduğunu:
Göklerde ve yerde hamd O’nundur.” (Rum: 30/18) sözünde zikretti. Kasas suresinde zaman zarflarından bazılarının dünya ve ahiret olduğunu
O, kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. Dünyada ve ahirette hamd O’nundur.” (Kasas: 28/70) sözü ile zikretti. Sebe suresinin evvelinde de
Ahirette de hamd O’nundur. O Hakim’dir, Habir’dir.” (Sebe: 34/1) dedi.
El-Hamd” daki elif ve lam, bütün övgüleri kapsaması içindir. O, Allah’ın kendi nefsini kendisi ile övdüğü bir övgüdür. Özünde de Allah’ın kullarına, kendisiyle onu övmeleri emri vardır.
Alemlerin Rabbı” Allah (c.c.)alemlerin ne olduğunu burda beyan etmedi. Bunu:
Fir’avun dedi ki: “Alemlerin Rabbi de nedir?” Dedi ki göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin rabbidir.” (Şuara: 26/23-24) sözü ile başka bir yerde beyan etti. Bazı alimler dediler ki: “Alem“Alamet” kökündendir. Çünkü alemin varlığı, Celal ve kemal sıfatları ile muttasıf yaratıcısının varlığına, kendisinde şüphe olmayan bir alamettir. Allah (c.c.)şöyle buyuruyor:
Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri için ayetler vardır.” (Al-i imran: 3/190) sözlükte de ayet:alamettir.
{ٱلرَّحْمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ }
هما وصفان للَّه تعالىٰ ، واسمان من أسمائه الحسنى ، مشتقان من الرحمة على وجه المبالغة ، والرحمٰن أشد مبالغة من الرحيم ، لأن الرحمٰن هو ذو الرحمة الشاملة لجميع الخلائق في الدنيا ، وللمؤمنين في الآخرة ، و الرحيم ذو الرحمة للمؤمنين يوم القيامة . وعلى هذا أكثر العلماء . وفي كلام ابن جرير ما يفهم منه حكاية الاتفاق على هذا . وفي تفسير بعض السلف ما يدل عليه ، كما قاله ابن كثير ، ويدل له الأثر المروي عن عيسى كما ذكره ابن كثير وغيره أنه قال عليه وعلى نبيّنا الصلاة والسلام : الرَّحْمٰنِ رحمٰن الدنيا والآخرة والرَّحِيم رحيم الآخرة . وقد أشار تعالىٰ إلى هذا الذي ذكرنا حيث قال : {ثُمَّ ٱسْتَوَىٰ عَلَى ٱلْعَرْشِ ٱلرَّحْمَـٰنُ} ، وقال : {ٱلرَّحْمَـٰنُ عَلَى ٱلْعَرْشِ ٱسْتَوَىٰ}، فذكر الاستواء باسمه الرحمٰن ليعم جميع خلقه برحمته . قاله ابن كثير . ومثله قوله تعالىٰ : {أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى ٱلطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَــٰفَّـٰتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلاَّ ٱلرَّحْمَـٰنُ} ؛ أي: ومن رحمانيته : لطفه بالطير ، وإمساكه إياها صافات وقابضات في جو السماء . ومن أظهر الأدلة في ذلك قوله تعالىٰ : {ٱلرَّحْمَـٰنُ * عَلَّمَ ٱلْقُرْءانَ} إلى قوله : {فَبِأَىّ ءالاء رَبّكُمَا تُكَذّبَانِ} ، وقال : {وَكَانَ بِٱلْمُؤْمِنِينَ رَحِيماً} فخصهم باسمه الرحيم . فإن قيل : كيف يمكن الجمع بين ما قررتم ، وبين ما جاء في الدعاء المأثور من قوله صلى الله عليه وسلم : « رحمٰن الدنيا والآخرة ورحيمهما » .
2- O, Rahman’dır, Rahim’dir.”
Bu ikisi Allah’ın iki vasfıdır. Esmau’l-Hüsna’sından iki isimdir. Rahmetten mübalağa sureti ile türetilmişlerdir. Mübalağa olarak Rahman, Rahim’den daha şediddir.
Çünkü Rahman dünyada bütün yaratıkları,ahirette de sadece mü’minleri kapsayan bir rahmeti içerir. Rahim ise kıyamet gününde mü’minlere merhametli olan demektir. Çoğu alimler bu görüştedir. İbn Cerir’in kelamında bunun üzerine ittifakın anlaşıldığı anlatım vardır. İbn Kesir’in de dediği gibi, bazı selefin (öncekilerin) tefsirinde buna delalet eden şeyler vardır. İbn Kesir ve başkalarının da zikrettiği gibi Eseru’l-Mervi de İsa’nın -O’na ve peygamberimize selatu selam olsun- Rahman, dünya ve ahiretin rahmanı, Rahim de ahiretin rahimidir, şeklindeki sözü ile buna delalet ediyor. Allah teala da zikrettiklerimize şöyle buyurarak işaret etmiştir.
“Sonra Rahman Arş’ın üzerine istiva etti.”(Furkan: 25/59)
“Rahman Arş’ın üzerine istiva etti.”(Taha: 20/5)
İstivayı Rahman ismi ile zikretti ki rahmeti ile bütün yaratıklarını kapsasın. İbn Kesir bunu ve benzerini demiştir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
Üstlerinde (kanatlarını) açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları (havada) Rahman’dan başkası tutmuyor?”(Mülk: 67/19)
Yani O’nun kuşlara lutfu ve onları göğün boşluğunda kanat açıp yuman olarak tutması O’nun rahmaniyetindendir. Bundaki delillerin en belirgin olanı Allah’ın şu sözüdür:
Rahman (olan Allah) Kur’an’ı öğretti. (Rahman: 55/1-2)
Şu sözüne kadar- Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz.”(Rahman: 55/13)
Allah (c.c.) buyurdu ki: Mü’minlere Rahim’dir.” (Ahzab: 33/43)
Onları Rahim ismi ile has kıldı. Denilse ki: Bu tesbitleriniz ile Rasulullah’ın (s.a.v.) “Dünya ve ahiretin Rahman’ı ve her ikisinin rahimi” sözünde aktarılan duadakinin arasını nasıl bağdaştırırsınız? Cevapta açık olan -Allah en iyi bilendir- zikrettiğimiz gibi Rahim, mü’minlere hastır. Fakat o, ahirette mü’minlere has kılınmaz. Aksine onlara (olan) rahmet dünyayı da kapsıyor. Bu takdirde “O, ikisinin rahimidir” in manası, her ikisinde (dünya ve ahirette) rahmeti mü’minleredir.
Allah’ın dünyada da mü’minlere Rahim olduğunun delili Allah’ın şu sözünde belirgindir:
O ki, sizlere salat ediyor. Melekler de. Ki sizleri karanlıklardan nura çıkarsın. Ve mü’minlere de Rahim’dir.”Çünkü onun ve meleklerin onlara salatı ve sadece onları karanlıklardan nura çıkarması, onlara dünyada olan rahmetidir. Ahirette rahmetin sebebi de budur. Allah’ın şu sözü de böyledir.
Onlardan bir grubun neredeyse kalplerinin eğrileceğinden sonra zor saatte ona tabi olan ensar, muhacirin ve Peygamberi Allah affetti. Sonra yine onları affetti. Çünkü o, onlara rauf ve rahimdir.” (Tevbe: 9/117)Bu, ensar, muhacirin ve Peygamber (sallahu aleyhi ve sellem)’e vaki’ olan zamire komşu rahim ile müteallık olan ba ile gelmiştir. Onlara olan bağışlaması dünyada rahmettir. Ahiretteki rahmetin sebebi de aynıdır. İlim Allah Teala’nın nezdindedir.
{مَـٰلِكِ يَوْمِ ٱلدِّينِ }
لم يبينه هنا ، وبينه في قوله : {وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ ٱلدّينِ * ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ ٱلدّينِ * يَوْمَ لاَ تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْئاً} .
والمراد بالدين في الآية الجزاء . ومنه قوله تعالىٰ : {يَوْمَئِذٍ يُوَفّيهِمُ ٱللَّهُ دِينَهُمُ ٱلْحَقَّ} ، أي جزاء أعمالهم بالعدل.
3- Din gününün sahibidir.
Burada onu açıklamadı. Onu din gününün ne olduğunu nereden bileceksin. Hiçbir nefsin diğer bir nefis için hiç bir şeye malik olmadığı gündür.” (İnfitar: 82/17-19) sözünde açıkladı. Ayette geçen “din” den murad, cezadır. Allah’ın şu sözü de bundandır: O gün Allah onların dinini tastamam verecektir (Nur: 24/25) Yani amellerin cezasını (karşılığını) adilce (verecektir)
{إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ * ٱهْدِنَا ٱلصِّرَاطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ }
أشار في هذه الآية الكريمة إلى تحقيق معنى لا إلٰه إلا اللَّه ؛ لأن معناها مركب من أمرين : نفي وإثبات . فالنفي : خلع جميع المعبودات غير اللَّه تعالىٰ في جميع أنواع العبادات ، والإثبات : إفراد ربّ السمٰوات والأرض وحده بجميع أنواع العبادات على الوجه المشروع . وقد أشار إلى النفي من لا إلٰه إلا اللَّه بتقديم المعمول الذي هو {إِيَّاكَ} وقد تقرر في الأصول ، في مبحث دليل الخطاب الذي هو مفهوم المخالفة . وفي المعاني في مبحث القصر : أن تقديم المعمول من صيغ الحصر . وأشار إلى الإثبات منها بقوله : {نَعْبُدُ}.
وقد بيّن معناها المشار إليه هنا مفصلاً في آيات أُخر كقوله : {يَـٰأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعْبُدُواْ رَبَّكُمُ * ٱلَّذِى خَلَقَكُمْ} ، فصرح بالإثبات منها بقوله : {ٱعْبُدُواْ رَبَّكُمُ} ، وصرح بالنفي منها في آخر الآية الكريمة بقوله : {فَلاَ تَجْعَلُواْ للَّهِ أَندَاداً وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ} ، وكقوله : {وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِى كُلّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ ٱعْبُدُواْ ٱللَّهَ وَٱجْتَنِبُواْ ٱلْطَّـٰغُوتَ} ، فصرح بالإثبات بقوله : {أَنِ ٱعْبُدُواْ ٱللَّهَ} وبالنفي بقوله : {وَٱجْتَنِبُواْ ٱلْطَّـٰغُوتَ} ، وكقوله : {فَمَنْ يَكْفُرْ بِٱلطَّـٰغُوتِ وَيُؤْمِن بِٱللَّهِ فَقَدِ ٱسْتَمْسَكَ بِٱلْعُرْوَةِ ٱلْوُثْقَىٰ} ، فصرح بالنفي منها بقوله : {فَمَنْ يَكْفُرْ بِٱلطَّـٰغُوتِ} ، وبالإثبات بقوله : {وَيُؤْمِن بِٱللَّهِ} ؛ وكقوله : {وَإِذْ قَالَ إِبْرٰهِيمُ لاِبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِى بَرَاء مّمَّا تَعْبُدُونَ * إِلاَّ ٱلَّذِى فَطَرَنِى} ، وكقوله : {وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلاَّ نُوحِى إِلَيْهِ أَنَّهُ لا إِلَـٰهَ إِلاَّ أَنَاْ فَٱعْبُدُونِ} ، وقوله : {وَاسْئلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ ٱلرَّحْمَـٰنِ ءالِهَةً يُعْبَدُونَ} ؛ إلى غير ذلك من الآيات .
{وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ} أي لا نطلب العون إلا منك وحدك ؛ لأن الأمر كله بيدك وحدك لا يملك أحد منه معك مثقال ذرة . وإتيانه بقوله : {وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ} ، بعد قوله : {إِيَّاكَ نَعْبُدُ} ، فيه إشارة إلى أنه لا ينبغي أن يتوكل إلا على من يستحق العبادة ؛ لأن غيره ليس بيده الأمر . وهذا المعنى المشار إليه هنا جاء مبينًا واضحًا في آيات أُخر كقوله : {فَٱعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ} ، وقوله : {فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُلْ حَسْبِىَ ٱللَّهُ لا إِلَـٰهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ} ، وقوله : {رَّبُّ ٱلْمَشْرِقِ وَٱلْمَغْرِبِ لاَ إِلَـٰهَ إِلاَّ هُوَ فَٱتَّخِذْهُ وَكِيلاً} ، وقوله : {قُلْ هُوَ ٱلرَّحْمَـٰنُ ءامَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا} ، وإلى غير ذلك من الآيات .
4- Ancak sana ibadet ederiz.
Bu ayet-i kerimede “La ilahe illallah” ın manasının tahkikine işaret etmiştir. Çünkü onun manası iki şeyden oluşmuştur: Nefy (olumsuzlamak) ve isbat. Nefy: Bütün ibadet çeşitlerinde Allah Teala dışındaki bütün ibadet edilenleri dışlamaktır. İsbat: Meşru’ şekil üzere ibadet çeşitlerini hepsi ile göklerin ve yerin rabbini tek olarak birlemektir. “İyyake” şeklinde olan yapılanın takdimi ile “la ilahe illallah” tan nefye işaret etmiştir. Mefhumu muhalif olan hitabın delili konusunda usulde kararlaştırılabilir. Meani’de kasr (kısaltma) konusunda ise: Ma’mulun (yapılanın) takdimi (öne alınması) hasr (özgüleme) siga (kalıp) larındandır. “İbadet ederiz” sözü ile ondaki isbata işaret etti. Burda onun işaret edilen manasını başka ayetlerde detaylı olarak açıklamıştır. Allah’ın şu sözü gibi:Ey insanlar, sizi yaratan Rabbinize ibadet edin(Bakara: 2/21) ondan isbatı şu sözü ile açıkladı. Rabbinize ibadet ediniz”Ve ondan nefyi, ayet-i kerimenin sonundaki şu sözü ile açıkladı:Bile bile ona ortaklar koşmayın”ve şu sözü gibi:
Muhakkak ki biz her ümmmete, Allah’a ibadet ediniz, tağutlara (ibadettten) kaçınınız diye (tebliğ edecek) elçi gönderdik”Şu sözü ile isbatı açıkladı: “Allah’a ibadet ediniz diye”Nefyi de şu sözü ile: tağuttan kaçınınız” ve şu sözü gibi: Kim de tağutu inkar edip Allah’a iman ederse, muhakkak ki kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır”Ondan nefyi şu sözü ile açıkladı: “Kim ki tağutu inkar ederse” İsbatı da şu sözü ile açıkladı: “Ve Allah’a iman ederse” Buna benzer birçok ayet vardır.Hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki:Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Ancak beni yaradana (İbadet ederim).”
Biz senden önce elçilerden hiç kimseyi göndermedik ki ona şöyle vahyetmemiş olmayalım: Kendisinden başka ilah olmayanım. Öyleyse (bana) ibadet edin”Elçilerimizden senden önce göderdiklerimize sor, biz Rahman’dan başka ibadet edecekleri ilahlar kıldık mı?”
4- Ve ancak senden yardım dileriz
Yani yardımı sadece ve ancak senden dileriz. Çünkü bütün işler sadece senin elindedir. Hiç kimse seninle beraber işlerden zerre miktarına sahip değildir. “Ancak senden yardım dileriz” sözünü “Ancak sana ibadet ederiz” sözünden sonra getirmesinde, ancak ibadet edilmeye müstehak olana tevekkül etmek gerektiğine işaret vardır. Çünkü O’ndan başkasının elinde her hangi bir şey yoktur. Burda işaret edilen bu mana, başka ayetlerde açıklanmış ve açık olarak geldi. Buna benzer birçok ayet vardır:
“O’na ibadet et ve O’na tevekkül et”
“Eğer yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ilah yoktur. O’na tevekkül ettim.”
“Batının ve doğunun Rabbi. O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse sen de O’nu vekil tut.”
“De ki, O Rahman’dır. Ona iman ettik ve O’na tevekkül ettik.”
{صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ } لم يبين هنا من هٰؤلاء الذين أنعم عليهم . وبين ذلك في موضع آخر بقوله : {فَأُوْلَـئِكَ مَعَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمَ ٱللَّهُ عَلَيْهِم مّنَ ٱلنَّبِيّينَ وَٱلصّدّيقِينَ وَٱلشُّهَدَاء وَٱلصَّـٰلِحِينَ وَحَسُنَ أُولَـئِكَ رَفِيقاً} .
تنبيهــان
الأول : يؤخذ من هذه الآية الكريمة صحة إمامة أبي بكر الصدّيق رضي اللَّه عنه ؛ لأنَّه داخل فيمن أمرنا اللَّه في السبع المثاني والقرءان العظيم ــ أعني الفاتحة ــ بأن نسأله أن يهدينا صراطهم . فدلّ ذلك على أن صراطهم هو الصراط المستقيم .
وذلك في قوله : {ٱهْدِنَا ٱلصِّرَاطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ * صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ } وقد بيّن الذين أنعم عليهم فعد منهم الصديقين . وقد بيّن صلى الله عليه وسلم أن أبا بكر رضي الله عنه من الصديقين ، فاتضح أنه داخل في الذين أنعم اللَّه عليهم، الذين أمرنا اللَّه أن نسأله الهداية إلى صراطهم فلم يبق لبس في أن أبا بكر الصديق رضي اللَّه عنه على الصراط المستقيم ، وأن إمامته حق .
الثاني : قد علمت أن الصديقين من الذين أنعم اللَّه عليهم . وقد صرح تعالىٰ بأن مريم ابنة عمران صدّيقة في قوله : {وَأُمُّهُ صِدّيقَةٌ} ، وإذن فهل تدخل مريم في قوله تعالىٰ : {صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ} ، أو لا ؟
الجواب : أن دخولها فيهم يتفرع على قاعدة أصولية مختلف فيها معروفة ، وهي : هل ما في القرءان العظيم والسنة من الجموع الصحيحة المذكرة ونحوها مما يختص بجماعة الذكور تدخل فيه الإناث أو لا يدخلن فيه إلا بدليل منفصل ؟ فذهب قوم إلى أنهن يدخلن في ذلك ، وعليه : فمريم داخلة في الآية واحتج أهل هذا القول بأمرين :
لأول : إجماع أهل اللسان العربي على تغليب الذكور على الإناث في الجمع .
والثاني : ورود آيات تدل على دخولهن في الجموع الصحيحة المذكرة ونحوها ، كقوله تعالىٰ في مريم نفسها : {وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَـٰتِ رَبَّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ ٱلْقَـٰنِتِينَ} ، وقوله في امرأة العزيز : {يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَـٰذَا وَٱسْتَغْفِرِى لِذَنبِكِ إِنَّكِ كُنتِ مِنَ ٱلْخَـٰطِئِينَ} ، وقوله في بلقيس : {وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ ٱللَّهِ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍ كَـٰفِرِينَ} ، وقوله فيما كالجمع المذكر السالم : {قُلْنَا ٱهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعًا} ؛ فإنه تدخل فيه حواء إجماعًا . وذهب كثير إلى أنهن لا يدخلن في ذلك إلا بدليل منفصل . واستدلوا على ذلك بآيات كقوله : {إِنَّ ٱلْمُسْلِمِينَ وَٱلْمُسْلِمَـٰتِ وَٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَـٰتِ} إلى قوله : {أَعَدَّ ٱللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْراً عَظِيماً} ، وقوله تعالىٰ : {قُلْ لّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّواْ مِنْ أَبْصَـٰرِهِمْ وَيَحْفَظُواْ فُرُوجَهُمْ ذٰلِكَ أَزْكَىٰ لَهُمْ} ، ثم قال : {وَقُل لّلْمُؤْمِنَـٰتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَـٰرِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ} ، فعطفهن عليهم يدل على عدم دخولهن . وأجابوا عن حجة أهل القول الأول بأن تغليب الذكور على الإناث في الجمع ليس محل نزاع . وإنما النزاع في الذي يتبادر من الجمع المذكر ونحوه عند الإطلاق . وعقن الآيات بأن دخول الإناث فيها . إنما علم من قرينة السياق ودلالة اللفظ ، ودخولهن في حالة الاقتران بما يدل على ذلك لا نزاع فيه .
وعلى هذا القول : فمريم غير داخلة في الآية وإلى هذا الخلاف أشار في « مراقي السعود » بقوله : (الرجز) وما شمول من للانثى جنف وفي شبيه المسلمين اختلفوا
وقوله : {صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ } قال جماهير من علماء التفسير : {ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ} ، اليهود و « الضالون » النصارى . وقد جاء الخبر بذلك عن رسول اللَّه صلى الله عليه وسلم من حديث عدي بن حاتم رضي اللَّه عنه . واليهود والنصارى وإن كانوا ضالين جميعًا مغضوبًا عليهم جميعًا ، فإن الغضب إِنما خص به اليهود ، وإن شاركهم النصارى فيه ، لأنهم يعرفون الحق وينكرونه ويأتون الباطل عمدًا ، فكان الغضب أخص صفاتهم . والنصارى جهلة لا يعرفون الحق ، فكان الضلال أخص صفاتهم .
وعلى هذا فقد يبين أن {ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ} اليهود . قوله تعالىٰ فيهم : {فَبَاءو بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ} ، وقوله فيهم أيضا : {هَلْ أُنَبّئُكُمْ بِشَرّ مّن ذٰلِكَ مَثُوبَةً عِندَ ٱللَّهِ مَن لَّعَنَهُ ٱللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ} ، وقوله : {إِنَّ ٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ ٱلْعِجْلَ سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ} ؛ وقد يبين أن {ٱلضَّالّينَ} النصارى ، قوله تعالىٰ : {وَلاَ تَتَّبِعُواْ أَهْوَاء قَوْمٍ قَدْ ضَلُّواْ مِن قَبْلُ وَأَضَلُّواْ كَثِيراً وَضَلُّواْ عَن سَوَاء ٱلسَّبِيلِ} .
5- Bizi doğru yola ilet
6- Nimet verdiğin kimselerin yoluna.
Nimet verdiklerinin kim olduğunu burda açıklamadı. Bunu başka yerde şu sözü ile açıkladı:
“İşte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.”
İki uyarı:
Birincisi: Bu ayet-i kerimeden Ebu Bekir es-Sıddık’in imametinin doğruluğu çıkarılır. Çünkü O, Seb’u’l-Mesani (Fatiha) de ve yüce Kur’an’da Allah’ın “Kendilerine tabi olmayı” emretiklerindendir. -Fatiha’yı kasdediyorum- O’ndan, bizi onların yoluna hidayet etmesini istememizi (emrediyor) Bu, onların yolunun dosdoğru yol olduğuna delalet etti.
Ve bu şu sözündedir:
“Bizleri dosdoğru yola hidayet et, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna”
Nimet verdiklerini beyan etmiş, sıddıkları da onlardan saymıştır. Peygamber (sallahu aleyhi ve sellem) de Ebu Bekr (r.a)’ın sıddıkilerden olduğunu beyan etmiştir.
O’nun, Allah’ın kendilerine nimet verdiklerine dahil olduğu açığa çıkmış oldu... Onlar ki, Allah’ın, O’ndan onların yoluna hidayet etmesini istememizi bize emretti. Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.)’ın dosdoğru yolda olduğu ve imametinin hak olduğunda herhangi bir karışıklık kalmadı.
İkincisi: Sıddıklerin, Allah’ın kendilerine nimet verdiklerinden olduğunu öğrenmişsindir. Allah (c.c.) şu sözünde İmran kızı Meryem’in sıddıka olduğunu açıkladı:
“Annesi de sıddıkadır”
Öyleyse Meryem Allah’ın “Nimet verdiklerinin yoluna” sözüne giriyor mu, girmiyor mu?
Cevab: Onun onlara dahil olduğu hususunda bilinen usul kaidesi çeşitleniyor, onda farklılaşıyor. O da: Yüce Kur’an’da ve sünnette eril topluluğa has olan sahih müzekker cemi’ ve benzerine kadınlar giriyor mu, yoksa ancak ayrık bir delille mi girebiliyor? Bir gurub onların buna girdiği (sonucuna) varmış. Ve buna göre: Meryem ayete giriyor. Bu sözün ehli olanlar iki şeyi delil getirdiler:
Birincisi: Arab dilcilerinin, cemi’de erkeklerin kadınlara galip olduğu üzere icma’ etmeleri.
İkincisi: Müzekker sahih cemi’ler ve benzerlerine kadınların girdiğine delalet eden ayetlerin gelmiş olması. Allah’ın Meryem’in bizzat kendisi hakkındaki şu sözü gibi:
“Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğruladı. O itaatkarlardan idi”
Ve Azizin karısı hakkındaki şu sözü:
“Yusuf bundan yüz çevirdi. Günahlarına istiğfar et. Çünkü sen yanlış yapanlardan oldun”
Ve Belkıs hakkındaki şu sözü:
“Allah’tan başka ibadet etttikleri onu alıkoymuştu. Muhakkak ki o inkarcı bir topluluktan idi”
Ve cemi’ müzekker salim gibi olan şu sözünde:
“Dedik ki, hepiniz ordan topluca inin”
Toplu olarak Havva’da ona giriyor. Bir çoğu da munfasıl bir delil olmak dışında kadınların buna girmedikleri (kanaatine) varmış. Buna Allah’ın şu sözü gibi ayetlerle istidlal ettiler:
“Müslüman erkek ve müslüman kadınlar, mü’min erkek ve mü’min kadınlar -şu sözüne kadar- Allah onlar için mağfiret ve büyük bir ecir hazırlamıştır”
“Mü’min erkeklere söyle gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlur. Bu onlar için daha temizdir.”
Sonra dedi ki: “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, ırzlarını da korusunlar”
Kadınların erkekler üzerine atfedilmesi, kadınların giremeyişlerine delalet ediyor. Birinci sözün taraftarlarına da şöyle cevap verdiler: Cemi’de erkeklerin kadınlara üstün gelmesi tartışılan yer değildir. Asıl tartışma, cemi müzekker ve benzerlerinden söylendiğinde, ne ortaya çıktığındadır. Ayetlerden anlaşılan kadınların ona girdiğidir. Bu ancak siyakın delilinden ve lafzın delaletinden anlaşıldı. Buna delalet eden şeylerle ilişkili olma halinde kadınların girmesi hususunda tartışma yoktur.
Bu söze göre de: Meryem ayetin (kapsamına) girmiyor. Bu ayrılığa Meraki es-Suud’da şu sözü ile işaret etti:
Kadınlar için uzaklığın şumulüne müslümanların yarısında ihtilaf ettiler.
7- Gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil.
Tefsir ulemasından bir topluluk dedi ki: “Kendilerine gazab edilen” yahudilerdir, “sapıtmışlar” da hıristiyanlardır. Adiyy b. Hatim’in hadisinden bu konuda Rasulullah (s.a.v.)’den bir haber gelmiştir. Yahudiler ve hiristiyanların tümü sapıtmışlar ve gazaba uğramışlar olsalar da gazab ancak yahudilere hastır, Hiristiyanlar onda ona ortak olsalar da. Çünkü onlar hakkı biliyorlar da inkar ediyorlar ve batıla kasıtlı olarak sapıyorlar. Gazab onların sıfatlarının en hasıdır. Hiristiyanlar ise cahildir, hakkı bilmezler. Sapıklık onların sıfatlarının hası olanıdır.
Bunun üzerine “Gazaba uğrayanlar”ın Yahudiler olduğu açıklanabilir. Allah (c.c.) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Gazab üstüne gazaba uğradılar”
“Allah indinde uğranılan şey olarak size daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah’ın lanet ettiği ve kendisine gazab ettiğidir”
“Buzağıyı ilah edinenlere gazab erişecektir”
Sapıtmışların da Hristiyanlar olduğu beyan edilebilir. Allah (c.c.) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Daha önce sapıtmış da birçoklarını saptıran ve dosdoğru yoldan sapan bir topluluğun hevalarına tabi olmayın
{بِسْمِ اللَّهِ ٱلرَّحْمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ * ٱلْحَمْدُ للَّهِ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ}
، لم يذكر لحمده هنا ظرفًا مكانيًا ولا زمانيًا . وذكر في سورة الروم أن من ظروفه المكانية: السماوات والأرض في قوله : {وَلَهُ ٱلْحَمْدُ فِى * ٱلسَّمَـٰوَاتِ وَٱلاْرْضَ}، وذكر في سورة القصص أن من ظروفه الزمانية : الدنيا والآخرة في قوله : {وَهُوَ ٱللَّهُ لا إِلَـٰهَ إِلاَّ هُوَ لَهُ ٱلْحَمْدُ فِى ٱلاْولَىٰ وَٱلاْخِرَةِ}، وقال في أول سورة سبأ : {وَلَهُ ٱلْحَمْدُ فِى ٱلاْخِرَةِ وَهُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْخَبِيرُ} والألف واللام في {ٱلْحَمْدُ} لاستغراق جميع المحامد . وهو ثناء أثنى به تعالىٰ على نفسه وفي ضمْنه أمَرَ عباده أن يثنوا عليه به.
وقوله تعالىٰ : {رَبّ ٱلْعَـٰلَمِينَ} لم يبين هنا ما العالمون ، وبين ذلك في موضع آخر بقوله : {قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ ٱلْعَـٰلَمِينَ * قَالَ رَبّ ٱلسَّمَـٰوَاتِ وَٱلاْرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا}
قال بعض العلماء : اشتقاق العالم من العلامة ، لأن وجود العالم علامة لا شك فيها على وجود خالقه متصفًا بصفات الكمال والجلال ، قال تعالىٰ : {إِنَّ فِي خَلْقِ ٱلسَّمَـٰوَاتِ وَٱلاْرْضَ وَٱخْتِلَـٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لاَيَـٰتٍ لاِوْلِى ٱلاْلْبَـٰبِ}، والآية في اللغة : العلامة .
FATİHASURESİ
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
1- Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah’adır
Allah (c.c.) burada hamdı için herhangi bir zaman ve mekan zarfı zikretmedi. Rum Suresi’nde zaman zarflarından bazılarının gökler ve yer olduğunu:
Göklerde ve yerde hamd O’nundur.” (Rum: 30/18) sözünde zikretti. Kasas suresinde zaman zarflarından bazılarının dünya ve ahiret olduğunu
O, kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. Dünyada ve ahirette hamd O’nundur.” (Kasas: 28/70) sözü ile zikretti. Sebe suresinin evvelinde de
Ahirette de hamd O’nundur. O Hakim’dir, Habir’dir.” (Sebe: 34/1) dedi.
El-Hamd” daki elif ve lam, bütün övgüleri kapsaması içindir. O, Allah’ın kendi nefsini kendisi ile övdüğü bir övgüdür. Özünde de Allah’ın kullarına, kendisiyle onu övmeleri emri vardır.
Alemlerin Rabbı” Allah (c.c.)alemlerin ne olduğunu burda beyan etmedi. Bunu:
Fir’avun dedi ki: “Alemlerin Rabbi de nedir?” Dedi ki göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin rabbidir.” (Şuara: 26/23-24) sözü ile başka bir yerde beyan etti. Bazı alimler dediler ki: “Alem“Alamet” kökündendir. Çünkü alemin varlığı, Celal ve kemal sıfatları ile muttasıf yaratıcısının varlığına, kendisinde şüphe olmayan bir alamettir. Allah (c.c.)şöyle buyuruyor:
Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri için ayetler vardır.” (Al-i imran: 3/190) sözlükte de ayet:alamettir.
{ٱلرَّحْمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ }
هما وصفان للَّه تعالىٰ ، واسمان من أسمائه الحسنى ، مشتقان من الرحمة على وجه المبالغة ، والرحمٰن أشد مبالغة من الرحيم ، لأن الرحمٰن هو ذو الرحمة الشاملة لجميع الخلائق في الدنيا ، وللمؤمنين في الآخرة ، و الرحيم ذو الرحمة للمؤمنين يوم القيامة . وعلى هذا أكثر العلماء . وفي كلام ابن جرير ما يفهم منه حكاية الاتفاق على هذا . وفي تفسير بعض السلف ما يدل عليه ، كما قاله ابن كثير ، ويدل له الأثر المروي عن عيسى كما ذكره ابن كثير وغيره أنه قال عليه وعلى نبيّنا الصلاة والسلام : الرَّحْمٰنِ رحمٰن الدنيا والآخرة والرَّحِيم رحيم الآخرة . وقد أشار تعالىٰ إلى هذا الذي ذكرنا حيث قال : {ثُمَّ ٱسْتَوَىٰ عَلَى ٱلْعَرْشِ ٱلرَّحْمَـٰنُ} ، وقال : {ٱلرَّحْمَـٰنُ عَلَى ٱلْعَرْشِ ٱسْتَوَىٰ}، فذكر الاستواء باسمه الرحمٰن ليعم جميع خلقه برحمته . قاله ابن كثير . ومثله قوله تعالىٰ : {أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى ٱلطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَــٰفَّـٰتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلاَّ ٱلرَّحْمَـٰنُ} ؛ أي: ومن رحمانيته : لطفه بالطير ، وإمساكه إياها صافات وقابضات في جو السماء . ومن أظهر الأدلة في ذلك قوله تعالىٰ : {ٱلرَّحْمَـٰنُ * عَلَّمَ ٱلْقُرْءانَ} إلى قوله : {فَبِأَىّ ءالاء رَبّكُمَا تُكَذّبَانِ} ، وقال : {وَكَانَ بِٱلْمُؤْمِنِينَ رَحِيماً} فخصهم باسمه الرحيم . فإن قيل : كيف يمكن الجمع بين ما قررتم ، وبين ما جاء في الدعاء المأثور من قوله صلى الله عليه وسلم : « رحمٰن الدنيا والآخرة ورحيمهما » .
2- O, Rahman’dır, Rahim’dir.”
Bu ikisi Allah’ın iki vasfıdır. Esmau’l-Hüsna’sından iki isimdir. Rahmetten mübalağa sureti ile türetilmişlerdir. Mübalağa olarak Rahman, Rahim’den daha şediddir.
Çünkü Rahman dünyada bütün yaratıkları,ahirette de sadece mü’minleri kapsayan bir rahmeti içerir. Rahim ise kıyamet gününde mü’minlere merhametli olan demektir. Çoğu alimler bu görüştedir. İbn Cerir’in kelamında bunun üzerine ittifakın anlaşıldığı anlatım vardır. İbn Kesir’in de dediği gibi, bazı selefin (öncekilerin) tefsirinde buna delalet eden şeyler vardır. İbn Kesir ve başkalarının da zikrettiği gibi Eseru’l-Mervi de İsa’nın -O’na ve peygamberimize selatu selam olsun- Rahman, dünya ve ahiretin rahmanı, Rahim de ahiretin rahimidir, şeklindeki sözü ile buna delalet ediyor. Allah teala da zikrettiklerimize şöyle buyurarak işaret etmiştir.
“Sonra Rahman Arş’ın üzerine istiva etti.”(Furkan: 25/59)
“Rahman Arş’ın üzerine istiva etti.”(Taha: 20/5)
İstivayı Rahman ismi ile zikretti ki rahmeti ile bütün yaratıklarını kapsasın. İbn Kesir bunu ve benzerini demiştir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
Üstlerinde (kanatlarını) açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları (havada) Rahman’dan başkası tutmuyor?”(Mülk: 67/19)
Yani O’nun kuşlara lutfu ve onları göğün boşluğunda kanat açıp yuman olarak tutması O’nun rahmaniyetindendir. Bundaki delillerin en belirgin olanı Allah’ın şu sözüdür:
Rahman (olan Allah) Kur’an’ı öğretti. (Rahman: 55/1-2)
Şu sözüne kadar- Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz.”(Rahman: 55/13)
Allah (c.c.) buyurdu ki: Mü’minlere Rahim’dir.” (Ahzab: 33/43)
Onları Rahim ismi ile has kıldı. Denilse ki: Bu tesbitleriniz ile Rasulullah’ın (s.a.v.) “Dünya ve ahiretin Rahman’ı ve her ikisinin rahimi” sözünde aktarılan duadakinin arasını nasıl bağdaştırırsınız? Cevapta açık olan -Allah en iyi bilendir- zikrettiğimiz gibi Rahim, mü’minlere hastır. Fakat o, ahirette mü’minlere has kılınmaz. Aksine onlara (olan) rahmet dünyayı da kapsıyor. Bu takdirde “O, ikisinin rahimidir” in manası, her ikisinde (dünya ve ahirette) rahmeti mü’minleredir.
Allah’ın dünyada da mü’minlere Rahim olduğunun delili Allah’ın şu sözünde belirgindir:
O ki, sizlere salat ediyor. Melekler de. Ki sizleri karanlıklardan nura çıkarsın. Ve mü’minlere de Rahim’dir.”Çünkü onun ve meleklerin onlara salatı ve sadece onları karanlıklardan nura çıkarması, onlara dünyada olan rahmetidir. Ahirette rahmetin sebebi de budur. Allah’ın şu sözü de böyledir.
Onlardan bir grubun neredeyse kalplerinin eğrileceğinden sonra zor saatte ona tabi olan ensar, muhacirin ve Peygamberi Allah affetti. Sonra yine onları affetti. Çünkü o, onlara rauf ve rahimdir.” (Tevbe: 9/117)Bu, ensar, muhacirin ve Peygamber (sallahu aleyhi ve sellem)’e vaki’ olan zamire komşu rahim ile müteallık olan ba ile gelmiştir. Onlara olan bağışlaması dünyada rahmettir. Ahiretteki rahmetin sebebi de aynıdır. İlim Allah Teala’nın nezdindedir.
{مَـٰلِكِ يَوْمِ ٱلدِّينِ }
لم يبينه هنا ، وبينه في قوله : {وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ ٱلدّينِ * ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ ٱلدّينِ * يَوْمَ لاَ تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْئاً} .
والمراد بالدين في الآية الجزاء . ومنه قوله تعالىٰ : {يَوْمَئِذٍ يُوَفّيهِمُ ٱللَّهُ دِينَهُمُ ٱلْحَقَّ} ، أي جزاء أعمالهم بالعدل.
3- Din gününün sahibidir.
Burada onu açıklamadı. Onu din gününün ne olduğunu nereden bileceksin. Hiçbir nefsin diğer bir nefis için hiç bir şeye malik olmadığı gündür.” (İnfitar: 82/17-19) sözünde açıkladı. Ayette geçen “din” den murad, cezadır. Allah’ın şu sözü de bundandır: O gün Allah onların dinini tastamam verecektir (Nur: 24/25) Yani amellerin cezasını (karşılığını) adilce (verecektir)
{إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ * ٱهْدِنَا ٱلصِّرَاطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ }
أشار في هذه الآية الكريمة إلى تحقيق معنى لا إلٰه إلا اللَّه ؛ لأن معناها مركب من أمرين : نفي وإثبات . فالنفي : خلع جميع المعبودات غير اللَّه تعالىٰ في جميع أنواع العبادات ، والإثبات : إفراد ربّ السمٰوات والأرض وحده بجميع أنواع العبادات على الوجه المشروع . وقد أشار إلى النفي من لا إلٰه إلا اللَّه بتقديم المعمول الذي هو {إِيَّاكَ} وقد تقرر في الأصول ، في مبحث دليل الخطاب الذي هو مفهوم المخالفة . وفي المعاني في مبحث القصر : أن تقديم المعمول من صيغ الحصر . وأشار إلى الإثبات منها بقوله : {نَعْبُدُ}.
وقد بيّن معناها المشار إليه هنا مفصلاً في آيات أُخر كقوله : {يَـٰأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعْبُدُواْ رَبَّكُمُ * ٱلَّذِى خَلَقَكُمْ} ، فصرح بالإثبات منها بقوله : {ٱعْبُدُواْ رَبَّكُمُ} ، وصرح بالنفي منها في آخر الآية الكريمة بقوله : {فَلاَ تَجْعَلُواْ للَّهِ أَندَاداً وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ} ، وكقوله : {وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِى كُلّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ ٱعْبُدُواْ ٱللَّهَ وَٱجْتَنِبُواْ ٱلْطَّـٰغُوتَ} ، فصرح بالإثبات بقوله : {أَنِ ٱعْبُدُواْ ٱللَّهَ} وبالنفي بقوله : {وَٱجْتَنِبُواْ ٱلْطَّـٰغُوتَ} ، وكقوله : {فَمَنْ يَكْفُرْ بِٱلطَّـٰغُوتِ وَيُؤْمِن بِٱللَّهِ فَقَدِ ٱسْتَمْسَكَ بِٱلْعُرْوَةِ ٱلْوُثْقَىٰ} ، فصرح بالنفي منها بقوله : {فَمَنْ يَكْفُرْ بِٱلطَّـٰغُوتِ} ، وبالإثبات بقوله : {وَيُؤْمِن بِٱللَّهِ} ؛ وكقوله : {وَإِذْ قَالَ إِبْرٰهِيمُ لاِبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِى بَرَاء مّمَّا تَعْبُدُونَ * إِلاَّ ٱلَّذِى فَطَرَنِى} ، وكقوله : {وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلاَّ نُوحِى إِلَيْهِ أَنَّهُ لا إِلَـٰهَ إِلاَّ أَنَاْ فَٱعْبُدُونِ} ، وقوله : {وَاسْئلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ ٱلرَّحْمَـٰنِ ءالِهَةً يُعْبَدُونَ} ؛ إلى غير ذلك من الآيات .
{وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ} أي لا نطلب العون إلا منك وحدك ؛ لأن الأمر كله بيدك وحدك لا يملك أحد منه معك مثقال ذرة . وإتيانه بقوله : {وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ} ، بعد قوله : {إِيَّاكَ نَعْبُدُ} ، فيه إشارة إلى أنه لا ينبغي أن يتوكل إلا على من يستحق العبادة ؛ لأن غيره ليس بيده الأمر . وهذا المعنى المشار إليه هنا جاء مبينًا واضحًا في آيات أُخر كقوله : {فَٱعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ} ، وقوله : {فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُلْ حَسْبِىَ ٱللَّهُ لا إِلَـٰهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ} ، وقوله : {رَّبُّ ٱلْمَشْرِقِ وَٱلْمَغْرِبِ لاَ إِلَـٰهَ إِلاَّ هُوَ فَٱتَّخِذْهُ وَكِيلاً} ، وقوله : {قُلْ هُوَ ٱلرَّحْمَـٰنُ ءامَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا} ، وإلى غير ذلك من الآيات .
4- Ancak sana ibadet ederiz.
Bu ayet-i kerimede “La ilahe illallah” ın manasının tahkikine işaret etmiştir. Çünkü onun manası iki şeyden oluşmuştur: Nefy (olumsuzlamak) ve isbat. Nefy: Bütün ibadet çeşitlerinde Allah Teala dışındaki bütün ibadet edilenleri dışlamaktır. İsbat: Meşru’ şekil üzere ibadet çeşitlerini hepsi ile göklerin ve yerin rabbini tek olarak birlemektir. “İyyake” şeklinde olan yapılanın takdimi ile “la ilahe illallah” tan nefye işaret etmiştir. Mefhumu muhalif olan hitabın delili konusunda usulde kararlaştırılabilir. Meani’de kasr (kısaltma) konusunda ise: Ma’mulun (yapılanın) takdimi (öne alınması) hasr (özgüleme) siga (kalıp) larındandır. “İbadet ederiz” sözü ile ondaki isbata işaret etti. Burda onun işaret edilen manasını başka ayetlerde detaylı olarak açıklamıştır. Allah’ın şu sözü gibi:Ey insanlar, sizi yaratan Rabbinize ibadet edin(Bakara: 2/21) ondan isbatı şu sözü ile açıkladı. Rabbinize ibadet ediniz”Ve ondan nefyi, ayet-i kerimenin sonundaki şu sözü ile açıkladı:Bile bile ona ortaklar koşmayın”ve şu sözü gibi:
Muhakkak ki biz her ümmmete, Allah’a ibadet ediniz, tağutlara (ibadettten) kaçınınız diye (tebliğ edecek) elçi gönderdik”Şu sözü ile isbatı açıkladı: “Allah’a ibadet ediniz diye”Nefyi de şu sözü ile: tağuttan kaçınınız” ve şu sözü gibi: Kim de tağutu inkar edip Allah’a iman ederse, muhakkak ki kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır”Ondan nefyi şu sözü ile açıkladı: “Kim ki tağutu inkar ederse” İsbatı da şu sözü ile açıkladı: “Ve Allah’a iman ederse” Buna benzer birçok ayet vardır.Hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki:Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Ancak beni yaradana (İbadet ederim).”
Biz senden önce elçilerden hiç kimseyi göndermedik ki ona şöyle vahyetmemiş olmayalım: Kendisinden başka ilah olmayanım. Öyleyse (bana) ibadet edin”Elçilerimizden senden önce göderdiklerimize sor, biz Rahman’dan başka ibadet edecekleri ilahlar kıldık mı?”
4- Ve ancak senden yardım dileriz
Yani yardımı sadece ve ancak senden dileriz. Çünkü bütün işler sadece senin elindedir. Hiç kimse seninle beraber işlerden zerre miktarına sahip değildir. “Ancak senden yardım dileriz” sözünü “Ancak sana ibadet ederiz” sözünden sonra getirmesinde, ancak ibadet edilmeye müstehak olana tevekkül etmek gerektiğine işaret vardır. Çünkü O’ndan başkasının elinde her hangi bir şey yoktur. Burda işaret edilen bu mana, başka ayetlerde açıklanmış ve açık olarak geldi. Buna benzer birçok ayet vardır:
“O’na ibadet et ve O’na tevekkül et”
“Eğer yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ilah yoktur. O’na tevekkül ettim.”
“Batının ve doğunun Rabbi. O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse sen de O’nu vekil tut.”
“De ki, O Rahman’dır. Ona iman ettik ve O’na tevekkül ettik.”
{صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ } لم يبين هنا من هٰؤلاء الذين أنعم عليهم . وبين ذلك في موضع آخر بقوله : {فَأُوْلَـئِكَ مَعَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمَ ٱللَّهُ عَلَيْهِم مّنَ ٱلنَّبِيّينَ وَٱلصّدّيقِينَ وَٱلشُّهَدَاء وَٱلصَّـٰلِحِينَ وَحَسُنَ أُولَـئِكَ رَفِيقاً} .
تنبيهــان
الأول : يؤخذ من هذه الآية الكريمة صحة إمامة أبي بكر الصدّيق رضي اللَّه عنه ؛ لأنَّه داخل فيمن أمرنا اللَّه في السبع المثاني والقرءان العظيم ــ أعني الفاتحة ــ بأن نسأله أن يهدينا صراطهم . فدلّ ذلك على أن صراطهم هو الصراط المستقيم .
وذلك في قوله : {ٱهْدِنَا ٱلصِّرَاطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ * صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ } وقد بيّن الذين أنعم عليهم فعد منهم الصديقين . وقد بيّن صلى الله عليه وسلم أن أبا بكر رضي الله عنه من الصديقين ، فاتضح أنه داخل في الذين أنعم اللَّه عليهم، الذين أمرنا اللَّه أن نسأله الهداية إلى صراطهم فلم يبق لبس في أن أبا بكر الصديق رضي اللَّه عنه على الصراط المستقيم ، وأن إمامته حق .
الثاني : قد علمت أن الصديقين من الذين أنعم اللَّه عليهم . وقد صرح تعالىٰ بأن مريم ابنة عمران صدّيقة في قوله : {وَأُمُّهُ صِدّيقَةٌ} ، وإذن فهل تدخل مريم في قوله تعالىٰ : {صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ} ، أو لا ؟
الجواب : أن دخولها فيهم يتفرع على قاعدة أصولية مختلف فيها معروفة ، وهي : هل ما في القرءان العظيم والسنة من الجموع الصحيحة المذكرة ونحوها مما يختص بجماعة الذكور تدخل فيه الإناث أو لا يدخلن فيه إلا بدليل منفصل ؟ فذهب قوم إلى أنهن يدخلن في ذلك ، وعليه : فمريم داخلة في الآية واحتج أهل هذا القول بأمرين :
لأول : إجماع أهل اللسان العربي على تغليب الذكور على الإناث في الجمع .
والثاني : ورود آيات تدل على دخولهن في الجموع الصحيحة المذكرة ونحوها ، كقوله تعالىٰ في مريم نفسها : {وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَـٰتِ رَبَّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ ٱلْقَـٰنِتِينَ} ، وقوله في امرأة العزيز : {يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَـٰذَا وَٱسْتَغْفِرِى لِذَنبِكِ إِنَّكِ كُنتِ مِنَ ٱلْخَـٰطِئِينَ} ، وقوله في بلقيس : {وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ ٱللَّهِ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍ كَـٰفِرِينَ} ، وقوله فيما كالجمع المذكر السالم : {قُلْنَا ٱهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعًا} ؛ فإنه تدخل فيه حواء إجماعًا . وذهب كثير إلى أنهن لا يدخلن في ذلك إلا بدليل منفصل . واستدلوا على ذلك بآيات كقوله : {إِنَّ ٱلْمُسْلِمِينَ وَٱلْمُسْلِمَـٰتِ وَٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَـٰتِ} إلى قوله : {أَعَدَّ ٱللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْراً عَظِيماً} ، وقوله تعالىٰ : {قُلْ لّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّواْ مِنْ أَبْصَـٰرِهِمْ وَيَحْفَظُواْ فُرُوجَهُمْ ذٰلِكَ أَزْكَىٰ لَهُمْ} ، ثم قال : {وَقُل لّلْمُؤْمِنَـٰتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَـٰرِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ} ، فعطفهن عليهم يدل على عدم دخولهن . وأجابوا عن حجة أهل القول الأول بأن تغليب الذكور على الإناث في الجمع ليس محل نزاع . وإنما النزاع في الذي يتبادر من الجمع المذكر ونحوه عند الإطلاق . وعقن الآيات بأن دخول الإناث فيها . إنما علم من قرينة السياق ودلالة اللفظ ، ودخولهن في حالة الاقتران بما يدل على ذلك لا نزاع فيه .
وعلى هذا القول : فمريم غير داخلة في الآية وإلى هذا الخلاف أشار في « مراقي السعود » بقوله : (الرجز) وما شمول من للانثى جنف وفي شبيه المسلمين اختلفوا
وقوله : {صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ } قال جماهير من علماء التفسير : {ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ} ، اليهود و « الضالون » النصارى . وقد جاء الخبر بذلك عن رسول اللَّه صلى الله عليه وسلم من حديث عدي بن حاتم رضي اللَّه عنه . واليهود والنصارى وإن كانوا ضالين جميعًا مغضوبًا عليهم جميعًا ، فإن الغضب إِنما خص به اليهود ، وإن شاركهم النصارى فيه ، لأنهم يعرفون الحق وينكرونه ويأتون الباطل عمدًا ، فكان الغضب أخص صفاتهم . والنصارى جهلة لا يعرفون الحق ، فكان الضلال أخص صفاتهم .
وعلى هذا فقد يبين أن {ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ} اليهود . قوله تعالىٰ فيهم : {فَبَاءو بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ} ، وقوله فيهم أيضا : {هَلْ أُنَبّئُكُمْ بِشَرّ مّن ذٰلِكَ مَثُوبَةً عِندَ ٱللَّهِ مَن لَّعَنَهُ ٱللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ} ، وقوله : {إِنَّ ٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ ٱلْعِجْلَ سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ} ؛ وقد يبين أن {ٱلضَّالّينَ} النصارى ، قوله تعالىٰ : {وَلاَ تَتَّبِعُواْ أَهْوَاء قَوْمٍ قَدْ ضَلُّواْ مِن قَبْلُ وَأَضَلُّواْ كَثِيراً وَضَلُّواْ عَن سَوَاء ٱلسَّبِيلِ} .
5- Bizi doğru yola ilet
6- Nimet verdiğin kimselerin yoluna.
Nimet verdiklerinin kim olduğunu burda açıklamadı. Bunu başka yerde şu sözü ile açıkladı:
“İşte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.”
İki uyarı:
Birincisi: Bu ayet-i kerimeden Ebu Bekir es-Sıddık’in imametinin doğruluğu çıkarılır. Çünkü O, Seb’u’l-Mesani (Fatiha) de ve yüce Kur’an’da Allah’ın “Kendilerine tabi olmayı” emretiklerindendir. -Fatiha’yı kasdediyorum- O’ndan, bizi onların yoluna hidayet etmesini istememizi (emrediyor) Bu, onların yolunun dosdoğru yol olduğuna delalet etti.
Ve bu şu sözündedir:
“Bizleri dosdoğru yola hidayet et, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna”
Nimet verdiklerini beyan etmiş, sıddıkları da onlardan saymıştır. Peygamber (sallahu aleyhi ve sellem) de Ebu Bekr (r.a)’ın sıddıkilerden olduğunu beyan etmiştir.
O’nun, Allah’ın kendilerine nimet verdiklerine dahil olduğu açığa çıkmış oldu... Onlar ki, Allah’ın, O’ndan onların yoluna hidayet etmesini istememizi bize emretti. Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.)’ın dosdoğru yolda olduğu ve imametinin hak olduğunda herhangi bir karışıklık kalmadı.
İkincisi: Sıddıklerin, Allah’ın kendilerine nimet verdiklerinden olduğunu öğrenmişsindir. Allah (c.c.) şu sözünde İmran kızı Meryem’in sıddıka olduğunu açıkladı:
“Annesi de sıddıkadır”
Öyleyse Meryem Allah’ın “Nimet verdiklerinin yoluna” sözüne giriyor mu, girmiyor mu?
Cevab: Onun onlara dahil olduğu hususunda bilinen usul kaidesi çeşitleniyor, onda farklılaşıyor. O da: Yüce Kur’an’da ve sünnette eril topluluğa has olan sahih müzekker cemi’ ve benzerine kadınlar giriyor mu, yoksa ancak ayrık bir delille mi girebiliyor? Bir gurub onların buna girdiği (sonucuna) varmış. Ve buna göre: Meryem ayete giriyor. Bu sözün ehli olanlar iki şeyi delil getirdiler:
Birincisi: Arab dilcilerinin, cemi’de erkeklerin kadınlara galip olduğu üzere icma’ etmeleri.
İkincisi: Müzekker sahih cemi’ler ve benzerlerine kadınların girdiğine delalet eden ayetlerin gelmiş olması. Allah’ın Meryem’in bizzat kendisi hakkındaki şu sözü gibi:
“Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğruladı. O itaatkarlardan idi”
Ve Azizin karısı hakkındaki şu sözü:
“Yusuf bundan yüz çevirdi. Günahlarına istiğfar et. Çünkü sen yanlış yapanlardan oldun”
Ve Belkıs hakkındaki şu sözü:
“Allah’tan başka ibadet etttikleri onu alıkoymuştu. Muhakkak ki o inkarcı bir topluluktan idi”
Ve cemi’ müzekker salim gibi olan şu sözünde:
“Dedik ki, hepiniz ordan topluca inin”
Toplu olarak Havva’da ona giriyor. Bir çoğu da munfasıl bir delil olmak dışında kadınların buna girmedikleri (kanaatine) varmış. Buna Allah’ın şu sözü gibi ayetlerle istidlal ettiler:
“Müslüman erkek ve müslüman kadınlar, mü’min erkek ve mü’min kadınlar -şu sözüne kadar- Allah onlar için mağfiret ve büyük bir ecir hazırlamıştır”
“Mü’min erkeklere söyle gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlur. Bu onlar için daha temizdir.”
Sonra dedi ki: “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, ırzlarını da korusunlar”
Kadınların erkekler üzerine atfedilmesi, kadınların giremeyişlerine delalet ediyor. Birinci sözün taraftarlarına da şöyle cevap verdiler: Cemi’de erkeklerin kadınlara üstün gelmesi tartışılan yer değildir. Asıl tartışma, cemi müzekker ve benzerlerinden söylendiğinde, ne ortaya çıktığındadır. Ayetlerden anlaşılan kadınların ona girdiğidir. Bu ancak siyakın delilinden ve lafzın delaletinden anlaşıldı. Buna delalet eden şeylerle ilişkili olma halinde kadınların girmesi hususunda tartışma yoktur.
Bu söze göre de: Meryem ayetin (kapsamına) girmiyor. Bu ayrılığa Meraki es-Suud’da şu sözü ile işaret etti:
Kadınlar için uzaklığın şumulüne müslümanların yarısında ihtilaf ettiler.
7- Gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil.
Tefsir ulemasından bir topluluk dedi ki: “Kendilerine gazab edilen” yahudilerdir, “sapıtmışlar” da hıristiyanlardır. Adiyy b. Hatim’in hadisinden bu konuda Rasulullah (s.a.v.)’den bir haber gelmiştir. Yahudiler ve hiristiyanların tümü sapıtmışlar ve gazaba uğramışlar olsalar da gazab ancak yahudilere hastır, Hiristiyanlar onda ona ortak olsalar da. Çünkü onlar hakkı biliyorlar da inkar ediyorlar ve batıla kasıtlı olarak sapıyorlar. Gazab onların sıfatlarının en hasıdır. Hiristiyanlar ise cahildir, hakkı bilmezler. Sapıklık onların sıfatlarının hası olanıdır.
Bunun üzerine “Gazaba uğrayanlar”ın Yahudiler olduğu açıklanabilir. Allah (c.c.) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Gazab üstüne gazaba uğradılar”
“Allah indinde uğranılan şey olarak size daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah’ın lanet ettiği ve kendisine gazab ettiğidir”
“Buzağıyı ilah edinenlere gazab erişecektir”
Sapıtmışların da Hristiyanlar olduğu beyan edilebilir. Allah (c.c.) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Daha önce sapıtmış da birçoklarını saptıran ve dosdoğru yoldan sapan bir topluluğun hevalarına tabi olmayın